Tegabun Suresi Tefsiri

Son güncelleme: 13.03.2009 23:56
  • TEĞÂBUN SÛRESİ


    Medine'de inmiştir. 18 âyettir.

    Takdim


    Teğâbün sûresi Medine'de inen ve fıkhî hükümler yönüne ağırlık veren sûrelerdendir. Fakat bu sûrenin havası Mekke'de inen ve İslânıî inanç esaslarım ele alan sûrelerin havasına benzer.
    Bu mübarek sûre Allah'ın azamet ve yüceliği ile kudretinin eserlerinden bahseder. Sonra Rabbini tanıyan insan ile Allah'ın nimetlerini tanımayan kâfir insan konusunu işler. Peygamberleri yalanlayan geçmiş milletleri ve kâfirlikleri, inatları ve sapıklıkları neticesinde başlarına gelen azap ve helaki misal getirir.
    Sûre, müşrikler ister inansın İster inkâr etsin, öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna ve mutlaka meydana geleceğine yemin eder. Allah ve Rasulüne itaati emredip Allah'ın davetinden yüzçevirmekten sakındırır. Aynı zamanda bazı eşlerin ve çocukların düşmanlığın-dan sakındırır. Çünkü bunlar çok kez, insanı cihâddan ve hicretten alıkoyar.
    Bu mübarek sûre, Allah'ın dinini yüceltmek için Onun yolunda harcamayı emrederek sona erer. Cimrilik ve hırstan sakındırır. Çünkü Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla O'nun yolunda harcamak mü'minin sıfatfa nndandır. Bu, Allah yolunda cihâdın yarısıdır. [1]

    Bismillâhirrahmânirrahîm
    1. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı teşbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Her şeye gücü yeten O'dur.
    2. Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kinliniz mü'mindir. Allah yaptıklarınızı görendir.
    3. Gökleri ve yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır.
    4. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah kalblerde olanı bilendir.
    5. Öncekilerden kâfir olanların haberi size ulaşmadı mı? Onlar dünyada günahlarının cezasını çekti*ler. (Ayrıca âhirette) onlar için elem verici bir azap vardır.
    6. (O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar "Bir insan mı bizi doğru yola götürecekmiş?" dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığınıgösterdi. Allah zengindir, hanide lâyıktır.
    7. İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime andolsım ki mut*laka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.
    8. Onun için Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nura (Kur'ân'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
    9. Toplanma gününde sizi topladığı zaman işte o gün, aldanma günüdür. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülklerini örter ve onu, içinde ebedî kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.
    10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası!
    11. Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kını Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.
    12. Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.
    13. Allah vardır, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Mü'minler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
    14. Ey îman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoşgörür ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
    15. Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfaat ise Allah'ın yanındadır.
    16. O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
    17. Eğer Allah'a içten gelen istekle borç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah (aza) çok mükâfaat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.
    18. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.

    Kelimelerin İzahı

    Size şekil verdi. Tasvir, plan çizmek ve şekil vermek demektir. Varlığı diğerlerinden ayıran heyet ve sureti bu plan sayesinde gerçekleşir.
    Nebe', önemli haber demektir.
    Vebal, ceza ve işkence demektir.
    Sandı. zan ile söz söylemek demektir. "Arapların, Zeamû yalanın bineğidir" sözü bundandır. Şüreyh şöyle der: Herşeyin bir künyesi vardır. Yalanın künyesi de " Zannettiler" dir.[2]
    Teğâbun, eksik yapmak manasınadır. Bir kimse birinden bir şeyi kıymetinden daha eksik bir karşılık vererek aldığında denir. Mastarı dır. Kıyamet gününde kâfirin, imansızlığı sebebiyle eksiği, mü'minin de iyilikteki kusuru sebebiyle eksiği ortaya çıkacağı için kıyamet gününe "Teğâbiin Günü" denilmiştir. [3]

    Nüzul Sebebi


    Rivayete göre bir grup Mekkeli, müslüman olup Peygamber (s.a.v)'in yanına hicret etmek istediler. Fakat eşleri ve çocukları onlara engel oldular ve dediler ki: Müslüman olmanıza tahammül ettik, fakat ayrılığınıza tahammül edemeyiz. Bu durum karşısında bu müslümanlar eşlerine ve çocuklarına uyup hicretten vazgeçtiler. Bunun üzerine Yüce Allah, "Ey inananlar! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşman olanlar olur. Onlardan sakının..." mealindeki âyeti indirdi. [4]

    Âyetlerin Tefsiri


    1. Göklerde ve yerde bulunan bütün mahlukât kesintisiz ve devamlı bir şekilde Yüce Allah'ı tenzih edip yüceltir. Fiilinin geniş zaman olarak gelmesi devamlılık ve yenilenme ifade eder. Mülk tamamen Yüce Allah'ındır. O, mahrukatında tam bir tasarrufa sahiptir. Övgüye müstehak olan sadece O'dur. Çünkü bütün nimetler, noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah'tandır. Harf-i cer ile mecrûru yani her iki cümlede de, mülkün ve hamdin sadece O'na mahsus olduğunu ifade etmek için başa getirilmiştir, O'nun her şeye gücü yeter. Zengin eder, fakir eder, aziz kılar, zelil kılar. Bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece "ol" der, o da oluverir. Bu bölüm, daha önce ifade edilen mülk ve hamdin sadece O'na mahsus olduğunu bildiren kısmın delili gibidir. [5]

    2. Bu âyet, Yüce Allah'ın kudretininbazı eserlerini açıklamaktadır. Yani, ey insanlar! Sizi bu sağlam ve güzellikte yaratan O'dur. Dolayısıyla herbirinizin O'na iman etmesi lazımdır. Fakat içinizden Rabbini inkâr eden de vardır. Yaratıcısına iman edip tasdik eden de vardır. Taberî şöyle der: içinizden yaratıcısını ve kendisini yaratanın O olduğunu inkâr eden de vardır, O'nu tasdik eden ve yaratıcısının o olduğuna kesin olarak inanan da vardır.[6] Kâfirler çok, mü'minler az olduğu için Yüce Allah kâfirleri önce, mü'minleri sonra zikretti. "Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar"[7] "Kullarımdan şükre-denler pek azdır"[8] Yüce Allah durumlarınızı bilen ve yaptıklarınızdan haberdar olandır. İşlerinizden hiç biri Ona gizli kalmaz. O yaptıklarınızın karşılığını size verecektir.
    Bundan sonra Yüce Allah kudretinin eserlerini ve birliğinin delillerini anlatmak üzere şöyle buyurdu: [9]

    3. O, gökleri ve yeri boş yere ve eğlence olsun diye değil, dünya ve dine ait faydalan kapsayan engin bir hikmetle yarattı. O sizi en güzel şekil ve biçimde yarattı. Yaratılışınızı ve şekillendirilişinizi sağlam yaptı. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık"[10] buyurmuştur. İnsanın şek*line, biçimine ve azalarının uygunluğuna bakıp düşünen kimse, insanın şeklinin diğer, canlı türlerine nisbetle en güzel şekil olduğunu anlar. İnsanın yüzükoyun değil de dik bir biçimde yaratılmış olması da onun şeklinin güzelliklerinden biridir.[11] Dönüş ve varış, sadece tek olan Yüce Allah'adır. O herkese yaptığının karşılığını verecektir. [12]

    4. O, kâinattaki yıldızları ve yaratılmış olanları bilir. Niyet ve amellerinizden gizlediğinizi de, açıkladığınızı da bilir. Allah göğüslerdeki sırları ve gizli olan şeyleri bilir. Açıktan yaptıklarınız O'na nasıl gizli kalır? Ebû Hayyân şöyle der: Yüce Allah göklerde ve yerde olanları, sonra kulların gizledikleri ve açıkladıklarını sonra da göğüslerin gizlediği şeyleri dahi bildiğini belirterek ne külliyattan ne de cüz'iyattan hiçbir şeyin, O'nun ilminden gizli kalmayacağına dikkat çekti. Önce kapsamlı bir ilmi olduğunu sonra kulların sırlarını ve açıktan yaptıklarını, daha sonra da göğüslerinin gizlediği şeyleri bildiğini anlattı. Bütün bunlar tehdit ifade eder. Yüce Allah, sevapveya ceza ile bu amellerin karşılığını vericidir.[13]
    Bundan sonra Yüce Allah, Kureyşliler'e, onlardan önceki kâfirlerin başlarına gelenleri hatırlatmak Üzere şöyle buyurdu: [14]

    5. Ey Kureyş topluluğu! Âd ve Semud kavmi gibi geçmiş milletlerin kâfirlerine ait haberler, onların başına gelen azap ve ceza hakkındaki bilgi size gelmedi mi? İnkârlarından dolayı dünyada korkunç cezayı tattılar. Onlar için âhirette de elem verici şiddetli bir azap vardır. [15]

    6. Dünyada tattıkları ve âhirette tadacakları bu azabın sebebi şudur: Peygamberleri onlara, doğru olduklarını gösteren apaçık mucize ve parlak deliller getirdiler de, Onlar yadırgayarak ve hayret ederek dediler ki: İnsanlardan gönderilen peygamberler mi bize rehber olacaklar? Râzî şöyle der: Peygamberin insan olmasını yadırgadılar da, ma'bûdlarmm taş olmasını yadırgamadılar.[16] Bu akıllarının azlığı ve fikirlerinin zayıflığından dolayıdır. Peygamberi inkâr etti ve imandan ve Allah'ın hidayetine uymaktan yüz çevirdiler. Allah onların itaat ve ibadetlerine muhtaç değildir. Taberî şöyle der: Allah onlara ve onların kendisine ve peygamberlerine iman etmelerine muhtaç değildir.[17] Allah'ın, yarattıklarına ihtiyacı yoktur. Sıfatlarında ve zâtında övülmüştür. O'na ne itaatin yararı olur, ne de isyanın zararı olur. Çünkü O'nun âlemlere ihtiyacı yoktur.
    Bundan sonra Yüce Allah onların, peygamberliği yalanladıktan sonra, öldükten sonra dirilmeyi de inkâr ettiklerini haber vermek üzere şöyle buyurdu: [18]

    7. Mekke kâfirleri Allah'ın, öldükten sonra diriltip kabirlerinden asla çıkarmayacağı zan ve iddiasında bulundular. Ey Muhammedi Onlara de ki, durum zan ve iddia ettiğiniz gibi değildir. Rabbime yemin olsun ki, kabirlerinizden diri olarak çıkartılacaksınız. Sonra büyük küçük, iyi kötü, bütün yaptıklarınız size bildirilecek ve karşılıkları verilecektir. Bu öldükten sonra diriltme ve hesap Allah'a kolaydır. Çünkü yeniden diriltmek, ilk yaratmadan daha kolaydır. Râzî şöyle der: Kâfirler toprak olduktan sonra dirilmeyi inkâr ettiler. Yüce Allah da, onların yeniden diriltilmesinin, aklen, yoktan yaratılmalarından daha kolay olduğunu bildirdi.[19]
    Yüce Allah, öldükten sonra dirilmeyi vurgulu bir şekilde anlatıp yalanlayıcı milletlerin durumlarını açıkladıktan sonra imana ve Kur'ân'a sarılmayı emrederek şöyle buyurdu: [20]

    8. Allah'ı, rasûlünü ve peygamberi Mu-hanımed'e (a,s) indirdiği bu Kur'ân'ı tasdik edin. Şüphesiz Kur'ân, aydınlatıcı bir nurdur. O, aydınlığın karanlığı dağıttığı gibi, şüpheleri dağıtıcıdır.
    Allah yaptıklarınızı bilir. Yani hiçbir yaptığınız O'na gizlikalmaz. [21]

    9. O korkunç günü, yani Allah'ın bütün mahlukati hesap ve ceza için bir meydanda toplayacağı kıyamet gününü hatırlayın. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah Öncekileri ve sonrakileri o gün bir yerde ve alanda toplayacağı için ona yevmu'1-cem1 yani toplama günü denildi. Allah onları öyle bir yerde toplar ki, çağıran onlara sesini işittirir, bakan göz de onları görür. Nitekim Yüce Allah meal en, "Bu, insanların toplanacağı gündür. Bu, görülecek bir gündür"[22] buyurmuştur.[23] O, Öyle bir gündür ki, onda, iman etmediği için kâfirin eksikliği ve zararı ortaya çıkar. Bu şöyle olur: Mü'minler, dünyayı terkederek cenneti satın almışlar, kâfirler de âhireti terkederek cehennemi satın almışlardır. Böylece kâfirin zararı ortaya çıkmış olur. Hâzin şöyle der: Teğâbûn'un aslı "ğabn" kökündendir. Gabn ise, bir şeyi değerinden düşük bir karşılıkla almaktır. Mağbûn da, cennetteki makamlarını ve aile efradım kaybeden kimsedir. Bu şöyle olur: Eğer kâfir müslüman olsaydı, onun cennette bir makamı ve aile efradı vardı. İşte o gün, iman etmediği için kâfirin zararı, iyilikte kusurlu davrandığı İçin de müminin zararı ortaya çıkar.[24] Kim, Allah'a inanır ve İyi amel işlerse, Allah onun günahlarını siler ve onu ağaçlan ve köşklerinin altından ırmakları akan Naîm cennetlerine sokar. O cennetlerde sonsuz bir hayatla kalırlar; ne ölürler ne de oradan çıkarılırlar. İşte bu, daha Ötesi olmayan bir kazanç ve son derece büyük bir mutluluktur. [25]

    10. Allah'ın birliğini ve gücünü inkar edenler, öldükten sonra dirilmeyi gösteren delilleri ve Kur'ân âyetlerini yalanlayanlar var ya, İşte onların yeri, içinde sonsuz kalmak üzere cehennemdir. İnkâr edenler ve sapıkların döneceği ve kalacağı yer olarak cehennem ne kötüdür.
    Bundan sonra Yüce Allah, evrende meydana gelen her şeyin kendi irade ve hükmüyle maydana geldiğini bildirerek şöyle buyurdu: [26]

    11. Bir kimsenin canına, malına veyaçocuğuna gelen herhangi bir musibet, sadece Allah'ın kaza ve kaderiyledir. Kim Allah'a inanır ve her olayın, O'nun kaza ve kaderiyle olduğunu bilirse, Allah onun kalbine sabır ve rıza nasip eder ve onu iman üzere sabit kılar. İbn Abbas şöyle der: Allah, onun kalbine kesin imân nasip eder de, başına gelecek olanın mutlaka onu bulacağını, basma gelmeyecek olanın da mutlaka gelmeyeceğini bilir.[27] Alkame de şöyle der: O öyle bir kişidir ki, basma bir musibet geldiğinde bunun Allah'tan olduğunu bilir ve buna razı olup Allah'ın hükmüne teslim olur.[28] Yüce Allah her şeyi bilendir. Yerde ve gökte hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Kurtubî şöyle der: Boyun eğenin O'nun emrine teslim olması ve hoşlanmayanın da hoşlanmaması ve hükmüne razı olmaması O'na gizli kalmaz.[29]

    12. Allah'ın sizin için koymuş olduğu bütün emir ve yasaklarda O'nun ve Peygamberinin emrine uyun. Yüce Allah, Peygambere itaatin Allah'a itaat gibi vâcib olduğunu açıklamak ve bunu vurgulamak için "uyun" emrini tekrarladı. Eğer sizi çağırdığı iman ve hidayet hususunda onun davetine icabet etmekten yüz çevirirseniz, bunun ona herhangi bir zararı olmaz. Bunun zararı sizedir. Çünkü, Peygamberin görevi sadece Allah'ın emrini tebliğ etmektir. O da üzerine düşeni yapmıştır. Allah, kendisine isyan eden ve emrine karşı gelenlerden intikam alır. [30]

    13. Allah'tan başka ma'bûd yoktur. O'ndan başka bir yaratıcı da yoktur. Sadece O'na güvenilir ve dönüş de sadece O'na olacaktır. Ey mü'minler! Bütün işlerinizde sadece bir olan Allah'a tevekkül edin. Sâvî şöyle der: Bu Peygamber (s.a.v.)'i Allah'a tevekkül etmeye ve sığınmaya bir teşviktir. Bunda aynı zamanda bu ümmete Allah'a sığınmak ve O'nun yardım ve desteğine güvenmek öğretilmektedir.[31]

    14. Ey mü'minler topluluğu! Eş ve çocuklarınızdan bazıları sizin düşmanlarmızdır. Bunlar sizi Allah yolundan alıkoyar ve O'na itaat etmenize köstek olurlar. Binaenaleyh onlara uymak ve itaat etmekten sakının. Tefsirciler şöyle der: Bir topluluk müslüman olup hicret etmek istediler. Eş ve çocukları onları hicretten alıkoydu. Ancak bir müddet sonra hicret edebildiler. Rasulullah (s.a.v)'a geldiklerinde insanların dinde derin bilgi sahibi olduğunu gördülerve pişman olup, Üzüldüler, eş ve çocuklarını cezalandırmak istediler. Bunun üzerine bu âyet indi.[32] Âyet eş ve çocukları ile meşgul olup Allah'a itaati bırakan herkesi kapsar. Eğer sizi hayırdan alıkoymaları hususunda onları affeder, yaptıkları hataları bağışlar ve kusurlarım hoş görürseniz, bilin ki Allah'ın mağfireti büyük, rahmeti geniştir. Sizin birbirinize yaptığınız muamele gibi size muamele eder. [33]

    15. Mallar ve çocuklar sadece, Allah tarafından insanlar için bir imtihan ve denemedir. Bu imtihan, Allah'a itaat edenle isyan edenin bilinmesi için yapılır. Mal ile imtihan daha zorlu olduğu İçin, Yüce Allah önce onu zikretti. Allah katındaki sevap ve mükâfat, dünya malından daha üstündür. Öyleyse mal ve çocuklar sizi Allah'a itaattan alıkoymasın. Bu âyet âhireti Özendirmekte, dünyadan ve insanların imtihan edildiği mal ve çocuklardan uzaklaştırmaktadır. [34]

    16. Ey mü'minler! Güç ve takatinizi Allah'a itaat uğrunda harcayın. Gücünüzün yetmeyeceği şeyleri kendinize yüklemeyin. Tefsirciler der ki: Bu, emredilen ve faziletli ameller hakkındadır. İnsan bunları gücü yettiği kadar yapar. Ama sakınılması gereken şeylerden ise, büsbütün sakınmak gerekir. Peygamber (s.a.v)'den rivayet edilen şu hadis bunu göstermektedir: Size bir şey emrettiğimde, gücünüz yettiği kadar onu yapın. Yasakladığım şeylerden de (tamamen) sakının.[35] Size yapılan öğütlere kulak verin. Size emredilen ve yasaklanan hususlarda itaat edin. Mallarınızdan Allah yolunda harcayın ki, bu sizin için bir hayır olsun. Kim, nefsinin sebep olduğu cimrilik ve hırstan korunursa, bütün istediğini elde etmiş olur. [36]

    17. Gönül hoşluğu ile Allah yolunda sadaka verirseniz, kuşkusuz Allah size kat kat sevap ve mükafat verir ve günahlarınızı siler. Sadakanın "borç verme" şeklinde tasvirinde, fakirlere ihsan hususunda son derece güzel bir nezaket örneği vardır. Allah, ihsanda bulunanın ihsanını kabul edendir. Kullarına karşı halîmdir. Şöyle ki, günahlarının çokluğuna rağmen onları cezalandırmada acele etmez. [37]

    18. O Yüce Allah, görünmeyeni de görüneni de bilendir. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Mülkünde galip, yaptığında hikmet sahibidir.[38]

    Edebî Sanatlar


    Bu mübarek sûre, birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
    1. isimleri arasında tıbâk vardır. Aynı şekilde ile jyi fiilleri arasında tıbâk vardır. Bu, güzelleştirici edebî sanatlardandır.
    2. "Mülk de hamd de sadece O'na mahsustur" cümlesinde harf-i cer ile mecrûrunun öne alınması hasr ifade eder.
    3. "İndirdiğimiz nura..." ifadesinde istiare-i latife vardır. İstiare yoluyla, Kur'ân'a nûr denilmiştir. Çünkü nurun karanlıkları giderdiği gibi, Kur'ân da şüpheleri giderir.
    4. Mü'minîere verilecek mükâfatı anlatan âyeti ile, kâfirlere verilecek cezayı anlatan âyeti arasında mukabele vardır.
    5. arasında hareke değişikliği sebebiyle cinâs-i nakıs vardır.
    6. arasında cinâs-ı iştikak vardır.
    7. "Allah'a itaat edin, Rasûl'e de itaat edin"-âyetinde, daha fazla vurgu ve itaatin sânına önem vermek için fiil tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır.
    8. "Allah, iyiliğin karşılığını çokça veren ve çok yumuşak davranandır" âyetinde mübalağa kipleri kullanılmıştır. Çünkü ve mübalağa kiplerindendir.
    9. "Allah'a güzel bir borç verirseniz, O size kat katını verir" âyetinde istiâre-i temsîliyye vardır. Yüce Allah, kendi yolunda harcama ve fukaraya sadaka vermeyi, temsil yoluyla, Allah'a, ödenmesi gereken bir borç veren kimseye benzetti. Bu, latîf istiare ve eşsiz güzel ibarelerdendir.
    10. gibi âyet sonlarının birbirine uygun düşmesi için seci' murassa' yapılmıştır.
    Yüce Allah'ın yardımıyle "Teğâbûn Sûresi"nin tefsiri bitti. [39]
#13.03.2009 23:56 0 0 0