İbadet yolunda kulun ilk olarak uyanışı ve ibadet yoluna girişi ilahî bir hatırlatma ve O'ndan gelen hususi bir tevfik-i ilahîdir. Bu, manevi bir haldir, aynen Cenab-ı Hakk'ın şu ayetinde buyurduğu gibi:
"Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı kimse, Rabb'inden bir nur üzere değil midir?"(1)
Şeriat sahibi (s.a.v.) de buna işaretle şöyle buyurur:
"Nur, bir kalbe girdiğinde, insanın gönlü açılır ve genişler!
Denildi ki:
- Ya Rasulallah! Bunun tanıyabileceğimiz bir alameti var mı?
- Evet, aldanma yurdu olan (dünya)dan uzaklaşmak, sonsuzluk yurduna yönelmek ve ölüm gelmezden önce ölüm için hazırlık yapmak!" buyurdular."(2)
Kul her şeyden önce şunu asla hatırından çıkarmamalıdır: Ben, Allah Teala'nın lütfettiği hayat, kudret, akıl, konuşma vb. her türlü manevi nimetler ve lezzetler içinde olduğum gibi; Cenab-ı Hak pek çok bela ve musibetleri de başımdan savmaktadır. Bütün bu nimetleri bana veren Allah, kendisine şükretmemi, hizmetinde bulunmamı benden talep ediyor.
Eğer bundan gafil olursam, elimdeki nimetleri benden alır; bana azabını ve cezasını tattırır. Peygamberler göndermiş, onları, beşer kudretinin üstünde fevkalade mucizelerle desteklemiş; kudret sahibi, alim, hayy, irade sahibi, mütekellim bir Rabbim olduğunu bildirmiş. O'nun emir ve yasaklarının bulunduğunu; isyan edersem cezalandırmaya kadir, itaat edersem mükafatlandırmaya muktedir olduğunu, sırlarımı ve düşüncelerimdeki en küçük kıpırdanmayı dahi bildiğini, mükafatlar vaat ettiğini, azabıyla tehdit ettiğini ve şeriatın kanunlarına sımsıkı sarılmamı bana haber vermiştir.
Bütün bunların mümkün olduğunu kalbiyle anlar; zira bu, akıl için muhal değil, bilakis ilk bakışta akla gelen hakikatlerdir. Bundan dolayı nefsi için korkar ve Allah Teala'dan yardım diler.
İnsanı uyaran, onun için kesin bir hüccet olan bu ürkütücü ikaz, bütün mazeretleri geçersiz kılar, onu düşünmeye ve istidlâle zorlar. Bu durumda kul, heyecana kapılır ve derdinden sarsılır; kalbine doğan veya kulaklarında yankılanan bu hakikatlerden kurtulmanın ve huzura ermenin yollarını araştırır. Bunun için gayb hakkında yakîn/kesin bilgi elde etmek ve kendisine sorumluluklar yükleyen, emir ve yasaklar koyan bir Rabbi olduğunu bilmek için, aklı ile delillere bakarak sanattan sanatkârın varlığını anlamaktan başka bir yol bulamaz.
İlim Geçidi
İşte bu, ibadet yolunda kulu karşılayan ilk sarp geçit olup; o da "İlim ve Marifet Sarp Geçidi"dir. İnsanın, yaptığı ibadeti tam olarak idrak etmesi ve ibadet yolunda mesafe alabilmesi için, mutlaka ilim ve marifet gerekir. İlim ve marifet sahibi olmak için de; delillere doğru gözle bakmalı, derin düşünce ve bilgi sahibi olmalı; bu yolun rehberleri, ümmetin kandilleri ve imamların önderleri olan ahiret alimlerine sorular sormalı, onlardan istifade etmelidir. İbadet yolunda Allah Teala'nın yardımıyla yol alabilmek, başarı ve yardıma mazhar olmak için onlardan hayır duaları istemelidir.
Böylece, gayb alemi hakkında kendisi için şu bilgi ve yakîn hasıl olur; onun bir ilahı vardır ve ortağı yoktur. Kendisini yaratan ve bütün bu nimetleri lütfeden O'dur. Kendisini şükürle mükellef kılmış, zâhir ve bâtını ile hizmet ve taatinde olmasını emretmiş, küfür ve her türlü günahlardan sakındırmış; itaat ederse ebedi cennetle mükafatlandıracağını, şayet isyan eder ve yüz çevirirse ebedi cehennem ile cezalandıracağını hükme bağlamıştır.
Gayb hakkında elde ettiği bu bilgi ve yakîn; kişiyi, kendisine nimet veren, arayıp bulduğu, hakkında hiçbir şey bilmiyorken tanıdığı Efendisine hizmet etmek için kolları sıvamaya ve ibadet etmeye yöneltecektir. Fakat o, Rabb'ine nasıl ibadet edeceğini ve kulluk için zâhiri ve bâtınıyla neleri kesin olarak yapması lazım geldiğini bilemez. Allah Teala hakkında bu marifeti elde ettikten sonra cehd ve gayret göstererek, yapması gereken zâhiri ve bâtınî şer'i farizaları öğrenir.
Tevbe Geçidi
Farzlarla ilgili bilgi ve marifetini tamamlayınca, ibadetlerini yapmaya ve onlarla meşgul olmaya yönelir. Bir de bakar ki, pek çok suçlar ve günahlar işlemiş! Bu hal, insanların çoğunun içinde bulunduğu durumdur. Bu durumda o kişi şöyle der: "Günahlarda ısrarlı olduğum ve onlarla kirlendiğim halde, ben nasıl ibadete yönelebilirim?
Evvela, günahlarımı bağışlaması, beni onun esaretinden kurtarması ve kirlerinden arındırması için Allah Teala'ya tevbe etmem gerekir. Ancak böylece, Allah Teala'ya ibadete ve O'na yakın olmaya uygun hale gelebilirim."
İşte bu noktada onu "Tevbe Sarp Geçidi" karşılar. Bu geçidi de mutlaka aşması gerekir ki asıl maksadına ulaşabilsin. Bu geçidi geçmek için, bütün şartları ve hukukuna riayet ederek tevbe etmelidir.
Engeller Geçidi
Şartlarına uyarak tevbeyi yerine getirince, Tevbe Geçidi'ni geçmiş olur ve ibadetlerine dönmeyi arzular. Etrafına bakar; bir çok engellerle etrafının çepeçevre kuşatıldığını, bu engellerin, yapmak istediği ibadetlere değişik yollarla mani olduklarını görür.
Üzerinde düşünülünce, bunların dört başlıkta toplandıklarını görür; dünya, halk, şeytan ve nefis. Bu noktada onu "Engeller Sarp Geçidi" karşılar. Bu geçidi aşabilmek için dört şeye ihtiyacı vardır; dünyalıklardan tecerrüd, halkın kötülüklerinden uzak kalma, şeytanla muharebe etme ve nefsin zıddına gitme.
Nefis, engellerin en zorlusudur, çünkü ondan ne tamamen terk ederek ayrılmak, ne de şeytana karşı olduğu gibi, üzerine galebe sağlayarak alt etmek mümkündür. Zira o, insanın bineği ve kullandığı bir aletidir. Bununla birlikte, nefsin arzularına uygun hareket edildiği takdirde, ibadet ve ibadete yönelme konusunda, kulun maksadına erişebileceği asla umulmamalıdır. Çünkü nefis, heva ve arzulara uymak gibi, hayra zıt düşen bir vasıfta yaratılmıştır. Öyleyse, ondan istifade etmeye devam edebilmek ve kontrol altına alarak azgınlıklarını önleyebilmek için, nefsi takva gemiyle gemlemek gerekir ki onu faydalı işlerinde ve hedeflediği yolda kullanabilsin, tehlike ve zararlardan alıkoyabilsin. Allah (c.c.)'dan yardım diler ve sonunda böylelikle bu geçidi de aşar.
Cennete Doğru Yedi Geçit (Minhacul Abidin)
İmam Gazâlî