Sabahattin Ali

Son güncelleme: 22.05.2009 00:56
  • Sabahattin Ali kimdir Sabahattin Ali resimleri Sabahattin Ali hakkinda

    noimage


    Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907'de Gümülcine'de doğdu. Babası Ali Sabahattin Bey, bir piyade yüzbaşısıydı bu yüzden görev yeri sık sık değişiyordu ve Ali, çocukluk yıllarında çeşitli şehirlerde yaşadı ve çeşitli okullarda okudu. Ortaokulu önce Balıkesir Öğretmen Okulu'nda sonra İstanbul İlköğretmen Okulu'nda okudu ve 1926'da bu okuldan mezun oldu. İlk yazıları 1925'te Balıkesir'de yayınlanan "Irmak" adlı dergide çıktı. Ali, bir süre ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra 1928'de Milli Eğitim Bakanlığı'nca Almanya'ya gönderildi. Postdam ve Berlin'de öğrenim gördü. 1930'da geri döndü ve Ankara, Aydın ve Konya'daki ortaokullarda Almanca öğretmenliği yaptı. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde ve Devlet Konservatuarı'nda da çalıştı. İlk öyküsü "Bir Orman Hikayesi" 30 Eylül 1930'da "Resimli Ay"da yayınlandı.

    1932 yılında, bir arkadaş ortamında okuduğu bir şiirin Atatürk'e hakaret ettiği iddiasıyla tutuklandı. 1933'te çıkan afla, 1 yıl yattığı cezaevinden çıktı ve 15 Ocak 1934'te Varlık Dergisi'nde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayınlayarak Atatürk'e olan bağlılığını göstermeye çalıştı. Aynı zamanda bu bağlılık göstergesini ondan o dönemde bakan olan Hikmet Bayur, değiştiğinin bir ispatı olarak istemişti. Yine 1934'te Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'nde işe girdi. 16 Mayıs 1935'te evlendi. 1936'da askere gitti. Eşi Aliye Hanım, Eylül 1937'de Filiz Ali adlı bir kız dünyaya getirdi. 1938'de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmenliğine başladı ancak bu göreve 1940 yılında tekrar askere alınıncaya kadar devam edebildi. 1941 yılında askerden dönünce Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmaya başladı ve 1945 yılında bu görevden alındı.

    Yazar, 1937'de "Kuyucaklı Yusuf", 1940'ta "İçimizdeki Şeytan" ve 1943'te "Kürk Mantolu Madonna" olmak üzere 3 roman yazdı. "İçimizdeki Şeytan", Ali'nin Nihal Atsız ve milliyetçi kesimle büyük bir çatışmaya girmesine yol açtı. Nihal Atsız'a açtığı davayı kazadığı halde tepkiler hiç dinmedi ve Ankara Devlet Konservatuarı'ndaki görevinden alındı. Bu sırada yazı yazdığı gazeteler dönemin olayları sonucunda kapandı.

    Tüm bu olaylar üstüne İstanbul Kanatlarımın Altında'da gazetecilik yapmaya karar veren Ali, 1945 yılında Markopaşa adlı bir mizah gazetesi çıkarmaya başladı. Bu gazetenin çıkarılması sırasında Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la birlikte çalışıyordu. Malum Paşa, Öküz Paşa ve Merhum Paşa adlı siyasal mizah gazetelerini de 1946 ve 1947 yıllarında çıkardılar. 1948'de Sabahattin Ali bu dergilerdeki yazılarından biri yüzünden tutuklandı ve 3 ay hapis yattı.

    Ali, 1934'te, halk şiirinden esinlenerek yazdığı şiirlerini "Dağlar ve Rüzgar" adlı kitabında topladı, bu kitap 1943'te derlenerek tekrar piyasaya sürüldü. Öykü kitapları; Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Kağnı-Ses (1943 - 2 kitap birlikte), Yeni Dünya (1943) ve Sırça Köşk (1947) idi. Yazarın çevirileri; Max Memmerich'in "Tarihte Garip Vakalar" (1941), Sofokles'in "Antigone" (1942), H. Von Kleist, A. V. Chamisso ve E. T. A. Hoffman'ın "Üç Romantik Hikaye" (1944), Ignazio Silone'nin "Fontamara" (1944), Fr. Hebbel'in "Gyges ve Yüzüğü" (1944) ve A.S Puşkin'in "Yüzbaşının Kızı" (1944) adlı eserleriydi.

    Sabahattin Ali üzerine birçok eser yazıldı; Kemal Sülker'in 1968 tarihli "Sabahattin Ali Dosyası", Asım Bezirci'nin 1974 tarihli "Sabahattin Ali; Hayatı, Hikayeleri, Romanları", Kemal Bayram'ın 1978 tarihli "Sabahattin Ali Olayı", Filiz Ali Laslo ve Atilla Özkırımlı'nın 1979 tarihli "Sabahattin Ali", Reşit Ertüzün'ün 1985 tarihli "Sabahattin Ali Olayının Gerçeği", Hikmet Altınkaynak'ın 1987 tarihli "Sabahattin Ali - Markopaşa Yazılar ve Ötekiler", Filiz Ali'nin 1996 tarihli "Filiz Hiç Üzülmesin", Ramazan Korkmaz'ın 1997 tarihli "Sabahattin Ali" ve Elisabeth Siedel'in Almanya'da yayınlanan "Sabahattin Ali Mystiker und Sozialist" adlı eserleri bu çalışmalardı.

    Sabahattin Ali, yaşadığı onca zorluktan ve sürekli olarak izlenmesinden dolayı yurtdışına kaçmak istedi. Yazar, 2 Nisan 1948'de Bulgaristan'a kaçmaya çalışırken, bu kaçış sırasında kendisine yardım etmesi için anlaştığı, Milli Emniyet'le bağlantılı bir kaçakçı olan Ali Ertekin tarafından Bulgaristan sınırında öldürüldü.

    Sabahattin Ali, romanlarında insanın ruhunu en iyi şekilde kullanmış ve onu ortaya çıkarmıştır. Daha gerçekçi ve yepyeni öykü anlayışıyla tarifi zor hisleri başarıyla dile getirmiştir. İnsanın zayıflıklarını yansıtmaktan çekinmemiş ve yanıtlanması zor sorular sormuştur. Tutkuyu anlatışındaki ustalıkla Ali, döneminin yazarları arasında çok önemli bir yere sahiptir. Talihsizliklerle dolu yaşamı, ölümü, insan ruhunun derinliklerine inen incelemeleri ile günümüzde hala incelenmeye ve anlamaya değer bir kişidir. "Leylim Ley", "Aldırma Gönül" gibi günümüzde de yaygın olarak bilinen şiirler Sabahattin Ali'nin eserleridir.


    Hey anavatandan ayrılmayanlar
    Bulanık dereler durulmuş mudur?
    Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
    Büyük hedeflere varılmış mıdır?
    Asarlar mı hâlâ hakka tapanı?
    Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
    Köylünün elinde var mı sabanı?
    Sıska öküzleri dirilmiş midir?
    Cümlesi belî der Enelhak dese,
    Hâlâ taparlar mı koca terese?
    İsmet girmedi mi hâlâ kodese?
    Kel Ali'nin boynu vurulmuş mudur?
    Koca teres kafayı bir çekince
    ....................
    İskendere bile dudak bükünce
    Hicabından yerler yarılmış mıdır?

    dizeleriyle Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı( 1932), bir yıla hüküm giydi, Konya ve Sinop Hapishanelerinde yattı, 1933'te memuriyet kaydı silindi. Cumhuriyet'in onuncu yıl dönümünde çıkarılan afla hapisten çıktı(29 Ekim 1933). Yeniden memur olabilmesi için bağlılığını ispatlaması istendi ve bu amaçla 15 Ocak 1934 tarihli Varlık'ta (13. Sayı) "Benim Aşkım" başlıklı,

    Sensin kalbim değildir, böyle göğsümde vuran,
    Sensin "Ülkü" adıyla beynimde dimdik duran
    Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran
    Seni çıkartsam ömrüm başlamadan bitiyor
    Hem bunları ne çıkar anlatsam bir düziye
    Hisler kambur oluyor dökülüyor yazıya
    Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi'ye
    Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.

    dörtlüklerini de içeren Atatürk'e övgü şiiri yayımladı ve karşılığında MEB Talim Terbiye Dairesi Mümeyyizliği'ne atanarak işsizlikten kurtuldu (30 Eylül 1934). 1937'deki askerliğini takiben, önce Ankara Musiki Muallim Mektebi Türkçe öğretmenliğine, ardından çevirmen, öğretmen ve dramaturg olarak çalışacağı Devlet Konservatuarı'na atandı (1938). 1945'de Yeni Dünya gazetesinin, 1946'da Marko Paşa'nın neşrine katıldı. Marko Paşa'daki yazıları yüzünden çeşitli kovuşturmalara uğradı, bunlardan birinden yedi aya hüküm giydi. 1948'de Zincirli Hürriyet'teki bir yazısından dolayı yine hakkında kovuşturma açılınca nakliyeciliğe başlayan Sabahattin Ali, 1 Nisan 1948 tarihinde yurt dışına kaçma girişimi sırasında öldürüldü, cesedi öldürülüşünden iki buçuk ay sonra (16 Haziran 1948) bulundu.

    ESERLERİ
    Hikaye Kitapları: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk
    Romanları:Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna.
    Şiir:Dağlar ve Rüzgar
    Oyun:Esirler

    Hakkında Yazılanlar
    1.Sabahattin Ali Mustaf Kutlu Dergah Y.
    2.Sabahattin Ali Dosyası Kemal Sülker
    3.Sabahattin Ali Filiz Ali Laslo- Atilla Özkırımlı
    4.Sabahattin Ali Olayı Kemal Bayram
    5.Boğaz'daki Aşiret
    Mahmut Çetin
    Edille Yayınları

    "Boğaz'daki Aşiret" başlığı ister istemez "Boğaz Neresi" ve "Aşiret Kim" sorularını akla getiriyor. Evet Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi. Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi"nde bir kast oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hassaten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret yer yer Türk Solu tarihi, yer yer de
    Batılılaşma Tarihi'nin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyoruz.

    Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşur. Eser bu sebeple dört bölüm olmuştur. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de Konstantin'in Çocukarı, Detrois'in Çocukları, Sotori'nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı bölümleri ortaya çıktı.

    Boğaz'daki Aşiret! şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Oktay Rifat'tan Refik Erduran'a, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık zinciri.

    Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan "Boğaz'daki Aşiret"in, batılılaşma tarihinde oynadığı roller... Kimlerin kimlikleri, Çıldırtan çizelgelerle soyağaçları. Ve dipnotlar! Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardır.
#22.05.2009 00:51 0 0 0
  • Başın öne eğilmesin
    Aldırma gönül aldırma
    Ağladığın duyulmasın
    Aldırma gönül aldırma

    Dışarda deli dalgalar
    Gelir duvarları yalar
    Seni bu sesler oyalar
    Aldırma gönül aldırma

    Görmek istersen denizi
    Yukarıya çevir yüzü
    Deniz gibidir gökyüzü
    Aldırma gönül aldırma

    Kurşun ata ata biter
    Yollar gide gide biter
    Mahpus yata yata biter
    Aldırma gönül aldırma

    Dertlerin kalkınca şaha
    Bir sitem yolla Allah'a
    Görecek günler var daha
    Aldırma gönül aldırma

    sarki cok güzeldi hosuma giderdi ama hikayesi dahada cok ilgimi cekti

    hapishanede yazilmis bir siir
#22.05.2009 00:56 0 0 0