Meryem Suresi Tefsiri

Son güncelleme: 08.05.2009 18:31
  • Meryem Suresi Tefsiri - Meryem Suresi

    MERYEM SURESİ


    Mekke'de inmiştir. 98 âyettir.

    Sureyi Takdim


    Meryem sûresi Mekke'de inmiştir. Sûrenin indirilmesinden maksat, Allah'ın birliği inancım iyice yerleştirmek, Yüce Allah'a yakışmayan şey*lerden onu uzak tutmak ve öldükten sonra dirilme ve amellerin karşılığını görme inancını kuvvetlendirmektir. Sûrenin genel muhtevası Allah'ın bir*liği inancı etrafında dönmekte, O'nun varlığı ve birliği fikrini işlemekte ve hidâyete erenlerle sapıtanlann yollarını açıklamaktadır.
    Bu mübarek sûre Hz. Zekeriyya ile Allah'ın ona ihtiyarlığında, doğur*mayan kısır bir kadından lütfettiği oğlu Yahya (a.s)'ın kıssasından başlamak üzere bazı peygamberlerin kıssalasını anlatır. Hz. Zekerriyya'nm karısı kısırdı; fakat Yüce Allah her şeye kadirdir. Sıkıntılıların duasını işitir, yardım isteyenlerin yardımına koşar. Bunun içindir ki Yüce Allah onun duasını kabul etti ve ona şerefli bir oğul nasib etti.
    Bu sûre, çok ilginç ve enterasan bir kıssa anlatır!
    "Bakire Meryem" ve "babasız çocuk" dünyaya getirmesi kıssasını ilâhî hikmet, bu harikulade mucizenin, Hz. İsa'nın (a.s.) babasız olarak bir anneden dünyaya gelmesi şeklinde ortaya çıkmasını istedi ki ilâhî gücün eserlerini tek ve hor şeye galip olan Allah'ın büyüklüğünü gözler önüne ser*sin!
    Bu sûre aynı zamanda Hz. İbrahim'in, babası ile olan kıssasını an*latır. Bundan sonra da Allah'ın yüce peygamberleri İshâk, Yakûb, Mûsâ, Hârûn, İsmâîl, İdris ve Nûh (aleyhimu's-selâm)'ı överek anar. Sûrenin yak*laşık üçte ikisi bu yüce peygamberlerden bahseder. Bu kıssaların hedefi "Peygamberlik müessesesinin birliğini" isbat etmek ve bütün peygamberle*rin, insanları Allah'ın birliğine, Ona ortak koşmayı ve putlara tapmayı terketmeye çağırmak için geldiklerini vurgulamaktır.
    Yine bu sûre kıyametin bazı hallerinden ve o korkunç gündeki korku*lardan bahs eder. Şöyleki: O gün kâfirler cehenneme atılıp da oranın yakıt*ları olmaları için cehennemin etrafında toplanmış olacaklardır.
    Bu mübarek sûre Yüce Allah'ı, ortaktan, benzeri bulunmaktan ve ço*cuk sahibi olmaktan tenzih ederek sona erer ve müşriklerin sapıklıklarını en kuvvetli delillerle apaçık bir şekilde izah eder. [1]

    İsmi
    Babasız bir insanın yaratılması sonra beşikte bir bebek iken, Allah'ın bu çocuğu konuşturması ve Hz. İsa'nın doğumu esnasında meydana gelen enteresan olaylarla ilgili o parlak mucizeyi ebedîleştirmek için bu sûreye "Meryem Sûresi" adı verilmiştir. [2]

    Bismillâlıirrahmânirrahim
    1. Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
    2. (Bu), Rabbinin, Zekeriyyâ kuluna rahmetinin anılmasıdır.
    3. Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti:
    4. "Rabbim, dedi, benim kemiklerim zayıfladı, başım beyazlıktan parıldadı. Ve ben, Rabbim, sana ettiğim duâ sayesinde hiç bedbaht olmadım."
    5. "Doğrusu ben, arkamdan geleeek olan akraba*larımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafın*dan bana bir oğul ver.
    6. Ki o bana vâris olsun; Yakub sülâlesine de vâris olsun. Rabbim, onu rızana lâyık kıl!
    7. Allah şöyle buyurdu: "Ey Zekeriyyâ! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya'dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık".
    8. "Rabbim, dedi, karım kısır olduğu, ben de ih*tiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğ*lum olabilir?"
    9. "Öyledir." dedi. Rabbin: "O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmış*tım." buyurdu.
    10. O, "Rabbim! dedi, bana bir alâmet ver." Al*lah: "Sana alâmet, sapasağlam olduğun halde üç gün in*sanlarla konuşamamandır." buyurdu.
    11. Bunun üzerine Zekeriyyâ, ma'bedden kavmi*nin karşısına çıkarak, onlara, "Sabah akşam teşbihte bulunun." diye işaret verdi.
    12. "Ey Yahya! Kitab'a vargücünle sarıl!" dedik ve henüz sabî iken ona hikmet verdik.
    13. Tarafımızdan ona kalb yumuşaklığı ve temizlik de verdik. O, çok sakınan bir kimse idi.
    14. Ana - babasına çok iyi davranırdı; isyankâr bir zorba değildi.
    15. Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak ka*birden kaldırılacağı gün ona selâm olsun!
    16. Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
    17. Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona Ruh'uınuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.
    18. Meryem dedi ki: Senden, Rahman olan Allah'a sığınırım! Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen bana dokunma.
    19. Rûh; "Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim." dedi.
    20. Meryem: "Bana bir insan eli değmediği, iffet*siz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi.
    21. Melek: "Öyledir, dedi; Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız." Bu, hüküm ve ka*rara bağlanmış bir İş idi.
    22. Meryem çocuğa hâmile kaldı. Bunun üzerine onunla uzak bir yere çekildi.
    23. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına şevketti. "Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup git-seydim!."
    24. Melek, hurmanın alt tarafından ona şöyle ses*lendi: "Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.
    25. Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzeri*ne taze, olgun hurma dökülsün.
    26. Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: "Ben, çok merhametli olan Al*lah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşma*yacağım."
    27. Nihayet onu taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen şaşılacak bir şey yaptın!
    28. Ey Harun'un kardeşi! Senin baban kötü bir in*san değildi; annen de iffetsiz değildi.
    29. Bunun üzerine çocuğu gösterdi. "Biz, dediler, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz?"
    30. Çocuk şöyle dedi: Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı.
    31. Nerede olursam olayım. O, beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.
    32. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.
    33. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ka*birden kaldırılacağını gün esenlik banadır.
    34. İşte, bu hakkında şüphe ettikleri, Allah'ın ke*limesi, Meryem oğlu İsa'dır.
    35. Allah'ın bir evlât edinmesi, olur şey değildir. O, münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece der, ve hemen olur.
    36. "Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk ediniz. İşte doğru yol budur."
    37. Sonra guruplar kendi aralarında ayrılığa düş*tüler. Büyük Gün'e şahit olunduğu zamanda vay o kâfir*lerin haline!
    38. Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler! Fakat o zâlimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.
    39. Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz îman etmemişken iş olup bitmiştir.
    40. Yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz vâris olacağız, biz ve onlar ancak bize döndürülecekler.

    Kelimelerin İzahı:

    Zayıfladı demektir. Geniş zamanı, sıfatı şeklinde gelir. Vehn, kuvvetin zayıflaması demektir
    Tutuştu, ateşi ışınlarının yayılması manasına gelir.
    Âkir. Yaşlılığı sebebiyle çocuk doğurmayan kimse. son derecede yaşlı olmak, kuru ve kurumuş olmak. Bir kimse yaşlanıp yüceldiği zaman denilir. Şâir şöyle der:
    Ancak çocuğun mazereti kabul edilir. Yaşlanmış kimsenin mazereti kabul edilmez.[3]
    Hanân: şefkat, acıma ve sevgi demektir. Bunun aslı devenin yavrusuna karşı çıkardığı ses manasına gelen kelimesinden alınmıştır. Deyim olarak, senin merhametini istiyorum" şeklinde kullanılır. Ta*rafa şöyle der:
    Ey Ebâ Munzir! Sen bizi yok ettin. Bari bir kısmımızı bırak. Merha*metine sığmıyoruz. Kötülüklerin bir kısmı bir kısmından daha hafiftir.[4]
    Uzaklaştı, bir kenara çekildi.
    Seviyy, yaratılışı tam ve düzgün.
    Muhad, doğum sancılarının şiddetlenmesi demektir.
    Seriyy, nehir ve ark demektir. Su buralarda aktığı için buralara seriyy denilmiştir.
    Feriyy, büyük olay. [5]

    Âyetlerin Tefsiri

    1. Bunlar, Kur'an'm i'câzma dikkat çekmek için indirilmiş hu-rûfu mukattaadır.[6] "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd" şeklinde okunur. [7]

    2. Bu, Rabbin, kulu Zekeriyya'ya rahmetini an-masıdır. Ey Muhammed bunu sana anlatacağız! [8]

    3. Hani o, hemen hemen işitilemeyecek kadar gizli bir sesle Rabbine dua edip yalvarmıştı. Tefsirciler der ki: Duayı gizli yap*mak ihlâsı daha fazla artırdığı ve gösterişten daha uzak olduğu için Zekeriya (a.s) duayı gizli yapmıştır. [9]

    4. Boyun eğerek dua edip dedi ki: Ey Rabbim! Kuşkusuz yaşlılık sebebiyle kemiklerim zayıfladı ve kuvvetim gitti. Kuru otlar üstünde ateşin yayıldığı gibi aklık başımda yayıldı. Ey Rabbim! hiç bir zaman duamı reddetmedin, bilakis beni lütuf ve ihsana alıştırdın. Daha önce duamı kabul ettiğin gibi şimdi de duamı kabul et. Beyzâvî şöyle der: Bu, daha önce kabul edilmiş olan duasını vesile edinmesidir. Yüce Allah onun duasını kabul etmek suretiyle onu buna alıştırdı ve bu hususta onu ümitlendirdi. Ümitlendiği kimsenin duasını reddetmemek Kerim olan Yüce Allah'ın şamndandır.[10]

    5. Ölümümden sonra amcam oğullan ve aşireti*min dinî inançlarım kaybetmelerinden ilim ve peygamberliğe layıkıyla vâ*ris olamayacaklarından korktum, Karım da yaşlılığından dolayı doğurmamaktadır veya hiç doğurmamıştır. Yalnız lutfundan bana, yerime geçecek salih bir çocuk ver. [11]

    6. İlim ve peygamberlikte bana ve dedelirine vâris olacak bir çocuk ver. Beyzâvî şöyle der: Bundan maksat şeriat ve ilimde vermektir. Çünkü peygamberler miras olarak mal bırakmazlar.[12]
    Ey Rabbim! Onu senin katında kendisinden razı olunan kimse kıl. Râzî şöyle der: Zekeriyâ (a.s), çocuk istemeden önce Allah'a üç şey arz etti. Biri; kendisinin zayıflığı; diğeri Allah'ın, dualarını hiç reddetmediği; üçüncüsü ise dua ile istenilen şeyin din hususunda fayda sağlamaya sebep olmasıdır. Bundan sonra da çocuk istediğini açıkça ifade etti. Bu da duayı daha fazla kuvvetlendiren unsurdur. Çünkü bunda zahirî sebeplerden uzak*laşıp Allah'ın güç ve kuvvetine güvenilmekte ve dayanılmaktadır.[13]

    7. Ey Zekeriyya! Melekler vasıtasıyla sana, Yahya adında bir oğul müjdeliyoruz. Nitekim Âl-i İmrân sûresinde şöyle bildirilmiştir: Ze*keriyya Ma'bed'de durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler: Allah sana Yahya'yı müjdeler.[14] Ondan önce hiç kimseye "Yahya" adı verilmedi. O tek isimdir daha Önce kimseye verilmemiştir. Yüce Allah ona isim vermeyi ana babasına bırakmamış bizzat kendisi ver*miştir. Mücâhit şöyle der: Erdemlilik ve olgunlukta onun bir benzeri yok*tur. [15]

    8. Zekeriyya (a.s) dedi ki: "Ey Rabbim! nasıl benim oğlum olur?! Bu, hayret ve enteresan olay karşısında duyulan sevinci ifade eden bir sorudur. Karım da yaşlıdır, gençliğinde çocuk doğurmadı, şimdi ihtiyarlığında nasıl doğuracak! Ben ise yaşlandım, ihtiyarladım ve ömrümün sonuna geldim. Tefsirciler der ki: Zekeriyya (a.s)'ın kendisi 120, karısı ise 98 yaşlarına ulaşmışlardı. Do*layısıyla kalbinin mutmain olmasını ve Allah'ın kendisine bu oğulu hangi vasıta ile lütfedeceğini öğrenmek istedi. [16]

    9. Yüce Allah Zekeriyya (a.s)'a şöyle dedi: "Evet öyledir. Onu iki yaşlı ihtiyardan yaratacağım. Onun icadı ve ya*ratılması benim için kolay ve basittir. Sen anılan bir şey değilken seni yarattığım gibi, sizden Yahya'yı yaratmaya da kadi*rim. Tefsirciler şöyle der: Yaratma hususunda Allah için kolaylık ve güç*lük diye bir şey yoktur. Küçük, büyük yüce ve âdi hepsinin yaratılış vesilesi birdir. O da der, hemen oluverir.[17] Yahya'nın yaratılmasının daha kolay oluşu insanlara göredir. Yoksa hiç yoktan yaratabilen Allah, iki ihtiyardan da çocuk yaratabilir. [18]

    10. Zekeriyya (a.s) dedi ki Ey Rabbim! Bana karımın hamile olduğunu gösteren bir alâmet ver. Allah buyurdu ki: Senin alâmetin, sende dilsizlik, hastalık ve yaratılış bozukluğu olmadığı halde üç gün üç gece insanlarla konuş amam andır. İbn Abbas şöyle der: Hastalık olmadığı halde dili tutuldu. İbn Zeyd de der ki: Dili tutuldu, hiç kimse ile konuşamıyordu. [19]

    11. Hz. Zekeriyya bu halde iken Ma'bed'den kavminin karşısına çıkarak Sabah akşam Allah'ı teşbih edin, diye onlara işaret etti. Onun insanlarla konuşması işaret şeklinde idi. Nitekim Âl-i Imrân sûresinde şöyle buyurulmuştur: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir.[20]

    12. Ey Yahya! Kitaba kuvvetle ve ciddî bir şekil*de sarıl. Bu âyette hazif vardır. Takdiri şöyledir: Yahya doğup büyüyerek kendisine emredilecek olgunluk çağına eriştiğinde Allah ona şöyle buyur*du: "Ey Yahya kitaba kuvvetli ve ciddi bir şekilde sarıl. Ona çocukluğundan itibaren hikmet ve akıl üstünlüğü verdik. Rivayete göre çocuklar Yahya (a.s)'a "Bizimle gel, oynayalım." dediler. Onlara şöyle ce*vap verdi: "Ben oynamak için yaratılmadım." Bir görüşe göre ona peygam*berlik çocukluğunda verildi. Birinci görüş daha tercihe şayandır. Taberî, Âyetin manası şöyledir, der: Biz ona daha erginlik yaşına ermeden, çocukluğunda iken Allah'ın kitabını anlamayı nasibettik.[21]

    13. Biz bunu, onun ana babasına, katımızdan bir rah*met; kendisine de bir şefkat olsun ve onu kötü huylardan arındıralım diye yaptık. O, Allah'ın, takva sahibi salih bir kulu idi. Günah işlemeye asla yönelmedi. İbn Abbas şöyle der: O tertemizdi, hiç bir günah işlemedi. [22]

    14. Onu, ana babasına itaatli kıldjk. Onlara iyi davranıyordu. Rabbine karşı isyankâr ve kibirli değildi. [23]

    15. Doğumundan tekrar dirilti-leceği zamana kadar, yani doğum gününde de ölüm günündede ve diriltilip kabrinden çıkarılacağı günde de Allah'ın selâmı onun üzerine olsun. İbn Atiyye şöyle der: Yüce Allah, insanların son derecede zayıf ve Allah'a muhtaç oldukları yerlerde Hz. Yahya'yı selâmladı.[24]

    16. Ey Muhammedi Allah'ın sonsuz gücünü göste*ren enteresan Meryem kıssasını hatırla. Bu bölüm, bu sûrenin ikinci kıssasıdır. Bu kıssa, "Yahya (a.s)'m doğumu" kıssasından daha enteresandır. Çün*kü bu olay, kocasız bekâr bir kızın doğum yapmasıdır. Böyle bir doğum ise kısır bir kadının yaşlı kocasından gebe kalıp doğum yapmasından daha en*teresandır. Zamanını Allah'a ibadete tahsis etmek için ailesinden ayrılıp da Beytu'l-makdis'in doğusunda bir yere çekildiğin*de. [25]

    17. Ve kendisiyle kavmi arasına bir perde, görünmesine bir engel çektiğinde Ona Cebrâîl (a.s.)'ı gönder*dik. Cebrâîl ona yaratılışı tama bir insan şeklinde göründü. İbn Abbas şöyle der: Cebrâîl ona yüzü beyaz saçları kıvırcık ve azaları düzgün bir şekilde geldi.[26] Tefsirciler der ki: Cebrail ona insan şeklinde göründü ki Meryem onun sözlerine alışsın ve ondan kaçmasın. Eğer ona melek şeklinde görünseydi mutlaka ondan kaçar ve sözünü dinleyemezdi. Onun bu son derecede güzel insan şeklindeki melekten Allah'a sığınmış ol*ması onun iffetli olduğunu gösterir.[27]

    18. Meryem onu görünce ürperdi, kendisine bir kötülük yapmak maksadıyla gelmiş olmasından korktu ve şöyle dedi: Ben senden Allah'a ve onun korumasına sığınırın. Bu şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Takdiri şöyledir: Eğer takva sahibi biri isen beni bırak ve bana eziyet etme. [28]

    19. Cebrâîl (a.s) Meryem'de meyda*na gelen korkuyu gidermek için ona dedi ki: Ben, Allah tarafından sana gönderilmiş bir melekten başakası değilim. Sana günahlardan arınmış bir oğul bağışlamam için gönderildim. [29]

    20. Meryem: "nasıl benim oğlum olur: Hangi sıfatla benim böyle bir çocuğum bulunur? Benim eşim yok ki çocuğum olsun. Ben zina da etmedim." [30]

    21. Cebrâîl dedi ki1: Durum böyledir. Her ne kadar senin eşin olmasa da Rabbin senin oğlan çocuğunun olmasına hükmetmiştir. Şüphesiz bu, Allah için kolay ve basittir. Onun gelişi insanlara bizim harikulade kudretimizi göstermesi ve pey*gamber olarak gönderilişi de onlara bir rahmet olması içindir. Onlar onun irşadıyla doğru yolu bulurlar. Onun varlığına, dünyaya ge*leceğine önceden hükmedilmiştir. Bu ne değişir ne de tebeddül eder. Çünkü bu önceden Allah'ın ezelî ilminde mevcuttur. [31]

    22. Cebrâîl ile Bakire Meryem arasındaki ko*nuşma sona erdi. Tefsirciler şöyle der: Cebrâîl Hz. Meryem'in gömleğinin yakasından üfledi. Üfürük Meryem'in içine girdi. Bundan hamile kaldı ve ayrılıp uzak bir yere gitti. Buna göre âyetin mânası şöyle olur: Meryem çocuğa hamile kaldı ve eşi olmadığı halde çocuk doğurmasından dolayı ai*lesinin kendisini ayıplamalarından korktuğu için, çocuk karnında olduğu halde, onlardan ayrılıp uzak bir yere gitti. [32]

    23. Doğum sancısı onu kuru bir hurma ağacına sığınmaya zorladı ki doğum anında o ağaca dayansın. Meryem dedi ki: Keşke bundan önce Ölmüş, anılmayan ve bilinmeyen basit bir şey haline gelmiş olsaydım.[33] İbn Kesir şöyle der: Meryem doğacak bu çocukla imtihan edilip deneneceğini anladı. Dolayı*sıyla ölümü temenni etti. Çünkü o, vereceği haberde insanların kendisinin doğruluğunu kabul etmeyeceklerini anlamıştı. Daha önce kavminin yanında takva sahibi bir ibadet ehli iken şimdi zina eden fâsık bir kadın durumuna düşüyordu. İşte söylediklerini bundan dolayı söyledi.[34]

    24. Melek yani Cebrâîl, hurma ağacının altından ona "Bu işe üzülme" diyerek seslendi. Rabbin, senin için, önünde akmakta olan küçük bir ark meydana getirdi. İbn Abbas şöyle der: Cebrâîl (a.s) ayağını yere vurdu, buradan tatlı su fışkırıp arkta akmaya başladı. [35]

    25. Kuru hurma ağacını kendine doğru silkele. Üzerine taze, lezzetli ve olgun hurma dökülsün. Tefsir-ciler şöyle der: Melek ona kuru hurma ağacını silkelemesini emretti ki ark*ta akan tatlı su mucizesini gördükten sonra kurumuş hurma ağacına hayat verme hususundaki diğer bir mucizeyi de görsün. Bunlar Meryem'in acıları*nın dinmesi ve bunların kendisine Allah tarafından bir ikram olduğunu bil*mesi içindir. [36]

    26. Bu lezzetli taze hurmadan ye ve bu selsebil denilen tatlı sudan iç. Bu doğan çocuktan dolayı gözün aydın olsun, gönlünü hoş tut, üzülme. İnsanlardan birini görürsen ve sana doğan çocuğun durumunu sorarsa de ki: "Ben Allah rızası için sükût etme ve konuşmama orucu adadım. İnsanlardan hiç biriyle asla konuşmayacağım. Bana konuşmamam emredil*di." Meryem'in yerine çocuğunun konuşması yeterli olsun ve bu apaçık bir mucize olsun diye onun konuşması yasaklandı. [37]

    27. Nifastan temizlendikten sonra çocuğu isa'yı kucağına alıp kavmine geldi. Kavmi: Meryem'i ve oğlunu görünce işi büyüttüler yadırgadılar ve dediler ki: Sen çok garip bir şey yapmışsın. [38]

    28. Ey iyilik ve ibadette Harun'a benze*yen! Senin baban günahkâr bir adam değildi. annen de zina etmemişti. Sen bunu nasıl yaptın! Halbuki Sen iyilik ve ibadeti ile tanın*mış temiz bir evin çocuğusun. Katâde şöyle der: Harun (a.s) İsrailoğulları içinde takvası ve iyi davranışları ile ün yapmış bir adamdı. Dolayısıyla îsrailoğullan Hz. Meryem'i ona benzettiler.[39] Bu Harun Hz. Musa'nın kar*deşi Harun değildir. Çünkü bu ikisi arasında bin seneden fazla zaman var*dır. Süheyl şöyle der: Harun İsrailoğullarınm gayretli âbidlerinden bir adamdır. Meryem gayreti hususunda ona benzetilirdi. Yoksa bu Harun, İm-rân oğlu Musa'nın kardeşi Harun değildir. Çünkü ikisi arasında uzun bir za*man vardır.[40]

    29. Meryem onlara cevap vermedi. Kendisiyle konuşmaları ve soru sormaları için İsa'ya işaret etti. Onlar hayretle dediler ki: Meme emen bir çocukla nasıl konuşuruz!? O henüz beşikte annesinin sütünden gıda alıyor. Râzî şöyle der: Rivayete göre o anda Hz. İsa annesinin memesini emiyordu. Konuşmaları işitince meme emmeyi bırakıp yüzünü onlara çevirdi. Ve onlarla konuştu. Bundan sonra çocukların konuşma çağma gelinceye kadar bir daha konuşmadı.[41]

    30. İsa onlarla konuşurken dedi ki: Ben Allah'in bir kulu*yum. Beni babasız olarak kudretiyle yarattı. Hz. İsa, kendisinde ilâhlık olduğunu iddia edenlerin sözlerinin batıl olduğunu göstermek için burada kulluk vasfını önce anlattı. Rabbim bana İncil'i ver*meye ve beni peygamber olmaya hükmetti. Burada fiili kesinlik ifade etmesi için geçmiş zaman kipinde gelmiştir. Çünkü Allah'ın ezelde hük*mettiği şey mutlaka yerine gelecektir. [42]

    31. Ben nerede olursam olayım ve nereye girer*sem gireyim Allah bende kullar için hayır, bereket ve menfaat yaratmıştır. Yaşadığım müddetçe namaz kılmaya ve zekat vermeye devam etmemi bana emretti. [43]

    32. Ve beni anneme karşı iyi davranan ve saygılı bir kimse kıldı. Beni hayatımda hiç kimseye karşı gururlu kibirli ve bedbaht kılmadı. [44]

    33. Doğduğum gün, öldüğüm gün ve kabrimden diri olarak çıkacağım gün Allah'ın selâmı benim üzerime olsun. İşte bunlar Hz. İsa'nın beşikte meme emerken söyledikleridir. Bu şekilde Hz. İsa Allah'a karşı kulluğunu, Hristiyanların iddia ettiği gibi ilah olmadığını, ilahın oğlu da olmadığım, üçün üçüncüsü de olmadığını ilan ediyor. O sadece bir kul ve bir peygamberdir. Diğer İnsanlar gibi o da yaşar ve ölür. Allah onu babasız olarak sadece bir anneden yaratmıştır ki, o, Al*lah'ın sonsuz kudretini gösteren bir delil olsun. İşte bu sebeble dir ki, hemen ardından şu âyet gelmiştir. [45]

    34. İşte Meryem oğlu İsa hak*kında söylenilen doğru söz budur. Yoksa Hristiyan, "O Allah'ın oğludur." veya Yahudilerin "O veled-i zinadır." şeklinde anlattıkları gibi değildir. Onlar İsa hakkında kuşku ve şüphe etmektedirler. [46]

    35. Çocuk edinmek Allah için caiz değildir. Ona yakışmaz da Allah çocuktan ve ortaktan uzaktır. Allah birşeyi yaratmak isteyip de bunun için hükmettiğinde ona "Ol" der hemen oluverir. Meşakkat çekmeye veya yorulmaya gerek duymaz. İşte bu hususiyete sahip olan birinin çocuğu olması nasıl düşünülebilir? Tefsirciler şöyle der: Bu âyet öncekilerin delili mahiyetin*dedir. Sanki Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Çocuk edinmek hiçbirşeye gücü yetmeyen âciz, zayıf ve muhtaç kimselerin satımdandır. Bir şeye "Ol" demesiyle meydana getirme kudretine sahip ve zengin olan Yüce Allah çocuk edinmek için kadınları hamile kılmaya ihtiyacı yoktur. "Ol" emriyle meydana getirdiği kimseye ise onun oğlu denmez bilakis kulu denir. Bu Hristiyan ve Yahudileri açık delillerle susturmak ve mağlûp etmektir. [47]

    36. Hz. İsa beşikte iken kav*mine, Allah'ın, kendisinin de onların da Rabbi olduğu, dolayısıyla sadece ona ibadet etmelerini, işte kendisinde eğrilik olmayan dosdoğru dinin bu olduğunu haber verdi ve buna uymalarını onlara emretti. [48]

    37. Ehl-i kitabın grupları Hz. Isa hakkında ihtilaf ettiler. Ve birçok gruplara ayrıldılar. Onlardan bir kısmı Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia eder. Bazıları da onun veled-i zina olduğunu iddia eder. O korkunç güne sahid olunduğu zaman hesap ve ceza korkusu geldiğinde onların vay haline. [49]

    38. Onlar o korkunç günde ne iyi işitir ve ne iyi görürler. Fakat zalimler bu dünyada haktan uzak ve açık bir gaflet içindedir. [50]

    39. İyilik değil kötülük edenlerin, hayırda kusur edenlerin pişmanlık duyacakları kıyamet gününe karşı muhlukatı uyar. Çünkü insanlar hakkında Allah'ın emri yerine getirilecektir. Bir grup cennette bir grup da cehennemde olacaktır. Bugün onlar gaf*let içerisinde şaşkın bir haldedirler, Onlar öldükten sonra di*rilmeye ve toplanmaya inanmazlar. [51]

    40. Yeryüzünün ve onun üzerinde bulunan ha*zine ve insanların varisleri biziz biz, Hesap ve ceza için mahlukatın dönüşü bizedir. [52]

    Edebî Sanatlar

    Bu mübarek âyetler aşağıdaki edebî sanatları kapsamaktadır.
    1. Benim kemiklerim yıprandı cümlesi kuvvetin gitmesi ve bedenin zayıflamasından kinayedir.
    2. Baş bembeyaz alev aldı. cümlesinde aklığın yayılması ve çokluğu, ateşin odunlar içerisinde yayılmasına benzetildi. tutuşma kelimesi yayılma kelimesi için müsteâr olarak kul*lanıldı. mastarından tutuşdu fiili türetilip yayıldı" ma*nasında kullanıldı. Bunda istiareyi tebaiyye vardır.
    3. doğdu ile ölür" kelimeleri arasında tibâk sanatı vardır.
    4. seslendi ile seslenmek" arasında cinâs-i iştikak vardır.
    5. Bana herhangi bir insan dokunmadı" cümlesi cima şeklindeki karı-koca muamelesinden latîf bir kinayedir.
    6. ne iyi işitti, ne iyi gördü" fiilleri taaccüp (ünlem) kiple*ridir.
    7. su arkı,"Uu iffetsiz, çocuk, peygamber kelimeleri arasında seci vardır. Bu da edebî sanatlardandır. [53]

    Bir Uyarı

    Kıyamet gününde pişmanlık artar hattâ o gün sırf pişmanlık için tah-sîs edilmiştir. O günde pişmanlıktan başka bir şey yoktur. Müslim'in Sahi*hinde Ebu Saîd el-Hudri'den rivayet edilen bir hadiste Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Cennetlikler cennete cehennemlikler de cehenneme girdiklerinde kıyamet gününde ölüm getirilir. O alaca bir koça benzer: Cen*netle cehennem arasında durdurulur. Cennetliklere, "Ey cennet halkı! Bunu tanıyormusunuz?" denir. Onlar boyunlarını uzatır bakarlar ve "Evet.. O ölümdür" derler. Sonra koçun kesilmesi emredilir ve kesilir. Daha sonra de*nir ki: "Ey cennet halkı! Artık ölüm yok ebedî kalacaksınız ve Ey cehen*nem halkı! Artık ölüm yok ebedî kalacaksınız" denir. Resulullah bundan sonra şu âyeti okudu: Pişmanlık gününe karşı onları uyar!" [54]

    41. Kitab'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.
    42. Bir zaman o, babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?
    43. Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım.
    44. Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şey*tan, Allah'a âsi oldu.
    45. Babacığım! Allah tarafından sana azap doku*nup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.
    46. Babası: Ey İbrahim! dedi, sen benim ilâhla*rımızdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, an-dolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur.
    47. İbrahim: "Selâm sana dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Şüphesiz O bana karşı çok lütufkârdır.
    48. Sizden de, Allah'ı bırakarak taptığınız şey*lerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umu*lur ki Rabbime duâ etmem sayesinde bedbaht olmam."
    49. Nihayet onlardan ve Allah'tan başka taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman biz ona İshâk ve Yâ'kub'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.
    50. Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk ve kendilerine güzel bir şöhret nasip ettik.
    51. Kitap'ta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlâs sahi*bi idi ve hem elçi, hem de peygamberdi.
    52. O'na Tûr'un sağ tarafından seslendik ve O'nu, fısıltıyla konuşacak şekilde kendimize yaklaştırdık.
    53. Rahmetimizin bir sonucu olarak O'na kardeşi Harun'u bir peygamber olarak hediye ettik.
    54. Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sadık bir elçi ve bir peygamberdi.
    55. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.
    56. Kitapta İdris'i de an. Hakikaten O' pek doğru bir insan, bîr peygamberdi.
    57. O'nu üstün bir makama yücelttik.
    58. İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler ver*diği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nûh ile bir-Iekte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimseler*dendir. Onlara, Allah'ın âyetleri okunduğunda ağlaya*rak secdeye kapanırlar.
    59. Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride azgınlıklarının cezasını çe*kecekler.
    60. 61. Ancak tevbe eden, îman eden ve iyi davranişta bulunan kimseler hâriçtir. Bunlar, hiçbir hak*sızlığa uğratilmaksmn cennete, yani Allah'ın, kullarına gıyaben va'dettiği Adn cennetlerine girecekler. Şüphe*siz O'nun va'dî yerini bulacaktır.
    62. Orada boş söz değil, sadece selâm duyarlar. Ve Orada, sabah - akşam kendilerine âit rızıklari vardır.
    63. Kullarımızdan, takva sahibi kimselere ver*diğimiz cennet, işte budur.
    64. Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önünüzde, arkanızda ve bunlar arasında olan şey O'na aittir. Se*nin Rabbin unutkan değildir.
    65. O, Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metanetli ol. O'nun bir adaşı var mı? Bi-Iivor musun?

    Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti

    Yüce Allah (c.c.) Meryem (a.s.) kıssasına ve Hristiyanların Hz. İsa (a.s.) hakkında ihtilaf edip Allah'ı bırakarak ona ibadet etmelerini anlattık*tan sonra ardından Hz. İbrahim (a.s.)'m kıssasını ve onun putları kırmasını anlattı. Bundan maksadı Allah'ın dostu Hz. İbrahim'in Allah'ın birliği üzeri*ne olduğunu insanlara hatırlatmaktır. Taşa tapan ile insana lapan arasında sapıklık bakımından fark yoktur. Eşittir. Hristiyanlar Hz. İsa'ya ibadet etti*ler. Arap müşrikleri de putlara taptılar. [55]

    Kelimelerin İzahı

    Sıddîk, mübalağa yani vurgu ifade eden vezinlerdendir. "Çok doğru kimse" demektir.
    Melîyy, uzun bir zaman. Bu, Arapların, Filan kimsenin işine uzun süre devam etmesine izin verdim" sözlerinden
    alınmıştır. Şâir şöyle der:
    Onun ölümüne sert dotğlar çatladı. Aslanlar ona uzun müddet ağladı.[56] Hafiyy, Aşırı derecede iyilik eden ve lütufta bulunan.
    Lamın sükünuyla half, selefinin yerine geçen kötü kimse. Lamın fethasıyle uik, selefinin yerine geçen iyi kimse demektir. Bir kim*seye dua ederken şöyle denilir: "Allah seni, hayırlı bir selefe hayırlı bir ha*lef eylesin" Şâir şöyle der:
    Himayelerinde yaşanan kimseler gitti. Ben, uyuzlu kimsenin derisi gibi kötüler arasında kaldım.[57]
    Gayy, kötülük ve sapıklık demektir. Dilciler şöyle der: Araplara göre her kötülük; her iyilik de 'dır. [58]

    Nüzul Sebebi

    İbn Abbas'tan, Rasulullah (s.a.v)'m söyle dediği rivayet olunur: Ey Cebrail! Bizi, daha çok ziyaret etmenize engel nedir? Bunun üzerine şu âyet indi: Biz, sadece Rabbının emriyle ineriz..."[59]
#08.05.2009 18:23 0 0 0
  • Ayetlerin Tefsiri


    41. Ey Muhammedi Yüce kitapta Allah'ın dostu İbrahim'i an. Şüphesiz o, çok doğru bir peygamberdi, doğru*luktan ayrılmazdı. Doğrulukla peygamberliği birleştirmişti. Bundan mak*sat, kendilerinin Hz. İbrahim'in soyundan geldiklerini iddia edip sonra da putlara tapan Arapların, Hz. İbrahim'in faziletine dikkatlerini çekmektir. Oysa Hz. İbrahim, Allah'ı birleyenlerin önderiydi. O, Son peygamberler Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Arapları çağırmış olduğu saf tevhid inancını getir*mişti. [60]

    42. O, nazik bir şekilde babasına hitap ederek, hidayet ve imana yönelmesini isteyerek şöyle seslendi: Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen, sana fayda sağlama*yan veya senden herhangi bir zararı savamayan taşa niçin tapıyorsun? [61]

    43. Bana, Allah'tan, senin bileme*yeceğin İlim ve Allah'ın mukaddes sıfatlarına dair bilgi geldi. Hz. İbrahim, nazik bir şekilde nasihati tekrarladı. Putlara ibadeti dolayısıyle onu kara cahillikle nitelemedi. O, sadece, nâzik ve yumuşak bir şekilde hitap etti. Nasihatimi kabul et. Bana uy. Böyle yaparsan sana doğru yolu gösteririm. Tehlikelerden kurtuluş, bu yoldadır. Bu yol, Allah'ın yoludur. Onda eğrilik yoktur. [62]

    44. Babacığım! Kâfirlik ve putlara tapma hususun*da Şeytan'm emrine uyma. Kuşkusuz Şeytan, Allah'a karşı gelmiştir. Rabbine ibadet etmeyi gururuna yedirememiştir. Kim Şeytan'a uyarsa, Şeytan onu saptırır. Kurtubî şöyle der: Âyette, itaat etme yerine, ibâdet etme kelimesi kullanılmıştır. Çünkü, Allah'a isyan hususunda bir şeye itaat eden ona ibadet etmiş olur.[63]

    45. Bu âyet, kötü sonuçtan sakmdirmaktadır. Yani, Ey babacığım! Ben, senin kâfir olarak ölmenden, dolayısıyle Allah'ın elem verici azabına uğramanda ve ebediyen cehennemde şeytanın arkadaşı olmandan korkuyorum. Fahruddin er-Râzî şöyle der: Hz. İbrahim'in, her hitabında Ey babacığım! demesi, baba*sını çok sevdiğini, ona doğru yolu göstermeyi ve azaptan korunmasını aşırı derecede istediğini gösterir. Hz. ibrahim, sözlerini son derece güzel sırala*dı. Çünkü o, önce putlara tapmanın batıl olduğuna babasının dikkatini çekti. Sonra, körü körüne taklidi, bırakıp, delillere bakarak kendisinin peşinden gelmesini istedi. Daha sonra, şeytana itaat etmenin akıl işi olmadığnı hatırlattı. Son olarak da, edep ve nezaket kurallarına uyarak, batıl yola gir*meyi engelleyici tehditle sözü bitirdi. Ben korkuyorum" sözü, ba*basının hakkını ödemek için, onun yararını korumaya kalben son derece bağlı olduğunu gösterir.[64]

    46. Babası Âzer ona dedi ki: Ey İbrahim! Sen, benim tanrılarıma ibadet etmiyor ve onlardan yüz mü çeviriyorsun? Bu, Hz. İbrahim'in putlara tapmamasını yadırgama ve hayret ifade eden bir sorudur. Putlara tapmamak, sanki, akıllı bir kimsenin yapmayacağı bir şeymiş!.. Beyzâvî şöyle der: Babası, onun irşat hususunda nâzik ve yumu*şak davranmasına, kabalık ve sert bir inatla karşılık verdi. Hz. İbrahim'in Ey babacığım!" sözüne karşılık, "Ey oğlum" demeyip ona adiyle seslen*di. Putlardan bizzat yüzçevirmeyi yadırgadığı için, haberi başa aldı ve soru edatı olan hemzeyi ondan önce getirdi. Sanki, akıllı kimse putlara ibadet*ten yüz çevirmezmiş.[65] Sonra, babası Âzer, Hz. İbrahim'i şöyle tenkit etti: Eğer ilahlarıma sövmeyi ve onları ayıplamayı bırakmazsan seni mutlaka taşlayarak öldüreceğim. Uzun bir süre benden uzak ol. Süddî: "Ebediyyen benden uzak ol" demektir, der. Âzer, hidâyete daveti bu cehaletle karşıladı. Nazik ve edepli söze bu sertlikle karşılık verdi. İnkârın, iman karşısındaki durumu ve imanın terbiye ettiği kalp ile, azgınlı*ğın bozduğu kalbin durumu böyledir.[66]

    47. İbrahim şöyle cevap verdi: Benden sana bir eziyet ve bir kötülük gelmez. Babalık hakkına göstermem gereken saygıdan dolayı, bundan böyle sana rahatsız edecek herhangi bir şey söyleme*yeceğim. Allah'tan, seni doğru yola iletmesini ve günahlarını bağışlaması*nı isteyeceğim. Şüphesiz o, bana çok lutfedici ve durumumla çok ilgilenicidir. [67]

    48. Sizi, taptığınız putlarla başbaşa bırakıp yurdunuzdan ayrılıyorum. Ben, ihlaslı bir şekilde, sadece tek olan Rabbime ibadet ederim. Kendisine ibadet ederken gösterdiğim ihlas dolayısıyle, Rabbimin beni bedbaht kılmayacağını umu*yorum. Burada, Hz. İbrahim'in kavminin çeşitli ilahlara ibadet etmeleri sebebiyle bedbaht oldukları işaret yoluyla anlatılmaktadır. Böylece Hz. İbrahim, babasını ve kavmini putlara ibadetle başbaşa bırakıp onlardan ayrıldı. Akrabalarından ve yurdundan hicret etti. Ancak Yüce Allah onu yalnız bırakmadı. Bilakis ona çocuklar bağışladı ve bıraktıklarının yerine daha iyilerini verdi. [68]

    49. Nihayet onları, Allah'ı terkederek taptıkları putlarla başbaşa bırakıp onlardan ayrıldığında Ona İshak ile Yakub'u lütfettik. Tefsirciler şöyle der: Hz. İbrahim, Allah yolunda babasından ve kavminden ayrılıp da Şam bölgesine hicret edince, Allah ona onlardan daha iyisini, kendi soyundan İshak ve Yakub (a.s) pey*gamberleri verdi. Böylece Allah, bu temiz çocuklarla, onun kavminden ay*rıldığı için hissettiği yalnızlığı giderdi. Yakub (a.s), İshak (a.s)'ın oğludur. Bunlar, peygamberlerin soy kütüğüdür. Bunların soyundan İsrailoğullarımn peygamberleri gelmeştir. İbn Kesir şöyle der: Yani, biz ona peygamberler neslini verdik. Allah Hz. İbrahim'in çocuklarına peygamberlik vermek suretiyle hayatında onu mutlu kıldı.[69] Bunun içindir ki Yüce Allah şöyle buyurdu: Onların her ikisini de peygamber kıldı. [70]

    50. İbrahim'e, İshak'a Yakub'a, hepsine mal, çocuk, ilim ve amel gibi, dinî ve dünyevî her türlü iyi şeyi verdik. Onlara insanlar arasında güzel bir şan şöhret verdik. Çünkü beğeni*len özellikleri olduğu için, bütün din mensupları onları över. Kıyamete ka*dar Hz. İbrahim'e ve aile efradına salât u selâm getirirler. Taberî şöyle der: İnsanlar içersinde onlara güzel bir övgü ve güzel bir şöhret nasip ettik.[71]

    51. Ey Muhammedi Kavmine Kur'an-ı Kerim'de Musa Kelimullah'm haberini anlat. Allah, kendisiyle konuşmak için, mahlukatı arasından sadece onu seçti. O büyük peygam*berlerden ve tertemiz nebilerdendir. Allah bu iki yüce vasfı onda topladı. Adı geçen peygamberlerin şanını yüceltmek için jtf kelimesinini takrarladı. [72]

    52. Musa ile vasıtasız olarak konuştuğmuz zaman Tur dağı cihetinden, Musa'nın sağ tarafından ona seslendik. Onunla konuştuğumuz zaman, dua için onu yaklaştırdık. İbn Abbas şöyle der: Musa, melekût alemine yaklaştırıldı ve perdeler aradan kaldırıldı. Nihayet kalemlerin cızırtısını duydu.[73] Zemahşerî de şöyle der: Yüce Allah Hz.Musa'yı, bazı büyük adamların, istekte bulunması için kendisine yaklaş*tırdığı kimseye benzetti. Çünkü onunla, melek vasıtası olmasızm konuştu. [74]

    53. Ona nimetimizden kardeşi Harun'u da lütfettik. Duasını kabul ederek kardeşini de peygamber kıldık. Hani o şöyle dua etmişti: Bana ailemden bir vezir, kardeşim Harun'u ver[75] Harun'u ona destek ve yardımcı yaptık. [76]

    54. Ey Muhammedi Kur'an-ı Kerim'de, İbrahim'*in oğlu, deden kurbanlık İsmail'in haberini de an. İsmail (a.s) bütün Araplarının atasıdır. Kuşkusuz o, sözünde dururdu. Verdiği sözü kesinlikle yerine getirirdi. Tefsirciler şöyle der: Sözünde durma özelliği, diğer peygamberlerde de olmuş olmasına rağmen, onun şerefini ve değerini yüceltmek için, burada bu vasıfla nitelenmiştir. Bir de o, sözünde durmaya, diğer peygamberlerin gösterdiğinden daha fazla özen göstermiştir. Sabret*mesi ve kesilmek için kendini teslim etmesi, onun verdiği sözlerdendir. Bunun içindir ki, Yüce Allah onu övmüştür. O, Rasul ve nebi idi. Yani Yüce Allah, rasul]ük ve nibilik sıfatlarını onda toplamıştı. İbn Kesir şöyle der: Bu âyet, Hz. İsmail'in, kardeşi İshak'tan daha üstün ol*duğuna bir delildir. Çünkü Hz. İshak, sadece nebilik sıfatiyle nitelenmişti. Hz. İsmail ise, hem nebilik hem de rasullük sıfatlarıyle vasıflanmıştır.[77] Son peygamber Muhammed (s.a.v.) de, Hz. İsmail'in soyundan gelmiştir. [78]

    55. O, ailesini Allah'a itaate, özellikle di*nin direği olan namaz ve toplumun mutluluğunun gerçekleşmesine vesile olan zekâta teşvik ederdi. O, Allah'ın rızasını kazanmıştı. Fahreddin er-Râzî şöyle der: Bu, en büyük övgüdür. Çünkü Allah'ın razı olduğu kimse, yaptığı her itaatte en yüce dereceleri kazanmış demektir.[79]

    56. Ey Muhammed! Yüce kitap'ta İdris (a.s)'in haberini de anlat. O, bütün hallerinde doğruluktan ayrılmadı. Kendisine Allah'tan vahiy geliyordu. Tefsirciler şöyle der: İdris (a.s), Nuh (a.s)'un dedesidir. Adem (a.s)'den sonra ilk peygamberdir. Kalemle ilk yazı yazan ve ilk defa dikişli elbise giyen odur. Daha önce deri giyiyorlardı. Al*lah ona 30 sahife indirmişti. [80]

    57. Onun şanım ve itibarını, peygamberlik ve Allah'a yakınlık şerefiyle yücelttik.[81]

    58. İşte bu adları geçenler, Allah'ın değerli peygamberleri ve rasulleridir. Onlar bu sûrede sana haberlerini anlattığımız peygamberlerdir. Bunlar on kişi olup, birincileri Zekeriyya, so*nuncuları İdris (a.s)'dir. İşte onlar, Allah'ın kendilerine peygamberlik şerefini lütfettiği kimselerdir. Onlar da İdris (a.s) gibi, Âdem (a.s)'in; ve İbrahim (a.s) gibi Nuh (a.s) ile birlikte gemiye yüklendiklerimizin neslindendir. Zira İbrahim (a.s), Nuh'un oğlu Sâm'm soyundandır. İsmail, İshak ve Yakub gibi, İbrahim Musa, Harun, Zekeriyya, Yahya ve İsa gibi, İsrail'in yani Yakub (a.s)'un soyundandırlar. Kendilerine iman nasip ettiğimiz ve peygamberliğimiz ve vahyimiz için seçtiğimiz kimselerdendir. Allah'ın kelamını işittiklerinde secdeye kapanır ve Allah korkusundan ağlarlardı. Halbuki onların mertebeleri yüksek ruhları yüce ve Allah'a yakın idiler. Kurtubî şöyle der: Bu âyet, Allah'ın âyetleri*nin kalplere tesir ettiğini göstermektedir.[82]

    59. Bu takva sahibi pey*gamberlerden sonra kâfir bir kavim geldi, ki bunlar namazı kılmadılar ve nefsânî arzularına uydular. Onlar ilerde her türlü kötülük, za*rar ve helak ile karşılaşacaklar. İbn Abbas şöyle der: Gayy, cehennemde bir vadidir. Cehennemdeki vadiler, onun sıcağının şiddetinden Allah'a sığınır*lar.[83]

    60. Ancak, tevbe eden, iman eden ve iyi iş ya*panlar hariç. İşte bunlar cennette mutlu kılınacaklardır. Amellerinin karşılığından hiçbir şey eksiltilmeyecektir. [84]

    61. O cennet, Rablerinin kendilerine va'dettiği Adn cennetleridir. Onlar, o cennetleri görmeden önce, sadece Yüce Allah'ın va'dini tasdik ederek onlara gaybdan inanmışlardır. Yüce Allah'ın cennet va'di, mutlaka gerçekleşecek ve meydana gelecektir. O, sözünden dönmez. [85]

    62. Onlar cennette, lüzumsuz hiçbir söz işit*mezler, ancak, meleklerin hürmet ve saygıyle kendilerine vereckeleri selâ*mı işitirler. Bu âyetteki istisna, munkatıdır.[86] Cen*nette onlar yorulmadan, zahmet ve meşakkat çekmeden, kesintisiz olarak elde ederler. [87]

    63. İçindekilerin durumlarım anlattığımız bu cennet, takva sahibi kullaramızı vâris kılacağımız cennettir. [88]

    64. Biz dünyaya, ancak Allah'ın emri ve izni ile ine*riz. Bu, Cebrail (a.s.)'in Rasulullah (s.a.v.)'a söylediği bir sözdür. Kısa bir süre için ona vahiy getirmemişti. Bundan dolayı bu sözü söyledi. Dünya ve âhiret işleri, bütün işler, Allah'ındır. O, herşeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey ona gizli ve zerre ağırlığında hiçbir şey on*dan uzak kalmaz. Onun emri ve izni olmadan herhangi bir şeyi yapmaya nasıl cesaret ederiz?! Rabbin, kullarının amellerinden hiçbir şeyi unutmaz. [89]

    65. O, yüksek ve alçak bütün âlemlerin Rabbidir. Öyleyse, sadece ona ibadet et. İbadetin vereceği zorluklara sabret. Allah'ın herhangi bir eşi ve benze*rini biliyor musun? [90]

    Edebî Sanatlar

    Bu mübarek âyetler birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıdaki şekilde özetliyoruz.
    1. Onlara insanlar arasında güzel bir şan ve şöhret verdik âyetinde güzel bir kinaye vardır. Yüce Allah güzel övgü ve şan yerine kinaye olarak zikretti. Çünkü övgü, lisan ile olur. Onun içindir ki doğru dil" buyurdu. "İhsan" yerine kinaye olarak "el" kelimesinin kullanılması da bunun gibidir.
    2. Onu yüce bir makama", istiare yoluyla yüksek yere benzetilmiştir.
    3. Çok doğru" ifadesinde mübalağa sanatı vardır.
    4. Onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği kimselerdir" âyetinden, mertebelerinin yüceliğinden dolayı, uzak için kul*lanılan işaret ismi getirilmiştir. Bunda bulunan uzaklık manası, onların mertebelerinin yüceliğini ve fazilet derecelerinin üstünlüğünü gösterir.
    5. Onların ardından kötü bir kavim geldi" cümlesinde nakıs cinas vardır. Çünkü kelimelerde hareke değişikliği vardır.
    6. Önümüzdekiler de, arkamızdakiler de Allah'ındır" âyetinde, ile ve sabahleyin ile akşamleyin" kelimeleri arasında tıbak sanatı vardır.
    7. yüce çok lütfeden ve nebi kelimeleri arasında güzel ve sağlam bir seci' vardır. [91]

    Faydalı Bilgiler

    İbrahim (a.s)'in Ey babacığım!" sözünde nezaket ve itaate çağrı vardır. Buradaki, izafetsının yerine gelmiştir. Çünkü aslı şeklindedir. Dolayısıyle ikisi bir arada bulunmaz. [92]

    Bir Uyarı

    Suyûti, Tahbîr adlı eserinde der ki: İbrahim (a.s) 175 sene yaşadı. Onunla Âdem (a.s) arasında iki bin, Nuh (a.s) arasında ise bin sene vardır. Peygamberler onun neslinden gelmiştir. [93]

    66. İnsan der ki: "Öldüğüm zaman sahi diri ola*rak çıkarılacak mıyım?"
    67. İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır.
    68. Rabbine andolsun ki, muhakkak surette onları da, şeytanları da mahşerde toplayacağız; sonra onları diz üstü çözmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.
    69. Sonra her milletten, Allah'a daha çok âsi olan*lar hangileri ise çekip ayıracağız.
    70. Sonra, orayı boylamaya daha çok müstehak olanları elbette biz daha iyi biliriz.
    71. İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.
    72. Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zâlimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.
    73. Kendilerine âyetlerimiz ayan beyan okunduğu zaman inkâr edenler, îman edenlere: "İki topluluktan hangisinin mevki ve makamı daha iyi, meclis ve toplu*luğu daha güzeldir?" dediler.
    74. Onlardan önce de, eşya ve görünüş bakımın*dan daha güzel olan nice nesiller helak ettik.
    75. De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kenlerine vâ'dolunan şeyi -ya azabı veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.
    76. Allah, doğru yola gidenlerin hidâyetini artırır. Sürekli kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de sonuç bakımından da*ha iyidir.
    77. Âyetlerimizi inkâr eden ve: "Muhakkak suret*te bana mal ve evlât verilecek." diyen adamı gördün mü?
    78. O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?
    79. Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yaza*cağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
    80. Onun dediğine biz vâris oluruz, kendisi de bize yapayalnız gelir.
    81. Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet vesilesi olsun diye AUah'dan başka İlâhlar edindiler.
    82. Hayır, hayır! O taptıkları, onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.
    83. Görmedin mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendi*lerini iyice teşvik eden şeytanları gönderdik.
    84. Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için günlerini teker teker sayıyoruz.
    85. 86. Takva sahiplerini heyet halinde Allah'ın huzurunda topladığımız günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün,
    87. Rahman nezdinde söz ve izin alandan başka, hiçbirinin şefâata gücü yetmeyecektir.
    88. "Rahman, çocuk edindi" dediler.
    89. Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attı*nız.
    90. Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir!
    91. Rahmân'a çocuk isnadında bulunmaları yü*zünden..
    92. Halbuki çocuk edinmek Rahmân'ın şanına yakışmaz.
    93. Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân'a gelecektir.
    94. O, bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit etmiştir.
    95. Bunların hepsi de kıyamet gününde O'nun hu*zuruna tek başına gelecektir.
    96. İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için Allah, bir sevgi yaratacaktır.
    97. Biz Kur'an'ı, sadece, onunla Allah'tan sakı*nanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir toplu*luğu uyarasın diye senin dilinle kolaylaştırdık.
    98. Biz, onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Sen, onlardan herhangi birini görüyor veya onlara âit cılız bir ses işitiyor musun?

    Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti

    Yüce Allah önceki âyetlerde, öğüt ve ibret almak için peygamberle*rin kıssalarından bir bölüm anlattı. Bu mübarek sûrenin asıl gayesi, Yüce Allah'ın diriltmeye ve yok etmeye gücü yettiğini ve kıyametin kopacağını isbat etmektir. Bu âyetlerde de öldükten sonra dirilmeyi, haşir ve neşri ya*lanlayanların bazı şüphelerini anlatır, kesin ve parlak delillerle onları red*deder. Mutlu ve bedbaht kişilerin sonlarını açıklayarak bu sûre-i celîleyi sona erdirir. [94]

    Kelimelerin İzahı

    kelimesinin çoğulu olup "diz üstü oturanlar" demektir. Korkunun şiddetinden dolayı" bir kimse diz üstü oturduğunda denir. Bu, korkan ve zelil kimsenin oturuşudur. Kümeyt şöyle der:
    Onlar efendilerini diz üstü bıraktılar. Onlar efendisiz ve zincire vu*rulmuş haldedirler.[95]
    Itıyy, isyan ve karşı gelmek, inat etmek.
    Nediyy ve nâdî, istişare ve konuşma için kavmin toplandığı yer, kulüp. Cevheri şöyle der: Nediyy, kavmin meclisi ve konuştuğu yerdir. ve de böyledir. Eğer dağılırlarsa, orası olmaktan çıkar.[96]
    Esâs, ev eşyası.
    Ri'y, güzel manzara onları teşvik ederler, teşvik ve tahrik etmek demektir. Dil*ciler şöyle der: birbirlerine yakın manadadır. Manaları, teşvik ve tahriktir. Tencerenin kaynaması ve hareket etmesi neticesinde çıkan ses manasına gelen "ezîz" sözü de bundandır.
    Vefd, kendisine saygı gösterilen, ikram edilen ve merasimle karşılanan heyet manasına gelen vâfid" kelimesinin çoğuludur.
    Vird, susuz olarak yürüyenler. Fahreddin er-Râzî şöyle der: Vird, susuzlara verilen isimdir. Çünkü suya gelen, ancak susuzluğundan dolayı gelir.[97]
    İdd, çok kötü bir şey. Cevheri şöyle der: İdd, musibet ve korkunç olay demektir.
    Rikz, gizli ses. [98]

    Nüzul Sebebi

    Habbâb b. Eret'in şöyle dediği rivayet olunur: Ben, demircilik yapan birisiydim. As b. Vâil'den alacağım vardı. Ödemesini istemek üzere ona gittim. As: "Muhammed'i inkâr etmedikçe, vallahi, alacağını ödemem" dedi. Ben de: "Hayır, vallahi sen ölüp de tekrar diriltil inceye kadar, yani, şimdi ölüp önümde tekrar dirilmedikçe Muhammed'i inkâr etmem" dedim. Tabii bu olmayacak işti. As şöyle dedi: "Ben ölüp de diriltildiğim zaman bana gelirsin. Orada benim malım olur, sana alacağını veririm." Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: Ey Rasulüm! Âyetlerimizi inkâr eden ve "mutlak surette bana mal ve evlat verilecek" diyen adamı gördün mü?![99]

    Ayetlerin Tefsiri

    66. Öldükten sonra dirilmeyi tas*dik etmeyen kâfir, bunu inkâr ederek ve uzak görerek şöyle der: Ben ölüp de toz toprak olduktan sonra mı, kabirden diri olarak çıkarılacağım? İbn Kesir şöyle der: Öldükten sonra tekrar diriltilme sini uzak görüyor ve buna hayret ediyor.[100] Kelimesinin başındaki lâm, aşırı derecede inkâr ettiğini ifade eder. Bu, insanın, ilk yaratılışından habersiz olmasından kaynaklanan bir inkârdır. İnsan nerede idi, nasıl meydana geldi? Eğer düşünecek olsa, bu işin yani öldükten sonra dirilmenin tasavvur ettiğinden daha kolay olduğunu mutlaka anlar. [101]

    67. Bu inkarcı ve yalanlayıcı, ilk yaratılışını düşünmüyor mu ki, İlk yaratılışını tekrar dirilti-leceğine delil getirsin. Bilsin ki, onu yoktan yaratan Allah, hiç şüphesiz, onu yok olduktan ve parça parça olduktan sonra da tekrar diriltmeye gücü yeter. Alimlerden biri şöyle der: Bütün yaratıklar öldükten sonra diriltilme hususunda bu kısalıkta bir delil getirme hususunda toplan salardı, yine de getiremezlerdi. Çünkü ikinci defa diriltmenin, ilk defa meydana getirmek*ten daha kolay olduğunda kuşku yoktur.[102] Bu âyetin bir benzeri de şudur: De ki, onları ilk defa yaratmış olan diriltir.[103]

    68. Ey Muhammed! Rabbine andolsun ki, o kıyameti yalanlıyanları, kendilerini aldatan şeytanlarla birlikte mutlaka hasredeceğiz. Tefsirciler şöyle der: Her kâfir, bir şeytanla aynı zincire vu*rulmuş olarak mahşer yerine getirilir. Sonra o suçluları, korku ve dehşetten dizleri üstüne çözmüş olarak cehennemin çevresine getiririz. Kendilerini dehşetten bayıltan olayın şiddetinden do*layı ayaklarının üzerinde duramazlar. [104]

    69. Sonra bir mezheple ilgisi olan her grup ve cemaatten şunları tutup ayıracağız: içlerinden Rahman'a en ziyade isyankâr hangileri ise mutlaka onları ayıracağız. Yani bu suçlu*lar yakalanır ve isyan derecelerine göre sırayla cehenneme atılırlar. İbn Mesud şöyle der: Suçu en büyük olanlardan başlanır. [105]

    70. Sonra biz cehenneme ve onun ateşine görmeye daha çok lâyık olanları ve kat kat azaba lâyık olanları daha iyi bilir ve onlardan başlarız. [106]

    71. Sizden iyi veya kötü kim varsa, hepsi cehenneme gelecek. Mü'min, üzerinden geçmek için, kâfir, içinde kalmak için gelecek. Bu geliş mecburî bir geliştir.[107] Bu hükmün bozulması imkânsızdır. [108]

    72. Herkes onun üzerinden geçtikten sonra, takva sa*hiplerini cehennemden kurtaracağız. Zalimleri de, cehen*nemde diz üstü oturur halde bırakacağız. Beyzâvî şöyle der: Bu âyet cehen*neme gelmekten maksadın, onun etrafında diz çöküp oturmak olduğuna ve mü'minlerin kurtuluşa erdikten sonra kâfirlerden ayrılıp cennete gideceğine, kâfirlerin orada oldukları gibi kalacaklarına bir delildir.[109]

    73. Müşriklere, i'câzı ve manası açık Kur'an âyetleri okunduğunda, Refah içersinde şımarmış kâfirler fakir mü'minlere şöyle derler: Hangi grup, biz mi yoksa siz mi, daha güzel meskende yaşıyor, daha güzel hayat sürüyor ve daha değerli meclis ve lokallerde toplanıyor? Beyzâvî şöyle der: Müşrikler bu açık âyetleri işitip de onlara karşı koymaktan âciz kaldıkla*rında, görüşlerin kıtlığından dolayı, ellerinde olan dünya mallarıyla iftihar etmeye ve bu malın çokluğunu kendilerinin üstünlüğüne ve iyi hallerine de*lil getirmeye başladılar.[110] Yüce Allah şöyle buyurarak iddialarını reddetti. [111]

    74. Ayetlerimizi yalanlayan ümmetlerden birçoğunu inkârları yüzünden helak ettik. Onların malı bun*lardan daha çoktu; görünüş ve şekilleri daha güzeldi. Öncekileri helak ettiğimiz gibi, sonrakileri de helak ederiz. Onlar ellerindeki nimet ve mal*lara aldanmasmlar. [112]

    75. Ey Muhammed! Kendilerinin hak yolda olduklarını iddia eden o müşriklere de ki: Bizden ve sizden, kim sapıklık içinde ise, Allah ona bulunduğu halde mühlet versin eceli galip Rabbine kavuşuncaya kadar onu taşkınlığı içinde bıraksın. Kurtubî şöyle der: Bu, son derece sert bir tahdittir.[113] Nihayet Allah'ın, başlarına inen va'dini gördüklerinde, Bu, ya öldürülmek veya esir edilmek suretiyle dünya azabıdır, veyahut kıyamet günü başlarına gelecek olan korkunç ve şiddetli şeyler sebebiyle çekecekleri âhiret azabıdır. İşte o zaman hakikatler ortaya çıktığında iki gruptan hangisinin Allah katında daha kötü mevkiye sahip olduğunu, hangisinin yardımcı ve destekçilerinin daha az olduğunu, bun*ların kâfirler mi, yoksa mü'minler mi olduğunu bilecekler. Bu onların iki gruptan hangisinin mevki ve makamı daha ha*yırlı, meclis ve topluluğu daha güzeldir?" şeklindeki sözlerinin karşılığıdır. [114]

    76. Allah, hidâyete eren müminlerin basiret, iman ve hidâyetlerini artırır. Âhirette sahi*bine azık olarak kalacak olan iyi işler, Allah katında, ecir ve sevap itiba*riyle yeryüzündekilerin iftihar ettikleri herşeyden daha iyidir, Sonuç itibariyle de daha iyidir. Çünkü dünya nimetleri geçici, âhiret nimet*leri ise ebedîdir. [115]

    77. Bu âyet, As b. Vâil hakkında inmiştir.[116] Bu soru hayret ifade eder. Yani, Ey Muhammed! Allah'ın âyetle*rini inkâr edip, âhirette Allah'ın kendisine mal ve oğullar vereceğini iddia eden o kâfirin kıssasına hayretle bir bak.[117]

    78. Sadece Allah'ın bildiği gayp bilgilerinden haberdar mı oldu? Yoksa bu hususta Allah ona bir sözmü verdi de, o, kesin ve emin bir şekilde konuşuyor. [118]

    79. Hayır, onun söylediklerini yazacağız. Bu, As b. Vail'e bir cevaptır. lafzı, ret ve sakındırma manasına gelir. Yani, o kâfir, bu çirkin sözü söylemekten sakınsın. Biz onun söylediklerini aleyhine ya*zacağız. Taşkınlığının ve alay etmesinin karşılığı olarak azabanı artırıp süresini uzatacağız. Mal ve çocukla yardım yerine, azabın süresini kat kat artıracağız. [119]

    80. Onu yok ettikten sonra, geride bırakacağı mal ve çocuklarına biz vâris olacağız. O bize tek başına gelecek. Ne malı ne çocuğu, ne yardımcısı ne de bir desteği olacak. [120]

    81. Müşrikler, izzet ve şeref elde et*mek için, Allah'ı bırakıp tapmak için putlar edindiler. [121]

    82. Hayır, durum onların zannet*tikleri ve hayal ettikleri gibi değildir. Çünkü taptıkları ilahlar kıyamet gü*nünde onların ibadetinden uzak duracak ve onlara düşman olacaklardır. [122]

    83. Ey Muhammed! Görmedin mi, biz şeytanları kâfirlere musallat kıldık. Şeytanlar onları kötülüğe teşvik ve tahrik ediyor da neticede günahları işliyorlar. Fahreddin er-Râzî şöyle der: Yani, şeytanlar vesvese vererek ve süsleyerek onları günahlara teşvik ve tahrik ederler.[123]

    84. Ey Muhammed! Onların hemen helak olmalarını isteme. Çünkü onların, aleyhlerine senelerini saydığımız gibi, nefeslerini de sayarız.[124]

    85. Takva sahiplerini develerine binmiş olarak izzetli ve ikrâmlı bir şekilde Rablerinin huzuruna sevkedeceğiz. Bunlar, ikram ve ihsan edilmelerini bekleyerek kralların huzuruna giden elçi grubuna benzer. [125]

    86. Suçluları ise, yaya ve susuz olarak hay*vanların sevkedildiği gibi sevkederiz. Onlar, suya sevkedilen susuz develer gibidir. Hadiste şöyle buyrulmuştur: Kıyamet günü insanlar üç şekilde hasredilirler: İstekli ve korkulu olarak sevkedilenler, ikisi bir deve üzerin*de, üçü bir deve üzerinde, dördü bir deve üzerinde ve onu bir deve üzerinde, olanlar. Diğerlerini ise ateş sürükler. Onlar nerede istirahat ederlerse ateş de onlarla olur. Nerede gecelerlerse, ateş de onlarla geceler.[126]

    87. Ne kendileri şefaat edebilirler, ne de onlara şefaat edilir. Ancak, Rahman katında söz ve izin alanlar hariç. Bu istisna, munkatıdır. Yani, ancak kim iman eder ve iyi amel işlerse o şefaata sahiptir. İbn Abbas şöyle der: Ayette geçen ahitten mak*sat, diye şehadet getirmektir. [127]

    88. Yahudiler, Hıristiyanlar ve meleklerin, Allah'ın kızları olduğunu iddia edenler, "Allah çocuk edindi" dediler.[128]

    89. Andolsun ki, siz ey müşrikler! Son derece çirkin ve âdi bir söz söylediniz. [129]

    90. Bu sözün dehşetinden neredeyse gökler Çatlayacak, Aynı zamanda bu çirkin sözün büyüklüğünden yerler yarılacak, dağlar yıkılıp gidecekti. [130]

    91. Rahman'a çocuk isnadında bulundukları için, neredeyse bunlar olacaktı. Yüce Allah'a çocuk edinmek yakışmaz. Çünkü çocuk aynı cinsten olmayı gerektirir ve bir ihtiyaç için olur. Halbuki Yüce Allah, bir benzerinin bulunmasından uzaktır; bir yardımcı ve destekçiye ih*tiyacı yoktur. [131]

    92. Halbuki çocuk edinmek, Rahman'a yakışmaz. [132]

    93. Ulvî ve süflî âlemde mahluk olarak ne varsa, hepsi Allah'ın kuludur. Onun huzurunda boyun eğer, bir kölenin yaptığı gibi ona itaat eder. [133]

    94. Allah onların sayılarını tesbit etmiştir, hepsin*den haberdardır. Onların işlerinden hiçbiri Allah'a gizli kalmaz.[134]

    95. Kıyamet günü herkes ona, yardımcısız, malsız ve destekçisiz olarak tek basma gelecektir. [135]

    96. Yüce Allah suçluların hallerini anlatıktan sonra mü'minlerin hallerini anlatarak şöyle buyurur: Allah, iyi kullarının kalplerinde o mü'minler için bir sevgi ve dostluk mey*dana getirecek. Rabî şöyle der: Allah onları sever, onları insanlara da sev*dirir. [136]

    97. Ey Muhammedi Oku*makta olduğun bu Kur'an'ı, senin konuştuğun Arap diliyle indirmek suretiyle kolaylaştırıp düşünenler için rahat anlaşılır bir hale getirdik ki, sen onunla, Allah'tan korkan mü'minleri müjdeleyesin ve aşırı mücadeleci ve inatçı bir kavmi onunla korkutasın. [137]

    98. Biz, nice geçmiş milletleri, peygamberleri yalanladıkları için yok ettik. Burada ki edatı çokluk ifade eder. Onlardan hiç kimseyi görüyor, veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun? Yani onlar yok olup gittiler, yurtları boş, evleri ıssız kaldı. İşte biz onları helak'ettiğimiz gibi, bunları da helak ederiz. [138]

    Edebî Sanatlar

    Bu mübarek âyetler aşağıdaki edebî sanatları kapsamaktadır.
    1. İnsan der" cümlesinde zikr-i umûm irade-i husus vardır. Burada insandan maksat kâfirdir. Çünkü öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden odur.
    2. Öldüm ile diri olarak ve müjdelersin ile uyarırsın arasında tıbâk vardır.
    3. İnsan düşünmüyor mu? sorusu inkâr ve kınama ifade eder.
    4. Takva sahip*lerini heyet halinde Rahman'a topladığımız ve suçluları susuz olarak ce*henneme sürdüğümüz gün" âyetinde takva sahipleri ile suçlular ve iyilerin durumu ile kötülerin durumu arasında güzel mukabele vardır.
    5. kelimeleri arasında cinas-ı gayr-i tam vardır. Çünkü ikinci harfleri farklıdır.
    6. Yerce daha kötü ve adamca daha zayıf ifade*sinde leffü neşri mürettep sanatı vardır. Zira birincisi yani yerce daha kötü makamı daha iyi" ifadesine, ikincisi yani adamca daha zayıf" ise Meclisi daha güzel ifadesi ile ilgilidir. Aynı zamanda ile kelimeleri arasında da tıbak sanatı vardır.
    7. Söylediğini yazacağız cümlesinde mecâz-i aklî vardır. Yani meleklere yazmalarını emrederiz. Bu, bir şeyin, sebebine isna*dı kabilindendir.
    8. gibi fasılalarda güzel bir seci' vardır. Bu da edebî sanatlardandır. [139]

    Faydalı Bilgiler

    Müslim'in, Sahîh'inde Ebu Hüreyre'den rivayet ettiğine göre Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Yüce Allah bir kulu sevdiğinde Cebrail'e sesle*nir ve "Ben falanı seviyorum sen de onu sev." der. Bunun üzerine Cebrâîl de o kişiyi sever. Sonra Cabrâü gökyüzünde şöyle seslenir: Allah, falan kişiyi seviyor, siz de onu sevin. Sonra gökyüzü halkı da onu sever.." İşte bu hadis Allah onlar için bir sevgi yaratacak" âyetini tasdik et*mektedir. [140]

    Bir Nükte

    Rivayete göre Halife Me'mun, "Onlar hakkında acele etme. Biz onlar için saydıkça sayıyoruz" mealindeki âyeti okudu yanında, içlerinde İbnu's-Semmâk'ın da buluduğu fıkıh alîmleri vardı. Me'mûn, Ona işaret ederek kendisine nasihat etmesini istedi. O şöyle dedi: Nefesler sayı ile olupda ona bir yardım olamaymca, tükenen şey ne çabuk tükenir! Şâir şöyle der:
    Hayatın, sayılı nefeslerdir. Sen her nefes aldıkça hayatın biraz eksi*lir.
    Allah'ın yardımıyla Meryem Sûresinin tefsiri bitti. [141]
#08.05.2009 18:31 0 0 0