Karen Blıxen

Son güncelleme: 22.09.2008 00:37
  • Karen Blıxen

    ÇAĞDAŞ ŞEHRAZAT : KAREN BLIXEN
    İslam Gemici

    1885 Yılında Danimarka'da doğan ve Karen Christenze olarak isim konulan kadın yazar Karen Blixen (Isak Dinesen), hayatı boyunca bir çok değişik adla anıldı.
    Çocukken herkes onu "Tanne" diye çağırırdı.Bu ad, "Tania" biçimine girerek, özellikle Afrika'da yaşadığı yıllarda, dostları tarafından kullanıldı.
    Iki büyük aşkı olan erkeğin kardeşi Baron Bror-Blixen ile evlenince ("barones olmak, herşeye değer" demişti karen) Barones Karen von Blixen-Finecke oldu. Kocasıyla Afrika'da, kahve tarımına elverişli olmadığı sonradan anlaşılan bir bölgede, kahve yetiştiriciliği olmadığı serüvenine girişmesi bir yana, evlendiği Baron'dan Karen'e uğursuz bir miras kaldı yağmur iliğine yerleşip, ona ömür boyu acı çektiren frenği hastalığı...
    Öte yandan, babasının soyadı olan"Dinesen'ede duygusal şekilde bağlıydı. Işte bu yüzden, ilk öykülerini "gülen adam" anlamına gelen "Isak" takma adına Dinesen'e ekleyerek yazdı. Daha sonraki yıllarda, yazarlığı süresince değişik adlar kullanmağa devam etti. Iki takma adı olan "Osceola", bir Kızılderili reisinin ismiydi. şöhret kazandıktan sonra, daha çok kendini eğlendirmek için yazdığı The Angelic Avengers (Melekyüzlü intikamcılar) adlı macera romanı "Pierre Andrezel" takma ismiyle yayımladı. Okurlarının ve hayranlarının ona yakıştırdıkları takma adlar arasındaysa, öykülerindeki kahramanlardan biri olan "Pellegrina" ya da Şehrazat gibi isimler vardı.
    Afrikada'ki macerası bittikten ve karen, kocasından ayrıldıktan; büyük aşkı Denys Finch-Hatton'ı kaybettikten sonra Danimarka'ya dönen Karen Blixen,1933 yılında, 48 yaşındayken iki öykü kitabı Seven Gothic Tales (Yedi Gotik Öykü) yü yayınladı. Kitap ingilizce yazılmıştı. Herbiri birer "novella (kısa roman)"uzunluğundaki bu öykülerde, dikkati hemen çeken Kuzey manzaraları,özellikle deniz, gemi ve ğemici temalarıdır.
    Kahramanlar, 19. yüzyılın sonu ya da 20. yüzyılın başının karekterleridir. Karen Blixen, kahramanlarını, Boccaccio'nun "Decameron"u, "Canterbury Masalları"nı , E.T.A.Hoffman'ın "Masalları" nı, Kleist'ın öykülerini ve tabii ki "Binbir Gece Masalları" nı andıran fantastik bir dünyada gezdirir:Öykü içinde öykü içinde öykü ... Kahramanlar birbirlerine çeşitli hikayeler anlatırlar: Başlarından geçen, yıllar önce birinden dinledikleri ya da herkesin bildiği hikayeler... Aynı zamanda, yazarlarının kendileri için hazırladığı hayat çizgilerini izlerken, bir yandanda kendi öykülerini yaşarlar.
    Karen Blixen, yazdığı öykülerle usta-yazarlarla ( çok şey bilen yazarlara) mahsus olan bir mesafeyi koruyarak hareket ettirir. kahramanlarını... Ustaca bir kukla gösterisinin oyuncu-ları gibi;o kadar ustaca ki,okuyucu öyküleri okurken, "Karekterlerin kendi iradeleri olduğu" yolunda bir yanılğıya bile düşebiliyor. Oysa, oyunun ve oyuncuların ipleri hep yazarın elindedir. Karen Blixen'in ilk verimli eserinin kukla tiyatrosu için yazdığı bir piyes ve en sevdiği yazarın ise, usta- yazarların en anlı-şanlısı W. Shakespeare olması da bir rasla-ntı değildir.
    Blixen, 2. öykü kitabı Winter's Tales (Kış masalları) nın adıyla da Shakespeare'e göz kırpar. yla da Shakespeare'e göz kırpar. Karen, Kış Masalları'nda hep 'yüzyıl dönemecinde gezinir' gibi görünen bir Avrupa'yı konu aldığı kadar, "Iskandinav Halk Masalları'ndan da yararlanır. Örneğin "Miçonun öyküsü'nde, küçük miçonun kurtardığı doğan, aslında sevecen bir efsane anasıdır. Miçonun başı yeniden dertte kaldığında da, bu defa 'birkadın'olarak karşısına çıkacaktır. "Yakası Karanfilli Genç Adam"öyküsünde, ilhamını kaybetmiş genç bir yazar, ilginç bir rastlantı sonucu Tanrı'nın büyüklüğünü ve yardımını görür. Bu hikayede şakacı tonu, Karen, başka bir kitapta, Anecdotes of Destiny (Kader Anekdotları) nın bir öyküsünde bunu tekrarlıyor.
    Kanton 'da yaşayan zengin, Cimri ve kör cahilbir çay taciri, yaşlılığında muhassebe defterlerinden başka okunacak şeylerinde olduğunu fark eder. Örneğin öyküler... Oysa ki, bildiği tek hikaye, dünyadaki bütün gemicilerin, tayfaların bildiği uydurma, anonim bir öyküdür. Tacir bunu öğrenince öfkelenir ve bildiği bu tek hikayeyi "gerçekleştirmeğe" karar verir. Bir anlamda, tıpkı Hz Musa'nın karşısındaki Firavun gibi, Tanrı ile boy ölçüşmeğe kalkışır. Ne kadar çabalarsa çabalasın, Bunun mümkün olmadığını anlar. Sonuçta,ortaya The Immortal Story (Ölümsüz Öykü çıkar.

    * * *
    Karen Blixen, kendi hayatını da bir öykü haline getirmek istemiştir.Onun herhangi bir fotoğrafını gördüğünüzde, bunun ne anlama geldiğini hemen fark edeceksiniz: O güzel öyküleri anlatan, bir efsane cadısıdır.
    1950'li yıllarda, onu Rungstedlund'daki evinde ziyarete gelenler (bunlar arasındaTruman Capotegibi meşhur hayranları da var), onun sadece şampanya ve istiridyeyle beslendiğini anlatırlar. Karen, hayatı boyunca "ince, hatta sıska bir insan olmağa" azmettiğini söyler. Sonunda bunu, birazda yüzünü derin kırışıklarla dolduran frengi hastalığı sayesinde başarmıştır.
    Blixen, ömrü boyunca bir öykücü olmuştur:Hatta Amerika'yı ziyaretinde, zincirleme sigara içip, bazan önünde şampanyaya bile dokunmadan "anlatmış, anlatmış, anlatmış" tır. Bu haline şahit olan ünlü yazar Pearl S. Buck gözlerine inanamamıştır.
    Hayatını başlıbaşına bir öykü, bir mitos haline getirmek isteyenbirçok insan gibi, Karen Blexen de "uydurmuştur"! Afrika' da geçirdiği yılları anlatan Out of Africa, bir sürü uydurma olaylarla, anekdotlarla, olağaüstülüklerle doludur. Ne var ki, "bu yalanlar" Karen Blixen'in eserlerinin püf noktasıdır. Hayvanları, kendisine "Şehrazat" yakıştırmasını yapan Karen Blixen'in yazdıklarında, anlattıklarında doğruluk ve gerçeklik aramamışlardır. O, yüzyıllar boyu masallar ve öyküler anlatan "Şehrazat"ın ta kendisi olmak istemiştir. Ernest Hemingway nobel ödülünü alırken "bu ödül,aslında Isak Dinesen'in hakkıydı" derken de, muhakkak bu kanaatteydi.
    Danimarka yüksek burjuvazisiyle taşra aristokrasisinin ortak ürünü; bazan ateşli bir feminist, bazen ateşli bir feminizm karşıtı; bir aslan avcısı olan Ingiliz Denys Finch- Hatton ile yaşadığı büyük aşkın kadın kahramanı; ama hepsinden önce "öykülerin anası" Karen Blixen...
    77 yıl süren Şehrazatlık hayatını en iyi kendisi özetlemiştir: "Düş kurmak, akıllı-uslu insanların intihar etme şeklidir."

    noimage
    noimage
    Pearl Buck 1938'de Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü
    Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ABD'li yazar Pearl S. Buck 1892 yılında hayata merhaba dedi.

    Asıl adı Pearl Comfort Sydenstricker olan Pearl S. Buck, 26 haziran 1892'de West Virginia'ya bağlı Hillsboro kasabasında dünyaya gözlerini açtı.

    Babası Absalom ve annesi Caroline Sydenstricker, Çin'de presbiteryan misyonerleriydi. Yedi çocuğun dördüncüsü olan Pearl S. Buck'ın kardeşlerinde sadece üçü ergenlik yaşına ulaşabildi.

    Anne ve babasının görevleri dolayısıyla 14 yaşına kadar Çin'de kaldı, fakat Randolph-Macon Kadın Koleji'nde eğitim aldı. Yazmaya 20'li yaşlarının başında başladı.

    İlk romanı 'Batı Rüzgarı, Doğu Rüzgarı' (East Wind, West Wind) 1930 yılında yayımlandı. Bunu 'Mübarek Toprak' ('Good Earth', 1930), 'canavar Tohumu'('Sons', 1932) ve 'Bölünmüş Ev' (A House Divided', 1935) izledi.

    'Mübarek Toprak', ABD'de dönemin en çok satılanlar listelerinde uzun süre kalırken, yazara, Pulitzer Ödülü ve William Dean Howells Madalyası'nı kazandırdı.

    'İlk Eş ve Diğer Öyküler' ('The First Wife and Other Stories', 1933), 'Tüm Erkekler Kardeştir' (All Men are Brothers, 1933), 'Ana' (The Mother', 1934) isimli kitaplarını da bu dönemde yayımladı.

    Anne ve babasının biyografilerini ele aldığı 'Sürgün' (The Exile) ve 'Savaşan Melek' (Fighting Angel) 1936 yılında basıldı. Daha sonra bu kitapları 'Ruh ve Ten' (The Spirit and the Flesh) ismiyle bir araya getirdi.

    Pearl Buck'ın 1938'den sonra yazdığı kitaplar çok fazladır. Romanları, Hindistan ve Kore'ye gibi ülkelere yaptığı gezileri de kapsayan, Doğu ve Batı'nın bir yüzleştirmesi olmuştur.

    Doğu ve Batı'dan karşılıklı etkilenmesi romancı ilgisinin politik gazetecilik tarafına da yansımıştı. Yardım kuruluşlarına hayatı boyunca destek verdi.

    1973'te ölümüne kadar 70'e yakın roman yayımladı. Çin'deki köylülerin yaşamları üzerine zengin ve epik tasvirleri ve biografi alanındaki ustalık dolu yapıtları nedeniyle 1938'de Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü.
#22.09.2008 00:37 0 0 0