Kur'an'da sevgi

Son güncelleme: 25.05.2010 18:42
  • Evrenin yaratılma nedeni olan sevgi, Kur'ân'ın temel kavramlarındandır. Sevgi, Yüce Yaratıcı'nın rahmet denizinden varlıklara yansıttığı eşsiz bir duygudur. Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Allahü Teâlâ, kâinatı sevgi üzerine yaratmış, insanlara da sevgi duygusunu en büyük güç ve kudret olarak vermiştir. Yavrusunu korumak için çok daha güçlü düşmanlarına saldırarak kendini feda eden anaların ve çevresini parçalayan en vahşi hayvanların bile yavrularına olan olağanüstü yakınlıkları, hep sevgi sırrının yansımalarıdır.

    İnsanda sevgi; Allah'ın sevdiği, razı ve hoşnut olduğu duygular Pozitif Sevgi'yi; sevmediği, lânet ettiği, gazabına sebep olduğu duygular da Negatif Sevgi'yi oluşturur. Negatif Sevgi ile boş ve zararlı arzular gönlü doldurur ki; insanlara veya cansız putlara kulluk etme, aşırı şöhret ve mevki hırsı, mal ve dünya nimetlerini tanrılaştırma gibi negatif duygulardır. Oysa iman sahipleri; Kur'ân'ın öngördüğü istikamette bütün yaratılanları severler, ancak Allahü Teâlâ'ya sevgileri çok daha kuvvetli olur. Kulun kemal mertebesinde de bu sevgi aşka dönüşmektedir. Peygamber Efendimiz de sevilmeden İlâhî Aşk'a ulaşılamaz. Bakara 2 / 165 : " İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah'ın dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar, onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahiplerinin ise Allah'a sevgisi herşeyden daha fazla, herşeyden daha kuvvetlidir. " Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Yüce Yaratıcı; sevginin odak noktası olmalı, diğer varlıklar ikinci derecede sevilmelidir. Kur'ân; Cenabı Allah ile kul arasındaki ilişkilerin temelini hep sevginin oluşturduğunu belirtmektedir. Maide 5 /54: "...Allah, sevdiği ve Kendisini seven..." ayeti ile de Allahü Teâlâ ile kul arasındaki sevgi ilişkisi vurgulanmaktadır. Cenâbı Hakk'a yakınlaşmanın esasında, korku ve menfaatin dışında ancak gerçek bir sevgi vardır.

    İbadet ve iman Yaratan ile yaratılanın bir sevgi alışverişi'nden başka birşey değildir. Cenâbı Allah, çok sevdiği kullarının dualarına, yakarışlarına hemen cevap verir, dileklerini yerine getirir. Bakara 2 / 152 : "Öyle ise siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım..." Kulun iman etmesi, gönlündeki sevgi ateşinin yanmasıyla başlar. Hucûrat 49 / 7 : " Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir..."

    Kur'ân'da sevgi; genel anlamda rahmet kelimesi ile belirtilmiştir. Rahmet, Allahü Teâlâ'nın bir tavrı ve temel özelliğidir. Araf 7 / 156 : "...Rahmetime gelince, O herşeyi topyekün sarıp kuşatmıştır. " ve En'am 6/54: "...Rabbiniz, rahmeti Kendisine bir tavır olarak yazdı... " Cenabı Allah'ın; rahmet kökünden türeyen rahman ve rahîm sıfatları; sevgi, şefkat ve merhamet anlamlarını da içermektedir. Yüce Yaratıcı'nın sonsuz sevgisi; insan-hayvan, melek-şeytan,dost-düşman hiçbir ayırım yapmadan bütün varlıkları kuşatmış, hepsi de korunma altına alınmıştır. Zaten yaratılış ve devam eden oluşun var edilme sebebi de sevgi değil midir?

    Allahü Teâlâ; kimleri merhamete lâyık bularak sever, hangi sıfatlara sahip olanları da sevmez? Kur'ân geniş olarak, insanların olması istenilen veya olmaması gereken özellikleri vermiştir. Örneğin sevilen kullar, Âli İmran 3 / 76 : "...Allah, takvaya sarılanları sever." Hucûrat 49 / 9 : "...Şüphesiz Allah, adil olanları sever." gibi ayetlerle insanlarda olması istenilen "sıfatlar" belirtilmiştir. Sevilmeyenlerin de, hangi kötü sıfatları taşımakta oldukları birçok ayetlerle açıklanmıştır. Âli İmran 3 / 57 : "...Allah, zalimleri sevmez.", Maide 5 / 64 : "...Allah bozguncuları sevmez." Bütün bu zıt yaratılışlar, insanların olgunlaşabilmesi için gerekli oluş kanunlarıdır.

    İnsanlar kimleri sevmeli ve kimleri de sevmemelidir? Cenâbı Allah; kullarına bir güç ve kudret olarak verdiği sevgi duygusunu, rıza ve isteği doğrultusunda yönlendirilmesini istemektedir. İnsanlar, vahyin ışığında yaratılanları severek basamak basamak yükselmeli, sonunda İlâhî Aşk'a kavuşabileceğinin umut ve mutluluğunu yaşamalıdır.

    Kur'ân'da sevgi konusu; İnsan'da Sevgi, Allah'ın Sevdikleri ve Allah'ın Sevmedikleri olarak üç başlık altında toplanmıştır.
#20.03.2009 19:39 0 0 0
  • Allahü Teâlâ "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim de Beni bilsinler diye varlıkları yarattım. " kutsal hadisinin sırrı ile belirmiş ve kâinatı yaratmıştır. Bütün bu oluşumun sebebi aşktır. Aşk, Allahü Teâlâ'nın Zat'ına ait bir özellik, bir sır ve görüntünün de bir sembolüdür. Cenâbı Allah'a korku ile veya çıkar sağlama ile değil, ancak sevgiyle ulaşılabilir. İnsanların gerçek dostu, velisi, sevgilisi onları " Kendi sûreti üzre yaratan " ve halifelik veren Cenâbı Hakk'tır. Var oluşları gereği sevgi ile dopdolu olan kullar, yaratılanları güzel bulup sevebilirler. Özellikle kadınlara, oğullara, servete karşı sevgi duyulabilir. Bunlar, İlâhî Aşk yolculuğunun ilk hazırlığı olan mecâzî aşk (geçici aşk) devresidir. Ancak gerçek sevgi ise, Mutlak Varlık'a duyulandır. Ayette : " İman sahipleri, Allah'a sevgide çok şiddetlidirler. " diye buyrulmaktadır. Şiddetli sevgi ise aşktır. İnsanın insanı sevmesi, gönlündeki sevgi penceresinin açık olduğunun ve imanda yücelebileceğinin işaretidir. " Allah, sevdiği ve Kendisini seven " ayeti; Yüce Yaratıcı ile kul arasındaki ilişkilerin esasını sevginin oluşturduğunu belirlemektedir. İlâhî Aşk'ı hissetmenin temelinde, ana-babaya sevgi ve hizmet yatar. Onlara gösterilen şefkat, Allah'a gösterilmiş gibidir. İmanda kemale erişin üst noktası da, Peygamber Efendimize duyulan sevgidir.

    Hazırlık devresi sevgileriyle olgunlaşan kul, ayrıldığı bütününe karşı sonsuz hasret ve özleyiş içine girer. Nefs arınıp İlâhî Sıfat'larla yüceldikçe, ruhun sonsuz yüzdeki iletişimlerini perde perde sezmeye başlar. Muhtelif devreleri olan bu şiddetli seziş ve duyuş iki kutupta toplanır. Bir kutbunu İlâhî Sevgi ve Güzellik'in Kaynağı Cenâbı Hak, diğer kutbunu ise imanda kemal mertebesine gelerek gönlünde, Allah bir nur olarak belirmiş kul teşkil eder. Sevgide ilk hareket, mutlaka İlâhî Aşk'ın kaynağı Yüce Yaratıcı'dan gelir. Sonunda sevgi akımı tamamlanarak Hakiki Aşk'a ulaşılır. Allahü Teâlâ'ya kavuşan kul, çokluk aleminden tekliğe erişmiş, Varedenle varolan birleşmiştir.

    İnsanlar ve yaratılanlar sevilmeden Allah sevgisine erişilemez. İnsanlar ve varlıklar, Cenâbı Allah'ın sonsuz isim sıfatlarının manalarının karışık oluşarak yoğunlaşmasından meydana gelmiştir. Her bir yaratılanın, Mutlak Varlık'tan kaynaklanan bir yaratılış sebebi vardır. Oluş sırları ile donanmış bu yaratılışın en üstüne de insan oturmuştur. Cenâbı Allah; dilediği Yüce Özellikler'ini insana yansıtmış, bir bakımdan kul Yaratıcı'nın aynası olmuştur. İnsanlar birbirine ancak sevgi ile yaklaşmalıdır. Sevgi, parçadan (insandan) bütüne (Allahü Teâlâ'ya) giden yolun kılavuzudur.

    Sevgi, yalnız insanlara değil, Cenâbı Allah'ın görüntüleri olan bütün yaratılmışlara da gösterilmelidir. İman edenlerden başlayarak bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklar sevilmelidir. Bu gerçek, büyük tasavvuf şairi Yûnus Emre'nin sözleriyle en güzel ifadesini bulmuştur : " Yaratandan ötürü, yaratılanları severim."

    İman sevilmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Cenâbı Allah; insanlara doğuştan akıl, gönül ve Rabbini bilme özelliği vermiştir. Kullar; Allahü Teâlâ'yı ancak gönüllerinin eşsiz duyguları ile hissedebilmektedirler ki, buna iman diyoruz. Cenâbı Allah, insanların gönüllerine uyarıda bulunarak imanı sevdirmiştir. Hucurât 49 / 7 : " ...Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir..." Din, kutupları Yüce Yaratıcı ile insan arasında bulunan bir sevgi olayıdır. " Dinde zorlama yoktur. " prensibiyle inanç serbest bırakıldığından, insanların bir kısmı da iman etmemişlerdir. Yûsuf 12 / 103 : " ...İnsanların çoğu iman edici değillerdir. "

    Allahü Teâlâ'ya giden yol, iman sevgisinden geçmektedir. İman; gönülde bir ışıkla başlar,mertebe mertebe duyularak İlâhî Aşk'a ulaşır. İnsanlar, imanı sevdikleri ölçüde yücelirler. Enfal 8/2 : " İnanmış olanlar o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. " Yine Kur'ânı dinleyelim. Fetih 48/4: " Allah, mü'minlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman getirsinler diye, mutluluk ve huzur indirdi..." İmanı sevmenin en üst noktasını, kulun Allah Aşkı'na ulaşması teşkil eder. Bakara 2/165: "...İman sahipleri, Allah'a sevgi de çok şiddetlidir..." İlâhî Güzel'e ulaşma, akıl ve ilmin sınırlarının üstünde, gönül penceresinden girmekle ve imanı sevmede aşk mertebesine yükselmekle mümkündür.

    Peygamber sevilmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Allahü Teâlâ, sevgisine ulaşabilmeyi ancak Resulüne uyma şartına bağlamıştır. Cenâbı Hakk'ın aynası ve canlı Kur'ân olan elçisinde çok güzel örnekler bulunmaktadır. Ahzâb 33/21: " And olsun; Allah'ın Resulünde sizin için, Allah'ı ve Ahiret Günü'nü arzu edenlerle, Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. " İmanı en derin olan, Hz. Resul'ü en iyi taklit edendir. Kul, ancak kemale erişte Peygamber sevgisinin zirvesine ulaşır. Allah'ı sevmek, en mükemmel görüntüsünü sevmek ve uymakla mümkündür. Âli İmrân 3/31: " Resulüm deki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..."

    İmanda kemale erişmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Allah sevgisi; Yaratıcı ile kul arasında bir duvar gibi duran nefs perdesinin kalkması ile mümkün olur. Nefsin; kötü sıfatlarını terkederek ilâhî sıfatlara bürünmesi, güç bir mücadeleyi gerektirir. Bu da ancak takva yaşamı ile gerçekleşmektedir. Dünyanın geçici nimetlerinin çekiciliğinden yavaş yavaş kurtulan nefs; ilâhî özelliklere yani sevgi, infak, namaz, tövbe, sabır, muhsin olma, ahde vefa, ilim gibi ilâhî sıfatlara bürünür. Mutlak Varlık'a duyulan sevginin ve güvenin esas olduğu, yaratılanlara beslenen duyguların ancak basamak teşkil ettiğinin bilincine erişilir. Bir kutsal hadiste şöyle buyrulmuştur: " Ben mekanlara evrenlere sığmam, ancak mü'min kulumun kalbine sığarım. " Kulun kalbinde kor ateş gibi yanan Allah sevgisinin gücü nisbetinde nefs perdeleri de erimeye başlar, küçülerek de kaybolur. Hz. Peygamber'imizin; " Ölmeden evvel ölün. " sözünün sırrına erişilir. Cenâbı Hakk'ın ilminden vermesi ile ilâhî görüş ve farkediş gücüne kavuşan kul, dünya planındaki makamların en yücesine yükselmiştir. Fecr 89/2730: " Ey huzura kavuşmuş can! Dön Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak. Gir kullarımın arasına, gir cennetime.
#20.03.2009 19:44 0 0 0
  • mrh bn ece 18 yaşındayım
#25.05.2010 18:42 0 0 0