Türklerde Avcılığın Özü

Son güncelleme: 05.04.2009 01:49
  • Türklerin avcılığının kendine özgü bir karakteri olduğu, gerek bilinen avcılık felsefesi, gerekse dünyadaki avcılıkla farklı bulunduğu, bu özün bilinmeksizin avcılığın tam olarak kavranamayacağı göz önüne alınarak açıklamaya çalışalım.

    Türklerde ava gitme, öncelikle hayvan vurma gayesi gütmez. Avcı dediğimiz insanlar önce aynı merak veya hobiyi paylaşan insanlarla bir arada olmak, onlarla konuşup rahatlamak, keyifli zaman geçirmek, eğlenmek öncelik taşımaktadır. Bu ilke arkadaşlık ve dostluk kavramlarının içini doldurucu, ortak amaç için bir araya gelebilme, arkadaşlık, dostluk ilişkileri gibi insanı insan yapan sosyal özellikleri geliştirmektedir. Av sırasındaki beraberlikler av dönüşünde daha çok perçinleşmektedir.

    Türkler ava kendi insanını ve doğayı tanımak, eski Türklerdeki gibi yurdun her yerinin evi olduğu anlayışından hareketle, kendi coğrafyasını öğrenme ve kendi yurdunun insanı ile kaynaşma güdüsü, avlanma içgüdüsünün önüne çıkmıştır. Bu duygu aynı zamanda milli birlik ve bütünlüğünde temelidir. Avcıların ülkesini ve milletini sevmesi, onu korumak için gönüllü olması, hep bu duygudan kaynaklanmaktadır. Onun için Türklerde ki avcılığın milli birliğinde bir çeşit çimentosu olduğunu söyleyebiliriz.

    Türklerde çeşitli zümrelerden insanların birlikte avlanmaları, sosyal farklılıkların siyasallaşmasını önlemekte, sınıf zümre tabaka gibi kavramların avcılıkla içinin boşaldığını görmekteyiz. Bu şekilde kaynaşmış bir kitle oluşumu ülke düzeyinde ortaya çıkmaktadır.

    Avrupa'da ise avcılık aristokrat bir uğraş olup, ancak soyluların avlanabileceği gerçeği göz önüne alındığında, Türklerdeki avcılığın ise adeta bir halk okulu şeklinde kitlesel bütünlük sağladığı bir gerçektir.

    Türklerde avcılığın aynı zamanda spor olarak da kabul edildiği, sağlıklı ve zinde kalabilmek için heyecanı da içeren avcılığın tercih edildiği kabul görülmektedir. Çünkü geleneksel olarak Türklerin düzenli bireysel spor yapma alışkanlığı pek bulunmamaktadır. Bireysel sporların bir disiplini bulunması, toplumsal ruhu ağır basan Türkleri olimpik disiplin içerisinde gereği gibi spor yapılmaktan alıkoymaktadır. Zaten yürüyüş ve koşularda genellikle bir kişinin spor yapmasından çok, birkaç kişinin birlikte spor yaptıklarını görmekte ve bunu sorduğumuzda ise, tek başına sıkıldıkları ifadesiyle karşı karşıya kalmaktayız.

    Türklerdeki at tutkunluğuna bağlı olarak binicilik ve atıcılık gibi sportif uğraşların avcılıkla iç içe olduğu görülmektedir. Genç erkeklerin zor doğa koşullarına alıştırılarak yeteneklerinin artırılmasına tarihsel süreç içerisinde önem verilmiştir. Türkler avcılığı savaşa hazırlayıcı bir araç ve bir ön uygulama olarak görmüşlerdir. Avcılığın atıcılık ve binicilik yeteneklerini geliştirmesinin yanında, cesaret, bedensel güç ve yıkılmaz bir istenci geliştirmesi, genç kuşakların askeri eğitimlerinin bir parçası olduğunun değerlendirilmesini beraberinde getirmektedir.

    Türklerdeki avcılık önce dini bir nitelik taşımaktayken daha sonra geleneksel bir nitelik kazanmış ve milli kültürün bir parçası haline gelmiştir. Avcılık bu sayede kültürel dokunun oluşturulmasını sağlayan bir unsur haline gelmiştir.

    Erkan Kayaöz
    Orman Yüksek Mühendisi

    alıntı
#05.04.2009 01:49 0 0 0