Ömür Hanımla Güz Konuşmaları

Son güncelleme: 01.05.2009 13:25

  • noimage



    noimage

    ÖMÜR HANIMLA GÜZ KONUŞMALARI

    ...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
    yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
    göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
    cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
    Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
    keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
    bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
    yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
    engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır
    Ömür hanım?

    noimage

    Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı
    görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
    kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
    umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden,
    denizi gör meden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
    Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
    böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir
    anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
    başlangıcı olmak değil midir?
    Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir.

    noimage


    Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
    aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
    sınırlarını aşmadıkça zaman zaman,
    yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
    Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin
    boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz
    bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum.
    Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?

    noimage

    Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
    çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
    kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de.
    Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
    Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere,
    cılızlığımızın görkemli korunaklarına,
    yalnızlığımızın kalelerine dönelim.
    Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım.

    noimage

    Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim.
    Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
    binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik
    bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık,
    yenilgiyi öğrendik böylece.
    Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
    Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
    Sahi nedir yaşamın anlamı?
    Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp,
    ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine.

    noimage

    Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının
    azıcık soluk almasından başka ne ki?
    Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
    içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?
    Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
    özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı.
    Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum.
    Herkes gibi yaşasaydım eğer,
    yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni.

    noimage

    Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
    yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
    eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye,
    varolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...
    Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
    eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
    dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek
    ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni,
    kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...
    Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce
    yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir

    noimage

    Ömür hanım?
    Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni
    konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben,
    kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı
    yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım
    Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi
    karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...
    Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor.
    Binlerce taş saklanıyor içimde.
    Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

    noimage

    Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok
    konuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
    Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden
    mi yoksa gerçeğinden mi?
    Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda?
    Yerini bulur mu gerçekten?
    Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı..
    Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu
    dövmekten başka ne işe yarıyor ki?
    Olanağı olsa da insanların yürekleri ko nuşabilseydi dilleri yerine,
    her şey daha yalansız, daha içten olurdu.

    noimage

    Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden.
    Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...
    Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler.
    Kurşun Aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
    Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin.
    Sessizlik sesten hele de güncel ve kof her zaman iyidir;
    düş gücü, iç zenginliği verir insana.
    Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve
    günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
    akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de.
    Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
    kalıcı ömürlüdür...

    noimage

    Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
    bizi değişmek çirkinleştirir de.
    Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
    adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır,
    sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında.
    İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur;
    istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur,
    ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...
    Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız,
    her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de.
    En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır,

    noimage

    acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...
    Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
    ufuklarımızsa sisler içinde...
    O kıyısız gökyüzü nasıl sığar
    küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye...
    Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye?
    Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize.
    Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.
    Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...
    Sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın,
    bir içim serinlik bir yudum mutluluk için.
    Ve bir gün ölümün balkonundan...
    dökülür toprağa el içi kadar bir su.
    Yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...

    noimage

    Ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
    geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür;
    bilmek bütün acıların anasıdır, de...
    Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler
    söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle.
    Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.
    Yağmur dindi Ömür hanım.Gökyüzü masmavi gülümsedi yine.
    Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle.
    Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından
    Ne aldanış! Bulutların rengi mavi beyaz mıdır,kurşuni külrengi mi yoksa?
    Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla.

    noimage

    Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan.
    Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu,
    ya da ne bileyim bilinçsiz bir
    aykırı olmak duygusu.
    Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?
    Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
    İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
    ölüsü yüreğim içinde senin ve benim ağırlığım
    benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde,
    ncelik adına, ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik,
    yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
    ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek.

    noimage

    Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar,
    savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile...
    Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
    Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde.
    Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim.
    Ürperiyorum.
    Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında,
    örtüyor ömrümün ilk yazını.
    İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru,
    binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek.
    Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?


    noimage





    [main-arkaplan-muzik]139[/main-arkaplan-muzik]
#01.05.2009 02:27 0 0 0
  • Yüreğine sağlık Sevgi..
    Çok hoştu..
#01.05.2009 10:45 0 0 0
  • Biraz uzun ama çok harika bir şiirdir :)
#01.05.2009 11:11 0 0 0
  • Mükemmel bir çalışma ellerine sağlık, ayrıca uzun olması güzelliğinden birşey kaybettirmiyor. Hani bazı kitaplar olur hiç bitmesin deriz okurken, önemli olan okurken hissettirdikleridir.. Tekrar tebrikler. müzikle çok uyumlu olmuş.
#01.05.2009 13:25 0 0 0