Romanın Kuruluşu

Son güncelleme: 30.04.2009 09:58
  • Romanın Kuruluşu - Romanın Kuruluş Öyküsü - Romalılar ve Din

    Romanın Kuruluş Öyküsü

    Aeneas soyundan gelen Rhea Silvia (Ilia) ile Mars'ın iki ikiz çocuğu doğar. Amcaları kral Amulius çocukların ileride kendi tahtına göz koyabileceğini düşünmektedir. Bu nedenle Rhea Silvia'yı öldürür. Bebekleri ise boş bir tekneye bindirerek taşmak üzere olan Tiber nehrine bırakır. Nehrin taşması ile tekne karaya vurur ve parçalanır.

    Dişi bir kurt bebekleri bulur. Ve onları sütü ile beslemeye başlar. Sonra onları Picus adında bir çoban bulur ve evine götürür.


    Karısı Canenzo bebekleri sever ve onları kendi çocukları kabul eder. Picus ve Canenzo bebeklere Romulus ile Remus isimlerini verirler ve onları büyütürler. Çocuklar büyüyünce babalarından çobanlık yapmayı öğrenirler ve çobanlık yapmaya başlarlar. Bir gün kral Amulius'un askerleri ile çobanlar arasında bir tartışma çıkar. Askerler Remus'u yakalayarak gerçek dedeleri olan Numitor'a götürürler. Numitor ikizlerin torunları olduğunu anlar ve onlarla işbirliği yaparak Amulius'u devirir. Numitor kral olur.

    Remus ve Romulus kaderlerinde yazılı olan şehri kurmaya karar verirler. Fakat şehri kimin kuracağına dair tartışmaya başlarlar ve sonra da tanrılardan yardım istemeye giderler. Kurdun onları bulduğu kayaya gidip otururlar. Bu kayada Remus'un başının üzerinden altı kuş geçer. Romulus'un başının üzerinden ise on iki kuş geçer. Böylece kurucu belli olur. Roma'yi Romulus kurar.

    Ama kardeşi Remus bunu bir türlü kabullenemez ve aralarındaki sorun gün geçtikce büyür. Sonunda Remulus kardeşi Remus'u öldürür. Remulus Roma nüfusunu arttirmaya karar verir. Komşuları Sabinelilerle bir anlaşma yapar ve Sabine kralı Tatius ile birleşir. İki lider ülaaai yönetmeye başlarlar. Tatius öldükten sonra Romulus iki kralliği birlikte yönetir. Romulus'un ölümünden sonra ise ülke 100 senatörden oluşan "patres"ler ile senatörlar arasından seçilen ve 12 kişiden oluşan bir konsey tarafından yönetilmeye başlar.



    Roma mitolojisi Antik Roma'da yaşayan insanların mitolojik inançlarının bütününe verilen isimdir. Genelde iki ana bölümü olduğu düşünülür; ilk bölüm ki daha sonraları etkin olmuştur ve edebidir genellikle Yunan mitolojisindeki öğelerin Romalılaştırılmış hallerinden meydana gelir ikinci bölüm ise daha erken dönemlerde etkin olmuş olan ve daha çok kültik olan Yunan-benzeri diğer yarıdan farklı uygulama ve inançlara sahip daha özerk bir bölümdür.


    Romalılar ve Din

    Romalıların hayatında dinin büyük bir önemi vardı. Latince'de "din" anlamına gelen religio sözcüğünün religare yani "bağlamak" fiiliyle olan yakınlığı bazı bilim adamlarına göre önemlidir. Her ne kadar söz konusu fiile yakın olsa da religio sözcüğü çok geniş bir anlam yelpazesine sahipti ve onun birebir karşılığı bir sözcük o dönemin ünlü dillerinde örneğin Yunanca'da bulunmamaktaydı. Nitekim daha sonraları hem Roman hem de Germen kökenli diller bu sözcüğün karşılığı ile din anlamını tanımlamak yerine yine bu sözcüğü kullanmayı tercih etmiştir; religion veya religione gibi.

    Roma tarihi ve halkın günlük yaşamı için dinin önemi Livy'nin tarihinde de görülebilir. Roma tarihine dair neredeyse her türlü olgu yükselişlerden çöküşlere kadar rahatlıkla dine bağlanarak açıklanabilmekteydi. Nitekim ilk dönem Roma dininde neredeyse her olay için bir tanrı veya tanrıça bulunması da bunun göstergelerinden sayılabilir.

    Roma Dininin Bazı Özellikleri

    Romalıların dini anlayışının gelişmişliğine rağmen cumhuriyetin sonuna kadar dini tanımlanabilecek fikirler yazına dökülmedi. Yunan kültürünün Roma'da yoğun biçimde etkili olmaya başlamasıyla yazar ve düşünürler dini konulardaki şahsi fikirlerini yazına dökmüşlerdir. Örnek olarak Cicero verilebilir.

    Bunun nedeni dinin karakteristiki yapısı da olabilir. Her ne kadar bugün Roma dini olarak tanımlansa da o dönemdeki din tanımı bugünkü sistematik ve belirli başlıkları içinde bulunduran din tanımından çok farklıydı. Roma dini hiçbir zaman modern din anlayışına sahip olamamıştır. Gerek erken dönemlerindeki kültik yapısı gerekse sonraları yaşanan başta Yunan olmak üzere farklı kültür ve milletlerin dini yapılarının etkileşimi sistematik bir din oluşturamamıştır. Sınırları muğlak kuralları esnekti. Her ne kadar bir tür ruhban sınıfı (rahip ve rahibeler) ilahilik gibi kavram ve kurumlar yer alsa da bunların hepsi sistematik bir biçimde bütün oluşturmamaktaydı. Zaten sonraki dönemlerde farklı kültürlerden gelen dini öğeler ile dini yapı çok farklı bir hâl almıştır.

    Roma politeizmi ve inanç yapısı özellikle son zamanlarında birçok farklı kültürü barındırsa da bunlardan en etkin olanı her zaman Yunan inancı olmuştur. Ayrıca güç sembolleri ve bazı kamusal ibadetler yoğun oranda Etrüsk kültür ve inancından etkilenmiştir. Aslında Etrüskler Roma'ya MÖ 6. Yüzyılda sadece kısa bir süreliğine egemen olabilmişlerdir. Büyük ihtimalle bu sembolizm ve ibadet ilhamı bizzat Romalılar tarafından yapılmıştır.

    Erken Roma Mitinin Doğası

    Arkaik Romalıların bir mite sahip olmadıkları söylenebilir. Bununla kastedilen sonraki dönemde şairlerinin Yunan mitolojisinden esinlenmesine karaki dönemde Romalıların tanrıların kökenine dair Yunandaki Titanomaki veya Zeus'un Hera tarafından baştan çıkartılması gibi bir mit anlayışının veya sıralı bir anlatının bulunmamasıdır.

    Romalıların bu erken dönemde sahip oldukları dini yapı iki ana nokta ile tanımlanabilir:

    1. Çok gelişmiş bir ayin sistemi ruhban okulları ve ilgi tanrı "küme"leri;
    2. Kentin (Roma kentinin) bulunuşu ve kuruluşuna dair çok zengin bir tarihi mitler yapısı ki bu yapı fani insanlar ile birlikte çoğu ilahi müdahaleyi de içerir.

    Erken Dönem Mitolojisinde Tanrılar

    Romalı tanrı anlayışı erken dönemde Yunandakinden çok farklı bir biçimdeydi. Örneğin eğer bir Yunana Demeter'i soracak olsaydınız büyük ihtimalle ünlü mitten yani Hades'in Persephone'yi kaçırışı üzerine Demeter'in yaşadığı acılardan bahsedecektir. Fakat bir Romalıya Ceres hakkında sorarsanız size onun resmi bir rahibinin flameninin olduğunu bu rahibin Jüpiter Mars ve Quirinus'un flamenlerine karşı ast ama Flora ve Pomona'nın flamenlerine karşı üst olduğunu belirtecektir. Ayrıca onun diğer ziraat tanrıları Liber ve Libera ile birlikte bir üçlü oluşturduğunu da belirtebilir; ve hatta ona bağlı olan belirli görevleri olan daha ast tanrıları sıralayabilir: Sarritor (yabani otları temizleme) Messor (hasat yapmak) İnsitor (tohum ekmek) vb.

    Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi arkaik Roma mitolojisi en azından tanrılar ve tanrı anlayışı açısından anlatılardan değil de tanrılar arasında ve tanrılar ile insanlar arasında yer alan kenetlenmiş ve kompleks bir ilişkiler ağından oluşmaktaydı.

    Erken Romalıların özgün dini daha sonraları birçok farklı ve çelişen inancın eklenmesi ve özellikle de Yunan mitolojisinin büyük bir kısmının asimile edilmesiyle çok farklı bir hal ve yapıya dönüşmüş farklılaşmıştır.

    Roma Tarihi Hakkında Erken Dönem Mitolojisi

    Tanrılar hakkında bir anlatı geleneği olmasa da Romalıların kentlerinin (Roma'nın) bulunuşu kuruluşu ve ilk dönemleri hakkında çok zengin ve yarı-tarihi yarı-efsanevi anlatı kültürleri mevcuttu. İlk krallar Romulus ve Numa gibi tamamen mitik bir doğaya sahipti ve bu tür efsanevi öğeler Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar uzanabilmekteydi.

    Bugün Aeneid ve Livy'nin ilk bir-iki kitabı bu insan mitolojisinin en önemli kaynaklarını oluşturmaktadır.

    Özgün Roma ve İtalik Tanrılar

    Reski rahiplik roma ayinsel ibadet ve uygulamalarını iki tanrı sınıfına ayırmaktadır: di indigetes ve de novensides veya novensiles. İndigetes Roma devletinin şehrinin özgün tanrılarıydılar ve böyle yaklaşık 30 tanrıya adanmış özel bayramlar (festivaller) mevcuttu. Novensides ise kültleri tarihi süreçte daha sonraları şehre gelmiş tanrılardır ki bunların ortaya çıkışları genellikle belirli bir kriz veya ihtiyacın doğduğu bilinen belirli tarihlerdir.

    Erken Roma tanrılarına di indigetes`e ilaveten çeşitli etkinlik ve eylemlerde çağırılan özelleşmiş veya uzmanlaşmış küçük tanrılar da mevcuttu. Bu tür eylemlere ayinsel bir boyut kazandırılmıştı örneğin ekini ekerken belli bir tanrı ismiyle çağırılır hasat ederkense bir başkası çağırıldı. Aslında bu yoğun ayin kültürünün ve küçük tanrı anlayışının temelinde politeizmden çok bir tür polidemonizm yatmaktaydı; zira bu küçük tanrıların güçleri ancak uzmanlaştıkları/özelleştikleri eyleme yetmekteydi diğer eylemlerde herhangi bir güçleri bulunmuyor ve bu nedenle de tanrıdan çok bir tür ilahi ruh kavramına yakındılar.

    İlk panteonun başında Jüpiter Mars ve Quirinus üçlemesi (ki bu üçünün rahipleri veya flamenleri en yüksek dereceye sahiptiler) ile Janus ve Vesta bulunmaktaydı. Erken dönemde bu tanrıların pek bir kişilikleri (veya şahsi özellikleri) yoktu ve kişisel tarihlerinde evlilik ve soy ağaçları bulunmuyordu.
#30.04.2009 09:56 0 0 0
  • paylaşım için saol canım:)
#30.04.2009 09:58 0 0 0