Şeytan denilen varlık, insanlığın atası
Hz. Adem'in yaratılmasından itibaren,
her insanın, dünyevi ve uhrevi hayatını
mahvetmeye çalışan en büyük ve
en tehlikeli düşmanı olmuştur. Ne
var ki, dünyanın küçülüp meşgalelerin
artması, benlik, gurur ve kibir
gibi kötü hasletlerin revaç bulması,
nazarların tamamen dünyaya dönmesi
ve işlerin sebeplere verilir olmasıyla
şeytan da unutulup gitmiştir. Artık
birisi içki içiyorsa cevap, "Bir sebebi
var içiyorum!"dur. Birisine kötü sözler
"BAZEN ZEHİR ALTIN TASTA VERİLİR!"
İlimsiz ibâdet ve
unut(tur)ulan düşman şeytan
sarf etmişse cevap, "Az bile"dir. "İçimden
bir ses 'şu adamı vur' diyor." sözleri,
şeytandan çok şey öğrendiğimizi, fakat
şeytanı çoktan unuttuğumuzu en güzel
özetleyen cümlelerdir.
Aşağıda anlatacağımız hikâye, "Ne
oldum deme, ne olacağım de!" atasözü
çerçevesinde, yaşadığımız asırda ilmin
önemine vurgu yaparak, şeytan ve
dostlarının düşman olduklarını, bu arada
dost postu da giyebileceklerini, yeniden
hatırla(t)ma gayretidir. Aralarda
hikâyenin akışına göre bazı tahliller ve
değerlendirmeler yapılacaktır. Cehennem,
dikkatten kaç(ırıl)an şeylerdir.
HEDEFİM HER ŞEYİM
Bersisa isminde bir zat, ıssız bir yere
kapanmış, gece-gündüz Allah'a(c.c)
ibâdet ediyor ve hiçbir kötülükte bulunmuyordu.
Şeytan uzun zamandır bu
adama musallat olmuştu. Adamı kandırmak
için türlü hilelere başvurmuş,
fakat bir türlü kandıramamıştı. Bersisa
çok ibâdet eden, muttaki, züht ve takva
sahibi bir zattı; ama âlim değildi. Şeytan
bir gün, derviş kıyafetinde olduğu
halde Bersisa'nın kapısını çaldı ve:
-Ben dünya nimetlerinden uzak,
ömrünü Allah'a ibâdetle geçirmek isteyen
bir kimseyim. Gayesi sadece
Allah'ın rızasını kazanmak olduğunu
duyduğum sizinle kalıp, beraber ibâdete
devam etmek isterim, dedi.
Bersisa onun arkadaşlığı kabul etti.
Beraber ibâdete başladılar. Aradan zaman
geçiyor, Bersisa ibâdet ediyor,
yiyor-içiyor ve diğer insanlar gibi yaşıyor;
lakin şeytan, yemiyor, içmiyor,
yatıp uyumuyor ve bütün zamanını
ibâdetle (!) geçiriyordu. Bersisa, yeni
dostuna hayran kalmıştı. Aradan çok
zaman geçmeden dayanamayarak:
-Ey Allah'ın salih kulu, sen bu makama
nasıl yetiştin. Ben senelerden beri
ibâdet ederim, yiyip içmekten kurtulamadım.
Sen ise bütün zamanını ibâdete
ayırabiliyorsun. Ne olur bunun sırrını
bana da öğret de, ben de senin gibi olayım,
dedi.
Senelerdir ibâdet eden bir insan
portföyü1 var önümüzde ve karşılaşılan
yeni bir durum. "Sahip olunanlara
yeni bir şeyler katılabilir mi?" durumu.
Olur ki insan kendisine yeni bir hedef
çizer ve gereklerini araştırmaya başlar.
Fakat hikâyede ince bir nokta var. "Bu
makama nasıl yetiştin?" Hâlbuki makam
istenilmez, verilir. Bersisa da karşılaştığı
bu yeni makama talip durumunda.
Şeytan ise, aradığını bulmuş görünüyor
Zira senelerdir kandıramadığı adamda,
meğer manevi makam sevgisi varmış.
Ah! Ne yazık ki, bazen zehir altın tasta
verilir.
Hepimizin zihninden "Adam onun
şeytan olabileceğini nereden bilsin?" gibi
bir soru geçiyor olabilir. Bunun, yaşanmış
ve -değişik şekillerde- yaşanılabilir
bir durum olması hasebiyle, kendimize
ders çıkarabileceğimiz bir hal olduğunu,
yazı boyunca aklımızdan çıkarmamamız
gerekmektedir.
BENİM HİÇ GÜNAHIM YOK!
Şeytan: -Ben eskiden günahkâr bir
adamdım, diye söze başladı. Günahlarıma
tövbe ederek bu makama ulaştım,
dedi. Bersisa, iyi de benim hiç günahım
yok ki, dedi. Şeytan, bir günah işlersin,
sonra tövbe edersin, dedi. Bersisa, peki
ne yapayım? dedi.
"Benim hiç günahım yok!" Ne kadar
yanlış bir cümle değil mi? İsmet sıfatlarına
rağmen, peygamberlerin bile
kullanmadıkları bir cümle. Buna benzer
çok cümleleri, maalesef -sıklıklakullanmaktayız.
"Ben zaten biliyorum."
"Ben hiç hata yapmam." "Elimi sallasam
ellisi" gibi. Bu nevi cümleler daha da
çoğaltılabilir. Bu güya özgüven yüklü
cümleler, yanlışa düşebileceğimizin en
zahir alametleridir. Her türlü şeytanî ve
insanî kandırmaya müsait olduğumuzun
delilleridir.
Hedefe kilitlenmek, bazen yıldızı
tutmaya çalışmak gibidir. Baş hep yukarda
olduğundan, ayak çukurdan hiç
çıkamaz. Şeytanın harmanında buğday
yok. Diyor ki: "Harmanını boşalt; belki
yaz gelir de sen de harman yaparsın?"
Şeytan: "Şu adamı öldür!" dedi.
Lütfen dikkat! Yemeğe tuzla başlama,
demiyor. Şu adamı öldür, diyor.
Çıta ne kadar yüksek değil mi?
İhale burada kalmayacak belki, fakat
sıfırlanmayacak da. Zira arzuyla istenen
bir hedef var önde. Bazen bu tür arzular
ve beklentiler, insandaki aceleciliğin
de sevkiyle "Olsun da nasıl olursa olsun"
noktasına kadar gelebilir. Bazen
hikmet illetin2 önüne geçip, bazı yanlışları
netice verdirebilir.3
Bersisa, "Mümkün değil, yapamam"
dedi. "O zaman şu aşağıdaki
kötü kadınlarla zina et" dedi şeytan.
Bersisa, "Bu da olmaz" dedi. Şeytan
bu kez, "O zaman tebdil-i kıyafet meyhaneye
gidersin. Kimse seni tanımaz.
Orada bir kadeh içki içersin. Sonra da
tövbe edersin" dedi.
Tekrar dikkat lütfen! Kimseye tanınmama
fikri, Allah'ın bizi her zaman
görüyor ve biliyor olduğu hakikatini
nasıl da unutturuverdi. Daha üçüncü
adımdaki hile makul geldi. Akla -cerbezeyle4-
kabul ettirilen bir mesele, bir
anda bilinen çok doğrularından üzerine
çıkıverdi. "Evet ya, bunu hiç düşünmemiştim."
dedirtti. Hedefe kilitlenmiş ve
hadiseyi yaşıyorken gayet makul gelebilen
(!) bu durum, dışarıdan bakıldığında
nasıl da acı değil mi?
Hani insanlar bazen film seyrederler.
Seyredenler, kötü karakterin hamlesinden
haberdar olduğu için, iyi karakteri
yönlendirmeye çalışırlar. "Arkana
bak!", "ileri kaç!" gibi. Filimdeki adam
onu duymaz ama o, "Tüh! O kadar da
söyledim." diye dövünür. Dövünür de;
zaman şeridinde oynadığı kendi filmindeki
kötü karakterin (şeytan ve türleri)
hilelerini haber veren melek ilhamını
duyar da, duymazdan gelir.
SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ
Bersisa, tebdil-i kıyafet meyhaneye
gitti ve bir kadeh içki istedi. Meyhanecinin
kendisi olmadığından hanımı
bakıyordu. İçkiyle sarhoş olan Bersisa,
kadına sarkıntılık etti. Olayın üzerine
kocası geldiğinden ve hadisenin duyulmasını
istemediğinden kocasını da
öldürdü. Fakat hadise duyulmakta gecikmedi.
Bersisa'yı yakalayıp mahkemeye
çıkardılar. Katil olduğu için, idam
edilerek öldürülmesine karar verildi.
Bersisa idam sehpasına çıkmış, artık ip
boğazına geçirildikten sonra onu kurtaracak
hiç kimse yoktu.
Eğri cetvelden düz çizgi çıkmaz.
Doğruya yanlışla gidilmez. Ateş, ucundan
yakaladığı zaman bütün birikimi
alıp gidebilir. İnsan bir kere tökezlemeye
görsün, bundan sonra olaylar ardı
ardına gelir.
Şeytan karşıda göründü. Bersisa:
-Ey Allah'ın sevgili kulu beni bu
düştüğüm halden kurtar, diye şeytana
yalvarmaya başladı. Şeytan: "Seni ancak
bana secde etmen şartıyla kurtarabilirim"
dedi. Bersisa: "-Görüyorsun ip
boğazıma geçirilmiş, nasıl secde edebilirim"
deyince de: "-İşaretle secde edebilirsin"
dedi. Bersisa başıyla işaret ederek
secde etti ve imansız olarak öldü.
İlim altyapısı olmadan çokça ibâdet
ediyor olmak yeterli bir Müslümanlık
olmadığını hep beraber gördük. Yanlış
bir adım, bütün birikimi -insanı imansızlığa
götürünceye kadar- elden alabilir.
Son pişmanlıklar da fayda etmez.
Bundan dolayıdır ki, ilmî bir alt yapıyla
sağlamlaştırılmış ve ibâdetlerle takviye
edilmiş Sünnet-i Seniye çerçevesinde
bir hayatı fark etmeli ve hayatımızda
yaşanılır kılmalıyız. Cenab-ı Hak cümlemizi
muvaffak kılsın. Amin!
ibret almamız gereken bir durum...(belki yeri değil ama)" Hoca cemaate konuşurmuş, cemaattekilerde yanındaki arkadaşlarını dürtermiş_ bak sana söylüyo iy dinle" die. durumumuz bu olmamalıdır. .. Cehalet insanın şeytandan sonraki enbüyük düşmanıdır.. güzeldi emeğine sağlık kardeş.