Yusuf Suresi Tefsiri

Son güncelleme: 15.05.2009 21:23
  • Yusuf Suresi Tefsiri - Yusuf Suresi

    YUSUF SURESİ


    Mekke'de inmiştir. 111 âyettir,

    Sûreyi Takdim


    Yûsuf Sûresi, peygamberlerin kıssalarını anlatan Mekkî sûrelerden biridir. Bu sûre sadece, Allah'ın peygamberi Yusuf b. Yakub'un kıssasından karşılaştığı çeşitli belâlar, kardeşlerinden ve Mısır azizinin evinde, hapishanede ve kadınların kurduğu tuzakta diğerlerinden gördüğü sıkıntı ve zorluklardan bahseder. Sonunda Yüce Allah'ın, Hz. Yusuf (a.s.)'u bu sıkıntılardan kurtarmasını anlatır. Bundan maksat, uğradığı sıkıntı ve zorluklar, yakınlarından ve uzaklarından görmüş olduğu eziyetler sebebiyle Rasulul-lah (s.a.v.)'ı teselli etmektir.
    Bu mübarek sûre, lafızları, ifadesi, konuyu sunuş şekli, faydalı güzel kıssası itibariyle eşsiz bir üslûba sahiptir. Kanın damarlarda aktığı gibi ruhlarda akar; inceliği ve akıcılığı sebebiyle, ruhun bedende dolaştığı gibi kalpte dolaşır. Bu sûre her ne kadar, çoğunlukla uyarı ve tehdit damgası taşıyan Mekkî sûrelerden ise de, bu sahada onlardan ayrı bir Özellik gösterir. Güzel, faydalı, akıcı ve ince bir üslûp içerisinde taptaze olarak gelmiştir. Ünsiyet, merhamet, şefkat ve sevgi havası taşımaktadır. Bundan dolayıdır ki, Halid b. Ma'dân şöyle demiştir: Yusuf ve Meryem sûreleri, cennette cennet ehlinin lezzetlenecekleri şeylerdendir. Atâ da şöyle demiştir. Üzüntülü dolap da Yusuf sûresini dinleyen herkes onunla rahatlar.[1]
    Bu mübarek sûre Rasulullah (s.a.v.)'a Hûd sûresi'nden sonra o Yüce Peygamberin (s.a.v.) hayatının zor ve meşakkatli döneminde indi.
    O dönemde Rasulullah (s.a.v.)'m ve mü'minlerin üzerine sıkıntı ve belâlar arka arkaya geldi. Özellikle, şefkatli ve tertemiz eşi Hatice (r.a.) ile en iyi yardımcısı amcası Ebu Tâlib gibi iki yardımcısını kaybettikten sonra, Rasululllah (s.a.v.)'a ve mü'minlere yapılan eziyetler ve belâlar daha da arttı. Hattâ o yıl "üzüntü yılı" olarak bilinmektedir.
    Rasûlu Ekrem (s.a.v.)'in hayatının bu zor döneminde, Peygamberin (s.a.v.) ve mü'minlerin Kureyş cahilleri tarafından yalnızlığa, garipliğe itil*diği ve ilişkilerin kesildiği o dönemde, Yüce Allah, peygamberlerin kıssalarını anlatmak suretiyle, Peygamberini teselli etmek ve acılarını din*dirmek için bu sûreyi indiriyordu. Sanki Yüce Allah, peygamberine şöyle diyordu: Ey Muhammedi Kavminin seni yalanlamasına ve sana eziyet et*mesine üzülme. Şüphesiz sıkıntı, zorluk ve musibetleri iyice düşün. Kardeşlerinin kıskanması, ona tuzak kurması, kuyuya atılması, Mısır azizi*nin karısının ona ilgi gösterip aşık olması, kadının çeşitli fitne ve aldatma yollarıyla ondan nefsini taimin etmek istemesi, bu izzet ve refahtan sonra da zindana atılması gibi uğradığı çeşitli belâ ve sıkıntıları düşün. O, inancı uğrunda eziyetlere katlanıp sıkıntı ve musibetlere sabredince Allah onu zindandan saraya nasıl nakletti, Onu nasıl Mısır ülkesinin azizi kıldı venasıl ülkenin hazinelerini ona verdi, bir düşün! O, kendisine itaat edilen bir efendi ve saygı gösterilen bir aziz oldu. İşte ben, dostlarıma ve verdiğim belâlara sabredenlere böyle yaparım. Senden önce geçen peygamberlere uyarak, belalara katlanmak için nefsini kuvvetlendirmen gerekir. O halde, peygamberlerden lazm onların sabrettiği gibi sen de sabret'[2] Sabret, senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı ke*derlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma.[3]
    İşte böylece Rasulullah (s.a.v.)'m karşılaştığı sıkıntılardan dolayı onu teselli etmek için Yûsuf (a.s.)'un kıssası anlatıldı. Bu sûre peygamberlerin yolunda yürüyenler için sevinme, ünsiyet, rahat ve huzur getirdi. Elbette darlıktan sonra rahatlık, zorluktan sonra da kolaylık vardır. Bu sûrede alıncak dersler, ibretler ve etkili, enteresan ve güzel haberlerle dolu öğütler vardır, Aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için öğüt vardır."[4]
    İşte sûrenin havası, işte onun işaretleri ve rumuzları. Peygamberlerin ve samimi davetçilerin yolundan yürüyenler ve sabra sarılanlar için zaferin yakın olduğunu müjdeler. Bu sure kalbin teselli kaynağı ve yaraların sargısıdır. Öğüt ve ibret maksadıyla, âdet olarak Kurân-ı Kerim, kıssaları bir kaç yerde tekrarlar. Kıssanın bütün safhalarını tamamlamak ve bıktırmadan veya usanç vermeden haberleri dinlemeye teşvik etmek için, kıssayı uzunca değil de özet olarak anlatır. Yusuf sûresine gelince, onun safhaları burada arka arkaya geniş bir şekilde anlatılmış olup kısa ve geniş anlatmada icaz ve itnab durumlarında Kur'an'm i'cazma işaret etmek için diğer peygamber kıssaları gibi başta bir sûrede tekrar edilmemiştir. Her şeyin sahibi, Yüce ve Bağışlayıcı olan Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim.
    Büyük âlim Kurtubî şöyle der: Allah Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin kıssalarını anlattı. Belagat ve beyan derecelerine göre, onları aynı manada farklı farklı şekil ve farklı lafızlarla tekrarladı. Yusuf (a.s.) kıssasını da anlattı. Fakat onu tekrarlamadı. Kur'an'a karşı çıkanlar, ne tekrarlananın, ne de tekrarlanmayanın benzerini getiremediler. Düşünen kimse için Kur'an'm İ'cazı açıktır. Andolsun, onların kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır..."[5] diyen Yüce Allah doğru söylemiştir. [6]


    Bismillahirrahmanirrahim
    1. Elif, Lam. Ra. Bunlar, apaçık kitab'ın ayetleridir.
    2. Anlayabilesiniz diye biz onu arapça bir kur'an olarak indirdik.
    3. Biz, sana bu Kur'an-ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini en güzel şekilde sana anlatıyoruz. Gerçek şu ki sen bundan önce elbette bilmeyenlerden idin.
    4. Bir zaman Yûsuf, babasına demişti ki: "Babacığım! Ben onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onların bana secde ettiklerini gördüm."
    5. Babası, "Yavrucuğum! dedi, Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçıkbir düşmandır.
    6. İşte öylece Rabbin seni seçecek, sana olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya'kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Rabbİn, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."
    7. Andolsun Yûsuf ve kardeşlerinde, soranlar için ibretler vardır.
    8. Kardeşleri dediler ki: "Yûsuf'la kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz babamız apaçık bir yanlışlık içindedir."
    9. "Yûsuf'u öldürün veya onu bir yere atın ki babanızın sevgisi yalnız bize kalsın! Ondan sonra da sâlih kimseler olursunuz!"
    10. Onlardan bîri: "Yûsuf'u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın." dedi.
    11. Dediler ki: "Ey babamız! Sana ne oluyor da Yûsuf hakkında bsize güvenmiyorsun! Oysa ki biz ona iyilik isteyen kimseleriz.
    12. Yarın onu bizimle beraber gönder de bol bol yesin, oynasın. Biz onu mutlaka koruruz."
    13. Babaları dedi ki: "Onu götürmeniz beni mut*laka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım."
    14. Dediler ki: Hakikaten biz bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse, o zaman biz gerçekten zarara uğramış kimseler sayılırız."
    15. Onu götürüp de kuyunun dibine atmağa ittifakla karar verince Yûsuf'a, "Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar farkına varmaksızın, kendilerine ha*ber vereceksin" diye valıyettik.
    16. Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
    17. "Ey babamız! Biz yarışmak için gittik, Yûsuf'uda eşyamızın yanına bırakmıştık, onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın." dediler.
    18. Gömleğinin üstünde yalancı bir kan ile geldiler. Ya'kub dedi ki: "Belki de nefisleriniz size bir işi güzel gösterdi. Artık bana düşen güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınıza göre, yardımına sığınılacak ancak Allah'tır."
    19. Bir kervan geldi ve sucularını gönderdiler, o da kovasını saldı, "Müjde! İşte bir oğlan!" dedi. Onu bir ticâret malı olarak sakladılar. Halbuki Allah on*ların yaptıklarını çok iyi bilir.
    20. Onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zâten ona karşı rağbetsiz idiler.
    21. Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: "Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Ya da onu evlât ediniriz" İşte böylece olayların yorumunu öğretmemiz için Yûsuf'u o yere yerleştirdik Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
    22. Yûsuf güçlü bir hale geldiğinde, ona hüküm ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.

    Kelimelerin İzahı

    Mübîn, apaçık demektir.
    Kasas, haberlerin birbirini takip etmesidir. Aslında sözlük manası da "ard arda gelmek"tir. Annesi, Musa'nın ablasına onun izini takip et" dedi [7] âyetinde bu manada kullanılmıştır. Burada ka-sastan maksat, Yüce Allah'ın aziz kitabında bize anlattığı haberlerdir.
    Ru'ya, düş görmek demektir. Uyku haline mahsus bir görmedir. Uyanıklık halinde görmeye ise, harfi ile rü'yet denir. Alûsî şöyle der: Fiili düş görmek manasında kullanıldığında mastarı gözle görmek manasında kullanıldığında şeklinde gelir. Bundan dolayı, Mütenebbî-nin şu sözünde hatâ ettiği söylenmiştir: Gözler için seni görmek, kapanmasından daha tatlıdır.[8]
    Seni seçiyor. İctibâ, seçmek ve tercih etmek demektir. Bununaslı, "bir şeyi elde ettim" manasına gelen dendir.
    Usbe, grup demektir. Ferra, "Usbe, fertleririnin sayısı ondan da fazla olan gruptur" der. veya daha fazla sayıdaki insan grubu için kullanılır.
    Onu atın. Tarh, bir şeyi atmaktır.
    Kuyunun dibi. Bakanın gözüne görünmediği için, kuyu dibine bu isim verilmiştir.
    Lezzetli ve hoş şeylerden bol bol yesin. Râğıb şöyle der: Kelimesi, hakiki manada hayvanların otlamasıdır. Çok yediği anlatılmak istendiğinde, insanlar için müstear olarak kullanılır. Hansa şöyle der:
    Otladjğı müddetçe otlar, yavrusunu hatırladığında ileri geri gider gelir.[9]
    Seyyare, yolcular demektir. Güzel gösterdi.
    Vâridehüm, onların sucusu. Vârid, kavmine su içirmek için suya giden, demektir. [10]

    Nüzul Sebebi

    Rivayete göre, yahudiler Rasulullah (s.a.v.)'a Hz. Yusuf'un kıssasın ve onun kardeşleri ile yani Ya'kub'un oğullan ile olan hikayelerini sordular. Bunun üzerine bu sûre İndi. [11]


    Ayetlerin Tefsiri

    1. Elif, Lâm, Râ. Bu harfler, Kur'an'ın i'cazma bir işarettir. Yani muarızlarını aciz bırakan kitabın âyetleri, bu ve benzeri harflerden meydana gelir.[12] Ey Muhammedi Sana indirilen bu âyetler, açıklamasında herkesi âciz bırakan, parlak hüccet ve delilleri bulunan, hakikatleri ve incelikleri birbirine karışmamış olan ve manaları açık bulunan Kitab'm âyetleridir. [13]

    2. Şüphesiz biz onu, bu Arap harflerinden meydana gelen Arapça bir kitap olarak indirdik ki, bu basit kelimelerden i'cazlarla dolu böyle bir kitabı meydana getiren kimsenin bir insan olmadığını; onun ancak herşeye gücü yeten bir ilâh olduğunu ve bu kitabın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş bir vahy olduğunu anlayıp idrak edersin. [14]

    3. Ey Muhammed! Biz sana en doğru bir söz ve en güzel bir ifade ile geçmiş milletlerin haberlerini anlatıyoruz. O haberleri sana, bu i'cazlarla dolu Kur'an'ı vahyederek bildiriyoruz. Durum şu ki, sen, biz sana bu Kur'an'ı vahyetmeden önce, bu kıssayı bilmeyenlerden idin. Çünkü hiç hatırından geçmemiş ve bunu hiç işitmemiş tin. Çünkü sen, okuma yazma bilmeyen bir ümmîsin. [15]

    4. Kıssa buradan başlamaktadır. Yani hatırla ki Yusuf, babası Ya'kub'a şöyle demişti: Ey babacığım! Ben uykuda şöyle garip bir rüya gördüm. Gördüm ki gökyüzündeki yıldızlardan onbir yıldız bana secdeye kapanmışlar. Bu yıldızlarla birlikte ayın ve güneşin de bana secde ettiğini gördüm. İbn Abbas şöyle der: Peygamberlerin rüyası bir vahydir.[16] Tefsirciler şöyle der: Bu onbir yıldız Yusuf un kardeşleri, ay ve güneş ise anne ve babasıdır. O zaman Yusuf on iki yaşındaydı. Bu rüya ile, Mısır'da babası ve kardeşleriyle biraraya gelmesi arasında kırk sene vardır.[17]

    5. Yakub (a.s.) ona dedi ki: Oğlum! Bu rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra onlar seni yok etmek için, önleyemeyeceğin büyük bir tuzak kurarlar, Şüphesiz şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır. Ebu Hayyan şöyle der: Yakub (a.s.) Yusuf'un rüyasından, Yüce Allah'ın ona büyük bir hikmet vereceğini, onu peygamberlik görevi için seçeceğini ve iki dünya şerefini ona ihsan edeceğini anladı da, kardeşlerinin kıskanmasından korktu. Dolayısıyla rüyasını onlara anlatmamasını istedi.[18]

    6. Rabbin sana bu büyük rüyayı gösterdiği gibi, seni peygamberliğe seçecek Ve sana rüya yorumunu Öğretecek. Lütuf ve nimetini sana ve baban Ya'kub'un nesline tamamhyacak Nitekim bundan önce de deden ibrahim ve İshak'ı peygamberlikle görevlendirmek ve bu göreve seçmek suretiyle nimetini tamamlamıştı. Rabbin lutfa kimin lâyık olduğunu çok iyi bilir. Yarattıklarının idaresinde de hikmet sahibidir. [19]

    7. Yusuf ve onbir kardeşinin kıssasında, onların haberlerini soranlar için ibretler ve öğütler vardır. [20]

    8. Bu, Yusuf (a.s.)'un ilk musibetidir. Hani onlar şöyle demişti: Vallahi, Yusuf ve kardeşi Bünyamin babamıza bizden daha sevgililer. Babalarının onları çok sevdiğini şüphe götürmez bir gerçek olduğunu belirtmek istediler. Hepsi kardeş oldukları halde, Yusuf veBünyamin'in anaları bir olduğu için, "Yusuf ve kardeşi" dediler. Halbuki biz sayılı bir cemaatiz. Bu iki küçüğün aksine biz, fayda sağlayabilir ve zararı savabiliriz. Şüphesiz babamız, Yusuf u ve kardeşini bizden çok sevmekle apaçık bir hatâ etmiş ve büyük bir yanılgıya düşmüştür. Kurtubî şöyle der: Onlar babalarının dinî sapıklığa düştüğünü kastetmediler. Çünkü böyle bir maksatları olsaydı kâfir olurlardı. Onlar babalarının, iki oğulu on oğuldan üstün tutuğu için açık bir hataya düştüğünü ifade etmek istediler.[21]

    9. Yusuf u öldürün veya onu, bilinmeyen uzak bir yere atın, dediler. İşte o zaman, babanızın sevgisi sadece size olur ve babanız size iltifat eder. Fahreddin er-Râzi şöyle der: Yusuf'un sevgisi babamızın bizimle alâkasını kesti ve onu kendine çevirdi. Babamız onun sevgi ve meylini bize çevirecektir.[22] Bu günahtan sonra tevbe eder ve sâüh bir topluluk olursunuz. [23]

    10. Kardeşleri Yahuza[24] yani Yakub'un en büyük oğlu onlara dedi ki: Yusuf'u Öldürmeyin. Onu kuyunun dibine atın. Yoldan geçen yolculardan birisi onu bulup alır. Mutlaka ondan'kurtulmak istiyorsanız bununla yetinin. Yahu-za'nın Yusuf hakkındaki görüşü, diğerlerinin görüşünden daha az kötüydü. [25]

    11. Dediler ki: Ey babamız! Sana ne oldu da kardeşimiz Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun. Halbuki biz hepimiz senin oğullarınız. Biz ona karşı merhametliyiz ve onun iyiliğini istiyoruz. Tefsirciler şöyle der: Onlar kesin karar verice babalırın yanında bu sözü söylediler. Babalarının kendilerniden korkusunu gidermek için Yusuf'u aşırı derecede sevdiklerini ve ona karşı son derece şefkatli olduklarını açıkladılar. Sanki şöyle dediler: Onun hakkında bizden niçin korkuyorsun? Halbuki biz onu seviyor ve onun iyiliğini istiyoruz!! [26]

    12. Yarın onu bizimle beraber sahraya gönder. Hoşuna giden iyi şeylerden bol bol yesin. Yarış yapsın ve diğer oyunları oynasın. Biz onu her türlü kötü ve hoşlanılmayan şeyden koruruz. Yalan söyledikleri halde, sözlerini ve ile pekiştirdiler. [27]

    13. Yakub (a.s.) onlara dedi ki: Onun benden ayrı kalmasına dayanamadığını için, ayrılığı beni üzer. Siz ondan habersiz durumda iken onu kurtların parçalamasından korkarım. Ya'kub (a.s.) sanki onlara ipucu vermiş gibi oldu. Zemah-şerî şöyle der: Ya'kub (a.s.) iki şey sebebiyle onlara özür beyan etti: Birisi, onların Yusufu götürmeleri ve Yusuf'tan ayrılması onu üzen şeylerdendir.
    Çünkü o, Yusufun ayrılığına bir an olsun dayanamam aktadır, ikincisi, oğullarının hayvanlarla ve oyunla meşgul olarak ondan habersiz kaldıkları an, kurtların onu parçalamasından korkması.[28]

    14. Ayetteki yemin içindir. Yani, vallahi biz güçlü kuvvetli bir topluluk olduğumuz halde onu kurt yerse, biz hüsrana uğrama ve helak olma bedduasına müstehak kimseler oluruz. [29]

    15. Bu sözde hazif vardır. Yani, Yakub (a.s.) Yusufu onlarla beraber gönderdi. Onlar Yusuf'u alıp da babasından uzaklaştırmca yapa-caklarını yaptılar. Onu, kuyunun dibine almaya hep beraber karar verdiler. Biz Yusufa: Mutlaka kardeşlerine bu sana yaptıklarını haber vereceksin. O zaman onlar, senin Yusuf olduğunu bilemeyecekler, diye vahyettik. Râzî şöyle der: bu vahyin faydası bu sıkıntıdan kurtulacağını bildirmek suretiyle onu rahat*latmak, teskin etmek, kalbinden üzüntü ve yalnızlık duygusunu gidermektir.[30]

    16. Gece yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler. Rivayet olunduğuna göre, Hz. Ya'kub onların ağlamasını işitince korktu ve: "Oğullarım, niçin ağlıyorsunuz? Yusuf nerede?" dedi. [31]

    17. Dediler ki: Ey babamız! Biz koşu veya atma yarışı yapmak üzere gittik. Yusufu koruması için elbiselerimizin ve diğer eşyamızın yanında bıraktık. Kurt geldi, onu parçaladı. Biz gerçekten doğru söylesek de, sen bizim sözümüze inanmayacaksın. Sen bizi suçladığın ve sözümüze güvenmediğin halde nasıl inanacaksın? Onların bu sözü, kendilerinden şüphe edildiğini gösterir. Nitekim: "Şüpheli şahıs neredeyse beni tutun, der" denilmiştir. [32]

    18. Onun elbisesi üzerinde yalancı bir kan getirdiler. Burada aşırılık ifade etmek için kan kelimesi, yalancılık mastarı ile nitelenmiştir. Sanki kan, yalanın kendisidir. Ibn Abbas, şöyle der: Bir koyun kestiler ve kanını Yusufun gömleğine bulaştırdılar. Ya'kub (a.s.)'un yanma geldiklerinde Ya'kub (a.s.) : Siz yalan söylüyorsunuz, dedi. Eğer onu kurt yeseydi gömleği mutlaka yırtardı.[33] Rivayete göre Ya'kub (a.s.) şöyle dedi: Bu kurt ne kadar yumuşak huylu imiş; oğlumu yemiş de gömleğini yırtmamış! Dedi ki: Bilakis nefsiniz size, Yusufa birşey yapmanızı güzel gösterdi. İddia ettiğiniz gibi, onu kurt yemedi.Bu hususta bana düşen, şikayet değil, güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınız yalana katlanabilmem için yardımcımAllah'tır. [34]

    19. Bir yolcu kafilesi bu yoldan geçti. İbn Abas şöyle der: Medyen'den Mısır'a gitmekte olan bir kafile geldi ve yolu kaybederek şaşkın şaşkın dolaştı. Nihayet Yusuf'un atıldığı kuyunun bulunduğu yerde konakladılar. Kuyu, yerleşim merkezinden uzak ıssız bir yerde idi.[35] Yolcular sucularını suya gönderdiler. Sucu, kovasını kuyuya sarkıttı. Tefsircileri şöyle der: Yusuf, kuyunun dibinde bir köşede idi. Sucu kovasını sarkıtınca ipe sarıldı ve çıktı. Sucu onun güzelliğini ve yakışıklılığını görünce şöyle seslenerek Müjde, işte bir oğlan" dedi. Kendisini ve ardaşlarmı müjdelemek için sevinç ve ferahla böyle söyledi. Ebussuud şöyle der: Sanki o müjdeye seslendi ve dedi ki: "Gel, şimdi senin zamanındır" Çünkü büyük bir nimet elde etmişti.[36] Onu bir ticaret eşyası gibi Mısır'da satmak için, durumunu insanlar gizlediler. Fiilin fâilİ sucu ve arkadaşlarıdır. Allah onların yapmakta olduklarını pek iyi bilir. Onların sırları ve Yusuf hakkındaki niyetleri Allah'a gizli kalmaz. [37]

    20. Bu, Yusuf (a.s.)'un hayatındaki ikinci musibettlir. Kölelik musibeti. Yani onu kuyudan çıkaran o yolcular, onu az bir kıymet karşılığında, dirheme sattılar. İbn Abbas böyle demiştir. Onlar Yusufa rağbet etmeyen, ona karşı ilgisiz kimselerdi. Çünkü onlar Yusufu bulmuşlardı. Kaçak bir köle olmasından ve efendisinin gelip ellerinden almasından korkuyorlardı. Dolayısıyla onu az bir kıymet karşılığında sattılar. [38]

    21. Mısır şehrinden olup da onu satın alan adam, karısına, "Buna güzel bak" dedi. İbn Abbas şöyle der: Onu satın alan adamın adı Kıtfir idi. Bu şahıs, Mısır hazinelerinin başında bulunan azizdir.[39] Umulur ki, büyüyünce bazı işlerimiz için bize yeter, veya belki de onu evlat ediniriz. Çünkü onların çocukları ol*muyordu. Kuyudan kurtardığımız gibi, izzet ve güven içinde yaşayacak şekilde onu Mısır diyarına yerleştirdik. Onu bazı rüyaları tabir etmeye muvaffak kılmak için böyle yaptık. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Hiçbir şey onu âciz bırakamaz. Fakat insanların çoğu onun yaptığı güzel şeyleri ve gizli lütuflarını bilmez. [40]

    22. Yusuf, en güçlü ve kuvvetli olduğu yaşa şani otuz yaşma gelince ona hikmet ve dinde bilgili olma özelliğini verdik. İşte güzel iş yapanlara biz böyle mükâfaat veririz. [41]

    Edebi Sanatlar

    1. Onlar kitabın âyetleridir." Kitabın mertebesinin yüksekliği ve şanını yüceliğinden dolayı, burada,
    uzak için kullanılan işaret ismi getirilmiştir.
    2. Onu, iki babana tamaladığı gibi" Bu, mürsel ve mücmel teşbihtir.
    3. Onbir yıldızı, ay ve güneşi..." Şerif Radî şöyle der: Bu bir istiaredir. Çünkü yıldızlar, ay ve güneş aklı olmayan varlıklardandır. Gramer bakımından bunlar için yerine denilmesi uygun olurdu. Fakat akıllı varlıkların yaptıkları fiil (yani secde etmek) onlara isnat edilince, akıllı varlıkların sıfatlarıyla nitelenmeleri caiz oldu. Çünkü secde etmek, akıl sahiplerinin fiilerindendir.[42]
    4. Yalancı kan" Kan yalancılıkla nitelenmez. Maksat, "hakkında yalan söylenmiş kan" veya "yalanlı kan"dır. Vurgulu ifade etmek için âyette yalancılık sıfatı mastar olarak gelmiştir. [43]

    Bir Nükte

    Rivayete göre bir kadın, Şûreh'in hakemliğine başvurdu ve ağladı. Şa'bİ dedi ki: Ey Ebâ Ümeyye! Onu görmüyor musun? Ağlıyor? Şöyle dedi: Yusuf'un kardeşleri de zalim ve yalancı oldukları halde ağlayarak gel-mislerdi, insan için, haktan başka bir şeyle hüküm vermesi doğru olmaz.[44]


    Bir Uyarı

    Bazı tefsirciler, Yusufun kardeşlerinin peygamber oldukları görüşündedirler." Buna, onların şu âyette anlatılan esbât olduklarını delil getirdi*ler ki: "Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a ve Ya'kub oğullarına indirilenlere inandık.[45] Gerçek şudur ki, esbattan maksat, Ya'kub(a.s.)'un oğulları değildir. Onlar araştırmacıların da dikkat çektikleri gibi, Ya'kub (a.s.)'un soyundan gelen kabilelerdir. Yusufun kardeşleri peygamber olsalardı, böyle âdi fiillere girişmezlerdi. Zira kıskançlık, fe-sad çıkarmaya çalışmak, öldürmeye teşebbüs, yalan söylemek ve Yusufu kuyuya atmak. Bütün bunlar peygamberlerin ismet vasfına aykırı olan büyük günahlardır. Bu suçlara rağmen onların peygamber olduğu görüşü akl-ı selim kabul etmez. Büyük âlim İbn Kesir'in bu konuda yazdıklarına bak. O, bu konuyu çok dikkatli ve güzel bir şekilde yazmıştır. [46]

    23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden mu-rad almak istedi, kapıları iyice kapattı ve, "haydi gel!" dedi. O da, "Allah'a sığınırım! Zira kocanız benim efendimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zâlimler iflah olmaz!" dedi.
    24. Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbi-nin burhanını görmeseydİ o da kadına meyledecekti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delillerimizi gösterdik). Şüphesiz o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.
    25. İkisi de kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında onun efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: "Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan ya da acıklı bir işkenceden başka ne olabilir!"
    26. Yûsuf, "Asıl kendisi benim nefsimden nıurad almak istedi." dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti. "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o ise yalancılardandır.
    27. Eğer gömleği arkadan yırtıldıysa, kadın yalan söylemiştir. O ise doğru söyleyenlerdendir."
    28. (Efendisi, Yûsuf'un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu görünce "Şüphesiz, dedi; bu sizin tuzağınızdır. Şüphesiz sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.
    29. Ey Yûsuf! Sen bu İşi gizle! (Ey kadın)! Sen de günahının affını dile! Çünkü sen günahkârlardan oldun!"
    30. Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: "Azizin karısı, kölesinin nefsinden nıurad almak istiyormuş; Yûsuf'un sevdası onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz."
    31. Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Herbirinin eline bir bıçak verdi. Yûsuf'a, "Çık karşılarına!" dedi. Kadınlar onu görünce, ellerini kestiler ve dediler ki: "Hâşâ! Bu bir beşer değil... bu ancak değerli bir melektir!"
    32. Kadın dedi ki: "İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden nıurad almak istedim. Fakat o, şiddetle sakındı. Andolsun, eğer o kendisineemredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette zelillerden olacaktır!"
    33. Yûsuf "Ey Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer sen onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve câhillerden olurum!" dedi.
    34. Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. O çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
    35. Sonunda kesin delilleri gördükten sonra onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
    36. Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: "Ben rüyada, şarap sıktığımı gördüm." Diğeri de, "Ben de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm. Onun tabirini bize haber ver. Çünkü biz seni güzel tabir yapanlardan görüyoruz" dediler.
    37. Yûsuf dedi ki: "Size yedirilecek yemek size gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettıklerindendir. Şüphesiz Allah'a inanmayan bir kavmin dinini terk ettim. Onlar âhireti inkâr edenlerin kendileridir."
    38. "Atalarım İbrahim, İshâk ve Ya'kûb'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
    39. Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli ilâhlar mı daha iyi, yoksa herşeye kadir olan bir tek Allah mı?
    40. Sizin Allah'ı bırakıp ta taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indir-memiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
    41. Ey zindan arkadaşlarım! biriniz efendisine şarap içirecek; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından yiyecekler. Tabiri hakkında sorduğunuz iş kesinleşmiştir."
    42. Onlardan, kurtulacağına inandığı kimseye dedi ki: "Beni efendinin yanında an". Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla Yûsuf, birkaç sene daha zindanda kaldı.

    Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

    Yüce Allah önceki âyetlerde Hz. Yusuf a Mısır azizi ile beraber sarayda oturma imkanı verdiğini açıkladıktan sonra, burada da onun, azizin karısından gördüğü türlü fitneler ve kötülüğe teşviki, bu büyük fitne karşısında Hz. Yusuf'un direnmesi ve gösterdiği iffet ve hayayı, zina etme yerine zindana girmeyi tercih edişini anlattı. Hz. Yusuf'un iffetine ve temizliğine delil olarak bu yeter. [47]

    Kelimelerin İzahı

    Onu istedi işve ve cilve ile istemek demektir, jij fiilinden alınmıştır. Bir kimse gelip gittiğinde denilir. Muzârii dür. Bu kökten alınarak, otlak aramaya gönderilen adama denilir. Erkek kadınla yatmak istediğinde kadın erkekle yatmak istediğinde a denir.
    Gel. Heyte, "gel" manasına isim fiildir.
    Mesvâye, "ikametim" demektir. Sevâ, yerleşip ikamet etmek manasınadır.
    Niyet etti. Hemm, azmetmek ve kastetmek manasına gelir. Her ümmet, kendi peygamberini yakalamaya azmetmişti.[48] Hemm, yapmaya azmetmeden hatırdan ve akıldan geçirmek manasına da gelir. Şair şöyle der:
    Büseyne'ye sahip olma aklımdan geçti. Eğer bu düşünce açığa çıksaydı kalbimdeki aşk ateşini söndürdüm.[49] Aziz'in karısının niyeti kesin bir niyetti. Yusufun niyeti, ise sadece bir akıldan geçme idi.
    Sû'; kötülük, hoşa gitmeyen, çirkin şey demektir.
    Fahşâ, son derece çirkin şey. Bundan maksat zinadır.
    Yırttı. yarmak, kesmek demektir. Çoğunlukla, uzunluğuna yarma ve kesmede kullanılır. ise, enine kesmede kullanılır.
    Buldular.
    Keydekûnne, sizin tuzağınız. Keyd, hile ve tuzak demektir.
    Hâtiîn, kasten günah işleyenler. Asmaî şöyle der: Bir kimse kasten günah işlediğinde denir. îsm-i faili, Lüdur. Kasıtsız olarak günah işlediğinde denir. Muzârii dur.[50]
    Yûsuf un aşkı onun kalbine işlemiş. Zeccâc şöyle der: Şeğaf, kalbteki siyah nokta.
    Meylederim. Bir kimse eğlenceye meylettiği zaman denir. [51]

    Âyetlerin Tefsiri

    23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad almak istedi. Kuyuya atılma ve kölelikten sonra bu, üçüncü musibettir. Müravede, işve ve cilve ile istemektir. Bu, hilekârın tatlı konuşarak yapmasına benzer. Yani: Yusuf'un evinde bulunduğu azizin karısı onun, kendisiyle ilişkide bulunmasını istedi. Onu, işve ve cilve ile, kendisiyle ilişki kurmaya çağırdı ve onu elde etmek için her yola başvurdu. Evin kapılarını kendisi ve Yusuf üzerine iyice kilitledi. Kurtubî Şöyle der: Yedi kapı vardı. Hepsini kilitledi. Sonra onu kendisine çağırdı.[52] Haydi, çabucak yatağa gel, korkulacak bir şey yok" dedi. Ebu Hayyan: "Ona, çabucak kendisine gelmesini emretti" der.[53] Yusuf, "Kötü fiil işlemekten Allah'a sığınırım" dedi. Ebussuûd şöyie der: Bu ifade o fiilin korkunç çirkin bir fiil olduğuna ve ondan kurtulmak için Allah'a sığınmak gerektiğine işarettir. Allah Yusuf (a.s.)'a o fiilin son derece kötü ve çirkin bir fiil olduğuna dair apaçık delil gösterdiği için Yusuf (a.s.) Ona sığındı.[54] Şüphesiz senin kocan benim efendimdir, bana lütuf ve ikramda bulunan Aziz'dir. Namusuna hainlik ederek ona nasıl kötülük ederim. Kuşkusuz, zalimler istediklerini elde edemezler. İyiliğe karşılık kötülük eden hainler de o zâlimlerdendir. Yüce Allah bundan sonra Aziz'in karısının, Hz. Yusuf'u tuzağına düşürmeye çalıştığını ve onu elde etmek için bütün teşvik yollarına başvurduğunu açıklar. Eğer Yüce Allah Yusuf (a.s.)'u onun tuzağından korumasaydı o mutlaka helak olacaktı. [55]

    24. Kadın Hz. Yusuf la birleşmeye kesin olarak ve azimle karar verdi. Öyle ki bu çirkin fiili yapmaktan kimse kendisini alıkoyamıyacaktı. Hz. Yusufu kendi isteğine zorla boyun eğdirmeye girişti. Kapıları iyice kilitleyip ona "çabucak gel" teklifinde bulundu da Hz. Yusuf süratle kapıya koştu. İnsanın yaratılış, gereği, Hz. Yusuf un nefsi ona meyletti. Kadın ona teklif edince, azim ve kasıt olmaksızın ona yaklaşmayı aklından geçirdi. Bu iki niyet arasında büyük bir fark vardır.[56] Fahreddin Râzi der ki: Hemm, bir şeyin akla gelmesidir veya insan fıtratının ona meyletmesidir. Bu, yazın oruç tutan kimseye benzer ki, o kimse soğuk suyu görür. Nefsi onu suya meyletmeye ve içmeye zorlar. Fakat dini onu bundan korur.[57] Bu şartın cevabı mahzuftur. Yani Allah Yusufu gözetip korumasaydı, elbette Yusuf onunla cinsî münasebette bulunacak ve içinden geçenleri yapacaktı. Fakat Allah, yardımı ve desteği ile onun iffetini korudu. Dolayısıyle Yusuf asla herhangi bir şey yapmadı. Ebu Hayyân şöyle der: Bazı kimseler fasiklardan birine dahi nispet edilmesi uygun olmayan bir davranışı Yusuf'a nisbet etmişlerdir. Benim kanaatime göre, Yusuf (a.s.) kesinlikle bu işe niyet bile etmemiştir. Bilakis, delili görme olayının varlığı, böyle bir niyetin olmadığını ifade eder. Nitekim Araplar " Allah seni korumamış olsaydı, günah işlemiştin", ve Eğer bunu yaparsan sen zalimsin" derler. Bu son ifadenin takdiri şöyledir: Ayetin takdiri de şöyledir: Eğer Rabbinin delili olmasaydı Yusuf o kadına yaklaşmaya niyet edecekti. Fakat o, delili görünce böyle bir niyet meydana gelmedi. Selefin söylediklerine gelince, onlardan herhangi birisinin böyle bir şeyi söylemeyeceğine inanıyoruz. Çünkü bu sözler birbiriyle çelişen yalan sözler olup, bırakın iffetli kimseleri bazı din mensubu fâşıkları dahi yaralayıcı niteliktedir.[58] Ebussuûd şöyle der: Yusuf -un O kadına yaklaşma niyeti, insanın yaratılışı gereği ona tabiî bir meyil manasınadır. Yoksa Yusuf, serbest iradesiyle kadına yaklaşmaya niyet etmiş değildir. Onun daha önce geçen, bu işe karşı tam bir isteksizliğini ve nefretini gösteren ve zalimlerin iflah etmeyeceğine dair hükmünü ifâde eden Allah'a sığınmasına baksanıza. Onun bu ifadesi, böyle bir niyet etmesinin mümkün olmadığını gösteren sağlam bir kayıttan başka bir şey değildir. "Nefsi kabardı ve bu işi yapmaya teşebbüs etti" şeklindeki sözler ise, işiten kulakların kabul etmediği, akıl ve idraklerin reddettiği hurafe ve batıl sözlerdir.[59] Kötü ve günah şeyleri, son derece çirkin olan zinayı ondan uzak tutmak için, fitneye teşvik eden ve sürükleyen karşısında iffetini koruduk. Bu, Hz. Yusuf'un böyle bir günaha niyet etmediğine dair apaçık ve kesin bir delildir. Eğer onların iddia ettiği gibi olsaydı şöyle derdi: Onu günahtan ve zinadan çevirmek için...". ondan çevirmek için..." ifadesi, bunun, Yusufun iradesi dışında bir şey olduğunu ve Allah'ın ona lütfettiği "iffet" ve "ismet (korunmuşluk)" vasfı gereğince, bu işi Yusuf'tan uzak tuttuğunu gösterir. Çünkü o, Allah'ın kendisine itaata tahsis ettiği, vahyi ve risaleti için seçtiği kimselerdendir. Dolayısıyle, şeytanın onları aldatması mümkün değildir...
    Bundan sonra Yüce Allah kadın hayvanı duygular içerisinde iken, kapıya doğru koşarlarken, kocasının gelmesiyle ortaya çıkan garip bir sürprizden bahseder. [60]

    25. Yusuf kaçıp kurtulmak, kadın da onu yakalamak maksadıyle sarayın kapısına doğru koştular, Kadın, Yusufun elbisesini arkadan yırttı. Çünkü kadın onun arkasından koşuyordu. Onu çekerek gömleğini yırttı. Sarayın kapısında ansızın Aziz'i gördüler. Aziz, saraya geliş saatlerinin dışında gelmişti. Iblis'in maharetine benzer, üstün bir maharetle durum değişti. Zâlim mazlum oldu, suçsuz ise zanlı oldu. Kadın kocasına dedi ki: Ailene kötülük etmek isteyenin cezası, hapis veya elem verici, can yakıcı bir sopa atmaktan başka bir şey değildir. [61]

    26. Yusuf kadını yalanlıyarak dedi ki: Zina etmeye beni çağıran odur. Ben ona kötülük yapmak istemiş değilim. Kadının akrabasından biri bu olaya hakemlik etti. İbn Abbas der ki: Bu hakem, kadının dayısının oğlu olup beşikteki bir çocuktu. Allah onu konuşturdu.[62] Ebu Hayyan şöyle der: Hakemin, kadının ailesinden olması, onun aleyhindeki delili daha etkili kılar, Yusufun suçsuz olduğunu daha iyi gösterir ve sanıklık durumunu daha iyi ortadan kaldırır.[63] Eğer onufi gömleği önden yırtilmışsa, kadın doğru söylüyor, Yusuf yalancıdır. [64]

    27. Eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalancıdır, Yusuf doğrudur. Çünkü, eğer Yusuf kaçtığı halde kadın onu yakalamak istemişse, mantıka uygun olan, elbisenin arkadan yırtılmasıdır. [65]

    28. Kadının kocası elbisenin arkadan yırtıldığını görünce, "Ey kadınlar! Bu iş sizin hile ve tuzaklarmızdandır" Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür" dedi. Bu cümle, önceki cümlenin tekididir. Yani, "Ey kadınlar topluluğu! Yaptığınız işlerden kurtulmak için kurduğunuz tuzak ve hileler, büyük bir şeydir. [66]

    29. Ey Yusuf! Bu işi gizli tut, kimseye söyleme. Merhum Seyyit Kutub şöyle der (Allah ondan razı olsun) : Burada, Câhili toplumdaki yüksek tabakanın bir durumu ortaya çıkmaktadır. O da cinsî rezillikler karşısındaki gevşeklik ve onu toplumdan gizleme eğilimidir. Çünkü Aziz, suçsuz Yusufa dönerek ona olayı gizlemesini ve kimseye açmamasını emrediyor. Sonra da kendisine ihanet eden eşine, damarlardaki kanı tahrik edecek bu olay karşısında yumuşak bir üslupla hitap ediyor ve, "Bu çirkin günahtan tevbe et, affını dile" diyor. Sanki zahiri kurtarmak için önemli olan bu imiş gibi böyle hareket ediyor.[67] Şüphesiz sen, kasten günah işlemek isteyenlerden oldun. Bu durum, Aziz'in namusunu az kıskandığını gösterir. Çünkü kendisini aldatmak veyatağım günahla kirletmek isteyen karısına ceza vermedi. İbn kesir Şöyle der: Kadının kocası yumuşak huylu birisiydi. Veya Aziz karısını mazur gördü. Çünkü karısı, sabredemiyeceği bir şeyle karşı karşıya kalmıştı.[68]

    30. Mısır şehrindeki bir grup kadın dedi ki: "Aziz'in karısı kölesine aşık olmuş". Rivayete göre bunlar beş kadındı: Aziz'in sakisinin (içki sunucu) karısı, muhafızın karısı, fırıncının karısı, seyisin karısı ve hapishane müdürünün karısı. İbn Abbas ve diğerleri böyle söylemiştir. Açık olan şu ki, bu olay şehirde yayıldı ve kadınlar bu olayı konuşmaya başladılar. "Mısır Aziz'inin karısı kölesiyle zina etmek istiyor. Onu elde etmek için çeşitli hile ve vesilelere baş vuruyor" dediler. Ebû Hayyân şöyle der: "Aziz'in karısı" diye açıklamaları, aşırı derecede kınama ifade eder.[69] Çünkü insanlar, makam sahibi kişilere dair haberleri dinlemeye daha eğilimlidirler. Kadınların bunu, istiyor" lafzıyle ifade etmeleri, bu durumun, kadının karakteri haline geldiğini ve onun sürekli olarak hile ile Yusufu elde etmek isteğini gösterir. Çünkü geniş zaman fiili, süreklilik ve yenilenme ifade eder. Onun sevgisi, kalbinin zarına kadar ulaşmış ve onu yararak kalbe girmiş. Şüphesiz biz onun, Yusufa karşı aşkından dolayı doğru yoldan açık bir şekilde saptığı inancındayız. [70]

    31. Aziz'in karısı, dedikodularını duyunca onları saraya çağırdı. Kadınların dedikodusu gizli olduğu için, yaptıkları işe, tuzak manasına gelen "mekr" denildi. Bu, hilekarm, tuzağını gizlice kurmasına benzer. Aziz'in karısı adam göndererek o kadınları bir ziyafet için evine çağırdı. Tefsirciler şöyle der: Beşi yukarda adları geçenler ol*mak üzere ileri gelen kırk kadını davetetti. Onlar için, yas*lanacakları yastıklar ve oturacakları minderler hazırladı.[71] Bu sözde hazif vardır. Yani, o hanımlara yemek ve çeşitli meyveler sundu. Sonra onların herbirine meyveyi kesecekleri bir bıçak verdi. Kadınlar, ellerinde bıçaklarla meyveleri soymakla meşgulken Yusufa: Onların huzuruna çık" dedi. Yusuf, onların arasından geçinceye kadar farkına varamadılar. Kadınlar Yusufu görünce onun büyüklüğünü anladılar ve onu yücelttiler. Güzelliği karşısında apışıp kalarak dehşete düştüler. Bu, ansızın gelen aşırı şaşkınlıktan do*layı, bıçaklarla ellerini kestiler. Dediler ki: Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Bunun gibilerini yaratabilme hususunda onun azameti yücedir. Bu, insan değildir, Bu, bir melekten başkası değildir. Çünkü bu üstün güzelik ve yakışıklılık, hemen hemen insan cinsinde bulunmayan şeylerdendir. [72]

    32. İşte bu anda, Aziz'in karısı, Yusufa karşı olan kalbindeki sevgiyi açıkladı. Çünkü o, kadınlara karşı zafer kazandığını anladı ve muzaffer bir kimsenin edasıyla şöyle dedi: İşte gördüğünüz bu şahıs, kendisini sevdiğim için beni kınadığınız o Ken'anlı köledir. Onun karşısında düştüğünüz hayrete, dehşete ve meftunluğa bakınız!! Ben ona olan arzuma ulaşmak ve cinsel arzumu onunla tat*min etmek istedim. Fakat o bundan şiddetle sakındı ve buna asla yanaşmadı. Zemahşerî şöyle der: İsti'sâm mastarı, mübalağa ifade eden bir kalıptır. Yusuf (a.s.)'un aşırı derecede sakındığını ve şiddetli bir şekilde korunduğunu gösterir.[73] Eğer bana itaat etmezse, zindana atılmak suretiyle mutlaka cezalandırılacak ve mutlaka horlanan, zelillerden olacaktır. Kurtubi şöyle der: Aziz'in karısı, Yusuf (a.s.) ile birlikte olmayı tekrar kadınların huzurunda istedi ve haya perdesini yırttı. Kabul etmediği takdirde, onu zindana atmakla tehdit etti. Artık ne bir kınamadan ne de bir dedikodudan korktu. Halbuki ilk önce mesele, kendi aralarında bir sır iken, böyle değildi.[74]

    33. Hz. Yusuf, (a.s.) Rabbine sığındı ve yalvarıp yakararak ona dua etmeye başladı: Şöyle dedi: Ey Rabbim! Bana göre zindana atılmak, zina etmekten daha iyi ve daha hoştur. Ayette fiil, orda bulunan bütün kadınlara isnat edilmiştir. Çünkü onların hepsi, açıktan veya işaret yoluyla bu çağrıya ortaktırlar. Bir görüşe göre, Aziz'in karısı Yusuf (a.s.) tehdit edince diğerleri ona nasihatta bulunup kadının emrine itaat etmesinin iyi olacağını söylemişler ve kendisini zindana atmaktan onu nehyetmişlerdir. Eğer onların kötülüğünü benden savmaz ve beni onlardan korumazsan, Ben, insan oluşum hasebiyle, onların isteklerini yerine getirmeye meylederim. Ve onların beni çağırdığı o çirkin fiilden dolayı câhillerden olurum. Bu, peygamberlerin ve sâlih kişilerin yaptığı gibi, yalvarma ve Allah'tan yardım isteme yoluyla oldu. [75]

    34. Allah Yusuf (a.s.)'un duasını kabul ederek onu onların tuzağından kurtardı ve onun iffet ve namusunu korudu. O, kendisine sığınanların duasını kabul eden ve onların hallerini ve içlerindeki niyetlerini bilendir. İşte böylece Yusuf, Allah'ın lutftı ve gözetimiyle üçüncü imtihanını da verdi. [76]

    35. Bu dördüncü imtihanın başlangıcıdır. Bu imtihan Yusuf (a.s.)' un hayatındaki şiddetli imtihanların sonuncusu olup zindan imtihanıdır. Bundan sonrakilerin hepsi basittir. Yani: Yusuf'un suçsuzluğu kesin delillerle ortaya çıktıktan sonra Aziz, yakınları ve istişare ettiği kimseler onun süresiz olarak hapse atılmasını uygun gördüler. Rivayete göre Yusuf (a.s.) Aziz'in karısının isteklerini yerine getirmeyip de kadın ondan ümidini kesince başka bir yoldan çare aradı ve kocasına şöyle dedi: "Bu İbranî köle beni halk içinde rezil etti. Onlarca, benim kendisinden murat almak istediğimi söylüyor. Ben bu konuda mazeretimi açıklayamıyorum. Ya bana izin verirsin, çıkar halka mazeretimi açıklarım veya onu hapse atarsın." İşte o zaman Yusuf'u zindana atmak, Aziz'in aklına geldi. İbni Abbas şöyle der: Aziz'in emriyle Hz. Yusuf bir eşeğe bindirildi. Mısır çarşılarında davullar çalınarak şöyle seslenildi: İbranî Yusuf, hanımefendisinin namusuna göz dikti. Cezası, zindana atıl*maktır. Ebu Salih şöyle der: İbn Abbas bu hadisi her anlattıkça ağlardı.[77]

    36. Yusuf zindana atıldı. Tesadüfen o sırada kralın özel hizmetçilerinden iki kişi de hapse atılmıştı. Bunlardan birisi kralın ekmekçisi, diğeri sâkîsi idi. Kralı zehirlemek istemekle itham edildiler ve hapse atıldılar. Sâkî dedi ki: Ben rüyamda, üzüm sıktığımı gördüm. Üzüm şarap oluyor ve onu krala sunuyorum. Ekmekçi de dedi ki: Ben de rüyamda, başımda içinde ekmek bulunan bir tabak taşıdığımı gördüm. Kuş da bu ekmekten yiyordu. Gördüklerimizin tabirini bize bildir. Şüphesiz biz seni, rüyayı iyi tabir edenlerden görüyoruz. Bunlar, Hz. Yusufun iyi rüya tabir ettiğini öğrenince, rüyalarını ona anlattılar. [78]

    37. Yusuf (a.s.) dedi ki: Size ne çeşit yemek gelirse, o size gelmeden önce ben onun hakikatini, mahiyetini ve nasıl olduğunu size açıklarım.
    Hz. Yusuf, onları imana davet için zemin hazırlamak maksadıyle mucizelerini onlara bildirdi. Gayıbları bilmesi de bu mucizelerdendir. Beyzâvî şöyle der: Hz. Yusuf, onların sordukları soruya cevap vermeden önce onları Allah'ın birliğine çağırmak ve dosdoğru dine iletmek istedi. Nitekim bu metot, doğru yola iletme ve irşat etme hususunda Peygamberlerin metodudur. Dine davet ve rüya tabiri hususunda doğruluğunu onlara göstermek için, önce gayıptan haber verme mucizesini zikretti.[79] Bu, gayıptan haber verme ne kehânet, ne de müneccimliktir. O ancak, Allah'tangelen bir ilham ve vahiyle olmaktadır. Bu ilmi Rabbim sadece bana verdi. Çünkü ben peygamberim. Allah'a inanmayan müşrik bir kavmin dinini bıraktım, Onlar kıyamet gününü inkar ediyorlar. Hz. Yusuf iki esasa dikkat çekti. Bunlar, Allah'a ve âhirete imandır. Çünkü bunlar iman rükünlerinin en büyüğüdür. Bu cümlede, manayı kuvvetlendirmek için a zamiri tekrar edilmiştir. [80]

    38. Babalarım ibrahim İshak ve Yakup peygamberlerin dinine uydum. Müşriklerin ve sapıkların dinine uymadım. Bundan maksat, kendisinin, peygamberlerden biri olduğunu açıklamaktır. Kendisini dinlemeye daha çok rağbet etsinler ve sözüne daha çok güvensinler diye böyle konuştu. Biz peygamberler zümresine, herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmak yakışmaz. Halbuki Allah bizi bu göreve seçti ve bize nimetini ihsan etti. İşte bu iman ve Allah'ın birliğini kabul etmek, Allah'ın bize lütfundandır. Çünkü o bizi risâletle şereflendirdi. Bu, insanlar içinde bir lütuitur. Çünkü onların doğru yolu bulmaları ve oraya irşat edilmeleri için peygamberler gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu, Allah'ın kendilerine verdiği nimete şükretmezler ve başkalarını Allah'a ortak koşarlar... Yusuf (a.s.), mensup olduğu, peygamberlerin dini olan hanif dinini anlatıp o iki gencin kavminin mensup olduğu putperestlik dininin batıl olduğuna nazikçe güzel bir delil getirerek şöyle dedi. [81]

    39. Ey zindan arkadaşlarım! Putlar gibi, hiçbir menfaat ve zarar veremeyen ve kendilerine dua edenlerin duasını yerine getiremeyen birçok ilâh mı daha iyidir, yoksa tek olan, azamet ve yücelikte eşsiz olan Allah'a ibadet mi daha iyidir?!! [82]

    40. Ey kavim! Allah'ı bırakıp da ibadet ettiğiniz şeyler, ilâh adını verdiğiniz boş isimlerdir. Onların ne güçleri, ne de kudretleri vardır. Çünkü onlar, cansız varlıklardır. yıl Allah, onlara ibadet hususunda size herhangi bir delil veya hüccet göndermemiştir. İbadet ve din hususunda hüküm sadece alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Yüce Allah sadece kendisine ibadet edilmesini emretti. Çünkü azamet ve yücelik sahibinden başka hiçkimse ibadete lâyık değildir. Sadece Allah'a ibadet etmekten ibaret olan ve sizi kendisine çağırdığım o şey, hiç eğriliği olmayan dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu Al*lah'ın büyüklüğünü bilmezler de kendilerine zarar veremeyen ve menfaat sağlayamayan şeylere taparlar. Yusuf (a.s.) onları davet ve delille susturmak hususunda derece derece ilerledi. Önce onlara, bir olan Allah'a inanmanın, bir kaç îlâh edinmeye tercih edileceğini açıkladı. Sonra onların îlâh ismini verdikleri ve Allah'ı bırakarak taptıkları şeylerin ilahlığa ve ibâdete lâyık olmadıklarına delil getirdi. Sonra da dosdoğru gerçek ve dosdoğru dinin ne olduğunu açıkladı ki, bu da bir ve tek olan, kendisi hiçkimseye muhtaç olmayıp herkesin kendisine muhtaç olduğu Allah'a ibadettir. İşte bu, Allah'a davet hususunda uygulanan hikmetli üsluptandır. Zira burada önce hidâyet, irşat, nasihat ve öğüdü anlattı. Sonrada onların rüyalarını yorumlamaya başlayarak şöyle dedi: [83]

    41. Ey zindan arkadaşlarım! Rüyasında üzüm sıkıp şarap yaptığını gören zindandan çıkacak ve daha önceki görevine yani efendisine şakilik yapmaya dönecektir. Rüyasında, başında ekmek olduğunu gören diğer arkadaşa gelince, o öldürülecek ve bir ağaca asılacak. Kuşlar, onun başının etinden yiyecek. Tefsirciler der ki: Rivayete göre, Hz. Yusuf onlara bu tabiri anlatınca, rüyalarını inkar ederek "Biz hiçbir şey görmedik" dediler. Hz. Yusuf da şöyle dedi: "İster doğru söyleyin, ister yalan söyleyin. Allah'ın hükmü tamamlandı ve sona erdi. Çaresiz bu olacaktır. [84]

    42. Yusuf, kurtulacağına inandığı sakiye dedi ki: Beni efendinin yanında an ve durumumu ona bildir. Umulur ki o, beni, uğradığım bu zulümden kurtarır, Şeytan, Yusuf un durumunu krala anlatmayı sakiye unutturdu.
    Böylece Yusuf (a.s.) zindanda yedi sene kaldı. Tefsirciler şöyle der: Yusuf, yaratılmışa güvenip, ihtiyacını yaratıcıya bildirmekten ğâfil olduğu için, senelerce zindanda kaldı. Kurtubî şöyle der: Vehb b. Münebbih dedi ki: Eyüp (a.s.) yedi sene belâda kaldı. Yusuf (a.s) da, yedi sene zindanda kaldı.[85]

    Edebi Sanatlar

    1. Doğru söyledi" ile Yalan söyledi" ve Doğrular" ile Yalancılar" arasında edebî sanatlardan tıbak vardır.
    2. Hatâ edenlerden". Bu, tağlib bâbındandır. Erkeklere ait çoğul kipi getirilerek, kadınlar da bunun kapsamına alınmıştır.
    3. Onların tuzaklarını işitti." Gizlilikte dedikodu tuzağa benzediği için, burada "dedikodu için müstear olarak kullanılmıştır.
    4. Ellerini kestiler Burada da istiare vardır. Zira "kesmek" lafzı, "yaralamak" yerinde müsteâr olarak kullanılmıştır. "Ellerini yaraladılar, demektir.
    5. Şarap sıkıyorum" Bu da, "ilibar-ı mâ yekûn (ilerde olacağı itibariyle)" mecâz-i mürseldir. Yani: "İlerde şarap olacak üzümü sıkıyorum" demektir. [86]

    Faydalı Bilgiler

    Rivayete göre, Hz. Yusuf zindanda iken, Cebrâîl (a.s.) onu azarlamak üzere geldi ve şöyle dedi:
    - Ey Yusuf! Seni. kardeşlerin tarafından Öldürülmekten kim kurtardı?
    - Yüce Al ah.
    - Seni kuyudan kim çıkardı?
    - Yüce Allah.
    - Seni zinadan kim kurtardı?
    - Yüce Allah.
    - Kadınların tuzağını senden kim uzaklaştırdı.
    - Yüce Allah.
    - Peki, nasıl Rabbini bıraktın da, ondan istemedin ve bir yaratılmışa güvendin? Hz. Yûsuf Allah'a yönelerek:
    - Ey Rabbim! O, halâ ile söylediğim bir sözdür. Ey İbrahim'in, onun âlinin ve Yakub'un ilâhı! Senden, bana acımanı diliyorum" dedi. Cebrâîl (a.s.):
    - Senin cezan, zindanda senelerce kalmaktır[87] dedi. [88]

    Bir Uyarı

    Alimler: Kapıya koştular" âyeti hakkında şöyle derler: Bu, çok manayı az lafızla ifade eden mu'cize Kur'an'ın veciz ifâdelerinden-dir. Bunun normal ifâdesi şöyledir: "Kadın Yusuf'la zina yapmak isteyip de, Yusuf kabul etmeyince, ona zorla bu işi yaptırmaya azmetti. Yusuf (a.s.) ondan kaçtı. Her ikisi de kapıya doğru koştular. Kadın onu kendine geri çevirmeye çalışıyor, o ise kadından kaçıyordu" Kur'an, bütün bunları, kapıya koştular" şeklindeki bu beliğ ifade ile özetledi. [89]

    "La" Kelimesinin Yorumunda Bazı Tefsircilerin Saçmalıkları

    Bazı tefsircilerin ayaklan kaydı ve kalemleri haktan uzaklaştı. Zira onlar Yusuf (a.s.)'un zina etmeye niyetlendiğini İddia ettiler. kelimelerinin tefsirinde bazı tefsir kitapları zayıf lsrâîlî rivayetlerle hatta hoş olmayan bâtıl görüşlerle doludur. Bunlardan bazıları,Yusuf (a.s.)'un, donunun uçkurunu çözdüğünü ve erkeğin hanımının önüne oturduğu gibi o kadının önüne oturduğunu, sonra parmağını ısırmış bir halde babası Yakub'un suretini gördüğünü ve babasından utandığı için kadını bırakıp kalktığını iddia ettiler. Ve daha ipe sapa gelmez, bir çok zayıf sözler söylediler. Bu çirkin rivayetlerin bazı tefsir kitaplarına nasıl girdiğini ve bazı tefsirlerin bunu nasıl güzel bir şekilde kabul ettiğini bilemiyorum. Büyük âlim Ebussuud'un da dediği gibi, bunların hepsi hurafe ve batıl sözlerdir. Kulaklar bunları işitip kabul etmez, akıl ve idrâkler bunları reddeder. Sonra bu tefsirciler Hz. Yusuf un değerli bir peygamber ve pey*gamber oğlu olduğunu, "ma'sûm" olmanın, peygamberlerin sıfatlarından olduğunun nasıl farkına varamadılar!? Ey kavmim! Düşünün ve aklınızı kullanın ve bu kitapları, bu tür hurafelerden ve bâtıl şeylerden uzak tutun. Çünkü zina, en çirkin suçlardan bir suçtur. Şerefli peygamberlerden bir peygamber o suçu nasıl işler? İşte ben size, Hz. Yusufun masum olduğuna dair, sadece Kur'an-ı Kerim'den on tane delil getiriyorum:
    1. Allah'a sığınırını. Kocanız benim efen-dimdir. O bana güzel davrandı..." dedi. Bu, onun zinadan şiddetle sakındığı nı ve kadının karşısında bütün gücü ve azmiyle direndiğini gösterir.
    2. Kapıya koştular ve kadın onun gömleğini arkadan yırttı" Bu da, kadının kapılan kilitleyip bütün çıkış yol*larını kapatmasına rağmen Yusufun (a.s.) ondan kaçtığını gösterir.
    3. Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim! bana zindan bunların benden istediklerinden daha iyidir..." âyeti Yusuf (a.s.)'m zindana girmeyi zina etmeye tercih ettiğini gösterir.
    4. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kulîanmızdandır." ve Ona hüküm ve ilim verdik" gibi birçok yerde Yüce Allah onu övmüştür. Zina suçunu işlemeye niyet etmiş bir kimse Allah için ih-laslı olur mu?
    5. Kadının akrabasından bir şâhid hakemlik etti." Burada Allah'ın konuşturduğu beşikteki bir çocuk hakemlik ederek kesin bir delille Hz. Yusufun (a.s.) masumiyetini göstermiştir.
    6. Gerçekten ben onun nefsinden istemiştim. O bundan şiddetle sakındı." Burada Aziz'in karısı Yusufun suçsuzluğunu ve iffetini itiraf etmektedir.
    7. Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini ondan uzaklaştırdı..." Burada, kadınların hilesinden kendisini kurtarması için Rabbine dua etmesi onun masumiyetini ifade eder.
    8. Sonra kesin delillerigörmelerine rağmen yine de onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları onlara uygun göründü". Bu âyet onun suçsuz olduğuna dâir açık alâmetler ve kesin delillerin ortaya çıktığını ve insanların dedikodusunu ortadan kaldırmak için zindana atıldığını gösterir.
    9. Efendine dön de ona, "Ellerini kesen o kadınların zoru neydi?" diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir" Burada Yusuf (a.s.)ın, suçsuz olduğu ortaya çıkmadıkça zindandan çıkmayı kabul etmemesi onun masum olduğunu gösterir..
    10. Şimdi hak ortaya çıktı. Ben onun nefsinden (murad almak) istemiştim. O gerçekten doğru söyleyenlerdendir. Bu âyet gerek Aziz'in karısının gerekse ellerini kesmiş olan diğer kadınların Yusuf (a.s.)'m suçsuzluğunu açıkça itiraf ettiklerini gösterir. İşte bu âyetler onun iffetine ve masumiyetine delil olarak yeter. Allah, gerçeği söyler ve doğru yola iletir. [90]

    43. Kral dedi ki: "Ben rüyada yedi zayıf ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğer yedi kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüya tabir ediyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız."
    44. Rüya tabircileri dediler ki: Bunlar karmakarışık, yalancı düşlerdir. Biz böyle yalancı rüyaların tabi*rini bilmeyiz.
    45. Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra Yusuf'u hatırlayarak dedi ki: "Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen gönderin."
    46. "Ey Yûsuf, ey doğru sözlü kişi! yedi zayıf ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğer kuru (yedi başak) hakkında bize tabir yap. Ümit ederim ki, insanlara dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler."
    47. Yûsuf dedi ki: "Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz, sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakınız.
    48. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdanaz bir miktar hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi ye-yip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.
    49. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir yıl gelecek ki, o yılda insanlar bol yağmura kavuşacaklar ve o yılda meyve sıkacaklar."
    50. Kral dedi ki: "Onu bana getirin!" Elçi, Yû*suf'a geldiği zaman, Yûsuf "Efendine dön de ona, "Ellerini kesen o kadınların zoru neydi?" diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir" dedi.
    51. Kral dedi ki: "Yûsuf'un nefsinden murad almak istediğiniz zaman derdiniz neydi?" Kadınlar, "Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik" dediler. Azizin karısı da dedi ki: "Şimdi hak meydana Çıktı. Ben onun nefsinden murad almak İstemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."
    52. (Yûsuf dedi ki): "Bunu, Aziz'in yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hâinlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını herkesin bilmesi için yaptım.
    53. Bununla beraber nefsimi temize çıkaramam. Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü emredicidir. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek merhamet edendir."
    54. Kral dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim." Onunla konuşunca, dedi ki: "Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin."
    55. Yûsuf "Beni bu yerin hazinelerine tayin et! Çünkü ben çok iyi koruyan ve pek iyi bilenim." dedi.
    56. Ve böylece Yûsuf'u orada dilediği yerde konaklamak üzere o yerde yerleştirdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfaatim zayi etmeyiz.
    57. İman edip de sakınanlar için âhiret mükâfaatı daha hayırlıdır.
    58. Yûsuf'un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler, Yûsuf onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı.
    59. (Yûsuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki "Sizin bababir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim.
    60. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek bir ölçek erzak yoktur, bana hiç yaklaşmayın!"
    61. Dediler ki: "Onu babasından istemeye çalışacağız kuşkusuz bunu yapacağız."
    62. Yûsuf adamlarına dedi ki: "Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki yine geri gelirler."
    63. Babalarına döndüklerinde dediler ki: "Ey babamız! Ölçek bize yasaklandı. Kardeşimizi bizimle beraber gönder de ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız."
    64. Ya'kûb dedi ki: "Daha önce kardeşi hakkında size ne gibi bir güven duyduysam, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! Allah en iyi koruycudur. O, acıyanların en merhametlisidir."
    65. Eşyalarını açtıklarında sermâyelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: "Ey babamız daha ne istiyoruz. İşte sermâyemiz de bize geri verilmiş. Onunla yine ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız. Bu, (melik için) az bir ölçüdür."
    66. Ya'kûb dedi ki: "Etrafınızın kuşatılması hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dâir Allah adına bana sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber göndermem!" Ona te'minatlarını verdiklerinde dedi ki: "Söylediklerimize Allah şahittir."
    67. Sonra şöyle dedi: "Ey oğullarım! hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Al*lah'tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Çünkü hüküm Allah'tan başkasının değildir. Ben yalnız O'na dayandım. Dayananlar yalnız O'na tevekkül etsinler."
    68. Babalarının kendilerine emrettiği yerden girdiler. Fakat bu, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savanıazdi, ancak bu tedbir, Ya'kûb'un nefsindeki bir dileği yerine getirmiş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler.

    Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

    Yüce Allah Hz. Yusuf'u rahatlatmak ve onu zindandan çıkarmak istediğinde, Mısır kralı kendisini dehşete düşüren garip bir rüya gördü. Bunun üzerine sihirbazları, kâhinleri ve müneccimleri toplayarak gördüğü rüyayı onlara anlattı ve rüyanın yorumunu istedi. Yüce Allah onların hepsini rüyayı tabir etmekten âciz kıldı ki, bu olay Yûsuf un zindandan kurtulmasına sebep olsun. [91]

    Kelimelerin İzahı

    İcâf; sıska, zayıf. Bu kelime çoğuludur. Müennesi şeklindedir.
    Yorumlarsınız. Ta'bir, uykuda görülen rüyanın yorumunu bilmek demektir.
    Adgâs, kelimesinin çoğuludur. Dığs, yaşı ve kurusu birbirine karışmış ot demeti demektir.
    Ahlâm, "uyuyanın gördüğü şey" manasına gelen çoğuludur. Buna göre, manası, hak ile batılın birbirine karıştığı, karışık rüyalardır.
    Daha önce unutmuşken hatırladı.
    Deeb, bir şeye devam etmek, demektir. Bir kimse işine devam ettiğinde, denir. Böyle kimseye "dâib" denir. : Biriktirip saklıyorsunuz. Ortaya çıktı.
    Mekîn, yüksek mevki sahibi. Rihal, 'in çoğuludur. bineğin sırtında biniciye ait olan veya diğer eşya manasınadır. Yemek getiririz.
    Hepiniz helak olursunuz. [92]
#15.05.2009 18:02 0 0 0
  • Âyetlerin Tefsiri

    43. Mısır kralı dedi ki: Ben rüyamda, kuru bir nehirden çıkan yedi semiz sığır gördüm. Bunların arkasında son derece zayıf yedi sığır vardı. Zayıf olanlar semiz olanları yuttu. Ayrıca, daneleri teşekkül etmiş yedi yeşil başak ve yedi de, biçilmiş kuru başak gördüm. Kurular, yeşillerin üzerine eğildi ve onları yedi. Bu bölüm, rüyanın devamıdır. Ey, benim ileri gelen adamlarım ve arkadaşlarım! Bu rüyanın tabirini bana anlatın, Eğer siz rüyayı iyi tabir ediyor ve maksadını bi*liyorsanız. [93]

    44. Rüya tabircileri: "Bu, hakikati olmayan, karmakarışık yalancı bir rüyadır" dediler. Dahhâk: "Yalancı rüyalardır" diye tefsireder. Biz bu nevi yalancı rüyaların tabirini bilmeyiz.[94]

    45. Zindandan kurtulan sâkî, uzun bir süre sonra, daha önce Yusufla aralarında geçen rüya meselesini hatırladı ve dedi ki: Ben, rüyaların tabirini bilen birisinden, bu rüyanın yorumunu öğrenip size bildireceğim. Bu rüyanın tabirini size getirebilmem için beni ona gönderin. Krala, saygı ifade eden sözlerle hitap etti. İbn Abbas şöyle der: Zindan şehir içinde değildi. Bundan dolayı beni "gönderin" dedi.[95]

    46. Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! Bu sözde hazif vardır. Sözün gelişi bunu göstermektedir. Takdiri şöyledir: O sakiyi gönderdiler. Zindana gitti ve Yusuf'un yanına girdi. Ona: "Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi!" dedi. Daha önce zindan da gördüğü rüyayı, Hz. Yusufun doğru olarak tabir ettiğini denemiş olduğu için ona, doğru sözlü" dedi. Sıddîk, sıdk kelimesinden türetilmiş mübalağa kipidir. Yedi zayıf ineğin yediği yedi semiz inek ile, yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan başaklar hakkında bize tabir et. Yani, bu garip rüyanın yorumunu bize bildir. Kral ve arkadaşlarına dönüp onlara bu tabiri anlatayım da senin ilmini ve üstünlüğünü bilsinler ve seni bu belâdan kurtarsınlar. İmam Fahreddin Râzi şöyle der: Saki, ümit ederim ki insanlara (isabetli bir yorumla) dönerim, ifadesini şunun İçin kullandı: Saki, diğer tabircilerin bu soruya cevap vermekten âciz kaldıklarım gördüğü için, Yusufunda bundan âciz kalacağından korktu. Bundan dolayı ümit ederim ki..." dedi.[96]

    47. Hz. Yusuf dedi ki: Yedi sene, sürekli olarakciddiyetle ve azimle ekin ekeceksiniz. Kurtlanmaması için, biçtiklerinizi başakları içinde bırakın Ancak, ye*mek istediğiniz az bir miktarı döverek ufalayın, diğerlerini başaklarında bırakın. [97]

    48. Bu bolluk yıllarından sonra yedi kurak yıl gelecek ki, bu yıllarda insanlar şiddetli kıtlık ve sıkıntı çekecekler. Bolluk günlerinde biriktirdiğiniz şeyleri o kıtlık yıllarında yiyeceksiniz. Ancak tohumluk olarak biriktirip sakladıklarınızı yemeyin.. [98]

    49. Bu şiddetli kuraklık ve kıtlık yıllarından sonra, bir bolluk yılı gelecek, o yılda insanlar bol bolyağmura kavuşacaklar. O yıl çok bolluk olacağı için, insanlar üzüm ve diğer meyveleri sıkacaklar. Zemahşerî şöyle der: Yusuf (a.s.) yedi semiz sığırı ve yedi yeşil başağı bolluk yılları olarak yorumladı. Yedi zayıf sığır ile yedi kuru başağı da kıtlık yıllan olarak yorumladı. Sonra onlara sekizinci yılın, bereketli, bolluk, çok verimli ve ürünü bol bir yıl olarak geleceğini müjdeledi. Bu, ona vahiy yoluyla bildirilmişti.[99]

    50. Sâkî, krala dönüp Hz. Yusufun rüya hakkındaki tabirini ona arzedince, kral bunu beğendi ve şöyle dedi: O adamı bana getirin de rüyanın tabirini ondan bizzat kendim dinleyeyim ve onu göreyim. Kralın gönderdiği adam Yusuf (a.s.)'a gelince, Yusuf (a.s.) adama: "Efendin krala dön, ve ona, "ellerini kesmiş olan kadınların yüzünden haksızlığa uğradığımı biliyor mu?" dedi. Yusuf (a.s.) bu çirkin suçlamadan uzak olduğu ortaya çıkıncaya ve bütün halk, onun suçsuz yere zindana atıldığını bilinceye kadar zindandan çıkmayı kabul etmedi. Şüphesiz Yüce Allahgizli işleri ve kadınların bana kurdukları tuzağı bilir. [100]

    51. Kral kadınları topladı, onlarla birlikte Aziz'in karısını da çağırdı. Yusuf'un durumunu onlara sordu.ve şöyle dedi: Yusuf'u zinaya davet ettiğiniz zaman, derdiniz ne idi?[101] Kadınlar dediler ki : Allah korusun! Yusuf, bu kötülüğü istemiş değildir. Bu, Yusufun suçsuzluğunu ve onun iffet ve namusluluğu karşısındaki hayreti ifade eder. Aziz'in karısı dedi ki : Daha önce gizli iken, şimdi hak ortaya çıktı.
    Onu bu işe teşvik eden ve kendime çağıran benim. O,hıyanetten uzaktır ve O, benden murat almak istedi" sözünde doğrudur. Bu, Yusuf'un suçsuzluğunu halkın huzurunda açıkça bir itiraftır. [102]

    52. Bunu, Aziz yok iken, benim ona hainlik etmediğimi bilsin diye yaptım. Açık olan, bunun, Hz. Yusufun sözü olmasıdır. Kadınların, kendisinin suçsuzluğunu itiraf ettiklerini haber alınca bunu söyledi. Yani, suçsuzluğum ortaya çıksın da Aziz, kendisinin olmadığı birzamanda benim eşi hakkında hainlik etmediğimi, bilakis ona karşı iffetli davrandığımı bilsin diye böyle davrandım ve kralın adamını geri çevirdim Allah'ın, haini başarıya erdirmeyeceğini ve hatasını düzeltmeyeceğini bilsin diye yaptım. [103]

    53. Benim nefsimi temize çıkarmam ve onu noksanlıktan uzak tutmam. Çünkü insan nefsi, şehevî arzulara çok meyillidir. Hz. Yusuf bunu tevazu yoluyla söyledi. Zemahşerî şöyle der: Allah için tevazu göstermek ve nefsini kırmak istedi ki kendi kendini temize çıkarıcı olmasın ve halini beğenip gurura kapılmasın,[104] Ancak Allah'ın rahmet edip koruduğu kimseler hariç. Şüphesiz Rabbimin bağışlaması büyük, rahmeti geniştir. [105]

    54. Kral dedi ki: Yusufu bana getirin, onu, yakın ve özel adamlarımın içine alayım. Kral, onun suçsuzluğunu, ilmini, iffetini ve yüceliğini anladıktan sonra bunu söyledi, " Kralın adamları Yusufu getirdiler. Yusuf, Kral ile konuşup da, Kral onun üstünlüğünü, akıllığım ve güzel konuşmasını görünce: "Bugün sen, bana yakın ve rütbesi yüksek kimsesin. Her hususta güvenilir birisin" dedi. [106]

    55. Yusuf krala dedi ki: Beni yurdunun hazinelerinin başına getir. Ben, bana emanet edeceğin şeyler hususunda güvenilir biriyim, tasarruf yollarını da bilirim. Yusuf (a.s.) adalete, hakkı ve iyiliği uygulamaya düşkünlüğünden dolayı, kraldan bu yetkiyi istedi. Bu, kendini temize çıkarma kabilinden değildir. Bu sadece, maliye bakanlığına getirilmesi için, bu sahadaki tecrübe ve dirayetini göstermek içindi. [107]

    56. İşte böylece Yusufu Mısır yurduna sağlam bir şekilde yerleştirdik. Daha önce hapiste ve darlık içinde iken ona izzet ve kuvvet verdik. Orada istediği yeri kendisine ev ediniyor, ülkede dilediği gibi tasarruf ediyordu. Nimetlerimizi lütfumuzu kullarımızdan dilediğimize tahsis ederiz, Güzel iş yapıp Rabbine itaat edenlerin ecrini zayi etmeyiz, bilakis onu ona kat kat veririz. [108]

    57. Âhiret ecri ve sevabı, takva sahibi müminler için dünya ecrinden daha hayırlıdır. Burada istenilecek en yüce şeyin âhiret sevabı olduğuna ve bu iyi amel işleyenler için biriktirilen ecrin, dünyada peşin olarak alınan nimetlerden daha büyük ve daha yüce olduğuna işaret vardır. [109]

    58. Yusufun kardeşleri gelip huzuruna girdiler. Yusuf onların kendi kardeşleri olduklarını anladı. Makamın heybeti, oradan uzun zaman geçmiş olması ve yüz hatlarının değişmiş bulunması sebebiyle onlar Yusufu tanıyamadılar. İbn Abbas şöyle der: Yusuf'un kuyuya atılması ile kardeşlerinin onun huzuruna girmesi arasında 22 senelik bir süre vardı. İşte bundan dolayı kardeşlen onu tanıyamadı.[110] Gelmelerinin sebebi şuydu: Bütün ülkeyi saran kıtlık sebe*biyle onların yurdunda da açlık felaketi baş göstermişti. Yusuf'un stok ettiği gıda maddelerinden satın almak için Mısır'a geldiler. Huzuruna gir*diklerinde Yusuf onları tanımazlıktan gelerek onlara: Siz benim ülkeme niçin geldiniz?" dedi. Dediler ki: yiyecek için geldik. Yusuf (a.s.) : "Yoksa siz bizim aleyhimizde araştırma yapan casuslar mısınız?" dedi. Kardeşleri Allah korusun!!... dediler. Yusuf (a.s.) Peki, siz nerelisiniz? diye sordu. Kardeşleri: Ken'an ülkesindeniz. Babamız, Allah'ın peygamberi Yakup'tur" diye cevap verdiler. Yusuf (a.s.) : Babanızın sizden başka çocukları var mı? dedi. Onlar: "Evet" dediler. "Biz on iki kardeştik. Küçüğümüz çöle gitti ve orada helak oldu. Babamız en çok onu severdi. Onun öz kardeşi kaldı. Babamız ölenin üzüntüsünü onunla gidermek için onu yanında alıkoydu. Biz onu*muz geldik. Bunun üzerine Hz. Yusuf onların konuk edilmelerini ve ağırlanmalarını emretti.[111]

    59. Yusuf onlar için yiyecek ve gıda maddelerini hazırlayıp, yolculuk sırasında ihtiyaçları olacak şeyleri de verince Doğruluğunuzu kabul etmem için, bana kardeşiniz Bünyamin'i de getirin" dedi. Görmüyor musunuz? Ben ölçüyü eksiksiz yapıyorum. Ben, en iyi misafir kabul eden ve onları en iyi ağırlayan kimseyim. Yusuf kardeşlerini güzel bir şeklide misafir etti ve onlara ziyafet verdi. [112]

    60. Eğer kardeşinizi bana getirmezseniz, artık bugünden sonra benden size yiyecek birşey yoktur. Bir daha ülkeme de yaklaşmayın. Yusuf (a.s.) kardeşlerinin tekrar gelmeleri için önce teşvik etti, sonra da tehdit etti. Ebu Hayyân şöyle der : Görünen şu ki, Yusuf (a.s.) yaptıklarının tümünü Allah'tan gelen vahiy ile yaptı. Aksi takdirde iyi davranış onun, hemen babasının yanına gitmesini ve onu bul*masını gerektirir. Fakat Yüce Allah, Yakup (a.s.)'un imtihanını ve sevabım tamamlamak ve bir de Hz. Yusufun ilk rüyasının gerçekleşmesini istedi.[113]

    61. dediler ki : Bünyamin'i babamızın elinden almak için çare anyacağız, ona hile yapacağız ve onu ondan alma yollarını arayacağız. Biz bunun çaresini mutlaka bulacağız. [114]

    62. Yusuf (a.s.) tahıl ölçen hizmetçilerine dedi ki : Onların yiyecek satın almak için verdikleri malıçuvallarının içine koyunuz. Ailelerine dönüp de çuvallarını açtıklarında onu görsünler. Umulur ki onu gördüklerinde tekrar bize gelirler. Hz. Yusuf biliyordu ki, dinleri, aldıkları bu malın parasını vermeye onları mecbur eder. Çünkü onlar haram yemeyecek kadar tertemiz kimselerdi. Dolayısıyle Bu durum, onların tekrar Yusuf (a.s.)'un yanına gelmeleri için en iyi bir sebep olacaktı. [115]

    63. Babalarına döndüklerinde, eşyalarını açmadan, ona dediler ki: Kardeşimiz Bünyamin'i götürmediğimiz takdirde bundan sonra bize tahıl verilmeyeceğine dâir tehdit edildik. Çünkü Mısır Kralı bizim casus olduğumuzu sandı. Biz de ona durumumuzu anlattık. Bunun üzerine, doğru söylediğimizin anlaşılması için kardeşimizi istedi. Onun için kardeşimiz Bünyamin'i bizimle birlikte gönder ki, ölçülüp bize verilecek hububattan hak ettiğimizi alalım Biz gelebilecek herhangi bir kötülükten onu mutlaka koruruz. [116]

    64. Hz. Yakup, oğullarına dedi ki : Kardeşiniz Yusufu koruyacağınıza dair bana garanti verdiğiniz halde verdiğiniz sözü tutmayıp ona yapacağınızı yaptıktan sonra artık Bün-yamin'e kötülük yapmayacağınızdan nasıl emin olurum? Kardeşinize kurduğunuz tuzağı ona da kuracağınızdan korkarım. Ben ne size, ne de sizin korumanıza güvenirim. Ben sadece Allah'ın korumasına güvenirim. Allah'ın koruması sizin korumanızdan daha iyidir, Al*lah, onun ana, babası ve kardeşlerinden daha merhametlidir. Umarım ki, Bünyamini korumakla bana lütufta bulunur ve bana iki musibeti birden ver*mez. [117]

    65. Tahıllarını koydukları çuvallannı açınca, onları almak için verdikleri malı eşyalarının içinde buldular. Dediler ki : Ey babamız, daha ne istiyoruz? Melik'ten, bundan daha büyük nasıl bir ikram isteriz!? İşte bu aldığımız yiyecekler için verdiğimiz maldır. Biz farkına varmadan bize geri verilmiş. Bu iyilikten daha büyük iyilik olur mu? Tahılı bize eksiksiz olarak verdi. Karşılığını da geri verdi! Bununla babalarını, Bünyamin'i göndermeme fikrinden vazgeçirmek istiyorlardı. Ailemize yiyecek ve gıda maddeleri getiririz. Kardeşimizi de tehlikelerden koruruz. Yakup (a.s.)'u Bünyamin'i göndermeye daha fazla teşvik etmek için, kardeşlerini koruyacaklarını tekrar söylediler. Onu beraberimize aldığımız takdirde bir deve yükü daha fazla tahıl alırız. Rivayete göre Hz. Yusuf, bir kişiye, bir deve yükü yiyecekten fazla vermiyordu. Onlara 10 deve yükü vermiş, onbirinciyi ise, kardeşleri Bünyamin gelinceye kadar vermeyeceğini söylemişti. Bunu vermek Melik için kolaydır. Çünkü o cömerttir. [118]

    66. Babalan onlara dedi ki: Bana kesin bir söz vermedikçe ve bana geri getireceğinize dair Allah adına yemin etmedikçe Bünyamin'i sizinle beraber Mısır'a asla göndermeyeceğim. Ancak mağlup düşer de onu kurtaramazsamz ve buna herhangi bir, yolunuz veya çareniz kalmazsa o başka.... Mücâhid şöyle der! Ancak hepiniz Ölürseniz o başka o takdirde bu benim katımda bir ma*zeret olur. Oğulları yemin edip ona kesin söz verince dedi ki : Allah buna şahitir ve bunu gözetmektedir. [119]

    67. "Ey oğullarım ! Mısır'a bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin" dedi. Tefsirciler şöyle der: Oğulları güzel ve görkemli oldukları İçin, toplu halde girdikleri takdirde onlara nazar değmesinden korktu. Nazar değmesi haktır.[120] Kişiyi kabre, deveyi kazana sokar. Nitekim hadiste böyle buyrulmuştur. Ben tedbirimle, Allah'ın hakkınızdaki hükmünden herhangi bir şeyi sizden savamam. Çünkü sakınmak kaderi engelleyemez. Hüküm sadece bir olan Allah'a mahsustur. Hiç kimse ona ortak olamaz. Hiçbir şey de onun takdirini engelleyemez. Sadece ona güvendim ve ona dayandım. İman ve tevekkül sahibi olanlar sadece ona dayansın ve işlerini ona bıraksınlar. [121]

    68. Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girdiler. Ayrı ayrı kapılardan girmeleri, Allah'ın hükmünden herhangi bir şeyi onlardan savacak değildi. Ancak böyle girişleri, Yakub'un oğullarına karşı şefkatinden dolayı onlara göz değebileceği-ne dair korkusu*nu ortadan kaldırdı. Şüphesiz Yakup geniş bir ilim sahibidir. Çünkü biz ona vahiy yoluyla ilim verdik. Bu, Yüce Allah tarafından Yakub (a.s.) hakkında büyük bir övgüdür. Çünkü O, peygamberlik nuru ile biliyordu ki, sakınmak kaderi savamaz. Fakat insan*ların çoğu Allah'ın peygamberlerine ve temiz kullarına tahsis ettiği, dünya ve âhirette faydalı olacak ilimleri bilmezler.[122]


    Edebî Sanatlar

    1. Ben yedi sığır görüyorum" Burada şimdiki zaman kipi, geçmiş bir halin hikayesi için kullanılmıştır.
    2. Semizler" ile Zayıflar" kelimeleri arasında tıbâk vardır. Aynı şekilde " Yeşiller" ile " Kurular" kelimeleri arasında da tıbak vardır.
    3. Karışık rüyalar". Bu istiare türlerinin en beliğ ve en güzellerindendir. Çünkü demet haline getirilmiş karışık ot" demektir. Burada karışık rüyalar, onların içinde bulunan hoşa giden ve gitmeyen, iyi ve kötü şeyler, farklı birçok cinsten toplanıp demet haline getirilmiş karışık otlara benzetilmiştir.
    4. Yusuf, ey doğru sözlü adam !" Bu, beraat~i istihlâl " dir. Aziz'in gönderdiği adam, sorusuna beklediği cevabı almak için, sormadan önce Yusuf u övdü.
    5. Kıtlık yılları, daha önce onlar için hazırladığınız şeyleri yerler" Burada mecâz-ı aklî vardır. Çünkü "seneler" yemez ancak insanlar, daha önce stok ettikleri şeyleri yerler. Bu, yüklemin zamana isnadı nevindendir. Nitekim edebiyatçılar şöyle derler: Zahidin gündüzü oruçlu, gecesi namazhdır.[123]
    6. Nefis, mutlaka kötülüğü çokça emredicidir." Burada nefsin arzulara çokça sürükleyici ve sapık yollara çokça çekici olduğunu anlatmak için emredici" yerine " çokça emredici " kelimesi kul*lanıldı. Çünkü vezni aşırılık ifade eden kalıplandandır.
    7. Onlar onu tanımadıkları halde O, onları tanıdı." Burada tanıdı" ile tanımadı" kemlimeleiri arasında tıbâk vardır.
    8. Bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin." Burada itnab vardır. İtnâb, çok iyice yerleştirmektir. Bunda da, edebî sanatlardan "tıbâk-i selb" denilen sanat vardır.[124]

    Faydalı Bilgiler

    Rasulullah (s.a.v.) Yusuf (a.s.) 'u cömertliği, sabrı ve yumuşak huyluluğu hususunda övdü ve şöyle buyurdu: Eğer ben, Yusuf un kaldığı zindanda kalsaydım, çıkarmak için gelen adamın çağrısını hemen kabul ederdim.[125] İşte bu Yusuf (a.s.)'un iffetli ve kötülüklerden uzak duruşu hususunda delil olarak yeter. [126]

    Bir Nükte

    Bazı âlimler dedi ki: Allah, Hz. Yusufa peygamberlik verinceye ka*dar kadınlar ona şehvetle bakmaya devam ettiler. Allah ona peygamberlik heybeti verdi de, onun bu heybeti, kendisini gören herkesi meşgul edip güzelliğini görmesine engel oldu. [127]

    69. Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı, "Şüphesiz ben, senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme"dedİ.
    70. Yusuf onların yükünü hazırladığı zaman kardeşinin yükü içine bir münâdî "Ey kafile gerçekten siz hırsızlarsınız! diye seslendi.
    71. Yusuf'un kardeşleri onlara dönerek, "ne kaybettiniz? " dediler.
    72. "Kralın su kabını yitirdik, onu getirene bir deve yükü var. Ben de buna kefilim" dedi.
    73. "Allah'a andolsun ki, bizim bu yerde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz." dediler.
    74. Yusuf'un adamları dediler ki: "Peki siz yalancıysanız onun cezası nedir.?
    75. " Onun cezası, kayıb eşya yükünde bulunankimsenin kendisidir. İşte ona el koymak onun cezasıdır. Biz zâlimleri böyle cezalandırırız" dediler.
    76. Bunu üzerine Yusuf kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik, yoksa Kralın kanununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sa*hibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
    77. Kardeşleri dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı" Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı, dedi ki: Siz daha kötü durumdasınız! Allah, sizin anlatmakta olduğunuzun mahiyetini çok iyi biliyor.
    78. Dediler ki: "Ey Aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Şüphesiz biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz."
    79. "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah'a sığınırız, çünkü o taktirde biz gerçekten zâlimler oluruz" dedi.
    80. Ondan ümitlerini kesince gizli görüşmek üzere ayrılıp çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha öncede Yusuf hak*kında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Ben, ba*bam bana izin verinceye veya benim için Allah hükme-dinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdir.
    81. Siz babanıza dönün ve deyin ki: Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.
    82. İçinde bulunduğumuz şehire ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.
    83. Babaları dedi ki: "Hayır, nefisleriniz sizi bir işe sürükledi. Güzel bir şekilde sabretmek gerekiyor. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."
    84. Onlardan yüzçevirdi de gamını yutarak: "Ey Yusuf'un üzerindeki gamım!" dedi. Ve üzüntüden iki gözü ağardı.
    85. Oğulları, "Allah'a andolsun ki sen hâlâ Yusuf'u anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın, ya da he*lak olacaksın!" dediler.
    86. Ya'kûb, "Ben sâdece gam ve kederimi Allah'a arzediyoruin. Ve ben sizin bilenıiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından biliyorum." dedi.
    87. Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, Allanın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.
    88. Yusuf'un yanına girdiklerinde dediler ki: "Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz, değersiz bir sermaye ile geldik. Bize ölçeği tam ver, ayrıca bize biraz da yardım et, çünkü Allah yardım edenleri mükâfa-atlandırır.
    89. Yusuf dedi ki: "Siz, cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?"
    90. "Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun?" dediler. O da ben Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lütfetti. Çünkü kim Allahtan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah, güzel davrananların mükâfaatını zayi etmez."
    91. Kardeşleri dediler ki: "Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize' üstün kılmış. Hakikat şu ki, biz gerçekten hatalı kimselermişiz.
    92. Yusuf dedi ki: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.
    93. "Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun. Gözleri görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin.

    Ayetlerin Öncekilerle Münasebetleri

    Bu âyetler Hz. Yusuf un kardeşlerinin Mısır'a ikinci defa gelişlerinden bahseder. Bu gelişlerinde, yanlarında Yusuf un öz kardeşi Bünyamin de vardır. Aynı zamanda, tas, Bünyamin'e verilen yükün içinden çıktığında onun durumu ve ona yapılan işlemden ve Hz. Yusuf (a.s.)'un şeriatının hükmüyle Bünyamin'i yanında alıkoymasından bahseder. Daha sonra da, Yakub (a.s.)'un, iki çocuğunu yitirmesi ve bundan duyduğu üzüntü sonunda gözlerini kaybederek imtihanının tamamlanmasından bahseder. [128]

    Kelimelerin İzahı

    Üzülürsün.
    Iyr, üzerlerinde yük bulunan develer. Daha sonra bu kullanış yay-gınlaşarak her kafileye îyr denildi.
    Suva', tahıl ve benzeri şeylerin ölçüldüğü ölçek, tas. Müzekkeri ve müennesi aynıdır. Zeîm, kefil demektir. Güzel ve kolay gösterdi.
    İçi üzüntü olup gizleyen ve kimseye açmayan kişi. Arap dilinde nakıs fiil olan nin benzerlerinden olup1 hâlâ devam ediyorsun" manasınadır.
    Harad, ölüme götüren bir hastalık. Şair şöyle der:
    Gece üzüldüm. Bu üzüntü beni hasta etti. Geçmişte de hastalığımı artırmıştı. Bundan önce, sevgi de ağır hastalığa sebep olan şeylerdendir. Harad, aslında, vücutta veya akılda meydana gelen bozukluk manasınadır.
    Bessi, üzüntüm. Bess, derin üzüntü ve keder manasınadır.
    Araştırın. Tehassus, duyu organları ile araştırmak, işin aslını öğreninceye kadar iyice araştırmak. Bir görüşe göre tehassus, hayırda ve serde kullanılır.
    Kınama yok. Tesrîb, kınamak demektir. [129]

    Âyetlerin Tefsiri

    69. Yakub'un oğulları Yusuf un huzuruna girdiklerinde, Yusuf, kardeşi Bünyamin'i kucakladı. Ben senin kardeşin, Yusufum, dedi: Yusuf böyle söyledi ve durumu gizlemesini istedi: Geçmişte bunların bize yaptıklarına üzülme. Al*lah bize lütfedip hayırlısıyla bizi bir araya getirdi. Tefsirciler şöyle der: Kardeşleri Yusuf un huzuruna girdiklerinde Yusuf onlara ikram ve ihsanda bulundu, güzel bir şekilde ağırladı. Sonra ikişer ikişer ayrı odalarda yatırdı. Bünyamin tek kaldı. Yusuf: "Bunun arkadaşı yok. Bu, benimle beraber kal*sın" dedi. Gece, Yusuf onu kucaklıyor ve boynuna sarılıyordu. Bünyamin'e şöyle dedi: Ben senin kardeşin Yusufum. Onların yaptıklarına üzülme. Son*ra bir hile ile Bünyamin'i yanında bırakacağını kendisine bildirdi ve bu olayı gizli tutmasını ona emretti. [130]

    70. İhtiyaçlarını temin edip yiyecek ve gıda madde*lerini develerine yükleyince, Hz. Yusuf tasm, kardeşi Bünyamin'in eşyası içine konulmasını emretti. Bu, mücevherlerle süslen*miş altın bir tas idi. Sonra bir tellâl seslendi Ey deve sahipleri! Ey yolcu kafilesi! dedi. Siz, hırsız bir toplumsunuz. Bu*rada Yusuf (a.s.) kardeşini yanında alıkoyma gibi faydalı bir işten dolayı onlara hırsızlık suçunu isnat etmeyi mubah saydı. [131]

    71. Tesfirciler şöyle der: Tellallar onlara ulaşınca, "Biz size İkram etmedik mi? Sizi güzelce ağırlamadık mı? Size eksiksiz bir şekilde tahılı Ölçüp vermedik mi? Başkalarına yapmadığımız iyiliği size yapmadık mı? dediler. Yakub (a.s.)'un oğulları: "Evet bunları yaptınız. Bir şey mi var?" dediler. Tellallar: Kralın su kabını yitirdik, sizden başkasından da şüphelenmiyoruz. İşte Yüce Allah'ın, âyetinin tefsiri budur. Yani onlara döndüler ve: Neyi yitirdiniz, neyiniz kayboldu." diye sordular. Ne çaldık? yerine Neyi yitirdiniz? demeleri, edep kurallarına dikkat çekmedir ve suçsuz kimseleri hırsızlık itham ederek düşünüp taşınmadan konuşmamak hususunda peşlerinden gidenler için bir uyarıdır. Dolayısıyla onlar da bunlara karşı edepli davranmaya mecbur kaldılar ve[132]

    72. Kralın, mücevherlerle süslenmiş ölçeğini yitirdik. Ölçeği getirip bize verene mükâfaat olarak bir deve yükü yiyecek vereceğiz, Ben de buna kefilim. Garanti veriyorum. [133]

    73. Bu, yemin cümlesi olup hayret manası taşımaktadır. Yani onlar hayretle dediler ki: Ey topluluk! Vallahi biliyorsunuz ki, biz sizin yurdunuzda fesat çıkarmak için gelmedik. Biz asla, hırsızlık sıfatını alanlardan değiliz. Çünkü biz Peygamber çocuklarıyız. Biz böyle çirkin işleri yapmayız. Beyzâvî şöyle der: Ya'kûb (a.s.)'un oğulları, suçsuz olduklarına dair Mısırlıların hakkındaki bilgilerini şahit tuttular. Çünkü Msırlılar onların çok güvenilir kimseler olduklarını bi*liyorlardı. Mesela, yüklerine konan malı getirmişler ve herhangi bir kimse*nin ekinini veya yiyeceğini yemesinler diye hayvanların ağızlarını bağlamışlardı.[134]

    74. Tellalar dediler ki : Eğer siz, suçsuzluk iddianızda yalancı çıkarsanız, sizin şeriatınızda hırsızın suçu nedir?[135]

    75. Dediler ki: Eşyası içinde tas bulunan hırsızın cezası, kimin malını çalmışsa, onun kölesi olmasıdır. Hırsızlık ve benzeri suçlarla Allah'ın kanunlarını çiğneyen kimseleri biz böyle cezalandırırız. Onların bu sözü Ya'kûb (a.s.)'un şeriatının hükmüdür. İslam Şeriatında hırsızın ellerinin kesilmesi emriyle bu hüküm kaldırılmıştır. [136]

    76. Hz. Yusuf, kardeşi Bünyamin'in yükünden önce diğer kardeşlerinin yükünü aramaya başladı. Tefsirciler şöyle der: Yusuf (a.s.)'un bu davranışı, önceden kurduğu hileyi tamamlayıcı ve ithamı ortadan kaldırıcı mahiyettedir. Çünkü, Yusuf un kardeşleri suçsuz olduklarım iddia edince tellallar onlara, "Yüklerinizi tek tek aramamız gerekiyor" dediler. Bunun üzerine onları Yusuf' a götürdüler. Yusuf, Bünyamin'in yükünden önce diğer kardeşlerinin yükünü aramaya başladı. Katâde şöyle der: Bize anlatıldığına göre Hz. Yusuf, her bir yük ve eşyayı açtıkça, onlara attığı iftiradan dolayı, Allah'tan affını istiyordu. Nihayet, en küçük kardeşi Bünyamin kaldı. Yusuf (a.s.) dedi ki: Ben bunun bir şey aldığını sanmıyorum. Kardeşleri: Vallahi, onun yüküne de bakmadan seni bırakmayız" dediler. Çünkü bu, senin için de bizim için de daha iyidir. Bünyamin'in eşyasını açınca, tası onun içinde buldular. İşte âyeti bunu anlatır. Yani : Yusuf, tası kardeşi Bünyamin'in eşyası içinden çıkardı. Tası oradan çıkarınca kardeşleri utançlarından başlarını Önlerine eğdiler ve Bünyamin'i kınadılar. Ona "Ey Rahil'in oğlu! Bizi rezil ettin, yüzümüzü kara ettin" dediler. İşte böylece, kardeşini yanında tutması için Yusuf'a bu hiyleyi ilham ettik ve onun için bunları yaptık. Mısır kralının kanununa göre, Yusufun kardeşini alıkoyma hakkı yoktu. Çünkü krala göre hırsızın cezası, dövülmek ve çaldığının iki katını ödetmekti. Ancak Allah'ın dilemesi ve izni hariç. Bu âyet gösteriyor ki, bu hile, Allah'ın Yusuf (a.s.)'a ilhamı ve öğretmesiyle olmuştur. Yusufu yücelttiğimiz gibi, ilim sayesinde, kullarımızdan dilediğimizin makamlarını yükseltiriz. Herşeyi bilen alemlerin Rabbine varıncaya kadar, her âlimin üstünde, on*dan daha iyi bilen birisi vardır. Hasan-ı Basrî şöyle der: İlim Allah'a varıncaya kadar, her alimden daha üstün bir alim vardır. İbn Abbas şöyle der: Allah her alimden üstün, her şeyi bilen ve herşeyden haberdar olandır.[137]

    77. Ya'kûb (a.s.)'un oğulları Hz. Yusufu kastederek dediler ki : Bünyamin hırsızlık ettiyse, bundan önce de bunun öz kardeşi hırsızlık etmişti. Hırsızlıktan uzak durmaya çalıştılar ve onu Yusuf ve kardeşinin üzerine attılar. Yusuf, kardeşlerine merhametinden dolayı, onların bu sözünü sineye çekti ve durumu açıklamadı.! Yusuf, kendi kendine: "sizin yaptığınız daha kötüdür. Çünkü siz kardeşinizi babanızdan çaldınız, sonra da suçsuz kimseye iftira etmeye başladınız. Bu sözü onların yüzüne değil, içinden söyledi. Sizin attığınız iftirayı Allah çok iyi bilir.[138]

    78. Bu bir merhamet ve şefkat dilemedir. Yani, yalvararak dediler ki: Ey yüce efendi ! Bünyamin'in babası yaşlı bir ihtiyardır. Onun ayrılığına dayanamaz. Onun yerine bizim birimizi al. Babamız bizi onun gibi sevmez ve bize acımaz.
    Biz seni iyilik edenlerden görüyoruz. Bize yaptığın iyiliği tamamla. Bizi lütfa ve iyiliğe alıştırdın. [139]

    79. Birinin suçu yüzünden diğerini yakalamaktan Allah'a sığınırız. Eğer bunu yaparsak, biz zalimler oluruz. Âlûsî şöyle der: "Çalan yerine" eşyamızı yanında bulduğumuz kimse" denilmesi, hakikati ortaya çıkarmak ve yalandan sakınmak içindir.[140]

    80. Onlar kesin bir şekilde isteklerine cevap almaktan ümit kesince ve rica etmenin bir faydası olmadığını anlayınca, halktan ayrılıp birbirleriyle gizlice konuşmaya ve istişareye başladılar. En yaşlıları olan Rubil dedi ki: Kardeşinizi geri götüreceğinize dair babanıza sağlam bir söz vermemiş miydiniz? Bundan önce, Yusuf'a yaptıklarınızı hatırlamıyor musunuz? Şimdi babanıza nasıl döneceksiniz, Babam bana buradan çıkma izni vermedikçe Mısır ülkesinden ayrılmayacağım, veya kardeşimin kurtulmasıyle Allah benim lehimde hükmedinceye kadar buradan ayrılmayacağım. O, hâkimlerin en âdilidir. Çünkü o, sadece hak ve adaletle hükmeder. [141]

    81. Babanıza dönünüz ve olup bitenlerin aslını ona bildiriniz, ona, "Oğlun Bünyamin hırsızlık etti" deyiniz Biz sadece, kesin olarak bildiğimiz şeye şahidiz. Biz, tası onun eşyası içinde gördük. Biz sana söz verdiğimiz zaman, onun hırsızlık yapacağını bilmiyorduk. [142]

    82. Olup bitenlerin aslını Mısır halkına sor. Beyzâvî şöyle der: Yani Mısırlılara bir adam gönder, ve meseleyi onlara sor.[143] Beraber geldiğimiz kafileye de sor. Bu kafile, Ken'an topluluğundan olup bu yolculukta Yakup (a.s.)'un oğullan ile beraber idiler, Biz onun hakkında size doğru haberler veriyoruz. [144]

    83. Yakub (a.s.) dedi ki : Nefsiniz size bu büyük işi ve tuzağı güzel ve kolay gösterdi de, onu uyguladınız. Daha önce Hz. Yusuf'a yaptıklarını bildiği için, onları Bünyamin'e tuzak kurmakla suçladı. Sevabımı Allah'tan bekleyerek sabretmekten başka bir çare bulamıyorum. Allah'ın bizi bir araya getireceğini ve onların hepsini görmek suretiyle, gözümü aydın kılacağını umuyorum. Şüphesiz o, benim halimi bilir, tedbirinde ve tasarrufunda hikmet sahibidir. [145]

    84. Yakub (a.s.), oğullarından işittiği sözlerden hoşlanmadığı için onlardan yüzçevirdi, Ey, benim, Yusuf'a olan hasret ve üzüntüm! İki çocuğuna çok üzüldüğü için, aşın derecede ağlamasından gözleri görmez oldu.[146] Kalbi üzüntü ve öfke doluydu. Fakat bunu nefsinde gizliyordu. O, bu şiddetli musibetten dolayı gam ve kederle dolmuştu. Ebussuûd şöyle der: Musibet, Yusuf'un iki kardeşinin yani Bünyamin ile Yâhuza'nın basma gelmiş olmasına rağmen, Yusufa üzülmesinin sebebi şudur: Yusuf'un hatırası onun bütün kalbini sarmıştı. Onu unutamiyordu. Bir de Bünyamin ile büyük kardeşlerinin hayatta olduklarına inanıyor ve döneceklerini umuyordu. Yusufa gelince, onun hakkında, Allah'ın lütuf ve merhametinden başka ona ümit verecek bir şey yoktu.[147] Râzi şöyle der: Yeni üzüntü, kalpte saklı olan eski üzüntüyü artırır. Üzüntü, başka üzüntü doğurur ve kederleri artırır. Şâir şöyle der:
    Ona dedim ki, üzüntü üzüntüyü doğurur. Beni bırak. İşte bunun hepsi Malik'in kabridir.[148]

    85. Dediler ki, Allah'a andolsun ki sen hâlâ Yu-sufu anıyor ve onun için sızlanıyorsun. Sonunda seni ölüme götürecek bir hastalığa yakalancaksın veya üzümü ve hasretten helak olup gideceksin. [149]

    86. Yakub (a.s.) onlara dedi ki: Ben keder ve üzüntümü size şikâyet etmiyorum. Sadece Allah'a şikâyet ediyorum. Ancak ona yapılan şikâyetin faydası olur. Ben, Allah'ın rahmet ve ihsanı sayesinde, sizin bilmediklerinizi bilirim. Allah'ın bana merhamet ve lütfedeceğini, beklemediğim bir taraftan bana sevinç vereceğini umuyorum. [150]

    87. Ey oğullarım! Geldiğiniz yere gidin. Yusufu arayın. Duyularınızla o ve kardeşi hakkında bilgi edinmeye çalışın. Allah'ın rahmetinden ve rahata kavuşturmasından ümid kesmeyin. Şüphesiz Allah'ın rahmetinden, onun kudretini inkar edenlerden başkası ümit kesmez. [151]

    88. sözün bir kısmı haz-fedilmiştir. Yani Mısır'a gitmek üzere yola çıktılar. Yusuf un huzuruna girdiler. Dediler ki: Ey Aziz! Bize ve halkımıza, şiddetli kurak ve kıtlıktan dolayı sıkıntılar geldi. Biz tüccarların istemeyerek ve
    küçük görerek atacakları az bir sermaye getirdik. İbn Abbas şöyle der: Araları yiyecek maddelerinin karşılığı olarak kabul edilmeyecek derecede değersiz idi.[152] Merhamet ve şefkat dileğiyle Yusufa karşı boyunlarını büktüler. Dediler ki: Bizim için ölçüyü tamamla. Paramızın değersizliğinden dolayı bize eksik verme. Kardeşimizi geri vererek bize ihsanda bulun[153] veya paramızın değersizliğini hoş karşıla. Allah, iyilik edenleri en güzel şekilde mükâfaatlandırır... Durum onları bu noktaya, yani yalvarma, sıkılma ve boyun bükme noktasına getirince, Yusuf, merhamete geldi ve gizlediği şeyi onlara açıkladı. [154]

    89. Dedi ki: Genç ve kuvvetli olduğunuz dönemde, Yusufa ve kardeşine ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz? Bundan maksat, olayın büyüklüğünü ifade etmektir. Sanki o şöyle diyordu: Yusuf hakkında işledikleriniz ve ona yaptıklarınız ne kadar çirkin işlerdi. Ebussuûd şöyle der: Hz. Yusuf, bunu onlara nasihat ve tevbeye teşvik olsun diye, bir de acıdığından dolayı söyledi.[155]

    90. Kardeşleri hayret ve şaşkınlık içinde dediler ki: Gerçekten sen Yusuf musun? Yusuf dedi ki: Evet, ben Yusuf'um. Bu da benim öz kardeşim. Allah, belalardan kurtulma, ayrılıktan sonra bir araya gelme ve zelil düştükten sonra izzete kavuşmayı bize nasip etti. Şüphesiz kim Allah'tan korkar, onun hakkını gözetir ve belâ ve imtihanlara sabrederse, Allah güzel iş yapanların sevaplarını iptal etmez, onların iyiliklerini zayi etmez, aksine onlara işlerinin karşılığını eksiksiz olarak öder. Beyzâvî şöyle der: Bu cümlede zamir yerine açık isim getirilerek denilmesi, güzel iş yapanların takva ve sabrı birleştirenler olduğuna dikkat çekmek içindir.[156]

    91. Bu, hatayı ikrar ve günahı itraftır. Yani: Allah takva, sabır, ilim ve yumuşak huyluluk ile seni bize üstün kıldı. Halbuki biz, sana yaptıklarımızdan dolayı günahkârız. Bu sebeple Allah seni aziz ve bizi ise zelil kıldı. Seni yüceltti, bizi hor ve hakir kıldı. [157]

    92. Hz. Yusuf onlara dedi ki: Bugün sizi kınama yok, size bir ceza da yok. Bilakis yaptıklarınızı bağışlıyorum. Al*lah sizi affetsin. Bu, onların yaptıklarının bağışlanması için bir dua ve Hz. Yusuf tarafından fazla bir lütuftur. O Yüce Allah, tevbe edenlere, bağışlama ve merhametiyle ihsanda bulunan, kullarına herkesten çok merhamet edendir. [158]

    93. Benim bu gömleğimi götürün ve onu babamın yüzüne koyun. Taberî şöyle der: Anlatıldığına göre Yusuf (a.s.) kendini kardeşlerine tanıtınca onlara babasını sordu. Dediler ki: "Üzüntüden gözleri görmez oldu." O zaman Yusuf (a.s.) onlara gömleğini verdi.[159] Yusuf (a.s.) hayatta olduğunu babasına müjdelemek ve bununla babasını sevindirmek istedi. Gömleği yüzüne korsanız, tekrar görecek duruma gelir. Ya'kub soyundan olan bütün aile efradını ve çoluk çocuğu bana getirin. [160]

    Edebi Sanatlar

    1. Yiyecek ve gıda maddelerini develere yükleyince..." Burada iştikak cinası vardır. Aynı şekilde, Bir tellal bağırdı" kelimeleri arasında da iştikak cinası vardır.
    2. Onu gizledi." ile " Onu açıklamadı, lafızları arasında tıbak vardır.
    3. İhtiyar, yaşlı" Burada Yusufun merhametini celbetmek için itnab yapılmıştır.
    4. Köye sor." Burada mecâz-ı mürsel vardır. Alakası, mahalliyettir. Yani, "köy halkına sor" demektir.
    5. Ey,Yusuf a karşı olan kederim!." Burada da lafızları arasında iştikak cinası vardır.
    6. Allah'a andolsun ki, sen hâlâ.." Burada hazıf yoluyla îcâz vardır. takdirindedir.
    7. "Allalı'ın rahmetinden ümit kesmeyin." Burada istiare vardır. Rüzgarın hoş bir koku ile hafif hafif esmesi manasına gelen revh, sıkıntıdan sonra gelen ferahlık ve darlıktan sonra gelen rahatlık manasına istiare olarak kullanılmıştır. [161]

    Bir Nükte

    Kâdî İyaz, "Şifa" adlı kitabında şöyle anlatır: Bir bedevî, bir adamın "Lf Ij.rtU. 4ju 1^-LıJ UU Ondan ümitlerini kesince bir kenara çekilip aralarında gizli gizli konuşmaya başladılar." âyetini okuduğunu işitince şöyle dedi: Ben şehâdet ederim ki, hiçbir mahlûk böyle söz söyleyemez.[162] Çünkü bu âyet onların bütün insanlardan nasıl ayrılıp tek başlarına kaldıklarını, görüş alışverişinde bulunduklarını, babalarına döndüklerinde ona nasıl yalan söyleyeceklerini ve olayı ona nasıl anlatacaklarını açıklamaktadır. İşte böylece bu kısa âyet, uzun bir kıssanın manalarını kapsamaktadır. [163]

    94. Kafile ayrılınca, babaları, "Eğer bana bunak demezseniz inanın ben Yusuf'un kokusunu alıyorum!" dedi.
    95. (Onlar da) "Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığındasın" dediler.
    96. Müjdeci gelince, gömleği Yakub'un yüzüne koydu ve gözleri görecek duruma geldi, o zaman şöyle dedi: "Ben size, Allah tarafından sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim, demedim mi!"
    97. Oğulları dediler ki: "Ey babamız! Allah'tan bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar idik."
    98. Yakub "Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü o bağışlayan, pek merhamet edendir." dedi.
    99. Yusuf'un yanma girdikleri zaman, ana-babasi-nı kucakladı, "Emin olarak Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin!" dedi.
    100. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için secdeye kapandılar. Yusuf dedi ki: "Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın tabiridir. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşimin arasını bozduktan sonra beni zindandan çıkarmak ve sizi çölden getirmek suretiyle Rabbim bana ihsanda bulundu. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."
    101. "Ey Rabbim! Mülkten bana verdin ve bana olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!"
    102. İşte bu gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahyediyoruz. Çünkü onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman, sen onların yanında değildin.
    103. Sen çok arzulu olsan da, insanların çoğu iman edecek değillerdir.
    104. Halbuki sen buna karşı onlardan bir ücret istemiyorsun. Kur'an âlemler için ancak bir öğüttür.
    105. Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, on*lar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.
    106. Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.
    107. Allah tarafından herkesi kapsayacak bir musibetin gelmeyeceğinden veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopmayacağından emin mi oldular?
    108. De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı tenzih ederim! Ve ben de ortak koşanlardan değilim."
    109. Senden önce de şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. Yeryüzünde hiç gezmediler mi ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
    110. Nihayet tam peygamberler (kavimlerinin inanmalarından) ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. Suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.
    111. Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için büyük bir ibret vardır. Bu Kur'an uydurulmuş bir söz değildir. Ancak kendinden öncekilerin tasdiki, her şeyin açıklanması, iman eden bir toplum için rahmet ve bir hidayettir.

    Ayetlerin Öncekilerle Münâsebeti

    Bu âyetler Ya'kub (a.s)'un bütün ailesinin Mısır'a gelişinden, Hz. Yusuf saltanat ve hükümranlığın izzet ve azameti içinde iken huzuruna girmelerinden, babası ve annesi ile onbir kardeşinin onun huzurunda eğilmesi ile rüyasının gerçekleşmesinden, ayrılıktan sonra bir araya gelmelerinden, daha Önceki soğukluğun giderek sevgiye dönüşmesinden bahseder. Sonra bu mübarek sûre, gözleri, kainatta Allah'ın birlik ve kudretini gösteren enteresan olaylara ve Kur'an'daki kıssalarda bulunan İbret ve öğütlere yönelterek son bulur. Andolsun onların kıssalarında, akıl sahipleri için ibret vardır. [164]

    Kelimelerin İzahı

    Bana bunak diyorsunuz. Asmaî şöyle der: Kişi, bunaklığından dolayı çok konuştuğunda ona denir. Zemahşerî şöyle der: bir kimseye bunak demektir. Fened, ihtiyarlıktan dolayı kişinin bunaması ve aklının gitmesi demektir. Bunamış erkeğe, denilir, fakat bunamış kadına denilmez. Çünkü kadın, gençliğinde görüş sahibi değildi ki, ihtiyarlayınca bunamış olsun.[165]
    Dalâlike, doğru olan şeyden uzaklaşman.
    Bedvü, çöl demektir.
    Bozdu. Sürücü, hayvanı hızlı yürütmek için dürttüğünde denir. Bu kelime burdan alınmıştır.
    Fâtır, yoktan icad eden. Yarmak manasına gelen fiilinden türemiş olup daha sonra yaratmak ve icat etmek manasında kullanılmıştır.
    Gâşiye, onları örtecek bir azap. Bağteten, "ansızın" demektir. Be'sünâ, azabımız. İbret, öğüt ve nasihat demektir.[166]

    Ayetlerin Tefsiri

    94. Kafile, Mısır'dan Şam bölgesine doğru yola çıkınca, Ya'kub (a.s) yanında bulunan yakınlarına dedi ki: "Ben Yusuf un kokusunu alıyorum." İbn Abbas şöyle der: Bir rüzgâr esip Yu-sufun gömleğinin kokusunu Yakub (a.s)'a götürdü. Halbuki aralarında sekiz günlük mesafe vardı.[167] Eğer bana beyinsiz ve bunak demezseniz, size Yusuf'un hayatta olduğunu söyleyebilirim. Cevabı mahzuftur. Takdiri, şeklindedir. [168]

    95. Torunları ve yanında bulunanlar dediler ki: Vallahi sen Yusuf'u aşırı derecede sevdiğin, ona çok düşkünlük gösterdiğin ve onu göreceğini umduğun için eski hatanda ve doğru yoldan uzaklığında devam ediyorsun. Tefsirciler şöyle der: Onlar Yusuf'un öldüğüne inandıkları için böyle söylediler. [169]

    96. Müjdeci, sevinçli haberi getirince.. Mücâhid der ki: Müjdeci, daha önce Yusufun kanlı gömleğini getiren kardeşi Yahuza idi."Babamı daha önce üzdüğüm gibi, şimdi de sevindireyim" dedi.[170]
    Müjdeci gömleği Ya'kub (a.s)'un yüzüne koydu. Ya'kub, meydana gelen sevinç ve mutluluktan dolayı tekrar görmeye başladı. Ya'kub oğullarına dedi ki: "Ben, Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyi, yani Yusuf'un hayatta olduğunu ve rüyanın gerçekleşmesi için Allah'ın onu bana tekrar vereceğini size söylememiş miydim? Tefsirciler şöyle der: Ya'kub (a.s) oğullarına şu sözünü hatırlattı: Ben sadece gam ve kederemi Allah'a arzediyorum. Ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından biliyorum."[171] Rivayete göre, Yakub (a.s) müjdeciye "Yusuf nasıl?" diye sordu. O da: "Yusuf Mısır'ın hükümdarıdır" dedi. Ya'kub (a.s): Ben hükümdarlığı ne yapayım? Sen gelirken o hangi din üzerinde idi?" dedi. Müjdeci: "İslam dini üzerinde idi" dedi. Ya'kub (a.s): "İşte şimdi nimet tamamlandı" dedi.[172]

    97. Dediler ki: Ey babamız! Bizim günahlarımızın affını dile. Oğullan, işledikleri kusurdan dolayı, babalarının kendileri için af dilemesini istediler. Hatalarını itiraf ederek şöyle dediler: Biz, Yusuf a yaptıklarımızda hatalıyız.[173]

    98. Yakub (a.s) dedi ki: Sizin için Rabbimdan af dileyeceğim." Ya'kub (a.s) böyle diyerek onlara af dileyeceğine dair söz verdi. Tefsirciler şöyle der: Kabule daha şayan olsun diye, af dilemeyi seher vaktine erteledi. Bir görüşe göre de: Duaların kabul olduğu saati arayıp bulmak için, af dilemeyi Cuma gününe erteledi.[174] Şüphesiz Allah günahları bağışlayan ve kullara merhamet edendir. [175]

    99. Yakub, oğulları ve bunların aile efradı Yusuf un huzuruna girince, Yusuf anne ve babasını kucaklayarak boyunlarına sarıldı. Her türlü kötülükten emin olarak Mısır ülkesine girin" dedi. Hayır ve bereket dilemek maksadıyla "inşallah" dedi. [176]

    100. Anne ve babasını, hükümdar tahtında yanına oturttu. Annesi, babası ve kardeşleri, huzuruna girdiklerinde ona secde ettiler. Tefsirciler şöyle der: Onlara göre bu secde, ibadet değil, sadece selamlama ve hürmetten ibarettir. Yusuf (a.s) dedi ki: Ey babacığım! İşte bu, küçüklüğümde gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu doğru kıldı. Çünkü rüyada gördüğüm gibi çıktı. Rabbim beni zindandan çıkarmakla bana lütfetti. Tefsirciler şöyle der: Hz.Yusuf, kendisinden bir lütuf olarak, kardeşlerini utandırmamak ve onları affettikten sonra yaptıklarını tekrar onlara hatırlatmamak için kuyudan çıkarılma olayından bahsetmedi. Sizi çölden getirdi. Çünkü onlar Filistin çölünde devecilik ve koyunculuk ediyorlardı. Allah'ın Ya'kub (a.s)'un ailesine verdiği nimeti onlara hatırlattı. Zira Allah onları çölden şehire götürdü ve aileyi Mısır'da bir araya getirdi. Taberî şöyle der: Anlatıldığına göre Hz. Yakub, beraberinde oğullan ve onların da çocukları olduğu halde Mısır'a girdikleri zaman yüz kişiden az idiler. İsrailoğulları olarak Mısırdan çıktıkları gün ise 600.000 den fazla idiler.[177] Daha önce şeytan, aldatmak suretiyle, kardeşlerimle benim aramı açmışken, Rabbim lütfuyla bunu düzeltti. Ebu Hayyan şöyle der: Kardeşlerinin durumundan bu kadarcık bahsetti. Çünkü nimet, belâ ve sıkıntının arkasından geldiğinde değeri fazla olur.[178] Şüphesiz Rabbimin tedbiri güzeldir. O dilediğini, insanların hissedemeyeceği ve anlayamayacağı gizli bir incelik içinde gerçekleştirir. Rabbim yarattıklarını iyi bilir, yaptıklarında hikmet sahibidir. Tefsirciler şöyle der: Ya'kub (a.s) Mısır'da, Hz. Yusufla birlikte 24 sene kaldıktan sonra öldü. Şam bölgesinde, babası İshak'ın yanına gömülmesini vasiyet etmişti. Hz.Yusuf bizzat kendisi götürüp onu oraya gömdü. Babasını gömüp Mısır'a döndükten sonra yirmi üç sene daha yaşadı. Görevi tamamlatıp daha fazla yaşayamayacağını anlayınca, nefsi ebedî olan Melik'i arzu etti. Allah'a, salih olan babaları İbrahim ve İshak'a kavuşmayı isteyerek şöyle dedi: [179]

    101. Ey Rabbim! Bana izzet, makam ve saltanat verdin. Bunlar dünya nimetlerindendir. Bana rüya tabirini öğrettin. Bu da ilim nimetindendir. Ey gökleri ve yeri icat eden ve önceden benzerleri olmadan onları yaratan Allah! Sen, benim dünya ve âhiret işlerimin sahibisin. Beni müslüman olarak öldür ve salih kullarına kat. Hz.Yusuf, müslüman olarak ölünceye kadar, İslamiyetini koruması için Rabbine dua etti. Burada Yusuf (a.s)'un kıssası sona erer. Sonra, bunun ardından Hz. Mu-hammed (s.a.v)'in peygamberliğinin doğruluğuna dâir delil getirme işi takip eder. [180]

    102. Ey Muhammedi Yusuf ve onun kıssası hakkında haber verdiğimiz bu şeyler, sana vahy gelmeden önce bilmediğin gayb haberlerindendir. Biz, en açık bir şekil ve gayet güzel bir tasvirle onları sana öğretiyoruz ki, peygamberlik davanda doğru olduğun ortaya çıksın. Kardeşleri, Yusufa ve onu kendileriyle beraber göndermesi için babalarına hile yaparak, Yusufa tuzak hazırlayıp onu kuyuya atmaya hep beraber karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin ki, kıssanın hakikatim bilesin. Bu kıssa sana, herşeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah'tan vahy yoluyla geldi. [181]

    103. Bu âyet, Rasulullah (s.a.v)'ı tesellî etmektedir. Yani, sen ne kadar onların iman etmelerini arzulasan ve doğru yola gelmeleri için iıe kadar gayret sarfetsen de insanların çoğu, inkarda ısrarlarından dolayı sana inanmazlar. [182]

    104. Sen onlara verdiğin öğüt ve hayra davet karşılığı bir karşılık istemiyorsun ki, bu onlara ağır gelsin. Bu Kur'an, âlemlere bir öğüt ve nasihattan başka bir şey değildir. Sen bunu okumana karşılık onlardan bir mal istemiyorsun. Eğer akılları olsaydı kabul eder, inat etmezlerdi. [183]

    105. Göklerde ve yerde, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, denizler, bitkiler ve diğer enteresan şeyler gibi, Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren nice deliller vardır. İnsanlar gece gündüz bunları görür; sabah akşam üzerlerinden geçerler de, bunları düşünüp ibret almazlar. Binaaleyh, onların senden yüz çevirmelerine şaşma. Zira onların, Allah'ın birliğini ve kudretini gösteren bu delillerden yüzçevirmeleri daha garip ve daha şaşılacak bir iştir. [184]

    106. Senin kavminde bulunan o yalan-layıcıların çoğu, ancak başkasını Allah'a ortak koştukları zaman iman ederler. Yani onlar, hem Allah ile beraber putlara ibadet ederler, hem de Allah'ın yaratıcı ve rızık verici olduğunu söylerler. Ibn Abbas şöyle der: Onların, telbiye yaparken şöyle demeleri bundandır; "Lebbeyk, senin hiç ortağın yoktur. Ancak bir ortağın vardır ki, o senindir. Sen, hem onun, hem de onun sahip olduğu şeylerin de sahibisin.[185]

    107. O yalancılar, Allah'ın azabından bir musibetin kendilerini sarıp kuşativermesinden emin mi oldular? Yahut hiç farkına varmadıkları ve beklemedikleri bir yerden, bütün dehşetiyle ansızın kıyametin kendilerine gelivermesinden emin mi oldular? Bu soru inkar ifade eder. Bunda bir azarlama manası vardır. [186]

    108. Ey Muhammedi De ki, "İşte benim yolum budur, o, apaçık ve dosdoğru bir yoldur. Onda hiçbir eğrilik, hiçbir şek ve şüphe yoktur. Ben, tam bir açıklıkla ve kesin delille, Allah'a ibadete ve itaate çağırıyorum. Ben ve bana inananlar böyle yapıyoruz. Yüce Allah'ı her türlü ortak ve eşten tenzih ederim. Ben inanan ve Allah'ı birleyen bir kulum. Asla O'na ortak koşanlardan olmadım. [187]

    109. Ey Muhammedi Biz, senden önde de, peygamber olarak, sadece insanlardan bazı erkekleri gönderdik. Gökten melekleri peygamber göndermedik. Taberî şöyle der: Ne kadın, ne melek, sadece erkekleri peygamber gönderdik. Bize itaate davet etmeleri için onlara ayetlerimizi vahyediyorduk.[188] Âyet peygamberlerin insanlardan olduğunu kabul etmeyenleri veya kadınlardan da peygamber olduğunu iddia edenleri reddetmektedir. Bu Peygamberleri, çöllerde yaşayan insanlar arasında değil, şehirlerde yaşayanlar arasından gönderdik. Hasan-ı Basrî şöyle der: Allah kesinlikle, ne çölde yaşayanlar, ne kadınlar ve ne de cinlerden peygamber gönderdi.[189] Tefsirciler şöyle der: Peygamberler sadece şehir halkı arasından gönderilmiştir. Çünkü onlar daha bilgili ve daha yumuşak huylu idiler. Halbuki çölde yaşayanlar arasında bilgisizlik, kabalık ve sertlik vardı. O yalanlayanlar yeryüzünde hiç gezmediler mi ki geçmiş ümmetlerin başlarına gelenleri ve yalanlayanların yıkılıp yok oldukları yerleri görüp iyice düşünsünler ve ibret alsınlar!? Bu soru kınama ifade eder. Takva sahibi mü'minler için âhiret yurdu bu geçici yurttan daha iyidir. Halâ aklınızı kullanıp ta iman etmeyecek misiniz!? [190]

    110. Nihayet peygamberler kavimlerinin iman etmelerinden ümit kesipte kavimlerinin kendilerini yalanladıklarını anladıkları zaman sıkıntıları şiddetlendiği an onlara yardımımız geldi. Sıkıntının hakim olduğu, ızdırapların gırtlaklara sarıldı*ğı ve Allah'tan başka hiçbir yerde ümit kalmadığı bir ana tam manasıyla ve kesin olarak hakkı batıldan ayırarak yardım gelir. Peygamberleri ve onlara inananları kurtardık, kafirleri kurtarmadık. Suçluları şiddetle yakalayıp cezalandırdığımızda azabımız geri çevrilmez. [191]

    111. Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında nurlu akıl sahipleri için bir öğüt ve bir nasihat vardır. Bu Kur'an rivayet olunan haberler veya uydurulmuş sözler değildir. Fakat bu Kur'an kendisinden önce indirilmiş semavî kitapları tasdik edicidir. şeriat ve hükümlerden, helal ve haramdan ihtiyaç duyulan her şeyi açıklar. Ona inanan ve emir ve yasaklarına göre amel eden bir kavim için o sapıklıktan kurtaran bir hidayet ve azaptan kurtaran bir rahmettir. [192]

    Edebî Sanatlar

    1. Vallahi sen halâ şaşkmlığmdasın!" Onlar sözlerini yemin edatlarıyla pekiştirdiler. Pekiştirici edat türleri arka arkaya geldiği için bu tür bir ifadeye edebiyatta "haber-i inkâri" denir.
    2. Emin olarak Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin." ayetindeki Allah dilerse" ifadesi dua cümlesi olup bereket isteğiyle getirilmiştir. Âyette takdim ve tehir vardır. Takdiri şeklindedir.
    3. Ana ve babasını tahtın üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için secdeye kapandılar." Burada kelimesinden maksat ana ve baba olup tağlib sanatı vardır. Tahta çıkarmayı ifade eden kelimesi, ana babaya gösterilecek saygının önemine binaen, her ne kadar lafız bakımından secdeye kapanma manasına gelen kelimesinden önce gelmişse de mana itibariyle ondan sonradır. Ona secde ettiler, sonra ana ve babasını kral tahtına oturttu, demektir.
    4. Sen aşın bir şekilde istesen de, insanların çoğu iman etmez" ayetinde sen aşın bir şekilde istesen de" ara cümlesi, Hicaz lügatindeki nın ismi ile haberi arasına girmiştir. Bu ara cümlesi hidayetin sadece Allah'ın elinde olduğunu ifade eder.
    5. Kur'an'a karşılık onlardan ücret istemiyorsun." Burada muzaf hazf edilmiştir. Kur'an'ın tebliğine karşılık onlardan bir ücret istemiyorsun, demektir.
    6. Onlar ondan yüzçeviriyorlar." cümlesi ile Onlar ortak koşarlar." cümlesinde edebî sanatlardan "seci" vardır. Seci âyet sonlarındaki son harflerin birbirine uygunluğudur. [193]

    Bir Uyarı

    Onların kıssalarında akıl sahipleri için büyük bir ibret vardır." ayeti gösteriyor ki bu kıssaları ve haberleri anlatmaktan maksat, öğüt vermek ve ibret göstermektir. Bu kıssadan alınacak ibret şudur: Yusuf (a.s) kuyuya atıldıktan sonra onu oradan, daha sonra da zindandan çıkaran, köle iken Mısır Meliki yapan ve uzun süre ayrı kalıp bir daha araya gelme ümidi kesildikten sonra ana babası ve kardeşleri ile birleştirmeye kadir olan Allah (c.c.), Muhammed (s.a.v)'i üstün kılmaya, şanını yüceltmeye ve dinini galip kılmaya da kadirdir. Aynı zamanda bu güzel kıssa ile geçmiş olaylardan haber vermek, gayıptan haber vermek demektir. Bu da Rasulullah (s.a.v)'ın bir mucizesidir.
    Allah'ın yardımı ve tevfikıyle Yûsuf sûresinin tefsiri bitti. [194]
#15.05.2009 18:27 0 0 0
  • çok güzel ayrıntılı bilgiler faydalandım
#15.05.2009 21:23 0 0 0