Karanlıklardaydı Ay Gökyüzünde

Son güncelleme: 25.04.2009 15:10
  • Karanlıklardaydı Ay Gökyüzünde - Bir Kan Davasının Öteki Yüzü

    Nihayet onu bulmuştu. Hayatının son beş yılı onu aramakla geçti. Sona yaklaştığına inanamıyordu. Vakit gelmişti. Yüreğinden geçen seslendirmeye cesaret edemediği sözler yüzünden okunuyordu '' Babacığım, geç oldu ama artık kanın yerde kalmayacak.'' İçi içini yiyordu ah bir yarın akşam olsa iş dönüşü geçecekti karşısına silahı önce karısına doğrultacak sonrada bir zamanlar en iyi arkadaşı olan, Aşağı mahallenin delikanlı çocuğu Nihat'ı alnından vuracaktı. Sabaha kadar sandalyenin tepesinde oturdu. Canı uzanmak dahi istememiş ti. Bu gün Cuma mübarek gün önce Cumaya gider sonrada işi hallederim. Daha sonrada teslim olurum.
    Birden anacığına mektup yazmadığı aklına geldi bel ki fırsat bulamayabilirdi. Sandalyeyi masanın yanına çekti. Çantasından bir dosya kağıdı çıkartarak biraz düşündü ve yazmaya başladı. Canım anacığım. Sanki mektup yazmıyor ve karşısında anasıyla konuşuyordu. Beklenen gün geldi Bu mektup eline ulaştığında bil ki oğlun Osman kanını yerden kaldırmış ve başı dik
    bir şekilde cezasını çekmek için teslim olmuştur. Osman kalemin tersiyle kafasını kaşıdı. Bu kendisinde alışkanlık olmuştu. Mektup
    Yazmayı bitirdikten sonra kağıdı dörde katladı arka cebine koydu ilk işi zarflayıp postaneden postaya vermek olacaktı. Gerisi muhtara kalmıştı annesine verirdi.
    Güneşin doğmasına az kala. Bahçeye çıkarak çeşmenin önündeki tabureye oturdu besmele çekti ve abdest almaya başladı. Sabah namazını içten gelen bir Huşu içinde kıldı. Yavaş, yavaş gün ağarmaya başlamıştı seccadeyi topladı dolaba koydu. Çamaşırlarının arasından daha evvel hiç kullanılmamış silahını çıkardı ve yan tarafına ceketinin altına yerleştirdi
    Canı dışarıda kahvaltı yapmak istedi Köşedeki pastaneye gitti. Tezgahta her zamanki genç vardı.
    _ Ağabey erkencisin bu gün. Kaç gündür görünmüyorsun ?
    _ biraz işlerim vardı uğrayamadım. Sen bana her zamankinden ver.
    Keyif çayını içerken, bir türlü düşüncelerini Nihat'tan uzaklaştıramıyordu. Acaba kendisini tanıyabilecek miydi? Muhtarın yeğeni Dursun Ali göstermeseydi acaba Nihat'ı tanıyabilir miydi ? '' Tanıyamazdım ' diye itirafta bulundu. Nede olsa aradan 12-13 sene geçmişti. Bütün üzüntüsü yanındaki kızdı. Zira tabancayı önce ona doğrultup, yıllarca önce kendi çekmiş olduğu acıyı ona da çektirecekti. Eğer gerekirse kızı da vururum diye düşündü.
    Olmaz diye kafasını salladı'' o suçsuz. Ben
    Katil değilim.''


    13 Yıl önce


    Kadın adamı sarsarak uyandırdı.
    _ Hadi kalk Recep şimdi uyanıktın ne çabuk uyudun. Su hazır yıkanacaksın. Davran hadi. Hiç umursadığın yok. Hadi bir daha desem hemen yerinden fırlarsın.
    Yatağından homurdanarak kalkan Recep karısına sevgiyle baktı. Gözü odayı ikiye bölen çarşafı görünce içinden gülmek geçti. Karısına
    _ Artık eve bir oda daha ilave etmek lazım Osman koca çocuk oldu. Onunda bir odası olsun
    - Ben senin içinden geçenleri anlıyorum da söyle bakalım sen Osman'ı mı? düşünü yorsun kendi rahatını mı ?
    - İkimizin de rahatlığını düşünüyorum.
    Bu oyun on yıldır oynanırdı Recep karısına hayrandı. Bu güne kadar hiçbir isteğine karşı gelmemişti. Oturduğu yerden, karısının kabalarına hafiften bir şaplak indirdi.
    _ Kız bu gece yine çok iyiydin.
    _ Bak Osman'ı da kendine benzetecek
    sin. Çocuk inşallah söylediklerini duymamıştır. Doğru hamama.
    Recep yıkanırken Hatice de adamının çıkınını hazır etti. Giyeceklerini yatağın üzerine koydu. Recep Biraz kasaba görmüş adamdı. Köylüler ilk başlarda hareketlerini yadırgadılar ne onlar gibi düşünüyor nede onlar gibi hare ket ediyordu. Hatice'de kocasını yadırgadı. Ama tanıdıkça adamına bağlandı. Akranlarının neler çektiklerini gördükçe Allah'ına şükrediyordu. Recep aceleyle giyindi. Yola çıkmadan karısını kucakladı ve yanaklarından öptü. Çıkınını da eline alarak karanlığın içine daldı. Hatice kendi kendine ''Adam azdı valla ne o be neredeyse her gün yapacak. Ama benim de canım çekmiyor değil'' birden kendine geldi. '' tövbe, tövbe bir duyan olsa benim delirdiğimi sanacak'' Hala bahçe kapısına dayandığını fark etti. Kim bilir kaç dakikadır böy
    le duruyordu. Eliyle kocasının şaplak vurduğu yeri okşadı. İçeri girip kapıyı kapadıktan sonra geride kalan on yıl film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Düğünleri aylarca dillerden düşmemişti. Kö
    yün dışında ilk karşılaştıkları günü hatırladı. Her hatırlayışında yüzü pancar gibi kızarıyordu. Recep laf atıp kaçmasına fırsat vermeden yanaklarından öpüvermiş ti, hah dedi '' Yine yanakların kızardı'' Sessiz adımlarla Osman'ın yatağına geldi ve yanına kıvrılıverdi.



    13 Yıl önce bir salı sabahı
    Saat 10 / 45


    Osman babasının öğle yemeğini götürmek için, sabah dokuzda yola çıktı. Kendi küçük adımlarıyla bir saattir yoldaydı. Kestirmeden giderse yirmi dakika sonra babasının yanında olacaktı. Annesinin tembihlerini bir kenara bırakarak, ana yoldan ayrıldı ve yokuş aşağı koşmaya başladı. Dereyi bir çırpıda geçti. Yokuş yukarı tırmanır ken, on beş dakikası kalmıştı. Nihayet önünde son engel olan koruluğa daldı. Babası şimdi dinleniyordur. Koruluğu geçtimi tarla tam karşısına çıkacaktı. Çalılıkların oraya geldiğinde, babasının sert bir sesle birisine bağırdığını duydu ve hemen olduğu yere çöktü. Çalılıkları aralayınca Arkadaşı Nihat'la babasını gördü çocukça bir öfkeyle yavaşça '' lanet olsun'' dedi. '' Yine iki tarla arasındaki toprak meselesi babamı bu sefer fena kızdırmışlar'' Osman ne olduğunu anlamadan her şey oldu bitti. Nihat'ın babası aniden tabancasını çekip basını vurdu. Babası yere düşerken Osman bir çığlık atıp olduğu yere yığıldı. Ne kadar baygın yattığını anlayamadan bir müddet sonra kendine geldi. Daha uzaktan babasının öldüğünü anlamıştı.
    Hiç ağlamadı, göz yaşları daha akmadan göz pınarlarında kuruyup kalmıştı. Babasını bırakıp bir ok gibi yerinden fırladı. Köye dönüşü yarım saatten fazla sürdü. Babası ölmüştü şimdi yalnız başınaydılar, ya annem dedi anneme nasıl anlatacağım. Bahçe kapısının önünde durdu çocukça gücüyle gökyüzüne bakarak bu kan temizlenmedikçe gözümden bir damla yaş akmayacak diye haykırdı. Sakin adımlarla bahçeye girdi ve annesine seslendi. Kadın oğlunun erken gelmesine şaşırdı. Bu işte bir terslik olduğunu anladı ama Recep'inin üzerine konduramadı.
    _ Anne çok kötü bir şey oldu. Nihat'ın babası Babamı tarlada öldürdü.
    Koştu yere çöken annesine sarıldı. Annesinin gözünden yaşla yağmur gibi akıyordu. Osman'mı o kaskatı kesilmiş daha şimdiden alacağı intikamın hesabını yapıyordu.


    13 yıl sonra bir Cuma akşamı


    Şansı yaver gidiyordu. Karanlıklardaydı ay gök yüzünde. Sığınmıştı bulutların arkasına. Yarım saattir sokağın köşesinde, duvarın dibine sinmiş bekliyordu. Neredeyse umudunu kesiyordu. Uzaktan gelen seslerini duydu. Hem yürüyorlar hem de şakalaşıyorlardı. Birden hafif bir kıskançlık duydu bu düşünceyi kafasından kovdu. Önünden geçip üç beş adım gidince, arkalarından yola çıktı. Kendinin dahi tanıyamadığı tok bir sesle konuştu.
    - Olduğun yerde kal.
    Nihat olduğu yerde kaldı yıllardır beklediği sonla nihayet yüzleşecekti. Ama karısının ve doğacak çocuğunun günahı neydi, kendi günahı neydi. Ağır, ağır dönerken sakin bir şekilde cevap verdi.
    _ Uzun zamandır seni bekliyorum. Kim kaçabilmiş ki kaderinden. Daha fazla gecik memesi iyi oldu. Senden bir tek isteğim var. Karım hamile yakında çocuğum ola
    cak. Bırak onu oğluma yaşama hakkı ver sen tanrı değilsin.
    Osman birden sarsıldı adını bulamadığı kelimeyi hatırlamıştı.Bu gün namazda kafasını kurcalayan buydu. Şimdi her şey yerli yerine oturmuştu. Tanrı değildi. Tanrı adına ceza kesemezdi. O zaman ne işi vardı burada. Eski iki arkadaş olmuşlardı aynı seneler evvel ki gibi. Daha dostça baktı Nihat'ın yüzüne. Silahı tutan eli yana düştü. Parmaklarının arasından kayıp düşen silah tok bir sesle yere çarpıp ayağının dibinde kaldı.
    _ Haklısın ben tanrı değilim Hoşça kal arkadaşım.
    Nasıl olsa her şey geride kalacaktı. Annesini ikna edebilirim diye düşündü.
    Tetiğin çıkardığı madeni sesi duyduğunda iş işten geçmişti. Ensesinden giren kurşun Göz çukurundan çıkıp kayboldu.Yere düşerken vurulduğunun bilincindeydi. İçinde bir rahatlama bir sevinç duydu. Canı hiç yanmıyordu. Hafif bir rüzgar esti, burnunda tüten yaban otlarının kokusunu duydu. İstanbul çok gerilerde kalmıştı. Köyünün tozlu yollarında koşturuyordu . Yarım kalmış işini tamamlayacaktı çalılığın yanından geçti. Tarlanın ortasında babası kucak açmış onu bekliyordu. Babaaa yaşıyorsun diye bağırdı. Sen ölmedin baba bende ölmedim. Ölen kötü kaderimiz.
    Düştü!


    Başı kaldırıma çarparken elindeki silaha şaşkın,şaşkın bakan Nihat'a kapatmaya fırsat bulamadığı gözleri takıldı kaldı.
    Karanlıktaydı ay gökyüzünde Sığınmıştı bulutların arkasına.


    Alıntı..
#25.04.2009 15:10 0 0 0