Fatih Sultan Mehmed'in Son Seferi

Son güncelleme: 13.04.2009 19:19
  • [GOOGLEVIDEO]-1126776457354835241[/GOOGLEVIDEO]

    Fatih'in Son Seferi



    Fatih Sultan Mehmed, 300 bin kişilik bir orduyla hedefi gizli kalmış bir sefer için Üsküdar yakasına geçtiği sırada hastalanmıştı. Birkaç gün sonra tekrar hareket ederek Gebze yakınlarında "Hünkâr Çayırı" denilen yere gelince, hastalığı artarak vefat etmiştir (3 Mayıs 1481).

    Henüz elli yaşlarındaydı. Ölümüne sebep olan hastalık hakkında değişik yorumlar vardır. Ayağında ağır rahatsızlık vardı. Doktorlar anlaşarak ayağından kan aldılar. Fakat ızdırabı artınca bir şerbet vermişler. Biraz sonra Kelime-i Şehadet söyleyerek vefat etmiş. Sultanın zehirlenerek öldüğü de ihtimal dahilinde görülmektedir. Türbesi Fatih Camii haziresindedir.

    1451 yılından itibaren otuz yıl hükümdarlık yapmış olan Sultan Fatih, bizzat yirmi beş sefere katılmış, on yedi devleti ele geçirmiş ve Balkanları tamamen fethetmiştir. Yapacağı seferleri gizli tutar, düşmanlarını şaşırtarak zaferler elde ederdi. Devlet idaresinde sert, savaş sahasında cesurdu.

    Sultan Fatih, birkaç lisana vakıf, bilgin ve şairdi. Serbest fikirli olup, taassubu yoktu. Alimleri davet ederek ilmî müzakereler yaptırırdı. Bazan müşkül mevzular vermek suretiyle alimlere risaleler yazdırır ve onları ayrıca incelerdi. İlmî meselelerde hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun, alimleri himaye ederek eserler yazdırırdı. Bir yerde üstün bir alim olduğunu duysa İstanbul'a davet ederdi. Meşhur matematik ve astronomi bilgini Ali Kuşçu bunlardan biridir. İlkçağ bilginlerinden Batlamyus (ö. 168) tarafından yazılan "Kitabü'l-Coğrafya" isimli eser, Fatih'in isteğiyle Grekçe'den Arapça'ya çevrilmiştir. Bu tercüme, Süleymaniye Kütüphanesi/Ayasofya bölümünde bulunmaktadır.

    Sultan Fatih, "Avnî" takma adıyla önemli şiirler de yazmıştır. Daha önce farklı kişiler tarafından birkaç defa neşredilen "Fatih Dîvanı", son olarak Muhammed Nur Doğan tarafından el yazması tıpkıbasımı ve metin şerhiyle birlikte "Fatih Dîvanı ve Şerhi" adıyla yayımlanmıştır.

    Fatih'in bir beyti:

    "Zülfünün zencirine bend eyledün şâhum beni / Kulluğundan kılmasun âzâd Allahum beni."

    (Saçının zincirine bağladın şahım beni. Sana kul olmaktan azat etmesin ım beni.)

    Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 2/143-150; M. Nur Doğan, Fatih Dîvanı ve Şerhi (İstanbul 2004).

    Fatih'in Külliyesi

    İstanbul'un fethinden hemen sonra, Fatih öğretime derhal başlanması emrini vermiş, Ayasofya ve Zeyrek'te boşalan papaz odalarına ilim isteklileri yerleştirilerek yetiştirme işine girişilmiştir. O devrin bilginlerinden Molla Hüsrev Ayasofya'da, Molla Zeyrek ise sonradan kendi adını alan semtteki bir manastırda, yardımcı arkadaşlarıyla beraber, İstanbul'un ilk külliye şubelerini kütüphaneleriyle birlikte kurmuşlardır.

    Fatih Külliyesi, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul-Fatih semtinde kurduğu üniversitedir. Fatih bu külliyesini bir tepeye 1462-1470 yılları arasında sekiz yılda kurmuştur. Burada "Sahn" veya "Semâniye" denilen sekiz medrese yer alır. Bu medreselerden başka biraz aşağıda, "tetimme" denilen hazırlık medreseleri bulunuyordu. Külliyenin yüksek kısmında okumak için bu tetimmelerden geçmek lazımdı. Bugün sadece sekiz büyük medrese yerinde durmaktadır.

    Fatih Külliyesi'nin Haliç tarafındaki kısmına "Bahr-i Siyah/Karadeniz", Marmara tarafındaki kısmına da "Bahr-i Sefîd/Akdeniz" medreseleri denilmiştir. Külliye bünyesindeki Fatih Camii ve avlusu ise bu medreselerin ortasında yer alır. Ne var ki, şimdiki cami Fatih'in yaptırdığı cami değildir. Yapılışından üç yüz yıl sonra depremlerle harap olan Fatih Camii, III. Mustafa döneminde, 1767-1771 yıllarında yeni baştan yapılarak bugünkü şeklini almıştır.

    Yüksek seviyede çeşitli fen ve din ilimlerinin okutulduğu Fatih Külliyesi'nin ders programları, zamanın meşhur alimlerinden Molla Hüsrev ile Ali Kuşçu tarafından hazırlanmıştı. Külliyenin bir yönetmeliği vardı. Çalışanların görevleri, imaret aşhanesinden verilecek miktarlara kadar yazılıydı. Öğrenci, müderris ve personelin tamamına her gün kuşluk ve akşam yemeği verilirdi. Ayrıca misafirlere de çeşitli ikramlar yapılırdı.

    Molla Hüsrev Ayasofya'da ders verirken, sabah güneş doğmadan evlerinden çıkan talebeler, hocanın bindiği atın arkasından saygıyla yürüyerek Ayasofya'ya gelirler; sabah namazından sonra ders yapılarak tekrar eve gelinir, hocanın onlara verdiği kuşluk yemeğinden sonra işlerine dönerlermiş.

    Türk Ansiklopedisi, 16/144-146.

    Yusuf YAVUZ semerkant
#13.04.2009 19:19 0 0 0