Çanakkale Geçilmez - Piyes

Son güncelleme: 11.01.2012 21:10
  • Çanakkale Geçilmez - Piyes - Çanakkale Geçilmez Tiyatro Metni

    ROLLER

    Mehmet : .
    Ana : .
    Baba : .
    Gelin : .
    Çocuk (kız) : .
    Çocuk (erkek) : .
    Binbaşı : .
    Veli (asker) : .
    Seyit Onbaşı : .
    Asker 1 : .
    Asker 2 : .
    Asker 3 : .
    İngiliz Komutanı : .
    Fransız Komutanı : .
    Esir Asker (Fransız) : .
    Esir Asker (İngiliz) : .
    Çoban : .
    Şiir : .

    Perde Görevlileri : .
    Suflörler : .
    Işık : .
    Ses : .


    1. Sahne

    (Köy evinin oturma odasında Ana, baba ve Mehmet oturmaktadır. Yemiş tabaklarıyla evin gelini (Mehmet'in eşi) içeri girer. Tabakları önlerine koyar. Tam belini doğrultacağı zaman ...)


    ANA : Gelin kızım, çok susadım, bi su getiriver.
    GELİN : Getireyim ana.(Gelin çıkar. Suyu getirir. Anasına uzatarak.)
    GELİN : Buyur güzel anam.
    ANA : Babana ver yavrum.
    GELİN : (Babaya uzatarak.) Buyur babacığım.
    BABA : Anana ver yavrum. Anaların hakkı babalarınkinden üç kat daha fazladır.
    GELİN : (Anaya uzatarak) Buyur anacığım.
    ANA : Evin orta direği de babadır. Babana ver kızım.
    (Gelin ortada dikilip kalınca baba atılır.)
    BABA : Hanım, hanım!...Yuvayı yapan da dişi kuştur, unutma!
    (Geline dönerek.)
    Sağ olasın yavrum.
    (Tam bardağı ağzına götürürken sahne arkasından yok mu, yok mu... sesleri.)
    Hayırdır yahu. Hanım, Hasan efendi ağır hasta diyorlardı. Sakın ölmüş olmasın.
    ANA : Şu yalancı dünyada rahat bir gün görmedi. Allah öbür dünyasını hayır eylesin.
    MEHMET : Ben bir bakıp geleyim mi baba? Belki bize ihtiyaçları olur.
    BABA : İyi olur yavrum... Koş bir bakıver (Mehmet çıkar.)
    ANA : Gelini beklettin bey, suyunu...
    BABA : (Sözünü keserek) Neyse canım bana başka şeyleri de hatırlattı da
    (Suyu içer) Su gibi aziz ol kızım.
    GELİN : Sağol baba.
    (İçeri de gelin ve torunlar yoktur.)
    MEHMET : (Biraz üzgün) Selamün aleyküm
    (İçeridekiler) Aleyküm selam oğul
    BABA : Neymiş? N'olmuş? Kim ölmüş?
    MEHMET : Ölen yok baba. ölecek arıyorlarmış,
    BABA : Bu sesler neymiş ya?
    MEHMET : Düşman Çanakkale'ye gelip dayanmış.Vatan için, namus için ölecek insan
    topluyorlarmış.
    (İçeriye loş bir ışıkla birlikte hüzün çöker. Başlar eğilir, gözler yere dikilir. Ana
    dizlerine vurmaya başlar.Baba yavaş yavaş başını kaldırarak.)
    BABA : Kimleri istiyorlarmış yavrum?
    MEHMET : (Başını kaldırarak.) Göktaşlar'dan Dursun'u, Aktaşlar'dan Osman'ı,
    Topraklar'dan Veli'yi...
    BABA : (Birden irkilerek.) Başka...Başka yok mu Mehmet? Bizim haneden yok mu?
    MEHMET : Var baba var! Bizim haneden de var.
    BABA : Allah'ım sana hamdolsun. Ailemizden de bir şehit ha...Şükürler olsun.
    (Mehmet, göz yaşlarını elinin tersiyle silen anasının elini öpmek ister. Vermez.
    Zorla öper.)
    MEHMET : Hakkını helal et anacığım.
    ANA : Ne hakkımı helal ederim, ne de emzirdiğim ak sütümü...
    MEHMET : (Birden İrkilir. Biraz bekler.) Niçin etmezsin ana? Niçin? Hem, ne kötülük
    gördün benden?
    ANA : Siz düşmanı geldiği yere geri göndermedikçe, vallahi de hakkımı helal etmem,
    billahi de...

    MEHMET : (Birden gülümseyerek) Hakkını helal et şefkatli ana, canım kurban olsum aziz
    vatana!...
    (Mehmet babasının elini öper, geri çekilir.)
    BABA : Hemen mi gitmeniz gerekiyormuş Mehmet?
    MEHMET : Hemen!
    BABA : Durma git evladım, uğurlar ola!...
    MEHMET : Babacığım anacığım!...Hakkınızı helal edin!...
    ANA-BABA: Helal olsun! Helal olsun Mehmet'im!...
    MEHMET : Müsaadenizle, bir de çocukların yanına varayım.

    (Mehmet sahneden çıkar.)



    2. Sahne

    (Gelin odasında, sedirde kızının saçını taramakta, yan tarafta küçük oğlu uyumaktadır.
    Biraz sonra kapı vurulur.)

    GELİN : Kim o?
    MEHMET : Benim hanım, ben!
    GELİN : Kapı açık Mehmet'im gel.
    (Mehmet üzgün bir şekilde yavaş yavaş içeri girer.)
    Ne oldu ? Kim ölmüş?
    MEHMET : Ölen yok.
    GELİN : Ölen yok mu?
    MEHMET : Yok!
    GELİN : Ya o sesler neyin nesiymiş?
    MEHMET : Şeey... Biraz oturalım.
    GELİN :.(Sedire varır otururlar. Mehmet kızının başını okşar, oğlunu öper.)
    Konuşsana Mehmet'im. Ne oldu söylesene!
    MEHMET : Ağlamayacağına, üzülmeyeceğine söz veriyorsan anlatayım.
    GELİN : Söz!
    MEHMET : Düşmanlar.... Haçlılar... Boğazımıza sarılmışlar. Devlete nefes
    aldırmıyorlarmış. Vatan evlatlarından yardım bekliyorlarmış.
    GELİN : (Birden hüzünlenir.) Öyle mi Mehmet'im, öyle mi? Çok mu görmüşler
    mutluluğumuzu?
    (Boynunu büker, gözyaşlarını elinin tersiyle siler, kızına sarılır.)
    MEHMET : Hani ağlamayacaktın?
    GELİN : (Yönünü ters döner. Gözyaşlarını siler.) Ağlamıyorum ki. (Biraz susar.)
    Ne zaman gidecekmişsiniz?
    MEHMET : Hemen!
    GELİN : Küçücük oğlunu, kızını, kimlere bırakıp gidiyorsun Mehmet'im? Kimlere?
    MEHMET : Bu sevda başka sevda, "vatan aşkı" derler buna. (Oğlunu kucağına alarak.) Ve bundan böyle boş kalan yastığıma on aylık oğlum koysun başını ve sen ona
    adından önce öğretmelisin karıcığım...(Susar.)
    GELİN : (Birden atılır.) Neyi?
    MEHMET : İstiklal Marşı'nı. İstiklal aşkını. (Oğlunu bırakır, kızını kucağına alır. Öper.
    koklar. ) Vatan olmayınca, hiçbir şey olmaz. Hiçbir şey olmaz.
    (Mehmet, emin adımlarla kapıya doğru yürür. Tam kapıdan çıkacağı an.)
    GELİN : Dur! Gitme!...

    MEHMET : (Döner.) Gitmem lazım hanım!...
    GELİN : Dur! Gitme!... (Gelin koşarak odadan dışarı çıkar .Biraz sonra gelir. Kapıda
    bekleyen Mehmet'e mendilde sarılı bir şeyler verir. Mehmet mendili açar.
    Bayrak ve mendil çıkar. Onları öper.)
    MEHMET : Nedir bunlar? Nedir bunların anlamı?
    GELİN : (Mendili göstererek.) Bu mendil, benim namusumun sana bağlılığımın sembolü.
    Bunu düşmana çiğnetme! Bana ihanet etme! (Bayrağı gösterir.) Bu bayrak, aziz milletimizin istiklalimin sembolü? Onu da, düşman ayakları altında çiğnetme.
    MEHMET : İşte vatan böyle analar ister. Kendine sadık evlatlar ister.
    (Bayrak ve mendili sarar.)
    GELİN : Güle güle git beyim, bükülmesin bileğin!... Ya gazi ol, ya şehit, budur senden
    dileğim.

    (Mehmet el sallayarak yürür ve gider. Gelin ellerini açarak çocuklarına doğru yürürken, ışıklar söner Perde kapanır.)



    3. Sahne

    (İngilizlerin Queen Elizabeh (Kuin Elizabet) gemisinin güvertesi. Ortada bir masa, masanın başında, İngiliz ve Fransız amiralleri, savaş öncesi gemilerini seyrediyorlar. Masada dürbün ve meşrubat şişeleri vardır.)


    İNGİLİZ : Ekselanslar!.. Dünya kurulalıdan beri Çanakkale Boğazı, bu kadar gemiyi
    herhalde bir arada görmedi. (Dürbününü eline alır gözetleyerek...) Şu manzaraya
    bakın gemilerimiz, yunus balıklarının denizde oynaştıkları gibi oynaşıyor. Ne
    muhteşem değil mi?
    (Susar.)
    Ekselansları! Bu birleşik güce karşı, kimse duramaz, kimse!...
    (Sakinleşir.) Ne dersiniz!
    FRANSIZ : Evet... Bende aynı kanaatteyim. Bizler, Viyana'ya kadar sürüldük. Ama bugün
    Osmanlı'nın boğazına sarıldık. Onu, hep beraber boğacağız! Hep beraber!...
    İNGİLİZ : Zaten Türkler, insanların insan olmayan örnekleridir. Avrupa medeniyetimizin
    geleceği, Türklerin yok olmasına bağlıdır.
    FRANSIZ : Türkler, Avrupa'dan, boğazlardan ve Anadolu'dan derhal kovulmalıdır!...
    FRANSIZ ve İNGİLİZ : Kovulmalıdır, kovulacaktır.
    İNGİLİZ : Boğazları kaç günde geçeriz dersiniz ekselans?
    FRANSIZ : Bir ayda geçebilir miyiz acaba?
    İNGİLİZ : Kara kuvvetlerimizi kullanmazsak, sizin dediğiniz gibi bir ayda.. Kullanırsak on
    günde geçeriz kanaatindeyim.
    FRANSIZ : Benim aklıma kötü şeyler de geliyor.
    İNGİLİZ : Ne gibi?
    FRANSIZ : Bu sefer Türkler kolay kolay pes etmezler. Unutmayalım! Şu anda Viyana'yı
    kuşatmıyorlar; başkentlerini müdafaa ediyorlar... Padişahlarını müdafaa
    ediyorlar. Dinlerini, namuslarını müdafaa ediyorlar... Direnecekleri
    kanaatindeyim.
    İNGİLİZ : (Alaylı) Şu muhteşem ordu karşısında, kaç gün direnebilirler? Kaç gün
    ekselansları?... Bu savaşı kazanmak, bizim namus borcumuzdur. Ne pahasına
    olursa olsun, mutlaka kazanmalıyız!...

    İNGİLİZ ve FRANSIZ : Kazanacağız.. Kazanacağız!!
    FRANSIZ : Yoksa büyük dostumuz Rusya çok büyük bir sarsıntı geçirir. Buna tahammül
    edemeyiz. (İngiliz Amirali'ne doğru eğilerek.) Hem Ruslara söz verdik.
    İNGİLİZ : Evet, söz verdik. Ben kendimden şüphe ederim de savaşın zaferinden şüphe
    etmem.
    FRANSIZ : Öyleyse ne duruyoruz. Hasta adam bir an önce ölmeli. Ön Asya'da yüzümüz
    gülmeli artık.
    İNGİLİZ : Zengin Osmanlı toprakları bizleri bekliyor! Bizleri bekliyor ekselansları.
    (Dürbünü eline alır, geriye yaslanarak seyreder.) Bütün gemilerimiz,
    planladığımız gibi yerlerini almışlar. Ateş emrimizi bekliyorlar. Ne dersiniz
    ekselanslar!...
    FRANSIZ : İlk vuran karlı çıkar derler...
    İNGİLİZ : Öyleyse ilk vuran biz olalım. (Ayağa kalkar.) Ben telsizle ateş emrini
    vereyim!...
    (Dışarı çıkar. Fransız Amirali, elinde dürbün, dolaşarak ve
    gülümseyerek seyreder. Bu arada silah sesleri duyulmaya başlar.)
    İNGiLİZ : (Fransız Amirali'nin yanına vararak) Osmanlılar bu savaşa pek istekli
    görünmüyorlardı. Ne olduysa oldu. Bir anda kendilerini savaşın içinde buldular.
    FRANSIZ : Benim kanaatim Almanlar, yenileceklerini anlayınca, bizim cephemizi
    genişletmek için Osmanlıyı zorladılar. Belki de oyuna getirdiler.
    İNGİLİZ : Belki de. (Biraz etrafı seyrettikten sonra) Bu tarihî anıyı kutlayalım dostum.
    Şimdilik meşrubatlarımızı içelim.

    (Perde kapanır.)


    4. Sahne

    (Çavuş Mehmet ve askerler komutanlarını beklemektedirler. Biraz sonra Binbaşı gelir. Çavuş Mehmet Binbaşı'ya doğru koşarak tekmil verir.)

    BİNBAŞI : Merhaba asker.
    ASKER : Sağol.
    BİNBAŞI : Nasılsınız?
    ASKER : Sağol.
    BİNBAŞI : Sizde sağ olun (Biraz gezinir.) Çökün. (Askerlerin önünde, baş aşağı biraz
    dolaştıktan sonra aniden durur.) Yavrularım! Bu savaş milletimizin ne ilk
    savaşıdır, ne de son savaşı olacaktır. (Elindeki kitabı açarak)Yavrularım! Şu
    kitabı okurken, cennet mekan Fatih Sultan Mehmet Han'ın çok güzel bir
    tespitine rastladım.
    ÇAVUŞ MEHMET : Okur musunuz? Komutanım.
    BİNBAŞI : Okuyayım evladım. Sultan Mehmet şöyle diyor: (Emir verir gibi okur.)
    "Askerler!...
    Düşman mermileri, korkaklarla, saklananlara erişir.
    Ölüm adama bir kere gelir.
    Korku ise, ölüm gelinceye kadar her an bir ölüm acısı hissettirir.
    Evlatlarım!
    Asker ölmek için değil, öldürmek için harbe girer!
    (Elleriyle ileriyi göstererek)
    Düşman, şu denizde boğulmadan, gevşemek yook! İstirahat yok!
    ÇAVUŞ MEHMET : Duydun mu Veli! Güzel günler ilerideymiş.

    VELİ : (Ağlamaklı.) Ama ben ölürsem. Ali'me kim bakar? Kim?
    BİNBAŞI : Herkes sizin gibi düşünürse, şerefsiz bir hayat, şanlı bir ölüme tercih edilirse,
    zillet damgası ebediyyen alnımızdan eksik olmaz!...
    ÇAVUŞ MEHMET : Esir olmaktansa, şereflice ölürüm daha iyi. Zaten anam, sütümü helal
    etmem dedi komutanım.
    BİNBAŞI : Askerlerim!
    Belki sizlere ağır konuştum. Kalbinizi kırdım. Sizi sevmediğimden
    değil, düşmanı sevmediğimden. Kalbinizi kırdımsa affedin.
    (Silah sesleri duyulur.)
    (Duygulu bir şekilde) Askerlerim düşman yine taarruza geçti. Sıra bize geliyor.
    Dikkat edin. Düşmanın silahı çok. Gelişi güzel sıkar, durur. Ama biz öyle
    yapamayız. Attığımız hiçbir mermi boşa gitmemeli. Düşman biraz daha atış
    menziline girmeli... Biraz daha.
    (Binbaşı masada haritaya bakmaktadır.)
    BİNBAŞI : Mehmet çavuş!
    ÇAVUŞ MEHMET : Emret komutanım.
    BİNBAŞI : Bak Mehmet! Bugün gözcülerimiz düşmanın yeni bir hücuma geçeceğini haber
    verdi. Biliyorsun geri hatlarımızın durumu şu anda kritik. Sen takımla eski
    Hisarlık mevkiinde düşmanın geri hatlara sızmasını geciktireceksin.
    (Sesini yumuşatarak.)
    Mehmet'im geri hatlardaki yüzlerce
    Mehmetçik'in selameti size bağlı. Acı ama şehit olsanız da geri çekilmek yok.
    (Sesini yükselterek)
    Bu gece savunma hazırlıklarını tamamla. Sabaha karşı
    başlayacak olan hücuma hazır ol. Sana ve arkadaşlarına güveniyorum. Allah
    yardımcınız olsun.
    ÇAVUŞ MEHMET : Emredersiniz komutanım.

    (Mehmet selam vererek, arkadaşlarının yanına döner. Binbaşı ise sahneden ayrılır.)



    5. Sahne

    (Çavuş Mehmet ve askerler cephededir. Karanlıkta koşuşturmalar... Kum torbalarıyla siperler yapılır.. Komutanların emirleri gelmektedir.)

    ÇAVUŞ MEHMET : Siperleri derinleştirin, buraya biraz daha kum torbası getirin. Haydi
    acele edin! Çabuk biraz! Nerdeyse gün ışıyacak çabuk olun!
    (Koşuşturmalar devam eder.)
    Seyyit Onbaşı 3.manganın durumunu kontrol et.
    SEYYİT ONBAŞI : Emredersin, çavuşum.
    (Sahne aydınlanır, askerler siper almışlardır.)
    ÇAVUŞ MEHMET : Mevcudumuz kaç?
    SEYYİT ONBAŞI : 164 komutanım.
    ÇAVUŞ MEHMET : 164 aslan ha! Allah'ım sen bizi utandırma! (Dürbünüyle etrafa bakar.)
    SEYYİT ONBAŞI : Kalabalıklar mı komutanım?
    ÇAVUŞ MEHMET : Bir alayı üzerimize sürmüş alçaklar.
    (Dürbünle etrafa bakmaya devam eder.)
    İyice yaklaştılar hazır olun! Ateeeeeş!

    (Askerler ateşe başlarken, makineli tüfek ve top sesleri duyulur.
    Sahnedeki askerler birer birer şehit olmaya başlarlar.)

    ÇAVUŞ MEHMET : Seyyit Onbaşııııı! Mevcudumuz kaaç?
    SEYYİT ONBAŞI : 164 kişiden sadece ikimiz kaldık komutanıııım.
    ÇAVUŞ MEHMET : Seyyit'im ne düşünüyorsun.
    SEYYİT ONBAŞI : Aqememnon'u batırmayı düşünüyorum komutanım.
    ÇAVUŞ MEHMET : Nasıl?
    (Patlama sesi duyulur.)
    SEYYİT ONBAŞI : İşte böyle komutanım.
    ÇAVUŞ MEHMET : Yaşa Seyyit yaşa! Aqememnon batıyor!! İnanılmaz bir şey!! İnanılmaz
    bir şey!! Bu bir mucize Seyit mucize!

    (Sahne kapanır.)


    6. Sahne

    (Yaralı Fransız ve İngiliz askeri Türk karargahındadır. Çavuş Mehmet de askerlerin yanındadır Biraz sonra Binbaşı içeri girer.)

    BİNBAŞI : Kahraman Mehmet'im esirleri taşımışsınız. Kimdir bunlar?
    FRANSIZ ASKERİ : Ben Fransızım, buraya sizinle savaşmaya gelmiştik.
    BİNBAŞI : Hoş gelmişsiniz. Memnun oldunuz mu misafirperverliğimizden?
    İNGİLİZ ASKERİ : Biz sizin canınızı almaya geldik. Siz bizim ölecek canımızın dirilmesi
    için çalışıyorsunuz. Sizin bize yaptığınızı, bizde baba oğula yapmaz.
    ÇAVUŞ MEHMET : Bırakıp kaçmışlar bu yaralı askerleri kendi arkadaşları Vicdanımız el
    vermedi ölmelerine...
    BİNBAŞI : Medeniyet nedir öğrensinler, misafirlerimiz.
    FRANSIZ ASKERİ : Ne kadar büyük, ne kadar asil insanlarsınız.
    İNGİLİZ ASKERİ : Kendi askerlerinize yaptığınız iyiliği bize yaptınız. Bizi can sahibi
    yapıyorsunuz. Bu büyüklüğü neye borçluyuz Binbaşım?
    BİNBAŞI : İnancımıza... İnanç olmazsa insanda, sizin gibi gemsiz bir canavar olup
    çıkar.
    FRANSIZ ASKERİ : 12 saattir cephede yaramızla baş başaydık. Sizin askeriniz, ekmeğini
    verdi bize Suyunu içirdi... Sırtına yüklenip buraya getirdi... Siz insan
    mısınız, yoksa melek mi? (Ney sesi...)
    BİNBAŞI : Güzel öğrenmişsiniz insanlıktan yana verdiğimiz dersi İnşallah, sağ
    selamet ülkenize dönersiniz de, daha iyi anlatırsınız bu hatıralarınızı.
    İNGİLİZ ASKERİ : (Hayretler içinde...) Siz. şimdi bizi serbest mi bırakacaksınız?
    BİNBAŞI : Bizim derse ihtiyacımız yok. Sizi salalım ki, iyi bir ders verin medeni
    dünyaya Avrupa'ya...
    FRANSIZ ASKERİ : Ben bir daha ülkeme geri dönmeyeceğim! Tanrı adına yemin ediyorum:
    bir daha ülkeme dönmeyeceğim. Verdiğiniz kanı yolunuzda
    harcayacağım.
    İNGİLİZ ASKERİ : Tanrı, elbette yardım eder böylesi insanlara Şimdi çok daha iyi
    anlıyorum. Kurşunların önündeki yeşil kuşları, siperleri geren sis
    bulutlarını, ölmek bilmeyen Türk askerlerini, şimdi çok daha iyi
    anlıyorum.

    BİNBAŞI : Allah hep mazlumdan yanadır.
    İNGİLİZ ASKER : Çanakkale diye diye bindirdiler bir gemiye,
    Aslan sandık kendimizi, şimdi döndük bir kediye.
    BİNBAŞI : Siz olsaydınız bizim yerimizde, aynısını yapmaz mıydınız?
    FRANSIZ ASKERİ : Biz sizi canavar gibi doğrardık.
    BİNBAŞI : Niçin yapardınız bunu?
    İNGİLİZ ASKERİ : Çünkü, bize en büyük düşman olarak sizi gösterdiler. Ruhumuza
    şimdiki erdemi üfürmediler. Sizi, Çanakkale'de anladık.
    BİNBAŞI : Hayır!!... Siz, bizi beş yüz yıldır anlayamadınız!!.

    (Perde kapanır. Ney sesi çalmaya başlar.)



    7. Sahne

    (Şehitler arasında gezinen çobana, kanlı bir şehit eli kalkar. Çoban donup kalır. " Dur Yolcu" isimli şiir okunur. Perde kapanır.)



    8. Sahne

    (Seyircilerin selamlanması için oyuncular yerlerini alınca perde açılır.)


    Selamlamadan sonra :
    "Biz yaşadıkça emin olun, ÇANAKKALE GEÇİLMEZ."


    MÜZİKLER:
    l. Tuna Nehri Akmam Diyor
    2. Çanakkale İçinde Vurdular Beni
    3. Mehmet'im (Osman Öztunç)
    4. Ney Taksimi
    5. Silah ve Bomba Sesleri
    6. Mehter Marşı
    7.Yemen Türküsü

#09.05.2009 18:20 0 0 0
  • tesekkurler paylasimlarinizin devami temennisi ile....kaleminiz mehmet akif sevdasi olmaya devam etsin .
#02.02.2011 23:44 0 0 0
  • çok güzel bir piyes olmuş
#11.01.2012 21:10 0 0 0