Musul Sorunu

Son güncelleme: 13.05.2009 00:12
  • noimage
    Musul Türk'tür, yazılı pankartlarla Berlin'de Elçilik Önünde Türk göstericiler.

    Musul Sorunu, Osmanlı Devleti'ne bağlı Musul Vilayeti'nin toprak sorunudur.

    I. Dünya Savaşı'ndan önce Osmanlı hakimiyetindeki Musul ve çevresi petrol varlığı sebebiyle, İngiltere, Fransa, Almanya arasında rekabet konusu oldu. Bölge, 1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ile Fransa'ya bırakılmıştı. Nisan 1920 San Remo Konferansında Fransa, kendisini Orta Doğu'daki menfaatlerini desteklemesi sebebiyle, Musul bölgesini İngiltere'ye terketti.

    Mondros Mütarekesi ve Ali İhsan Paşa (Sabis):

    Mondros Mütarekesi gereğince İtilaf devletleri'ne güvenlikleri gereği istedikleri yerleri işgal etme yetkisi tanınıyordu. Ali İhsan Paşa (Sabis) İstanbul'dan aldığı emre uyarak Musul'u boşalttı. İngiliz askerleri hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul'a girdiler. İstanbul'dan aynı emir Mustafa Kemal Paşa'ya da gelmiş Mustafa Kemal Paşa Adana ve Hatay'ı boşaltmamış ve Harbiye Nezaretiyle yaptığı telgraflaşmalarda emrin kanunsuz olduğunu söyleyerek emre direnmişti. Harbiye nezareti, kendisini görevden alıp karargaha çağırdığında ordunun silahlarını halka dağıtarak düşman eline geçmesine mani olmuştu. Bazı silahlar, Anadolu'da bir düşman direnişinde kullanılmak üzere Teşkilat-ı Mahsusa elemanları tarafından daha güvenli olan doğu cephesine taşınmıştı.

    Eylül 1922 - Temmuz 1924 yıllarında Iraklı Kürtler Süleymaniye merkezli yarı bağımsız Kürdistan Krallığı devletini kurmaya teşebbüs ettiler.[1] Şeyh Mahmut Berzenci, Kürdistan Krallığı'nın kralı olarak kendisini ilan etti.[2] Sevr Antlaşması'ndan sonra, Süleymaniye ile bütün bölge Birleşik Krallık yüksek komiserliğinin denetimi altına girdi. Eylül 1922'de Türk ordusunun çekilmesinden sonra, Birleşik Krallık Şeyh Mahmut Berzenci'yi vali olarak tayın etti. Şeyh Mahmut Berzenci Kasım'da tekrardan kendisini Kürdistan Krallığı'nın kralı olarak ilan etti. Lozan Antlaşması'ndan sonra Birleşik Krallık yüksek komiserliği, Irak'ın bütün bölgelerini birleştirmek isteyince Şeyh Mahmut Berzenci buna karşı çıktı. Mahmut Berzenci ve hükümetin teslim olmaması üzerine, Birleşik Krallık Hava Kuvvetleri Süleymaniye ve çevresini bombaladı ve bölge'de çatışmalar meydana geldi. 24 Temmuz 1924 yılında kesin olarak Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası'na bağlanmıştır.

    Lozan Konferansı:

    Lozan Konferansı sırasında Türkiye, Musul'un iki temel gerekçe ile Türkiye'ye bırakılmasını istedi. Birincisi: 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Musul, Türk ordularının kontrolü altında ve milli hudutlar içinde bulunuyordu. İkincisi: Musul ve Süleymaniye bölgeleri tarihi açıdan olduğu kadar halkının büyük çoğunluğunu halen Türklerin teşkil etmesiydi. İngiltere, tüm bunlara itiraz etti. Bunun üzerine Lozan Antlaşması'nın 3. maddesi gereğince, sorunun çözümü, dokuz ay içinde bir sonuca ulaştırılmak üzere Türk-İngiliz ikili görüşmelerine bırakıldı.

    Haliç Konferansı ve Ali Fethi Bey (Okyar):

    Bu görüşmeler 19 Mayıs 1924'de, İstanbul'da başlayan Haliç Konferansı ile gündeme getirildi. Ancak, görüşmelerde bir sonuca varılamadı. Türkiye'nin Musul ve Süleymaniye bölgelerinin kendi hudutları içinde kalmasında ısrar etmesi üzerine İngiltere, bu fikre yanaşmadığı gibi, Hakkari bölgesinin de Irak'a bırakılmasını istedi.

    İstanbul Konferansının sonuçsuz kalması, Türkiye'nin haklı davasında taviz vermemesi ve İngiltere'nin Türk-Irak sınırları bölgesinde sınır olaylarını kışkırtıp, karışıklıklar çıkarmaya başlaması, Türk-İngiliz ilişkilerini gerginleştirdi.

    Bunun üzerine taraflar, Lozan Antlaşmasının "Anlaşmazlık halinde konunun Milletler Cemiyetine götürülmesi" hükmüne uyarak, sorunu, bu cemiyetin çözmesini istediler. Ancak, Türkiye sorunun Milletler Cemiyeti'de çözümüne taraftar değildi. Bunun iki haklı sebebi vardı. Birincisi: Türkiye henüz bu cemiyetin üyesi değildi; İkincisi: Cemiyete İngiltere hakimdi ve çıkan kararlarda oldukça etkili idi.

    "Musul Harekâtı" planı ve Cafer Tayyar Paşa (Eğilmez):

    1924 yılında Mustafa Kemal Musul'a asker göndermeyi ve bölgeden İngiliz'leri çıkarmayı planlıyordu. İngilizlerin desteklediği Yunan ordusu 150-200 bin askerini ve silahlarının %70 ini Anadolu'da bırakarak kaçmıştı. İngiltere'de Lloyd George hükûmeti istifa etmek zorunda kalmıştı ve Musul'da Türk ordusu karşısında direnmeleri mümkün değildi. Ancak doğu Anadolu'da ilk önce Nasturi Ayaklanması daha sonra Şeyh Sait İsyanı çıktığı için harekât yapılamadı. Musul için hazırlanan kuvvetler çıkan isyanları güçlükle bastırabildi.

    Milletler Cemiyeti Kararları:

    Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye, Milletler Cemiyeti faktörünü kabul etmek durumunda kaldı. Milletler Cemiyeti Eylül 1924'de konuyu ele aldı. Türkiye, Musul ve Süleymaniye bölgelerinde halkoylaması yapılmasını teklif ettiyse de, İngiltere bunu kabul etmedi. Milletler Cemiyeti konu ile ilgili bir komisyon oluşturdu. Tahkik Komisyonu, hazırladığı raporu Eylül 1925'de Milletler Cemiyetine sundu. Komisyon raporunda Musul halkının hiçbir tarafa katılmaksızın bağımsız kalmak istediğini bildirdi.

    Buna rağmen Tahkik Komisyonu, Milletler Cemiyeti Meclisine şu tavsiyelerde bulundu[kaynak belirtilmeli]:

    1. Brüksel Hattı sınır olarak kabul edilecek. 2. Musul vilayetinin çoğunluğunu Kürtler oluşturduğundan Musul Irak'a bağlanacak ayrıca Türkiye ile ekonomik bir anlaşma yapılacak.Manda yönetimi 1928 yılında biteceğinden bu süre 25 yıl daha uzatılacak ama Kürtlere yönetim serbestliği ve kültürel haklar verilecek. 3. Bu iki noktaya uyulmadığı takdirde ise, Musul vilayeti Türkiye'ye verilecek.

    Milletler Cemiyeti Meclisi, komisyonun teklifini aynen kabul etti. Milletler Cemiyeti'nin kararı Türkiye'de büyük tepkilere sebep oldu. Hatta, Türkiye ile İngiltere arasında savaş havası esmeye başladı.

    Fakat, Atatürk'ün ortaya koyduğu gerçekçilik prensibini esas alan Türkiye, henüz savaştan yeni çıkmış olması ve harap olan ülkenin ekonomik ve sosyal meselelerinin çözüm beklemesi gibi sebeplerle ülkeyi yeni bir savaşa sürüklemek istemedi.Ayrıca Türkiye'nin iç ve dış sorunları vardı.Dış sorunları Musul görüşmelerini Avrupa'dan gelen Hristiyan kişilerin denetlemesiydi.Bu Türkiye'nin yalnız kalmasına neden oluyordu.Bunun üzerine Türkiye Sovyet Rusya ile Paris'te bir saldırmazlık paktı imzaladı.Amaç yandaş bulmaktı.İç sebepler ise İngiltere'nin Türkiye'de ayaklanmalar organize etmesidir.Bunların sonucu olarak Türkiye her yönden çaresiz kalmıştır. Bu sebeple, 5 Haziran 1926'da İngiltere ile bir anlaşma imzalayarak Milletler Cemiyeti kararını kabul etmek durumunda kaldı. Bu anlaşma, bugünkü Türk-Irak hududunu çizmiş ve Musul sorununa son vermiştir.

    1. Türkiye u gıbı seleri umursamadığı içinsınır esas itibari ile Milletler Cemiyeti Meclisi tarafından Brüksel'de tespit edilen hat olacaktır; fakat, bu hatta Türkiye lehine bazı değişiklikler yapılacaktı;

    2. Andlaşmanın 14. maddesine göre de, Türk Petrol Kumpanyası, Musul üzerindeki haklarından vazgeçen Türkiye'ye 25 yıl süre ile petrolden alacağı gelirin % 10'unu verecekti. Bundan, daha sonraki yıllarda, 500.000 İngiliz Altını karşılığında vazgeçilmiştir.


    Türk-İngiliz ilişkileri:

    1926 yılında Musul konusunda varılan anlaşmaya rağmen Türk-İngiliz ilişkileri normal bir seyir takip edemedi. Bunun beş önemli sebebi vardı. Bunlardan Birincisi: Musul sorunu kendi lehine çözümlemek isteyen İngiltere'nin bölge halkını Bölücülük yönünde isyana teşvik etmesi; İkincisi: Hakkari bölgesindeki halkı isyana sevk etmesi ve Nasturi isyanına sebep olması; Üçüncüsü: 1925 yılında çıkan Şeyh Sait isyanını organize etmesi ve yönlendirmesi; Dördüncüsü: Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası'nın Genç Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı bir karşı devrim hareketi alarak desteklemesi; Beşincisi: Musul sorununun adil ve doğru olmayan bir şekilde çözümlenmesidir.

    Nihayet, 1929 yılında İngiltere'nin Akdeniz Filosu İstanbul'u ziyaret etti. Bu ziyaret Türk-İngiliz ilişkilerindeki olumlu gelişmenin ilk adımını teşkil etti. Amiral Field'in Ankara'ya giderek Atatürk ve diğer ileri gelenleri ziyaret etmesi, Türk-İngiliz ilişkilerindeki olumsuzluğu yumuşattı.

    Bu ziyaretten kısa bir süre sonra Sovyet Dışişleri Bakan Yardımcısı Karahan'da Ankara'yı ziyaret etti. Bu son ziyaret Sovyet Rusya'nın Türk-İngiliz yakınlaşmasından kaynaklanan bir endişesinin sonucuydu.
#13.05.2009 00:12 0 0 0