Friedrich Wilhelm Nietzsche

Son güncelleme: 20.09.2008 10:22
  • Friedrich Wilhelm Nietzsche
    15 Ekim1844'te doğmuştur. Babası Karl Ludwig Protestan Kilisesinde
    papazdı. Doğumu Prusya Kralı 4. Friedrich Wilhelm'in doğum gününe
    rastladığı için adı Friedrich Wilhelm koyulmuştur. Soyadının kaynağı
    kesin olarak belirlenememiştir. Çocukluk yıllarının en büyük üzüntüsü
    babasının sağlık durumunun genelde kötü oluşudur. Baba Karl Ludwig
    1849'da hemen hemen körleşmiş olarak öldü. "1888-1889 kışı süresince
    görenlerin şaşırdıkları olaylar meydana geldi; öyle ki Nietzsche'nin,
    sahibinin dövdüğü bir atı korumak için önüne geçip, daha sonra ağlayarak
    atın boynuna sarılıp öptüğü bile görülmüştür." Nietzsche 1889'un ilk
    günlerinde zihinsel yetilerini tümüyle kaybetti. Çıldırmasının nedeni
    öğrencilik yıllarında yakalandığı frenginin ilerleyerek üçüncü evreye
    girmesine bağlandı. On bir yıl boyunca bitkisel denebilecek bir hayat
    sürdü. 25 Ağustos1900 tarihinde hayata gözlerini yumdu.
    Yaşam Kronolojisi
    1844 15 Ekim: Nietzsche, Leipzig'in güneybatısında Saksonya'da bir
    Prusya köyü olan Röcken'de Karl Ludwig Nietzsche adında papaz bir
    babanın oğlu olarak dünyaya gelir.
    1849 30 Temmuz: Babasının ölümü.
    1858: Naumburg yakınlarında Almanya'nın önde gelen Protestan yatılı
    okulu Schulpforta'ya kayıt yaptırır.
    1864 Ekim: Teoloji ve filoloji öğrencisi olarak Bonn üniversitesine
    kayıt yaptırır.
    1865 Ekim: Nietzsche, Bonn'daki filoloji hocası F.W.Ritschl'in peşinden
    Leipzig'e gider ve eğitimine burada devam eder. Leipzig'de eski kitaplar
    satılan bir dükkanda Schopenhauer'in bir kitabını bulur ve arkadaşlarına
    bundan böyle bir "Schopenhauer'ci" olduğunu açıklar.
    1868 8 Kasım: Nietzsche'nin Leipzig'de Richard Wagner'le ilk buluşması.
    1869 Şubat: Henüz doktorasını tamamlamamış olan Nietzsche, Ritschl'in
    tavsiyesi üzerine Basel üniversitesi klasik filoloji bölümüne genç yaşta
    öğretim görevlisi olarak atanır.
    17 Mayıs: Nietzsche'nin Wagner ve Cosima'ya (von Bülow) Tribschen'de ilk
    ziyareti.
    28 Mayıs: Basel üniversitesinde "Homeros ve klasik filoloji" üzerine bir
    açılış konuşması yapar.
    1870 Ağustos: Nietzsche, Fransa-Almanya savaşı patlak verince
    üniversiteden izin alır ve gönüllü sıhhiye eri olarak cepheye gider. Ama
    sağlığının bozulması nedeniyle iki ay sonra Basel'e geri döner.
    1871 Ocak: Basel üniversitesi felsefe kürsüsüne yaptığı başvuru geri
    çevrilir. İsviçre Alp'lerinden kalbi kırık bir şekilde ayrılır ve klasik
    filolog olarak mesleğinden giderek hoşnutsuz olmaya başlar, felsefeye
    yönelir. Bu yıldan sonra Nietzsche bozuk sağlığıyla sürekli bir
    mücadeleye girer.
    1872 Ocak: İlk kitabı " Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der
    Musik" (müziğin ruhundan trajedinin doğuşu) yayınlanır.
    Şubat - Mart: Basel'de "eğitim kurumlarımızın geleceği" konulu halka
    açık seminerler verir.
    22 Mayıs: Nietzsche, Bayreuth tiyatrosunun temel atma töreni için
    Bayreuth'a giden Wagner'in 59. doğum gününde besteciye eşlik eder.
    1876 Ağustos: 1. Bayreuth festivali. Wagner'le dostluğu gölgelenir.
    Eylül: Paul Ree ile birlikte Bayreuth'tan ayrılır. Ekim: Basel
    üniversitesi sağlığının bozuk olduğu gerekçesiyle Nietzsche'ye bir
    yıllık hastalık izni verir.
    1878: "Menschliches, Allzumenschliches" (insanca, pek insanca) ilk
    bölümü Voltaire'e adanmıştır.
    3 Ocak: Wagner Nietzsche'ye yeni yayımlanan eseri Parsifal'in bir
    kopyasını gönderir.
    Mayıs: Nietzsche Wagner'e yazdığı son mektupla birlikte "insanca pek
    insanca: Özgür ruhlar için bir kitap" adlı çalışmasının bir kopyasını
    gönderir. Wagner'den tamamen kopar.
    1879: İnsanca, pek insanca'nın ikinci cilt birinci kısmı: Assorted
    opinions and maxims. Nietzsche sağlığının bozukluğu öne sürülerek
    Basel'deki kürsüsünden istifa etmeye zorlanır. Bundan sonraki on yıl
    boyunca otel odalarında ve pansiyonlarda yaşayan yalnız bir gezgin
    yaşamı sürecektir.
    1880: İnsanca, pek insanca, ikinci cilt ikinci kısım: gezgin ile gölgesi.
    1881: Tan kızıllığı. Ahlakın önyargıları üstüne düşünceler. Sils
    Maria'da ilk yazını geçirir.
    1882: Şen bilim (Neşeli bilgelik adıyla da bilinir) 125. aforizmada bir
    deli, tanrının öldüğünü açıklar.
    Mart: Paul Ree Roma'ya gitmek üzere Cenova'da Nietzsche'den ayrılır. Ree
    Roma'da Lou Salome ile tanışır ve ona aşık olur.
    Nisan: Nietzsche Roma'ya gider ve Lou Salome ile tanışır. Nietzsche bir
    kaç gün sonra, önce Ree aracılığı ile daha sonra şahsen Salome'ye
    evlenme teklif eder. Teklifi geri çevrilse de kendisi, Ree ve Salome
    arasındaki düşünsel "menage a trois" bağlılıktan hoşnuttur. Yıl sonunda
    Nietzsche, Ree ve Salome'den kopar ve kendisini ikisinin ihanetine
    uğramış hisseder.
    1883: Böyle buyurdu Zerdüşt: Herkes ve hiç kimse için bir kitap adlı
    çalışmasının birinci ve ikinci kitaplarını yazar.
    13 Şubat: Wagner'in ölümü, 1884, Nice'de Zerdüşt'ün üçüncü kısmını yazar.
    1885: Zerdüşt'ün dördüncü ve son bölümünü sınırlı sayıda ve kendi başına
    yayımlatır.
    1886: İyinin ve kötünün ötesinde. Geleceğin felsefesine prelüd.
    1887: Yeraltından notlar'ın Fransızca baskısı tesadüfen eline geçer ve
    böylece Dostoyevski'yi keşfeder. 10 Kasım: Ahlakın soykütüğü üstüne: Bir
    polemik.
    1888 Mayıs - Ağustos: Wagner olayı; Dionysos Dithyrambosları'nı bitirir.
    (1891'de yayımlanır.) Eylül: Deccal (1894'de yayımlanır.)
    Ekim - Kasım: Ecce Homo'yu yazar. (Kitabın yayımlanması Elisabeth
    Förster Nietzsche tarafından 1908'e dek ertelenir.)
    Aralık: Nietzsche Wagner'e karşı. (1895'te yayımlanır.)
    1889: Putların alacakaranlığı (Özgün adı: Bir psikoloğun atıllığı.)
    3 Ocak: Nietzsche, Torino'da Piazza Carlo'da sinir krizi geçirir ve
    sahibi tarafından kırbaçlanan yaşlı bir atın boynuna sarılarak ağlar.
    18 Ocak: Jena üniversitesindeki psikiyatri kliniğine kaldırılır.
    Doktorlar "ileri yeti yitimi" teşhisi koyarlar.
    1890: Nietzsche'nin annesi oğlunu alır ve bakmak üzere Naumburg'taki
    evine getirir.
    1897 20 Nisan: Annesinin ölümü. Kız kardeşi Nietzsche'yi alarak
    beraberinde Naumburg'tan, 1894'de Nietzsche arşivini taşımış olduğu
    Weimar'a götürür.
    1900 - 25 Ağustos: Nietzsche Weimar'da ölür. Röcken'de babasının
    mezarının yanına gömülür.
    1901: 1880'lerde kaleme alınan Nachlass'tan 500 bölüm Güç istemi adıyla
    yayımlanır. 1906'da kitabın ikinci baskısı bu sefer 1067 bölümlük bir
    çalışma olarak piyasaya çıkar.
    Düşünceleri
    Nietzsche'nin Tanrının Ölümü Düşüncesi
    Nietzsche "Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve acılar iyi bir
    Tanrı'ya nasıl mal edilebilir?" düşüncesinden yola çıkarak, Tanrı'nın
    ölümünün insanın anlaşılmaz olan doğasını yenmesi için ve üst insan'a
    ulaşılabilmesi için bir mecburiyet olduğunu savunmuştur.
    Tanrı'nın, insanı yeryüzüne acı çekmesi için yolladığına inanır.
    Nietzsche bunu Empedokles, adlı esrinde de vurgulamıştır. Nietzsche'ye
    göre sanatçı Tanrı kendisini Yunanlıya bir model olarak sunar: Onun
    kendisine bir şekil vermesini, mermerin yada taşın içinde gizli kalan
    heykeli çıkarıp, sonra da gerçekleştirilen bu sanat yapıtının tadına
    varmasını önerir. Hristiyan Tanrı ise emredicidir. İnsanın dünya
    nimetlerinden faydalanması yerine, çile çekmesini ister. Tanrı'yı
    yadsıyoruz, Tanrının sorumluluğunu yadsıyoruz ve böylece, yalnızca
    dünyayı biliyoruz." Nietzsche olaylar sonrası insanların Tanrı'yı
    suçlamayarak suçu dünyaya bulmalarının yanlış olduğunu düşünmüştür."
    Nietzsche'ye göre geliştirmiş olduğumuz tüm değerler, dünyanın gerçek
    doğasını görmemizi engellemek amacıyla geliştirilmiş araçlardan başka
    hiçbir şey değildirler.
    Bununla beraber, bu araçlar bizim için dayanılması zor bir dünyayı
    dayanılabilir kılabilmeye hizmet ederler. Bu hizmet yıllardır dinlerin
    varoluşu ile de desteklenmektedir. Dinler bize öbür dünya gibi güzel
    vaatler sunarak, bize bu dünyada yapmamız gerekenleri buyururlar. Bu
    buyruklar, insanların özgür ve başkaldıran doğasını yoketmeye onları
    birer sürü parçası haline getirmeye yöneliktir.
    Nietzsche Tanrı anlayışına ve hayatı katlanılabilir kılan araçlara karşı
    çıkar. Öte yandan da bunlar varolmadan yaşamanın ne kadar zor olduğunu
    ve ne kadar yüksek düzeyde hayat ve birey bilinci gerektirdiğini söyler.
    İşte onun istediği de budur. Bilime ve dine hizmet edenler bu noktada
    birbirinden farklı değillerdir. İkisi de bu araçların ve vaatlerin
    tekrar tekrar insan hayatına girmesine ve insanların bunlara körü körüne
    bağlanmasına neden olurlar.
    İnsanlar bu araçlardan kurtulup zorla bir gereklilik kazandırılmış
    dünyadan sıyrılmalıdırlar. Tanrı ölmüştür çünkü insan kendi
    hareketlerini yönlendirebilecek düzeydedir. Fakat tahmin edildiği gibi
    Nietzsche bu durumdan tam bir çıkış önermez. Bu çıkışı insanların
    başarabileceğini söyler.
    Nietzsche'nin Ebedi Dönüş Ve Üstinsan Düşüncesi
    Nietzsche'nin ebedi dönüş (Bengi Dönüş) ve üstinsan görüşleri birbirinin
    tamamlayıcısı durumundadır. Nietzsche ebedi dönüş görüşü ile insanın
    dünyaya tekrar tekrar geleceğini savunur. Fakat Nietzscheyi
    yorumlayanlar bu konuda ikiye ayrılırlar: Bir kısmı tekrar gelişin bir
    aynılık içinde olacağını, diğer kısmı ise her dünyaya gelişimizde eski
    halimizden biraz daha farklı geleceğimizi savunur." Nietzsche'ye göre;
    insan tüm yaşamı durmadan döndürülen bir kum saatidir." Sonsuz dönüşteki
    tehlike, insanın üstinsan olmak için üstesinden geldiği bütün sorunların
    yeniden ortaya çıkmaları ve yeniden üstesinden gelme zorunluluğudur.
    Üstinsana ulaşmada insanın önündeki en büyük engeli Tanrı olarak görmektedi
    Son Düzenleyen GusinapsE; 13-04-2006 @ 21:05.
    Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et**
    Eski 06-10-2006 * #2 (mesaj-linki)
    ThinkerBeLL
    Frédéric Wilhelm Nietzsche
    Zavallı İnsanlık!
    - Beyindeki kanın bir damla fazla ya da az olması, yaşamımızı tarif
    edilemeyecek kadar perişan ve zor hale sokabilir.
    Öyle ki, Prometheus`un akbabadan çektiği acıdan daha fazlasını bu bir
    damla kandan çekeriz. Ama insan nedenin damla olduğunu bile bilmeyip,
    "şeytan!" ya da "günah!" diye düşünürse, en korkunç durum işte o zaman
    ortaya çıkar.
    Frédéric Wilhelm Nietzsche
    Frédéric Nietzsche (Friedrich-Wilhelm) 18 Ekim 1844'te doğdu. Babası
    Karl Ludwig, Lutzen yakınlarındaki Rocken Protestan Kilisesi'nin
    papazıydı. Annesi Francesca Ehler'in de bir papaz ailesinden olması
    nedeniyle Nietzsche'nin çocukluğu saygı ve sevgi dolu hatta -Kant gibi-
    dindar bir çevrede geçti. Çocukluk yıllarının başlıca üzüntüsü,
    babasının sağlık durumunun genellikle kötü oluşuydu. Aradan zaman
    geçince babasının hastalığına tanı konması giderek güçleşti. Oğluna
    kalıtımsal olarak geçirdiği şiddetli migren ağrılarına, daha sonra çok
    çabuk ilerleyen bir beyin tümörünün neden olduğu sanılmaktadır. Baba
    Karl Ludwig, 30 Temmuz 1849'da hemen hemen körleşmiş olarak öldü. Katı
    geleneklere sahip kadınların onun bakımını üstlenmeleri nedeniyle,
    Nietzsche'nin duygularının derinliklerinde bu uzun ve bunalımlı yılların
    izi kalmıştır.
    Nietzsche bu yıllarını, Namburg'da annesi, halaları ve genç
    kızkardeşinin (Elizabeth) yanında geçirdi. İlköğrenimini bu kentte
    (Bürgerschule) tamamladı. Çalışkan ve kendi halinde bir çocuktu. Küçük
    yaşta, dinin yeterli çözümler getiremediği sorunlara yöneldi. Varoluş
    nedenleri hakkında kendi kendisine sorular soruyordu genç Nietzsche. Bu
    türden soruları, Baudelaire, Edgar A. Poe ya da L. Pirandello gibi özel
    kişilikler de çocukluklarında sormuşlardı ve sonrasında kendilerinin,
    ailelerine karşı yabancılaştıklarını farketmişlerdi. Öğrenim sorunları
    nedeniyle Nietzsche, kendisine sahte bir Polonyalı soyağacı yaratmak
    zorundaydı. Ekim 1853'de altı yıl kalacağı Citadelle de Pforta
    Ortaokulu'na girdi. Bu süreç, gizli tutkuları değil, sorunsuz geçen bir
    altı yılı içerir. Burada yarı askeri yaşamının çekilmezliğine karşın
    doğaçlama çaldığı bestelerde huzur buldu.
    İlk duraksamaları ortaokulun başlangıç yılında ortaya çıktı. On üç
    yaşında ilk otobiyografisini yazdı. Kötülük olgusu, daha o zamandan
    kafasını kurcalıyordu. Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve
    acılar iyi bir Tanrıya nasıl maledilebilirdi? Çocuğun küçük yaşta kaygı
    ile tanık olduğu, özellikle bedensel acı ve işkencelerin kaynağı neydi?
    Bu kuşkular Nietzsche'nin bilincinde gelişecek, dört yıl sonra, 1861
    yılında ilk şiirinin esin kaynağı olacaktı. Bilinmeyen Tanrıya, yalnızca
    can sıkıntısından kurtulmak amacıyla uzaya dünyalar fırlatan ve
    sonrasında hiç aldırmaksızın onları kendi yazgılarıyla başbaşa bırakan o
    sanatçı Tanrı... Hıristiyan Tanrıdan, vicdanları dikkatle izleyen ve
    suçluluk duygusu dürtüsüyle onları doğru yola sokan ahlakçı Tanrıdan
    -Rousseau ve Kant'ın Tanrısından- daha şimdiden ne kadar da uzaklaşmıştı!
    Öğrenimini bitirip diplomasını alan Nietzsche, Bonn Üniversitesi'ne
    kaydoldu. Ona yardım etmek için kendilerini bazı şeylerden mahrum eden
    iyiliksever kadınların kaygılarını azaltmak için ilahiyat derslerini
    izliyordu. Ama özellikle dilbilim ile ilgileniyordu. Bu öğrencinin
    olağanüstü yeteneklerini hemen farkeden doktor Ritschl'ın derslerinde
    Nietzsche, felsefesine gereksinim duyduğu yöntemi bulacaktı. Nietzsche
    Ren Nehri'nin romantik kıyılarının, Yedi Tepe'nin üzerindeki
    Saint-Jean'ın ışıklarının ve tartışmaların kavgaları izlediği
    tavernalardaki içki alemlerinin çekiciliğine karşın, daha büyük bir ilgi
    için Leipzig'e giden bu eşsiz ustanın (Ritschl) ardından Leipzig'e
    gitti. Burada, yaşamını etkileyecek iki önemli karşılaşma onu bekliyordu.
    Schopenhauer'de beklediği cesur eğitimciyi buldu. Schopenhauer'in
    'Doyurucu Mantığın Yeterliliği' adını verdiği dört aşamalı felsefesini
    açtığı 'Bir Çeşit Arzu ve Temsil Dünyası' adlı önemli yapıtını büyük bir
    açlıkla okudu. Bu yapıtın estetik yanını kabul ettiği gibi, metafizik
    yanını da kabul ediyordu. Zaten biri ötekine sıkı sıkıya bağlıydı.
    Ahlaki önyargıları ve yanılsamaları bir kez aştıktan sonra, dünya ona
    tadını çıkarabileceğimiz bir gösteri alanı gibi görünmeye başlamıştı.
    Çünkü aynı zamanda kendisinin seyircisi olmayı da öğreniyordu. Ama
    Apollon'un iyiliğinin sergilendiği bu parlak renkli örtünün arkasında,
    kişisel istekleri yansıtan tutkuları yüzünden kendisini parçalayan bir
    Tanrı da uç vermeye başlamıştı.
    Nietzsche o zamanlar diğer pek çok insanda görüleceği gibi, ilk
    düellosunun yara izinden gurur duyan bir Alman öğrenciydi. (Yalnızca
    özel durumlarda oluşabilen romantik ortamlarda yaşanabilecek şeyleri
    Pirandello üzerine yaptığım biyografi çalışmasında gösterdim.) Nitekim
    Wagner'de bir konserden sonra ilk kez gittiği Leipzig'in romantik
    ortamından çok etkilenmiş ve Nietzsche gibi o da bu kenti, kendisini
    geliştirebileceği bir yer olarak görmüştü. Wagner'in Sahra Topçu
    Birliği'nde geçen bir yıllık askerlik görevi sonrasında, geri dönmekte
    acele ettiği Leipzig'de her ikisinin de dehasını kabul ettikleri
    Beethoven'a duydukları hayranlık onları birbirlerine yakınlaştırdı.
    Yaşam onları yan yana getirmişti.
    Wagner, Lucerne yakınlarındaki Tribschen'e yerleşmişti. Orada, tıpkı at
    gezintisine çıkmış şişman kadınları andıran dağ manzaralarının düzensiz
    şekillerinin ardında gizlenen uyumu keşfetmek, büyük yapıtlar, özellikle
    'Dörtleme'sini bestelemek, bir de sadık dostu ve en iyi yorumcusu olan
    orkestra şefi Hans Von Bülow'un o zamanlar hâlâ karısı olan Cosima
    Lizst'e karşı duyduğu şiddetli aşkı saklama için sığınmıştı. Öte yandan
    Nietzsche'de, Ritschl'ın önerisi üzerine, Basel Üniversitesi'ne dilbilim
    hocası olarak atanır. Böylece, 17 Mayıs 1869'da başlayan ve Mayıs
    1877'ye kadar süren verimli bir sıcak dostluk başlar. Bu aynı zamanda
    dışa vurulamayan yanlış anlaşılmaları içerecek bir süreç olacak ve
    sonuçta iki insan arasındaki bağ kopacaktır. Wagner bu sıcak yandaşın
    kendisine sağladığı olanakları, öncüsü olduğu öne sürdüğü müzikal
    devrimine katkıda bulunabilecek düşünce zenginliğini fark etmiş miydi?
    Kuşkusuz.. Ama Cosima daha keskin görüşlüydü.. Dehasına olan güveni
    yüzünden başı dönen bir kompozitöre arkadaşının üstünlüğünü nasıl kabul
    ettirebilirdi ki?
    28 Mayıs 1869'da, Nietzsche coşkulu bir kalabalık önünde 'Homeros ve
    Klasik Dilbilim' hakkında muhteşem bir söylev verir. Felsefesi,
    araştırmaların anlaşılması güç duyguları, 'Diogen Laerce' üzerine
    doktora tezini hazırlayan genç bir dilbilimcinin düzeyi zaten yeterince
    şaşırtıcıdır. Fakat, herkesin hayran olduğu bu genç üstadın tehlikeli
    araştırmalara çoktan demir attığını kim aklına getirebilirdi ki?
    Dilbilim dersleri ve iki yıl boyunca okutulan "Yunan Trajedisi Döneminde
    Felsefenin Doğuşu" dersine ait notları, ancak ölümünden sonra ortaya
    çıkar. Ama başarısı da yadsınmaz. Daha 1870 yılında henüz 27 yaşındayken
    ordinaryüs profesörlük kürsüsüne çıkması bunun kanıtıdır.
    Nietzsche'nin, ülkesi Almanya'nın yüceliğine inandığı bir dönemi vardır.
    Ama kısa sürede, bu yücelik Nietzsche için duyguların en sahtelerinden
    biri haline gelecektir. Oysa bir dönem yenik düşmüş Fransa'ya nasıl da
    acı bir alayla bakmıştı! İyi olmayan sağlık durumu, Metz'in kuşatılma
    harekâtında ona yalnızca cephede hastabakıcılık yapma olanağı verir.
    1871 yılında Basel'deki öğretim üyeliği süreci yeniden başlar ve
    Wagner'e 'Trajedinin Doğuşu' adındaki yapıtının elle yazılmış metnini
    okur. Wagner ise, bu yapıtta yalnızca operasının savunmasını ve ortak
    hocaları Schopenhauer'in düşüncelerinin cesur bir yorumunu görmek
    istiyordu. 'Çiçeron ve İtalya'da Rönesans'ın yazarı olan Jacob
    Burckhardt ile dostluğu da aynı yıl kurulmuştur. Burckhardt, Basel
    Üniversitesi'nde beğeni ve saygı görmektedir. O nedenle Nietzsche'nin
    Basel'i terk etme önerisini reddeder.
    1872 yılında yayımlanan büyük yapıtı 'Trajedinin Doğuşu', Nietzsche'nin
    felsefesindeki farklılaşmanın ilk ciddi belirtisidir. Yunanlı
    felsefecilere karşı duyduğu merak, basit bir bakış açısı genişlemesi
    olarak yorumlanabilirdi. Nietzsche burada trajedi üzerine tartışmaları
    yeniden ele almakla sözcük köklerinden yola çıkarak, düşünce ve
    olguların içeriklerinin araştırılması için çaba harcanmasının
    gerekliliğini kavramıştı. Leipzig'deki ustası Schopenhauer, en sevdiği
    öğrencisinin düzeyi hakkında yanılmamıştır. Söz konusu olan, herkesin
    bir parçası olduğu yaşam denen trajik ve baş döndürücü oyun dünyasının
    yaratılışını keşfetmeye girişen Sokrates öncesi düşünürlerin
    portrelerinin iyi çizilmesi, dahası, varlığın olası olası üç düşüncesini
    Anaksimandros, Herakleitos ve Parmenides adları altında yerleştirmekti.
    O zamanda kadar geleneksel düşüncenin hiçbir itiraz görmeksizin hüküm
    sürdüğü Renevi felsefe geleneğinde, kendisine yönelik incitici bir
    kınama eğilimi de başlamıştı bu arada. Her şeyi değiştirmeyi isteyen ve
    tüm putları suçlayan sürekli bir saldırganlık yerine, birkaç itiraz söz
    konusuydu. Hoşgörüsüz bir konferansçının, Nietzsche'nin zaman aşımına
    uğramış ve köhneleşmiş olduklarını öne sürdüğü üniversiteler de buna
    dahildi.
    1873 ve 1874'de 'Zamansız Düşünceler'in ilk üç makalesi yayımlandı.
    (İlki David Strauss'a karşı sert bir saldırıydı... Oysa ikincisi
    özellikle kültüre ve tarihe saldırıyordu.) Bu yazılarla, meslektaşlarına
    ve öğrencilerine tüm türden tartışmalar için daha fazla beklemenin
    gereksiz olduğu mesajını veriyordu.
    Meşalelerle Ren kıyılarına gidip, nehre karşı şarkılar söyleme ve kafa
    çekme zamanı sona ermişti! Nietzsche kendi yerini, dilbilime sadık kalan
    Erwin Rohde'a bırakmayı düşünüyordu. Gittikçe çoğalan baş ağrılarına
    eklenen görme bozuklukları, iyileşme umudunu iyice azaltmıştı ve
    babasının hastalığının izleri aklından çıkmıyordu. Lugano'da gerçekleşen
    ilk kısa görüşme bekleneni vermemişti.
    1873 yılından sonra, Nietzsche'nin ruhsal kişiliğindeki bölünme açığa
    çıkmaya başlar. Durmadan gezinen bir gezgin ve 'Bir'in 'İki' olduğu
    zamana kadar kendisine aşama aşama eşlik eden bir 'Gölge'ye tanık
    oluruz. İşte 'Zerdüşt' bu günlerde beliriverecekti. Her şeyden yavaş
    yavaş kopmaktaydı. Yalnızlığa çekilmişti. Eski arkadaşlarının
    'Bayreuth'a yaptığı övgüyle şaşırttığı Wagner'den bile uzaklaşmıştı.
    Kopuş onu önce güneye, daha sonrada Bernina'nın buzullarına doğru
    götürdü. Kasım 1876'dan, Mayıs 1877'ye kadar Sorrente'deki ihtiyar
    arkadaşı Malvida von Meysenbug'un yanındaki ikamet tek molaydı. Malvida,
    Nietzsche ve Wagner'lere, uzun yakınlaşma gezileri düzenleyerek iki
    dostun arasındaki anlaşmazlığa son vermeyi düşünüyordu. Ona göre,
    düşünce ayrılıklarından doğan geçimsizliklerden çok, hastalıklı bir
    durum söz konusuydu. Fakat, denizin iki aklanının her iki yanında duran
    'Mutlu Adalar'ın gözüktüğü yalıyarların üzerinde yapılan gezintilerde,
    iki dostun arasında yalnızlık vardı. Amaçları artık ne kadar da ayrıydı!
    Wagner 'Parsifal'in Hıristiyan ezgilerini dinliyordu... Nietzsche ise
    insanın dolaysız olarak Prométhéé'ye dönüşeceğini, henüz uzakta olan bir
    gelecekte 'Üstinsan'ın yaklaştığını önceden seziyordu. 'Gölge'
    büyüyordu... Epomeo'nun doruğunda, sıkıntılı gemicilerin karşısında
    dikili bir fener gibi görünüyordu..
    **** "Zerdüşt adanın tepesinden, sabahleyin erken saatte diğer kıyıya
    ulaşmak için yola çıktığında vakit gece yarısıydı... Çünkü gemiye binmek
    istediği yer orasıydı.
    **** Bu kıyıda yabancı gemilerin demir atmaktan hoşlandıkları iyi bir
    koy vardı.
    **** Bu gemiler denizi aşmak isteyen bazı kişileri Bienheureus
    adalarından beraberlerinde getirirlerdi.
    **** Zerdüşt dağa tırmanırken yalnız başına yaptığı birçok yolculuğu
    düşünüyordu, daha önce ne çok tepe ve doruk aşmıştı.."
    Basel'e geri dönüşünü izleyen yıllar üzüntü ve umutsuzlukla doluydu.
    Terk edilmiş sıraların önünde, filozofun daha önce gözüpek
    düşüncelerinden geriye kalansa, bir parça avuntuydu. Adı 'Bir İtiraf'
    olan içtenlikli kitabını yazdı. Aslında bu kitabında, merhamet
    duygusundan ve tedirginlik duygusunun tuzaklarından yakasını sıyırmak
    için gösterdiği boş çabayı dile getirmemiş midir? Baden-Baden'de
    önerilen tedaviler işe yaramıyordu. Nietzsche rutubetli havaya ve yağmur
    ile nöbetleşe gelen sislere sabredemiyordu. Oysa Naumburg'da, kaygılı ve
    üzüntülü annesinin yanında geçirdiği kış daha da tehlikeliydi.
    Nietzsche'nin yaşamındaki akışını belirleyecek karar saati gelip çatmıştı:
    Ciddi insanlar için bunun adı delilikti. Çünkü, Basel'in profesörünü
    şereflerin en büyüğüne taşıyabilecek parlak bir kariyerin terk edilişi
    başka türlü nasıl cezalandırılabilirdi ki? Nietzsche'nin öteden beri
    kendine özgü değer yargıları vardı...
    Yaşamın değerlerine varoluşçulardan çok daha farklı bakıyordu. Onun
    kabul ettiği biricik şey, sahte olmayan tek değer olan dürüstlüktü.
    Belki de dönemin dışında bir sonsuzluk kabul etmiyor, bu sonsuzluğu
    kendi içinde yaratmak istiyordu.
    On yıl sonra, "Filozof nedir?" diye kendi kendisine soracaktı. Bir
    filozof kendinden ne isteyebilirdi? Elbette, içinde bulunduğu zamanı
    aşıp, kalıcı olmayı. Bu en zor olanı başarabilmek için neler yapmalı,
    nelerle savaşmalıydı? Zamanı aşmak kolay olmayacaktı.
    **** "Ben Wagner gibiyim, şimdiki zamanın insanıyla -gerilemekte olan-,
    tüm diğer insanlarla benim aramdaki tek fark, benim bu gerilemeyi
    anlamam ve buna karşı kendimi korumamdır"
    Çabucak kabul edilen bir istifayı izleyen 1879 yılı daha az korkunç
    değildi. Bu yıl, hastanın ruh ve bedeninin, çaresi olmayan bir iflasa
    doğru sürüklendiğini açığa çıkaran yıldı. Çözümsüz bir hastalıktan
    kurtulmak için hangi tedaviye başvurmalıydı? Canlılığın fışkıran
    kaynakları yeniden nereden bulunmalıydı? Gerekli enerjiyi bulamadan,
    iradenin yapabileceği, kurtuluşu olmayan bir savaşta en son gücü
    tüketmekten başka bir şey olamazdı. Eski dostlar uzaklaştığına göre,
    başıboş gezgin, özlemini duyduğu anlayışlı yeni arkadaşlara nerede
    rastlayacaktı? O sıralar, hastalığına zorlanarak da olsa bir ritim kabul
    ettirebileceği inancıyla, düşüncesini karartan sislerden kaçıyor, açık
    havaları, kendisine iyi gelen hafif rüzgâr ve ışığı buluyordu. Ruhsal
    sağlığın dayanağı, 'Ben ve O'nun arasındaki yok olan dengeyi yeniden
    yazmaya başladı. 'Gezgin ve Gölgesi'nin göz kamaştırıcı özdeyişleri,
    aforizmalar dünyasının parlak doruk çizgileridir.
    Hâlâ Almanların esiri olan Garda Gölü'nün kuzeyindeki en uç noktası,
    Riva'da, kısa bir süre kaldıktan sonra, Venedik'e, Peter Gast'ın yanına
    gitti. Bu kent belki sağlıksızdı, fakat Nietzsche için müziğin
    kendisiydi. Sadık dostuyla piyanoda dört elle doğaçlama çalınan ezgiler
    kendine gelmesini sağlıyordu. Hasta ve gittikçe çılgınlığın uçurumlarına
    dönük gözleri önünde, şimdiden büyük projelerin taslağı çizilmektedir.
    Marienbad kaplıcalarında geçirilen can sıkıcı bir yazdan sonra, iki
    arkadaş Cenova'da ortaya çıkacaklardır. Burckhardt'ın kendisine
    sözettiği soylu kent, bir zamanlar Kristof Kolomb ve arkadaşlarının
    maceraların en güzeline doğru yola çıktıkları bu capcanlı liman
    Nietzsche'nin tüm özlemlerini tatmin eder.
    Bu sarayların her taşının içinde eşsiz bir kişiliğin damgası yer
    almaktadır. Cenova denize açıldığı gibi, geleceğe de bakan, çağrı ve
    çığlıklarla çınlayan bir kentti.. Uzaklardaki topraklarda, Barcelona ve
    Sierrası'nda, havasının her zaman berrak olduğu Meksika ve çıplak
    yaylalarında, yola çıkma hazırlıklarında atılan çığlıklar arasında,
    güneşten kavrulmuş bir Afrika'nın serapları keşfedilir. Nietzsche de,
    hiçbir şeyin ölçülüp biçilmediği, her şeyin başka ve değişik olduğu bu
    misafirperver topraklara doğru demir almayı düşünüyordu.
    Her yaz, Sils-Maria Gölü'nün kıyılarına geri döndüğü bu kent, beklenen
    buluşmaların da yeri olacaktı. Recoara ve Portofino arasında, geniş
    körfezin son bulduğu yerde ve Benina buzullarına doğru tırmanan Fex
    Vadisi'nde, 'Zerdüşt'ün mesajını işitecekti. Kendi psikolojik durumunu,
    'Sabah Kızıllığı' adlı yapıtında aydınlık, 'Sevinçli Bilim' adlı
    yapıtında ile içinin kararmış olduğunu söyleyerek yorumlar.
    Fakat Nietzsche'nin geçmişteki takıntılardan kesin olarak kurtulması,
    bir daha geri dönmeyi düşünmemesi ve az rastlanan yazgısını tamamıyla
    tanımlayabilmesi için büyük bir ıstırap gerekliydi. Bu acı, arkadaşının
    gittikçe artan yalnızlığına üzülen Malvida von Maysenbug'dan geldi.
    Malvida'nin Nietzsche'ye 1822'de Roma'da genç bir Yahudi kızı olan Lou
    Andreas Salomé ile bir "karşılaşma" tertiplemesi, sadık dostun niyetine
    göre paylaşılacak bir aşkın hareket noktasından başka bir şey değildi.
    Önceleri, görünüşte coşkulu bir öğrenci olan bu kırılgan kız, çok çabuk
    biçimde cesur bir kimliğe kavuşur. Bu seçkin arkadaşın görevi, gezgini
    kendi kendisiyle barıştırmak ve onu yine bereketli Germen topraklarına
    yerleştirmektir. Gerçekten de bu şükran dolu aylar boyunca Nietzsche
    öğretmenlik yapmak için Viyana'ya ya da kimbilir belki de Basel'e geri
    dönmeyi hayal etmişti. Fakat ortamın baş döndürücü saatlerinin,
    zamanında Siedfried'in sözlerinin birbiri ardına sıralandığı
    Tribschen'in sessiz koridorlarında karşılıklı güven içerisinde yapılan
    itirafların yerini derhal bir düş kırıklığı alacaktı. Anlayışlılığıyla
    Nietzsche'nin karakterindeki birbirini tutmayan birçok görünümü ayırt
    eden Lou Salomé, sonunda onun doğasında olan aşırılıklardan, yanardağa
    benzeyen görünüşünden korkmuş ve onu frenleyemeceğini anlamıştı.
    Malvida'nın verdiği öğütle, Wagner ve Nietzsche'yi barıştırmayı
    düşünüyordu. Oysa bu barış imkânsızdı. Nietzsche, Bayreuth'deki
    görüşmelerinde Lou Salomé'nin Wagner'in önünde diz çökmesini ihanet
    olarak yorumluyordu. Nietzsche'nin dramında ortaya çıkan diğer olayları
    yalnızca tahmini bir şekilde izleyebiliriz. Ona karşı gösterilen tüm
    davranışları tahmin etmek zorundayız. Kendi kendisini savunan bir
    arkadaş -Paul Rée- ya da başka bir kadının etkisini kuşkusuz kıskanan
    bir kız kardeşinki gibi...Şurası kesin ki, romantik bir ko****ur bu ve
    bir daha hiçbir arkadaşın gelip yalnız adamın masasına oturmayacağının
    kesin olarak bilinmesinin sonucudur. 'Gölge' ile yapılan diyalog o zaman
    başladı ve bu sürecin sonucunda, güzellik açısından Beethoven'ın IX.
    Senfonisi'ne eşdeğer bir başyapıtın yaratılması gerçekleşmiş oldu. Bu,
    bize yazgısıyla barışık olmayan bir Faust'un macerasını anlatan çok uzun
    bir şiirdir. Zaten peygamber bilmece gibi konuşmaktadır ve yalnızca
    gelecekteki insanlar, üç bin yılında yaşayacak olanlar mesajı
    anlayabileceklerdir. Yalnızca'Üstinsan' olmayı sağlayan, uçurumları aşan
    köprüyü bulabileceklerdir.
    Bununla birlikte, Akdeniz'in geniş ufukları ve çam ağacının bulunduğu
    Bernina buzullarını çevreleyen karanlık dar vadiler arasında bölünmüş
    bir yaşam, bu gidişatı izliyordu. Fakat bir dansçının hafif adımlarını
    çağrıştıran kuzey rüzgârının estiği Nice kenti, Cenova'nın yerini
    almıştı. Cenova'nın sert ve rutubetli kışı, onun inatçı migren
    ağrılarını uyandırmıştı.
    Nice'de yılın ortalama 220 günü yağışlı geçiyordu ve kent, Zerdüşt'ün
    özellikle tırmanmaktan hoşlanacağı kayalıklara sahipti. Burada mantığı
    tamamen yenilecek ve müzik başlangıç noktasına dönerek, ölümsüz şiirinin
    en güzel kıtalarını vurgulaya vurgulaya söyleyen bir dansa dönüşecekti:
    **** "Gözlerinin içine baktım, ey hayat; altın parıltısı gördüm gece
    gözlerinde senin -hazdan yüreğim durdu:
    **** -Bir altın kayığın parıldadığını gördüm gece sularında,
    **** batan, çıkan, sallanan, yine çıkan bir altın kayığın!
    **** Bir bakış baktın ki hora delisi ayaklarıma,
    **** -gülen, saran, eriten, sarsan bir bakış:
    **** Çalparanı o küçük ellerinde daha iki kez
    **** tıngırdatmıştım ki, hora çılgınlığıyla sarsılmaya başladı ayaklarım."
    Böylece bile bile çoğaltılan gerginliklerin egemenliği altına giren bir
    düşüncenin dramı yoğunlaşır. Biz, bu sayfalarda bunu anlatmaya çalıştık,
    bu dramın karşı konulamaz kasırgaya kadar gidişini işledik.
    Evet, Nietzsche kendi rızasıyla Tanrı Dionysos'un izleyicisi olmakta,
    kendi karşıtlıkları tarafından yaralanmakta, tıpkı yok etmek için
    sürekli yaratan yaşam gibi, yılanın bir halkasını andıran, hızlanan
    zaman 'Sonsuz Dönüş'ün simgesine dönüşmektedir.
    Zerdüşt'ün tamamlanmasından sonra, dahi hastanın kafasındaki projeler
    birbirlerini hızla izlediler. Artık yalnızca arada sırada kontrol
    edebildiği coşkulu esin ile bunlardan bazıları gerçekleşmişti. Hem
    İngilizlerin psikolojik ahlak söylevlerini, hem de dinsel ve metafizik
    ahlak söylevlerini çürütmek isteyen 'Salt Aklın Eleştirisi' gibi
    gözüküyordu. Kant'ın düşüncesi, Nietzsche'ye gittikçe varılan son gibi
    gözüküyordu. Yeniden gözden acı veren bir dostluğun bilançosuna son
    noktayı koyan Wagner'in Şubat 1883'de Venedik'te meydana gelen ani ölümü
    gibi. Belki de Nietzsche, 'Wagner'e Karşı' adlı yergi yazısını, kendi
    içinde yok etmek istediği suçluluk duygusunu, içinde varolan korku ve
    kuşkuları yoketmek için yazmıştır. İnsanoğlunun safça bağlandığı
    putların maskelerini düşüren yapıtı 'Putların Alacakaranlığı' nda da bu
    kaygı vardır.
    İşte o zaman, zorlama eleştiriler bir yana bırakılacak olursa,
    Zerdüşt'ün mesajı bir dinsizin beşinci İncil'i gibi görünür. Bu aynı
    dinsiz 'Ecce Homo/İşte İnsan' adındaki kitabında kendi kendisinin
    övgüsünü yapacaktır.
    Kalan son arkadaşlarının ondan kaçışları böylece anlaşılır. İçlerinde,
    en hoşgörülü kişi olan Jacob Burckhardt bile Nietzsche'den kaçar.
    Burckhardt'ın düşüncesine göre, bir yazar yapıtının arkasında
    kalmalıdır. "Bencillik, tiksinti vericidir." der Pascal.
    Alplerin çember biçimindeki siperi tarafından korunan ve çevrilen dağ
    eteğinin merkezinin canlandırıcı iklimine bağlı olan yatıştırıcı birkaç
    ay ve sonunda ortaya çıkan ilk başarılar sayesinde, dram Torino'da sonra
    erer. Danimarka'da George Brandés, Fransa'da Taine, yanına pusula
    almadan, belirsiz bir geleceğe atılan bu yalnız filozof hakkında
    konuşmaya başlar. Yandaşlar ortaya çıkar. Başka bir coşkulu deha,
    Strindberg, hayranlığı haykırır. Karl Spitteler'e göre ise Nietzsche,
    'Ateş Tanrısı Prométhéé'yi anımsatmaktadır. Eşsiz bir zekânın karardığı
    geceyi delip geçen ışıklar tehlikeli bir yolculuğun son bulacağı limanın
    değil, çok büyük bir yıkımın habercisidir. Ateşin yıkıcı evresi
    başlamaktadır.
    Yoldan geçenlerin şaşkınlıkla tanık oldukları belirtiler 1888-1889 kışı
    süresince ortaya çıkar. Sahibinin dövdüğü bir atı Nietzsche'nin öptüğü
    bile görülmüştür. Eski arkadaşlarına gönderdiği anlaşılmaz mesajlardan
    en çarpıcısı Cosima Wagner'e gönderilmiş olan, "Ariane, sizi seviyorum."
    mesajı felaketin finali olur.
    Basel'den koşup gelen Overbeck, Nietzsche'yi hemen Léna'daki bir
    hastaneye götürür. Eski bir Venedik müziğinin son kıtaları, ani öfke
    nöbetlerine maruz kalan ruhunda silinip gider. Tanı umutsuzdur... Fakat
    yardım çabuk gelir.
    O andan sonra, büyük beyaz bir kefene sarılmış yarı ölü, neredeyse her
    zaman bilinçsiz olarak -annesi ve kızkardeşinin yanında- Naumburg'daki
    baba evinde yaşamaya başlar. Kişiliğini çoktan beri hzaman artık onun
    için durmuştur. Böylece 1897 yılında annesinin ölümünden
    kaynaklanabilecek acıdan kurtulur! Kız kardeşi onu çoğunlukla reddetmiş
    olduğu konulara karşı saygısının başladığı Weimar'a götürür. Zafer
    denilen şey işte budur!
    Nietzsche için bu, hakaretlerin en büyüğü olur. 23 Nisan 1900'de bir
    bahar fırtınası kopar. Çoçukken onu çok korkutan yıldırımın gürültüsü
    Nietzsche'yi uykusundan mı uyandırmıştır? Ya da çok uzaktaki dönüşü
    olmayan alemlere mi götürmüştür? Uzun zamandan beri tedirgin edici
    halüsinasyonların yakasını bırakmadığı sabit bakan gözlerini, atalardan
    kalma bir el hareketi kapatır. Rocken'deki küçük mezarlığa gömülür.
    (Kızkardeşi Elizabeth, evlendikten sonra gittiği Paraguay'dan döndükten
    sonra, Nietzsche'nin bakımını üzerine alır ve sonuna dek sürdürür.
    Nietzsche'ölün tarihi 25 Ağustos 1900'dür. Babasının yanına gömülür.)
#20.09.2008 10:22 0 0 0