Agatha Christie Murder On The Orient Express

Son güncelleme: 01.04.2009 10:53
  • noimage

    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage




    İNCELEME:

    Garip bir oyun Agatha Christie: Murder on the Orient Express (Motoe). And Then There Were Noneı (Attwn) oynadığımda da aynı duyguya kapılmıştım. Oyun bitmişti ve iyi mi? Kötü mü? Karar verememiştim. Sevmiş miydim? Yoksa sevmemiş miydim? Kaç puan verecektim? Motoeyi oynayınca da gariptir aynı şeyleri hissettim. Öyle bir inceleme yazabilirim ki, yerin dibine sokabilirim. Öyle bir inceleme yazabilirim ki oyunu yılın en iyi macera oyunlarından birisi de yapabilirim.

    Bakalım yazı bizi nereye götürecek. AWE Games yine Agatha Christienin en meşhur romanlarından birisini bize sunuyor. Murder on the Orient Express. 1994de basılan yapım, onlarca dile çevrilerek milyarlarca satmıştı. Romanı okuduysanız büyüleyici ve bir o kadar da şaşırtıcı sonunu ve kurguyu zaten biliyorsunuzdur. Kitapta okuyucuya iki farklı son sunuluyordu. Oyunda ise bu sayı üçe çıkarılmış. Kitaptan ise en büyük farkı, oyun içerisinde kahramanımızın trenden dışarı çıkabiliyor olması. Zaten üçüncü ve sürpriz son bu etken üzerine kurulmuş.

    Motoede de Attwnde olduğu gibi romanda yer almayan bir karakteri yönetiyoruz. Karakterimiz Antoinette Marceau. Evet, bir bayan. Marceau, çalıştığı tren işletmesi firmasının patronu tarafından Hercule Poirota yolculuğunda asistanlık yapmak üzere görevlendirilmiş. Bir evet daha, oyunumuzda romanda olduğu gibi Belçikalı, yumurta kafalı dedektifimiz Hercule Poirotda yerini almış durumda. Peki, neden efsane dedektif Poirot ile oynamıyoruz. Yapımcılar, Poirot gibi efsaneleşmiş bir karakterin oyuncuya oynatılmasının dedektifimizin karizmasını zedeleyeceğini düşünmüşler. Biraz da haklılar. Düşünsenize Poirotun ortalıkta saçma sapan gezinip ipucu peşinde koştuğunu. Bu sebeptendir, Bayan Marceau kontrolümüzde. Poirot ise tren yolculuğunda geçirdiği bir kaza üzerine sakatlanıyor ve yataktan kalkamıyor. Bütün araştırmaları ve sorgulamaları Marceau yapıyor. Zaman zaman Poirotun yanına giderek bilgi alışverişinde bulunuyor ve Poirottan ipuçlarını alıyor.

    Bilin bakalım yapıma nerede başlıyoruz. Sirkeci garında. Son zamanlarda ne kadar sık görmeye başladık İstanbulda geçen oyunları (abarttım galiba) değil mi? Umarım bir gün benzer yapımları Türk yapımcıların elinden de görebiliriz.


    1934ün İstanbulu olduğu gibi, olması gerektiği gibi karşımızda. İlk defa bir oyunda Türkler Araplara benzememiş. İlk defa ortalıkta zenciler, kafasında fesli adamlar ve hatta develer yok. Marceaunun Sirkeci garı ve Ayasofya hakkında yaptığı yorumlar harika. Yürürken Kütahya çinisi mi daha güzel yoksa İznik çinisi mi? diye tartışan iki yabancı görebilmek mümkün. Sağda solda asılı Türk Bayrakları ve tam anlamıyla bir Türk pazarının içerisinde oyuna başlıyoruz. Türk kahveleri, çaylar, halılar ve hatta isimler bile gerçekçi. Tayyip Şensoy, Abdullah Özbilen. Hatta trenimizin itfaiyecisi Abdullahın seslendirmesi bir Türk tarafından Türkçe olarak yapılmış. Çok az kelime dağarcığına sahip olsa da insan defalarca Abdullaha aşağıdaki cümleleri söyletiyor.

    Marceau, Poriottan davaya bakmasını istiyor. Ancak trenin ani fren yapmasıyla yere düşen Poirot yatağından kalkamaz bir durumda. Hâl böyleyken Poirot, Marceaunun bütün araştırma ve soruşturmayı kendi adına yapmasını istiyor ve hatta bir yarışma öneriyor. Marceau kabul ederse Poirot, Marceauya minimum yardımı edecek ve bulmacaların birçoğunun çözümünü Marceauya bırakacak. Bu seçim aslında oyuna gizlenmiş bir zorluk seviyesi seçimi. Bu seçime göre Poirotun size vereceği ipuçları değişecektir. Dürüst davranmak gerekirse ben sadece zor seviyede oynadım. O yüzden burada yapılacak seçimde kolay seviyeyi seçerseniz tam olarak ne gibi kolaylıklar sizi bekliyor bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim; yapımın zor seviyesi bile iyi bir macera oyuncusunu zorlamayacaktır.

    Murder on the Orient Express oldukça ilginç bir yapıya sahip. Oyuncuya bilgisayar başında macera oyunu oynatmak, bulmaca çözdürmek yerine oturduğu yerden düşünerek tek bir bulmacanın parçalarını bir araya getirmesini istiyor. Bulmaca sayısı bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar az. Bulmaca çözmek yerine oyuncu vaktinin büyük kısmını; yolcuların eşyalarını karıştırarak, önce pasaportlarını, sonra parmak izlerini, sonra da ayak izlerini toparlamakla ve yolcularla konuşarak, geçmişleri hakkında bilgi almakla geçiriyor. Buradan da anlayacağınız üzere yapacağınız beş ana görev var. Bunlar pasaport toplamak, parmak izleri toplamak, ayak izleri toplamak, cinayet gününün zaman tablosunu çıkartmak, yolcular ile konuşarak geçmişleri ve cinayet saatinde nerede oldukları hakkında bilgi toplamak.

    Peki, bu kadar ipucu, bu kadar parmak izi nerede toplanıyor. Yapımcılar bu konuda oyuncunun kağıt kaleme baş vurmaması için ellerinden geleni yapmışlar ve mükemmel bir envanter sistemi hazırlamışlar. Klasik point & click türünde olan oyunumuzun envanter sisteminde, bütün nesneleri bir arada görebiliyor ve birkaç nesneyi bir arada kullanabiliyoruz. Bunun haricinde dokümanlar bölümünde Marceaunun macera boyunca mektuplardan, kitaplardan aldığı notları okuyabiliyoruz. Topladığımız pasaportlar ise envanterde ayrı bir bölümde yerlerini alıyorlar. Burada yolcuların resimlerini ve pasaport bilgilerini istediğimiz zaman görebiliyoruz. Benzer şekilde topladığımız bütün parmak izleri de envanterde ayrı bir bölümde yer alıyor. Yolculardan aldığımız parmak izleri ile eşyalar ve tren üzerinde bazı yerlerden aldığımız parmak izlerini, bu pencerede karşılaştırarak, kim nereye dokunmuş kolayca anlamak mümkün. Bütün bunlarla uğraşırken bir taraftan da envanterimizin doküman bölümündeki cinayet gününün zaman tablosunu oluşturmaya çalışıyoruz. Mucize envanter bununla da bitmiyor. Hangi yolcu hangi kompartımanda kalıyor, cinayet saatinde yalnız olmadığına dair bir kanıtı var mı, hangi yolcuların pasaportu ve parmak izi alındı gibi bütün detaylar ayrı pencerelerde oyuncuya sunuluyor. Bütün bunlarla beraber Poirotun bize önerdiği yarışta ne durumdayız ve Poirotun bizden istekleri nedir, bunları da görmek mümkün. Bu ayrıntılı envanter sistemi sayesinde size kalan sadece ipuçlarını toplamak, yolcularla konuşmak ve envanter sayfalarında gezinip cinayeti çözmeye çalışmak.

    Motoein hikâyesi, oynanışı ve bulmacalarını inceledikten sonra gelelim grafiklere. Oyunun grafikleri beni oldukça şaşırttı. Genelde macera oyunlarında ara videoların kalitesi oyun içi grafiklerinin kalitesinin çok üzerinde olur. Motoede ise durum tam dersi. Oyun içi grafikler bir macera oyunu için idare eder seviyede, ancak ara videolar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Oldukça düşük çözünürlükteki bu videolar ve başarısız karakter animasyonları ne yazık ki, çok göze batıyor. Firmanın kesinlikle bu konuda önlem alması gerekecek çünkü ciddi eleştiriler alacaklarına eminim.

    Grafikler hayal kırıklığı yaratırken, seslendirmelerde bir o kadar yüzümüzü güldürüyor. Özellikle Hercule Poirotun seslendirmesi şu ana kadar kesinlikle bir macera oyununda yapılmış en kaliteli ve en profesyonel seslendirme. Zaten yapımcılar, Poirotun seslendirmesini daha önce BBCde yine Poirotu seslendiren David Sucheta yaptırmışlar.

    Poirot arkasına yaslanır ve düşünür

    Motoe, farklı mantığıyla gerçekten değişik bir macera oyunu. Grafikleri haricinde pek de eksi bir yönü yok. Az sayıda ve kolay oyun içi bulmacalarının eksikliğini yapımcılar oyuncuya fazlasıyla beyin jimnastiği yaptırarak dengelemişler. Seslendirmeler mükemmel, atmosfer mükemmel, İstanbul mükemmel, oyunun sürpriz sonu mükemmel. O zaman, Et Voil

    SİSTEM GEREKSİNİMLERİ

    1.4 GHz işlemci, 256 Mb Ram, 64 MB DirectX 9 uyumlu ekran kartı
#01.04.2009 10:53 0 0 0