Alimlere uymak vaciptir

Son güncelleme: 23.12.2008 09:24
  • Âlimlere uymak vaciptir

    Sual: Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek şirk ve bidat iken, niye âlimlere ve mezheplere uyalım ki? Sahabeye bile uymak niye uygun değildir?
    CEVAP
    Bu, cevabı bir kitap olacak kadar uzun izah isteyen bir sualdir. Kısaca arz edelim. Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek dinin emridir, şirk ve bidat değildir. Bu husus âyetlerle ve hadislerle sabittir.

    Resulullah efendimizin vârisleri olan âlimler buyuruyor ki:

    Dininin hükümlerini bizim gibi cahillere derin âlimler ve olgun salihler bildirdi. Bunlar, Muhaddisler ve Müctehidlerdir. Hadis âlimleri, hadis-i şerifleri inceleyip, sahih olanlarını ayırmışlardır. Müctehidler de, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden ahkam çıkarmışlardır. Biz, ibadetlerimizi ve bütün işlerimizi bu ahkama uygun olarak yapıyoruz. (Üsul-ül-erbea fi-terdidil-vehhabiyye)

    Avam [müctehid olmayan], bir hadis-i şerif işitince, bundan kendi anladığına göre iş yapması caiz olmaz. Ya onun anladığından başka mana verilmesi gerekir veya mensuh [yürürlükten kaldırılmış] olabilir. Müctehidin fetvası ise, böyle şüpheli değildir. (Kifaye)

    Avamın Eshab-ı kiramı taklit etmekten men olunmalarını ve bunların, İslamiyet'i açıklayan, sözleri kolay anlaşılan, kısımlara ayırmış olan âlimlere uymaları lazım olduğunu derin âlimler sözbirliği ile bildirmişlerdir. (Müsellem-üs-sübut, Fevatih-ur-rahemut)

    İmam-ül-Haremeyn, Burhan kitabında, avam Eshab-ı kiramın mezheplerine uymamalı. Din imamlarının, yani dört mezhep imamının mezheplerine tâbi olmalıdır demektedir. (Şerhi minhac-ül-üsul)

    İslam âlimlerinin yukarıda yazılı icmalarına uymayanların sapık oldukları anlaşılır. Çünkü, Eshab-ı kiram cihad ile, İslamiyet'i yaymak ile uğraştıkları için, tefsir ve hadis kitapları hazırlamaya vakit bulamadılar. Resulullahın nuru, Onların mübarek kalblerine o kadar çok işledi ki, kitaptan öğrenmeye ihtiyaçları kalmadı. Her biri, bu nurun kuvveti ile, doğru yolu bulurdu. Asırların en iyisi olan saadet asrı bitince, fikirlerde, bilgilerde ayrılıklar hasıl oldu. Eshab-ı kiramdan ve Tabiinden nakil edilen haberler, birbirlerine uymaz oldu. Hak yolu arayanlar şaşırdılar. Allahü teâlâ, lütfederek, bu ümmet arasından salih, dört âlimi seçti. Nasslardan hüküm çıkarmak üstünlüğünü bunlara ihsan etti. Bunların taklit edilmesini emrederek bütün Müslümanların hidayete kavuşmalarını istedi. Bir âyet meali:
    (Ey iman edenler, Allaha itaat edin, Resule itaat edin ve Ülül-emrinize itaat edin!) [Nisa 58]

    Burada Ülül-emir, ictihad derecesine yükselmiş olan âlimler demektir. Böyle âlimler de, herkesin bildiği dört hak mezhebin dört büyük imamıdır. Bu âyetteki ülül-emir denilen üstün kimselerin, müctehid oldukları yine âyetle bildiriliyor:
    (Resule veya ülül-emre sorsalardı, onlar bilirdi.) [Nisa 83]

    Bazıları, Ülül-emir, hakimler, valiler demektir dedi. Bu söz, nasslardan ahkam çıkarabilen hakimler içindir. Bunlar, âlim oldukları için, Ülül-emirdirler. Hakim oldukları için değil! Dört halife ve Ömer bin Abdülaziz böyle idi. Cahil, fasık veya kâfir olan emirler böyle değildir. Onların dine aykırı emirlerine itaat edilmez. Bir âyet meali:
    (Bir şeyi ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme!) [Lokman 15]

    Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
    (Ülül-emir, fıkıh âlimleridir.) [Darimi]

    İbni Abbas (Ülül-emir, fıkıh ve din âlimleridir) buyurdu. (İtkan, Müslim şerhi, Tefsir-i kebir)

    Âyet-i kerimelerin ve hadis ve tefsir âlimlerinin bu açık beyanları, müctehidlere itaat etmek lazım olduğunu gösterdiği gibi, mezhepsizlerin (Allahtan ve Peygamberden başkasına itaat etmek şirk ve bidattir) sözlerinin bozuk ve saçma olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu konuda birçok hadis-i şerif vardır:

    1- Resulullah efendimiz, Muaz bin Cebeli Yemene hakim olarak gönderirken, (Orada nasıl hüküm edeceksin?) buyurunca, Allahın kitabı ile dedi. (Allahın kitabında bulamazsan?) buyurdu. Allahın Resulünün sünneti ile dedi. (Resulullahın sünnetinde de bulamazsan?) buyurunca, ictihad ederek, anladığımla dedi. Resulullah, mübarek elini Muazın göğsüne koyup, (Elhamdülillah, Allahü teâlâ, Resulünün elçisini, Resulullahın rızasına uygun eyledi) buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud, Darimi)

    Ülül-emrin müctehid demek olduğunu ve buna itaat edenden Resulullah efendimizin razı olduğunu, bu hadis-i şerif açıkça göstermektedir.

    2- Bir hadis-i şerif meali:
    (İlim üçtür: Âyet-i muhkeme, Sünneti kaime ve Faridati adile.) [Ebu Davud, İbni Mace]
    Mişkat şerhi, bunu şöyle açıklıyor:
    Faridai adile, Kitaba ve sünnete uygun ilimdir. İcmaa ve Kıyasa işarettir. Çünkü, İcma ve Kıyas, Kitaptan ve Sünnetten çıkarılmaktadır. Bunun için, İcma ve Kıyas, Kitaba ve Sünnete eşit tutuldu, Faridai adile denildi. Böylece, ikisi ile amel etmenin vacib olduğu tembih edildi. Hadis-i şerifin manası, dinin kaynağı dörttür: Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas demek oldu. (Eşiat-ül-lemeat)

    3- Hazret-i Ömer, Şüreyhi kadı olarak gönderirken buyurdu ki:
    Allahın kitabında açık olarak bildirilene bak. Bunu başkasından sorma! Burada bulamazsan Resulullahın Sünnetine uy! Burada da bulamazsan, ictihad et ve anladığına göre cevap ver!

    4- Hazret-i Ebu Bekre davacı gelince, Allahü teâlânın kitabına bakardı. Burada bulduğuna göre hüküm ederdi. Burada bulamazsa, Resulullahtan işittiğine göre cevap verirdi. İşitmemiş ise, Eshab-ı kiramdan sorup, Onların icması ile hüküm ederdi.

    5- Abdullah ibni Abbasa bir şey sorulunca cevabını Kur'an-ı kerimde bulup, cevap verirdi. Kur'an-ı kerimde bulamazsa, Resulullahtan işittiğini söylerdi. İşitmemiş ise, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömere sorardı. Cevap alamaz ise, kendi reyi ile bulup hüküm ederdi.

    Müctehid âlimlere sormak, dört mezhep imamlarına sormak demektir. Birkaç vesikası şöyledir:

    Bir mezhebi taklit etmenin vacib olduğunu gösteren dört delil:
    1- Birinci delil:
    Eshab-ı kiramın asrından ve ondan sonraki asırdan, bu zamana kadar, bütün Müslümanlar, dört mezhepten birini taklit etti. Bunda icma hasıl oldu. Şu hadis-i şerifler bu icmanın sahih olduğunu göstermektedir:
    (Ümmetim dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ.Ahmed]

    (Allahü teâlânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]

    (Cemaatten ayrılan, yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]

    2- İkinci delil:
    Bir âyet-i kerime meali:
    (O gün, her fırkayı imamları ile çağırırız!) [İsra 71]
    Kadı Beydavi hazretleri, bu âyet-i kerimenin tefsirinde, (Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamların isimleri ile çağırırız) buyuruyor. Medarikte de böyle yazılıdır. Mealim-üt-tenzil tefsirinde (İbni Abbas, kendilerini dalalete veya hidayete sürükleyen devlet reisleri ile çağrılır dedi. Said bin Müseyyib ise, her kavim, kendilerini hayra ve şerre sürükleyen reislerinin yanına toplanırlar dedi) demektedir. Tefsiri Hüseynide ve Ruh-ul-beyanda (Mezhebinin imamı ile çağrılırlar. Mesela, ya Şafii yahut ya Hanefi denilir) demektedir.

    Bundan anlaşılıyor ki, kâmil olan imamlar kendilerine tâbi olanlara şefaat edeceklerdir.

    Görülüyor ki, kıyamet günü, herkes mezhep imamının ismi ile çağrılacaktır. İmam, kendisini taklit edene, şefaat edecektir. Dört mezhep imamlarının her biri böyle yüksek idi. Allahü teâlâ, Lokman suresinin 15. âyetinde, (Bana inabet edenin yoluna tâbi ol) buyurdu. Bu dört büyük imamın, Allahü teâlâya inabet etmiş oldukları sözbirliği ile bildirilmiştir.

    3- Üçüncü delil:
    Bir âyet-i kerime meali:
    (Hidayet yolunu öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve çok fena olan Cehenneme sokarız!) [Nisa 114]

    İmam-ı Şafii hazretlerine İcmaın delil olduğunu gösteren âyet hangisidir diye sordular. Cevap olarak, bu âyeti gösterdi. Bu âyet, müminlerin yolundan ayrılmayı haram ettiği için, bu yola uymak vacib olur.
    Medarik tefsirinde, bu âyet-i kerime açıklanırken, (İcmaın delil olduğunu ve Kitaptan, Sünnetten ayrılmak caiz olmadığı gibi, icmadan ayrılmanın da caiz olmadığını bu âyet göstermektedir) buyurulmaktadır.

    Beydavi tefsiri de, bu âyeti açıklarken, (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu gösteriyor. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. Bu ümmetin salihleri, âlimleri, (Bir mezhebi taklit etmek vaciptir. Mezhepsiz olmak büyük günahtır) dediler. Âlimlerin bu sözbirliğinden ayrılmak, bu âyet-i kerimeden ayrılmak olur. Çünkü, Allahü teâlâ mealen buyuruyor ki:
    (Siz, insanlar için hayırlı ümmetsiniz! İyi şeyleri emreder, kötü şeyleri men edersiniz.) [Âl-i İmran 110]

    Bu ümmetin âlimleri mezhepsizliğin kötü olduğunu bildirdiler. Bunun için, mezhepsiz olmak caizdir diyerek, âlimlerin bu sözlerinden ayrılan, bu âyet-i kerimeyi inkâr etmiş olur.

    Bazı mezhepsizler, (Edillei şerıyye)nin dört kaynağından yalnız ikisine uyduklarını söylüyorlar. Diğer ikisini kabul etmiyorlar. Böylece, Müslümanların çoğunun yolundan ayrılıyorlar. (Ehl-i sünnet vel-cemaat) yolundan sapıyorlar.

    4- Dördüncü delil:
    Bir âyet-i kerime meali:
    (Bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz!) [Nahl 43, Enbiya 7]

    Bu âyet-i kerime, ibadetlerin ve işlerin nasıl yapılacağını bilmeyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. Âyet-i kerimede, sorup öğrenmek herkesten ve din cahillerinden değil, bilinmeyenleri âlimlerden sormak emrolunmaktadır. Bunun için, bir kimse, yapacağı şeyi, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde arayamaz, mezhebin âlimlerinin kitaplarından okuyup öğrenmesi lazım olur. Okuyup öğrendiğine göre yapan kimse, o müctehidi taklit etmiş olur. Müctehide uymaz ise mezhepsiz olur.
#23.12.2008 08:13 0 0 0
  • Yüreğine sağlık kardeşim
#23.12.2008 09:24 0 0 0