Fecr Suresi Tefsiri

Son güncelleme: 14.02.2009 18:52
  • FECR SURESİ


    Mekke'de inmiştir, 30 âyettir.

    Takdim


    Fecr sûresi Mekke'de inmiştir. Şu üç ana konudan bahseder.
    1. Ad, Semûd ve Firavun kavimleri gibi, peygamberleri yalanlayan bazı milletlerin kıssalarının anlatılması ve taşkınlıkları sebebiyle bunların başına gelen azap ve helakin açıklanması: "Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine...?"
    2. Yüce Allah'ın, şu dünya hayatında kulları hayır, şer, zenginlik ve fakirlik İle imtihan etmesi hususundaki ilâhî kanununun ve malı aşın derecede sevmesi hususundaki insan tabiatının açıklanması: "İnsana gelince, Rabbi onu imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nimet verirse..."
    3. Âhiret, âhiretin sıkıntılı ve korkunç halleri, kıyamet günü insanların mutlular ve mutsuzlar olarak ikiye ayrılması, kötü ve iyi nefislerin akıbetlerinin açıklanması: "Hayır! Yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbinin emri geldiği ve melekler saf saf olduğu zaman (her şey ortaya çıkacak). O gün cehennem getirilir, insan, yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var...!"[1]

    Bismillâhirrahmânirrahîm
    1, 2, 3, 4, 5. Fecre, on geceye (Haccın on gecesine,) çift'e ve tek'e, her şeyi karanlığı iie örttüğü an geceye yemin ederim ki, bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin vardır.
    6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14. Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; ülkelerde benzeri yaratılmamış olan direk sahibi İrem'e, o vadide kayaları yontan Semûd'a kazıklar sahibi Firavun'a! Bunların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda kötülüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. Kuşkusuz Rabbin her an gözetlemededir.
    15. İnsana gelince, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nîmet verirse, "Rabbim bana ikram etti." der.
    16. Ama onu imtihan edip rızkını daraltırsa, "Rabbim beni zillete düşürdü" der.
    17, 18, 19, 20. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram et*miyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmi*yorsunuz. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz Ma*lı aşırı seviyorsunuz.
    21, 22. Hayır! Dünya parça parça döküldüğü, Rab-bin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacak).
    23. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
    24. "Keşke hayatım için bir şeyler yapıp gönder-
    seydim!" der.
    25. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse ede*mez.
    26. O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.
    27, 28, 29, 30. Ey huzura kavuşmuş ruh! Hoşnut olmuş ve hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarım arasına karış ve cennetime gir!

    Kelimelerin İzahı


    Hıcr, akıl demektir. Ferrâ şöyle der: Bir kimse nefsine hakim ve egemen olduğunda "Şüphesiz o akıllıdır" derler. Aslında, engel olmak manasınadır. Akıl kişiyi kötü davranışlardan engellediği için akla "hıcr" denilmiştir. Şair şöyle der:
    Onun tevbe etmesi nasıl umulur? Tevbe ancak, yiğit kişilerden yani akıl sahibi kişilerden beklenir.[2]
    Kestiler. "Filan kimse ülkeleri katediyor" mânâsına gelen, sözü de bundan alınmıştır.
    Türâs, miras demektir,
    Lemm, şiddetli manasınadır. Aslında bu kelime toplamak mâsına gelir. "Allah onun dağınık işini topladı" mânâsına gelen sözü bu kelimeden alınmıştır.
    Cemm, "pek çok" demektir. Şâir şöyle der:
    Allah'ım! Sen bağışlarsan çok bağışlarsın. Hangi kulun var ki günah işlemesin. [3]

    Âyetlerin Tefsiri


    1, 2. Bu bir yemindir. Yani gecenin karanlığını kovduğu zaman sabah aydınlığına ve Zilhicce ayının mübarek ilk on gecesine yemin ederim. Bu günler, hac işleri ile meşgul olma günleri olduğu için, Yüce Allah bunlara yemin etti.[4] Tefsirciler şöyle der: Sabah vaktinde, Yüce Allah'ın, huzurunda kalp huşu içinde olduğu için Yüce Allah, sabaha; Zilhiccenin ilk on günü, yılın en faziletli günleri olduğu için de bu faziletli mübarek gecelere yemin etti. Nitekim1 Sahîh-i Buhârî'de şöyle bir hadis vardır: "Hiçbir gün yoktur ki, o günlerde yapılan salih amel, Allah katında, bugünlerden (yani Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amelden) daha kıymetli olsun." Dediler ki: "Allah yolunda cihâd da mı değil?" Rasulullah (s.a.v.): "Allah yolunda cihâd etmek de bundan daha kıymetli değildir. Ancak bir kişi canı ve malıyla cihada çıkar da bunlardan hiçbiriyle dönmezse, o hariç" buyurdu.[5]

    3. Her şeyin çiftine ve tekine yemin ederim. Bununla Yüce Allah sanki her şeye yemin etmiştir. Çünkü eşya ya çifttir, ya tekdir. Ya da bu, yaratana ve yaratılmış olanlara yemindir. Çünkü Yüce Allah tekdir, yaratılmışlar ise, erkek ve dişi olarak çifttir.[6]

    4. Kâinatın hayret verici hareketi ile devam eden geceye yemin ederim. Gecenin gitmesinde, Yüce Allah'ın kudretinin mükemmelliğine ve nimetin bolluğuna açık bir delâlet olduğu için, gece, "gitme" fiiliyle kayıtlanmıştır. [7]

    5. Bu zikredilen şeylerde, akıl sahibi bir kişi için, ikna edici bir yemin vardır, değil mi? Bu soru, istifhâm-ı takrîrî olup, kendisiyle yemin edilen varlıkların şanının yüceliğini ikrar ettirmek için sorulmuştur. Sanki Yüce Allah şöyle diyor: Şüphesiz bu, akıl sahipleri katında büyük bir yemindir. Akıl ve idrak sahibi olan anlar ki, Yüce Allah'ın kendileriyle yemin ettiği bu şeyler de hayret verici özellikler ve Yüce Allah'ın ilâhlık ve birliğini gösteren deliller vardır. Dolayısıyle bu şeyler, yaratıcı büyük ilâhın varlığını gösterdikleri için, kendileriyle yemin edilmeye değer şeylerdir. Kurtubî şöyle der: Bazan Yüce Allah, ilmini göstermek için isim ve sıfatlanyle; bazan da gücünü göstermek için fiilleriyle yemin eder. Nitekim meâlen şöyle buyurmuştur: "Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim.[8] Bazan da sanatının harikalarım göstermek için yarattıklarına yemin eder. Nitekim meâlen "Güneşe ve onun kuşluk vaktindeki aydınlığına yemin ederim"[9] "Gök yüzüne ve sabah yıldızına yemin ederim"[10] "Fecre ve on geceye yemin ederim"[11] buyurmuştur.[12] Bu yeminin cevabı zikredilme-miştir. Takdiri şöyledir: Bu şeylerin Rabbine yemin olsun ki, kâfirler mutlaka cezalandırılacaktır.[13]
    Yüce Allah'ın şu sözü bunu göstermektedir: [14]

    6. Ey Peygamber! Allah'ın, Hûd kavmi Âd'a ne yaptığı haberi sana ulaşmadı mı? [15]

    7. İlk Âd kavmi, yani yüksek binaları olan İrem halkının haberi sana gelmedi mi? Bunlar, Umman ile Hadramut arasındaki Ahkâf (kumluk yöre) ta yaşıyorlardı. [16]

    8. Bu öyle bir kabiledir ki, Allah güç, kuvvet ve iri bedenli olmakta onlar gibisini yaratmamıştır. Bundan maksat, Yüce Allah'ın Âd kavmine yaptığı şeyleri anlatarak Mekkelileri korkutmak, Mekkeli kâfirlerden daha güçlü ve uzun ömürlü oldukları halde onları nasıl yok ettiğini bildirmektir. İbn Kesîr şöyle der: Bunlar ilk Âd kavmidir. Allah bunlara peygamberi Hûd (a.s.)'u göndermiş, onlar ise Hûd (a.s)'u yalanlamış ve ona karşı çıkmışlardı. kibirli, zorba idiler. Allah'a itaat etmiyor, peygamberlerini yalanlıyorlardı. Yüce Allah onları nasıl yok ettiğini ve ibret alınacak kıssalar haline getirdiğini anlattı.[17]

    9. Aynı şekilde, dağlardaki kayaları kesen, Vadi'l-Kura'da kayaları oyarak ev yapan Semud kavmine yapılanlarla ilgili haber de sana gelmedi mi? "Onlar, emniyet içerisinde, dağlardan evler yontuyorlardı.[18] Bunların meskenleri Hicaz ile Tebük arasındaki Hıcr'de bulunuyordu. Tefsirciler şöyle der: Dağlan, kayaları ve mermerleri ilk defa Semûd kabilesi yontmuştur. Bunlar kuvvetli oldukları için kayaları çıkarıyor ve dağları oyarak kendilerine evler yapıyorlardı. Bunlar Vâdi'l-Kurâ'da hepsi de taştan olmak üzere 1700 yerleşim merkezi kurmuşlardı.[19]

    10. Aynı şekilde azgın ve zorba Firavun'un haberi sana gelmedi mi?. Onun, saltanatını destekleyen orduları ve kalabalık taraftarları vardır. Ebussuûd şöyle der: Ordularının ve konaklayacakları yerlerde kuracakları çadırlarının çokluğundan dolayı Yüce Allah Firavun'u "kazıklar sahibi" diye niteledi. Ya da, Firavun insanlara kazıklarla işkence ettiği için, Yüce Allah onu böyle niteledi.[20]

    11. O Âd, Firavun ve Semûd zorbaları, inat eden, Allah'ın emrini tanımayan, zulüm ve taşkınlık yaparak haddi aşan kavimlerdir. [21]

    12. Ülkelerde zulüm, taşkınlık, öldürme ve diğer suçları çokça işlediler. [22]

    13. Günah işlemeleri ve taşkınlık yapmaları sebebiyle, Rabbin onların başına şiddetli birçok azap indirdi. Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah burada "yukardan aşağı dökmek" mânâsına gelen kelimesini kullanmıştır. Zira bu, kamçının, dövülen şahıs üzerine hızla inmesini gerektirir. Nitekim kişi şöyle der: "Zalimler olduğu halde onların üzerine kamçılarımızı yağdırdık". Bu âyetten maksat şudur: Yüce Allah, her kabileye bir tür azap indirmiştir. Âd kavmi rüzgâr ile, Semûd kavmi şiddetli gürültü ile, Firavun ve ordusu ise denizde boğulmak suretiyle helak edilmiştir. Nitekim Yüce Allah, meâlen şöyle buyurur: "Herbirini günahları sebebiyle yakaladık. Kiminin üzerine, taş savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk"[23]

    14. Ey Peygamber! Kuşkusuz Rabbin insanların yaptıklarım gözetmekte, aleyhlerine kayda geçirmektedir. Yaptıklarının karşılığını onlara verecektir. İbn Cüzeyy şöyle der: gözetleyen kimsenin, gözetleme yaptığı yer demektir. Maksat şudur: Yüce Allah, her insanı gözetleyicidir. Hiçbir zorba ve kâfir, Onun gözetiminden kurtulamaz. Bunda, Kureyş kâfirleri için bir tehdit vardır.[24]
    Yüce Allah, azgın zorbaların başına gelen belaları anlattıktan sonra burada, bolluk anında şımaran ve sıkıntı anında ümitsizliğe düşen nankör insanın tabiatını anlattı: [25]

    15. Rabbi insana nimet vererek onu imtihan ettiğinde ve . O'na zenginlik ve servet verip dünyada çoluk-çocuk, makam ve güç vererek nimetlendirdiğinde, "Rabbim bana hak ettiğim bu nimetleri vermekle lütufta bulunmuştur" der. Bilmez ki bu, "Şükür mü edecek, yoksa nankörlük mü yapacak?" diye onun için bir sınama*dır.[26]

    16. Ama Rabbi onu fakir düşürmek ve rızkını daraltmak suretiyle imtihan edip denediğinde, bunun hikmetin*den gafil olarak, "Rızkımı daraltmak suretiyle Rabbim beni hor düşürdü" der. Kurtubî der ki: Bu, öldükten sonra dirileceğine inanmayan kâfirin özelliğidir. Ona göre değerli ve değersizlik, dünyada malın çokluğu ve azlığına göredir. Mü'mine gelince, ona göre değerli olmak Allah'ın ona, kendisine itaat nasip etmesi ve âhiretteki nasibine sebep olan muvaffakiyet vermesidir. Dünyada rızkım genişletse Allah'a hamd ve şükür eder.[27] Yüce Allah insanın, "Rabbim bana değer verdi", "Rabbim bana değer vermedi" ifadelerini hoş görmedi. Çünkü o bu sözlerden ilkini şükür şeklinde değil, kibirlen*me ve övünme şeklinde söyledi. Diğerini ise, Allah'tan şikayet ve sabır*sızlık şeklinde söyledi. Onun yapması gereken, iyiliğe şükretmek, kötülüğe sabretmek idi. Bunun içindir ki Yüce Allah, şöyle buyurarak onu sakındırdı: [28]

    17. Hayır! Sandığınız gibi değer vermek zengin*likle, değer vermeme de fakirlikle olmaz. Bilakis değer verme ve vermeme, Allah'a itaat ve isyan sebebiyledir. Fakat siz bunu bilmiyorsunuz. Bilakis siz, bundan daha kötüsünü yapıyorsunuz. O da şudur: Allah size birçok mal ikram ederek değer verdiği halde, siz yetime değer vermiyorsunuz. [29]

    18. Birbirinizi muhtaca yemek vermeye, düşküne yardım etmeye teşvik etmiyorsunuz. [30]

    19. Mirası aşırı şekilde yiyorsunuz. Helaldan mıdır, yoksa haramdan mıdır, sormuyorsunuz. İbn Cüzeyy şöyle der: Bundan maksat şudur: Mirasta, kişinin hem kendi payını, hemde başkasının payım almasıdır. Çünkü Araplar, kızlara ve küçüklere mirastan bir şey vermiyor, bilakis onu sadece erkekler alıyordu.[31]

    20. Malı büyük bir hırs ve aç gözlülükle birlikte çok seviyorsunuz. Bu, mala düşkünlükleri ve onu harcamada gösterdikleri cimrilik sebebiyle onlar hakkında bir yermedir. [32]

    21. Buradaki edatı, red ve sakındırma içindir. Yani, Ey gafiller! Bundan sakınıp çekinin. Önünüzde o zor günde, sizi bekleyen korkunç olaylar vardır. Bunlar yeryüzü peşpeşe sallandığı ve sarsıldığı zaman olacaktır. Celâleyn yazan şöyle der: "O gün yeryüzü sarsılıp üzerindeki bütün yapılar yıkılıp yok olur."[33]

    22. Ey Peygamber! Kullar arasında hüküm vermek için Rabbin gelir. Melekler de arka arka ya saf saf olur. İbn Cüzeyy şöyle der: Münzir b. Saîd demiştir ki: Bundan maksat, Allah'ın orada mahlûkâta görünmesidir. Bu ve benzeri âyetler, nazil olduğunu düşünmeden ve bir benzetme yapmadan inanılması gereken konulardandır.[34] Ibn Kesîr de şöyle der: Bütün yaratıklar, Rablerinin huzuruna gitmek için kabirlerinden kalkar. Rabbin de onlar arasında hükmünü vermek için gelir. Bu, mahlûkâtm, Âdem (a.s.)'in neslinin efendisi olan Hz. Muhammed (a.s)'den Allah'a karşı şefaat dilemelerinden sonra olur. Yüce Allah hükmünü vermek için gelir. Melekler de onun önünde saf saf olurlar.[35]

    23. Suçlular görsün diye cehennem getirilir. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Gören herkese cehennem açık bîr şekilde gösterildiği zaman"[36] buyurmuştur. Hadiste şöyle buyrulmuştur: "O gün cehennem getirilir. Onun yetmişbin dizgini vardır. Her dizginde de onu çeken yetmişbin melek vardır.[37] "O korkunç günde ve o zor durumda insan yaptıklarını hatırlar. Yaptığı kusur ve isyandan dolayı pişman olur da tevbe edip vazgeçmek ister. Fakat hatırlamanın ona ne faydası olur ki? Vakit geçmiştir artık. [38]

    24. Hasret ve pişmanlıkla şöyle der: Keşke, ebedî hayatım için âhiretimde bana faydası olacak iyi amelleri işleyip buraya göndermiş olsaydım.
    Yüce Allah şöyle buyurdu: [39]

    25. O gün, Allah'ın kendisine âsi-olana yaptığı azaptan daha çetin azap edici kimse yoktur. [40]

    26. Hiç kimse Allah'ın kâfiri bağlaması gibi, zincir ve halkalarla bağlayamaz. Bu, suçlu mahluklara yapılacaktır.. Temiz ve huzura kavuşmuş nefse gelince, ona şöyle denilir: [41]

    27. Ey, tertemiz ve bugün hiçbir korku ve kedere kapılmayan, Allah'ın vadiyle huzura kavuşmuş olan nefis! [42]

    28. Allah'ın sana verdiği nimetlerden razı olarak, önceden gönderdiğin iyi amel sebebiyle Allah katında kendisinden razı olunan biri olarak Rabbinin cennetine ve rızasına dön. Tefsirciler şöyle der: Bu hitap ve sesleniş, ölüm anında olur. Mü'min ölmek üzere iken ona bu söz söylenir. [43]

    29. Salih kullarımın zümresine katıl. [44]

    30. İtaatkâr ve salih kişilerin yurdu olan cennetime gir. [45]

    Edebî Sanatlar


    Bu mübarek sûre birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
    1. "Görmedin mi, Rabbin Âd'a ne yaptı?" âyetinde istifhâm-ı takriri vardır.
    2. tek kelimeleri arasında tıbâk vardır.
    3. ve ile kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak vardır.
    4. "İnsana gelince, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nimet verirse..." âyeti ile "Ama onu imtihan edip rızkını daraltırsa" âyetleri arasında mukabele vardır. Yüce Allah "bana ikram etti" ile "beni hor düşürdü" ve "ona bol rızık verdi" ile "rızkını daralttı" lafızları arasında mukabele yapmıştır.
    5. "Rabbin, üzerlerine azap kamçısını yağdırdı" âyetinde parlak ve güzel bir istiare vardır. Yüce Allah onlara inen şiddetli azabı, kendisine azap edilen kimsenin vücudunu dağlayacak yakıcı kamçılara benzetti. (indirme) yerine (dökme) kelimesini kullandı.
    6. "Hayır, bilakis siz yetime ikram etmiyorsunuz" âyetinde iltifat sanatı vardır. Burada, daha fazla kınama ve azar için, üçüncü şahıs zamirinden ikinci şahıs zamirine dönülmüştür. Aslı, Hayır, bilakis ikram etmiyorlar" şeklindedir.
    7. "Kullarımın arasına gir" cümlesindeki isim tamlaması, kullan şereflendirmek içindir.
    8. gibi âyet sonlan ile, ve gibi âyet sonlarında, sağlam ve akıcı bir sec'i vardır.
    Yüce Allah'ın yardımı ile "Fecr Sûresi"nin tefsiri bitti. [46]
#14.02.2009 18:52 0 0 0