Edebiyatın Felsefe Ile Ilişkisi Nedir

Son güncelleme: 22.05.2009 08:40
  • Edebiyatın Felsefe ile ilişkisi nedir?



    EDEBİYAT İÇİNDE FELSEFE
    Edebiyat felsefesinin bir üçüncü anlamı ise özellikle "edebiyat içindeki felsefe" deyişiyle karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamı öne çıkararak edebiyat felsefesi yapanlara göre edebiyat felsefesi uğraşısının başlıca ödevi edebiyat metinlerinde felsefı bakımdan önemi olan düşüncelerin, tasarımların ve ifadelerin bulgulanmasıdır. Bu temel ödev uyarınca edebiyat felsefecisinden beklenen, edebiyat metinlerinin felsefı içeriklerinin saptanması, incelenmesi, değerlendirilmesi, en sonunda da bu içeriğin felsefenin ilgili alanıyla bağlantısının kurularak felsefe anlayışımıza ne gibi katkıları ve içerimleri olabileceğinin ortaya konmasıdır.

    Sözgelimi Dostoyevski'nin Karamazof Kardeşler romanında özgür istenç, insanın Tanrı karşısındaki konumu, özgür seçim olanağı gibi konular üstüne serimlenen düşünceler bir edebiyat felsefecisi için aranıp da bulunamayacak bir inceleme alanıdır.. Genellikle edebiyat felsefecileri bu çalışma yordamıyla edebiyat felsefesi yapmayı pek yeğlememiş olmakla birlikte bu çizgiden hareketle yapılan çalışmaların edebiyat felsefesinde yapılmış en özgün, en önemli çalışmalar olması dikkat çekicidir. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, Santayana'nın Lucretius Dante ve Goethe 'yi ele aldığı 1910 tarihli çalışması Three Philosophical Poetr (Uç Felsefe Şairi) ile Stanley Cavell 'ın 1989 tarihli Emerson Thoreau ve Martha Nussbaum üstüne yazıların topladığı Love's Knowledge (Aşk'ın Bilgisi) sayılabilir. Bunun yanında Heidegger 'in Alman sairleri Hölderlin ile Georg Trakl 'ın şiirleri üzerinden kendi düşüncelerini geliştirmiş olması, daha da önemlisi bu düşünme biçimini felsefenin bundan sonraki ödevi olarak görmesi ayrıca anılmağa değerdir.

    Ne var ki konuya bu biçimde yaklaşmak, edebiyatı Felsefeyle aynı konulan farklı biçimde ele alan bir düşünsel uğraş olarak onun altına yerleştirmek anlamına gelecektir. Nitekim felsefe uslamlama yoluyla ele aldığı konuyu işlerken, edebiyat şiirsel, dramatik, öyküleyici anlatım olanaklarına yaslanmaktadır. Bu düşünsel konumun en belirgin örneği, Hegel `ın Tinin Görüngü Bilimi adli yapıtındaki, Felsefı diyalektiğin kavramsal kipinde bütünüyle ve eksiksizce dile getirilebilen bir doğruluğun sanatta ancak taslak düzeyinde sezdirmekle yetinilerek sunulabileceği düşüncesidir. Felsefenin edebiyat üzerindeki kayıtsız şartsız üstünlüğü anlamına gelen bu Hegelci yaklaşımın taşıdığı sınırlar, birtakım düşünürlerin edebiyat ile felsefe arasında yeni bir ilişki tasarlamalarının, dolayısıyla da edebiyat felsefesi için yeni bir izlence ortaya koymalarının önünü açmıştır. Bu arayış uyarınca, sözgelimi Kierkegaard 'ın felsefe yazısına getirdiği biçimsel yeniliklere Hegelci felsefenin yayılımcılığına karşı verdiği savaşın bir uzantısı gözüyle bakılabilir. XX.yüzyılda ise özellikle post-yapısalcı. ve postmodern diye anılan kimi düşünürler, felsefenin en üstün, en eksiksiz, buna karşılık edebiyatın en değersiz, en kusurlu söylem olduğunu düşünmenin son derece ciddi bir yanlış olduğunu. sıkça vurgulamışlar. Bütün edebiyat metinleri gibi Felsefe metinlerinin de edebi bir biçimi vardır içerikleri başvurdukları söyleme yollarıyla yine kendi içlerinden belirlenmiştir. Felsefede ne denli edebiyata yer varsa, edebiyatta da o denli felsefeye yer vardır. Bu nedenle edebiyat felsefecisinin içiçe geçmiş felsefe yapıtlarını edebiyat yapıtlarından ayırma olanağı yoktur. Neyin edebiyat neyin felsefe olduğu bundan böyle üzerinde "karar verilemez" bir konudur.

    Özellikle felsefe dilinde başat konumda bulunan "yansıtma" biçiminin taşıdığı sorunlar nedeniyle, bu koldan çalışan düşünürler bu yerleşik yansıtma ilişkisini ve taşıdığı yanlış varsayımları kırmak amacıyla yazılarında eğretilemeli, kurmaca ve yapına söyleyişler gibi edebiyatın bir- takım yansıtma yollarına sıkça başvurmaktadırlar. Böylelikle pek çok kavram ikiliklerinin yanı sıra kavramların arasındaki sıradüzen ilişkilerine de kaynaklık eden olgunun ya da gerçeğin kurmaca ya da yapıntı üzerindeki egemenliğini alaşağı etmeyi. amaçlamaktadırlar. Özellikle postmodern yazarların yazılarında karşılaşılan kurmaca yoluyla öykünme olgusu; gerçekte olanları yansıtma tasarımının altını oymanın en önemli yolu olarak görüldüğünden, bir anlamda edebiyat felsefesinin günümüzdeki son uğrağına karşılik gelmektedir. Edebiyatın bu anlamda, olağan felsefe yapma biçiminde karşılaşılan çeşitli bilgikuramsal, metafızik, yöntembilgisel sorunlara düşmeden felsefe yapabilme olanağı tanıdığı savunulmaktadır. Günümüzde felsefecilerin kurmaca ifadelerin doğruluk değerlerine kuşkuyla yaklaşma alışkanlığının ancak bu yeni edebiyat felsefesi tutumuyla giderilebileceğine duyulan inanç giderek artmaktadır
#22.05.2009 08:40 0 0 0