Güçlü İman Belirtileri

Son güncelleme: 25.04.2009 18:00
  • "İnananlar ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, âyetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır. Ve Rablerine güvenirler; namaz kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarf ederler." (8 Enfal 2,3)
    Mü'minlerin, gerçek mü'minlerin özelliklerinin açıklan-dığı bir âyet. Gerçekten inanmış, tam anlamıyla iman et-miş, emniyet ve güvenlik içine girmiş, Rabbiyle tam bir di-yalog halinde, rıza halinde olan, Allah'tan ve Ondan gelen-lerin tümünden razı olmuş mü'minlerin özellikleri şunlar-dır:

    Allah anıldığı zaman, Allah'ın esmâsından birisi günde-me geldiği zaman, veya ef'ali, fiilleri, sıfatları, âyetleri gündeme getirildiği zaman, en büyük olarak Allah gündeme getirildiği zaman, Rab olarak, İlâh olarak, Melik olarak, Rahmân olarak gündeme getirildiği zaman kalpleri titreyen, kalplerinde bir hareket, bir depreniş, bir heyecan, bir arzu, bir saygı meydana gelen kimselerdir onlar.
    Evet kalpler ancak Kur'an'la mutmain olur. Ancak Kur'an'la itminan bulur, ancak onunla yatışır ve sükûnete kavuşur. Çünkü kalp Allah'ın âyetlerini duydukça, tanıdıkça şüphe ve tereddütlerden kurtulup doyuma ve itminana ulaşacaktır.
    Demek ki Allah'ın âyetleri okundukça, âyetlerle karşı karşıya geldikçe mü'minlerin kalpleri coşar, taşar, sanki kabına sığmaz hale gelir. Bu âyetin bize anlattığına göre kalp-lerin itminana kavuşmasının birinci yolu elimizdeki şu Kur'an âyetleridir. Bunun bir ikinci yolu da yine kitabımızın Bakara sûresinin beyanıyla meşhut âyetlerle olacaktır. Rabbimizin kâinata serpiştirdiği görsel âyetlerini gördükçe kalpler doyuma ulaşacaktır.

    Allah'ın âyetleri kendilerine tilâvet olunduğu, duyurulduğu, izlettirildiği zaman onların imanları artar. Gerek Allah'ın şu elimdeki kitabının âyetlerini okuyarak izlediği veya gerekse âyetleri okuyan bir Müslüman kardeşinin kendisine duyurmasıyla izlediği zaman onların mânâsına nüfuz ederek, Rabbinin kendisinden istedik-lerinin bilincine ererek, farkına vararak dinlerler. İşte böyle ne dendiğini, ne istendiğini anlamaya, kavramaya çalışarak izleme onların imanlarını artırır. Çünkü böyle âyetler üzerinde kafa yorarak izleyenler görürler ve anlarlar ki tüm kâinatta Allah yasaları uygulanmaktadır. Çevrelerinde cereyan eden tüm hadiselerde bu Allah yasalarının uygulandığını gören mü'minlerin imanları artacaktır.
    İman aslında kalbin işidir. Ve iman için kişi Kur'an bilmek zorundadır. Önce bilecek kişi, inanacak ve sonra da onu amel haline getirecek. Bilmeden inanılmadığı gibi inanmadan da yapılmaz. Neye inanıyoruz? Bunu bileceğiz. Meselâ benim kaç tane sâlih amelim varsa o kadar imanım var demektir. Meselâ benim yirmi tane sâlih amelim varsa yirmi tane imanım var demektir. Bunu çoğalttıkça benim imanım da çoğalacaktır. Öyleyse kitaptan iman birimlerini çoğaltmak, yâni tanıdığımız her bir âyetle imanlarımızı çoğaltmak ve buna oranla da sâlih amellerimizi çoğaltmak zorundayız.
    Evet Allah'ın iman birimi âyetlerini tanıdıkça, öğrendikçe kişinin imanı artacaktır. Yâni Kur'an'da her bir iman konusu gündeme geldikçe bunu öğrenip iman eden mü'minlerin imanları, iman konuları artıverir. Öğrendiği her bir âyet karşısında Allah demişse doğrudur, Allah ne demişse kabulümdür diyerek Allah'ın âyetleriyle tanıştıkça kendisini, hayatını, bakışını, düşüncesini değiştiren kişinin imanı artacaktır. Zira her bir yeni âyeti tanıyıp inandıkça mü'minlerin imanları artmaktadır. Çünkü mü'min durağan değildir. Mü'min sürekli imana, teslimiyete doğru bir gelişim içindedir. Öğrendiği her bir yeni âyete imanla, mü'minler taklitten çıkıp tahkike ulaşırlar.
    Meselâ eğer şu ana kadar bu sûreyi bilmiyorsak şimdi iki âyet öğrendik, iman ettik ve iki âyetlik bir iman artışımız oldu, ya da iki iman birimi daha kazandık demektir. Öyleyse her yeni âyete inandıkça bir iman biri-mimiz daha oluyor demektir. O halde bizler de bugün Rabbimizin âyetlerini tanıyarak iman birimlerimizi artırmak zorundayız.
    (Dinleyiciler arasından imanın artıp eksilmesiyle ilgili bir hadis soruldu.)
    Ben aslında burada bu konuya girmek istemiyordum, ama arkadaşın sorusuna binaen birkaç söz söyleyelim inşaallah İman, taat ve ibadetle artar, isyan ile de azalır. Selef âlimlerimiz bu konuda ittifak etmişlerdir. Kur'an'da imanın artmasına işte bu âyet delil gösterilmiştir. İbni Mübârek azalıp çoğalma ifadesi yerine üstünlük, kuvvetlilik ve zayıflık ifadesini kullanmıştır. İman için sadece dil ile ikrar ve kalp ile tasdikin yeterli olmadığını, aynı zamanda amellerle bizzat ortaya konarak gösterilmesi gerektiğini söyleyenler de olmuştur. Âlim-lerimizden kimileri; imanın ameller cihetinden ziyadeleş-mesi asr-ı saadete mahsustur. Zira asr-ı saadette İslâm ahkâmı yeni nâzil oluyordu. Her yeni gelen hükme inandıkça mü'minlerin imanları ziyadeleşiyordu. Ama devri saadetten sonra, yâni ahkâm tamamlandıktan sonra imanın ziyadeleşmesi artık mümkün değildir demişlerdir. Kimileri; iman adına söz konusu olan bu artış kemi-yet itibariyle değil, keyfiyet itibariyledir derken, Fahrettin Râzî gibi kimi âlimlerimiz de; insan fıtraten zaten mü'min olarak doğar. Buna imanî fıtrî denir ve bu iman buluğ çağına kadar sürer. Bu çağdan sonra kişi iman-i istidlâlî ile Allah'ın varlığına, birliğine, Peygamberine iman eder. İş-te imanda ziyadeleşme budur der. Tıpkı; "ya Rabbi, ölü-leri nasıl dirilttiğini görmek istiyorum" diyen İbrahim aleyhisselâmın imanı gibi. Biz biliyoruz ki İbrahim aley-hisselâmın imanı tamdı, eksiksizdi. Onun imanı kendisi-ne tâbi olanların tamamının imanından üstündü. Ama o Allah'tan imanı konusunda daha da kemal istedi. İşlerin zuhurunu görerek imanına kuvvet kazandırmak istedi.
    Yine kitabımızda "Ashab-ı Sebt"'in durumuna baktığı-mız zaman aynı durumu görebiliyoruz. Cumartesi günü balık tutma yasağını çiğneyen toplum üç grup oluyor. Bu konuyu A'râf sûresinde uzunca anlattık.
    1- Yasağa uymayarak balık tutmaya devam edenler.
    2- Cumartesi yasağına riayet edip, balık tutmaya git-meyen, ancak bunu sadece kendi şahıslarında uygula-yabilen, başkalarını da bu işten menetmeye imanları yetmeyenler. İmanları var, ama bu imanları onları baş-kalarını uyarmaya sevk edecek kadar güçlü değil.
    3- Kendileri yasağa riayet etmekle birlikte, günah-kârların yanlış hareketlerine iştirak etmemekle birlikte, aynı zamanda emr-i bil'-maruf ve nehy-i anil'münker de-diğimiz sürekli hareketlilik ve dinamizm isteyen cihat ruhunu canlı tutanlar. İşte bu üçüncü grubun imanı ken-dilerini günahtan uzaklaştırdığı gibi, başkalarını da menetmeye yetecek kadar güçlü idi. Günahkârlarla iç içe yaşadıkları bir ortamda bu iman onları Allah'ın yakın bir azabından korkutuyordu. Hattâ kalplerindeki bu imanlarının dışa yansıyan maddi bir tezahürü olarak da bunlar günahkârlarla kendi evleri, mahalleleri arasına bir duvar çekip tedbir almışlardır. İşte bu imanın güçlülüğünün madde planında, amel planında, aksiyon planında açığa çıkışıydı. Tebuk seferinden geri kalan Kâb Bin Malik'in imanı da kendisi gibi aynı suçu işleyen ötekilerin imanından daha güçlüydü ki, o iman kendisine öte-kiler gibi yalan söylemesine engel oldu.
    Peki bir mü'min böyle üstün bir imanı nasıl kazanacak? Bu soruya da bir iki söz ettikten sonra inşa sonraki âyete geçelim. Benim bildiğim, iman birimleri olan şu kita-bı ve Rasûl Aleyhisselâmın hadislerini sürekli elimizde tuta-rak, Rabbimizi yakından tanımak, O'nun esmasına, sıfatlarına, fiillerine muttali olmak, mutlak gücün, kuvvetin, kud-retin sadece Allah'a ait olduğunu kavramaya çalışacağız. Bu, bizim Allah'a daha çok yaklaşmamızı sağlayacaktır. Zira Allah'tan başka hiçbir varlıkta kuvvet ve kudretin, yetkinin olmadığını bilmek O'na teslimiyeti iltizam edecektir. O'nun, mülkün mutlak mâliki olduğunu bilmemiz bizi O'nun dışındaki eşyaya, varlıklara bağımlı olmaktan kurtaracaktır. O zaman şu anda insanların putlaştırıp önünde eğildikleri teknik üstünlük, teknolojik farklılık, sayısal üs-tünlük vs. gözümüzde küçülecek ve sadece Allah büyüyecektir. Kendilerinden kat kat fazla olan düşmanları karşı-sında Bedir'de zafer kazanan mü'minlerin yaşadıkları durum işte buydu. Ama Huneyn de yaşanan durum bunun tamamen zıddıydı. Bedirde aslan kesilen ruh orada pör-süyüverdi.
    Evet, bu iman önünde Kızıl Deniz, arkasında dünyanın en büyük ordularının sahibi Firavun olduğu halde Allah'a güven ve teslimiyetinde zerre kadar bir sarsılma yaşa-mayan Hz. Musa'yı tanıyarak kazanılacaktır. Veya sizler yeryüzünde güç ve kuvvet iddiasında bulunan bir başka tâğut tarafından ateşe atılırken, imanıyla dimdik ayakta du-ran İbrahim aleyhisselâmla tanışmadan onun imanını ka-zanmayı ya da aynı tâğutların ateşlerinin sizleri de yak-mamasını nasıl isteyeceksiniz? Bu kitapta İsmail aleyhis-selâmla tanışmadan onun teslimiyetini nasıl kazanacak-sınız? Benim bu konuda diyebileceklerim bu kadardır.

    Ali Küçük (sağir)

    alıntı
#25.04.2009 09:12 0 0 0
  • Ellerine sağlık ...
#25.04.2009 18:00 0 0 0