Hızır aleyhisselam

Son güncelleme: 16.01.2010 23:15
  • Hızır aleyhisselam

    Sual: Bazıları, "Hızır gibi efsanevi kimseler, uydurmadır" diyor. Hızır aleyhisselam hakkında hadis yok mudur?
    CEVAP
    İslam âlimleri, Hızır aleyhisselamın varlığı hakkında değil, Peygamberliği hakkında ihtilaf edip, kimi nebi, kimi de veli demişlerdir.

    İmam-ı Rabbani hazretleri, Hızır aleyhisselam ile görüşüp konuştuğunu; fakat, vefat ettiğini, ruhunun insan şekline girdiğini bildirmektedir. [M. 282]

    Hazret-i Hızırın, birçok evliya ile görüştüğü bilindiği için hayatta olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri "Hızır diye birisi yok" dememiştir.

    Kehf suresinin 60-72. âyetlerinde, Musa aleyhisselamla Hazret-i Hızırın arkadaşlıkları anlatılmaktadır. Tefsir ve hadis kitaplarında, Musa aleyhisselamın arkadaşının Hazret-i Hızır olduğu bildiriliyor. (Beydavi, Celaleyn, Medarik, Buhari),

    Hazret-i Hızır hakkındaki hadis-i şeriflerden biri şöyle:
    (Hızır, kuru bir yere beyaz bir post serip üstüne oturunca, kuru yer birden yeşillenir. Biten yeşil otlar, arkasında sallandığı için ona Hızır denmiştir.) [Buhari] (Hızır, yeşil demektir.)

    Kıssanın hikmeti
    Sual: Kuranda geçen, Hızırla Hazret-i Musanın kıssasının hikmeti nedir?
    CEVAP
    Her kıssada ibret alınacak dersler vardır. Hazret-i Hızırla Musa aleyhisselamın kıssasından, âlimlerin çıkardığı hükümlerden bazıları şunlardır:

    1- Yolculukta hizmetçi bulundurmak caizdir. Sefere arkadaşla birlikte de çıkılabilir. [Yolculukta birini emir [başkan] seçmek sünnet, buna tâbi olmaksa vacibdir.]

    2- İlim öğrenmek için, gerekiyorsa uzaklara gitmek müstehabdır.

    3- Sefere çıkarken yiyecek almak caizdir ve tevekküle mani değildir.

    4- Talebe, rütbe itibarıyla hocasından üstün olsa da, hocasına tevazu göstermelidir. [İnsan bildiğinin hocası, bilmediğinin talebesidir. Bilmediği bir şeyi bilen birinden öğrenirken, ona karşı tevazu göstermelidir.]

    5- Talebe, kaldıramayacağı bir şey sorarsa, hocası öğretemeyeceği için özür dilemelidir.

    6- Yapacağı bir işi söylerken inşallah demelidir.

    7- Metbu [tâbi olunan], tâbi olana şart koşabilir.

    8- Şart edilen şey yapılmalıdır.

    9- Kişi, unuttuğu şeyden dolayı ayıplanmaz.

    10- Tekrar, üç defa yapılır.

    11- Yolcunun, ihtiyaç halinde yiyecek istemesi caizdir.

    12- Yapılan iş için ücret alınabilir.

    13- Fakir, geçimini karşılamayan bir vasıtası olsa da, fakir olmaktan çıkmaz.

    14- Gasp etmek haramdır.

    15- Yetimin malını veya emanet olan bir malı kurtarmak için, bir kısmına zarar verilebilir.

    16- İki zarar karşı karşıya gelince, büyüğünden kurtulmak için, küçüğünü işlemek gerekir.

    17- Binayı tamir gerekir. Yıkılıncaya kadar ihmal edilmez.
#08.12.2008 13:44 0 0 0
  • Hızır Aleyhisselam'ın Hayatı-Aleyhisselam Hakkında Hadis- Hızır Aleyhisselam'ın Kıssası-Hz. Hızır'ın Farklı Bir Yönü


    HIZIR ALEYHİSSELÂM

    İbrâhim aleyhisselâmdan sonra yaşamış bir peygamber veya veli. Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselâmın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur. İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselâmın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir. Bâzıları da Hızır aleyhisselâmın İsrâiloğullarından olduğunu söylemiştir. Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır. Sahih-i Buhâri'de bildirilen bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz; "Hızır (aleyhisselâm), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı. " buyurdu. Mûsâ aleyhisselâmla görüşüp yolculuk yaptı. Fakat vefâtından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, gariblere yardım etmektedir.

    Hızır aleyhisselâm, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı. Doğdu, büyüdü ve vefât etti. Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özellikleri verdi. Bâzı âlimler "nebi" (peygamber), bâzı âlimler de"veli" dir dediler. Hızır aleyhisselâmda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir.

    Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sahibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bildirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünni ilme sâhipti. Hızır aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâm ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur'ân-ı kerim'de Kehf sûresi 60 ve 80. âyetlerinde ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.

    Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm ile Tebük Harbindeyken ikindi namazını kıldıktan sonra iki beyit işittiler. Fakat şiiri söyleyeni göremediler. Resûlullah efendimiz; "Bu iki beytin söyleyicisi kardeşim Hızır'dır. Sizi övüyor. " buyurdu. Hızır aleyhisselâm bir çok zâtın tasavvufta yetişmesinde rehberlik etmiş, feyz vermiştir. Hızır aleyhisselâmın tasavvufta yetiştirdiği en meşhûr âlim ve velilerden biri Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleridir.

    Hızır aleyhisselâm, İlyâs aleyhisselâmla birlikte peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtında hâne-i saâdetlerine gelip Ehl-i beyt için sabır ve tavsiyesinde bulundu. Onların geldiklerini ve sabır tavsiye ettiklerini hazret-i Ebû Bekr, Ehl-i beyte bildirdi.

    Hızır aleyhisselam

    Sual: Bazıları, "Hızır gibi efsanevi kimseler, uydurmadır" diyor. Hızır aleyhisselam hakkında hadis yok mudur?

    CEVAP
    İslam âlimleri, Hızır aleyhisselamın varlığı hakkında değil, Peygamberliği hakkında ihtilaf edip, kimi nebi, kimi de veli demişlerdir.

    İmam-ı Rabbani hazretleri, Hızır aleyhisselam ile görüşüp konuştuğunu; fakat, vefat ettiğini, ruhunun insan şekline girdiğini bildirmektedir. [M. 282]

    Hazret-i Hızır'ın, birçok evliya ile görüştüğü bilindiği için hayatta olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri "Hızır diye birisi yok" dememiştir.

    Kehf suresinin 60-72. âyetlerinde, Musa aleyhisselamla Hazret-i Hızır'ın arkadaşlıkları anlatılmaktadır. Tefsir ve hadis kitaplarında, Musa aleyhisselamın arkadaşının Hazret-i Hızır olduğu bildiriliyor. (Beydavi, Celaleyn, Medarik, Buhari),

    Hazret-i Hızır hakkındaki hadis-i şeriflerden biri şöyle:
    (Hızır, kuru bir yere beyaz bir post serip üstüne oturunca, kuru yer birden yeşillenir. Biten yeşil otlar, arkasında sallandığı için ona Hızır denmiştir.) [Buhari] (Hızır, yeşil demektir.)

    Kıssanın hikmeti
    Sual: Kur'anda geçen, Hızır'la Hazret-i Musa'nın kıssasının hikmeti nedir?
    CEVAP
    Her kıssada ibret alınacak dersler vardır. Hazret-i Hızır'la Musa aleyhisselamın kıssasından, âlimlerin çıkardığı hükümlerden bazıları şunlardır:

    1- Yolculukta hizmetçi bulundurmak caizdir. Sefere arkadaşla birlikte de çıkılabilir. [Yolculukta birini emir [başkan] seçmek sünnet, buna tâbi olmaksa vacibdir.]

    2- İlim öğrenmek için, gerekiyorsa uzaklara gitmek müstehabdır.

    3- Sefere çıkarken yiyecek almak caizdir ve tevekküle mani değildir.

    4- Talebe, rütbe itibarıyla hocasından üstün olsa da, hocasına tevazu göstermelidir. [İnsan bildiğinin hocası, bilmediğinin talebesidir. Bilmediği bir şeyi bilen birinden öğrenirken, ona karşı tevazu göstermelidir.]

    5- Talebe, kaldıramayacağı bir şey sorarsa, hocası öğretemeyeceği için özür dilemelidir.

    6- Yapacağı bir işi söylerken inşallah demelidir.

    7- Metbu [tâbi olunan], tâbi olana şart koşabilir.

    8- Şart edilen şey yapılmalıdır.

    9- Kişi, unuttuğu şeyden dolayı ayıplanmaz.

    10- Tekrar, üç defa yapılır.

    11- Yolcunun, ihtiyaç halinde yiyecek istemesi caizdir.

    12- Yapılan iş için ücret alınabilir.

    13- Fakir, geçimini karşılamayan bir vasıtası olsa da, fakir olmaktan çıkmaz.

    14- Gasp etmek haramdır.

    15- Yetimin malını veya emanet olan bir malı kurtarmak için, bir kısmına zarar verilebilir.

    16- İki zarar karşı karşıya gelince, büyüğünden kurtulmak için, küçüğünü işlemek gerekir.

    17- Binayı tamir gerekir. Yıkılıncaya kadar ihmal edilmez.

    Hızır Aleyhisselam, Allah'ın seçtiği ilim sahibi bir elçi ve Kuran'da bahsedilen Musa Peygamberin öğretmeni olarak bilinir. Allah'ın kendisine insan şeklinde görünmek ve kıyamete kadar yardım isteyen Müslümanlara yardım etmek, onlarla konuşmak, onlara ilim öğretmek özellikleri verildiğine inanılmaktadır. Ayrıca ölümsüz olduğu ve her devirde insanların yardımına koştuğuna inanıldığından Hızır Aleyhisselam için Arapça'da "yaşayan peygamber" ifadesi kullanılmaktadır. Hızır Aleyhisselam İslam geleneklerinde; kendisine üstün bir akıl ve "ebedi hayat" ödülü verilen, Allah'ın Kendi bilgisinden bağışladığı, bilinmeyen hizmetli olarak tanıtılmaktadır.

    Hızır Aleyhisselam, Hz. Musa döneminde bulunan ve kimi alimlere göre peygamber olması kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir kişidir. Kuran-ı Kerim'de, Hızır isminden açıkça bahsedilmez. Ancak Kehf Suresi'nin 60 ve 82'inci ayetleri arasında yer alan Hz. Musa ile ilgili kıssada, "Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımız'dan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul..." (Kehf Suresi, 65) ifadesi yer alır. Bu kıssada bahsedilen şahsın, Peygamberimiz (sav)'den ulaşan sahih hadisler ile Hızır Aleyhisselam olduğu kabul edilmektedir. Hızır Aleyhisselam Allah'ın, "ledün ilmi" olarak bilinen özel bir ilimle desteklediği, Hz. Musa'yı eğitmekle görevlendirilmiş bir kimse olarak tanınır. Bu ilim "hakikat ilmi" olarak bilinir ve kamil iman sahibi bir kimsenin alameti sayılır.

    Hz. Hızır'ın sahip olduğu ledün ilmine örnek olarak, Kuran'da Kehf Suresinde geçen kıssa verilebilir. Allah, bu kıssada Hz. Musa'nın Hızır Aleyhisselam olduğu tahmin edilen bilge bir kişi ile görüşmesini ve kendisi peygamber olduğu halde Hz. Hızır olarak bilinen ilim sahibi kişiye tabi olmasını bildirmektedir. Bu tabiyeti de, Hızır Aleyhisselam'ın özel bir ilme sahip olduğunu işaret etmektedir. Allah bu gerçeği Hz. Musa'nın kalbine ilham etmiş, ona bildirmiştir. (Kuşkusuz en doğrusunu Allah bilir.)

    Ayrıca kıssada haber verildiği üzere, Hızır Aleyhisselam'ın yaptığı iyilikler için hiçbir karşılık beklememesi de tüm yaptıklarını Allah için yaptığının bir göstergesidir.

    20. yüzyılın büyük İslam alimlerinden Bediüzzaman Said-i Nursi, Hızır Aleyhisselam ile ilgili soruları şöyle cevaplamaktadır:

    "Birinci Sual: Hazret-i Hızır Aleyhisselam hayatta mıdır? Hayatta ise niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?

    Elcevap: Hayattadır, fakat meratib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebebden bazı ulema hayatından şüphe etmişler.

    Birinci Tabaka-i Hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıdlarla mukayyeddir.

    İkinci Tabaka-i Hayat: ...Yani bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimi mukayyed (sınırlı, sonlu) değillerdir. Bazan istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir... makamat-ı velayette bir makam vardır ki, "Makam-ı Hızır" tabir edilir. O makama gelen bir veli, Hızır'dan ders alır ve Hızır ile görüşür...

    Günümüz Kuran tefsircilerinden Prof. Süleyman Ateş de bu konu hakkındaki görüşlerini şöyle bildirmektedir

    "Hızır'ın bir gerçeği vardır... misal aleminde bulunan, zaman zaman bazı insanlara görünen ruhsal bir insandır."

    Zamanda Dolaşma ve Zamansızlık Gerçeği

    Birçok islam alimi Hz. Hızır'ın zaman içinde dolaştığı, farklı zamanlarda görüldüğü yönünde kanaat belirtmişlerdir. Bu düşünce, zamanın göreceliliği ile paralel bir durum göstermektedir.

    Çünkü; Allah zamanı bir algı olarak yaratmıştır. Zaman dediğimiz algı, aslında bir anı bir başka anla kıyaslama yöntemidir. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz. Bir cisme vurduğumuzda bundan belirli bir ses çıkar. Aynı cisme beş dakika sonra vurduğumuzda yine bir ses çıkar. Kişi, birinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye "zaman" der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında var olan bir bilgidir. Kişi, hafızasında olanı, yaşamakta olduğu anla kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır.

    Zaman, beyinde saklanan birtakım hayaller arasında kıyas yapılmasıyla var olmaktadır. Eğer bir insanın hafızası olmasa, beyni bu tür yorumlar yapamaz ve dolayısıyla zaman algısı da oluşmaz. Bir insanın "ben otuz yaşındayım" demesinin nedeni, beyninde söz konusu otuz yıla ait bazı bilgilerin biriktirilmiş olmasıdır. Eğer hafızası olmasa, ardında böyle bir zaman dilimi olduğunu düşünmeyecek, sadece yaşadığı tek bir "an" ile muhatap olacaktır ki bu nokta çok önemlidir.

    Zamanın göreceliği, bilimsel yöntemle de ortaya konulmuş somut bir gerçektir. Einstein'ın Genel Görecelik Kuramı göstermektedir ki zamanın hızı, bir cismin hızına ve çekim merkezine olan uzaklığına göre değişmektedir. Hız arttıkça zaman kısalmakta, sıkışmakta; daha ağır daha yavaş işleyerek sanki "durma" noktasına yaklaşmaktadır. (Harun Yahya, Zamansızlık ve Kader Gerçeği, 2.b., İstanbul: Global Yayıncılık, Ekim 2001)

    Zamanın göreceliliğini anlatan bu açıklamalar aynı zamanda Hz. Hızır'ın çeşitli zamanlarda gözükmesine de açıklık getirmektedir.

    Ayrıca modern bilimin pek çok bulgusunun bize gösterdiği sonuç, zamanın mutlak bir gerçek değil, göreceli bir algı oluşudur. Ayrıca 20. yüzyıla dek bilimin farkında olmadığı bu gerçek, bundan 14 asır önce indirilmiş olan Kuran'da bildirilmiştir. Modern bilim tarafından doğrulanan zamanın psikolojik bir algı olduğu, yaşanan olaya, mekana ve şartlara göre farklı algılanabildiği gerçeğini pek çok Kuran ayetinde görmek mümkündür. Örneğin bir insanın bütün hayatı, Kuran'da bildirildiğine göre çok kısa bir süredir:

    "Dedi ki: Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz." (Müminun Suresi, 112-114)

    "...Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir." (Hac Suresi, 47)

    Bu ayetler, zamanın izafiyetinin çok açık birer ifadesidir. Bilim tarafından 20. yüzyılda ulaşılan bu sonucun bundan 1400 yıl önce Kuran'da bildirilmiş olması ise, elbette, Kuran'ın zamanı ve mekanı tümüyle sarıp kuşatan Allah'ın vahyi olduğunun bir delilidir.

    Hz. Hızır'ın Farklı Bir Yönü

    Hz. Hızır hakkında İslam alimlerinin görüşlerinin yanında, önemli başka görevleri olabileceğine de dikkat çekilmektedir. Hızır kıssasından hemen önceki ayete baktığımızda oldukça önemli bir konunu haber verilmiş olduğunu görürüz. Hz. Hızır kıssasından hemen önceki Kehf Suresinin 59. ayeti şöyledir: "İşte ülkeler (ve onların halkları), zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık; ve yıkımları için bir buluşma zamanı tesbit ettik." (Kehf Suresi, 59)

    Ayette zulmeden kavimlerin yıkımlarına işaret edilmektedir. Hızır kıssasından hemen önce devletlerin yıkımlarına dikkat çekilmiş olması, Hızır Aleyhisselam'ın devletlerin yıkılış ve kuruluşları gibi önemli olaylarda hazır bulunduğuna işaret ediyor olabilir. Konu ile ilgili ayetlere ve İslam alimlerin açıklamalarına bakıldığında Hızır Aleyhisselam'ın çeşitli uygulamalarında, devletin geri planını temsil eden bir yönü olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Hızır kıssasında geçen Hızır Aleyhisselam'ın meydana gelecek bir fitnenin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemler alması, insanların karşı atağını önceden bilmesi, uygulanacak tedbirler konusunda bilgi sahibi olması, bunları şaşırtıcı olmalarına rağmen uygulaması, onun idareci yönünü göstermektedir. Nitekim devlet yönetimindeki kişiler bazen ilk planda halkın anlamayacağı, ancak hikmeti açıklandığında kabul edilebilecek tedbirler alırlar.

    Bunun yanı sıra Hızır Aleyhisselam'ın kıssasında açıklanan hareketleri örneğin, yıkılacak bir duvarı inşa etmesi ya da gemiyi delmek üzere hamle tespiti yapması da devlet idarecilerine has özelliklerdendir. Her olayda, sonraki hamleleri belirlemesi, bir satranç oyununda olduğu gibi strateji yürütmesi de bu önemli vasfını ortaya çıkarmaktadır.

    Bu bakımdan Hızır Aleyhisselam, devlet idaresini insanlara öğreten mürşid konumunda olabilir. Hızır Aleyhisselam'ın olacak olan olayları önceden tespit ederek, peygamberlerin aldıkları kararlarda ve yürüttükleri stratejilerde onlara destek olmuş olma ihtimali vardır. Bütün bunlardan yola çıkarak, Hızır Aleyhisselam'ın devletlerin yıkılışı, kuruluşu gibi önemli olaylar esnasında da bulunması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Kuran'da -Hz. Süleyman yönetiminde olduğu gibi- peygamberlerin hamleler halinde yürüttükleri çok akılcı ve dikkat çekici stratejilerden örnekler vardır.

    Hz. Hızır'ın yaptıkları, zahiren bakıldığında bir insanın tepki göstereceği türden olaylar gibi görünebilir. Ancak meydana gelen sonuçlar bu olayların hayırlı hizmet amacı taşıdığını göstermektedir. Hızır Aleyhisselam, uygulamalarıyla aslında hayat kurtarmakta, insanları zorluklardan korumakta ve adalet getirmektedir. Bu durum, Hz. Hızır hakkında anlatılan olayların ardındaki hikmetlerin, bizim bilip gördüklerimizden çok daha farklı olabileceğini, bunun için Allah'a güvenmek ve hiçbir şeyi zahirine göre değerlendirmemek gerektiğini gösteren önemli bir delildir. Allah, katından ledün ilmini verdiği elçileri vesilesiyle, bu önemli gerçeği bizlere hatırlatmaktadır.
#07.05.2009 11:45 0 0 0
  • Konular birle$tirildi
#16.01.2010 23:15 0 0 0