EĞİTİM HAKKI ( EĞİTİM KIZLARINDA HAKKI)

Son güncelleme: 29.06.2008 23:46


  • "Türk Milli Eğitim Sisteminde Kademeler Arası Geçişler, Yönlendirme ve Sınav Sistemi" ile "Küreselleşme ve Avrupa Birliği Sürecinde Türk Milli Eğitim Sistemi" konuları çerçevesinde eğitim sistemine yön verecek politika önerilerinin geliştirileceği 17. Milli Eğitim Şurası'nda Türkiye'nin imzaladığı uluslar arası belgeler ile anayasa, ilgili yasa ve yönetmeliklerde yer alan hükümler eğitim hakkı bağlamında gözden geçirilerek temel ilkelere ilişkin birikim ortaya konmuş; bu ilkeleri yaşama geçirmeyi olanaklı kılacak insancıl, yaşama dönük, nitelikli, demokratik, laik, bilimsel ve parasız bir eğitim için bir model önerilmiştir.

    Eğitim Hakkı

    Eğitim, temel bir insan hakkı olarak evrensel ölçekte kabul görmektedir. Bunun altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır.
    Eğitim hakkı, pek çok uluslararası belgede diğer insan haklarının ön koşulu olarak yer almaktadır. İnsanların diğer haklarının kullanılabilmesi ve hak ihlallerine karşı mücadele edilebilmesi; insanların, hangi haklara sahip olduklarını ve bunları nasıl kullanabileceklerini bilmelerine ve anlamalarına bağlıdır. Bu ise öncelikle eğitim ile gerçekleşebilir.
    Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirmektedir. Her tür ve düzey eğitim; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri imzaladığı eğitim hakkıyla ilgili ve eğitimde ayrımcılığın önlenmesine ilişkin uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ve ilgili yasalardaki hükümler gereği, eğitim hakkının kullanımının önündeki engelleri aşmak üzere etkin çalışmalar yürütmek zorundadır. Eğitime ilişkin çalışmaları gerçekleştirirken, "eğitim hakkı"na ilişkin ilkeleri gözönünde bulundurmak gerekir.
    Onyedinci Milli Eğitim Şurasının gündemindeki konuların "eğitim hakkı" çerçevesinde ele alınabilmesini, insanlığın daha ileri aşamalara yönelebilmesi için biriktirdiği temel düşüncelerin gündemde kalmasını sağlamak, bu düşünceleri daha da ileriye taşımak, kavramların içeriğinin boşaltılmasını engellemek için yeniden anımsatılmasını zorunlu görmekteyiz.
    Temel Uluslararası Belgelerde Eğitim Hakkı ve Eğitim Hakkının Niteliği
    Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelere taraf olmuştur. Dolayısıyla, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu bildirgede yer alan temel hükümler yönünde eğitim kurumlarını geliştirmeye yönelik politika ve uygulamalarda bulunması beklenmelidir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin eğitim hakkı ile ilgili bazı hükümleri şöyledir;

    Madde 26: (1) Herkesin eğitim hakkı vardır. Eğitim hiç olmazsa ilk ve temel eğitim evrelerinde parasız olmalıdır. İlk eğitim zorunludur. Teknik ve mesleki eğitimden herkes yararlanabilmeli ve yüksek öğretim, başarıya göre, herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.
    (2) Eğitim, insan kişiliğinin tam gelişmesini, insan haklarıyla temel özgürlüklere saygının güçlenmesini amaç olarak almalıdır. Eğitim bütün uluslar, ırklar ve dini topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu güçlendirmeli ve Birleşmiş Milletler'in barışın sürdürülmesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
    (3) Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türü için öncelikli seçme hakkına sahiptir.
    Madde 27: (1) Herkes, toplumun kültürel etkinliklerine özgürce katılma, güzel sanatları tatma, bilim alanındaki ilerlemelerden ve bunların nimetlerinden yararlanma hakkına sahiptir.

    Birleşmiş Milletler Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Uluslararası Sözleşmesi'nin (14 Aralık 1960, Paris) birinci maddesi eğitimde ayrımcılık tanımlarını şu şekilde yapmaktadır:
    1. Bu Sözleşmenin amacı bakımından ayrımcılık terimi; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, ekonomik güç ya da doğuş temeli üzerinde, eğitimde davranış eşitliğini kaldırmak ya da bozmak amacı ya da sonucuyla ve özellikle,
    a. Herhangi bir kişi ya da grubu herhangi bir tür ya da düzeyde eğitim görmekten yoksun bırakmak;
    b. Herhangi bir kişi ya da grubu, düşük düzeyli bir eğitimle sınırlamak;
    c. ... kişiler ya da gruplar için ayrı eğitim sistemleri ya da kurumları kurmak ya da sürdürmek; ya da,
    d. Herhangi bir kişi ya da gruba, insan onuruyla bağdaşmaz koşullar uygulamak üzere yapılan herhangi bir ayrım, dışlama, sınırlama ya da üstün tutmayı içerir.

    Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Türkiye de imza koymuş ve bu Sözleşme, 27 0cak 1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanmıştır.
    Madde 1
    Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.
    Madde 2
    1. Taraf Devletler, bu Sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler.
    Madde 28
    1. Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle:
    ()
    b) Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar;
    c) Uygun bütün araçları kullanarak, yüksek öğretimi yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler;
    d) Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler;

    Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Çeşit Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'nin (18 Aralık 1979) 10'uncu maddesi şu hükümleri getirmektedir:

    a) Meslek ve sanat yönlendirilmesinde kırsal ve kentsel alanlarda bütün dallardaki eğitim kurumlarına girişte ve okulöncesi, genel, teknik, mesleki ve yüksek teknik eğitiminde ve her çeşit mesleki eğitimde eşit koşulların sağlanması.
    b) Kadınların erkeklerle aynı ders programlarından yararlanmaları, aynı sınıflara katılmaları ve aynı düzeydeki niteliklere sahip eğitim görevlilerine, okul, bina ve malzemesine sahip olmalıdır.
    c) Kadın ve erkeğin rolleriyle ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinden ve kademesinden kaldırılmasını ve bu amaca ulaşılması için karma eğitimin ve diğer eğitim şekillerinin desteklenmesi ve özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim yöntemlerinin bu amaca göre düzenlenmesi.

    Eğitim hakkının devlete ve topluma yükümlülük getirmesini ifade eden en önemli uluslararası belgelerden biri, Yükseköğretim Kurumlarının Özerkliği ve Akademik Özgürlük Üzerine Lima Bildirgesi'dir (6-10 Eylül 1988). Bildirge'de eğitim hakkına ilişkin şu görüşlere yer verilmiştir (Alpkaya ve diğerleri, 1999):
    a) Her insan eğitim hakkına sahiptir.
    b) Eğitim insan kişiliğinin ve onurunun tam gelişimini sağlamaya yöneliktir ve insan haklarına, temel özgürlüklere ve barışa duyulan saygıyı pekiştirir. Eğitim tüm insanların özgür, eşitlikçi bir toplumun kurulmasına etkin bir biçimde katılmalarını sağlar ve tüm uluslar, tüm dinî ve etnik gruplar ile tüm ırklar arasında anlayışı, hoşgörüyü ve dostluğu geliştirir. Eğitim, toplumsal eşitlik, barış, tüm ulusların eşit gelişimi ve çevrenin korunması gibi çağdaş toplumların ana hedeflerinin kavranmasında ve bunlara ulaşılmasında bir araçtır.
    c) Her devlet, her tür ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik ya da başka görüş, milliyet veya toplumsal köken, ekonomik durum ya da başka bir statüye ilişkin olarak her hangi bir ayrımcılık yapmadan eğitim hakkını güvence altına almalıdır. Her devlet, ulusal gelirinin uygun bir miktarını eğitim hakkından tam anlamıyla yararlanılabilmesini sağlamak amacıyla ayırmalıdır.
    d) Eğitim olumlu bir toplumsal değişimin aracıdır. Dolayısıyla eğitim, her ülkenin toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel durumundan kopuk olmamalı, bütün hak ve özgürlüklerin tam olarak edinilmesine yönelik bir biçimde statükonun değiştirilmesine katkıda bulunmalı ve daimi biçimde değerlendirilmeye açık tutulmalıdır.
    Lima Bildirgesi, eğitim hakkının sağlanmasına ilişkin kaynağın ayrılması sorumluluğunu devletlere yüklemekte, özgürlükçü ve eşitlikçi bir içerik öngörmektedir. Bildirge'nin değindiği önemli noktalardan biri de eğitimin "olumlu bir toplumsal değişimin aracı" olması ve "statükonun değiştirilmesine katkıda" bulunması gerektiğidir.
    Uluslararası kaynaklar arasında son olarak belirtilmesi gereken birisi de UNESCO tarafından düzenlenen ve Türkiye dahil 120 ülkeden 400'den fazla katılımcı ile 23-25 Haziran 2003 tarihleri arasında Paris'te gerçekleştirilen Yüksek Öğretim Paydaşları Toplantısıdır (Report of The Meeting of Higher Education Partners). 1998'de gerçekleştirilen Yüksek Öğretim Dünya Konferansının 5. yılında tekrarlanan toplantıda, yüksek öğretimde karşı karşıya kalınan durum gözden geçirilmiş, küreselleşme ve piyasa baskısı ile yükseköğretimde ortaya çıkan sorunlar vurgulanmış ve genel raporda, "yüksek öğretimin bir insan hakkı olduğunun ve kamusal mal olma özelliğinin" unutulmaması gerektiği vurgulanmıştır.
    Eğitim hakkını İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden sonra tekrar ele alan, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarla İlgili Uluslararası Sözleşme, (BM, 16 Aralık 1966) eğitim hakkını da yeniden (13. Madde) vurgulamıştır. Sözleşme 27. Maddeye uygun olarak 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. Sözleşmenin 13. Maddesi şu şekildedir:
    1. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, herkese eğitim hakkı tanır. Eğitimin insan kişiliğinin ve onur duygusunun tam gelişmesine yönelik olmasını ve insan haklar ve temel özgürlüklere olan saygıyı güçlendirmesini sağlar. Ayrıca eğitimin herkesin özgür bir topluma etkin olarak katılmasına olanak sağladığını, tüm uluslararasında olduğu gibi, ırksal, etnik ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu geliştirdiğini ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma etkinliklerini özendirdiğini de kabul eder.
    2. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler bu hakkı tam olarak gerçekleştirmek amacıyla;
    a- İlköğretimin zorunlu olmasını ve herkese ücretsiz sağlanmasını;
    b- Orta öğretimin, teknik ve mesleksel eğitim dahil, çeşitli biçimlerinin, her önlem alınarak, özellikle ücretsiz eğitimin giderek yaygınlaştırılması yoluyla herkese açık ve herkesçe görülebilir olmasını;
    c- Yüksek öğrenimin, her uygun yolla ve özellikle ücretsiz eğitimin giderek yaygınlaştırılmasıyla herkese becerisine göre eşit olarak açılmasını;
    d- İlk öğrenimini tamamlayamamış ya da hiç görmemiş kişiler için temel eğitimin olabildiğince özendirilmesi ya da güçlendirilmesini;
    e- Her düzeyde, bir okul sisteminin geliştirilmesini, yeterli bir burs sisteminin kurulmasını ve eğitim personelinin maddi koşullarının giderek iyileştirilmesini kabul eder.

    İç Hukuk Açısından Eğitim Hakkı
    Uluslararası sözleşmeler, iç hukuk açısından yasal hükümlerdir. Bu çerçevede yukarıda belirtilen uluslararası hukuksal metinler eğitim sistemimizin düzenlenmesinde ve geliştirilmesinde başvurulması gereken temel kaynaklardır. Bununla birlikte, iç hukuk çerçevesinde de, anayasa ve yasalarımızda eğitim hakkı ile ilgili temel hükümler ve ilkeler yeralmaktadır:
    1982 Anayasasına göre, "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır. " (Madde 42).
    Türkiye'de eğitimi düzenleyen yasalardan olan Milli Eğitim Temel Kanunu'nda, eğitim hakkı ile ilgili temel ilkelerden bazıları "genellik ve eşitlik", "ferdin ve toplumun ihtiyaçları", "yöneltme", "eğitim hakkı", "fırsat ve imkân eşitliği", "süreklilik", "demokrasi eğitimi", "laiklik", "bilimsellik", "karma eğitim" ve "her yerde eğitim" biçiminde düzenlenmiştir.
    Uluslar arası belgelerde ve iç hukukumuzda eğitim hakkının niteliği ve kullanımını engelleyebilecek etkenlerin çerçevesi çizilmiştir. Bunlar aşağıdaki biçimde özetlenebilir:

    • Irk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal etnik ya da sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler konusunda ayrımcı uygulamalar ve eşitsizliklerin önlenmesi,
    • Uluslar, ırklar ve dini topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğun güçlendirilmesi
    • Herkese toplumun kültürel etkinliklerine özgürce katılma, güzel sanatları tatma, bilim alanındaki ilerlemelerden ve bunların nimetlerinden yararlanma hakkının sunulması,
    • Herhangi bir kişi ya da grubun herhangi bir tür ya da düzeyde eğitim görmekten yoksun bırakılmaması,
    • Herhangi bir kişi ya da grubun düşük düzeyli bir eğitimle sınırlandırılmaması, kişiler ya da gruplar için ayrı eğitim sistemleri ya da kurumların oluşturulmaması,
    • Herhangi bir kişi ya da gruba, insan onuruyla bağdaşmaz koşullar uygulamak üzere ayrım, dışlama, sınırlama yapılmaması.
    • Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik etme ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlama.
    • Uygun bütün araçların kullanılarak, yüksek öğretimin yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirilmesi.
    • Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliğin bütün çocuklar için ulaşılır hale getirilmesi.
    • Kadınlara yönelik ayrımcılığın önlenmesi.

    Sözü edilen ilkeler çerçevesinde temel bir insan hakkı olarak savunulan eğitim; insanın fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişiminin yaşam boyu gerçekleşmesine yardımcı olması, kolektif yaşamı ve bireyin özgürleşmesini desteklemesi, eleştirel ve yaratıcı düşünme ve sorgulama becerisini geliştirmesi, toplumsal barış, adalet ve kardeşlik duygularını pekiştirmesi, insanlar arasında eşitlikçi düşünceyi esas alması, farklı kültür ve kimlikleri zenginlik olarak kabul etmesi ve katılımcı, demokratik değerleri benimsemesi ve emeğe saygıyı geliştirmesi gereken bir süreç olarak kabul edilmeli ve geliştirilmelidir. Eğitim Sen önerdiği okul modelinde bu ilkeleri yaşama geçirecek bir çerçeve çizmiştir.

    Türkiye Eğitim Sisteminde
    Eğitim Hakkına Erişime İlişkin Değerlendirmeler
    Öğretim Tür ve Düzeyleri Arasında Geçişler
    1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile kurulmuş olan eğitim sistemi, örgün ve yaygın eğitim olmak üzere iki alt sistemden oluşmaktadır. Örgün eğitim; okulöncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretim kurumlarından oluşmaktadır. Yaygın eğitim ise; örgün eğitim sistemine hiç girmemiş olan veya her hangi bir kademesinde bulunan ya da bu kademeden ayrılmış olan yurttaşlara örgün eğitimin yanında veya dışında sunulan eğitim hizmetidir.
    Okulöncesi Eğitim
    Okulöncesi eğitim; isteğe bağlı olarak zorunlu ilköğretim çağına gelmemiş 36-72 ay grubundaki çocukların eğitimini kapsar. Okulöncesi eğitim kurumları; bağımsız anaokulları, fiziki kapasitesi uygun örgün ve yaygın eğitim kurumları bünyesinde anasınıfları ve uygulama sınıfları olarak açılmaktadır.
    Okulöncesi eğitimin amacı; çocukların bedensel, zihinsel, duygusal gelişimini ve iyi alışkanlıklar kazanmasını, onların ilköğretime hazırlanmasını, koşulları elverişsiz çevrelerden gelen çocuklar için ortak bir yetişme ortamı yaratılmasını, Türkçe'nin doğru ve güzel konuşulmasını sağlamaktır.
    2003-2004 öğretim yılında okulöncesi eğitimde 2.263 okul ya da kurum, 358.499 öğrenci ve 8.007 öğretmen bulunmaktadır. Okulların % 87'si kamu, % 13'ü özel, öğrencilerin % 96'sı kamu, % 4'ü özel ve öğretmenlerin % 83'ü kamu ve % 17'si özel kesimdedir (MEB, 2004). Okulöncesi eğitimde öğrenci sayısının yalnızca % 4'ünün özel okullarda eğitim görmesine karşın, okulların % 13'ünün, öğretmenlerin de % 17'sinin özel kesimde bulunması, resmî-özel kurumlara devam eden çocuklar arasında oluşan eşitsizliğin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
    Okulöncesi eğitim çağ nüfusu 4 milyondan fazla olmasına karşın bu eğitimden yararlanan öğrenci sayısı sadece 358 bin civarındadır. Okulöncesi eğitimde okullaşma oranı % 8,3'tür. Yani her 100 çocuktan yaklaşık 92'si okulöncesi eğitim hakkından yararlanamamaktadır. Okulöncesi eğitimden yararlanamayan toplam çocuk sayısı 3.968.669'dur (Çizelge 1). Bu eğitim kademesinde verilen eğitimin niteliği bir kenara, nicel anlamda da ciddi hak kayıplarının olduğu görülmektedir.

    Çizelge 1. Okulöncesi Eğitimde Okullaşma Oranı ve Eğitimden Yararlanamayan Çocuk Sayısı (2003-2004 Öğretim Yılı)
    Göstergeler Erkek Kız Toplam
    Çağ Nüfusu (3-5 Yaş Grubu) 2.205.878 2.121.291 4.327.168
    Öğrenci Sayısı 186.912 171.587 358.499
    Okullaşma Oranı (%) 8,5 8,1 8,3
    Okul Öncesi Eğitimden Yararlanamayan Çocuk Sayısı 2.018.966 1.949.704 3.968.669
    Kaynak: MEB, Millî Eğitim Sayısal Veriler 2003-2004'ten hesaplanmıştır.

    Okulöncesi eğitimde en yüksek okullaşma oranı yaklaşık % 12 ile Ege Bölgesi'nde en düşük okullaşma oranı ise % 4 ile Doğu Anadolu Bölgesi'ndedir (Çizelge 2). Bölgeler arasında okulöncesi eğitimin sunumunda farklılıklar ve eşitsizlikler olmakla birlikte, okulöncesi eğitimin Türkiye genelinde okullaşma düzeyinin düşüklüğü de başlı başına bir eğitim hakkı ihlali anlamına gelmektedir.
    Çizelge 2. Okulöncesi Eğitimde Bölgelere Göre Okullaşma Oranı (2003-2004 Öğretim Yılı)
    Bölgeler Erkek Kız Toplam
    Marmara Bölgesi 9,3 8,8 9,1
    Ege Bölgesi 12,1 11,7 11,9
    Akdeniz Bölgesi 9,5 8,9 9,2
    İç Anadolu Bölgesi 9,5 9,0 9,2
    Karadeniz Bölgesi 8,5 8,1 8,3
    Doğu Anadolu Bölgesi 4,5 4,3 4,4
    Güneydoğu Anadolu Bölgesi 5,8 5,5 5,7
    Türkiye 8,5 8,1 8,3
    Kaynak: MEB, Millî Eğitim Sayısal Veriler 2003-2004'ten hesaplanmıştır.
    Çocuğun gelişiminde 0-6 yaş aralığının oldukça önemli olduğu bilinmekle birlikte, 3-5 yaş grubundaki okullaşma oranının bu denli düşük olması bu yaş grubundaki çocukların gelişiminin riske atıldığını göstermektedir. Oysa Fransa, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde okulöncesi eğitimde okullaşma oranı % 90'lar civarındadır ve okulöncesi eğitim, örgün eğitimin olmazsa olmaz bir parçası haline gelmiştir. Yukarıdaki veriler bu düzeydeki eğitimin, ihmal edildiğini ve zorunluluktan çok bir keyfiyet çerçevesinde ele alındığını göstermektedir. Bir öğretmene ve bir dersliğe düşen öğrenci sayısı, eğitim sisteminin nitelik göstergelerinden biri olarak ele alınabilmektedir. Okulöncesi eğitimde bir dersliğe Türkiye ortalamasında 16 öğrenci düşerken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 22 öğrenci düşmektedir. Bölgeler arasında bir dersliğe düşen öğrenci sayısı açısından belirgin farklar olmamasına karşın bir öğretmene düşen öğrenci sayısının bu kademe için yüksek olduğu görülmektedir (Çizelge 3).
    Çizelge 3. Okulöncesi Eğitimde Bir Dersliğe ve Bir Öğretmene Düşen Öğrenci Sayısı (2003-2004 Öğretim Yılı)
    Bölgeler Öğrenci/ Derslik Öğrenci/ Öğretmen
    Marmara Bölgesi 16 18
    Ege Bölgesi 17 4
    Akdeniz Bölgesi 15 6
    İç Anadolu Bölgesi 15 17
    Karadeniz Bölgesi 15 32
    Doğu Anadolu Bölgesi 16 30
    Güneydoğu Anadolu Bölgesi 22 34
    Türkiye 16 19
    Kaynak: MEB, Millî Eğitim Sayısal Veriler 2003-2004'ten hesaplanmıştır.
    Okulöncesi eğitimde Türkiye ortalamasında bir öğretmene 19 öğrenci düşmektedir. Bir öğretmene düşen öğrenci sayısı bakımından bölgeler arasında çarpıklıkların olduğu görülmektedir. Ege Bölgesi'nde bir öğretmene 4, Akdeniz Bölgesi'nde 6 öğrenci düşmesine karşın, Doğu Anadolu Bölgesi'nde 30, Karadeniz Bölgesi'nde 32 ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 34 öğrenci düşmektedir. Ege Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki uçurum, "büyük umutlarla" uygulamaya konulan Norm Kadro Yönetmeliği'nin de öğretmen dağılımındaki çarpıklığı gideremediğinin delilidir. Ayrıca Ege Bölgesi'nde görev yapan okulöncesi eğitim öğretmenlerinin yarısından fazlasının da derse girmediği ya da bu öğretmenlerin çalışabilecekleri dersliklerin olmadığı söylenebilir. Bu duruma ilişkin gerçeklerin ortaya konulması, nitel araştırmalar yapılmasını gerektirmektedir.
    İlköğretim
    İlköğretim 6-14 yaş grubundaki çocukların eğitimini kapsamaktadır. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nda ilköğretimin amacı; "her Türk çocuğunun iyi birer yurttaş olabilmesi için gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlık kazanmasını, millî ahlâk anlayışına uygun olarak yetişmesini, ilgi, yeti ve yetenekleri doğrultusunda hayata, bir üst öğrenime hazırlanmasını sağlamak" olarak belirlenmiştir. İlköğretimin, kız-erkek bütün yurttaşlar için zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğu Anayasa'nın bir hükmüdür.
    2003-2004 öğretim yılında ilköğretimde 10 milyondan fazla öğrenci ve 384 bin öğretmen bulunmaktadır. Okulların % 98'i kamu, % 2'si özel, öğrencilerin % 98'i kamu, % 2'si özel öğretim kurumlarında öğrenim görmekte ve öğretmenlerin % 96'sı kamu, % 4'ü özel kesimde görev yapmaktadır (MEB, 2004).
    2003-2004 öğretim yılında ilköğretim brüt okullaşma oranı % 95,2'dir. Bu oran kızlarda % 91,2 erkeklerde % 99,1'dir. İlköğretimden yararlanamayan 864.806 çocuğun % 70'i kız, % 30'u erkektir. Zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğu belirtilen ve Anayasal güvence altında olan ilköğretim, ailelerin gelir seviyesinin düşüklüğü , çocukların çalışmak zorunda olması, Devletin yeterli kaynağı ayırmaması ve gerekli yatırımları zamanında yapmaması gibi nedenlerle tüm çağ nüfusuna yaygınlaştırılamamıştır. İlköğretim zorunlu olmasına karşın 6-13 yaş grubundaki 864.806 çocuğun sistem dışında kalması eğitim hakkı ve eşitlik bağlamında oldukça düşündürücüdür (Çizelge 4).






#27.06.2008 15:50 0 0 0
  • Kaynak: MEB, Millî Eğitim Sayısal Veriler 2003-2004'ten hesaplanmıştır.
    Okulöncesi eğitimde Türkiye ortalamasında bir öğretmene 19 öğrenci düşmektedir. Bir öğretmene düşen öğrenci sayısı bakımından bölgeler arasında çarpıklıkların olduğu görülmektedir. Ege Bölgesi'nde bir öğretmene 4, Akdeniz Bölgesi'nde 6 öğrenci düşmesine karşın, Doğu Anadolu Bölgesi'nde 30, Karadeniz Bölgesi'nde 32 ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 34 öğrenci düşmektedir. Ege Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki uçurum, "büyük umutlarla" uygulamaya konulan Norm Kadro Yönetmeliği'nin de öğretmen dağılımındaki çarpıklığı gideremediğinin delilidir. Ayrıca Ege Bölgesi'nde görev yapan okulöncesi eğitim öğretmenlerinin yarısından fazlasının da derse girmediği ya da bu öğretmenlerin çalışabilecekleri dersliklerin olmadığı söylenebilir
    ---bu ogretmenlerde kardesim gitmek istemiyorlar dogu anadoluya---
    ha bu guneydogu ve dogu anadolu fakir dersenin hic te fakir degiller..

    bu tv den izlediginiz gibi degil oralari...ben kendim yasadim gordum..egeden ic anadoludan daha zenginler bunlar

    ama hiyanetler... adamin son model cip leri var cocugunun ayaginda ayakkabisi yok...

    cok acayip insanlar...tabi yinede biz turk evlatlari olarak insan kalpi dayanamiyor..her sekilde yardim ediyoruz..

    ama onlarda artik herseyin farkindalar...herkes okusun ulkemiz kalkinsin yeterki kiz erkek ayrim yapmayalim

    biz zaten egitimsizlikten hep kaybediyoruz...diyecegim bu hep dogru bir laf ama uygulama yok...

    simdi kizlarimiz hic bir konuda ayrim yapilmadan.. okusalar ulkemizde kalkinir... vatandasda rahat yasar neden denirse egitimli bir insana laf anlat

    herseyi olumlu bir sekilde karsilar ve guzel ce anlar

    ama birde egitimsiz kafalara laf anlat..anlamaz ki anlamiyor kardesim tuttumus bir yol ben bu yoldan baska bir yol bilmem kimse benim yolumu degistiremez,, diyerek

    kendisine ve cevresine ne kadar zarar verdiginin farkinda hic olmuyorr..

    o yuzden herkes kendisine faydali olmak icin lutfen egitime devam edelim..

    artik anadoluda ---aman kiz kismidami okurmus----laflari kalmaz oldu ..bu yuzden baya bir ilerleme var ulkemzde...
#27.06.2008 16:42 0 0 0
  • Terör...Başımıza Açtığı Sayısız Sorundan Biri De Bu..Öğretmenlerimiz Oraya Gitmek İstemiyor Gitmeyince De Bölge Eğitimsiz Kalıyor
#27.06.2008 17:09 0 0 0
  • aynen oyleeee

    coguda gidiyor ama birde onlara sor
#27.06.2008 17:15 0 0 0
  • Doğuya Gitmek İstemeyen Öğretmenler.. Terör, Töre, Kızlarını Okula Göndermek İstemeyen Aile'ler 15 Yaşında Evlendiriliyorlar İlk Önce Düşüncelerin Değişmesi Lazım Kız Okusa Ne Olur Diyen Bir Babadan Ne Bekleyebilirsin Vs Öğretmenlerde Kendilerince Haklı..

    Doğuda Bir Çok Gönüllü Öğretmenlik Yapanlarda Var Herşeye Rağmen..

    Baba Beni Okula Gönder Kampanyasıyla Bir Çok Kız Çocuğu Bugün Okula Gidiyor Umuyorum Kısa Zamanda Okula Gidemeyen Kız Çocukları Kalmaz..
#27.06.2008 20:14 0 0 0
  • İlk Önce Düşüncelerin Değişmesi Lazım
#29.06.2008 12:47 0 0 0
  • evet dusunceler degismeli
#29.06.2008 18:23 0 0 0
  • Bir Erkeği Eğitirseni Bir Kişiyi Eğitmiş Olursunuz ; Bir Kadını Eğitirseniz Bir Aileyi Eğitmiş Olursunuz..
#29.06.2008 23:19 0 0 0
#29.06.2008 23:46 0 0 0