İmdat Hanım İhmal Sokağı Onaltı Numara

Son güncelleme: 18.01.2007 20:29
  • İmdat Hanım, İhmal Sokağı, Onaltı Numara


    İçinde bir can dolaşıyor ki onun,
    bir türlü doğuramadığı bebek gibi...
    Bir şeyler var söyleyeceği ama
    ağzı her açıldığında
    engelliyor yüreği.

    Siz onu tanımazsınız.
    Yapraklarından eski şiirlerin eksilmediği
    kitap sayfaları arasında kurutulmuş
    bir çiçek gibi.
    Ve unutmadan bir zamanlar
    deli divane sevildiğini,
    kenetlemiş oturmuş
    penceresinin önünde
    birbirine ellerini.

    İmdat Hanım, İhmal Sokağı, on altı numara.
    Hüzünlenir penceresinde ara sıra
    hatırlayıp eski sevgililerini...
    Tutup ona gençlik zamanlarını verseniz
    -hani uğruna bıçakların çekildiği,
    canların verildiği,
    bir içim su olduğu eski günlerini-
    tüm varlığını seriverir ayaklarınıza.
    Hem zaten ne varlığı kalmış ki
    şu üç günlük dünyada?
    Kırkında göçmüş bir kocadan miras
    küçücük bir evceğiz
    -nohut oda bakla sofa-
    Ve bankada
    yılların emekleriyle anca birikmiş
    üç otuz para
    -onu da tenezzül edip almaz kimse yani
    atıverse sokaklara! -

    İmdat Hanım bir hüzünlenir ki görmelisiniz
    eski bir İstanbul şarkısı çaldığında radyoda.
    Hele bir de sallanıyorsa koltuğunda
    hepten dayanılmaz olur yüreğinin sancısı.
    Yaşlar emekler gözlerinden, belirgin
    ve utanır gibi sokağından
    perdelerini örter sıkı sıkı.
    Çocuk gibi uykulara sığınır
    karanlığın sessizliğinden
    fazlasıyla tedirgin.
    Canım ne bulmuştur ki zaten
    bunca yıllık hayatında?
    Gençlik gençlik diye yandığı
    işte şu fotoğraflardaki eskimişliktir.
    Hem gençliğinden eline
    -bir kaç tatlı kaçamağın tadı harici-
    ne geçmiştir?
    Nice erkekler yanmışken ona, gidip
    kırkında ölecek bir fukaraya gönül vermiştir.

    İhmal Sokağı, on altı numara.
    Kapı içerden sürgülenmiştir.
    İmdat Hanım eskiye bandırmış gözlerini
    bir küçük rakıyla tazelenmiştir.
    Gencecik bir kız olmuştur zihninde.
    Kalkıp çarliston yapmalıdır şimdi.
    Hatta çıkarıverip giysilerini,
    dökünüp tüm kırışıklarını bir de
    narin vücuduna aynalarda bakmalıdır.
    Kendine kavuşamamış eski aşıklarının böylece
    birer birer kemiklerini sızlatmalıdır.

    Açıvermelidir şimdi on altı numaranın kapısını,
    İhmal Sokağının parke taşlarına basmalıdır.
    Bir uçurum olmalıdır sokağın sonunda,
    Kendini boşluğa bırakmalıdır.
    Bu yalnızlığın ellerinden kurtulmalıdır artık;
    Anı olmuşsa madem tüm sevdiği zamanlar
    onlara karışmalı,
    arada hatıra gelen bir anı olmalıdır.

    Rakısı bitmiştir zaten,
    Beyaz peyniri iyiden iyiye sararmaktadır...
    Düşleri kalmamışsa eğer tazelenecek,
    hayalleri de avutmuyorsa artık gönlünü
    bu nankör dünyaya niye katlanacaktır?

    Kendini bıraktığında bir uçurumdan
    boşluğa düşmek yerine
    gökyüzüne savrulup yıldızlara çarpsa,
    tüm vücudu yıldız taneleri olup saçılsa geceye,
    inan olsun burada beş dakika durmayacaktır.
    Ama bu gece de geç kalmıştır be güzelim!
    Çatıların üzerinde güneş ağlamaktadır.
    Kuşlar cıvımaya başlamıştır yine.
    Utanmadan dünya
    yeni bir güneş daha doğurmaktadır.

    Işığı gezinirken güneşin İhmal Sokağında
    on altı numaranın perdeleri açılmaktadır.
    Radyoda eski bir İstanbul şarkısı...
    Yaşlı bir kadının yüreğinin sancısı
    pencereden sokağa taşmaktadır.

    İmdat Hanım penceresinde
    yepyeni bir günün
    kalabalık başlangıcına inat
    yalnızlığına ağlamaktadır.

    21 Şubat 1994

    Aşkın Güngör
#13.10.2004 10:58 0 0 0
  • usta sende neler varmis
#16.10.2004 01:31 0 0 0
  • Derin duygulardan alindi
#18.01.2007 17:37 0 0 0
  • emeğine sağlık
#18.01.2007 20:29 0 0 0