Ve Çocuğun Uyanışı Böyle Başlamış

Son güncelleme: 30.05.2009 11:46
  • Ve Çocuğun Uyanışı Böyle Başlamış - Dini Şiir - Cahit Zarifoğlu

    Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
    Acıyı ve insanlığı çocuklar
    Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları
    Onların bilgileri getirdi
    Elleri önlerinde bağlı-duruşları
    Omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu
    Yaşarlar ebedi göz ve ölümsüzlük aşısı yapan kitabı
    Ki şimendifer
    Nasıl peşinden koşturursa katarları yolcu kutularını
    Oralarda civarda
    Böcekler sürüngenler bulunan kırda
    Dönen çember- toprakla çalkalanan çocukların önünde
    Bir dev gezinir
    Şimşek düşer

    *
    Ve balık yumurtaları
    Ki onları balıklar
    Suyun gencine bırakırlar
    Ve suları da gezer ölüm
    Çelikağ yok eder insan eliyle uzanarak
    Hem balığı hem yumurtayı
    Hem yumurtadaki balığı
    Hem balıktaki yumurtayı.

    Toprağa dikili göz neler bulmaz
    İstese dağlar mı bulmaz
    Sonsuz gebelik ölümü suçiçeği gibi döken hayat
    Suları ve karaları uluyor birbirine
    Erkekler kadınla donlarının altında harp cep kitapları
    Dudaklarında verem çiçekleri uzaktan
    Yakından aynı ve ayrı uluslardan
    *
    Genç bir adamdım
    Tren uğurlardım

    Eski ve yeni efendileri
    Taç giyen şehzadenin karpuz gibi
    Ya da gemilere açılan çelik bir köprü gibi
    Serin kırmızı ve sıcağını bırakarak
    İkiye bölüneceği haberini
    Büyük olayları hava limanlarında zonklayan
    Trenlerle ben yolladım

    Parklarım vardı akşamları
    Kapatırdım
    Saati vurunca trenlerin beklenip gelmeyenlerin

    Bıldırcın tüneli ve bir açık bir örtülü tren
    Akşamsa hemen
    Korkardım-bir kızeline tutunarak
    Karşı komadan sarışın-onu dökülmüş yapraklara yayarak
    Çıkarırdım yanağından ürkek şapkalı
    Ve çantalı adamı
    Yaklaşırdı ve sorardı
    -Oralı mısınız oralıyım
    -alın ve okuyun incil ve yohannaya göre
    -misyoner misin değilim
    -O hah ha
    -Değilim ve okuyun yohannaya göre
    İnsana olan sevgim-bodurluğuna kurnazlığına
    Birden bilerek
    İstasyon bir boşluk
    Çünkü bir yok bir var
    Trenler çehreler
    *
    Üçüncü hat koş üçüncü hat
    Katlan elele katlandık ey Anna taş içinde heykelim
    Yonttum yonttum taş bitti sen çıkmadın
    Yanıldım avrupalanmakla çün bizde
    Kadını kelimeyle kurarlar saklarlar örtülerle
    Derken katar üstümüzdeki katardan çoğaldı
    Sen burgu oldun içimin dağlarına tünele girdin
    Strasburg akşamın karnında
    Uslu çocuk olarak bekledi
    Bianka boğazlanan boğanın önünde kaldı
    İstersek durduruldu diyelim
    Çünkü halklar vardı
    Güvercin halkı
    Meydan
    Göz halkı
    İnce doğranmış fransız halkı
    Ey anna sen kalkan balığı
    Kafa vurmayan fakat gövde vuran
    Ağzın karnından biraz yukarda
    Karnında bir anne yeni kız doğuruyor işaretleri
    Kan gidişmeleri
    Açık göğün önünde açık meydan halkları
    Bianka kıvılcım
    Ucu kendine kıvrılmış kılınç

    Öpüşümüz gizli olmalı
    Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
    Sıcak gözyaşı ve şikayetle
    Ağzı konuşmaz kılan
    Ağzımızda
    Dilimizi şişiren ayrılık bademi
    *
    Senin elin söyler
    Avucunun toprağa değip donan çizgileri
    Anlatır
    İstasyon çayevini dolduran gebeyi
    Dumanlı ve biraz her şey kokan gebeyi
    Aşkın
    Şişen bir yara gibi gelişip
    İçimizden iki yolcu gibi gideceğini

    Venedik birdenbire kavruldu
    Nedensiz ve niçin
    Çün korkunç
    Ve savaşla gidiyorsun
    Ama ancak sen
    Vurulduktan sonra ve kurşun
    Benden ayrıldı
    Ve gittin
    Ve dağ çöktü
    *
    Artık dayanamam
    Yabancı isimlerin isim ebelerinin içinden
    Yabancının ter kokusunun içinden
    Yabancının buyruğuyla geçmeye

    Ey toprağım kalkamadığım
    Üs kimin üssü
    Kime ait minare

    Ey sen karşımda paylaşılan
    Alna dudağa ve kalbe ayrılan
    Sen aşkım sabah doğrulunca bağırdım
    Geceleri sancınla kıvrandığım

    Karanlığı itiyorum yine gelir
    Sabahı seviyorum özlüyorum
    Seni aydınlığa getirip anlıyorum
    Daha sonra ışıksızlıkta anlamsız
    Ve sancım var
    İnceden ve derinden gözlüyorum
    Çılgınlık ve inceliyorum
    Kilom elli beş boy bir yetmiş üç
    Sen kendime etiplikle eklediğim
    Kanı benden canı ciğerimden alırdın
    Aydınlıktın
    Hep onarırdım eskiyenlerini güneşle

    Ay gece görününce açar aylığını
    Kurbanlar ve senin büyüklüğün dağınıklığın
    Çünkü her bölgeni başka bir şehirde yaşadım

    Küskünlüğünü aşk öncesi şehirde
    Etinin lekelerini doğduğum şehirde
    Korkularını ve yüksek korkmalarımla
    Irmağı kapayan boydan boya
    Suyu toprağa ilave eden şehirde
    Gidişini özel olarak
    Kalbimin bağışlandığı şehirde- en önce
    Ayrılık vardı hep

    Ay gece olunca pay eder ayrılığı
    Ey güzelce yakalandığım
    Mutlulukla sunulan
    Bize bahşedilen armağan kılınan
    Ayrılık sen ki
    Aşkın ve sanatın
    Durmadan doğumlar getiren anası
    Hep orada gebe karınların dibinde içinde
    Doğuma en yakı
    Doğmadan gibi ve aralıksız doğarak
    *
    Böyleydi kuruluş yapı ve bizim ustalığımız
    *
    Fakat sen
    Hep karşımda kalan
    Ağzı ağzımdan alınan
    Paylaşılmakta olan
    *
    Biz dördüncü Muratın kılıcının sivri ucunu tutuyoruz
    Keskin yanında karılarımız ve çocuklarıyla
    Hızla akan bir vatan tuttular
    Aşkın ve birlikteliğin çatısını orda kurdular

    Karılarımız her asrın insan güzelleri
    İmkan bekçileri
    Ağır arabalarla taşınan sancılarımız
    Ağır tabanlarımız
    Etten değil gibi az yiyen gövdemiz
    Toprağın ürününe avuç açan karşı koyan
    Yeri var olmayan bir lisanla bağlayan
    Sıcağa ve nalın kıvılcımına gerçek isimler koyan

    Irmak ve ırmağı süren yol
    Biri uzağında kaldığımız
    Öteki içine daldığımız

    Buzul uzaksa ve beraberlik ateşi kucaklamışsa
    Sabaha çıkmamız kolay
    Güneşi bir mızrak boyu yükseltmemiz
    Yabanı kolundan tutup germemiz
    Alnına bir mıh
    Sırtına bir yafta ekleyip göndermemiz
    Yekin seslerindeki yanlışlığı düzeltip
    Büyük doğrulamanın aklına geçmemiz
    Yavuz boğalara benzeyecek
    Ve sancı değiştiren hayvanlara

    Küçük kahraman öğütlerle büyük esere
    Bir mısramızdan girer
    Bir çocuk avlusunda salıncaktaki çocukların
    Anneleri ablaları sahilde çay içen evden konuşan
    Gelecekle haberli yemiş tutan elleri
    Şimdi salıncakta aynı anda
    Bir fotoğrafta gibi
    Her geçen anı bir fotoğraf olan çocukların
    Altlarındaki toprağa
    Öğütlerle büyük eser okları işaretleri
    Düştükleri taşlara dizlerini kanatmak için
    Biz açıyoruz
    Ekonomik iktisat risaleleri

    Her şey benzinle aşk ve ilkbahar bile
    Barut ateşle harmanlandı
    Kılıç nasıl deldi geçti ve çekildi
    Ve nasıl kan göstermedi et
    Tanrı adıyla renk değiştiren mavileşen ateşe
    Örtü yayıp otururlar ateşten ateş ve yanmazlar
    Güvercin teslimiyeti içinde
    Bakın istiyorsak

    Nasıl yıllarla sürüyor bir salise
    Sabah bulantıları birlikte yatılan akşamlar
    Kuşların yalnız uzanıp pencereden

    Havaya alıştıkları saksıları kavrayıp uzaklaştıkları
    O gökler ağaçların tulumba gibi çalışan özsu boruları
    Sızıları tahta kulübelerin
    Dağda tahta kulübelerin
    *
    Ateş için odun topladık
    Ben makki ve beşimiz
    Kısa ama kesin çağırarak
    İçeriksiz coştuk hemen. Hey önce ateşin içinde ol
    Hey önce alevin sıçrasın
    Yüreğimizi kavra soluğumuzu başka yollardan geçir
    Aynı an ayağa kalkındı
    Doğranıldı
    Nasıl söyler bir erkeğe bir kadın
    Denize atılan bombanın
    Balıklar delirttiğini
    En zor sorunun yöneltildiği
    Bir kadındı
    Nasıl ki kelimesiz ve gözler olmadan

    Renksiz bir iz seçiliyor
    Belki karanlığın kendisi işaret veriyor
    Saçların değişiyor
    Karanlık tahta kulübe ve saçların
    Hepsi bu hepsi bunlar

    Özgürlüğü kur
    Suyu dök yürek etlerimizi
    Parçalanmalarımızı topla
    Büyük ateş meydana yağmur getirdi
    Gökteki kazan devrildi
    Ağaçların gece aydınlığı
    Duygunun canlılığı
    Kıvrılıp eğilişi dalların hüznü ateşe
    hüznü ateşe
    hüznü ateşe tutuşu
    Toprağı üzüntüden ayıklayışı
    Sende kaybedebildiğim yani ey korkulu hayat
    Taktığım tarafımızdan sevilen
    Haklarımız esenliğimiz karanlığımız
    Güzelliğin ellerin alnımla
    Mızrağına seç önce seç kabarık alnımı
    Fırlat kayaya kimliğini kişiliğini
    Dişlerimin ortasına
    Sar beni kumla ağaç kütükleriyle
    Ki suyu geç beni kurula

    Arkamdan rüzgâr seğirtiyor
    Ellerim dağdaki kulübeden ses ediyor
    Orman uğultular kurt ulumaları
    Aşkın omurgan
    Yapışkan
    Yak beni çocuğumsuz

    Senden ışıklandırılmış havuzlarımda
    Ve gizli su yollarımda
    Sözün ediliyor

    O sen sen
    Gölgemi bırak beni sürme
    Ben benimleyim

    İçim büyük sabırla haşlandı
    İçim ey içim bu yolculuk nereye
    Yine bir şehrin ölümünü başladır gibisin
    *
    Ve çocuğun uykusu böyle başladı
    Çünkü yeni bir çocuk uyanacaktır

    Ey ana
    Parkları çocuğunla eş doğurdun
    Çimenleri mutlu kıldın

    Bayrakların sularda aktı
    Pulatın
    İnce ve yumuşak saçın
    Yaralı ağzın

    Mutlu kılan çocuk
    Çimene düşen yaprakları

    Kadın sen tattın
    Babanınkine benzeyen
    Çocuğun böbreğindeki katlar.
    *
    Gün gelişini açıkladı
    Sen kapanan gözü açıkla
    Karısına arabayla tabut taşıyan adamı
    Güzel yontulmuş ve parlak sarıları olan kadını
    Yeni bir çocuk planı yapan
    Yeni ve ölümü de transfer eden aileyi

    Nalçayı yiyince nasıl çöküyorsun yere
    Nasıl dumanını üfürürken ve solarken ciğerlerime
    Düşten yıkanıp ava değil çocuğa yatıyorum
    Değil vurmaya ve rastlantıya
    Değil hülyalanıp dalgalanmaya
    Çıkara değil kedi gibi sokulup ayartmasına
    Değil sarı demire
    Değil söylev e asla değil aştım gitti yirmi dokuz yıl önce ölenleri

    Nalçayı yedikçe nasıl çöktüm yere
    Zorla ezilenin zorlu öldürmesi olur
    Fabrikanın kasıklarını ovan işçilerin
    Hak dünyasında hastalanırım olağandır
    Neden mi şimdi tepilebilirim
    Maden ocaklarına dinamit yerine

    Bir hakkın düşmanıyla kucaklaşıyorsam
    Sök beni yeniden şakağıma it ellerimi
    Bileklerime aklım aksın
    Damarlarımı lif lif denetle çöz gözümün perdelerini
    Trenleri uzlaştır sulh fenerlerini yak
    Nerede olursan ol kim olursam olayım

    Sesimi bir dağ zannet
    Irmağa ver haberi
    Yangına doğru sürünen haberi
    Güneş beni saklar
    Sen alnımdaki dumanı kazı
    Kemiğinin geleceğini düşün beni yont alıştır

    Sararan örtü cafe müller
    Gırtlakta sarı halka
    Esirlik ve kendinden kayma halkası
    Yalnızlığın çarmıhı dere balıklarının ilanı
    Çarmıh yaylı ve değişken
    Karın çarmıhı belkemiği ve baldırın
    Karnımız ayrı sancılardan kaymış
    Yeşil ya da yeşil olmayan çocuğun ağzından çoğaltılmış
    *
    Ey gece sen de aldatıldın
    Sana da tuzak kurdu yüzü güneş parıltılı kız

    Rosemariegirbach
    *
    Gidip bilmediğin kentlerin
    Böğrünü delen harp mikkaplarını gördüm
    Kartpostal tüccarlarını
    Kilise ortak Pazar birlik orak çekiç
    Ve asya ve afrikaya ayak atma postallarını

    Ve kimseyi göstermeyen aynaları

    Ve bir istasyonda
    Hatta önemsiz bir memurun yakınında
    İçinden asya çıkan bir balya

    Geleceği
    Ormana terketmeyi dener gibi yeni doğan çocuğu
    Ananın karın bulaşıklarını arıtmadan
    Çalıları ve topraklaşan yaprakların içine
    Alabildiğine
    Gevşeyip bırakılmış gerginliğin ortasına iterek
    Geleceği ormana iter gibi ormana iterek
    Meleklerin hayatını yaşamaya
    Gidelim sizinle kendinde insan olmadan
    Kimseyi insanlamadan yaşamaya
    Sıcak kayayı arayan iki tavşan gibi
    Evleri korkutmadan uluyan kurtlar gibi
    Bellemeden
    Etle bilinçlemeden
    Evdeki sevinci kırgınlığı ballanan üzümleri
    Bilmeden aşkı ve aşk benzerini
    Çocuk sesinin düzlüğünü arayan bir çeşit insan gibi

    Görevi bu olarak
    Yalnızlığımızı sessizce ortaya koyalım
    Erkekçe sessiz ve erkekçe
    Kiminki sahipse ölümü o karşılasın
    Ağırlasın

    Ayaklarım ağrıdı güvercin izlemekten
    Onun başının önündeydi alevli sancak
    Elimi ve kalbimi uzattım
    Eriştim tanrıya çağırma kuleli evin
    Bekleyen güvercinine
    Güneşi ayı ve yeryüzünü bütün şekilleriyle
    Bir kutlu çehrenin emrine kul bildim
    Bilesiniz
    Ona döndürüleceksiniz

    Ve başı yeşil hâleyle çevrilen
    Yüzünde tarihten ve gelecekten bir renk beliren
    Atmacanın pençesinde atmacayı kendinden geçiren
    Bir güvercin ki ne gören olmuş
    Ne işiten

    Bir sabah bir çeşit güvercin fırtınasıydı sur önünde
    Gözleri burçlara
    Bayrak tebdiline dikilmiş bir kartalın
    Buyruğundan hızlanarak
    Bir kartaldı gözünü burçlara dikmiş
    Döşü surları geriletmiş
    Durur güvercinlerin en önünde

    Emrolundu. Haliç bir yılan gibi yönelip
    Soktu Kayser i

    Zaman bir takla attı
    Zaman bir takla daha attı

    Zaman altında kalan
    Çıplak boynu hançer kuşattı
    Başı sülük ağızlarında
    Ayakları boşlukta çırpınan
    Bir millettik artık

    Güvercin
    Merhamet kılınçlarını toplayabildi ancak

    Camide toplantı var davranın
    Aşkı denetleyen güvercinler
    Kılınçlar eskinin habercileri
    Keskin bekçiler
    Bildiriciler.

    Bu iç çığlıkla
    Yürürken üstüne bir mısır habbesinin
    Yeni yorum yatırımcıları
    Ve büyük doğrulma günüyle
    Bir aliterasyon olan güvercin

    Dansöz kalkışlı güvercin
    Gel. Sen gelince
    Azap çıkacak her evden
    Gidecek kendi evine

    Organlar sizinle benim savaşım
    Ben ahretim
    Ahret yere gebedir

    Sizinle hep beraberim
    Dağı tutmuştunuz kalbinizden geçendim
    Güzel duydunuz ve durduruldum
    Atımı atınız büyüledi
    Okyanus everesti nişanlayıp durdu
    Çünkü etin ötesinde
    Bir şey değildi everest ve okyanus

    Korkunun yüzüne ayna konmuş gibi
    Başkayım sizinle
    Aynayı eline alan korkuyu bilir
    Çün korku etin içinden yekinir

    Hep koşmaklayız kitabın onayıylayız
    Tarlayı çok severiz. Yaradan
    Lokma lokma bölmüş isteyenlere
    Karından gelenlere
    Ve karna gelenlere
    *
    Aşkı cambazımız aldı
    Tokmak kırıldı
    Kapının çatlağı esner
    Gözetleyen göz şişer küçülür
    Et aralığından görmeyi dileyince.

    Duyulur iç ses
    Uyan ey kaplumbağa kelimeyi kımıldat
    Çünkü kıyamet sezilsin otobüs devrilsin
    Kımıldat kanlarını
    Koşanın yıldırım gibi duranın
    Susanın ve dağlarla konuşanın
    Kendiyle
    Dağları konuşturanın
    Aklı çok kez hançerce bulunduranın
    Kendini sürü için öldürüp
    Sürüyü çobansız bırakan çobanın
    Hep içilmez sulara varan koyunların
    Mermerin namütenahi bekleyen kayanın
    İçinden hata edilerek çıkarılanların

    İnsan yüzleri
    Çömelmiş inleyen ve içgüdü şekilleri
    Yaralar kan akmayan
    Kanla işi olmayan
    Taştan çıkanın ve çıkaranın birlikte söylevleri
    İnsan sanatı çığlıkları
    (bir yerde onlarlayım)
    Öpülerek topuğu parlatılan tuncun
    Günah anlatılan karanlıkların
    Enriko istersen anlat önce sonra işel

    O dağlar güvercinin yabanına yuvadır
    Hiç solunmamış bir hava üfler rüzgâr
    Dünya sürü yürüdükçe döner
    Çoban sürü için ölmez gelecek sürüler için
    Yaşamağa bakar
    Kısa süren bir hatıra değildir toplum

    Mısır taneli çocuk avuçları
    Fotoğrafını çek günahların
    Tövbeleri yıldırımla yayınla yine de

    Esmeri
    Karayı
    Kızıl ve sarıyı bir tutanı
    Benden aldın

    Buruşmaz entarisi İstanbulun entarisi buruşmaz entarisi
    Maraşın seferde
    Fakat İstanbul ve Maraş
    Fakat Maraşın
    Her kurban arayışında
    Fazla davrandım ben
    Yangına uğradım
    Kara bir moloza ayrıldım
    Bazen marsık sanıldım

    Maraşın her kahraman kurban arayışında
    Ve bulup sunuşunda
    Mutlaka bir işareti vardı
    Bayram çöreklerini tuzundan yağından anlayışın
    Sertçe düşmanca gibi tokça kucaklanışın
    Harbeder gibi sevişin

    Mesela adil erdem aynı silahla mücehhezdi

    Üstümüzden aynı katar geçti
    Mutluluğumuz anlaşılsın yıkıldık
    Toprağa yayıldık ve büyüdük
    Çünkü topraktan ancak böyle geçtik
    *
    Kızlar burgulu
    Etlerinde tahta kıymıkları karınca yığınları
    Alabildiğine açılmış bir organ
    Bir gramofon
    Geniş ağızlı

    Her adımlarını bildiğimiz
    Hangi yörüngeyi güttüklerini
    Hangi suyu geçtiklerini
    Ne çeşit bir şölenden koyulduklarını
    Çünkü sokağı aman nasıl eğilerek geçiyorlar
    Hangi tahta kapıdan çıktıklarını
    Zenginini ve bulgurla su içenini
    Ellerinin çatlaklarını yine krem sürülenini
    Göğüslerinin bakımını tahta sütyenlerini
    Ocaktaki dumanın yaktığı sapladığı göz sürmelerini

    Çünkü kara dumanlı ocak
    Ve sürmeydi

    Sürmeyi niye çekmeli
    Sürmeyi çekmeli mi

    -Annen ne söyledi
    -(Elmanın yarısını kardeşin yesin)
    Kardeşin yesin anne yemesin mi

    Elmayı yemiyorsun bir
    Ve öyle sıkılıyorsun ki elma ölecek
    Ne sen yiyeceksin
    Ne kardeşin ne annen

    Bu evde yılanı yine değiştirmemişler
    Baba ana ve kardeşler
    Aynı odada soluyorlar
    Oda şişip iniyor
    Dışarıdan bakınca odaya
    Duvarları kıvrılan oda
    Özel bir korku ve kuşkuyla irkilerek
    Tehlikenin hayvanları yönünden
    Boğularak
    Yılandan gizli işaret alarak
    Göz kırpar gibi yapıp uluyor
    Oda uluyor

    Yılan göz kaş işareti
    Konuşmayan hiçbir şey yapmayan

    Başını yılandan çevri yemek taşmasın
    Başını yılandan çevri kuyu yakın
    Başını yılandan çevir unutma babayı yürekte tut
    Baba dağ ve balta

    Anne
    Kolundan koynunda karnında çocuklar
    Gitti pazara dolandı çığlık beğendi

    Anne eve dönünce
    Anne eve dönecek

    Ölün bilinecek küçük ölün
    Mahalle daracık bilinecek

    Alçak duvar ötesinde ölün tahta sıcak su
    Ve odun kokusu
    Kabre akıtılan sabunlu suyu
    (Yolun burasında coşkuyla karşı ko)
    Nasıl ki beyninden apartman fışkıran mimarın
    Yaşamın öte yarısı
    Burçları gezer
    Kutup yıldızından söz eder

    Gök çoğalınca
    Göğe açılan göz kapanınca
    Beni duyacak anlamayacaksın

    Bunlar hep senin ölün
    Bir yerinde yatağa sığmayan çocukların
    Suçları bir atmacayla alınan çobanların

    Her şey karıştı çünkü öldün
    Artık kimse bulamaz kendini
    Eller birbirinin içinde
    Senin ölmüş elin yapışır
    Benim tetiğimin üzerine
    *
    Silah benim tetik bende koşanadek kurşun benim
    Parmak senin et senin güç senin
    İrade kimde
    Benim elim hangi köpeğin içinde
    Dişleri birbirine geçmiş bileğimde
    İlk tıraşını olan gencin
    Jileti kemiğin iliğinde
    -Kan seli
    -Tetik kan seli
    Hedef nerde kız mı erkek mi
    Dünya çekirdeği mi
    Yeryüzü ateşi mi
    Şehvetin ya da nur içinde birleşmenin
    Satan ın içinde beklerken her şeyi önceden kestirenin
    Çünkü şarttı bir kere
    Ölümle yan yana şeytanın içinde durmak

    Karnından geçmek
    Bir lambayı bekleyen makkinin
    Öpüşünü kanla bekleyen
    En küçük kilisede çarmıha çekilen
    Dom un üç asrın
    Kana kan koyup
    Yücelttiği abesin
    Galerisi insan ve heykel ve resim ve kezzap galerisi

    At gözü oyuk
    Heykel atın içinde
    Çünkü at büyük heykel
    Sürücünün içinde on aziz birkaç isa yezus hiristus

    Yüz bin haç
    Atın ayağında bir nalbant heykeli
    Nalın içide bir at benzeri
    Karşılıklı uyuşan iki arslan
    Biri dişi diğeri dişi
    Yuvarlak yalanmış ve parlatılmış derileri
    Ki karpuz yenmiş gibi
    Goldah karpuz
    Kalf karpuz
    Anna karpuzun çekirdeki
    Frankrayh şu dağın ardındaki dağ
    *
    Düşmanın kim onu anlat
    Mişel i hatırlat alnımı uğraştır
    Kalbine plânlı ve
    Avrupa bir duvarın taşları dizilen mişeli
    Saçlarına çocuk kuşları konmaz
    Çocuk uçmaz dallarından. İçinden yanında
    Boy tüfeği patlatsan
    Tuzaklı
    Hatırlat mişeli mişeli
    İçinden hep bir kuşku tankeri
    Bir petrol tankeri namıyla yol alır
    Pergel petrol
    Borusu motorun icadı
    Aşkın feda bayramı cenaze şekli
    Boyuna hatırlat
    Yoksa olur ki unuta kalırım esmerliğimi

    Telefon
    -Görünüşünüz nasıl
    -Yorgun uyanırken ve gittikçe diri ve daha esmer

    Tanımadığım kentin
    Ağırlık merkezine alındım
    Taşıtlar grevler insan böğürmeleri
    Alış verişler
    Şapka seçerken birden çocuk doğuruyorlar
    Baba oyundan çağrılan çocuklar gibi isteksizdir
    Ya da bırakır kürekleri denizin üstüne
    Suda kayan cilalı bir taş gibi seğirtir
    *
    Her doğan çocukla orada
    Birlikte. Daha yeryüzüne bakınamadan
    Kırbaçlanırız uyumaya. Anakarnı yorgunluğumuz alınmadan
    Vurulur kollarımıza ve. Çarpılır dizimiz dizime

    Her doğan çocuk
    Bir ertelenmeydi analarca bağlanarak memelere
    (Artık sigara içmeyeceğim artık
    Koyun gütmeyeceğim)
    Meşgul uğraşır azar altında bile uyurken de
    Uykusundan silkelenip irileşmeye hamle elleri ve duramadan
    Yan beşiktekinin yüzüne gölgesini indirerek
    Bir gün önceki bedenini
    Kaybedilmiş bir okul eşyası gibi özleyerek

    Her doğdu
    Bir ölendi

    Mayland uzun yüzlü bir kız resmi
    Hani şu hep
    Selamlaşıp geçerdik
    Uzun yüzlü kızlar çizen ressamla
    Aklımı anlat gönlümü kazandır
    Benden beni çıkar bakalım kalacak mıyım
    Üstüme beni koy bir de
    Gözle dayana bilecek miyim
    Yoksa hemen bir kez daha bütünle bende beni
    Özümü kullan
    Çünkü aşktır
    Beyaz bir sanattır
    *
    Evlerin dışında
    Çünkü böyle oldu

    Pencereden uzanan başın dışında
    Günâhın ve sevabın

    Merkezinde hem tanımadığım
    Alışmadığım bir sistem gitgelinde
    Boyuna sırtımdan ve kafamın arkasından delindiğimi
    Oynuyorum ve rolümü. Oyun çarkının boşuna döndüğünü
    Seyircilerden bir kadın olgun ve eteçalan
    Çıplak. Eşyadan ve odanın kapamasından
    Her an biraz daha soyunarak
    Yatağında
    Çivilenmeden gerilmiş çarmıha gibi yatan

    Anlıyorum oyun çarkının kendine döndüğünü
    Ölümün
    Saklanacağı kalmayan av hayvanı gibi
    Avcısına göründüğünü
    Ah anlıyorum
    Çünkü annanın
    Anlaşılmaz bir gözaldanımıyla
    İçimde bir gemi batırıp döndüğünü

    Unutmadı
    Yanlışlıkla
    Onlara:
    Beni unutmayacaksınız
    *
    Anlat kızın ekmek tutuşunu
    İçimdeki soylu kişiden utanışını
    Annayı tutarken balık tutuyorum
    Ekvator ağzıyla kolumu buzdan denize indirmişim
    Kız içimde bir sarmaşık kelimesiyle büyürken
    Arada bir kanla uslayıp
    Seni anıyorum
    -ey eski sevdiklerim-

    Sizi şaşırtıyorum. Sanatım
    Fakat ben korkutuldum
    *
    Şatoya bağlanan tahta köprüde beynim
    Ağırlaşmış dalmışım
    Güneş doğmuş işte böyle. Taş ısınmış ısınmış
    Nerdeyse belleğinden kan ürperten
    Bir sipahi sureti

    Aşka ne zaman veda
    Demiş ki bu topraklar
    Boyuna kiliselere taşıyorlar otobüslerle. Isınamıyorum.
    VE baden Baden de kaçtım
    Başka bir kiliseye
    gittim. Hafifçe.
    Çok ve canlı renkli süslemelerden az ürpererek

    Dost için yani dosto için
    Dönerken
    Kule yerine
    Küreye yakın parlak başlıklarına dönüp baktım

    Dosto Badende
    Ve kumar da oynardı
    Bir çocuğun. Hırsla. Bir taşı.
    Atışı gibi. Dikine.

    Kapa perdeyi kapa köprüyü
    Ve şatonun ta kendisini
    İnce bedenin mühürlenişini
    Tüfek mahzenini
    Sevginin tiklerini aort deliklerini
    Duvarda asırlardır dinlenemeyen
    Dört işkence resminin

    Takip tutuklanma işkence
    Ve tahta kurulan işkenceli etin
    Bin dokuz yüz 77 yıl
    Yenilen içilen kan ve etin
    Yarı açılan mor pelerinin
    Çizgi - kan
    Çizgiler ve kanın
    Başta yer yer kemiğe batan tacın
    Dört resmin dört korkunç dakikanın
    İri jestlerini anlıyorum

    Makkiyi hayır
    Sigridi tren getirdi
    Tren götürdü
    Yedi
    *
    Duruşu kımıldanışı
    Mağrur tavırları olan
    Çünkü o güzel kelimelerle ağırlanan

    Göllerin beşiği toprak eğrisi
    At yiyen ejderdi
    Tılsım
    Karıncanın kölesi

    At köpeğin kuruyan ölüsünü
    Minderi düzelt
    Baklava kırıntılarını
    Ana babanın kol gezdiği koruduğu pencere kıyılarını
    Mutfak ve yüznumara korolarını
    Yatak ameliyatlarını cinsiyet taslarını
    An binlerce yıllık olan et kabartmalarını

    Pervaz ve şimdi
    Büyük taraçalarda doğuruyorlar
    Kol bakımı bilek ve dizkapağı bakımı
    Gebelik ve sancı limonlukları
    Sıcağa karşı ay ışığı
    Yelpaze atkı palan
    Acılar yer delen sinir göğü tırmalayan
    Kutlu sevinç giysileri yalayan
    Ve yağmur suyunu
    Havuza koyan ırgat olarak

    Anlat insanda ölümsüz olmak yaprağının
    Hangi ağacın kıvranışı olduğunu
    Güzün hazırladığı insan yavrularını
    Kışın insan yeteneklerini
    Baharın insan olanaklarını
    Anlat durmadan

    Hurmayı anlat dala uzanan
    Tüylü kalın dudağa anlat
    Yaban elmayla eriği
    Aşıyı
    Elmanın gelinliğini geyiğin baskın güveyliğini
    Atlı karıncayı
    Lunaparkta bir hayvan olan

    Atlı karınca bir hayvansa
    İsa ağladı
    Kuzeyde ses kalmadı
    Alnımız buz dondu gece
    Aksın. Gündüz karıştırılmasın
    Ah sade bir gün yaşasak
    Dal dal - Kitap bil
    Lord kimin lordu hangi mabedin
    Sinonimi
    İkisi duman tütsü su rengi
    Perde kıllı el korku
    Bölüşmek kekelemek
    Donup kal - Aklımı al

    Durmaz bilmez yaşamakla
    Senin yaşamın nereye kadar ne yana böyle benimki
    Can kamaram
    Yalnız göğsüm değil
    Hayat var kaçıp bıraktığım zamanlarda da
    Ölmek koşup varmak mıdır oralara
    Soluğunu yatıştırarak
    Perdeyi aralayıp girmeden çiçekli ovalara
    Ah kıra gitmek böyle zor olmasa
    Ellerimiz ısınan ocakta - Tabakta ziyafet tasında
    Kızartılmış bir keklik
    Paslı ve kükürt salyalı bir ağızla
    Tatlılıkla ololki
    Ölünü gebeliğini morarmışlığını
    Etin devinme sanatını
    Bilesin yuvarlak akasın akşam olunca
    Yuvarlak akşam akşam
    Serçenin girdiği dolap

    Şehri -ey canım- uçtan hayvan kuşları olarak yukarıdan
    Devgözüyle - bakışı görüyorsun
    Süzül. Kanatlar arasından
    Uzanan boynunla evleri ara ikizleri araştır
    Ren in çamurlu suyundan bir gümüş iplik bük
    Sür yeryüzü hamuruna
    Ki orda
    Bir yılan renkli başını onarır
    Kuyruğunu ağrı dağında yakala

    Ekmek paketini çıkar kuşlar çağrılsın
    Kirazın yuvarlağı gibi yanağın
    Bir güçlü böceğin ki gibi alnın
    Otalara yayılmış çıplaklığında bir uçuç böceği
    Yanından dikine toprağa iniyor
    Ekmeği göğsünden ufala kuşlar çağrıldı
    Tutulmuş ve öyle güzelken
    Korkarak. Ağaçların arasında dolanan cin

    Sen misin -Ama içim Eyiçim

    Kara başımı tutup kara başımı
    Şu suyun insanını güttüğüm vakit
    Göğsümü asya bir edayla gerdiğim vakit
    Hem barışmak ne demek kendimle
    Sen yoksan mekan yok zaman belli değil dediğim vakit
    Sen ölçebilirsin ancak sesimdeki beygirimsiliği
    Çün bu çamur
    Şu yaşamı bulandıran su
    Donyüzlü rahibe şu
    Şu ev ki ev
    Ve o karanlıkta cin
    Ve ormandaki dev

    Oysa melodim
    Ne güzel. sözlerim ne tatlı

    Kuşkusuz. Yanımda olaydın
    Testiyi deler ırmağı temizlerdik
    Avucumuzla buz gibi içer
    Bileğimizden akan toprağa düşerdi
    *
    Ve şimdi
    Anlat bana ey can tatlısı kız ki
    Çünkü ben ödevliyim yinelemeye
    Eskiçağ ozanlarının ağız toplantısını
    Anlat bana gönüllerindeki bağ bozumunu
    Hep şarkı sancıyan dizelerini
    Kocamış dumanı ve is yüklü tavan direklerinin
    Arasından destanlara sarkan yılanı
    Kapıdaki baharı yaprak selini sarı kanaryayı
    Ölümsüzlüğün karyığınını - granityığınını - suyığınını
    Anlat durmadan

    Oğlu teketek öldüren babanın
    Oğula mızrağın ucuyla
    Gürzün kılıcın kıyımıyla ad koyan babanın
    Anlat bize içinde koşan atların
    Hangi koşudan kaçtıklarını
    Yani ilkel
    Ya da kültürle deşilmiş olmanın
    Anlat durmadan anlat oğulun
    Gençliğin
    Yarısı akan yarısı mezara konan kanın
    Genç ve geniş bir yaradan
    Hem babanın elinden mızrakla
    Ve baltayla açılmış yara dan
    Şefkat ve müthiş bir dikkatle
    Ve müthiş bir hayranlıkla
    Şövalyelik adına açılmış yara dan
    /Huysuz kan sonuna dek akar düşünürüz/

    Anlat ki ey can tatlısı kız
    Babanın cesedi bir türlü toprağa atamadığını
    Yine de kanın sonuna dek akmadığını
    Anlat
    Babanın can elmas ıyla kesilen oğulu
    Aydınlığa sun
    Toprağa sözü olan kanın
    Neden sonuna dek akmadığını

    Karşılık verir
    Can tatlısı kızlar korosu:

    OĞUL MIZRAK KESKİN GENÇ
    Oğul genç mızrak keskin
    BABA DİNÇ YAŞLI MIZRAK AKILSIZ
    Oğul baba
    MIZRAK BABA
    ÖLÜM baba
    Ölüm Oğul Mızrak
    Ölüm Baba Mızrak
    OĞUL MIZRAK baba ÖLÜM

    Kan ŞAŞIRDI KAN Şaşırdı

    Genç cesedin
    Ölüm gölünün başında
    Diz çökmüş olan baba
    Hınç ayırdı
    Hayret ve üzgünlük şerbeti
    Ve abes ayırdı
    Çok yıl sonraki tanrıtanımaz savaşlara
    Ve yenilip ve yenip dönerken ordu
    Neyi algılarsa çiftleşip çoğalmaktan

    Babanın yüreği ordu yüreği
    /Zırhını kırdı/
    Narası göğe vurdu
    Daha gür bir ses duyuldu
    Belki bir melek gülümsedi
    Çünkü sıyrıldı gergefi dizinden
    Belki ayağının dibine vuran sesten

    Ey baba
    Kılıcını toprağa gizle
    Gizledi
    Kendini kınamak için çıkardı gerektikçe
    Yüzünü sarartıp karartmak için
    Ve düşüncenin kavurması geldikçe

    Çünkü bir serçenin diliyle gelmiyordu düşünce
    Beyaz güvercinin
    Bir ilkbahar gencinin güz güneşinin
    Taşı heykelleştiren eğilimin
    Su taşıyan kedi seven uykunun altına geçen döşeğin
    Erkeği kadında koşturan geleneğin
    Kızlıkta açan çiçeklerin
    Sevişen fillerin
    Uyuyan çocuk ellerin
    Karaya vuran geminin
    Yemeğe hazır eden annenin
    ... Yalvaran dilin diliyle
    Gelmiyordu düşünce
    Geliyordu düşünce
    Ateş kuşunun gagasında

    Çünkü soyluluğun ağırlaştı baba
    Bir din ordu oldun
    Zamanın bir gerisine bir ilerisine
    Son dünya savaşının eşiğine serildin
    Çocuğu vururken çekilen işkencenin
    Beşiğine
    Baba Çocuk
    Azap Sancak

    Baba genişledi nalbandı bildi
    Toprağın içinde oğulun ölümü
    Arttıkça ve gezdikçe denizlerin dibini
    Çünkü ölüm artık canlı oldu
    Nasıl kuduran boğa canlıysa
    Ve bir şeye koşarsa

    Baba açığa çıkan kandan yedi
    Gezdi yeryüzünü
    Hayvan alım satım yerlerini
    Anneyi annenin ayak diplerini
    Karıncanın ölmez gelenekçiliğini
    Hayvanları şartlayıp
    Şatoları kefenleyip
    Ahırları koyunları
    Gördü baba gezdi baba
    Oğulun taş benzerlerini
    Nasıl ki oğulun ölümü
    /Eli babanın derisinde/
    bir gerisinde bir ilerisinde
    arttıkça ve gezdikçe suların dibini

    Baba devşirdi bir ana
    Ki yüreğinin altında
    Bir et kordonla tutan
    Oğulu delmeyecek olan babayı

    Şair: Cahit Zarifoğlu
#29.05.2009 03:37 0 0 0
  • Emeğinize sağlık...
#30.05.2009 11:46 0 0 0