MANZUM DİNSEL DESTANLAR (HİKAYELER) GİRİŞ KLASİK EDEBİYATIMIZIN MANZUM HİKAYELERİ KLASİK EDEBİYATIMIZIN MENSUR HİKAYELERİ HALK ARASINDA YAZILISINDAN OKUNAN HİKAYELER HALK ARASINDA AĞIZDAN AĞIZA AKTARILAN HİKAYELER ZÜMRELERİN KENDİ AMAÇLARINA UYGUN ŞEKLE KOYDUKLARI HİKAYELER MANZUM DİNSEL DESTANLARDAKİ (HİKAYELERDEKİ) MOTİFLER VE DESTANLARIN DİL ÖZELLİKLERİ SON SÖZ GİRİŞ Eski epik geleneğini Orta Asya'dan Anadolu'ya getiren dinsel mazlum destanlar (hikayeler), aynı zamanda iki kültür odağı arasında köprü görevi de üstlenmişlerdir. Bu küçük, genellikle tek konu merkezli destan parçacıklarının başlatmış olduğu halk edebiyatı alanındaki birleşme ve değişme olguları, daha sonra Battalname, Danişmendname ve Salbukname gibi büyük anlatımlarla geliştirilmiş, yaygınlık kazanmıştır. Daha sonra asıl bağlantı, ara devre ürünlerinin en önemlisi olan Dede Korkut anlatımları ile gerçekleştirilmiştir.Tek konu merkezli, kısa boyutlu, dinsel halk destanlarının manzum yapıları içinde, geleneksel anlatı türlerine temel olabilecek birçok motif, tem ve tip özellikleri vardır. Bu anlatımlar beş sınıfa ayrılabilir; 1. KLASİK EDEBİYATIMIZIN MAZLUM HİKASYELERİ 2. KLASİK EDEBİYATIMIZIN NESİR HİKAYELERİ 3. HALK ARASINDA YAZILISINDAN OKUNAN HİKAYELER 4. HALK ARASINDA AĞIZDAN AĞIZA AKTARILAN HİKAYELER 5. ZÜMRELERİN KENDİ AMAÇLARINA UYGUN ŞEKLE KOYDUKLARI HİKAYELER Bu bölümlere ayrılan hikayeler arasında sıkı ilişki ve birbiri içine girmeler bulunmakla beraber, her birinin ayrı ayrı karakterleri vardır. KLASİK EDEBİYATIMIZIN MANZUM HİKAYELERİ İslamlığın kabulü aşamalarında edebi dil özelliği artık kazanmış olan Türkçe, bu yeni ve güçlü kültürün etkisiyle değişik kanallara yönelmeye başladı. Bu yönelişte klasik Arap ve Fars edebiyatlarının köklü etkileri olmuştur. İslami Türk Edebiyatı'nın oluşmasında iki ana unsurdan biri olan Fars Edebiyatı'nın, Arap Edebiyatı'na göre önceliği söz konusudur. Prof. Dr. M. F. Köprülü bu konuda şunları söylemiştir: "(Sayfa 85 2. paragraf) İşte bu çeşit hikayeler Türklerin, İslam Uygarlığı çevresine girmesinden sonra ve çok büyük etkileri altında kaldıkları Farslar örnek tutularak meydana getirilmişlerdir. Divan-ı Lügat-ı Türk'teki kimi örnekler ve Manas Destanı'nın tümü ile yerleşmiş bir edebi geleneğe sahip olduğunu gördüğümüz Türk Edebiyatı, Kutadgu Bilig ile birlikte Arap ve Fars etkilerini ilk kez somut bir biçimde ortaya koymuştur. Bu eserden sonra yazıldığını bildiğimiz ve Türk klasik edebiyatının en önemli örneklerinden biri olan Hitabetü'l-Hakayık yeni etkilerin boyutlarını bize göstermektedir. Bu iki eser, eski Halk Edebiyatı geleneği ile İslami kültürün birleştiğini gösteren somut ve olgun eserlerdir. Bu iki eseri Leyla ve Mecnun, Ferhat ile Şirin, Yusuf ve Züheyla ve bunlara benzer mesneviler izlemiş ancak ilk iki eserin çizgisinden uzaklaşmışlardır. Doğu Türkistan'da yazılmış olan bu eserler, Karahanlı Devleti'nin siyasi ve kültürel açılardan güçlü olduğu bir devreye aittir. Kaşkar, Balasagrun, Özkend medreseleri din eğitiminin yoğunlaşıp İslami kültürünün giderek halk kitlelerine ulaşmaya başladığı sürecin odakları olmuştur. Karahanlılar devrinin epik gelenek unsurlarından etkilenerek günümüze kadar gelebilen karakteristik örneklerden biriside Tezkire-i Satuk Buğra Han'dır. İslami unsurlarla halk anlatı geleneğinin birlikteliğini gösteren bu eserden sonra, sözü edilen iki gelenek arasındaki etkileşim artmıştır. Şiirsel yapılamada da eski tarza yeni bir ruh ve kimlik kazandıran ise Hoca Ahmet Yasevi'dir. Güçlü bir tasavvuf eğiliminin egemen olduğu bu devrede Divan-ı Hikmet, yeni kültür unsurlarını geniş halk kitlelerine ulaştırmayı başarmıştır. Anadolu'ya kitlesel göçlerin başlamasıyla birlikte Türkler, Asya coğrafyasında sağlam temellere oturttukları bu dinsel kültürü; Yunan, Roma, Bizans uygarlıklarının mekanı olan topraklara taşıdılar. Ancak sürekli cihad ve toprak ele geçirme kaygılarından kaynaklanan savaş atmosferi, onların yeni kültürlerle sıkı ilişkilerini engelliyordu. Ne var ki sözü edilen bu hikayeleri klasik edebiyatımızın şiir anlayışından ayırmaya imkan yoktur. Bir gazelde şair bir güzeli, sevgilinin cefasını, ayrılık acısını v.b. durumları, nasıl dar ve belirli kelimelerle cambazlık yaparcasına ustalıklar göstererek ifade ediyorsa, daha geniş kalem oynatabilmesi imkanı olan mesnevide de onlarla anlatmak zorundaydı. Yani, nasıl bir gazel şairi sevgilinin; Gözü için: Sahir, harut, şehla, aygar, v.b. Kirpiği için: Ok, hançer, kılıç Kaşı için: Keman, mihrap, yay Dudağı için: lal, gonce, akik, şeker Yanağı için: Gül bağı, lale, ay, güneş Boy-bos için: Servi, gül fidanı, tuba ve buna benzer manzumları kullanmak zorundaysa mesnevi yazarıda bunu yapmak zorundadır. Bunların yanı sıra yazılan ilk eserler ilahi aşkı konu edindiği için bu durum; yani mazmunları kullanma durumu gelenek haline gelmiştir. Bu türün en tanınmış örnekleri; Kutadgu Bilig, Hitabetü'l-Hakayık, Leyla ve Mecnun, Yusuf ve Züheyla, Hüsrev ve Şirin, Hayrabat, v.b. KLASİK EDEBİYATIMIZIN NESİR HİKAYELERİ Divan Edebiyatı'nda dediğimiz ve islam uygarlığı altında meydana gelip, ilerlemiş olan edebiyatın nesir hikayelerinde ana hatları yönünden, manzum hikayelerin aynıdır. Yalnız manzum hikayelerde şairi harekete geçiren manzum olduğu halde nesirlerde bu işi seci görmektedir. Seci, eski nesrin bütün mekanizmasını oluşturan bir yazı hüneridir. Bunun zorlama olmaksızın ve mümkün olduğu kadar doğal ve hoşa gider biçimde olması gerekir. Ancak ilk nesir yazanların yaptıklarını acemilik sayan ve onun bütün cambazlıklarını yapmaya çalışanlar; 1. Secilendirilecek kelimeye uygun kelime bulmak için birçok anlamsız ve garip sözlerin dile girmesine, 2. Seci yüzünden asıl fikrin, birçok dolaylı dolaysız fikirlerle ortadan kaybolacak derecede boğulmasına neden olmuşlardır. Bu türün en güzel örneği Ahi'nin Hüsün ve Dil adlı hikayesidir. HALK ARASINDA YAZILISINDAN OKUNAN HİKAYELER Anadolu'da, Klasik Edebiyatımızın hikaye ürünleri dışında ve gene köylere kadar dağılmış olan adları bilinen ve büyük bir bölümü manzum hikayelerden oluşanlardan başka, bunların arasında yer tutan büyük bir hikaye geleneği vardır. Bu dönemde Anadolu insanı sürekli bir devinim içerisindedir.epik geleneğe ve destanımsı hayata yabancı olmayan göçebe ruhlu Türkmen kitleleri arasında belirli kurallara bağlı, sanat amacı güden edebiyat ürünleri yaratmaya, zamanı ve imkanı olanlar pek görülmez. Ancak ordu saflarında bulunan ve Alp Eren tipinin Anadolu'daki devamı olan ozanlar, müzik eşliğinde geniş Asya ufuklarının şarkılarını Ön Asya'ya taşıdılar. Bu oluşumun edebi alandaki en güzel örneğini, çok sonraları Dede Korkut hikayelerinde görmekteyiz. Bu dönemde Anadolu'nun çeşitli yerlerinde küçük yerleşme birimlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte sosyal ve toplumsal yapılanma ve kurumlaşma da hızlanmaya başladı. Asker ocaklarıyla ilişkileri nispeten azalan bu yerlerde dini kimlikleri ağır basan kişilerin öncülüğünde klasik İslami Edebiyatın çeşitli ürünleri az yada çok değişikliklere uğrayarak halk kitlelerine yansıtılmaya başlandı. Dinsel kahramanlık ve ideolojik anlatımların kaynağı olarak gösterilen Arap ve Fars edebiyatlarındaki çeşitli menkıbe ve hikayeler, Anadolu'da yaygınlık kazanmaya başladı. Fenüdüddin Aktar'ın küçük bir mesnevisi olan Cümcümename, şairin sanatçı kimliğine bağlı olarak belirli bir ogunlukla işlenmiş ve bu hikaye ilk kez Kıpçak sahası edebiyatçılarından Hüssam Katip tarafından "Hikayet-i Cümcüme Sultan Fi Nübüvvet-i İlyas Aleyhi's-Selam" adıyla Türk kültürüne aktarılmıştır. İlk yazılı örnek olarak kabul edebileceğimiz bu eserden sonra geçen 500 yllık süreç içerisinde, İslami halk hikayeleri, Anadolu'da yaygınlık ve popülarite kazanmıştır. Bu kaynaktan hareketle, Fars Edebiyatı'nı kaynak; Kıpçak sahasını da aktarma aracı olarak kabul durumundayız. Anadolu'daki sözlü gelenekte yaygınlık kazanışta şüphesiz, burada yazılmış ilk kitaplar önem kazanmaktadır. XIII. y.y.'da Şeyyad İsa'nın yazdığı Salsalname adlı bir kahramanlık hikayesi, bu ilk yazılı kaynaklardan biridir. Prof. Dr. Fuat Köprülü'nün Hz. Ali'nin Salsal adlı bir devle cenginden bahseden bu eser hakkında, "Meddahlar" başlıklı makalesinde bazı bilgiler bulunmaktadır. Paris Milli Kütüphanesi'nde bulunan eserin, İbn Yusuf tarafından 1517'de tekrar nazm edildiğini kaydeden Köprülü, ifade özelliği bakımından eserlerde halk beğenisinin ön planda tutulduğu belirtilmektedir. XIII. y.y. Anadolu'sunun sosyal tablosunu çizen Vasfi Mahir Kocatürk, halkbilimi ürünlerinin oluşmasındaki yerel özelliklere değinerek eski Müslüman Türk toplumunun cami, tekke, konak ve ordugahlarda özellikle geceleri toplanarak, "kıssas, meddah, muarif" adı verilen kimselerin anlattığı hikaye, destan ve okudukları kitaplarla manevi eğitimlerini tamamladıklarını açıklamaktadır. Bu hikayelerin sözlü gelenekteki oluşumunu açıklayan Kocatürk, kitaba geçiş konusunda ise, şu açıklamaları getirmektedir:"Sayfa 89-2.paragraf" Sözü edilen bu hikayelerden bir kısmı Binbir Geceler'den alınmadır; bazıları da Binbir Gündüz yada Tütiname gibi eserlerden aktarılma ve birtakımı da doğrudan doğruya manzum hikayelerin nesir olarak ve ifadesi anlaşılır şekle sokulmuşlarıdır. Hikayelerden birçoğu parça parça dilimize girmiştir. Binbir Gece hikayeleri hakkında yapılmış bir inceleme yoktur. Binbir Gece'ler, çeşitli hikayelerden oluşmuştur. Kadınların hile ve sadakatsizliğine karşı onlara hiç güvenmemek isteyen bir hükümdar, evlendiği her kadını zifafın ertesi günü cellada teslim eder. Sıra vezirin kızına gelir. Hükümdarın huyunu bilen vezir, kızı hakkında büyük endişeye düşer. Fakat kız, hiç de babasının fikrinde ve endişesinde değildir. Hükümdarla evlenmeye razı olacağını söyler; yalnız, kardeşinin kendisiyle beraber ilk gece bulunmasını şart koşar. Kız kardeşiyle beraber hükümdarın yanına giden akıllı ve cin, peri edebiyatını mükemmel bir suretle bilen kız, bir hikayeye başlar; sabaha doğru hikayeyi ya can alıcı noktasında bırakır ya da daha ilginç bir başka hikayede sonunun geleceğini söyleyerek bırakır. Böylelikle hükümdara her kadının, ihanetini gördüğü kadın gibi olmayacağını gösterir. Aynı tip büyük hikayelerden biride Binbir Gündüzlerdir. Binbir Gecelerden sonra ortaya çıkmakla beraber, bunda da orijinal hikayeler vardır. Bu da, Kişmir Hükümeti Şahı'nın evlenmek istemeyen kızına, erkeklerin vefasızlığı hakkındaki saplantısından caydırmak için dadısının söylediği ders alınır ve yararlanılır tuhaf ve eğlenceli birçok hikayeden oluşmuştur. Dadı bu hikayeleri güneş doğunca söylemeye başlayıp güneş kararınca keser. Ve böylelikle erkek vefasına ait birçok hikayeyi sıralar. Örnek: Vezir-i Mağmün HALK ARASINDA AĞIZDAN AĞIZA AKTARILAN HİKAYELER Bu tür hikayeler halkın hayatlarına yön veren bir takım olayları olağanüstülüklerle süsleyerek nesiller boyu ağızdan ağıza aktarmalarıyla ortaya çıkmıştır. Bütün öteki milletlerin destanları olduğu gibi, Türk destanlarında da bir hikaye elemanı vardır. Bugün elimize yarım bir halde geçmekte olan bu destanlarda, benzerleri için kural olarak tespit edilmiş noktaların varlığını görüyoruz: Çok büyük bir kahramanın akıl almayacak olan serüvenleri basit ve hayran bir dille anlatılır. Bunların ortaya çıktığı zaman ve çevre düşünülünce, harikalı ve akıldışı olmasını da tabii görmek gerekir. Bunlardan birçok menkıbeler ya kahramanını daha insani yapmak ya da cin, peri, gibi harika elemanı koymak yoluyla, bir takım değişiklikler göstererek halk arasında masal biçiminde yayılmıştır. Bu çeşit hikayeler arasında bütün ortaçağ içinde çeşitli milletlerde benzerlerine rastlanması mümkün olan aynı olay örgüsünde hikayeler vardır ki, bunların çıkış yerleri uzun süre Hindistan tanınmakla beraber, son zamanlarda bir hayli incelemeler yapılmasına, görüşler ileri sürülmesine yol açmıştır. Bu olay birlik ve benzerliği ne olursa olsun, bu hikayelere her millet kendi özel zevk ve eğiliminin damgasını vurmuştur. Eski kitaplar arasında bunların toplanmış ya da yazılmış nüshalarına rastlamamaktadır. Bunun nedeni şüphesiz bu hikayelerin edebi sayılmamalarından kaynaklanmaktadır. Cinli ve perili masallar olduğu gibi, özellikle kadın kurnazlığını gösteren, kadınların hilelerinden geniş oranda söz eden hikayelerde vardır. Sonra bu tür hikayelerin çok kısaltılarak fıkra haline getirildiği de olmuştur. Bu çeşit hikayelerin bazılarında zorunlu bir realizmin geçerlik bulunduğunuda görüyoruz: Masalların anlattığı küçüğün değiştirmek istenilen adetleri bir vesileyle masala katılır. Bu türün en güzel örneği K.S.'dır. ZÜMRELERİN KENDİ AMAÇLARINA UYGUN ŞEKLE KOYDUKLARI HİKAYELER Yayılma ve yerleşme eylemleri içinde olan Oğuz boyları yeni topraklardaki İslamlaştırma ideolojilerinde silahtan çok düşünsel etkinlikleri yeğlediler. Bu dönemlere ait eserlerde halka İslam öğretmek amacı, ön planda gelir. "Cihad mefküresi" ile geniş yığınlara ulaşabilmek ve halka asker arasında manevi bir ilişki kurabilmek için edebiyat ürünlerinde, halk diline yakın olaylar örgüsü ön planda tutuldu. Yoğun Arap etkilerinide bildiğimiz Seyit Battal Gazi, menkıbeleri, Danişmendnameler, Saltukname anlatmaları, Ebu müslümi Horasani gibi din ulularının eylem ve düşüncelerini yansıtan bu tür eserler, halk arasında büyük bir ilgi ve yoğun beğeniyle karşılanmaktaydı. Bu tür hikayelerin bir kısmı doğrudan doğruya bir amaç uğruna icat edilmiş, bir kısmıda herhangi bir amacı tercih eder kılık verilmiş tip hikayelerdir. Bu hikayeleri şu şekilde sınıflandırmakta mümkündür. A. Dini B. Tasavvufi C. Kahramanlık D. Hükümet, yönetim ve adamları E. Bir moral vermeyi sağlamak için yapılanlar. Dini hikayeler, Kur'an tefsirlerinde, siyelerde ve mekanıp kitaplarda çok bulunur. Dini ve tasavvufi hikayeler arasında, kullanıldığı gruba göre şekillendirilmek yüzünden ayrılık vardır, yoksa iki grubun da asıl kaynağı dindir. Tasavvuf için olanlar, daha çok sözlü gelenek şeklinde ve tarikata giren kalabalığı eğitmek için basit ve açık bir dille anşatılmıştır. Kahramanlık hikayeleri, eski kültürümüzün önem taşıyan bir alnıdır. Yüzyıllardan beri milletimizin cençilikle ilgili ününü besleyen, onu eğiten büyük bir amaç olarak kullanılmış olan bu tip hikayelerden bir kısmı İslam'dan önceki destanların İslam etkisi altında şekil değiştirmeleriyle, İslam'ın ilk kahramanlarına tamamıyla denecek biçimde Türk tip ve geleneği verilerek yaratılmışlardır. Hz. Ali Cenkleri, Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Kahraman v.b. bu tip hikayelerin en tanınmış örnekleridir. MANZUM DİNSEL DESTANLARDAKİ (HİKAYELERDEKİ) MOTİFLER VE DESTANLARIN DİL ÖZELLİKLERİ Geleneksel destani -epik anlatım özelliklerini taşıması ve anlatım özelliklerini yeni coğrafyada yeni kültürün etkileriyle olgunlaştırıp yeni bir türün öncüleri olmaları açısından İslami Türk Halk hikayeleri üzerinde bazı incelemeler yapılmıştır. İlk kez Prof. Dr. M. F. Köprülü'nün sahamızın temeli sayılan eserlerinde dikkat çektiği bu hikayelerin işlev ve içerikleri üzerinde belirli ölçüde durulmakla birlikte dil ve üslup araştırmalarını sadece Arş. Gör. Hülya Yeşil'in "İslami Türk Halk Destanları Üzerinde Bir Araştırma" adlı yüksek lisans tezinde ele alınmıştır.bu çalışmadaki tarihi gelişim şöyle özetlenmiştir. Prof. Dr. Fuat Köprülü, "Edebiyat Araştırmaları" adlı eserinin "Meddahlar" başlıklı makalesinde meddah hikayelerinin kökenlerine ait sorunları incelerken, "İslam ananesinden geçen dini mevzular" grubunda dinsel anlatımların bize geçişini açıklamıştır. Yine aynı kitapta yer alan "Aşık tarzını menşe ve tekamülü" adlı makalede, halk şairleri ile klasik şairler arsındaki ayrılıkları belirten Köprülü, manzum dinsel destanların tipik örneği olan Geyik Destanı'nın da, eski klasik şairlerimiz tarafından uzun asırlar alayla karşılandığını örneklerle göstermektedir. Halk arasında ve günümüze kadar gelebilmiş yazılı kaynaklarda bu manzum dinsel destanlar arasında en çok yaygınlık kazananlar şunlardır: Kız Destanı, İbrahim Destanı, Geyik Destanı, Kurubaş ve Cimcime Sultan Destanı, Kesikbaş Destanı, Ejderha Destanı, Güvercin Destanı, Dahdah Destanı, Deve Destanı... Bu hikayelerin kim tarafından ve ne zaman yazıldığı kesin olarak bilinmemektedir. V. M. Kocatürk, Kesikbaş Destanı'nın sonunda geçen Kirdeci Ali adının diğerlerinde de tekrarlandığına dikkat çekmektedir. Ancak bu zatın müellif mi yoksa mütensif mi olduğu konusunda kesin bir yorum yoktur. Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak "Türk Folklorunda Kesik Baş -Tarih, Folklor ilişkisinden bir kesit" adlı kitabında; Anadolu ve Balkan Türk folklorunda kesik baş motifi üzerinde durulmuş, insan başının sembolik kıymeti ve anlamı irdelenerek, tarih öncesi ve tarihi devrelerde insan başı kültü ve ritüel içeriği ile Anadolu'daki kesik baş kültü incelenmiştir. Bu destanların dil özellikleri, XIII.yy Anadolu Türkçesi'ni yansıtması açısından, dikkate değer örnekler sergilemektedir. Halk arasında bazı dinsel olay ve değerlerin yaygınlaşmasını da amaçlamış olan bu anlatmalarda, halk dilinin temiz, duru ve açık kullanımını görmekteyiz. Günümüzde de kullanılan çeşitli deyimlerin, atasözlerinin çokça kullanılması, bu görüşümüzü doğrular niteliktedir. Etmek, olmak, eylemek, kılmak, tutmak, urmak ve bulmak gibi yardımcı yüklemlerle kurulmuş bileşik yüklem yapılarına çok sık rastlanmaktadır. Bu anlatmalar, hacim yönünden birbirlerine uyum göstermemektedirler. Kimi hikaye (Desistan-ı Deve) 29 beyitle sınırlanırken, kimi de (Dasistan-ı Kız) 272 beyite kadar ulaşabilmektedir. Destanlarda masal unsurlarından olan olağan üstünlüklere oldukça fazla yer verilmiştir. Bu da anlatılanları daha çekici kalmak ve daha geniş kitlelere ulaşmak amacıyla yapılmıştır. SON SÖZ Manzum dinsel beslenmenin Türk edebiyatı ve halk kültürü odaklarında iki önemli konuma sahip olduklarını söyleyebiliriz. Anadolu İslami Türk edebiyatını başlangıç dönemlerinin ürünü olan hikayeler çağa ait yaygınlık ve beğenilirlilikleri ile de folklorik önem taşımaktadırlar. Öte yandan hikayelerinin geleneksel anlatı özelliklerini yeni coğrafyadaki durumu ortaya koymaları ve zengin dil malzemesi vermeleri bakımından da Türk edebiyatı ve halk kültürü bütünlüğü içinde ayrıcalıklı bir yere sahiptirler.