Rusya'da "Bolşevikler" adı verilen komünist militanlarla birlikte gerçekleştirdiği 1917 devrimi ve onu izleyen kanlı bir iç savaştan sonra iktidarı ele geçiren Lenin, kendinden sonra nasıl kanlı bir politika izleneceğinin de işaretlerini vermişti. Kendisine ve komünist sisteme karşı gelen herkesi kurşuna dizdirmiş, ülke içinde yaşanan iç savaş tam üç yıl sürmüş, Rusya tam bir harabeye dönüşmüştü. Lenin bu kanlı savaş sonunda dünyanın ilk totaliter tek parti diktatörlüğünü kurmuştu. Bu dönemde Rusya ekonomik açıdan tam bir felce uğramıştı, fakir halktan zorla vergi alınıp, açlık ve sefaletin dozu giderek artırılıyordu. Üretim alanları, fabrikalar, işletmeler devletleştirilmiş ve bu girişimlere de kimse karşı koyamamıştı. Çünkü karşı koyanların sonu herkes tarafından çok iyi biliniyordu. Uyguladığı politikalarla yakın çevresinin dahi nefretini kazanan Lenin'in 1924'teki ölümü sonrası Komünist Parti'nin başına dünyanın en kanlı diktatörü sayılan Stalin geçti.
Stalin, 30 yıl süren iktidarı boyunca, adeta komünizmin ne denli acımasız bir sistem olduğunu ispatlarcasına bir korku imparatorluğu kurdu. Ülkeyi "komünizm projesini" gerçekleştirme adı altında açlık ve sefalete sürükleme, baskıcı yönetim, köylü halkın zorla çalıştırılması ve mallarına el konması, dini yaşama haklarının tamamen elden alınması hepsi bu kanlı diktatör döneminde hızlandırılmıştı.
Stalin'in ilk önemli icraatı, Rusya nüfusunun yüzde 80'ini oluşturan köylülerin tarlalarına devlet adına el koymak oldu. Özel mülkiyeti yok etmeye yönelik bu politika gereği, Rus köylülerinin bütün mahsulü silahlı görevliler tarafından toplandı. Bunun sonucunda, çok şiddetli bir açlık baş gösterdi. Yiyecek hiçbir şey bulamayan milyonlarca kadın, çocuk ve yaşlı açlıktan yaşamını yitirdi. Kazakistan nüfusunun yüzde 20'si açlıktan öldü. Kafkasya'daki ölü sayısı bir milyonu aştı. Stalin, bu politikasına direnmeye çalışan yüz binlerce insanı, Sibirya'daki çalışma kamplarına yolladı. Tutsakların çok ağır şartlarda ölesiye çalıştırıldıkları bu kamplar, bu insanların çoğuna mezar olacaktı. Öte yandan on binlerce insan, Stalin'in gizli polisi tarafından idam edildi. Aralarında Kırım ya da Türkistan Türkleri'nin de bulunduğu milyonlar, Rusya'nın uzak köşelerine zorla göç ettirildi.
Stalin, tüm bu kanlı politikaları sonucunda yaklaşık 20 milyon insanı katletti. Tarihçilerin bildirdiğine göre, bu vahşetten özel bir zevk duyuyordu. Kremlin'deki çalışma masasına oturup, toplama kamplarında öldürülen ya da idam edilen insanların sayılarını içeren listeleri incelemekten büyük keyif alıyordu. Stalin döneminde devlet terörü sadece sistemi eleştirenlere ve aydınlara zarar vermekle kalmamış, herkes kendini tehdit altında hisseder hale gelmişti. En ufak bir "muhalefet"i olduğu düşünülen insanlar, kitleler halinde "Gulag" adı verilen toplama kamplarına dolduruluyor ve katlediliyordu. Stalin terör sayesinde ülkenin tümü üstünde mutlak iktidarını kurdu.