Sevda Yeli Esintileri - Vildan Uyar

Son güncelleme: 14.02.2014 00:54
  • noimage

    Ne Olur Affet Beni - Hikaye

    Bir hüzün dolaşıyor odamda. Seninle son konuşmamızdan sonra, çerçevenin içinde resmin daralıyor gitgide ve sen kayboluyorsun en başta duran tabloda.

    Aydınlık demiştim de; gülüp alay etmiştin ya.
    Oysa ki biliyordum; 'karanlığı engelleyen tek şey aydınlıktı'...

    Denedim inan, seni unutmayı ama olmadı.
    Beceremedim senden vazgeçmeyi, unutmayı. Affet.
    Affet beni ne olur, senin zamanını aldığım için.

    Benim ki umuttu sadece. Belki uzanırsın, uzanıp ellerinle saçlarımı okşarsın diye...
    Parmaklarınla dokunursun belki gözyaşlarıma diye.
    Kırılmış bir pencerenin tüm camları her yerimi acıttı. Bir tanesi de tam şurama battı.
    Bir bardak aldım elime tadayım istedim saflığı, duruluğu, o muazzam tadı.
    Ama olmadı. Bardak da kırıktı, dudağımı kanattı, sustum ben de o sıra...
    Affet ne olur, affet beni... Beceremedim seni unutmayı.

    Kaçtın benden, uzaktan daha uzak bir yere.
    Uzaklık değildi bana koyan, uzağın ötesinde kendini gizlemen.
    Denedim, nefret etmeyi bile düşündüm senden, inan.
    Kızdım, öfkelendim, hatta o gün aynayı kırdım senin yüzünden.
    Kendimi sevmezsem, senide sevmem diye düşündüm en son.
    Kendimi sevmekten vazgeçtim de, seni sevmekten vazgeçemedim, affet...

    Sana son kez yazıyorum galiba.
    Çünkü, odamda bu gün bir hüzün dolaşıyor.
    Seninle en son konuşmamızdan sonra, çerçevenin içinde ki resmin daralıyor gitgide ve sen kayboluyorsun en baştaki yaptığım tabloda.
    Zaman; o çoktan azalıyor kendine düşen paydan.

    Elmayı da sevmiyorum artık, birde o doktoru.
    Hep 'elmanın iki yarısı' dedim de, 'ruhumun diğer yarısı' dedim de ondan sanırım...
    Elma hep yarım kalıyor nedense?

    Bir de o doktoru sevmedim dedim ya?
    Bana 'bundan sonra en çok neyi yapmak istersen, onu yap' dedi.
    Gözlerime bakarak; 'az bir vakit var' dedi.
    Kafamı yerden kaldırdım ve gözlerimi diktim gözlerine.
    Şöyle dedim kendisine:
    'Tek şey istedim ama ulaşamadım. Görmek istedim göremedim. Dokunmak istedim beceremedim.
    Hissetmek istedim, yok olmadı. Tatmak istedim, tadamadım. Yaşamak istedim de yaşayamadım.'
    ' Vakit; çok da önemli değil artık bence'

    Söz, artık 'şiirlerimi' göndereyeceğim sana.
    Söz, artık 'merhaba' yok.
    Artık 'kırmızı gül' vermek yok.
    Söz, söylemeyeceğim 'hüzünlü şarkıları' sana.
    Söz, gözlerimi kapayıp 'düşlemeyeceğim' artık.
    Söz, senin olduğun durakda 'beklemeyeceğim' seni.
    Seni 'takip etmeyeceğim' artık.
    Söz, odana bakan karşı kaldırımda olmayacağım.
    Söz, seni merak edip 'üzülmeyeceğim'.
    Sadece 'gülüşünü' hatırlayacağım, sadece gülüşünü.
    Söz,'çocuklaşmak' da yok artık, 'yetişkin' olacağım söz.

    Söz, söz veriyorum... 'Seni sevdiğimi' söylemeyeceğim artık.
    Söz, sen gitmek istediğinde 'dur gitme' demeyeceğim sana.

    Ne olur affet beni. Seni unutamadığım, senden vazgeçemediğim, değerli vaktini aldığım için, ne olur affet beni...

    Tek şey istiyorum.'Hakkını helal et bana'
    ve ne olur bu son isteğimi yerine getir.
    Ne olur affet beni.
    Seni unutamadığım, senden vazgeçemediğim,
    değerli vaktini aldığım için ne olur, 'ne olur affet beni'.

    Vildan Uyar


    [main-arkaplan-muzik]048[/main-arkaplan-muzik]
#15.01.2009 00:09 0 0 0

  • Aşk mı Sevgi mi( Deneme)

    Aşk mı sevgi mi diye soralar ya hep...
    "Hiç aşık oldun mu? " der biri...
    Cevaplar genelde "hayır olmadım" olur. Peki neden bu kadar zor rastlanılır?
    Neden zor olandır ve neden yaşanması kolay değildir?

    Aşk neydi? Aşk bir "an" dır.
    Şımarık, haylaz bir o kadar da çılgın coşkulu...
    Aşk, sınır tanımaz. Aşk, asla affetmeyendir.
    Her şey "o "olur. Dünyanın merkezi de dahildir buna.
    Baş döndürür. Aşk, sinsidir, gizlice giriverir.
    Aşk, onun ve kendisi için beş dakika çok önemlidir. "Zaman dursa keşke" denir.
    Hep sesini duymak ister, hep kolunda yatmak, saçını okşamak...
    Arsızdır biraz da... Tutkulu bir bakışdır göze..
    Yüreğe yanan bir odun parçası atmaktır.
    Bir iner bir çıkar... Uçmayı ve uçurnayı da sever.
    Bir ağacın gölgesine sığınmaktır, biraz da yağmurda ıslanmaktır.
    Aşk, çadırda yaşamaktır.
    Mevsimliktir. Mevsim biter, çadır kalkar, tatil biter...

    Peki ya sevgi neydi? "Sevdin mi" diye sorulur. Cevap "evet" olur.
    Peki kolay mıdır sevmek? Yaşanması kolay mıydı bu kadar?
    Sevgi "emek"tir. Emek ister, sevgi yürek ister.
    Sevgi söz vermek, sözünde durmaktır. Sevgiyi göstermek kolay değildir.
    Çünkü gösterdin mi üç gün sonra bitmez. Beş gün sonra tükenmez.
    Sevgi, fedakarlık bekler.
    Sevgi, uzun ve tadını çıkaran saatler, günler, aylar, senelerdir.
    Sevgi bir ömürdür. Ölçüsü, dünya ölçü birimlerin arasında yoktur.
    Sevgiye, davetiye gerekir. Sevgi affedendir. Bir şans daha vermeyi bilir.
    Kolay kolay kabullenmez ama affetmeyi bilir.
    Sevgi, vefadır. Vefalılardan oluşur... Bazen bir çocuk gibi masum, sakin...
    Bazen de arzulu, elma şekerini ister. Dört bir tarafa çırpınan bir kuştur.
    Sevgi önemsemektir. Canını "can" ı bilir. Sevdiğine zarar geldiğinde, yok olduğunda kıvranan.
    Yaşadığında canla başla uğraşı veren elinden tutan, elini yüreğine koyan.
    İkamet adresi bellidir. Yerleşiktir. Ara ara gezmelerdir.
    Özgür bırakmaktır, kanatlanmaktır. Ama kuşun yine döneceğini bilerek beklemektir sevgi.
    "O" gittiğinde varlığı sona erdiğinde, toprak altına gömülmeyendir, sevgi.
    Ardından bile "seni "seviyorum" diyebilmektir.

    Evet aşk mı, sevgi mi?
    Bence ikisi de... Şaşırdınız mı?
    Evet "sevgi"yi kabul ediyorum. Ne yazdılarsa duvara, kağıda, kumsala...
    Ne kazıdılarsa ağaçlara, dağlara, taşlara...
    Kabul ediyorum.
    Peki ya "aşk"? Onu da istiyorum.
    Neden ikisi bir arada olmaz mı? Neden olmasın?
    Aşkı yaşamak, yaşatmak, "o"nun ve "kendisinin" elinde değil midir?
    Severken aşık olmak. Severken yaşamak aşkı...
    Yaşarken, severek aşık olmak...
    "Seni seviyorum ve deliler gibi aşığım" demek bu kadar zor mudur?
    Önemli olan nedir? Zoru başarmak.
    Ben "severken aşkı yaşamayı" seçiyorum.
    Yani; "yaşarken, hala nefes alıyorken "severek aşık olmayı".
    Anlamak ve istemek gerek önce.

    Şimdi soruyorum aşk mı sevgi mi ?

    Vildan UYAR
#18.01.2009 20:26 0 0 0
  • Ben "severken aşkı yaşamayı" seçiyorum.
    Yani; "yaşarken, hala nefes alıyorken "severek aşık olmayı".
    Anlamak ve istemek gerek önce.


    Ask mi? Segi mi?... Evet bence de... Her ikisi de...
    Emeginiz ve paylasimlariniz icin cok tesekkurler, yureginize saglik
#18.01.2009 21:26 0 0 0
  • cok güzel yazmissiniz insan okurken dalip gidiyor, ask sevgi, hepimiz bir baska anlatiriz aski ne kadarini anlatabiliriz ki,asirlardir anlatilmayan aski anlatmak kolay degil,,ask yasanilir anlatilmaz diye düsünüyorum,,
    yüregine saglik gercekten cok anlamli
#20.01.2009 00:17 0 0 0
  • Altın Yaldızlı Gül Kabartmalı Bir Çerçeve - Hikaye

    Önce bir cadde seçmeliydim, kalbalık olmalıydı ve insanlar yürümeliydi kaldırımda.
    Biraz tozlu biraz yağmurlu bu gün İstanbul.
    Evet şurası iyi hem deniz kenarı hem de iskeleye demir atan yük gemileri, hem de balıkçı tekneleri uzakta daha...
    Güneşin batmasına da daha var üstelik.

    oturup açtım boya sandığımı, biraz rüzgar esiyor kuzeyden doğru, ellerimi ovuşturup bağırmaya başladım. 'boyayalım abi'.... 'boyayım mı abi'...
    Ellerime bulaşan boya artıklarından yüzüme de sürdüm, olur ya okuldan bir arkadaşımda gelir belki, 'ayakkabılarımı boya' der. Tanımamalı beni.
    Sonra okulda başarılı, zeki Metin, alay konusu olur.
    'Aaaa bakın, ayakkabı boyacısı Metin geliyor' deler sonra bana.

    Neyse her şey tamam. Hadi bakalım Metin, çok ayakkabı boyamalısın bu gün.
    Yarın anneler günü, anneme o çok beğendiği fakat parası çıkışmadığı o çerçeveyi almalıydım.
    Biraz büyük ama neyse onu beğenmişti, almalıyım ona.

    -Abi boyayım mı?
    -Boya bakalım
    -...
    -Parladı abi, gıcır gıcır oldu, yeni gibi durdu.
    -Al bakalım paranı.
    -sağol abi.

    -Çocuk boya bakalım şu ayakkabımı.
    -Hemen abicim.
    -Tamam abi.
    -Al bakalım, üstü kalsın
    (vay be adamın ayakkabısı zaten yeniydi. Gıcır gıcırdı. Niye boyattı ki bana.
    Ama iyi oldu bak, hem de 'para üstü kalsın ' dedi. Adam zengindi belli.) '

    Eee bu gün bu kadar yeter. Hadi bu bakalım Metin, doğru eve.
    Topladım boya sanığımı taktım omzuma. Sahilden yürüdüm, güneş batarken ne güzel oluyor bu İstanbul semaları. Balıkçılar da çok balık tutmuş bu gün...
    Haydi rastgele size...

    Eve vardığımda burnuma mis kokulu annemin tarhana çorbası, yanında da domates ve soğan. Aldığım ekmeği koydum masaya.
    Kız kardeşim, o da anneme yardım ediyordu.
    -Anne ben geldim.
    -Geldin mi oğlum? Nasıl neler yaptın? İyi bir gün müydü senin için?
    -Evet anne, çok güzel bir gündü bu gün.
    -Elimi yüzümü yıkayıp hemen geliyorum anne.
    Oturup yedik yemeğimizi...
    -Ellerine sağlık anne, çok güzeldi yine.
    -Yorulmuşum galiba, dersimi yapıp yatmalıyım biran önce.
    -Tamam oğlum.

    Bebekler gibi uyumuşum o gece, gerçi heyecanlandım ilk başta. Çünkü;
    yarın anneler günüydü ve o annemin çok beğendiği çerçeveyi alacak kadar param vardı.
    Sabah erkenden kalktım ve okuluma gittim.
    Arkadaşlarım teker teker günaydın dedi bana.
    Bir öğretmen yeni gelmişti okula. Adı Mert'ti.
    Önce tanıştık, sonra konuştuk biraz.
    Sonra da ayağa kaldırdı teker teker bizi. 'Ailenizden bahsedin, kendinizden bahsedin, büyüdüğünüzde ne olmak istiyorsunuz? Hangi mesleği yapacaksınız? ' diye soruyordu bize.
    Sıra bana geldi. Tam anlatmaya başlayacaktım 'ooo Metin bu ne temiz ayayakkabı böyle giydiğin.Yeni mi aldılar sana? ' dedi.
    Ne diyeceğimi bilemedim.Yutkundum, ne söylemeliydim. Yalan da söyleyemezdim ki.
    -Ğğretmenim hayır yeni değil, eski ayakkabılar, babam almıştı.
    -Hımmm baban zevli adammış.
    -Eee anlat bakalım.Ailede kaç kişisiniz, Baban, annen ne iş yapar?
    -Üç kişiyiz. Annem, kızkardeşim ve ben.
    -Babam Şey babam yok öğretmenim.
    -Neden bir yere mi gitti? '
    -Evet öğretmenim, çok uzağa gitti. Ama yinede her gece yanıma gelir anlatır bana'
    -Çok iyi. Ama zor olmuyor mu babana, her gece uzaktan gelip gitmesi?
    -Nederen gelip gidiyor? Ne iş yapıyor?
    -Babam cennetten geliyor öğretmenim. Ne iş yaptığını söylemedi bana. Ama her gece anlatır, bende dinlerim. Dinlerken,uyuyup kalırıp. Uyandığımda, babam yine gitmiş olur.
    -Anladım Metin'
    -Peki annen mi çalışıyor' diye sordu.
    Ne demeliydim? Yalan da söyleyemezdim ki
    Doğruyu söylersem de, herkesin haberi olurdu ayyakkabı boyadığımdan.


    -Hayır öğretmenim annem biraz hasta, çalışamıyor.
    Ben okuldan sonra boya sandığımı alıp, ayyakkabı boyuyorum öğretmenim.
    -Peki büyüyünce ne olmayı istiyorsun?
    -Okuyup, çok şey öğrenip önce adam olacağım, sonrada çalışıp çok para kazanacağım.Ayayakkabı üreteceğim.
    Yeni gıcır gıcır, üstelik ben çok iyi bilirim, İyi ve sağlam ayakkabı nasıl olur
    -'Peki Metin, oturabilirsin' dedi ve sonra sustu.

    Zil çaldı, ders bitmişti.Çantamı alıp doğru annemin o çok beğendiği çerçeveyi almak için gittim. Satıcıya, 'güzel bir paket yapın. Üzerinde kalp resmi olan şu pakete sarın lütfen efendim' dedim.
    Paketi aldım. Eve gittim sevinçle, koşaşarak ve heyecanla açtım kapıyı.. 'Annem' dedim sarıldım boynuna.
    Şaşırmıştı. 'dur ne oluyor? ' dedi
    'Sana aldım annemBu gün anneler günü, senin günün, sana aldım annem.'
    Gözleri buğulandı. Paketi açtı, 'inanmıyorum' dedi ve boynuma sarıldı.
    Sarıldığında yanağım ıslandı. Ağlıyordu. Ama neden ağlıyordu? Beğenmemiş miydi? Neden üzülmüştü?

    Hiç konuşmadan, yattığım odaya yöneldi ve başucumda duran çekmeceden tek 'aile ' foğrafını aldı. Bahçede güllerin arasında çekinmiştik.
    Annem, kardeşim, ben ve babam.
    O resmi aldı, çerçevenin içine yerleştirdi. Evet, şimdi anlamıştım. O çerçeveyi neden çok istediğini ve neden altın yaldızlı gül kabartmalı olduğunu
    Bende ağlıyordum. Hemde hıçkıra hıçkıra Sarıldık birbirimize ve oturduk çerçevenin karşısına.
    Resim ufak gelmişti çerçeveye ama çok güzel olmuştu.
    Küçük bir aileydik, küçük bir resim. Çerçeve biraz büyüktü.
    Çerçevenin içinde ki o resim hala duruyor.
    -Anne bu gün yine anneler günü biliyorsun değil mi? Yine aldım altın yaldızlı, gül kabartmalı bir çerçeve.
    Ama içine koyacak başka aile resmimiz yok ki anne.
    Şimdi altın yaldızlı, gül kabartmalı çerçevenin yanında bir de kız kardeşimin sevdiği adamla evlilik resmi var.
    Ben Ben mi? Büyüdüm, okudum, çok şey öğrendim, adam oldum anne.Sonra ayakkabı üretmeye başladım, hem de yeni, gıcır gıcır.
    Ürettiğim ayakkabılar çok güzel ve çok sağlam. Tıpkı babamın bana aldığı ayyakkabı gibi. Hala boyuyorum o ayakkabıyı her gün.
    Ama giyemiyorum. Çünkü büyüdüm adam oldum annem, tıpkı babam gibi.

    Ayakkabı boyayan çocuk gördüm mü hemen giderim yanına, önce ayakkabılarımı boyatırım sonra da para veririm biraz fazla.
    'Hakettin, al bakalım' derim.
    Verdiğim parayla belki, 'altın yaldızlı gül kabartmalı bir çerçeve' alır, içine resim koyarlar diye uzatırım parayı.
    Sonra 'sen kaç numara ayakkabı giyiyorsun' diye sorarım çocuğa.
    Söylediği numaralı ayakkabıyı getiririm ona En güzelini, en sağlamını ve gıcır gıcır olanı.

    Ben büyüdüm, okuyup adam oldum annem.
    Babam ve sen sık sık uğrayın geceleri. Yine anlatın, ben dinlerim.
    Sizi dinlerken, uyuya kalırım her zaman ki gibi
    Gelmezseniz eğer, biliyorsunuz uyku tutmaz beni.

    Vildan Uyar

#21.01.2009 00:05 0 0 0
  • uzun bir yazi olmasina ragmen cok güzel ve akiciydi, insan okurken aci hissetmemesi mümkün degil, hepimiz cikaracagi birseyler var bu yazinin icinde,,paylasimin icin tesekkür ederim yüregine saglik
#21.01.2009 23:16 0 0 0
  • Eklemis oldugunuz konulardan sadece birini okudum askmi sevgimi die,ben neolursa nasil tutkulu olursa olsun ben yinede sevgiden yanayim cunku sevgi hic bitmez,bence sevgi cok sydir.insallah digerlerinide mutlaka okucam..

    Yureginize saglik
#28.01.2009 10:33 0 0 0
  • Yazılarınızın hepside uzun fakat bir o kadar akıcı, temas ettiğiniz konularda gayet anlamlı. Kaleminize ve yüreğinize sağlık....
#23.02.2009 21:19 0 0 0
  • Değerli yorumunuz için teşekkür ederim size.
#24.02.2009 17:11 0 0 0
  • Kaç zaman oldu okuyup geçtim hep ve defalarca okudum sizi kutlarım çok sağlam ele almışsınız gerek denemeniz gerek hikayeleriniz çok iyi...

    umarım devamı gelir ...yüreğinize sağlık...
#25.02.2009 10:50 0 0 0
  • Önce Yaşamaya Karar Verin - Deneme

    Varoluşunuz, burada bulunmanızdır.
    Varolma sebebini bilip, varolduğunuz dünyanın içinde bulunmaktır ilk adım.

    Ne yaparsanız, ne isterseniz önce arzu edin, isteyin.
    Geriye dönüp bakmak sadece bir "an" ' lık olsun.
    O bir anda, gözden geçirmeye ve irdelemeye yeterlidir.
    Geriye dönme işini, eyleme dönüştürmeyin.

    Ne yaparsanız, ne isterseniz kalbinizle yapın, kalbinizle isteyin.
    O zaman imkansız dedikleriniz, imkansızlıktan çıkıp size doğru yürüyecektir.
    İçinizde ki o kalp, ateş ve güç ileri adım atmak için kafidir.
    Arzu, coşku, sabır ve sevgi ile yapamayacağınız hiç bir şey yoktur...

    inanmış olacaksınız, inandıracaksınız
    ve göreceksiniz ki; yaşıyorsunuz... Yaşatıyorsunuz...
    Mutlusunuz ve mutlu ediyorsunuz.
    Kalbinizle varoluyorsunuz ve kalbinizde varediyorsunuz.

    Önce inanmalısınız... Sonra adım adım ileriye gitmelisiniz.
    Hadi o zaman önce yaşamaya karar verin...
    Durup düşünmek için yeterli vakit olmayabilir.
    Artık yaşamaya karar verme anı şimdi "şu an" dır...
    Önce yaşamaya karar verin.


    Vildan Uyar
#17.03.2009 21:07 0 0 0
  • Cok dogru soylemissiniz,once kalpten inanmak lazim gerisi gelir ben bunu yapcam deyip kendine guven ve kalpten inanis,mutlaka gerisi gelir,

    Cok guzeldi,paylasan yuregine saglik arkadasim
#18.03.2009 21:46 0 0 0
  • noimage

    Müsadenizle Bugün Ağlamalıyım

    Çocukken zaman çok yavaş geçer. Hiç anlamadan otuz küsür olmuşsunuzdur ve çocukluğunuzdan ne kaldıysa hepsini bir kutuya sığdırmışsınızdır.
    Tozlu belki de eskimiş bir kutudur bu... Zamanı geldiğinde açacağınız bir kutu bu... Ama açılacaktır bir gün elbette...

    Yaşadıklarınızı düşünmeye başlamışsınızdır, geçmişiniz hatırına, sevgileriniz hatırına, güller hatırına...

    Daha dün gibi hatırlıyorsunuzdur evinizin bahçesinde koşuşturduğunuzu, saklandığınız, gülerek çıktığınız bir kapı arkası vardır hep...
    Yıkamadan, ağaçtan kopardığınız elmayı yerken yüzündeki tebessümü hatırlarsınız... Ağaca çıkarken dizlerinizin çizilmiş olması umrunuzda değildir...

    İlk bisikletiniz ve bisikletin üzerinde durmayı öğrenirken, düşüp kanayan bacağınız olmuştur muhahhak...
    Sabahtan akşama evin dışında özgürce koştuğunuz yeşil bahçeler...
    Akan derenin başında oturup, bir gölgede uzanıp kuş seslerini dinlemişsinizdir...
    Dilinizde bir melodi, yüzünüde bir gülümse ifadesi...

    Kardeşinizin gelişini kıskanıp, naz yapamışsınızdır sonrada kardeşiniz için herşeyden vazgeçmeye hazır olduğunuzu farketmişsinizdir.

    Geceler bile güzeldir, gündüzler kadar... Gece boyu oturup, saatlece dışarıda yıldızların senfonisini dinlemişsinizdir...
    Ayı seyrederken uzanmak istemişsinizdir.. Şarkı söylerken hiç bir şey umrunuzda değildir...

    Hayaller... Onlar ne güzeldir... Sınırsızdır, ulaşacak kadar yakındır... Yüzünüzde ki tuhaf gülümsemenin sebebidir...
    İlk okula başladığınızda ağlamışsınızdır yada çok heveslisinizdir okumayı öğrenmek için, yazmak için kendinizi... duygularınızı, derdinizi, hüznünüzü... sevginizi ve nefretinizi...

    Arkadaşlarınızla oynadığınız basketbol maçlarını... Potaya atarken topu, yüzünüzdeki ifadeyi... Gözünüzde ki umudu...

    Hastalanmışsınızdır... Ateşler içinde yanarken bedeniniz sayıkladığınız tuhaf kelimeleri...
    Babanızın başınızda beklediği o günleri... Annenizin, sizin ateşinizi düşürmek için nasıl çabaladığını... Üzüldüğünü...

    Büyüyorsunuzdur ve bunu çok istersiniz... "Keşke ... yaşında olsam." "Keke ... yaşında ..."
    "Ah neler yapardım" diye düşünmüşsünüzdür...

    İdealinizde ki mesleğe sahip olmaya az kalmıştır...
    Öğrenirdiniz isteyerek ve severek... "Daha... daha da ...öğrenmeliyim hayata dair ne varsa herşeyi bilmeliyim" demişsinizdir..

    İlk defa, tuhaf bir iç gıdıklanması olur, midenize ağrılar girer...
    İştahınız gider, müzik dinlerken bir tebessüm edersiniz bir de hüzünlenirsiniz.. Gözünüzden bir yaş damlar ... Kimse görmesin diye silersiniz ellerinizle hemen...
    Haberi bile yoktur kaçamak baktığınız kişinin, bütün bunlardan...
    İlk defa "aşk" bu mudur? "Sevmek" bu mudur ? " dersiniz.

    Bir ev vardır yıkık dökük... Terkedilmiş... İçinde saklarsınız çocukluk anılarınızı, kırık dökük oyuncak bildiğiniz tuhaf şeyleri...
    Çamurdan yaptığınız şaheserlerinizi sergiye çıkartırsınız tek tek... Hazinenizdir, şaheserleriniz...

    Fırçanız vardır bir de tual... İlk defa bir darbe atarsınız... öfkeleriniz, kahkalarınız yerini alır tualde...
    Denize sevdalısınızdır, gökyüzüne tutkulu....
    Bir kuş olur, yaptığınız ağacın dalında... Yanında bir dere çağlamaktadır...
    Sevmişsinizdir resim yapmayı... Bir daha...Bir daha derken siz bu yetenekle doğduğunuzu anlamışsınızdır...

    Hayallerinizi çizersiniz...Başkalarının bakıp da göremedikleri şeyleri... Bakıpda sadece sizin kendi gördüklerinizi...

    Şimdi bakıyorum da ve baktığımda yine görüyorum etrafımı... Yine çiziyorum arada bir hayallerimi... Boyuyorum tuvalimi gözümü kapatıp...

    Yıldızları görüyorum şarkı söylemiyorlar... Nerede kalmış samanyolum?
    Yağmurlar damlıyor yüzüme ama nerede o saflığı temizliği?
    Umutları, hangi çuvala doldurmuşlar ? Bulamıyorum...!
    Kuşlar neden gelmiyor penceremin önüne...?
    Güneş hüzme hüzme değmiyor saçlarıma... Güneş, küsmüş mü bana?
    Çiçekler neden açmıyor? Bahar neden gelmiyor? Kar yerden bir türlü kalkmıyor...
    Neden tebessüm etmiyorlar? Etrafımda bir kalabalık, öfkeyle kelimeleri birbirlerine atıyorlar, havada uçuruyorlar...
    ....

    Anılarımı tozlu ve eskimiş bir kutudan çıkartırım...
    Bir ahhh çekerim... "Keşke " derim..." Keşke ".... dizlerim kanasaydı yine... yağmurda dışarıda kalıp, ıslansaydım...
    Okumayı öğrenmişim... Yazmayı da... "Ahhh " derim okurken gerçekleri... Yazmak isterim sonra "doğruları" ...

    Bu gün benim doğum günüm... Cahit SITKI' nın dediği gibi;

    Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
    Dante gibi ortasındayız ömrün.
    Delikanlı çağımızdaki cevher,
    Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
    Gözünün yaşına bakmadan gider.
    Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
    Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
    Ya gözler altındaki mor halkalar?
    Neden böyle düşman görünürsünüz,
    Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
    Zamanla nasıl değişiyor insan!
    Hangi resmime baksam ben değilim.
    Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

    Bir ah çekerim... Bu gün benim doğum günüm...

    Seneler geçmiş ve siz, herşeye rağmen, bir köşede oturup, bazı kararlarınızı kendiniz veriyorsunuzdur...
    yada verdiğiniz kararlarınızın arkasında durmaya çalışarak, hayatla mücadele etmeye kararlısınızdır.

    Seviyorsunuzdur ve hatta seviliyorsunuzdur doğum gününde ..

    Bir ah çekersiniz, kendiniz bir kutuya girmeden önce...
    Çocukluğunuzu, gençliğinizi düşünürsünüz... Geçmişinizi hatırlarsınız...
    ve bilirsiniz bu kutu bir daha açılmayacaktır...

    Ahh bir bilseniz bu gün benim doğum günümdür...

    Ama neredeler...? Neredeler sevdiklerim...? Neredeler umutlarım...? Neredeler kızgınlıklarım, öfkelerim?
    Nerede hani benim yeni doğmuş güneşim?
    Çocuksu gülümsemelerim? Hani neredeler, benim güllerim?

    Bir "ben" var ki ...
    bu gün doğmuş,
    ilk defa bu gün ağlamış...
    Şimdi anlıyorum
    neden ağlıyor
    yeni doğan bebekler...


    Şimdi bana müsade veriniz... Ağlamalıyım... Tek başıma... Eskiyi yad etmeliyim...

    Sanmayın unutulmuş olmak değil bana koyan...

    Ben çocukluğumun hatırına, sevdalarımın hatırına, değer verdiğim bütün herşey hatırına, mavi güller, kırmızı güller hatırına...
    Gecenin ve gündüzün hatırına...
    Denizin ve gökyüzünün hatırına...
    Toprağın hatırına...
    Yaşadıklarım ve yaşayamadıklarım hatırına ...
    Allah aşkına...

    Müsadenizle ağlamalıyım şimdi...
    .....

    BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
    MÜSADENİZLE BU GÜN DOĞMALIYIM...
    MÜSADENİZLE BU GÜN AĞLAMALIYIM...
    BİR YIL SONRA AĞLAYAMAYABİLİRİM...
    MÜSADE EDİLMEYEBİLİR..
    VEDALAŞIRKEN, AĞLAMAYI HİÇ SEVMEM
    VE HİÇ İSTEMEM

    İŞTE BU YÜZDEN MÜSADENİZLE BU GÜN AĞLAMALIYIM
    KEŞKELERLE DOLUDUR SONLAR...
    İYİKİLER TARTIDA AZ GELİR
    VEDALARLA DOLMUŞ
    YARININ DÜNÜNDEYİM..

    "BEN" BENİM...
    BUGÜN VE YARIN DA...
    YARININ DÜNÜNDE
    HEP BÖYLE KALMALIYIM...

    İŞTE BU YÜZDEN, MÜSADENİZLE BUGÜN AĞLAMALIYIM

    Vildan Uyar

    [main-arkaplan-muzik]679[/main-arkaplan-muzik]

    noimage
#12.04.2009 02:50 0 0 0
  • Doğarken doldurmuşsunuz ağlama hakkınızı ..tamam daha ağlamak yok, karamsar olmak yok.. :)

    Her gelen yeni yaş yenilikler ,güzellikler getirsin ömrünüze..gönül kaleminiz susmasın Vildan Uyar
#13.04.2009 17:00 0 0 0
  • Bir Avuç Toprakda Onlar Gelir Serper Üstünüze

    'Seni seviyorum' demek kelime olarak zor bir şey değildir...
    Ama yürekten söylemek, işte bu herkesin harcı değildir...

    'Seni seviyorum' derken, bu sadece sevgiliye söylenen söz olarak algılanması beni oldukça üzmektedir...
    'Çünkü 'seni seviyorum ' demek için, önce insanın kendini görüp, inceleyip, hatta irdeleyip kendine söyleyebiliyorsa, yalansız da söyleyebilir karşıya...'

    Karşıda ne var peki...? Sevgilinin olması yüzde yüz bir ihtimal değildir...
    Eee peki bu durumda, karşınızda ne var...?

    Aaa bakın, bir çiçek...
    Çiçeğin üstünde ömrünü bir gün olarak geçiren bir kelebek var...
    Ona 'seni seviyorum ' deseniz o ölmeden... Zaten söylerken yalansız olacaktır... Bir menfaet var mıdır bunda?
    Tam o sırada ağacın dalında ki bir yuva ilişir gözünüze;
    Aaa! Yeni gözlerini açmış yavruları var ve anne kuş besliyor onları...
    3 gün sonra uçacaklar muhakkak... 'seni seviyorum ''deseniz onlar uçup gitmeden...'

    Yerden bir avuç toprak aldınız elinize, sadece bir avuç...
    O bir avuç toprakda neler var biliyorsunuz değil mi?
    Bir karınca, bir tohum, bir buğday tanesi ve daha sayamadığınız bir çok şey var o bir avuç toprakda...
    Yani hayat var o toprakda...
    Peki o bir avuç toprak daha sonra üstünüze serilecek, serpilecek, bunu da biliyorsunuz...
    Yani üstünüzde bir hayat olacak gerçekte...

    Peki sonuç, 'seni seviyorumlar' boşa mı gitti...?
    Hani o gerçekten söyleyemediğiniz, hani o maskeler ardından söylenen, sahte ve gerçek olmayan, onlar nerede....?

    Bence siz sevmeye devam edin...'Seni seviyorumlar'
    bir şey kaybettirmez insana...

    Belli mi olur bir gün gerçekten 'seni seviyorumun ' gerçek anlamını öğrenirler de, bir avuç toprak da, onlar gelir serper üstünüze...

    Vildan Uyar



#01.05.2009 20:24 0 0 0
  • Beğeniyle okudum. Emeğinize yüreğinize sağlık. Yolunuz aydınlık açık olsun.
#01.05.2009 20:56 0 0 0
  • noimage

    Ey Ahali

    Bir gün, ikilemde kaldım.Bocaladım... Kekeleyen bir çocuk...gibi
    ayağı aksayan bir keklik...
    sağ yanıma, bir komyon çarpmış gibiydim.

    Aydınlığımı kaybettim... Karanlık hemde çok karanlık, zifiri karanlık derler ya hani...


    Aldım kendimle beraber, yanıma donmuş düşüncelerimi ve katılaşmış hislerimi...
    Meydanın tam ortasına dikildim. Bir heykel gibi...

    ve sonra;
    elimi kaldırdım...
    -Eyyyy ahali.... duyun beni...! ! !
    -Size diyeceklerim var.

    Etraftan binbir çeşit insan gelmeye başlamıştı.Elim hala yukarı da...Ahali gelmişti, toplanmıştı, etrafıma...
    Meraklı gözlerle önce süzdüler beni...
    Ben dedim ki;


    -yalan söyleyeceksin...
    hileliğin binbir çeşidini bileceksin...
    sevmeyeceksin...seni seveni hor göreceksin...
    elinde ki makam ve mevkiiyi, kendi çıkarların için kullanacaksın...
    karşındakini küçümseyeceksin...
    düşeni gördün mü bir de imiğine sen vuracaksın.
    Vuracaksın, kıracaksın, öldüreceksin,çiğneyeceksin...
    kötü olacaksın, çirkin olacaksın...
    kötülerin yanında olacak, onlar gibi görüneceksin...
    yamuk olacaksın...düzleri yamultacaksın...
    hainleri savunacaksın...
    haksızlık yapacaksın...
    yardım etmeyeceksin...
    kalbur üstü olmak için, bütün hünerlerini sergileyeceksin.

    Ben sustum... Ahali de suskun...
    Sonra iki elimi kaldırdım yukarıya...
    _Ben de sizdenim... Beni de alın, beni de alın aranıza...
    Ahali önce birbirine baktı.İki elim hala yukarıda...
    Sonra gülmeye başladılar...
    Bir uğultu koptu...Ahali o kadar kalabalıktı ki...

    Sonra biri yanıma geldi.
    _Benim adım YALAN...
    Birisi daha geldi yanıma,elini omzuma koydu...Benim adım HİLECİ ve DÜZENBAZ....
    Biri da biri daha geldi yanıma
    ve ellerim aşağıya indi...Omuzlarına aldılar beni...
    Eski bir tanıdık zamanında demiştiki;
    _Bütün kötülüklerin başı YALAN, diye....
    Meğer gerçekten öyleymiş...

    Bir gürültü, bir uğultu, ellerim aşağıda...
    Omuzlar da gidiyorum...
    Karşıdan küçük bir yığın gözüktü...
    Bir kaç kişi...Feryat figan... Ama savaşa gelir gibi geliyorlardı. Hiç şansları yoktu ya! ! ! Neyse...
    Ben omuzlardayım hala...
    Meğer gelenler DOĞRULUK,GÜZELLİK, İYİLİK ve SEVGİYMİŞ....

    _Durun, dedim AHALİYE...
    Bir elimi yukarı kaldırdım ve dedim ki;
    _Bre densizler, bre çapulcular... Hokkabazlar...
    İnsan kılığına girmiş, yaratıklar...Allah'ın red ettiği kullar.

    Ahali, yine baktı birbirine ve elim hala yukarı da...
    Omuzlarından indirdiler beni...

    _Sizi kendimden men ediyorum. Siz zaten kaybetmişsiniz...Yapacak birşeyim yok...
    Ben Ahalinin durumuna baktım.Ama Ahali dediklerim benden değilmiş.
    Önce başları olan YALAN uzaklaştı benden. Sonra HİLECİ ve DÜZENBAZ olan...
    Teker teker uzaklaştılar ve ben aşağıda, iki elim iki yanımda...


    Sonra birden DOĞRULUK yaklaştı yanıma ve dedi ki;
    'hey sen! ! ! '
    Sen bizdensin.Gördün mü? Ne kadar çoklar...AHALİ...
    Ama biz buradayız. Ayakta, gururlu ve onurlu...
    Bizim başımız dik, anlımız ak... Aydınlık, yoldaş...
    Biz yolumuzu kaybetmeden ilerlerleyeniz ve sen bizim içimizdensin...
    Önemli olan zoru başarmak... Pes etmemek...
    Bak nasılda pes ettiler ve gittiler.'

    Vildan Uyar

#05.05.2009 13:11 0 0 0
  • çok güzel çalışöma olmuş emeğine sağlık
#05.05.2009 14:19 0 0 0
  • Aylardan Eylül Günlerden Bir günün Ertesi/ Dön de Yüreğim Üşümesin (Hikaye)

    Ben üşüyorum. Aylardan eylül, günlerden bir günün ertesi.
    Yaşadığım şehir üşüyor,
    yine aylardan eylül, günlerden bir günün ertesi.

    Oturduğum yerden kalktım. Kağıdı ve kalemi düşürdüm elimden.
    Odamda ki tek pencereye yöneldim. Aklıma düştü yine.

    Aylardan eylül, günlerden bir günün ertesi...
    Pencereyi açıp, gökyüzüne bakmak istedim.
    Gökyüzü çok ıssız. Yıldızlar saklanmış bir köşeye ve ay parlamıyor.
    Yıldızsız gecede, yağmursuz bulutlar...
    Şarkı söylemiyor bu gün aşıklar...

    Rüzgar çok sert esiyor, iliklerime kadar soğuğun ayazını hissediyorum.
    Sessiz ve sensiz bir gecenin tam ortasındayım...

    Yapmak isteyip de yapamadıklarıma,
    görmek isteyip de göremediklerime, bekleyipde gelmeyenlerime,
    özleyip de özlem gideremediklerime, sevipde sevmeyenlerime dalıyorum,
    bir hançer gibi saplanıyor tam şurama gerçeklerim...

    Aylardan eylül, günlerden bir günün ertesi...
    Yere düşen kalemi ve kağıdı aldım yeniden elime.
    Yıldızsız geceye, yağmursuz bulutlara, şarkı söylemeyen aşıklara...
    Sessiz ve sensiz bir geceye ses verdim uzaktan uzağa...

    Dön gülüşüne yandığım...
    Dön de, aynalara bakayım yeniden

    Dön gözlerine sevdalandığım...
    Dön de, gözlerim gülsün masada duran resimde ki gibi yine.

    Dön yüzünde ki çizgilere kurban olduğum...
    Dön de, yüzüme yansısın görüntün.

    Dön ellerini alıp yüreğime koyduğum.
    Yüreğimle sevdiğim, okşadığım...
    Dön de, yine ben eski ben olayım.

    Rüzgar değsin yine saçlarıma,
    Bulutlar dağılsın...
    Yıldızı çok gecede,
    yağan yağmurun altında şarkı söyleyeyim yeniden...

    Başım dönsün yine...
    Yine uçayım ben
    Uçarken seni de taşıyayım, yanımda.
    Sevdiğimi, gözlerinin içine bakarak
    ama susarak söyleyeyim sana.

    Dön yüreğimin yaresi...
    Dön...
    Üşümesin ellerim, üşümesin bedenİm...
    Yüreğim buz kesmesin...

    Dön de, yüreğimiz ıssızlaşmasın,
    Dön de yüreğimiz üşümesin.


    Vildan Uyar

    *************
    (Şiirselleştirelerek kaleme alınan kısa bir hikayedir.)

#23.05.2009 21:57 0 0 0