İşte annesini kesen Başak'ın tam ifadesi
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi dekan yardımcısı olan annesi Prof. Olcay Tiryaki'yi, boğazını keserek öldüren üniversite öğrencisi Başak Aydıntuğ, cinayetten önce Ankara'daki bir Tarot merkezine gidip, büyüye karşı muska yaptırdığını açıkladı.* 21 yaşındaki genç kız, Çankaya İlçe Jandarma Komutanlığında verdiği detaylı ifadede annesini öldürdükten sonra intihar etmek istediğini de söyledi ve "Annemi öldürdüğüm bıçak ile, önce gırtlağımı kesmeye çalıştım. Sonra şah damarımı arayıp bıçağı oraya saplamak istedim ama yapamadım" dedi.
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan genç kız, Jandarma Teğmen Mehmet Kuşçu ve Jandarma Üstçavuş Ali Avcı tarafından alınan ifadesinde, Savcılık sorgusuna nazaran çok daha detaylı açıklamalarda bulundu. Başak Aydıntuğ, tarot falı açtırdığını, muska yaptırdığını da belirterek şunları söyledi:
"Annem 20 Mart günü Erzurum'da bir kongreye gitmişti. 23 Mart günü Ankara'ya döndü. Ben o günlerde Güvenlik caddesindeki babaannemin evinde kaldım.* Okula gidiyordum ve üniversite kütüphanesinde ders çalışırken annem arayıp eve gelmemi istedi. Ben ders çalıştığımı söyledim ama inanmadı. Babaannemde ders notlarım olduğunu ve oraya gitmem gerektiğini söyledim. Daha önce de babaannemi aramış ve babaannem de (Her hafta bir yerdesin, gel de biraz annelik yap) demiş, tartışmışlar. Annem hakaret edip telefonu yüzüne kapatmış. Daha sonra bir taksi ile babaannemin evine gittim. Ders notlarını aldım ve Tunalı Hilmi caddesindeki bir pasajda bulunan ve daha önceden tanıdığım Tarot danışma merkezine gittim. Burada A. isimli bayan arkadaşım vardı. Muska gibi bir şeyler yazdırmak istedim. Bana bir yazılı muska yapıldı. Bu muska halen evimizin çekmecesinde duruyor. Saat 20.00'ye kadar Tarot merkezindeydim"
"YOLUMU KAYBETTİM"'
Genç kız daha sonra annesinin tekrar telefonla aradığını ve kendisinin de yalan söylediğini belirterek şöyle devam etti:
"O sıralarda yine annem aradı. Onun üzerine panik oldum ve otobüste olduğumu eve gelmek üzere olduğumu söyledim. Sonra anneme (Otobüsten indim yolu kaybettim) dedim. Annem bana (Alçak, yalancı köpek, sürtük) dedi. Hakaret etti. Derhal babaannemin yanına gitmemi istedi ve telefonu kapattı. Taksiye binip babaanneme gittim. Annemi oradan aradım. Annem (Bugün eve gelme gelirsen elimden bir kaza çıkacak orada kal) dedi. Ama kitaplarımı almak için eve gitmem gerekiyordu. Sonra annem, komşumuz Vedat beyin gelip beni alacağını söyledi. Vedat bey oğlu ile gelip beni aldı ve annemin evine götürdü. Annem eve girince bana (Ne haltlar yiyorsun) dedi. Ben de arkadaşımın yanına büyü için gittiğimi açık açık anlattım. Annem (Geri zekalı, böyle hukuk bitmez, açıköğretim bile bitmez ) dedi.* Mutfakta annemle simit yedik. Sonra o bilgisayarı ile çalışırken ben de ceza kitabı okuyordum. Saat 02.00 gibi annem odasına çıktı. Ben de üst kattaki odama çıkarken annem, (Odana çıkıp zıbarıyorsun ders çalışmıyorsun. Kimin koynundan çıkıp geldiğin belli değil, kimi kandırıyorsun, bıktım senin ahlaksızlıklarından ) dedi."
AYNAYA BAKARAK İNTİHAR
Başak Aydıntuğ cinayet dakikalarını ise*şöyle anlattı:
"Ben de sinirlendim ve daha sonra mutfağa gidip et keserken kullanılan bıçağı çekmeceden aldım annemin odasına çıktım. Sırt üzeri gözleri kapalı biçimde yatıyordu. Annemin üzerine atladım ve bıçağı boğazına sapladım. O esnada sol tarafa döndü karşı koydu ama ben de sol elimle başından tutup boğazını kestim. Başkaca darbede bulunmadım ve ölmüş olduğunu hissettim. Sonra pişmanlık içinde banyoya gidip aynaya baka baka initihar amacıyla olayda kullandığım aynı bıçak ile boğazımı gırtlak tarafından kesmeyi denedim. Enseme doğru şah damarımı bulmaya çalıştım. Beş altı defa demedim ama yapamadım. Elimden de yaralandım. Sonra kendimi öldürmekten vazgeçtim. Eve hırsız girdi süsü vermeye çalıştım. Bıçağı odamın yanındaki terasa naylon torba içinde koydum. Annemin yatak odasındaki çekmeceleri hırsızlık süsü amacıyla karıştırdım ve oradan aldıklarımı bıçakla aynı poşete koydum"
"KANLI ELBİSELERİMİ YIKADIM"
21 yaşındaki genç kız cinayetten sonra kanlı elbiselerini çıkarıp yıkadığını da anlattığı ifadesine şöyle devam etti:
" Banyoya gidip, annemden üzerime bulaşan kanlı giyeceklerimi yıkadım. Sonra kovanın içine koyup, suya bastım. Sol elimden kan geliyordu. Dışarı çıktım bekçinin evine gidecektim. Duvardan atlayamadım. Yan komşunun da zilini bulamadım ve kapısını çalamadım.* Sonra Vedat beyin evine gidip kapısını çaldım. Kendisine eve hırsız girdiğini söyleyip (Annem parçalandı) dedim. Benimle birlikte eve geldi, oğlu da yanındaydı. Annemin yatak odasına girdik ve annemin o halini gördü. Ben annemin üzerine pike örttüm. Sonra jandarmaya haber verdi. Jandarma geldi. Eve hırsız girip, annemi öldürdüğünü söyledim. Ama olayın şokundan kurtulunca suçumu itiraf ettim. Çok pişmanım. Benim psikolojik sorunlarım için kullandığım ilacı günde bir kez içmem gerekiyor. Ancak ben yıllardır 2 tane içiyorum. Olay günü de 4 adet içtim. Bu ilaç da beni etkiledi. Annem babamla evliyken en ufak tartışmada babama saldırırdı. Babam da 3-4 defa babaannemin evine kaçmıştı. Psikolojik sorunlarımın sebebi, annemle babamın tartışmalarıdır.. Babam annemin evinde fazla kalmamam için hep telkinde bulunurdu."*
Psikolojik sorunlarımın sebebi, annemle babamın tartışmalarıdır..
Profesör!!! Profesörler!!! Eğitim!!! HANGİ EĞİTİM???
Psikolojik sorunlarımın sebebi, annemle babamın tartışmalarıdır..
Boşanın, çocuklarınız kavgalı ortamda bulunmasın deniliyor, ancak boşanınca da çocuk başka bir ortama sürükleniyor. Sorun çözümlenmiş olmuyor! Kavgaya rağmen; kesinlikle çocuklar, anne-babalarının boşanmalarını kabullenemiyorlar, istemiyorlar da... Ailenin parçalanmasıyla, sorumsuz baba derhal evleniyor. Babanın evlenmesi çocuk üzerinde korkunç bir etki yaratıyor. Annenin bir kadın olarak mücadelesi tek yanlı ve yetersiz kalıyor! Anneye kolayca yüklenebilen değerli evlâtları çözümleyebilmek-yetiştirebilmek çok zor. Bu çok üzücü olguda da ters giden yanlışların mağduru bu evlât ve anne!. Uzun süre yıkıcı durumların birikimiyle oluşan bu krizi-patlamayı değerlendirecek olan kimi psikiyatrlardır. Diğer yandan; toplumsal yarar safsatasıyla yapılan sap-saman-yalan (!) haberlerin olduğunu da yadsıyamayız! Yangına körükle giden malum medya ve kimi taklitçi çirkin maskelilerin de olduğunu biliyoruz! Ciddî bir öngörü de ortadayken; Başak'ın rehabilitesinde eksiklik var! Eğitim ancak hangi eğitim????? Öncelikle: Aile iç eğitim mi, kurumsal eğitim mi? Çocuk nasıl biçimleniyor! 0-6 yaş arası!!! Kişiliğin oluşumu!!! Sevgi verilmiş mi???
Nesrin Savaş Kantarcı
şizofreni, dışarıda o kadar çok var ki...onların hasta olduğunu anlayamazsınız.insan öldürüyorlar,devlet politikası olmadığı için dışarı salınıveriyorlar...sonra da vay be cani deniyor...insan kanser olunca nasıl suçlanmıyor tedavi ediliyorsa akıl hastaları da tedavi edilmeli.tabiii şizofrenin tedavisi yok ama onun da denetimi olmalı.
şizofreni, dışarıda o kadar çok var ki...onların hasta olduğunu anlayamazsınız.
insan öldürüyorlar,devlet politikası olmadığı için dışarı salınıveriyorlar...sonra da vay be cani deniyor...insan kanser olunca nasıl suçlanmıyor tedavi ediliyorsa akıl hastaları da tedavi edilmeli.tabiii şizofrenin tedavisi yok ama onun da denetimi olmalı.
Yazdıklarınız çok doğru... Yüzlerce patolojik boyuttaki akıl hastası, paranoyak, paranoid hastalar her yerde dolanıyorlar. Sorumsuz ve işini savsaklayarak yapanların sayısı çok fazla. Bu akıl hastalıklarının karmaşık yapısını ve ciddîyetini kaç kişi biliyor. Hastanın yakını ne denli bilinçli? İşini tam anlamıyla yapan gerçek kimi psikiyatrlar bu tehlikeli hastalığı daha çok anlatmalı insanlara. Öfke birikimi-kriz vs. denilen ve fakat aslında insan öldürmeye kadar giden bu hastalık yeterince denetim altında değil. Yasalarda bile, hasta özgür iradesiyle tedavi alır-almaz gibi, ya da 'hastadır o nedenle yaptırımı söz konusu değildir' gibi "iyi hal indirimi" gibi maddeler var. Sıklıkla medyada; 'kendisini aldattığını sandığı karısından şüphelendi ve karısını kesti, doğradı' haberlerine rastlıyoruz. "Yargısız İnfaz"!. Konjual Paranoya, Parafreni, Paranoid bunlar şizofreniyle ince bir sınırda olan akıl hastalıkları. Hasta oldukları ancak uzmanlarınca saptanabilirken; hiçbir şeyi yokmuş çok normal bir insanmış hatta ne kadar da iyi biriymiş gibi görünen bu akıl hastaları potansiyel birer tehlike olarak toplum içindeler. "Persona" filmi bu kişiliğin parçalanmışlığını en iyi tanımlayan bir başyapıt. Maskeli olan bu hastalar "gizlenme" ile yaşamlarını sürdürebilenlerdir. Ancak yaşamları kırıldığında parçalandığında bir anda her şey alt-üst oluyor. Gerçekler görmezden gelinse de, saptırılsa da, saklansa da asla değiştirilemiyor. Gün geliyor su yüzüne çıkıyor. Olması gereken oluyor. Yadsıma-Yansıtma ile nereye kadar? Kafka'nın "değişim"i de bunu anlatıyor. Bir gün geliyor kişi böceğe dönüşüyor. Tarihe dönüp baktığımızda; Hitler, Stalin vd. gibi diktatörlerin hasta ruhları milyonlarca insanın yok olmasına neden oldu! İnsanlık ise bu korkunç olgunun çaresizleri olarak sadece bakakaldı!
Nesrin Savaş Kantarcı