Anlattığımız Değil Anlaşıldığımız Kadarız

Son güncelleme: 18.04.2009 12:00
  • Anlatamazsınız deniz görmemiş birine... O uçsuz bucaksız suyu.
    Siz, denizden bahsederken... İçinde "su" kelimesi geçtiğinden olacak... Varsa eğer "köyündeki çay" kadarını anlar.

    Ne rengârenk takaları anlatabilirsiniz ona... Ne de süzülen yelkenlileri.

    Anlatamazsınız... Sizin gördüklerinizi... Farklı pencereden bakan birine.

    "Gel bak" deseniz de... "Göre"si kadar bakar.

    Siz "güneşin batışındaki güzelliği" göstermeye çalışırsınız... O, akşam olduğuna ağlar.

    Yazı yazmak da, böyle bir şey işte.

    Gözlemlediklerinizi aktarmaya çalışır... Yaşamdan, çevrenizden bir kesit sunarsınız... Veya insana ait bir davranış biçimini örneklemek için, bir senaryo kurgularsınız.

    Ya da, "şöyle olsaydı eğer" düşüncesinden yola çıkarak yazarsınız.

    noimage



    Vurgulamak istediğiniz olayı anlatmak için, bir hikâye kurgular... Veya olduğu gibi aktarırsınız.

    Yani... Kendinizi ve özelinizi değil... Sadece yaşamdaki olguları veya bilgiyi paylaşırsınız.

    İstersiniz ki okunduğunda... Anlatılmak istenilen anlaşılsın.

    Ama herkes, bu şekilde algılayarak okumaz işte... Anlayan da olur, anlayamayan da... Gerçek yaşamda da olduğu gibi.

    Mesela; Bir "aldatılma yazısı" ise, yazanın aldatıldığını sanmak... Karamsar ise satırlar, "yazan mutlaka bunalımda" teşhisi koymak.

    Ya da algıda seçiciliğin "en uç" örneği olarak... Kendine göre "bir kelimeye takılmak"... Ve yazının "özü" ile hiç alâkası olmayan bir sonuç çıkartmak.

    Yazanın hayatı ile, yazılan arasında paralellik kurmaya çalışmak... Yazıyı "kişinin özeli" ile özdeşleştirmek.

    Yazanın en büyük sıkıntısı da burada başlar işte.

    Oysa orada anlatılmak istenen, bir konu vardır... Ya da tartışmaya açılmış bir düşünce.

    Algılanandan... Çok ama çok farklıdır anlatılmak istenen.

    Sezen Aksu, bir şarkısında "Bir kedim bile yok" demişti de... Kedi yollamışlardı bir sürü. Bunun gibi bir şey işte.

    Hiç bir yazan istemez "yazdıklarıyla yargılanmak"...

    Ve okuyanın "göre"si kadar anlaşılmak.

    İster ki "sadece anlatmak istediği konu veya düşünce" anlaşılsın...

    Ve "yazandan bağımsız" algılansın.

    Ama bilirim ki... Boşuna çabalarız.

    Ne yazarsak yazalım...

    "Anlaşıldığımız kadar"ız.



    çalıntı ; )
#07.01.2009 21:32 0 0 0
  • İnsan bazen öyle böyle anlaşılmak istiyor... Ya hiç anlaşılmasak...

    Güzel ve doğru bir yazı.
#08.01.2009 12:22 0 0 0
  • çok güzel yazıydı anlayanların bol olsun :)
#14.02.2009 20:33 0 0 0
  • Son Yorum 14 $ubattan Buqune 1 Ay qeÇmi$ Sanırım Pek Anlayan Ki$i Çıkmamı$ aSiyaN ;)

    PedaLiza qüzeL ßi Sunum teŞekkürLer. Hiç Deqi$memi$sin.
#18.03.2009 10:32 0 0 0
  • ellerine sağlık güzel bir paylaşım olmuş
#18.03.2009 12:32 0 0 0
  • Hep savunurum ben bunu.. Hayatta en büyük korkularımdan biridir yanlış anlaşılmak..
    Seni gördükçe imzana tıklar ve gelir gelir okurum bu konuyu..
    Ama bişey yazamadan çıkar giderim..

    ""Gel bak" deseniz de... "Göre"si kadar bakar."

    En çok da bu kısmında takılı kalırım..
    Teşekkür etmek bu güne kısmetmiş..
    Paylaşımın için sağol Pedaliza..
#13.04.2009 09:08 0 0 0
  • İster ki "sadece anlatmak istediği konu veya düşünce" anlaşılsın...

    Ve "yazandan bağımsız" algılansın.

    Ama bilirim ki... Boşuna çabalarız.

    Ne yazarsak yazalım...

    belkide bu yazida anlatilanlari bu yaziyi okuyanlarda algilamak istedikleri gibi algiyor ,gormek istedikleri kadarini goruyor cok guzel bir paylasim olmus yureginize saglik...
#16.04.2009 12:23 0 0 0
  • gerçekten çok doğru güzel bir yazıymış :D
#18.04.2009 12:00 0 0 0