Hacc Suresi Tefsiri

Son güncelleme: 06.05.2009 16:57
  • Hacc Suresi Tefsiri - Hacc Suresi

    HACC SÛRESİ


    Medine'de inmiştir. 78 âyettir.


    Sûreyi Takdim


    Hacc sûresi, Medine'de inmiştir. Ahkâmla ilgili konuları ele alır. Medine'de inen ve ahkâm yönüne ağırlık veren diğer sûreler gibidir. Medi*ne'de inmiş olmasına rağmen sûreye daha çok Mekke'de inen sûrelerin ha*vası hâkimdir. Çünkü bu mübarek sûrede iman, Allah'ın birliği inancı, uyar*ma, korkutma, öldükten sonra dirilme, ceza ve hesap, kıyamet ve ondaki sıkıntı sahneleri açık bir şekilde görülmektedir. Hattâ, okuyucu neredeyse bunun, Mekke'de inmiş sûrelerden olduğunu sanır. Bu Özellikler, savaş izni, hacc ve kurban hükümleri, Allah yolunda cihad emri ve Medine'de inen sûrelerin özelliklerinden olan diğer ana konular yanında bu sûrenin taşıdığı özelliklerdir. Hatta bazı âlimler bu sûreyi, Mekke ve Medîne'de inen sûreler arasında ortak sûrelerden saymışlardır.
    Bu mübarek sûre ürkütücü ve sert bir girişle başlar. Bu manzara karşısında kalpler titrer, dehşetinden akıllar baştan gider. İşte bu, kıyamet koparken meydana gelecek şiddetli sarsıntıdır. Bu olayın şiddeti, insanın hayal edemeyeceği kadar fazladır. Çünkü bu sarsıntı sadece evleri ve sa*rayları yıkmaz; onun şiddeti çocuklarını unutan emzikli ve çocuklarını düşüren hâmile kadınları da etkiler. İnsanlar, şarap ve sarhoş edici herhangi bir şey içmedikleri halde, o gün, kalpleri sarsan korkunç bir durum meydana geldiği için şarap içip de sarhoş olmuş gibi sendelerler; "Ey insanlar! Rabbiniz-den korkun. Çünkü kıyamet vaktinin sarsıntısı müthiş bir şeydir..."
    Bu mübarek sûre, kıyametin korkunç sahnelerinden, öldükten sonra dirilmenin ve haşrin gerçekleşeceğini gösteren delillere geçer ki, insanın yok olduktan sonra tekrar diriltileceğine, buradan da, iyiliğe karşı iyilik, kötülüğe karşı kötülük olmak üzere amelinin karşılığını almak üzere ceza ve hesap yurduna geçeceğine deliller getirsin.
    Sûre, bazı kıyamet sahnelerinden bahseder. Şöyle ki, iyilerin nimet yurdun*da, kötülerin ise cehennem yurdunda olacağını anlatır. Daha sonra kâfirlerlesavaşa izin verilmesinin hikmetinden bahseder. Zulümleri ve taşkınlıkları yüzünden helak edilen ülkelerin halkından sözeder. Bundan maksat, davet*ler konusunda Allah'ın (c.c.) uyguladığı kanunu açıklamak ve sabredenleri bekleyen iyi sonuç sayesinde müslümanları yatıştırıp rahatlatmaktır.
    Bu sûre son olarak, müşriklerin putlara tapmasıyla ilgili bir darb-ı mesel getirir ve bu ma'bûdlarm, gören ve işiten bir insan yaratması bir tarafa bir sinek dahi yaratmaktan âciz ve değersiz olduklarını açıklar ve insan*ları, iman kalesi ve tevhid direği olan İbrahim (a.s.)'in dinine uymaya çağırır.[1]

    Sûrenin Âdı

    ibrahim (a.s.)'m davetini ebedîleştirmek için buna, "Hacc sûresi" adı verildi. Hani o, Ka'be'nin inşasını bitirip insanları, Allah'ın Beyt-i Haram'ını ziyarete çağırmış da, dağlar eğilmiş ve ses, dünyanın her tarafına ulaşmıştı. Hattâ onun çağrısını babaların belinde ve anaların rahimlerinde-kiler dahi işilmiş, "Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, yani Ey Allah'ım! Bu*yur, emrine uydum, çağrına geldim." diyerek bu daveti kabul etmişlerdi. [2]

    Bismillahirrahmânirrâhim
    1. Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi büyük bir şeydir!
    2. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir!
    3. İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.
    4. Onun hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki şeytan kendisini saptıracak ve alevli ateş azabına sürükleycektir.
    5. Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra uzuvları belirli, belirsiz canlı et parçasından yarattık ki size kudretimizi gösterelim. Ve dilediğimizi, bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder, yine içinizden kimi de Ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki herşeyi bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Yeryüzünü de kupkuru ve ölü ber halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten iç açıcı bitkiler verir.
    6. Çünkü; Allah, hakkın tâ kendisidir, O, ölüleri diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kadirdir.
    7. Kıyamet vakti de gelecektir; bunda şüphe yoktur. Ve Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.
    8. 9. İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, yahut bir rehberi veya aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde sırf, Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.
    10. "İşte bu, iki elinle yapıp gönderdiklerin denilir. Elbette Allah kullarına haksızlık edici değildir.
    11. İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki; kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çeh*resi değişir. O, dünyada da, âhirette de ziyana uğramıştır. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.
    12. O, Allah'ı bırakıp, kendisine ne faydası ne de zararı dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu, en büyük sapıklığın tâ kendisidir.
    13. O, zararı faydasından daha yakın olan bir varlığa yalvarır. O ne kötü bir yardımcı, ne kötü bir dosttur.!
    14. Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunan kimseleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokar. Şüphesiz Allah, dilediği şeyi yapar.
    15. Her kim, Allah'ın, dünya ve âhirette Rasûlüne asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise artık o kimse tavana bir ip atsın; sonra da kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi, öfkesi duyduğu şeyi gerçekten engelleyecek mi?
    16. İşte böylece biz, o Kur'an'i açık seçik âyetler halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah, dilediği kimseyi doğru yola sevkeder.
    17. Mü'min olanlar, yahudî olanlar, sâbiîler, hıris-tiyanlar, mecûsîler ve müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde hükmünü verir. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla görendir.
    18. Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.

    Kelimelerin İzahı

    Zelzele, şiddetli hareket. Kelimenin aslı, yerinden ayrıldı, reket etti mânâsına gelen kökündendir. "Allah onun ayağını kaydırdı" "nâsına denir. Bu kelime, bir şeyden korkutmada kullanılır.
    Bırakır, unutur. Bir kimse acı, ağrı veya başka bir meşgul edi*ci şeyden dolayı, bir şeyle ilgilenemediğinde denir.
    Mudğa, ağızda çiğnenecek kadar küçük et parçasıdır. Muhalleka, yaratılışı tam demektir. Behîc, güzel ve bakanın hoşuna giden şey. yan demektir. Yanlarına bakan kimse hakkında şeklinde kullanılan tabirdeki .JlLcI kelimesi bu köktendir. Omuzlara konulduğu için cübbe ve paltoya ıjlkc ve denilir. Aşîr, arkadaş ve dost demektir. [3]

    Âyetlerin Tefsiri

    1. Bu âyet bütün insanlara hitap etmektedir. Yani, ey insanlar! Allah'ın emrilerine sarılmak ve yasaklarından sakınmak sure*tiyle, O'na itaat edin ve azabından korkun. Takvanın tarifi hakkında söylenecek en öz söz şudur: Takva Allah'a itaat etmek ve yasaklarından sakınmaktır. Bunun içindir ki bazı âlimler şöyle demiştir: Takva, Allah'ın, yasakladığı yerde seni görmemesi emrettiği yerde ise seni daima görmesi*dir. Çünkü kıyamet koparken meydana gelecek olan sarsıntı çok büyük bir olaydır. Nasıl olduğu hemen hemen tasavvur edile*mez.
    Burası, "Rabbinizden korkun." emrinin sebebidir. [4]

    2. Sarsıntıyı ve kıyametin başlangı*cındaki korkuyu şiddetle hissedeceğiniz o zor günde emzikli her dişi varlık, dehşet ve korku içerisinde emzirdiği yavrusunu unutacak. O zaman gördüğü şeyin şiddetinden dolayı, memelerini yavrusunun ağzından çekip çjkarae;ık ve insanlar içerisinde en sevdiği varlık olan emzikli yavrusuyla meşgul ola*mayacak. Ve her hamile dişi, yavrusunu düşürür.Ve insanları sarhoş gibi görürsün. Başlarına gelen korku ve dehşetten dolayı sarhoş gibi sendelerler. Onlar gerçekte, içki içip de sarhoş olmuş değillerdir. Fakat kıyametin sıkıntıları, akıllarını başlarından almış, düşünemez hale getirmiştir. Onlar Allah korkusundan titrerler. Bu bölüm, onların başlarına gelen felâketin, gerçek sebebini göstermektedir. [5]

    3. İnsanlardan öylesi vardır ki, hiçbir delili olmadan, Allah'ın kudreti ve sıfatları hakkında mücadele eder. Allah hakkında bâtıl şeyler söyler. Tefsirciler der ki: Bu âyet Nadr b. Haris hakkında inmiştir. Nadr cedelci birisi olup: "Melekler, Allah'ın kızları, Kur'an eskilerin uydurmasıdır. Öldükten sonra dirilmek diye bir şey yoktur." derdi. Ebussuüd şöyle der: Âyet, Nadr ve ona benzer kibirli ve inatçıları kapsar.[6] O, küfrün hakka engel olan liderleri gibi, her türlü inatçı ve kibirliye uyar ve itaat eder. [7]

    4. Allah hükmetti ki, şeytana kim dost olur ve onu dost edinirse, Şüphesiz şeytan onu aldatır ve alevli cehennem azabına sürükler. Burada, hidâyet kelimesi alay yoluyla kullanılarak, şeytan, ona cehennemin yolunu gösterir, denilmiştir.Yüce Allah, kendi kudreti hakkındaki mücadele edenleri, Öldükten sonra dirilme ile haşri inkâr edenleri anlattıktan sonra, ardından öldükten sonra dirilmenin mümkün olacağını açık iki delil ile anlatmaktadır. Birinci delil, insanda; ikincisi ise bitkilerdedir. Buyurdu ki: [8]

    5. Ey insanlar! Öldükten sonra sizi diriltebileceğimizden şüphe ediyorsanız yaratılışınızın aslını düşünün ki, şüpheniz kalksın. Biz, aslınız Adem'i topraktan yarattık. Sizi ilk kez yaratabilen ikinci kez de yaratabilir. Bitkileri, ölümlerinden sonra yerden çıkarmaya gücü yeten Allah, sizi de kabirlerinizden çıkarabi*lir, Sonra Adem'in neslini, erkeğin belinden gelen meniden ya*rattık. Natf, azar azar damlamak demektir. Meni, az olduğu için ona nutfe denmiştir.[9] Sonra da alaka'dan yarattık. Alaka, havuz ve su kenar*larında görünen yapışkan çamura benzer donuk kandır. Sonra bir çiğnemlik bir et parçasından yarattık. Şekil almış veya al*mamış olsun, yaratılışı belirli olan bir et parçasından. İbn. Zeyd der ki: Muhalleka, Allah'ın baş, iki el ve iki ayaklı yarattığı cenîn. Gayrı muhalleka ise, azaların hiçbirini yaratmamış olduğu cenîndir. Sizi bu güzel örneğe göre yarattık ki, kudretimizin ve hikmetimizin sırlarını size açıklayalım. Zemahşerî der ki: Sizi bu şekilde tedricen yaratmamız, size kudretimizi göstermemiz içindir. Toprakla su arasında hiçbir uyum olmadğı halde, in*sanı önce topraktan, iknici olarak da meniden yani çok az sudan yaratabi*len, sonra bu meniyi, aralarında açık bir zıtlık olduğu halde, " alaka" haline getirebilen, sonra da bu "alaka"yı, bir lokma ete, sonra da onu kemiğe çevirebilen Allah, bu ilk yarattığı şeyi tekrar yaratabilir. Hattâ bu, elbetteki onun kudreti içindedir ve bunun kıyasını yapmak daha kolaydır.[10] Yaratılışları tamamlanıncaya kadar, ana rah*minde bırakmak istediğimiz ceninleri, belirli bir vakte kadar, doğum vak*tine kadar tutarız. Sonra bu cenini bedeni, kulakları, gözleriduvu organlarını zayıf bir halde çıkarırız. Sonra da ona, yavaş yavaş güç iz sonra da akıl ve kuvvetiniz kemale erer. TV kısmınız, gençliğinin baharında ölür. Bazılarınız İhtiyarlık, düşkünlük, zayıflık ve bunaklık derecesine kadar yaşar ki, çocukluk dönemindeki bünye zayıflığı, akıl noksanlığı ve "layış azlığı haline dönsün de bildiğini unutsun, tanıdığını tanımaz ve sücü yettiğini yapamaz hale gelsin. Nitekim Yüce Allah şöyle buyur*muştur: Kime uzun ömür verirsek, biz onun yaratılışını tersyüz ederiz.[11] Bu, öldükten sonra dirilmenin mümkün olacağına dair ikinci delildir. Yani, Ey muhatab veya ey mücadeleci! Bazan yeryüzünü kuru, ölü Üzerine yağmurdelive bitkisiz bir halde görürsün, indirdiğimiz zaman, bitkilerle canlanır, kabarır, çoğalır ve Ölüyken dirihale gelir, Güzelliği ve parlaklığı ile bakanın hoşunagidecek her türlü güzel bitki bitirir. [12]

    6. İnsan ve bitkilerin yaratılması ile ilgili bu an*latılanlar, Allah'ın yaratıcı ve idare edici olduğunu, evrende bulunan her şeyin O'nun kudretinin eserleri ve O'nun hak olduğunun bir şahidi olduğunu bilmeniz içindir. O'nun, ölmüş olan yeryüzünü bitkilerle diriltttiği gibi, ölüleri de diriltebileceğini; ve O'nun, istediğini yapabi*leceğini bilmeniz içindir. [13]

    7. Ve bilesiniz ki, kıyamet kopacaktır. Bunda hiçbir şüphe ve kuşku yoktur. Allah çürümüş olan ölüleri diriltip onları hesap yerine diri olarak gönderecektir. [14]

    8. İnsanlardan öylesi vardır ki, kendisini Allah'ı tanımaya ulaştıracak ne gerçek bir bilgiye ve ne de apaçık delilleri bulunan nurlu bir Kitab'a sahip olmaksızın, sırf kendi heves ve görüşüyle, Allah hakkında mücadele eder. İbn Atıyye şöyle der: Yüce Allah, kınama yoluyla bu âyeti tekrarladı. O, sanki şöyle demektedir: Bu misaller, son derece açık ve seçiktir. Bununla beraber bazı insanlar, de*lilsiz olarak, Allah hakkında mücadele ederler.[15]

    9. İnkâr ettikleri için, haktan yüzçevirip boynunu döndürerek kibirlenir. İbn Abas şöyle der: Allah'a çağrıldığında hakka karşı kibirli davrarıır. Zemahşerî der ki: Kibirlenme ve böbürlenme, demektir. Bu, kibirle yanağını çevirmek mânâsına gelen terkibine benzer.[16] İnsanları Allah'ın dini ve şeriatından alıkoymak için böyle yaparlar.Onlar için, dünyada zillet ve horluk vardır. Ahirette de ona yakıcı azabı tattıracağız. [17]

    10. Bu azab ve rezillik, yapmış olduğun inkâr ve sapıklıktan dolayıdır. Bilesin ki Allah adaletlidir; yarattıklarından hiçbirine zulmetmez. [18]

    11. İnsanlardan Öylesi de vardır ki, dinin kıyısından ve kenarından tutunarak Allah'a ibadet eder. Bu âyet, Allah'a tam bir güven ve kesin inançla değil de şüphe ve tereddütle ibadet eden kimseleri temsilî olarak açıklar. Bunlar, ordunun kenarında bulunup, zafer veya ganimet sezdiğinde yerinde kalan, aksı halde kaçan kimseye benzer. Hasan-ı Basrî: "Bu, Allah'a kalbiyle değil de diliyle ibadet eden münafık*tır." der. İbıı Abbas da şöyle der: Adam Medine'ye gelirdi. Karısı oğlan do*ğurur, atları da ürerse: "Bu, iyi bir din derdi."[19] Yok eğer karısı doğurmaz, at-lan üremezse: "Bu, kötü bir din ' derdi. Eğer sağlıklı ve müreffeh bir hayata erişirse dininde kalır. Eğer başına, kendisini fitneye düşürecek sıkıntı ve belâ gibi bir şey gelirse, din*den çıkar ve eski kâfirlik haline döner. Bu şahıs, dünya ve âhiretini kaybetmiş ve ebedî bedbahtlığa düşmüştür. İşte bu, bir benzeri daha bulunmayan apaçık bir ziyandır. [20]

    12. O kimse Allah'ı bırakıp hiçbir fayda ve zararı dokunmayan putlara tapıyor. İşte bu öyle derin sapıklıktır ki. artık ondan öl eve sapıklık okur, Kâfirlerin bu durumu, çölde yoldan uzaklaşıp kaybolan kimsenin durumuna benzetilmiştir. [21]

    13. Öyle puta tapıyorlar kizillef ve rezillik sebebiyle, onun dünyadaki zararı, ibadet etmek suretiyle bekledikleri men*faatten.yani kıyamet gününde bekledikleri şefaatten daha çabuk gelir. Bir görüşe göre bu âyet, varsayım manasınadır. Yani, o putun faydası veya za*rarı olduğunu var saysak da, elbette onun zararı, faydasından daha çoktur.[22] Ayet, Allah'tan başkasına yaptığı ibadetten, ilâhının şefaatine başvurduğu zaman, fayda göreceğine inananan kimsenin câhil ve beyinsiz olduğunu göstermek için gelmiştir. Taptıkları putlar, ne kötü yardımcı, ne kötü arkadaş ve yakındır. [23]

    14. Yüce Allah, şirk ve tereddüd içinde bulunan münafıkların durumunu anlattıktan sonra, mü'm inlerin âhiretteki durumunu anlatarak şöyle buyurdu: Allah, doğru mü'minleri, köşklerinin ve evlerinin altından süt, şarap ve bal nehir*leri akan cennetlere sokacaktır. Onlar cennet bahçelerinde nimetlere ve selanaznarı olacaklardır. Allah dilediğine sevap, dile ceza verir. O'nun hükmünü bozacak yoktur. Lutfuyla mü'minlere cenneti kâfirlere cehennemi verecektir.[24]

    15. Kim Allah'ın peygamberine dünya ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannederse [25] tavana bir ip uzatsın, sonra da onu boğazına geçirerek kendini Sonra da baksın, onun bu davranışı, kalbinde bulduğu kinini giderecek mi? İbn Kesir şöyle der: Bu, İbn Abbas'ın görüşü*dür Bunun mânâsı daha açık ve alayda daha etkilidir. Çünkü mânâsı şöyle*dir: Kim, Allah'ın, Muhammed'e, kitabına ve dinine yardım etmeyeceğini sanıyorsa, gitsin kendini öldürsün. Bu durum onu kızdırıyorsa böyle yapsın. Şüphesiz Allah, Rasûlunun yardımcısıdır. [26]

    16. İşte, sonsuz hikmetlerle dolu bu eşsiz âyetleri indirdiğimiz gibi Kur'an-ı Kerim'in tam parlak mânâlara açıkça delâlet eden âyetler olarak indirdik, Bilesiniz ki, doğru yola ileten Allah'tır. Ondan başka doğru yola ileten yoktur. O, dilediğinidosru yola iletir. [27]

    17. Muhammed'e (s.a.v.) uyup Allah'a ve rasulüne iman eden Hz. Musa'ya uyan yahudiler, yıldızlara tapan sâbiîler, Hz. İsa'nın dinine bağlı olan hıristiyanlar, ateşe tapan mecûsîler ve putlara tapan Arap müşrikler var ya, İşte kıyamet gününde Allah, müm'minlerle bu beş sapık grup arasında hükmedecek, mü'minleri cennete, kâfirleri de cehenneme sokacaktır. Şüphesiz Allah, yarattıklarının yaptıklarını görmekte ve bütün yapacaklarmı bilmektedir. [28]

    18. Gönüllü gönülsüz her şey, göklerdeki melekler; insanlar cinler ve yeryüzünde bulunan diğer ya*ratıklar Yüce Allah'a secde ederler. Güneş, ay ve yıldızlar gibi büyük varlıklar, dağlar, ağaçlar ve hayvanlarla birlikte, teslim olarak ve boyun eğerek Allah'ın yüceliğine secde ederler. Ibıı kesîr şöyle der: Allah bırakılıp da, güneş, ay ve yıldızlara ibadet edil*diği için, burada Yüce Allah özellikle onları anlattı ve onların da yaratıcılarına secde ettiklerini ve emre hazır kılınmış varlıklar olduklarını açıkladı.[29] Âyetten maksat, bu büyük varlıkların ona boyun eğdiğini, emrine ve idaresine uygun şekilde hareket ettiklerini bildirerek Allah'ın büyüklü*ğünü ve tek ilâh ve tek Rab olduğunu açıklamaktadır, İnsanlar*dan birçoğu Allah'a itaat ve ibadet şeklinde secde ederler. İnkârı ve isyanı yüzünden birçoğuna da azap gerekli olmuştur, Allah kimi, inkâr ve bedbahtlıkla hor duruma düşüriirse, lıiçkimse bu horluğu ondan gideremez. Allah, dilediğine azap eder, dilediğine acır; dilediğini aziz, dilediğini zelil kılar. Dilediğini zengin , dilediğini fakir eder. Hiç kimse O'na itiraz edemez. [30]

    Edebî Sanatlar

    Bu mübarek âyetler birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıdaki şekilde özetliyoruz:
    1. "İnsanları sarhoş görürsün " cümlesinde pekiştiril*miş teşbih-i beliğ vardır. Yani, korkunun şiddetinden dolayı onları sarhoşlar gibi görürsün. Burada teşbih edatı ile vech-i şebeh ibarede söylenmemiştir.
    2. " İnatçı şeytan" terkibinde istiare vardır. Yüce Allah, emirlerine karşı inatla karşı çıkan her azgın kimse için, müsteâr olarak "şeytan" lafzını kullandı.
    3. "Onu saptırır" ile "Onu doğru yola iletir" arasında tıbâk sanatı vardır.
    4. "Onu cehennem azabına iletir" cümlesinde alay üslubu vardır.
    5. "Yaratılışı tam" ile "yaratılışı eksik" arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
    6. "Üzerine yağmur indirdiğimiz zaman canlanır ve gelişir" âyetinde latif bir istiare vardır. Yeryüzü, hareketsiz bir şekilde uyuyup da, üzerine yağmurun inmesiyle uyanıp kımıldanan ve can*lılık alâmetleri görünen kimseye benzetildi. Bunda istiâre-i tebeiyye vardır.
    7. "Boynunu döndürerek" Bu terkib, kibirlenme ve böbürlen*meden kinayedir.
    8. "Ellerinin sunduğu şey sebebiyle" cümlesinide mecâz-ı mürsel vardır. Alâkası, sebebiyyedir. Çünkü hayrı da, şerri de yapan el'dir.
    9. "Allah'a kenarda kulluk eden" cümlesinde istiâ-i ternsiliyye vardır. Yüce Allah, münafıkları ve dinleri huşunda içinde ndukları şüphe ve tereddüdü, uçurum kenarında durarak namaz kılmaz 'hadet etmek isteyen kimseye benzetti. Bu, ne parlak bir temsil.
    10 "Kendisine bir iyilik dokunursa pek memnun Bir de musibete urğrarsa çehresi de2İşif " cümleleri arasında güzel bir mukabele vardır.
    11. "Ona zara verir" ile "ona yarar sağlar" ve "hor duruma düşürdüğü" ile değer veren arasında tıbak vardır.
    12. Birçok âyet arasında hoş seci' vardır: [31]

    Faydalı Bilgiler

    Emzirme niteliği olan, demektir. ise, memesini çocuğunun ağzına verip emzirme durumunda bulunan kadındır. Bunun içindir ki Yüce Allah, " Her emzirme halinde bulunan kadın unutur." Cümlesinde kelimesini kullanmayıp demiştir ki, unutma ve gaf*letin büyüklüğü ortaya çıksın. Çünkü kadın, insanlar içerisinde en sevdiği varlık olan çocuğunun ağzından memesini çekip çıkarır. Bu da korku ve sı*kıntının ulaşabileceği son derecedir. [32]

    Bir Uyarı

    İbn Ebî Hâtim'in rivayetine göre Ali'ye (r.a.) denildi ki: "Burada biri var, Allah'ın dilemesini tenkid ediyor." Bunun üzerine Hz. Ali adamı çağırıp dedi ki: "Ey Allah'ın kulu! Allah seni, kendisinin dilediği gibi mi yarattı, yoksa senin istediğin gibi mi?" Adam: "Kendi dilediği gibi yarattı." dedi. Hz. Ali: "O, kendi istediği zaman mı? Yoksa senin istediğin zaman mı seni hasta ediyor?" dedi. Adam: "Kendi istediği zaman" diye cevab ver*di. Hz. Ali: "O, kendi istediği zaman mı, yoksa senin istediğin zaman mı seni iyileştiriyor?" diye sordu. Adam: "Kendi istediği zaman" dedi. Hz. Ali: "O seni, senin istediğin yere mi, yoksa kendi istediği yere mi sokar?" dedi. Adam: "Kendi istediği yere" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ali dedi ki: "Vallahi eğer başka türlü cevap; verseydin, mutlaka alnının ortası*na kılıcı indirirdim."[33]

    19. Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır. İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!
    20. Bununla, karınlarının içindeki ve derileri eri-tilecektir!
    21. Bir de onlar için demir kamçılar vardır!
    22. Izdiraptan dolayı oradan her çıkmak istedikle*rinde, oraya geri döndürülürler ve "Tadın bu yakıcı ateşin azabını!" denilir.
    23. Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlar*da bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokar. Bunlar orada, altın bileziklerle ve incilerle be-zenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.
    24. Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, öv*güye lâyık olan Allah'ın yoluna iletmişlerdir.
    25. İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve yerli ya*bancı bütün insanlara eşit kıldığımız Mescid-i Harâm'-dan alıkoymaya kalkanlar şunu bilmeliler ki, kim orada zulüm ile haktan sapmak isterse, ona acı azaptan taddi-rıriz.
    26. Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve: "Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf eden*ler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut" demiştik.
    27,28. İnsanlar arasında hacci ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine âit bîr takım yarar*ları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık ola*rak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın ismini anmaları için sana gelsinler. Arlık on*dan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin. 29.Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâ'be'yi) tavaf etsinler.
    30. Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasak*larına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. Size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlar*dan sakının; yalan sözden sakının.
    31. Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifle-ri olun. Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten dü*şüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüz*gâr onu uzak bir yere sürüklemiş gibidir.
    32. Durum öyledir. Her kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalblerin takvâsındandır.
    33. Onlarda sizin için belli bir süreye kadar bir*takım yararlar vardır. Sonra bunların varacakları yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
    34. Biz, her ümmete hayvan cinsinden kendile*rine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlâhtır. Öyle ise, O'na teslim olun. O ihlâsh ve mütevâzi insanları müjdele!
    35. Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalbleri titrer; başlarına gelene sabrederler; namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyler*den harcarlar.
    36. Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Al*lah'ın işaretlerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üze*rine Allah'ın ismini anınız. Yan üstü yere düştüklerin*de ise, artık onlardan hem kendiniz yiyin, hem de ih*tiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize ver*dik.
    37. Onaların ne etleri, ne de kanları Allah'a ula*şır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır. Size verdiği hidâyetten dolayı Allah'ı büyük tanımanız içindir ki O, hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. Güzel dav*rananları müjdele!

    Âyetlerin Öncekilerle Münâsebeti

    Yüce Allah önceki âyetlerde mutlu ve mutsuz kişileri anlattıktan sonra, burada da, kendi dini ve kendine ibadet hususunda aralarında meyda*na gelen düşmanlığı anlattı. Daha sonra Kâ'be'ye hürmetin büyüklüğünü, Hz. İbrahim'in onu bina etmesini ve insanları Allah yolundan ve Mescid-i Haram'dan alıkoyan müşriklerin inkarlarının büyük suç olduğunu anlattı. [34]

    Kelimelerin İzahı

    Eritilir. eritmek demektir. Bir kimse bir şeyi eritip o şeyder.
    Kamçılar, mekâmi', kamçı manasına gelen kelimesinin Çoğuludur. İsyan edeni itaat altına aldığı için kamçıya bu ad verilmiştir. Akif, bir yerde sürekli kalan. Bâd, çölden gelen. İndirdik, hazırladık, gösterdik. Rical, yaya manasına gelen çoğuludur. Dâmir, yolculuğun yorduğu bitkin deve. Tefes, lügatte kir ve pislik demektir. Şair şöyle derisliklerinden dolayı tıraş olmayıp saçlarını uzattılar.
    Bit ve Sirkelerini temizlemediler.[35] Sa'lebî şöyle der: Lügatte, tefes, kir demektir.
    Araplar, pis gördükleri adama, "ne kadar pissin, ne kadar kirlisin!" manasına derler.
    Muhbit, mütevazı, Allah'a boyun eğen. [36]

    Âyetlerin Tefsiri

    19. Bu iki grup, yani takva sihibi mü'minlerle, âsi kâfir gru*bu, birbirleriyle çekişirler, Bunlar Allah ve onun dini için bir*birleriyle mücadele ve münakaşa ederler. Mücâhid şöyleder: Bunlar, mü'minlerle kâfirlerdir. Mü'minler Allah'ın dininin galip gelmesini; kâfirler ise Allah'ın nurunun söndürülmesini isterler. İşte o kâfirlere, cehenneme gidecekleri zaman giyinmeleri için, be*denlerine göre, ateşten elbiseler biçilir. Kurtubî der ki: Burada ateş elbise*ye benzetilmiştir. Çünkü ateş, elbiseler gibi onların örtüleridir. düz*gün bir şekilde dikilmiş" demektir. Va'dolunan şey, muhakkak meydana ge*leceği için, geçmiş zaman kipi kullanılarak, "dikilmiştir" dendi.[37] Başlarının üzerinden, cehennem ateşinde kaynatılmış sıcak sular dökülür. [38]

    20. O suyla, karmlarmdaki bağırsak ve iç or*ganlar derilerle birlikte eritilir. İbn Abbas şöyle der: Eğer o sudan dünya dağları üzerine bir damla düşse, onları mutlaka eritirdi. Hadiste şöyle buy-rulmuştur: Kızgın su, onların başlarından aşağı dökülür. Bu su, kafasını de*lerek karın boşluğuna kadar iner. Burada bulunanları parçalar, neticede ayaklaarından çıkar. İşte sıhr (erime) budur. Sonra tekrar eski haline çevrilir.[39] Fahreddin Râzî şöyle der: Bundan maksat şudur: Kızgın su onların başlanna döküldüğünde, bunun içteki etkisi, dıştaki etkisi gibi olur. Onların derilerini erittiği gibi, bağırsaklarını ve iç organlarını da eritir. Bu ayet, "Onlara kaynar su içirildi de bu su onların bağırsaklarını parça parça etti"[40] âyetinden daha vurguludur.[41]

    21. Onlar için demirden kamçı ve çekiçler vardır. Bunlarla onlara vurulur ve cehenneme itilirler. Hadiste şöyle buyrulmuştur: "Onlardan bir kamçı yeryüzüne konsa, insanlar ve cinler onu kaldırmak Üzere toplansalar kaldıramazlar."[42]

    22. Cehennem halkı, cehennemin verdiği sıkıntının şiddetinden dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oradaki yerlerine geri çevirirler. Hasan-ı Basrî şöyle der: Ateş, aleviyle onlara vurur ve onları kaldırır. Nihayet ateşin en üstüne çıktıkları zaman onlara kamçılarla vurulur da 70 yıl aşağıya inerler.[43] Onlara, yalanlamakta olduğunuz yakıcı cehennem azabını tadın denir.
    Yüce Allah önceki ayetlerde, kâfirler için hazırlamış olduğu azap ve helaki anlattıktan sonra, burada da, müminler için hazırlamış olduğu sevap ve nimetleri anlatarak şöyle buyurdu: [44]

    23. Şüphesiz . Allah, iyi mü'min kullarını âhirette, ağaçlarının ve köşklerinin altındançeşitli büyük nehirlerin aktığı, cennetlere sokacaktır. Cennette melekler onlara, süslenecekleri süs eşyası ve zinet olarak altın bilezikler takarlar, Aynı zamanda, Allah'tan bir lütuf olarak inci ile de süslenirler. Cennetteki elbiseleri de ipektir. Fakat o ipek, dünyadakinden çok çok üstün ve kıymetlidir. [45]

    24. Onlara güzel ve faydalı söz söyleme meleke*si verilmiştir. Çünkü cennette yalan ve boş söz yoktur. Onlar Allah yoluna iletilirler. Bu yol, takva sahiplerinin yurdu olan cennete götüren yoldur. Bundan sonra Yüce Allah müşriklerin bazı suçlarını sayarak Şöyle buyurdu: [46]

    25. Muhammed'in getir*diğini inkar eden ve mü'minlerin, hac görevini yerine getirmek için Mescıd-i Haram'a gelmelerine sürekli engel olanlar var ya, onlara elem verici tattırırız. Kurtubî şöyle der: Bu olay, Hudeybiye yılında müşriklerin Rasulullah (s.a.v)'ın Mescid-i Haram'a girmesini engelledikleri zaman ol*muştur.[47] Kelimesinin geniş zaman kipiyle gelmişi, olayın süreklili*ğini ifade etmek içindir. Sanki şöyle denmek istenmiştir: Kâfirler var ya, Allah yolundan alıkoymak, onların huyudur. Süreklilik ifade etmede bu âyetin bir benzeri de şudur: "Bunlar iman edenler ve Allah'ın zikriyle kalp*leri sürekli huzur içinde olanlardır."[48] O mescidi biz, ister yerli olsun, ister dışardan gelsin, bütün insanların ibadet edeceği bir yer kıldık. Kim orada bir kötülük yapmak veya doğru yoldan ayrılmak, veya bir günah işlemek isterse Ona elem verici çeşitli azapların en şiddetlisini tattırırız. İbn Mes'ud şöyle der: Aden'deki bir adam, Beytullah'ta bir kötülük yapmaya niyet etse, Allah ona elem verici bir azabı tattırır. Mücâhid şöyle dır: Oradaki iyiliklerin karşılığı kat kat verildiği gibi, kötülüklerin cezası da kat kat verilir.[49]

    26. Hatırla ki, bir zamanlar biz, İbrahim'e Bey-tullah'm yerini ilham edip göstermiştik. Ona Beytullah'ı, sırf Allah rızası için yapmasını emrettik, tbn Kesir şöyle der: Onu, sadece benim adıma yap, dedik.[50] Benim evimi, orada tavaf ve namazla Allah'a ibadet edenler için putlardan ve pislikler*den temizle" dedik. Kurtubî şöyle der: Ayetteki, den maksat, namaz kılanlardar. Yüce Allah, namazın rükünlerinden en önemlileri olan kıyam, rükû' ve secdeyi zikretti.[51]

    27. İnsanları, Beytullah'ı haccetmeye davet ederek onlara seslen. İbn Abbas şöyle der: Hz. İbrahim Beytullah'ı yapıp bitirince ona: "İnsanları hacca çağır" denildi. Hz. İbrahim : "Ey Rabbim! Benim se*sim nereye ulaşır ki? dedi. Yüce Allah: "Sen çağır, sesini duyurmak bana aittir" dedi. Bunun üzerine Hz. İbrahim Ebu Kubeys dağına çıkarak şöyle seslendi: Ey insanlar! Allah, karşılığında size cennet vermek ve sizi cehen*nem azabından kurtarmak için, Bu Evi haccetmenizi emretti. O halde siz de haccedin. Erkeklerin bellerine ve kadınların rahimlerinde bulunanlar bu sese cevap vererek, "Lebbeyk, Allahümme Iebbeyk yani ey Allah'ım! bu-vur. emrine uydum, çaenna seldim" dediler.[52] Sana yaya veya yorgun develer üzerine binmiş olarak gelirler.Yolun uzunluğu develeri yormuş ve bitkin hale getirmiştir. O yorgun develer, her türlü uzak yoldan gelir. Kurtubî şöyle der: fiilindeki zamirin develere ait olması, sahipleriyle birlikte hacca gelmelerindendolayı onlara bir değer vermeyi ifade eder. Nitekim, Harıl harıl koşanlara yemin olsun"[53] âyeti de, Allah yolunda koşan cihad atlarına değer verildiğini ifade eder.[54]

    28. Timî ve dünyevî bir çok yararlarını görmeleri için gelsinler. Fahreddin Râzî şöyle der: Bu âyette Yüce Allah'ın "menfaat*ler" kelimesini nekra olarak getirmesinin sebebi şudur: Yüce Allah, sadece bu ibadette bulunup diğer ibadetlerde bulunmayan dinî ve dünyevî menfaat*leri kasdetmiştir.[55] Allah'ın verdiği nimetlere, rızıklara ve deve, sığır, koyun, keçi gibi hayvan*lardan dolayı şükretmek için bayram günlerinde Mekke'ye gönderilen kurbanları ve diğer kurbanlık ve hayvanları keserken Allah'ın adını ansınlar. Fahreddin Râzî şöyle der: Burada asıl maksat, kurban keserken Allah'ın adının anılması ve bu hususta müşriklere muhalefet edilmesi gerektiğine dikkat çekmektir. Çünkü onlar kurbanları, putlar ve dikili taşlar adına kesi*yorlardı.[56] O kurbanların etlerinden yiyiniz, on*dan yoksulluk ve sıkıntıya uğramış olana ve yoksulluğun zayıf düşürdüğü fakire yedirin. İbn Abbas şöyle der: Bâis, elbisesinde ve yüzünde fakirliği görünen kimsedir. Fakir ise, bu derece düşkün değildir. Elbisesi temiz, yüzü de zengin yüzü gibidir. [57]

    29. Kurbanı kestikten sonra, ihramlı iken kendilerine bulaşan kirleri gidersinler. Bu da traş olarak, saçları kısaltarak, saç kirleri*ni gidererek, bıyık ve tırnaklar kesilerek olur. Allah'a itaat mak*sadıyla, adadıkları ve kendilerine gerekli kıldıkları adakları yerine getir*sinler. Allah'ın evi etrafında, ifâdatavafını yani ziyaret tavafını yapsınlar. Bu tavafla, tamamen ihramdan çıkılır. Âyette geçen atîk kelimesi, eski manasınadır. İnsanlar için, yeryüzünde yapılan ilk ev olduğu için ona bu ad verilmiştir. [58]

    30. İşte durum budur. Zemahşerî şöyle der: Yazar, kitabında önce bazı fikirleri kapsayan bir cümle yazdıktan sınra, başka bir konuya dalmak istediğinde şöyle der: Durum budur. Şöyle de olmuştur. Âyetteki de buna benzemektedir.[59] Kim, Allah'ın koyduğu dinî hükümlere saYgı gösterir; günah ve haramlardan sakınırsa Bu saygı, âhirette sevap olarak onun için daha iyidir. Yüce bitapta istisna edilen lâşe, boğularak öldürülmüş, Allah'tan başkası adına kesilmiş ve benzeri hayvanların dışındaki bütün hayvanları size helâlve O halde siz, bu murdar şevlerden sakındığınızgibi, pislikten yani putlardan da sakının. Bu âyet, son derece şekilde, putlara ibadeti ve saygı göstermeyi yasaklamakladır. Yalan şahitlik yapmaktan da sakının. [60]

    31. Hakka yönelerek Allah'a teslim olup ona . hiçbir şeyi ortak koşmaksızın yalandan sakının. Bu âyet sapıklığa düşme ve yok olma durumundaki müşrik kimseyi temsili olarak açıklar. Yani, kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşmüş ve onu kuş alıp kaparak param parça etmiştir. Yahut, şiddetlj bir rüzgâr onu almış ve bir takım derin uçurum*lara sürükleyip atmıştır. [61]

    32. İşte bunlar, Allah'ın size açıklamış olduğu hükümler ve misallerdir. Kim din işlerine saygı gösterirse ki hacc işleri ve kurban kesme bu işlerdendir. Şüphesiz bunlara saygı, takva sahibi kulların fiilerindendir. Kurtubî şöyle der: Yüce Allah, âyet-i kerimede, "kalblerin takvası" diyerek, takvayı kalplere izafe etti. Çünkü takvanın hakikati kalplerde olur. Rasulullah (s.a.v.), kalbini göstererek: "Takva buradadır."[62] buyurumuşutur.[63]

    33. Sizin için kesilme zamanına kadar kurban*larda süt, yavru ve binme gibi bir çok yararlar vardır. Sonra Harem dahilinde onların kesilme yeri Mekke veya Mina'dır. Beytullah, Harem'in en şerefli yeri olduğu için burada özellikle o zikredildi. Bu, şu âyete benzer: "Ka'be'ye ulaşmış bir kurbanlık."[64]

    34. Biz, İbrahim zamanından beri gelmiş her ümmet için, Allah'a yaklaşma maksadıyla kurban kesme yeri tayin ettik. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah, kendi adına kurban kesilmesinin ve kan akıtılmasının bütün dinlerde meşru olmasının hâlâ devam ettiğini haber vermektedir. Onlara, kurban keserken Allah adını anmalarını ve onun hoşnutluğu için kurban kesmelerini emrettik. Allah'ın, kendilerine lütfettiği deve, sığır, koyun ve benzeri hayvanlar*dan dolayı şükretmeleri için böyle yapsınlar. Burada Yüce Allah, kurbanın, müşriklerin yaptığı gibi putları için değil sırf kendi rızası için ve kendi adına kesilmesi gerektiğini açıkladı. Çünkü, yaratıcı ve rızık verici odur. Ey insanlar! Rabbiniz ve ma'budunuz birdir, tek ilâhtır, ortağı yoktur. Öyleyse sırf ona ibadet edin, hükmüne teslim olun ve itaat edin.Alçak gönüllü, boyun eğerek itaat edenleri naim cennetleriyle müjdele. Bundan sonra Yüce Allah, itaat edenlerin dört vasfını belirterek şöyle buyurdu: [65]

    35. Bunlar öyle kimselerdir ki, Allah nıldığında kalpleri korkar ve titrer. Çünkü Allah'ın büyüklüğünün nuru o
    kalpler üzerine doğmuştur. Sanki Allah'ın önünde durmakta, onun büyüklüğünü ve yüceliğini görmektedirler. Onlar sıkıntılı ve geniş hallerde başlarına gelen hastalık, musibet, meşakkat ve diğer zorluklara sabrederler. Onlar namazları eksiksiz olarak tam bir huşu içinde, vakitlerinde dosdoğru kılarlar. Ve lutfumuzdan kendilerine harcarlar. [66]

    36. Besili develeri de, Allah'ın kullarına göndermiş olduğu şeriatın alâmetlerinden kıldık. Develer, iri cüsseli oldukları için, bunlara "büdn" denilmiştir. Develer Beytullah'a kurban olarak gösteril*dikleri için bunlar, dinin alâmetleri olmuşlardır. Hattâ bu develer, Bevtullah'a gönderilen kurbanların en iyilendn.İbn Abbas: "Sizin için o hayvanlarda, dünyada yarar, âhırette sevap vardır." demiştir. Develeri, ayakta iken, ayaklarını düz tutmuş oldukları halde, Allah'ın adını anarak kesin. Kesildikten sonra yere düştükle*rinde, bu ölmelerinden kinayedir, Onlardan yeyin, iffetinden dolayı halini açıklayamayana ve dilencilik yapan fakire yedirin. İbn Abbas'ın görüşü budur.[67] Râzî şöyle der: En uygun mânâ şudur: "Kani" istemeden ve ısrar etmeden, kendisine verilenden razı olan. "Mu'terr" ise, halini arzeden isteyen ve devamlı olarak gelip isteyen demektir.[68] O Allah'ın verdiği nimetlere şükredesiniz diye, iri cüsseli olmalarına rağmen,, onları böyle güzel bir şekilde emrinize verdik. [69]

    37. Kestiğiniz kurbanların ne etleri, ne de kan*lan, Yüce Allah'a ulaşır. Fakat ona sadece, emirlerine sarılmanız ve rızasını istemeniz suretiyle gösterdiğiniz takva ulaşır. Yüce Allah, önceki âyetin mânâsını pekiştirmek için âyeti tekrarladı. Yani Allah'ın size, dininin hükümlerini öğretmesinden dolayı onu yüceltesiniz diye, işte böylece o develeri sizin enirinize verdi ve isteklerinize boyun eğmiş kıldı. Güzel amel işleyenlere mutluluğa ereceklerini ve naîm cennetlerini elde edeceklerini müjdele. [70]

    Edebi Sanatlar

    Bu mübarek âyetler birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları ağıda özetliyoruz:
    1. Rabbleri hakkında münakaşa ettiler. Burada hazif yoluyla icaz vardır. "Rablerinin dini hakkında..." demektir. Mıızaf, hazfedilmiştir.
    2. "Onlara, ateşten elbiseler biçilmiştir." cümlesinde istiare vardır. Bu ifâde, elbise, giyeni kuşattığı gibi, ateşin on*ları çepeçevre kuşatmasından istiaredir.
    3. "Devamlı kalan" ile "çölden gelen" arasında tıbâk vardır. Çünkü âkif, şehirde kalan, bâd ise, çölden gelen demektir.
    4. "Pislikten yani putlardan sakının. Yalan sözden de sakının." Bu cümlede, "sakının" fiilinin tek*rar edilmesiyle pekiştirme yapılmıştır. Bundan maksat, sakınılması gere*ken şeylerin herbirinin başlı basma bir nesne olduğuna önem verildiğini göstermektir. Edebiyatta buna itnâb denilir.
    5. "Kim Allah'a ortak koşarsa, o, sanki gökten düşmüş ve kuşlar onu kapıp almıştır" cümlesinde teşbih-i temsili vardır. Çünkü vech-i şebeh, birkaç şeyden alınmıştır.
    6. "Yanları düştü" cümlesinde cinâs-ı nakıs vardır.
    7. "Kanaatkar, iffetli" ile "isteyen, dilenci" arasında tıbâk vardır.
    8. "ve fasılalarda latîf seci' vardır. Aynı şekilde, gibi fasılalarda da latif bir seci' vardır. [71]

    Bîr Uyarı

    Yüce Allah, mahrukatından günah işlemeye niyet edip de günah işlemeyen hiç kimseyi cezalandırmamıştır. Ancak Mescid-i Haram'da günah işlemeye niyet edenler bunun dışındadır. Yüce Allah şöyle buyurdu: "Kim orada zulüm ile haksızlık yapmak isterse, ona elem verici azabtan tattırırız." Çünkü orası mukaddes yerdir. Orada insanın kalbi temiz, nefsi temiz, niyeti samimi olmalı, yaptıklarının tümünü Allah için yapmalıdır. Kim hükümdarın korusunda, ona hürmeti çiğnerse, o cehenneme ve elem verici azaba layıktır. [72]

    38. Allah, iman edenleri savunur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez.
    39. Kendileriyle savaşılanlara zulme uğramış olma*ları sebebiyle, savaşa izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir.
    40. Onlar, başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kim*selerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı İle defedip önlemeseydi, mutlak surette, manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde Allah'ın adı çokça anı- ' , lan mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.
    41. Onlar, (o mü'minler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılarlar, zekâtı ve*rirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır.
    42, 43, 44. Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, şunu bil ki onlardan önce Nuh'un kavmi, Âd, Semûd, İbrahim'in kavmi, Lût'un kavmi ve Medyen halkı da yalanladılar. Musa da yalanlanmiştı. İşte ben o kafirlere süre tanı*dım, sonra onları yakaladım. Nasıl oldu benim onları reddini?
    45. Nitekim birçok memleket vardı ki, o memleket zulmetmekte iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülke*lerde duvarlar, tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve ulu saraylar vardır.
    46. Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalbleri ve işitecek kulaktan olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalbler kör olur.
    47. Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyor*lar. Allah, va'dinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.
    48. Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken on*lara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş, yalnız banadır.
    49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
    50. İman edip sâlih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.
    51. Ayetlerimiz hakkında birbirlerini geri bıra-kırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemlik*lerdir.
    52. Biz, senden önce hiçbir resul ve nebî gönder*medik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi âyetlerini sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    53. (Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalblerinde hastalık olanlar ve kalbleri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir deneme (vesilesi) yapsın. Zâlimler, gerçekten derin bir ayrılık içindedirler.
    54. Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun haki*katen Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalbleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, ke*sinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.
    55. İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın ge*linceye, yahut da kısır bir günün azabı gelinceye kadaronun hakkında hep şüphe içindedirler.
    56. O gün, mülk Allah'ındır. İnsanlar arasında hükmü o verir. İman edip iyi davranışlarda bulunanlar Naîm cennetlerinin içindedirler.
    57. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
    58. Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen, ya*hut ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rizıkla rıziklandıracaktır. Şüphesiz Allah -evet O- rızık veren*lerin en hayırlısıdır.
    59. Allah onları, herhalde memnun kalacakları bir girilecek yere sokacaktır. Allah, kesinlikle tam bir bilgi sahibidir, halimdir.
    60. İşte böyle. Her kim, kendisine verilen eziyetin dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine bir tecâvüz ve zulüm vâki olursa, emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir.
    61. Çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. Şu da muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten
    ve görendir.
    62. Böyledir. Çünkü Allah, hakkın tâ kendisidir. O'nun dışındaki taptıkları ise bâtıldan başka birşey değildir. Gerçek şu ki Allah, evet O yüce ve uludur.

    Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

    Yüce Allah önceki âyetlerde hac ibadetlerini ve hacda bulunan dünya ve âhiret yararlarını açıkladı. Kâfirlerin mü'minleri Allah'ın dininden ve Mekke'ye girmekten alıkoyduklarını anlattı. Burada da mü'minleri koru*duğunu açıkladı ve savaşın meşru kılınmasındaki hikmeti anlattı. Savaşın mukaddes şeyleri savunma, zayıflan koruma ve mü'minlere, Allah'a ibadet etme imkanı verme gibi faydaları olduğunu açıkladı. [73]

    Kelimelerin İzahı

    Savamı, yüksek bina manasına gelen kelimesinin çoğuludur. Rahiplere ait bir yer, manastırdır.
    Biye1, hıristiyanların kilisesi mânâsına gelen kelimesininçoğuludur.
    Salavât, yahudî havraları. Zeccâc: Salavât, İbranicede salûtâ şeklindedir, der.
    Nekîr, manasına bir mastardır. Cevheri şöyle der: Nekîr ve inkâr, her ikisi de, yani kötü olan şeyi değiştirmek manasınadır.
    Muattala, terkedilmiş, bırakılmış. Birşeyi tatil etmek, onu ya*rarsız hale getirmek, demektir.
    Meşîd, yapısı yükseltilmiş. [74]
#06.05.2009 16:26 0 0 0
  • Âyetlerin Tefsiri


    38. Şüphesiz Allah mü'minlere yardım eder ve müşriklerin verdiği sıkıntılardan onları korur. Bu, mü'minlerin kafirlere üstün geleceğine ve onların tuzaklarının engelleneceğine dair bir müjdedir. Kuşkusuz, Allah, emanete hıyanet eden ve Allah'ın nimetini inkar eden herkese buğz eder. [75]

    39. Kendileriyle savaşılanlara, zulme uğramış olmaları sebebiyle, izin verildi. Bu cümlede hazif vardır. Takdiri şöyledir: Zulme uğramış olmaları sebebiyle, onlara savaş izni verildi. İbn Abbas: "Bu, cihad hakkında inen ilk âyettir" der. Tefsirciler şöyle der: Zulme uğrayanlar, peygamber (s.a.v.)'in arkadaşlarıdır. Mekkeli müşrikler onlara çok eziyet ederlerdi. Onlar Rasulullah (s.a.v.)'a kimi başı gözü yara*lı, kimi dövülmüş olarak gelir, zulme uğradıklarını söylerlerdi. Rasulullah (s.a.v.), onlara: "Sabredin, çünkü bana onlara karşı savaş emri verilmedi. Nihayet müslümanlar hicret ettiler. Daha sonra bu âyet indirildi. Bu, 70'den çok âyette yasaklandıktan sonra, içinde savaş izni bulunan ilk ayettir, Şüphesi? Allah, müslümanlar savaşmadan da kullarına yardım edebilir.Fakat O, kullarının, kendisine itaat etmek için, ellerinden ge*len bütün gayreti harcamalarım ister ki, şehit sevabına nail olsunlar. [76]

    40. Onlar, yurtlarından çıkarılmalarını ge*rektiren hiçbir sebep yokken, zulm ile çıkarıldılar. İbn Abbas şöyle der: Yani Muhammed (a.s.) ve arkadaşları, haksız yere Mekke'den Medine'ye sürüldüler. Onların, Allah'ı birlemek ve ona hiçbir şeyi or*tak kosmamaktan başka bir suçlan ve günahları yoktu, Allah cihadı ve düşmanla savaşı meşru kılmasaydı, müşrikler din mensuplarına galip gelir ve dinin alâmetleri yok olurdu. Fakat Yüce Allah, onlara karşı savaşı emrederek, kötülüklerini, ortadan kaldırdı. Eğer böyle olmasaydı, rahiple*rin mabetleri, hristiyanlarm kiliseleri, yahudilerin havraları ve sabah ak*şam içinde Allah'a ibadet edilen, müslümanların camileri mutlaka yıkılır*dı. Yani, eğer Yüce Allah müslümanlar sayesinde müşrikleri defedip müslümanlara, kafirlere karşı cihad izni vermeseydi, müşrikler, zamanlarında*ki çeşitli din mensuplarına galip gelir ve mutlaka onların mabetlerini yı*karlardı. Ne hristiyanlarm kiliselerini, ne ruhbanların mabetlerini, ne yahu*dilerin havralarım ve ne de müslümanların camilerini bırakırlardı. Müşrik*ler, mutlaka din mensuplarına galip gelirdi: Yüce Allah'ın sadece camileri içinde "Allah'ın adı çokça anılan" diye nitelemesi, on*ların şeref ve yüceliğini göstermek içindir. Çünkü gerçek ibadet yeri bura*larıdır. Bu, bir yemindir. Yani Allah'a andolsun ki o, di*nine ve rasulüne yardım edene yardım edecektir. Yüce Allah güçlüdür. Hiçbir şey onu aciz bırakamaz. Kuvvetlidir, asla mağlup edile*mez. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah, kendisinin güçlü ve kuvvetli olduğunu bildirdi. Gücüyle herşeyi yarattı. Kuvveti sayesinde de hiçbir şey ona galip gelemez, üstün olamaz.[77]

    41. İşte onlar, Allah'ın yardımına hak kazananlardır. Onlar öyle kimselerdir ki, onlara yeryüzünün yönetimini versek, yeryüzüne sahip olup onu ellerine geçirseler, Allah'a kulluk eder, namazı kılmaya ve zekatı vermeye devam ederler. İbn Abbas der ki: Bunlar Muhacirler, Ensar ve iyilikle onların peşinden giden Tâbiîndir. Onlar hayra çağırır, kötülüğü yasaklarlar. İşlerin dönüşü, Yüce Allah'ın hükmüne ve takdirinedir. [78]

    42. Bu âyet Resulullah (s.a.v.)'ı teselli, müşrikleri ise tehdit etmektedir. Yani, Mekkeliler seni ya*lanlıyorsa, bil ki, sen, kavmi tarafından yalanlanan ilk peygamber değilsin. Senden önce nice peygamberler yalanlandı. Onlar, Allah yalanlayanları yok edinceye kadar sabrettiler. Sen de onlar gibi yap ve sabırlı ol. [79]

    43. Aynı şekilde İbrahim'in, Lût'un ve Şuayb'm kav*mi de yalanladı. [80]

    44. Mucizelerinin açıklığı ve büyüklüğüne rağmen Musa da yalanlandı. Var diğerlerini sen hesap et. Ben kafirlere mühlet verdim, sonra da cezalandırdım. Benim onları cezalandırmam nasıl oldu? Verdiğim ceza elem verici değil miydi? Onların nimetlerini azaba, çokluklarını azlığa, mam urluklarını ha*rabeye çevirmedim mi? İşte Mekkelilerden yalanlayanlara da böyle yapa*rım. Buradaki soru takrir sorusudur. Yani itiraf ettirme sorusudur. [81]

    45. Nice ülke halkım genel bir azapla yok ettik. Oranın halkı müşrik ve kafirdi. O ülkedeki evle*rin tavanları yere çöktü, sonra duvarları yıkılıp çöken tavanlar üzerinedüştü. Ülke harabe ve yıkıntı haline geldi. Ülke halkı yok edildiği için nice kuyular kullanılmaz ve su içilmez hale geldi. Nice yüksek köşkler, ıssız ve bomboş bir hale geldi. İbret alacak kimse için bun*da büyük bir ders yok mu? [82]

    46. Mekke halkı yeryüzünde gezmediler mi ki, kâfirlerin helak oldukları yerleri görüp de onların başlarına gelen bela ve musibetlerden ibret almıyorlar. Düşünülmesi gere*ken imanı ve Allah'ın birliğini düşünselerdi ya!! Veya öğüt ve uyarmalara kulak verselerdi ya! Gerçek körlük, göz körlüğü değildir. Gerçek körlük kalp körlüğüdür. Kalbi kör olan ne ibret alır, ne düşünür. Burada Göğüslerdeki de*nilmesi, pekiştirmek ve kalp kelimesinin mecaz olarak kullanılmış olduğu düşüncesini ortadan kaldırmak içindir. [83]

    47. Ey Muhammed! O müşrikler alay ederek, azabın çabucak gelmesini isterler. Bu, muhakkak meydana gelecek. Fakat onun gerçekleşmesinin bir zamanı vardır. Ondan önce gelmez. Çünkü Yüce Allah, verdiği sözden dönmez. Yüce Allah halim'dir; acele etmez. Onun yarattıklarına göre bin sene, o aceleci olmadığı için, onun katında bir gün gibidir. Şu halde niçin azabı uzak görüyor ve hemen gelmesini istiyorlar? İşte bunun içindir ki Yüce Allah, daha sonra şöyle buyurdu. [84]

    48. Zulme devam etmelerine rağmen nice ülke halkının yok edilmesini erteledim ve onlara mühlet verdim. Onlar bu ertelemeye aldandılar. Uzun süre mühlet verdikten sonra, onları yakalayıp cezalandırdım. Dönüş ancak banadır. Ebu Hayyan şöyle der: Yüce Allah Kureyşlilerin cezalarını ertelemişti. Onlar ise azabın çabucak gelmesini istediler. Bunun üzerine, geçmiş milletlerin ce: zalarınm ertelendiğine, sonra da yok edildiklerine dikkat çekmek için bu âyeti indirdi. Aynı şekilde, her ne kadar mühlet verip cezalarını ertelediyse de, Kureyş'e de mutlaka ceza verilecektir. Cezalarının ertelenmesinden dolayı şımarmasınlar.[85]

    49. Ey Peygamber! O çabucak azap is*teyenlere de ki, ben sadace sizi uyarıcıyım. Allah'ın azabından sizi korkutuyorum. O azabın çabucak getirilmesinde veya ertelenmesinde her hangi bir müdahalem olmaksızın, açık bir sakilde sizi uyarıyorum. [86]

    50. İman ile iyi ameli birleştiren sadık mü'minler var ya, Rableri katında onların günahları bağış*lanmış ve naim cennetlerinde onlar için nefis rızıklar hazırlanmıştır. Fahreddin Râzî şöyle der: Yüce Allah buyurdu ki, kim iman ile iyi ameli birleştirirse, Allah da onun için "bağışlama" ile "nefis rızkı" birlikte hazırlar*lar [87] Kurazî [88] de şöyle der: Yüce Allah'ın dediğini işittiğinde, bilcennettir.[89]

    51. Allah'ın nurunu söndürmek maksadıylemücadele edip galip gelmek isteyerek âyetlerinizi yalanlayan ve onları boşa çıkarmaya çalışanlara gelince, işte onlar, azabı ve cezası şiddetli, elem verici kızgın cehennem ateşinde yanacak olanlardır. Onlar sürekli cehennemde kalacakları için, Yüce Allah onları şiddetli azap sahiplerine benzetti. Fahreddin Râzî şöyle der: Eğer denilirse: "Rasulullah (s.a.v.) önceki âyetlerde mü'minleri müjdeledi.[90] Daha sonra ikinci olarak bu âyetlerde[91] de kafirlere uyanda bulundu. Buna göre kıyas yoluyla 49. âyetin Ey insanlar! Ben sizler için ancak bir müjdeleyici ve uyarıcıyım" şeklinde olması gerekirdi. Buna şöyle cevap verilir: Bu âyet, azabı çabuk isteyen müşrikler için indirilmişitir ve Ey insanlar! diye onlara hitap edilmiştir. Bu arada[92] mü'minlerin ve sevaplarının anlatılması, kafirlerin öfkesini ve çekecekleri eziyeti artırmak içindir.[93]

    52. Ey Muhammed! Senden önce biz, Rasul ve Nebi olarak kimi gönderdiysek, o bir şe*yi sevip canı çektiğinde, şeytan, istediği ve sevdiği şey hakkında ona; dün*ya ile meşgul olmasını gerektiren bazı vesveseler vermiştir. Nitekim Rasu*lullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz beşeri arzular kalbimi sarar. Onun için ben, günde 70 kere Allah'tan bağışlanmamı isterim.[94] Ferrâ: içinden geçirdiği zaman, demektir, der. İbn Abbas şöyle der: "O bir te-mennîde bulunduğunda, şeytan onun dileğine beşeri arzular katmaya çalışır? Mealindeki âyetten maksat şudur: Konuştuğunda, şeytan onun sözüne birşeyler katmaya çalışır. Allah da, şeytanın katmaya çalıştıklarını boşa çıkarır, kendi âyetlerini sağlamlaştırır. onun okuması demektir" diye söylenir.[95] Nahhâs şöyle der: Bu âyet hakkında söylenenlerin en güzeli ve en iyisi budur. Âyetin mânâsı şudur: Gönderdiğimiz her nebi ve rasul, içinden bir şey geçirip de, ümmetinin hidayete ermesini ve iman etmesini temenni ettiğinde, mutlaka şeytan ona vesvese vermeye ve yoluna engellerkoymaya çalışır. Bunu, Peygamberin kavmine inkarı süslü göstermek ve onun emrine muhalefet etmek için, kalplerine inkâr fikrini yerleştirmek suretiyle yapar. Sanki âyet, şöyle diyerek Peygamberi (s.a.s.) teselli etmek*tedir: Ey Peygamber! Kavminin sana düşmanlığına üzülme. Çünkü bu, bütün peygamberlerin başına gelen bir olaydır.[96] Allah, şeytanın vermeye çalıştığı vesvese ve evhamı giderir ve boşa çıka*rır. Sonra da, Peygamberin kalbine, kendi birliğine ve onun peygamberliğini gösteren âyetleri yerleştirir. Allah çok iyi bi*lir, çok hikmetlidir, eşyayı yerliyerine koyar. Ebussuûd şöyle der: Bu âyet, peygamberlerin yanılmasının caiz olduğunu ve vesvesenin, onların kapıla*rım da çalabileceğini gösterir.[97]

    53. Allah, şeytanın vereceği o vesvese ve şüpheleri, kalplerinde kuşku ve tereddüt bu*lunan münafıklar ile Allah'ın zikrine kalpleri yumuşumayan kafirler için fitne kılmak maksadıyle böyle yapar. Kalpleri katı olanlar Ebu Cehil, Nadr ve Utbe gibi, Kureyş'in ileri gelen kibirli kâfirlerdir. Anlatılan o münafık ve müşrikler, kesinlikle Allah ve Rasulünün şiddetli düşmanlarıdır. Kâfirler, son derece sapıklık içinde ve hayırdan uzak bulun*dukları için, âyette, "düşmanlık" kelimesi, "uzak" kelimesiyle ni*telenmiştir. [98]

    54. Bir de ilim sahipleri, Kur'ân'ın Allah katından inmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona iman etsinler. Kalplerinde hastalık bulunanların aksine, kalpleri ima*na boyun eğip itaat etsin. Şüphesiz Allah müminleri doğru yola ileten ve onları sapıklık ve helakten kurtarandır. [99]

    55. O müşrikler, sürekli olarak bu Kur'ân hakkında kuşku ve tereddüt içindedirler. Neticede, onlar farkına varmadan ansızın kıyamet kopacaktır. Katâde der ki: Allah, hangi kavmi cezalandırdı ise, mutlaka sarhoşluk, gaflet ve rafaha daldıkları bir anda onları cezalandırmıştır. Allah hakkında gaflete düşmeyin. Zira Allah hakkında ancak yoldan çıkmış insanlar gafil olurlar. ya da, kıyamet gününün azabı onlara gelip çatacaktır. Ondan sonra daha başka bir gün gelmeyeceği için, kıyamet gününe, kısır mânâsına gelen, adı ve*rilmiştir. Ebussuûd şöyle der: Sanki her gün, kendisinden sonra gelen günü doğurmaktadır. Kendisinden sonra gün gelmeyen gün ise kısırdır. Bundan maksat yine kıyamet günüdür. Sanki şöyle denilmiştir: ya da onlara, kıyametin azabı gelip çatacaktır, yerine, denilerek, zamir yerine açık İsim getirilmesinin sebebi korku ve dehşeti artırmak içindir.[100]

    56. Kıyamet gününde mülk, tartışmasız sadece Allah'ın*dır, O, kulları arasında adaletle hükmeder. Mü'minleri cennete, kafirleri cehenneme sokar. İşte bunun içindir ki, Yüce Allah şöyle buyurur: Allah ve Rasulünü tasdik eden ve iyi işler yapanlar var ya, işte onlar için ebedîlik cennetlerinde sürekli nimetler vardır. [101]

    57. Allah'ın âyetlerini inkar edip peygamberlerini yalanlayanlara gelince, onlar için de, cehennem yur*dunda horlanmak ve küçümsenmekle birlikte rezil edici azap vardır. [102]

    58. Allah'ın rızasını elde etmekmaksadıyle yurlarmi ve vatanlarını bırakıp gidenler ve Allah'ın dinini yü*celtmek için cihad edenler, sonra da cihad ederken öldürülenler veya dö*şeklerinde ölenler, yok mu, Allah onlara mutlaka, sonu gelmeyen ebedî nimetleri verecektir. Bu da cennet nimetleridir. Şüphesiz Yüce Allah, nimet verenlerin en hayırlısıdır. Çünkü o hesapsız rızık verir. [103]

    59. Allah onları, mutlaka razı olacakları bir yere yerleştirecektir. Orası öyle bir cennettir ki, orada, hiçbir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına gelmeyen nimetler vardır. Şüphesiz Allah, amel edenlerin derecelerini bilir; halimdir, onlan hemen cezalandırmaz. [104]

    60. İşte durum bu. Kim, zalime, yaptığı zulmün tam karşılığını verir de, sonra da zalim ikinci defa ona zulmederse, Allah o mazluma mutlaka yardım eder. Allah çokça affedici ve bağışlayıcıdır. Burada af ve bağışlamanın teşvik edilmesine bir işaret vardır. Çünkü Yüce Allah, tam anlamıyle öç almaya gücü yettiği halde affedip bağışlıyor, onun dışındakiler ise bunu öncelikle yapmalıdırlar. [105]

    61. Bu yardımın sebebi şudur: Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter. Onun güçlü olmasının alâmet*lerinden biri de gece ile gündüzü birbirine girdirmesidir. Bu da şöyle olur: Geceyi eksiltir, gündüzü artırır; güdüzü eksiltir, geceyi çoğaltır. Yaz ve Kış mevsiminde bu bizzat görülmektedir. Allah, kullarının sözlerini işitici, durumlarını görücüdür. Hiçbir şey ona gizli kalmaz. [106]

    62. Bu da, Allah'ın, hak ilah olmasından dolayıdır. Müşriklerin, Allah'ı bırakarak taptıklan putlar ise, hiç bir şeye gücü yetmeyen batılın kendisidir. Allah ise, her şeyden üstündür. Büyük ve uludur. Ondan daha üstün ve daha büyük yoktur. [107]

    Edebî Sanatlar

    Bu mübarek âyetler birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağı*da özetliyoruz:
    1. "Çok hain ve çok inkarcı" kelimeleri, aşırılık ifade eden kiplerdendir.
    2. "Kendileriyle savaşanlarla izin verildi" cümlesinde, sözün akışından anlaşıldığı için hazif vardır. Takdiri: "Kendileriyle savaşılanlara savaş izni verildi" şeklindedir.
    3. "Rabbimiz Allah demeledinden başka bir suçları yoktu" cümlesinde, yermeye benzeyen şeyle övmeyi pekiştirme sanatı vardır.
    4. İman edip iyi ameller işleyenler için, mağfiret ve bol rızık vardır" âyeti ile Âyetlerimiz hakkında birbirini geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar cehennemliklerdir" âyeti arasında latif mukabele sanatı vadır.
    5. "Biz kimi Peygamber gönderdiysek..." âyetinde ci-nâs-ı iştikak vardır.
    6. "yerleştirir" kelimeleri arasında tıbak sanatıvar Yahut da onlara toy? 61 gününün azabı §ele"
    kür" cümlesinde güzel" bir istiare vardır. Bu, istiarelerin en güzellerin*dendir Çünkü akım, çocuk doğurmayan, kısır kadın demektir. Sanki Yüce Allah o günü, kendisinden sonra ne gece, ne de gündüz gelmeyecek olan bir ün olarak nitelemiştir. Çünkü zaman bitmiş yükümlülük sona ermiştir. Günler, gecelerin çocukları yerine konmuş ve bu günlerin arasından o gün, istiare yoluyla, "kısır" kılınmıştır. [108]

    63. Görmedin mi, Allah, gökten yağmur indirdi de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır.
    64. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Haki*katen Allah, yalnız O, zengin ve övgüye değerdir.
    65. Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sîzin hizmetinize ver*di. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerinde düş*mekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve
    çok merhametlidir.
    66. O, size hayat veren, sonra öldürecek, sonra yi*ne diriltecek olandır. Gerçekten insan, çok nankördür.
    67. Biz, her ümmete, uygulamakta oldukları ibâdet tarzı gösterdik. Öyle ise onlar bu işte seninle çekişme*sinler. Sen, Rabbine da'vet et. Zira sen, hakikaten dos*doğru bir yoldasın.
    68. Eğer seninle münakaşa ve mücâdeleye girişir*lerse, "Allah, yaptığınızı çok iyi bilmektedir " de.
    69. Allah, kıyamet gününde, ihtilâf etmekte oldu*ğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir.
    70. Bimez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta mevcuttur. Bu, Allah için çok ko*laydır.
    71. Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiç bir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zâlimlerin hiç yardımcısı yoktur.
    72. Âyetlerimiz, açık açık kendilerine okunduğun*da, kâfirlerin suratlarında, hoşnutsuzluk sezersin. On*lar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların nerdeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan daha kötüsünü bildireyim mi? Ateş! Allah, onu kâfirlere va'detti. O,ne kötü sondur.
    73. Ey insanlar! Size bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamaz*lar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamaz*lar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de!
    74. Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, çok üstündür.
    75. Allah, meleklerden de elçiler seçer, insanlar*dan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
    76. Onaların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür.
    77. Ey îman edenler! Rükû edin; secde edin; Rabbinize ibâdet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.
    78. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. Si*zi O seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dîninde olduğu gibi. Pey*gamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit ol*manız için, O, gerek bundan önce, gerekse bu Kur' ân'da size "müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır O, ve ne güzel yar*dımcıdır.

    Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti

    Yüce Allah önceki âyetlerde sonsuz gücünü gösteren, geceyi güdüze, gündüzü geceye katma olayını anlatıp bununla nimetlerine dikkat çektikten sınra burada da gücünü ve hikmetini gösteren diğer çeşitli delilleri anlattı ve' bunları, öldükten sonra dirilmenin ve âhiret hayatının isbatı için bir başlangıç kıldı. Sûreyi, mü'minleri tek olan Allah'a ibadete çağırarak sona erdirdi. [109]

    Kelimelerin İzahı


    Sultan, delil ve güç kuvvet
    Enselerler. ezmek, şiddetle yakalamak. Bir kimse bi*rini şiddetle yakaladığında Lk- denilir. Geniş zamanı dur.
    Hızla kapıp kaldırır. Bir kimse bir şeyi hızla kapıp kaldırdı*ğında denir.
    Saygı göstermediler.
    Seçer, tercih eder.
    Haraç, darlık, güçlük, zorluk. Millet, din. [110]

    Âyetlerin Tefsiri

    63. Ey dinleyici! Allah'ın, buluttan yağmuru kudretliye indirdiğini bilmiyor musun? Bu, itiraf ettirme sorusudur, Yeryüzü bitkileri kuruyup üzerinde bir yıl geçtikten sınra tekrar canlanıp yemyeşil hale gelir. Bu manzarayı muhatabın zihninde can*landırmak ve bir müddet böylece kalacağını ifade etmek için, "olur" şeklinde geniş zaman kipi getirildi, Allah, kullarının nzıklanm verme hususunda çok lütufkârdır. Kalplerindeki ümitsizlik duygusundan da haberdardır. Allah'ın bu âyeti indirmekteki maksadı, kudretinin sonsuzluğuna, öldükten sonra dirilmeye ve haşir-neşirin meydana ge*leceğine delil getirmektir. Çünkü âyette anlatılanları yapmaya gücü yeten kimse, öldükten sonra diriltmeye de kadirdir. Bunun içindir ki Yüce Allah Şöyle buyurmuştur: "O önce size hayat veren, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olandır."[111]

    64. Kainatta ne varsa hepsi onun yaratması, mülkü ve tasarrufudur. Her şey onun idaresine ve iyi bir şekilde yönetmesine muhtaçtır. Yüce Allah, bütün eşyadan müstağnîdir, yani hiç bir şeye muhtaç değildir. O, bütün hallerde övülmüştür. [112]

    65. Ey akıl sahibi! Allah'ın, kullarının muhtaç olduğu hayvan, ağaç, nehir ve madenleri ve diğer ihtiyaç duydukları şeyleri, onların hizmetine sunduğunu görmedin mi? Bu âyet, diğer bir nime*ti hatırlatmaktadır. Yük ve insan taşıyan büyük ve ağır gemileri sizin emrinize verdi. Bu gemiler, sizin menfaatiniz için, onun gücü ve dilemesiyle denizde yüzerler. Göklerin yeryüzüne düşüp de orada bulunanları yok etmemesi için, onları kudretiyle tutar. Ancak, kendisinin dilemesi bu hükmün dışındadır. Bu da kıyamet koptuğunda olacaktır. İşte Allah'ın bu yaptık*ları size olan lutfundan ve size acımasından dolayıdır. Zira o size geçim yollarını hazırlamıştır. Onun nimetlerine şükrediniz. [113]

    66. Siz yok iken size hayat veren odur. Ecelleri*niz, geldiğinde sizi öldürecektir. Sonra da hesap sormak, mükafat ve ceza vermek için öldükten sonra sizi diriltecektir. Ama şu gerçek ki, insan, Allah'ın nimetlerini çok inkâr edendir. İbn Abbas şöyle der: İnsandan maksat kâfirdir. Âyetlerin maksadı ise müşrikleri kınamak*tır. Yüce Allah sanki şöyle der: Allah'a nasıl ortaklar koşuyor ve onunla bir*likte başkalarına tapıyorsunuz! Halbuki O, tek başına yaratır, rızik verir ve tasarrufta bulunur. [114]

    67. Gelmiş geçmiş her bir peygambere ve ümmete şeriat gönderdik. İbadet yeri ve usulü gösterdik.[115] Nitekim bir âyet-i keri*mede şöyle buyrulmuştur: Sizden herbiriniz için bir şeriat ve bir yol belir*ledik."[116] Onlar o şeriatla amel ederlerdi. Müşriklerden hiçbiri, sana ve ümmetine gönderdiğim şeriat husunuda senin*le cedelleşmesİn. Her asır ve zamanda şeriatler gönderilmiştir. Bu, olum*suzluk manası kasdedilen bir emir kipidir. Yani, Peygamberle cedelleşmek gerekmez. Çünkü hak, cedelleşmeye yer vermeyecek şekilde açıktır, İnsanları, Rabbine ibadete ve onun temiz yüce şeriatına çağırır. Çünkü sen, naim cennetlerine götüren açık ve dosdoğru bir yoldasın. [117]

    68. Hak ortaya çıkıp da aleyhinde delil getirildikten sonra yine de seninle tartışırlarsa onlara de ki: Sizin çirkinamellerinizi ve onlardan dolayı hak edeceğiniz cezayı Allah daha iyi bilir. Bu bir tehdit ve uyarıdır. [118]

    69. Din hususunda düşmüş ol*dukları ihtilafta, Allah âhirelte, mü'minlerle kâfirler arasında hükmederek aralarını ayıracak, böylece onlar neyin hak, neyin bâtıl olduğunu anlaya*caklardı. [119]

    70. Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir. Bu da bir itiraf ettirme sorusudur. Yani, Ey Peygamber! şüphesiz sen biliyorsun ki, Allah'ın ilmi, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kuşatmıştır. Onların yaptıkları Allah'a gizli kalmaz. Bütün bunlar Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Mahlukatm, onun bilgi*si altında ve kuşatması içinde olması, onun için kolay ve basit bir iştir, bundan sonra Yüce Allah, nimetinin yüceliği ve delillerinin açıklığına rağmen, kâfirlerin cür'et ettikleri şeyi açıklayarak şöyle buryurdu. [120]

    71. Kureyş kafirleri Allah'ı bırakıp işitmeyen ve menfaat sağlamayan putlara tapıyorlar. Hakkında, vahiy ve hüccet yönünden hiçbir delil gelmemiş olan şeylere tapıyorlar. O taptıkları şeyler hakkında, akıllarını kullanarak da bir bilgi edinmiş değiller. Onların bu hareketi sadece, babalarını körü körüne taklitten iba*rettir. Zalimlerden, Allah'ın azabım savacak her hangi bir yardımcıları yoktur. [121]

    72. O müşriklere, Kur'ân'ın açık âyetleri ve on*lardaki Allah'ın birliğini gösteren kesin deliller okunduğunda kâfirlerin yüzlerinde buruşukluk ve hoşnutsuzlukla karışık inkârı hissedersin. Nerdeyse, kendilerine Kur'ân okuyan mü'minlere saldırıp onları şiddetle yakalayacaklar. Onlara de ki: Sizin mü'minleri korkutup onları şiddetle ya*kalamanızdan daha kötü ve daha çirkin bir şeyi size haber vereyim mi? O, cehennem ateşi, onun azabı ve cezasıdır. Allah onu, âyetlerini yalanlayan kâfirlere vadetmiştir. Gidecekleri yer ne kötüdür. [122]

    73. Ey müşrikler topluluğu! Allah, kendi*si bırakılıp da tapılan putlar hakkında bir misal verdi. Bunu tam manasıyle düşünüp size söylenenleri anlayın, Yani, Allah'ı bırakıp da kendilerine taptığınız bu putların hepsi bir araya gelseler, küçüklüğüne rağmen asla bir sinek dahi yaratamazlar. Akıllı kimsenin onları ilâh edinmesi ve Allah'ı bırakarak onlara tapması nasıl uygun olur!? Kurtubî şöyle der: Yüce Allah dört sebeplen dolayı özellikle sineği misal verdi: Sineğin hakirliği, zayıflığı, pisliği ve çokluğu. Şu halde sinek, hayvanların en zayıfı ve en basiti iken ve müşriklerin,Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar böyle bir varlığı yaratmaya ve onun ver*diği eziyeti savmaya güç yetiremezken» bunların, kendilerine ibadet edi*len ilahlar ve itaat edilen rablar olması nasıl caiz olur?! İşte bu en kuvvetli ve en açık delildir.[123] Eğer sinek, putlara sürdükleri kokulu maddeden bir şey çekip alsa, o ilahlar, sineğin zayıflık ve hakirliğine rağmen, çekip aldığı şeyi ondan geri alamazlar. puttan hayır bekleyerek ona tapan da, kendisinden hayır beklenen put da âciz kalmıştır. Her ikisi de hakir ve âcizdir.[124]

    74. Allah'a, hakkıyla saygı göstermediler. Çünkü, hakirliklerine rağmen, putları, güçlü ve kuvvetli olan Allah'a ortak koştular. Onun içindir ki Yüce Allah şöyle buyurdu: Yüce Allah güçlüdür, hiç bir şey onu âciz bırakamaz. Üstündür, hiçbir şey ondan üstün olamaz. Durum böyle iken, nasıl olur da onlar, güçlü ve kuvvetli olan Allah'ı âdi ve hakir olan putlarla bir tutuyorlar?! [125]

    75. Allah, vahyi peygamberlerine ulaştırma hususunda aracı olsunlar diye, meleklerden, dinin emirlerini kul*larına ulaştırmak için de insanlardan elçiler seçer. Bu âyet, peygamberin insanlardan olmasını inkâr edenlere bir cevaptır. Şüphesiz Allah, onların söylediklerini işitir; yaptıklarını görür. [126]

    76. Daha önce yaptıkları ve daha sonra yapa*cakları fiil ve hareketleri ve söyleyecekleri sözleri bilir, Kulların işleri sadece bir olan Allah'a döndürülür ve onlara, yaptıklarının karşılıklarını o verir. [127]

    77. Ey inanlar! Rabbiniz için, huşu içerisinde namaz kılın. Rükû ve Secde namazın en önemli rükünleri olduğu için, namazı onlarla ifade etti. Sadece Rabbinize ibadet edin, başkasına tapmayın, Sıla-i rahim, yetimlere yardım ve insanlar uykuda iken gece namazı kılmak gibi, sizi Allah'a yaklaştıracak çeşitli hayırlar yapın ve iyiliklerde bulunun ki, âhiret nimetlerini elde edesiniz. [128]

    78. Allah'ın dinini yüceltemek için, elinizden gelen bütün güç ve kuvvetinizi harcayarak, mallarınız ve canlarınızla, hakkıyle cihad edin. O, dinine yardım için, diğer milletler içerisinde sizi seçip En mükemmel dini ve en şerefli peygamberi size gönderdi. hususunda üzerinize hiçbir güçlük ve zorluk yüklemedi; sizi, gücünüzün yetmediği şeylerle yükümlü kılmadı. Bilakisbu din, yüce hanif dinidir. Bunun içindir ki, Yüce Allah şöyle buyurdu: İşte, kendisinde güçlük ve zorluk bulunmayan bu dininiz, babanız ibrahim'in dinidir. Ondan ayrılmayın. Çünkü o, dosdoğru bir dindir. Nitekim Yüce Allah "Dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti"[129] Allah, önceki kitaplarda da, bu Kur'ân'da da, size "müslümanlar" adını verdi. Sizin için din olarak İslâm'ı seçti. Fahreddin er-Râzî şöyle der: yani, Yüce Allah Kur'ân'dan önce gelen diğer kitaplarda da, Kur'ân'da da, sizin diğer milletlerden üstün olduğunuzu açıkladı ve size bu en şerefli ismi verdi ki aşağıda anlatılacak olan şahitliği yapasmız. Ma*dem ki Yüce Allah bu şerefi sadece size verdi, öyleyse ona ibadet edin ve emirlerini reddetmeyin. risaletini tebliğ ettiğine dair, peygamber size şahit olsun; siz de, peygamber*lerinin, kendilerine tebliğ görevini yaptığına dair halka şahitlik edesiniz. Madem ki Allah, bu yüce mertebe için sizi seçti, o halde, verdiği nimetler için namaz kılmak ve zekat vermek suretiyle ona şükredin. Onun sağlam ipine tutunun, ona güvenin ve bütün işlerinizde ondan yardım isteyin o, sizin Mevla'nızdır. Yüce Allah ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır. [130]

    Edebî Sanatlar

    Bu mübarek âyetler, birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
    1. "Görmedin mi, Allah yer*deki eşyayı ve denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi" âyetinde, Allah, sayıp dökerek nimetleri hatırlatmaktadır. Aynı zamanda, bu âyetteki soru, itiraf ettirmek içindir.
    2. "Sizi öldürür" ile "sizi diriltir" arasında tıbâk sanatıvardır.
    3. "Gerçekten insan çok nankördür" âyetinde, aşırılıkifade eden kip kullanılmıştır.
    4. "Mâ Seninle asla cedelleşmesinler" cümlesinde, olumsuzluk manasın kastedilen emir kullanılmıştır. Yani, hak apaçık ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, seninle cedelleşmemeleri gerekir.
    5. "Kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin" cümlesinde latif istiare vardır. Yani, onların yüzlerinden hoşnutsuzluk sezer ve kötü bir şey yapmak istediklerini anlarsın. Bu, Arap*ların, "Falanın yüzünde kötülük hissettim" sözüne benzer.
    6. "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız asla bir sinek yaratamazlar" cümlesinde çok güzel bir temsil vardır. Yani, kâfirlerin, Allah'tan başkasına tapmaları hususundaki durumları, bir tek si*nek yaratamayan putların durumuna benzer. Zemahşerî şöyle der: Dinleni*len bu parlak kıssaya, bazı meseller benzetilerek, istihsan yoluyla "mesel" denilmiştir.
    7. "Rükû1 ve Secde edin" cümlesi mecâz-ı mürseldir. Zikr-i cüz1, irâde-i küll kabîlindendir. Yani bir parçayı söyleyip, tümünü kastetmek kabilindendir. Buna göre mânâ: "Namaz kılınız" şeklinde olur. Çünkü rükû' ve secde, namazın rükünlerindendir.
    8. "Rükû' ve secde edin, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin" cümlesinde husustan sonra umum zikredilmiştir. Maksat, hususî olanın önemini dikkate almakla birlikte umum ifade etmek*tir. Yüce Allah, âyette önce hususî olanla başladı, sonra umumî olanı, sonra da daha umumî olan anlattı.
    Yüce Allah'ın yardımıyla Hacc Sûresi'nin tefsiri bitti. [131]
#06.05.2009 16:57 0 0 0