Evet Arapça'yı artık çok kolay öğrenebilirsiniz. Çünkü bu dili öğretme ve öğrenme konusunda yeni bir yöntemle karşılaşacaksınız. Önce bu yöntem hakkında aydınlanmalısınız.
Türkiye'de herhangi bir yabancı dili öğrenmek esasen kolay değildir. Arapça ise hiç kolay değildir. Gençlerimizin bu konuda karşılaştığı sorunlar ve bunların nedenlerini burada anlatmak hem zamanınızı alacak ve sizi üzecektir, hem de konumuzun özü değildir. Onun için gereksiz ayrıntılara girmeden Arapça'yı en kolay şekilde öğrenebilmenin yolları üzerinde kısaca durmak daha doğru olur.
Arapça'yı kolay öğrenebilmek için Türkiyeli öğrencinin bu konuda şimdiye kadar görüp duyduğu hemen her şeyi yeniden gözden geçirmesi ön koşuldur. Çünkü bu şeylerin hemen tamamı yanlıştır.
Örneğin önce gramerden başlamak yanlıştır. Keza, Arapça'yı bir yaşam dili olarak konuşmayan, -daha doğrusu konuşamayan-, bir hocadan bu dili öğrenmek çok daha büyük bir yanlıştır. İlginçtir ki özellikle bu iki yanlışta hep ısrar edilmiştir, halen de ısrar edilmektedir. Günümüzde binlerce öğrenci Kur'an Kurslarında, İmam-Hatip Liselerinde, İlâhiyat ve Filoloji fakültelerinde sözde Arapça öğrenmeye çalışmaktadırlar ve tabiatıyla onu bir türlü öğrenememektedirler. Oysa, örneğin Boğaziçi ve
Bilkent Üniversitelerinde İngilizce ve öbür Avrupa dilleri, bilimsel sistemlerle öğretilmektedir. Tuhaftır ki sözde Arapça öğretenler bu çelişkiyi görmezden gelmekte ve yukarıda sözü edilen iki yanlış üzerinde her şeye rağmen ısrar etmektedirler. Bu iki yanlışın yol açtığı sorunlar ise sanıldığından çok daha büyüktür. Onun için Arapça öğrenmek durumunda olan her öğrenci, her şeyden önce bu iki büyük yanlışın farkına varabilmeli, emsallerini bu konuda uyarmalı ve bu yanlışların düzeltilmesinde akılcı stratejiler kullanarak bilimsel sistemlerin bir an önce hayata geçirilmesine yardımcı olmalıdır.
Bu stratejilerin en önemlisi, öğretmenlerin, derste yalnızca Arapça konuşmasını sağlamaktır. Eğer öğrenciler, Arapça dersi veren hocalarına örneğin, toplu şekilde ve ısrarla:
- Hocam, derste Türkçe konuşmanızı istemiyoruz. Bize, öğretmekte olduğunuz dille hitap ediniz. Çünkü bir yabancı dilin ancak bu şekilde öğrenilebileceğini, aksinin ise mümkün olmadığını öğrendik; nitekim İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi diller bu şekilde öğretiliyor ve öğreniliyor. diye hocalarına ve okul yönetimlerine uyarıda bulunur ve bunda ısrarlı olurlarsa, sorun kısa zamanda çözülebilir. Çünkü sözde Arapça öğreten hocalar, bu ısrarlı istekler karşısında mahcup olacak ve sonunda Arapça bilmediklerini itiraf etmek zorunda kalacaklardır. Bu ise öğrencilerin ilk zaferi olacaktır. Bu aşamadan sonra öğrenci hiç değilse Bu dilin gerçek anlamda öğretildiği merkezlere yönelme zorunluluğunu hissedecektir.
Arapça öğrenmede atılacak ilk ciddi adım budur. Eğer bu öneri Türkiye'de öğrenci çevresinde yankı bulacak olursa onun, eğitimde önemli bir devrimin gerçekleşmesini sağlayacağı günlerin hiç de uzak olmadığına inanmak gerekir! Şu halde Arapça da dahil, herhangi bir yabancı dili öğrenebilmek için mutlak surette o dili hatasız konuşan ve onu bir yaşam dili olarak kullanan, aynı zamanda gramer ve edebiyat kurallarını da çok iyi bilen aydın ve öğretmenlik
formasyonuna sahip birinden eğitim almak gerekir. Bu hayırlı tavsiyeyi ciddiye alarak, aşağıda açıklanacak kurallara göre adımlarını atan öğrenciler elbette ki Arapça'yı kolayca öğrenebileceklerdir.
Bir yabancı dili en kolay biçimde ve en kısa zamanda öğrenebilmenin yolu bilimsellikten geçer. Uzmanların bu konuda şimdiye kadar saptadığı gerçeklerin özü ise şudur:
1. Yabancı dili öğreten kişinin, o dili mutlaka yazılı ve sözlü anlatımda hatasız, güncel ve akıcı olarak kullanabilmesi gerekir.
2. Yabancı dil, -sıfır yaştaki bebeğin, yaklaşık yedi yaşına gelinceye kedar annesi, babası ve çevresi tarafından- ona öğretilen ana dilinin fıtrî yöntemiyle verilmelidir. Yani dersler, yaşamın her alanından konusunu -dengeli ve serpiştirilmiş olarak- alan bir çeşitlilik içinde verilmelidir.
3. Öğrencinin derse, sıcak ve seri diyaloglarla katılımı sağlanmalı; uygulama sırasında öğrenci sırf dinleyici, sırf okuyucu veya sırf yazacı olarak kalmamalıdır.
4. Öğrenciye, ders konusunun kapsadığı olaylar, görsel ve duyumsal olarak elverdikçe yaşatılmalıdır.
5. Gramer ve edebiyat bilgileri, günlük konuşmalara serpiştirilmiş olarak öğrenciye verilmelidir.
6. Öğretimde kolaydan zora, yakından uzağa, basitten bileşiğe doğru bir açılım yelpazesi izlenerek konular işlenmelidir.
İşte elinizdeki kitap bu kurallar çerçevesinde fiilen uygulanmış dersler içermektedir. 2002 yılında İstanbul'da düzenlenen kurslarda verilen bu derslerden umut verici sonuçlar alınmıştır. Yirmişer grupluk öğrencilere
uygulanan bu derslerden onar konu toplanarak dizi halinde kitaplaştırılmıştır.
Gerek Arapça öğretenler, gerek bu dili öğrenmek isteyenler ve aynı zamanda Arapça-Türkçe, Türkçe-Arapça çeviri yapanlar da bu kitaplardan yararlanabilirler.
Bu derslerde yaşamın her alanından, homojen bir denge içinde hemen her olaydan biraz söz edilmiştir. Tarih, coğrafya, biyoloji, sağlık, psikoloji, matematik, geometri, ekonomi, ticaret, din, felsefe, sosyoloji ve mantık gibi temel bilimler başta olmak üzere, ahlâk, temizlik, çevre, küreselleşme, feminizm, afetler, savaşlar, teknoloji, uygarlık, uzay, zaman, enerji, büyü, spor, sanat ve müzik gibi genel kültür konularına kadar akla gelebilecek hayat gerçekleri bu derslerde az çok işlenmiştir. Bundan amaç, öğrenciye Arapça öğretirken onun her konuda düşüncelerini bu dille biraz ifade edebilmesini sağlamaktır.
Her ders, yaklaşık yirmi Türkçe cümleden meydana gelmekte ve genelde bir bütünlük oluşturmaktadır. Ancak metnin cümleleri önce sıra ile numaralanmış ve altlarında Arapça tercümeleriyle birlikte sunulmuştur. Daha sonra, numaralanmış cümlelerin Arapçaları normal bir yazı disiplini içinde dersin sonuna metin olarak ilave edilmiştir.
Bu diziden yararlanmak isteyen öğretmen, kural olarak, öğrencileriyle Türkçe konuşmamalı, sadece Türkçe cümleleri onlara dikte ettirirken Türkçe'yi kullanmalıdır. Öğretmenin, her derse girerken önce beş dakika kadar, işleyeceği konu ile ilgili bir konuşma yapması çok yararlı olur. Ancak bu konuşma tamamen Arapça olmalıdır. Çeviri işlemi sırasında da öğretmen, öğrencileriyle diyalog halinde olmalı, zamanını çok ekonomik olarak kullanmalıdır. Çeviri sırasında duruma göre alternatif cümlelerin yanı sıra, deyimsel kalıpları, eş anlamlıları ve zıtları da sunmalı, öğrencinin zengin bir anlatım gücü kazanabilmesi için çeşitli bilgileri Arapça olarak vermelidir.
Yabancı dil öğretiminde en önemli nokta yabancı dil ile ana dil arasındaki mantık farklarıdır. Unutulmamalıdır ki her dilin kendine göre lengüistik özellikleri, belli bir karakteri ve mantığı vardır. Özellikle çeviri sırasında çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkan bu mantık ve karakter farklarından dolayı çevirmen büyük sıkıntılar çeker. Yabancı dil öğreten hocanın işte bu konuda derin bilgi ve birikime sahip bulunması gerekir. Yoksa yabancı dilin deyim ve özel tabirlerini öğrencisine aktaramaz. Bu yüzden de öğrenci, ne kadar emek verirse versin o dili hakkıyla öğrenemez!
Arapça öğrenirken öğrencilerin, olağanüstü bir dikkatle önem vermeleri gereken bir nokta da aksandır. Yani Arapça kelimeleri, bir Arap gibi seslendirmektir. Harflerin gerek ağızdaki, gerekse hançeredeki belli mahreçlerden çıkarılması son derece önem taşır. Bu ilgiyle öğrencileri bir noktada uyarmak yararlı olacaktır. O da şudur: Arapça'da (ü) sesi yoktur. Örneğin (kitaplar) demek olan (kutub) kelimesinin (Kütüb) ya da (kütüp) olarak seslendirilmesi çok yanlıştır ve bir Arapla konuşurken kelimeyi böyle seslendirmek yanlış anlamalara da yol açabilir. En azından muhatap olan Arap, kelimeyi anlamayabilir.
Müslüman milletler arasında özellikle (Tecwîd) kurallarına çok önem vermekle ünlü olan Türklerin -hele Kur'an okurken- bu sesi kullanmaları çok düşündürücüdür. Bunun, bir dereceye kadar -Kur'an eğitimi görmemiş kimseler için- Türkçe'nin karakterinden kaynaklandığını kabul etmek mümkün ise de, özellikle (Tecwid) talimi görmüş kimselerin bu sesi çıkarmada ısrar etmesi bir talihsizliktir! Çünkü yapılmış bazı araştırmalar sonunda, -sözde arabizme karşı misilleme anlamında bu yanlışta bilinçli olarak ısrar edildiği- anlaşılmıştır! Kur'an-ı Kerim'e, hiç değilse okurken bu kadarlık bir değişiklikle Türke özgü bir özellik kazandırma kompleksi olarak ortaya çıkan bu sorun, yanlış yoldaki insanları tatmin etse de Kur'an'ın özgün vasıflarına aykırıdır ve her zaman tepki görecektir!
Bu kitapta yer alan her dersin başında, kısa bir açış konuşması metni; -eğer gerekmişse- sonunda da, o dersin bazı ayrıntılarına ilişkin açıklamalar verilmiştir. Bu açıklamalar içinde özellikle mantık farklarına ilişkin ayrıntılar bulunmaktadır.
Arap ülkelerinde ilk okul ikinci ve üçüncü sınıflar için öngörülmüş basit hikaye kitaplarını okuyup anlayabilecek kadar kendilerini yetiştirebilmiş olan öğrenciler ancak bu kitaptaki dersleri izleyebilirler. Bu nedenle Türkiye'de ancak İlâhiyat ve filoloji fakültelerinin son sınıf öğrencileri ya da mezunları ancak bu düzeye gelebilmektedirler. Dolayısıyla Kur'an kurslarında ve medreselerde okumuş bulunanlarla İmam Hatip liselerinden mezun olanlar, bu dersleri izlemekte yetersiz kalabilirler.
سنقومَ في هذا الدرسِ بتعريبِ جُمَلٍ قصيرةٍ لحوارٍ (مُتَصَوَّرٍ على شكلِ مَسْرَحِيَّةٍ جرَت بينَ فتاةٍ تركيةٍ وأخرى عربيةٍ، تلتقيانِ في شارِعٍ، أو ساحةٍ، أو محلٍّ تجارِيٍّ بإحدى البلادِ العربيةِ.
وهذا الحوار يبدأُ بالترحيبِ كالعادةِ، ويستمِرُ بالتعارُفِ والْمُسَائَلَةِ.
أوَّلُ من يبدأُ بالكلامِ هي الفتاةُ التركيةُ، لأنّها بِحاجةٍ إلى مَنْ يُساعِدُها، ولأنّها زائرةٌ، وحديثةُ العهدِ بهذا البلدِ العربِيِّ. ولكنّها مطمئنَّةٌ في نفسِها. لأنّها ترى مشابَهةً كبيرةً بين بلدِها وبين هذا البلدِ العربيِّ في المعتَقَدَاتِ والعاداتِ والتقاليدِ.
الفتاةُ التركيةُ تقترِبُ من فتاةٍ عربيةٍ وتقولُ لها:
1. Merhaba
مَرْحَبًا
2. Affedersiniz
عَفْوًا
3. Adım Ayşe
اِسْمِي عائِشةُ
4. Adınızı öğrenebilir miyim?
اِسْمُكِ الكرِيم؟
5. Adım Hatice
اسمي خديجةُ.
6. Türkiye'den geliyorum
أَنَا قَادِمةٌ مِن تُرْكِيَا
7. İstanbulluyum.
أنا مِن إسطنبول.
8. Siz buralı mısınız?
هلْ أَنْتِ مِنْ هُنَا؟
هَلْ أَنْتِ مِنْ هَذِهِ الْمَدِينةِ؟ (Bu şehirden misiniz?)
- أَنَا قَادِمةٌ مِن تُرْكِيَا ، أَنَا مِنْ إسْطَنْبُول، هَلْ أَنْتِ مِنْ هَذِهِ الْمَدِينةِ؟ هَلْ تَدُلِّينِي عَلىَ فُنْدُقٍ مُنَاسِبٍ؟ أُرِيدُ أَنْ أُقِيمَ هُنَا مُدَّةَ أُسْبوعٍ. أُرِيدُ أَنْ أُطَوِّرَ مَعرِفَتي بِاللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ. لأوَّلِ مَرَّةٍ أزُورُ هذهالمدينَةَ. أعجَبَتْنِي المدينةُ. سأعودُ مرةً أخرى إن وجدْتُ الفُرصَةَ. إريدُ أن أُشَاهِدَ معالِمَ المدينَةَ. هل في إمكانِكِ أن تُسَاعِدِيني في ذلك؟
أوَّلاً نزُورُ الْمُتْحَفَ. هل هذِهِ هِيَ أرْقىَ أحياءِ المدينةِ؟ ما اسمُ الشارِعِ الرئِيسيِّ للمدينةِ؟ كيفَ أصِلُ إلى هناكَ؟
AÇIKLAMA:
Bu dersin 4'üncü ve 14'üncü cümlelerine ilişkin birer açıklama gerekmektedir.
4'üncü cümlede Türkçe ile Arapça karşılıklar arasında kelime bazında önemli farklar vardır. «Adınızı öğrenebilir miyim?» cümlesinin karşılığı olan اِسْمُكِ الكرِيم؟cümlesi, kelime bazında «Değerli adınız?..» anlamını vermektedir. Bu ise iki dilin mantık farkından kaynaklanmaktadır. Dil mantığından kaynaklanan bu farklılıklara, ileriki derslerde de sık sık rastlanacaktır.
14'üncü cümlede de eşanlamlılardan biri, öbürünün yerinde kullanılamamaktadır. Arapça'da birçok eşanlamlı kelime bulunmaktadır. Konuşmacı ya da yazar kişi, bunlardan hangisinin uygun olduğunu çok iyi bilmeli ve seçmelidir.
درسنا في الحصّةِ الماضيةِ حوارًا سريعًا جرى بين فتاةٍ تُركيَّةٍ وأُخْرَى عربيةٍ. وعلِمنا أنَّ الفتاةَ التركيةَ قد زارتْ بلدًا عربيًّا تُريد تطويرَ معرِفَتِها باللغةِ العربيةِ.
يمكِنُنَا أن نتحصّلَ من هذا الحوارِ أمورًا مثيرةً قد لا يعلمُها من يجهلُ النسيجَ الإجتماعيَّ وَالنَّـزَعَاتِ الكامِنةَ للشبيبةِ في تركيا. ذلكَ أنّ كثيرًا من الشباب الأتراك يحرُصونَ على تعلُّمِ اللغةِ العربيةِ ولا يجدون الوسطَ الملائِمَ ولا مَن يُعَلِّمُهُم إيّاها بالوجهِ الصحيح. وكثيرٌ منهم يريدونَ أن يزوروا بلدًا عربيًّا، إمَّا ليتعلّموا العربيةَ بالطريق المباشِرِ، والإحتكاكِ بالناسِ العربِ. أو إمّا أن ينخرِطوا في معهدٍ أو جامعةٍ ليطوِّرو ما قد اكتسبوهُ من المعرفةِ بهذهاللغةِ في بلدِهم. وهذا يدلُ على شُعورِهم الطيِّبِ بالقرآنِ ولُغتِهِ.
هذا، ويترتّبُ على كلِّ عربيٍّ أن يهتمَّ بهؤلاءِ الشّبابِ، كما نجد هذا الشعورَ في الفتاةِ العربيةِ (خديجة بطلِ قصّتِنا من خلالِ حوارِها معَ الفتاةِ التركيةِ (عائشةَ. وذلك فيما يلي:
1. Bayan, hoş geldiniz, mesleğiniz nedir, biraz kendinizden söz eder misiniz?
17. Bu ise ancak insanlarla diyalog kurmak suretiyle mümkün olabilir.
وهذا لا يمكن إلاَّ عن طريقِ الحوارِ مع الناسِ.
18. Tabi bu doğrudur.
هذا كلامٌ صَحِيحٌ طبعًا.
19. İnsanlarla devamlı temas halinde bulunmalısınız
ينبغِي أن تكونِي على اتّصالٍ مُسْتَمِرٍّ مع الناسِ.
20. Elbette ki onlarla içli dışlı olmak, onlarla düşüp kalkmak lâzımdır.
يجبُ الإحْتِكَاكُ بِهم، والتَّفَاعُلُ مَعَهُمْ لا محالَةَ.
CÜMLELERİN METNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ ŞEKLİ:
- آنستِينَا يا سيِّدَةُ، ما مِهنَتُكِ؟ سَمِّعِينَا شَيْئًا عَنْكِ من فضلِكِ.
- مرحبًا، أنا مازِلتُ أدْرُسُ. أنا طالِبةٌ في كُلِّيَةِ العلومِ الإسلاميةِ التابعةِ لجامعةِ مرمره، في إسطنبول. ولكنّي كما تَرَيْنَ لا أُتْقِنُ اللغةَ العربيةَ. لَهَا أسْبَابٌ عديدةٌ ولكنِّي لا أستطيعُ التصريحَ بها الآن! ولِهذا زُرتُ بلَدَكُم. أريدُ أن أقيمَ هُنا مدّةً قصيرَةً. أريدُ أن أتحدّثَ مع الناسِ. لأنِّي مُتأكِّدةٌ أنَّ أيَّ لُغَةٍ، لا يُمكِنُ إتْقَانُها إلاَّ بِهذهالطريقةِ. إنّنا لا نتمكَّنُ من إتقانِ اللغةِ العربيةِ في بَلَدِنَا. ويَاللأسَفِ، لا يوجَدُ لهذا الغرَضِ وسطٌ ملائِمٌ.
- كلاَّ، ليسَ الأمرُ كما تعلمينَ. أحيانًا لا أتمكّنُ من شرحِ ما أنا بِصَدَدِهِ. أمَّا أنِي في الحقيقةِ أريد أنْ أُتْقِنَ اللُّغَةَ العربيةَ حقَّ الإتقانِ. وهذا لا يمكن إلاَّ عن طريقِ الحوارِ مع الناسِ.
- هذا كلامٌ صحيحٌ طبعًا. ينبغِي أن تكونِي على اتّصالٍ مُسْتُمِرٍّ مع الناسِ. يجبُ الإحتكاكُ بِهم، والتفاعُلُ معهُمْ لا محالَةَ.
Açıklama:
Yukarıda birinci cümlede, سَمِّعِينَا شَيْئًا عَنْكِ tabiri, «Kendinle ilgili olarak bizi biraz dinlet» gibi bir anlam vermektedir; ancak böyle bir çeviri, Türk dil mantığına aykırıdır. Onun için yukarıdaki kesit, yaklaşık olarak «Biraz kendinizden söz eder misiniz?» şeklinde çevrilmiştir.
فإنّنا وجدنا فيما سبقَ أن الحوارَ بدأَ يتطوّرُ بين الفتاتينِ، وأنّ الجانِبَ الهامَّ لهذا الحوارِ يبدو في تعبير عائشةَ عن نفسِها حينَ تقولُ :
»- إنّنا لا نتمكَّنُ من إتقانِ اللغةِ العربيةِ في بَلَدِنَا، ويَاللأسَفِ، لا يوجَدُ لهذا الغرَضِ وسطٌ ملائِمٌ.«
فلعلّها واجَهتْ عقباتٍ لم تُرِدِ الإفصاحَ عنها، بل اكتفتْ بالإلماحِ إليها حين قالت:
»- لَهَا أسْبَابٌ عديدةٌ ولكنِّي لا أستطيعُ التصريحَ بها الآن!«
والأمرُ الذي يبعثُ الفرحَ في قلبِ مَن يشهد مثل هذا الحوارِ، أن الفتاةَ العربيةَ تستقبِلُ الفتاةَ التركيةَ بحفاوةٍ،، وتبذَُلُ كلَّ جهودِها لتُضيِّفَها في بيتِها. غير أن المساعدة التي تُقَدِّمُهَا خديجةُ لضيفِها عائشةَ تتعدّى نطاقَ المساعدةِ وتبلُعُ حدودَ التضحيةِ والفداءِ، كما سنشاهد ذلك نحنُ أيضًا من خلالِ حوارِهما فيما يلي.
1. Kardeşim Ayşe, seninle karşılaştığıma çok sevindim.
يا أُخْتِي عائشةَ، إنّي لَسَعيدةٌ جِدًّا بلِقائِكِ.
2. Arapça'nı ilerletmen için aklıma uygun bir çözüm geldi.
وسأقومُ بِالتِّجْوَالِ مَعَكِ في أيّامِ العُطْلَةِ.
20. Bu günleri asla unutamayacaksın.
سوفَ لن تَنْسَيْ هذهالأيامَ أبدًا.
CÜMLELERİN METNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ ŞEKLİ:
- يا أُخْتِي عائشةَ، إنّي لَسَعِيدةٌ جِدًّا بلِقائِكِ. لقد ذَكَرْتُ حَلاًّ مُناسِبًا لتطويرِ معرِفَتِكِ باللُّغةِ العربيةِ:
تُقِيمِينَ مَعَنَا مدّةً. أنا وإيّاكِ، سَنَذْهَبُ غدًا إلى معهَدٍ تَتُمُّ فيها التدريسُ لغيرِ الناطقينَ بالعربيةِ. سَأُعَرِّفُكِ بمديرِ المعهَد.ِ إنّهرجلٌ فاضِلٌ. سوفَ يُسَاعِدُكِ جدًّا.
لا يدرُسُ في هذا المعهدِ إلاَّ شبابٌ أجانِبُ. كُلُّهم يتعلَّمونَ اللغةَ العربيةَ. بعد أن تدخُلي هذا المعهدَ، سوفَ تتعلّمينَ اللغةَ العربيةَ وُفْقًا لِقَوَاعِدِها.
إنّي واثِقٌ أنّكِ سَوفَ تنْجَحينَ بِتَفَوُّقٍ. وسوف تتكَلَّمين بالعربيةِ في مدّةٍ قصيرةٍ وَبِطَلاَقةٍ. سَتَتَمَتَّعينَ بِطُمَاْنينةٍ ما دُمتِ عِندَنا. سَنُخَصِّصُ لَكِ حُجْرَةً في بَيْتِنَا. وسوفَ أُسَاعِدُكِ عندما تَقُومِينَ بِإِعْدَادِ وَاجِباتِكِ المنـزِلِيَّةِ. وكذلك شَقِيقَايَ بَسًّامٌ وَزُهَيْرٌ، سوفَ يُسَاعِدَانِكِ.
فإنَّ عائشةَ أصبحتْ في النهايةِ تلميذَةً في معهد اللُّغةِ العربيةِ. وذلك بفضل الْمُسَاعَدَاتِ التي قَدَّمَتْهَا خَدِيجَةُ. وهذهكانتْ الضَّالَّةَ الْمَنْشُودَةَ التي طَالَمَا حَلَمَتْ بها عائِشَةُ.
وافق مديرُ المعهدِ على طلبِها، فالتحقتْ بهذهالمدرسة التي تواصِلُ فيها جماعةٌ من الشبابِ الأجانبِ دراسَتَهَا، ويتعلّمونَ فيها اللُّغةَ العربيةَ.
ولقد كان حظُّ عائشةَ وَافرًا حينَ زَوَّدَتْهَا إدارةُ المدرسةِ بمجموعةٍ من الكُتُبِ مجَّانًا. فكانتْ السعادةُ تغمُرُها وهي ترافِقُ زميلَتَها خديجةَ إلى دارها.
أما قصّةُ الْتِحَاقِِِهَا بالمعهدِ، فهي كما تلي:
1. Müdür Bey, Ayşe benim arkadaşımdır.
يا سيِّدَ الْمُدِير، عَائِشَةُ هِيَ زَمِيلَتِي.
2. Türkiye'den geldi.
إِنَّهَا جَائتْ مِنْ تُركِيَا.
3. Ailesi İstanbul'da oturuyor.
أُسْرَتُها تُقِيمُ فِي إسطنبول.
4. Kendisi ise bizde misafir kalıyor.
أمَّا هي، فتُقيمُ الآنَ عِنْدَنا ضَيْفًا.
5. Kolejinizde okumak istiyor.
إنّها تُرِيدُ أن تَدْرُسَ في مَعْهَدِكُمْ
6. Bunun için gerekli işlemlerin yapılmasını diliyorum.
فإنّ عائشَةَ رُبَمَا كَانَتْ أَسْعَدَ الناسِ في اليومِ الأوَّلِ مِنْ دِرَاسَتِهَا بِمَعْهَدِ اللُّغَةِ العربيةِ. لم تكن الكلماتُ وافيةً للتعبيرِ عن مدى هذهالسعادةِ.
هَيَا بِنَا نُتَابِعُ عَائِشَةَ في أحْوَالِهَا وَعَوَاطِفِهَا وهي تأخذُ مَكَانَها بِقَاعَةِ الدرسِ لأوّلِ يومٍ مِنْ دِرَاسَتِهَا.
1. Çok hoş ve mutlu bir gündü.
كَانَ يومًا سَعِيدًا وَمُمْتِعًا.
2. Ayşe, yeni kitaplarının sayfalarını çevirip göz atarken ne kadar da mutluydu.
فَكَمْ كانتْ عائِشَةُ فَرِحَةً وهي تَتَصَفَّحُ كُتُبَهَا الجديدةَ.
3. O, hayallerinin bu kadar çabuk gerçekleşebileceğine inanmıyordu.
إنّها لم تكُنْ تَتَوَقَّعُ أنَّ أحْلاَمَهَا تَتَحَقَّقُ بِهذِهِ السُّرْعَةِ.
4. Ayşe muradına ermişti (amacına ulaşmıştı.)
لقد كانت عائِشَةُ بَلَغَتْ مُنَاهَا.
5. Sevinerek kendi kendine mırıldanıyordu:
كانتْ تَهمِسُ إلى نَفْسِها في ابْتِهَاجٍ.
6. Ne kadar da şanslıyım, diyordu.
فَتَقُولُ يَا لحُسْنَ حظّي!
7. Yahu ben sade bir turisttim!
تُرىَ هل كُنتُ أكثَرَ مِنْ سائِحَةٍ!
8. Daha dün, bu kentte yabancı biriydim.
كُنْتُ شَخْصًا غَرِيبًا في هِذِهِ المَدِينةِ بالأمْسِ.
9. Kader beni burada bir genç kızla karşılaştırdı, oysa daha önce ramızda hiçbir ilişki yoktu.
فإنَّ عائشةَ أصبحت في النهايةِ من تلامذةِ معهد اللُّغةِ العربيةِ لغير الناطقينَ بِها. إنّها في اليومِ الأوّلِ دخلَتْ قاعةَ الدرسِ وجلستْ عند فتاةٍ يابانيةٍ، وفي قلبِها هواجِسُ غريبةٌ. إنها لم تكن تَعْلَمُ شَيئًا مِنَ اللُّغَةَ اليابانيَّةَ، ولا زَمِيلَتُهَا الجديدةُ تعلمُ شيئًا من اللُّغة التُركيةِ.
فبدأتْ اليابانيةُ تُكَلِّمُها بالعربيةِ. ولكنّ عائشةَ كانت تعاني من عجزٍ بالِغٍ في الإجابَةِ على أسئِلَتِها.
دامتْ هذهالْمُحَاوَلَةُ اليائِسَةُ بينهما حتّى دخلتْ الْمُدَرِّسَةُ، فسلَّمتْ على التلامذةِ. فبدأت تتعرّفُ على أسمائِهم واحِدًا واحِدًا.
اهتمّتْ الْمُدَرِّسَةُ بِعائِشَةَ غايةَ الإهتمامِ، ولكنّها لمّا تأكّدتْ أن عائِشَةَ عاجزةٌ عن التعبيرِ، استدعتْ فتاةً من تلامذتِها التُركيّاتِ بالصفوفِ المتقدِّمةِ اِسمُها سُمَيَّةُ. وذلك لِتَقُومَ بِمُهِمَّةِ الترجمةِ بينهما.
فأخَذَتْ عائِشَةُ تُكلِّمُ الْمُدَرِّسَةَ باللُّغةِ التركيةِ وزميلتُها سُمَيَّةُ تَنقُلُ كَلاَمَهَا إلى المُدَرِّسَةِ باللُّغةِ العربيةِ. فكانَ من جملةِ ما قالتْ عائِشَةُ:
1. Ben İstanbul'da İlahiyat Fakültesinde öğrenciydim.
أنا كُنْتُ طالِبَةً بِكُلِّيَةِ العُلُومِ الإسلامِيَّةِ في إسطنبول.
2. Uzun bir süredir orada Arapça öğrenmeye çabalıyordum.
منذ فَتْرَةٍ طويلةٍٍ وأنا أُحَاوِلُ أنْ أتعلَّمَ اللُّغةَ العربيةَ هُنَاكَ.
3. Fakat anlatımda hâlâ büyük bir sorunla karşılaşıyorum.
وَلَكِنِّي مازِلْتُ أجدُ صُعُوبةً كبيرةً في التعبير.
4. Çünkü önümde büyük engeller vardı.
لأنّهُ كانت أَمَاِمي عَقَبَاتٌ كبيرة
5. Kur'an'ın dilini ne çok da seviyorum!
وَكَمْ أُحِبّ لُغَةَ القرآنِ !
6. Fakat onu bana orada doğru öğretecek bir kimse bulamadım.
إلاّ أنّي لم أَجِدْ هُنَاكَ مَنْ يُعَلِّمُنِي إِيَّاهَا بِالْوَجْهِ الصَّحِيحِ
7. Ülkemizde Arapça öğretiminde kullanılan yöntem zordur-sıkıntılıdır.ِ
إنَّ الطريقة التي تُمارَسُ في بلادِنا لِتَعَلِيمِهَا، طريقةٌ وعرةٌ
8. Müfredatlar yeterli değildir.
اَلْمُقَرَّرَاتُ غَيْرُ كَافِيَةٍ
9. Öğretmenlerin bizzat kendileri bile Arapç'yı yazılı ve sözlü anlatımda kullanamamaktadırlar.
وحتّى المدَرِّسونَ أنفُسُهُمْ لا يُتْقِنونَ اللُّغةَ العربيةَ نُطْقًا وَكِتَابَةً.
10. Bu ise, en şaşırtıcı şeylerden biridir.
وهذا من أشدِّ الأمورِ غَرَابَةً.
11. Arapça artık terk edilmiştir.
لقد أَصْبَحَتْ اللُّغةُ العربيةُ مَهْجُورَةً
12. Ülkemizde artık kimse onunla ilgilenmemektedir.
مَا عَادَ أَحَدٌ يَهْتَمُّ بها في بِلاَدِنَا
13. Biz müslümanların tümü bu dili koruma sorumluluğunu taşıyoruz.
نحن المسلمين كُلُّنَا مَسؤُولُونَ عنِ الحِْفَاظِ عَلَى هَذِهَ اللُّغَةِ
14. Arapça sadece Arapların dili değil.
العَرَبِيَّةُ لَيْسَتْ لُغَةَ الْعَرَبِ فَحَسْبُ،
15. Bilakis o, müslümanlararası ortak bir dildir.
وإنّمَا هِيَ اللُّغَةُ الْمُشْتَرَكَة بين المسلمين.
سَنَدْرُسُ بعد قليلٍ مُكَالَمَةً مع تلميذٍ يريدُ أنْ يَتَعلَّمَ اللُّغَةَ العربيةَ، يُعَبِّرُ عن عزمِهِ أنّهُ سوفَ ينجَحُ في مُحاولَتِهِ هذِهِ؛ كما يُعَبِّرُ عن موقِفِهِ الإيجابيِّ من هذهاللُّغةِ بأنّها لا ينبغي أن تُعّدَّ من اللُّغاتِ الأجنبِيَّةِ على الرُغمِ من أنّهُ يُعاني عَجزًا في اسْتِخْدَامِهَا،
إنّنا لا نُبالِغُ إذا قُلنا انّ العربيةَ هي أهمُّ اللُّغاتِ البشريةِ؛ نَعَمْ، لقد انتشَرَتْ لُغاتٌ أُخرى واشتهرَتْ، ولكِنَّها لا تُدَانِي اللُّغةَ العريةَ فيما تَمْتَازُ بِهِ هذه، من أَصَالةٍ وَرصَانَةٍ وَنِطَاقٍ وَاسِعٍ وَبَلاَغَةٍ وَفَصَاحَةٍ، فَضْلاً عَنْ أنَّهَا احْتَلَّتْ مَكَانَةَ لُغَةِ رِسالَةِ السَّماءِ، وهي آخرُ الرِّسَالاَتِ؛ فأَصْبَحَتْ بذلك مُخَلَّدَةً إلى يومِ القيامةِ.
وإليكم جُمَلٌ باللُّغةِ التركية،ِ تُعبِّرُ عن أهمِّيَّةِ هذا الجانبِ، عَليكم بِتعريبِها.
1. Allah Kur'an-ı bu dille indirmiştir.
إنّ اللهَ أَنْزََل الْقُرْآنَ بِهَذِهِ اللُّغةِ
2. Çünkü Arapça gerek söz gerek anlam bakımından Allah'ın kelâmını kucaklayabilmiştir.
Evet gerçekten Arapça'yı artık çok kolay öğrenebilirsiniz. Bu müjdeyi birinci kitabın başında size vermiştik ve «bu dili öğretme ve öğrenme konusunda yeni bir yöntemle karşılaşacaksınız» demiştik.
Birinci kitabın girişini okurken yöntem hakkında özet de olsa önemli bilgiler edinmiş olmalısınız. Ancak (Türkiye'de Arapça) deyince o kadar çok şey anlatmak gerekiyor ki tahmin edemezsiniz. Çünkü Arapça deyince ülkemizde bu kelimenin çağrıştırdığı o kadar önemli sorunlar vardır ki bazılarını gündeme getirmek bile cesaret işidir! Örneğin Arapça dediğiniz zaman bu sözcüğün, bir bakıma İslam'ı çağrıştırıyor olması belli bir kesimi huylandırmaktadır. Oysa Arapça Kur'an'ın orijinal dili bile olsa İslam'la özdeşleştirilemez. Ne var ki onu İslam'la özdeş gibi görmeye alışmış bir zihniyet, İslam'ı Türkiye'de mahkum etmeye kalkışırken Arapça'yı da onunla birlikte cezalandırmaya çalışmıştır. Türkiye'nin Arapça konusunda 1924 ten beri ısrarla sergilediği en ilginç çelişkilerden biri işte budur. Bu çelişkinin en büyük kanıtı ise Arapça'nın 1924 yılından 20 Mart 1992 tarihine kadar yasaklanmış olmasıdır.
Ancak sözü edilen tarihte yasağın kaldırılması Arapça'nın tamamen legale çıkmasını sağlayamamıştır. Nitekim özel dershanelerde okutulması için yapılan ısrarlı başvurulara rağmen, merciler şimdiye kadar gerekli izni bir türlü vermemişlerdir. Bu da Arapça'nın statükocu zihniyet tarafından hâlâ İslam'ın organik bir parçası sayıldığını ortaya koymaktadır.
Arapça, bazı ilgilerle İslam'ı hatırlatıyor olsa bile onu aslında salt bir dil olarak ele almak gerekir. Dolayısıyla İslam'dan ötürü Arapça'yı cezalandırmanın mantıksal hiçbir açıklaması yoktur. Unutmamak gerekir ki Dünyada İslam'ı hedef almış birçok odaklar, kendi ideolojilerini ve felsefelerini, aynı zamanda Arapça'yı da kullanarak yaymaktadırlar. Örneğin vaktiyle Sovyet Rusya, Arap dünyasında komünizmi yaymak için, buradaki halklara hitaben Arapça yayın yaptırıyordu. Bu ise İslam düşmanlığının, mutlak surette Arapça düşmanlığını gerektirmediğini kesin biçimde kanıtlamaktadır.
Bu bilgilerin bize verdiği mesaj doğrultusunda Türkiye'de Arapça'ya ilişkin olarak yapılacak kapsamlı bir araştırma sayesinde son derece ilginç gerçeklerin saptanabileceğini söylemek mümkündür. Bu gerçeklere ulaşabilmek için kendimize örneğin şu soruları yöneltebiliriz:
1. Arapça'yı yasaklamak, Türkiye'ye ne kazandırabilir.
2. Arapça'yı yasaklamak, Tarikatçıların onu yanlış yollarla milyonlarca gence sözde öğretmeye çalışmalarını acaba önleyebilecek midir?
3. Arapça'yı yasaklamak, Türkçe'yi koruma kaygısından kaynaklanıyorsa; başta Batı dilleri olmak üzere Farsça'dan Kürtçe'ye kadar birçok dilin Türkçe üzerindeki baskın etkileri nasıl önlenebilecektir?
Bu sorular çoğaltılabilir; ancak bunların yanıtları üzerinde durmaya değmez. Çünkü bu kitap, İslam düşmanlığından yola çıkarak Arapça'yı yasaklayan zihniyetle cebelleşmeyi amaçlamamaktadır. Bu kitabın tek hedefi, en doğru sistemle Arapça'yı öğretmektir. Ne var ki bu işlevi yerine getirirken bazı ilgilerle zihinlerde beliren birtakım soru işaretlerini ortadan kaldırma lüzumu da doğmaktadır. Çünkü Arapça'yı bir yaşam dili olarak öğrenmek isteyenlerin önüne o kadar büyük engeller çıkmaktadır ki bu insanlar, ister istemez karşılaştıkları bu s o r u n l a r ı
irdeleme ve tabiatıyla yasakçılığı sorgulama gereğini duymaktadırlar. Onları elbette ki bu noktada da aydınlatmak gerekir.
Türkiye'de gerek tarikatçılar tarafından sürdürülen gerici yer altı eğitim şekilleri, gerekse statükocuların stratejik merkezler olarak kullandığı İmam-Hatip ve İlahiyat gibi engeller, öğrencilerin Arapça'ya giden bütün yollarını tıkamıştır. Onun için bu dili akılcı yollarla öğrenmek isteyenler, sözü edilen engelleri elbette ki kolay aşamazlar. Fakat Arapça'yı bilimsel yollarla öğrenmek durumunda olan gençler, en azından İngilizce'yi Bilkent ve Boğaziçi Üniversitelerinde öğrenenler kadar bilinçlenmek zorundadırlar. Elinizdeki kitap size işte bu bilinci de aşılamaktadır. Dolayısıyla eğer Arapça'yı «Direct Action» sistemiyle öğreniyorsanız, doğru yoldasınız. Nerede olursanız olunuz, eğer bu yola girmişseniz, çizginizden asla sapmayınız ve yolunuza devam ediniz. Zaten elinizdeki kitap size bu sistemi sunmaktadır.
Bu dizinin kitapları birbirinden bağımsız değildir. Onun için bu diziden yararlanmak isteyenler kitapları sıra ile izlemelidirler. Her kitapta sunulan on ders de yine sıra ile ve bir öğretmen denetiminde işlenmelidir. Bu dersler, her kitapta yaklaşık birden ona kadar sıralanmışlardır.
فإنّنا في الحين الذي نبذُلُ جهودَنا لِنَتَعَلَّمَ اللُّغةَ العربيَّةَ وَنُتْقِنَها، ينبغي أنْ نُمَهِّدَ السَّبِيلَ لِتحقيقِ هذا الهدفِ الهامِّ. وإنّما يتيسَّرُ ذلِكَ بتوَسُّعِنا في الموضوعاتِ. لأنهكُلَّما تعدّدتْ الموضوعات التي نتناوَلُها، تَعَلَّمْنا كَلِمَاتٍ ومُصْطَلَحَاتٍ عربيّةً جديدةً بالأِضافةِ إلى مَا فيِ ذَاكِرَتِنَا. هذا، فَضْلاً عن ازدِيادِنا معرِفةً بِحقائقِ الحياةِ والكونِ. ومعنى ذلك بالإيجاز: أنّنا بحاجةٍ إلى مزيدٍ من المعرفةِ، وهذا يقتضي أنْ تَتَنَوَّعَ الْمَوْضُوعَاتُ الَّتي سَنَتَنَاوَلُهَا. والآن سنقومُ بِتعريبِ جُمَلٍ تُعَبِّرُ عن هذا الغرضِ الذي نَتَبَنَّاهُ.
1. Derslerimiz çeşitlidir.
دُرُوسُنَا مُتَنَوِّعَةٌ.
2. Hocamız bize her şeyden biraz öğretmek istiyor.
فإنَّ الجُرْثُومَ، اسْمٌ يُطْلَقُ على الكائِناتِ الحيَّةِ الدَّقيقَةِ المُسَبِّبَةِ للأمْرَاضِ نَتيجَةَ تَطَفُّلِها؛ مثل البـروتوزو، وهي الأوَّلِيَّاتُ، أي وحيدةُ الخَلِيَّةِ من المملكِةِ الْحَيَوَانِيَّةِ؛ كذلك البكتيريا، والفُطْرُ المُمْرِضُ، والفيروساتُ من المملَكَةِ النباتيَّةِ.
إنَّ اسم الجُرثُومَةِ يُطْلَقُ أيضًا على خَلايا التناسُلِ في الْحَيَوَانَاتِ، وعلى بذورِ النَّبَاتاتِ، أو ما تحمِلُهُ مِنْ أجِنَّةٍ، كَجُرْثومَةِ القَمْحِ. ولكن ليس هذا ما نقصُدُهُ. وإنّما نقصُدُ الجراثيمَ الْحَيَوَانِيَّةَ التي تُسَبِّبُ الْمَرَضَ، وسَيَدُورُ حِوَارُنَا حولَ هذا النَّوْعِ من الجراثيمِ.
فقد أعددتُ جُمَلاً فيما يلي باللُّغة التُّركيَّةِ لِحِوارٍ حولَ موضوعِ الإختبارِ، نقوم الآن بِتعريبِها على سبيل التمرين.
1. Hoca ayın sonunda bir test yapacak.
سيقوم الأستاذُ باختبارٍ في نهايةِ هذا الشهرِ.
2. İyi hazırlanmamız gerekir.
يحب علينا أن نستعدَّ جيّدًا.
3. Ben şimdiden hazırım.
أنا مستعدٌّ من الآن.
4. Dersimi şimdiye kadar hiç boş vermedim.
لم أُهْمِلْ درسًا لي حتّى الآن.
5. Hocanın dersini daima can kulağıyla dinledim.
إستمعتُ دائمًا إلى محاضرةِ الأستاذِ بِأُذُنٍ واعيةٍ.
6. Derse karşı hiçbir zaman isteksizlik göstermedim.
مَا أبْدَيْتُ نَقْصًا فيِ رَغْبَتيِ إلى الدَّرْسِ أبدًا.
7. Sınavda kazanacağıma kendime güvenim var.
إنّني واثقٌ من نفسي أن أنجح في الإمتحانِ.
8. Kazanan sevilir.
النَّاجِحُ مَحْبُوبٌ.
9. Geçmişte okuduğum her dersi gözden geçirdim.
راجعتُ كُلَّ درسٍ تلقّيتُهُ في السابِقِ.
10. Hocanın sınav sırasında şart koştuğu şeylerden emin olmamız gerekir.
يجب علينا أن نتأكّدَ من الأمور التي يشترطها الأستاذُ أثناءَ الإمتحانِ.
11. Sınav, bu ayın 28'inde düzenlenecektir.
سيتمّ إجراء الإمتحانِ يوم 28 من الشهر الحالي.
12. Arapça'yı, yakın gelecekte ve çok iyi şekilde öğrenmeyi umuyorum.
آمل أن أتعلّم اللغةَ العربيةَ بصورةٍ جيّدةٍ وفي مستقيلٍ قريبٍ.
13. Azim sayesinde engeller aşılır.
بفضل العزمِ تُغلَبُ على العقباتِ.
14. Derse önem vermem için annem her zaman beni yüreklendirir.
أمّي تُشجّعني دائمًا على الإهتمامِ بالدروسِ.
15. Ev ödevimi bitirmeden dinlenmem.
لا أذهب للراحةِ إلاَّ بعد ما أنتهي من إعدادِ واجبي المنـزلي.
16. Sınavda başarı gösterince okul idaresinden ödül aldım.
حصلتُ على مكافأةٍ من إدارةِ المدرسةِ لما كنتُ أنا الفائز في الإمتحان.
17. Kültür yarışmasında birincilik aldım.
نلتُ الدرجة الأولى في الدورة الثقافيةِ.
18. Sınavın bütün sorularına doğru cevap verdim.
أصبتُ في الإجابةِ على جميعِ الأسئِلةِ في الإمتحانِ.
19. Her sabah derse karşı istek duyarım.
أشتهي إلى الدروسِ في كلِّ صبيحةٍ.
20. Ders ne kadar uzarsa uzasın, canlılığımdan hiçbir şey yitirmiyorum.
لا أخسرُ من نشاطي شيئًا مهما طال الدرسُ.
21. En sevdiğim şey kitaptır.
أحبُّ شيئٍ إليَّ هو الكتابُ.
22. Nereye gidersem avunmak için bir kitap taşırım.
أينما أنتقل أحملُ معي كتابًا أتسلَّى بِهِ.
CÜMLELERİN METNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ ŞEKLİ:
سيقوم الأستاذُ باختبارٍ في نهايةِ هذا الشهرِ. يحب علينا أن نستعدَّ جيّدًا. أنا مستعدٌّ من الآن. لم أُهْمِلْ درسًا لي حتّى الآن. إستمعتُ دائمًا إلى محاضرةِ الأستاذِ بأُذُنٍ واعيةٍ. ما أبديتُ نقصًا في رغبتي إلى الدرسِ أبدًا. إنّني واثقٌ من نفسي أن أنجح في الإمتحانِ. الناجحُ محبوبٌ. راجعتُ كُلَّ درسٍ تلقّيتُهُ في السابِقِ. يجب علينا أن نتأكّدَ من الأمور التي يشترطها الأستاذُ أثناءَ الإمتحانِ. سيتمّ إجراء الإمتحانِ يوم 28 من الشهر الحالي. آمل أن أتعلّم اللغةَ العربيةَ بصورةٍ جيّدةٍ وفي مستقيلٍ قريبٍ. بفضل العزمِ تُغلَبُ على العقباتِ. أمّي تُشجّعني دائمًا على الإهتمامِ بالدروسِ. لا أذهب للراحةِ إلاَّ بعد ما أنتهي من إعدادِ واجبي المنـزلي. حصلتُ على مكافأةٍ من إدارةِ المدرسةِ لما كنتُ أنا الفائز في الإمتحان. نلتُ الدرجة الأولى في الدورة الثقافيةِ. أصبتُ في الإجابةِ على جميعِ الأسئِلةِ في الإمتحانِ. أشتهي إلى الدروسِ في كلِّ صبيحةٍ. لا أخسرُ من نشاطي شيئًا مهما طال الدرسُ. أحبُّ شيئٍ إليَّ هو الكتابُ. أينما أنتقل أحملُ معي كتابًا أتسلَّى بِهِ.
1. Beklemediği bir sırada hocaya soru yönelttiğin için seni azarlıyor mu?
هل يُنكِرُ عليكَ الأستاذ إذا فاجأتَهُ بِسؤالٍ وهو لا يتوقَّعُهُ؟
2. Hocanın ders verme yöntemini beğeniyor musun?
هل يُعجِبُكَ طريقةُ الأستاذِ في التدريسِ؟
3. Yavaş mı anlatıyor, yoksa acele mi ediyor?
هل يتمهّلُ الأستاذُ في الإلقاءِ أم يتعجَّلُ؟
4. Anlaşılır şekilde mi konuşuyor, yoksa sözünde bir karmaşıklık buluyor musunuz?
هل يتكلَّمُ بفصاحةٍ، أم تجدونَ في كلامِهِ تعقيدًا؟
5. Hocanın öğrettiklerinden bir şey kaçırdığın zaman onu nasıl elde edersin?
إذا فاتتكِ معرِفةُ شيءٍ مِمَّا يُعَلِّمُهُ الأستاذُ، كيفَ تتدارَكينَهُ؟
6. Hoca bu konuda sizi aydınlattı mı?
هل أرشدكم الأستاذُ في هذا الخُصوصِ؟
7. Hocaya bir şey sorduğunda sevinir mi?
هل يسرُّ الأستاذُ إذا سألتموهُ شَيْئًا؟
8. Hoca sizin için ne temenni eder?
ماذا يتمنّى لكم الأستاذُ؟
9. Hoca sizin yakın zamanda Arapça konuşacağınızı bekliyor mu?
هل يتوقَّعُ الأستاذُ أن تتكلَّموا بالعربيةِ في أمدٍ غيرِ بعيدٍ؟
10. Evet O bunu bekliyor ve hayallerinin gerçekleşeceğine ilişkin büyük umut besliyor.
نعم إنّهُ يتوقَّعُ ذلك، ولهأمل كبيرٌ أن تَتَحَقَّقَ أحْلامُهُ.
11. Tam bir bilinç ve dikkatle Hocayı dinlerim.
أستمِعُ إلى الأستاذِ بكمالِ الوعيِ والإنْتِبَاهِ.
12. Bize dikte ettirdiğini önemle yazarım.
أكتُبُ ما يُملي علينا بكلِّ اهتمامٍ.
13. Bir şeyde kuşkulanırsam Ondan açıklama isterim.
إذَا شَكَكْتُ في شيءٍ أستوضِحُهُ.
14. Derslerime çok düşkünüm.
إنّي حريصٌ على دروسي.
15. Hocanın anlattıklarından bir şey kaçıracak olursam illa ki onu sorarım.
لا يفوتُني شيءٌ مِمَّا يُلقيهِ الأستاذُ، إلاّ سألتُهُ.
16. Nice yanlışlık yaptım da Ondan yardım istedim; bana yardım etti.
وكم أخطأتُ فطلبتُ منهالمساعدةَ، فساعَدَنيِ.
17. Dersten mazeretsiz geri kalmadım.
ما تأخّرتُ لدرسٍ إلاّ لعذرٍ.
18. Dersliğe daima erken gelirim.
أحضُرُ إلى قاعةِ الدرسِ مبكِّرًا دائمًا.
19. Derse donanmış ve hazırlanmış olarak gelirim.
أحضُرُ إلى الدرسِ جاهزًا ومُستعِدًّا.
20. Hocadan izin almadan, dersten asla çıkmadım.
ما خرجتُ من قاعةِ الدرسِ قطُّ، إلاَّ بعدَ أن استأذنتُ الأستاذَ.
CÜMLELERİN METNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ ŞEKLİ:
هل يُنكِرُ عليكَ الأستاذ إذا فاجأتَهُ بِسؤالٍ وهو لا يتوقَّعُهُ؟ هل يُعجِبُكَ طريقةُ الأستاذِ في التدريسِ؟ هل يتمهّلُ الأستاذُ في الإلقاءِ أم يتعجَّلُ؟ هل يتكلَّمُ بفصاحةٍ، أم تجدونَ في كلامِهِ تعقيدًا؟ إذا فاتتكِ معرِفةُ شيءٍ مِمَّا يُعَلِّمُهُ الأستاذُ، كيفَ تتدارَكينَهُ؟ هل أرشدكم الأستاذُ في هذا الخُصوصِ؟ هل يسرُّ الأستاذُ إذا سألتموهُ شَيْئًا؟ ماذا يتمنّى لكم الأستاذُ؟ هل يتوقَّعُ الأستاذُ أن تتكلَّموا بالعربيةِ في أمدٍ غيرِ بعيدٍ؟ نعم إنّهُ يتوقَّعُ ذلك، ولهأمل كبيرٌ أن يتحقّقَ أحلامُهُ. أستمِعُ إلى الأستاذِ بكمالِ الوعيِ والإنْتِبَاهِ. أكتُبُ ما يُملي علينا بكلِّ اهتمامٍ. إذا شككتُ في شيءٍ أستوضِحُهُ. إنّي حريصٌ على دروسي. لا يفوتُني شيءٌ مِمَّا يُلقيهِ الأستاذُ، إلاّ سألتُهُ. وكم أخطأتُ فطلبتُ منهالمساعدةَ، فساعَدَنيِ. ما تأخّرتُ لدرسٍ إلاّ لعذرٍ. أحضُرُ إلى قاعةِ الدرسِ مبكِّرًا دائمًا. أحضُرُ إلى الدرسِ جاهزًا ومُستعِدًّا. ما خرجتُ
من قاعةِ الدرسِ قطُّ، إلاَّ بعدَ أن استأذنتُ الأستاذَ.