Bir savaş hikayesi anlatılır. Kral günlerce süren büyük bir savaştan galip çıkmıştır. Karşı taraf tamamen yok edilmiştir. Fakat kralın bütün askerleri de ölmüştür. Sonuçta bir kendisi kalmıştır savaş meydanında, yapayalnızdır. Evet bir savaş kazanmıştır. Ancak bu haliyle kazanılan savaş bir zafer midir? Hiçbir şeyi kalmayan, her şeyini kaybetmiş, artık düşmanı dahi bulunmayan bir insanın yaşadığı duygu gerçek bir zafer duygusu mudur?
Ve alameti farikası bir zamanlar Hitit güneşi olan bu kent. Dekoru güzel bir sahne. Kazanılan zaferler ya da yitirilen hayallerle ilgili öykülerle dolu bir kitap! Kentin tutsaklarının birbirlerine karşı olan bireysel varoluş savaşlarının mekanı. Buralarda kimileri sadece kaybetmek için doğmuş. Zafer duygusu ise kaybedenlerin veya kazananların hiç yaşayamayacağı, içini dolduramayacağı boş kavramlardan sadece biri&
Ani bir irkilmeyle ayağa kalktı. Hemen saatine baktı. Bir saatten fazladır uyuyor olmalıydı. Hatırladığı en son şey koltukta oturduğuydu. Neyse ki kalkabilmişti. Zaman henüz geç değildi. Hala vaktinin olması biraz rahatlamasını sağlamıştı. Yaşadığı bir anlık panik ve sonrasında gelen rahatlık davet edildiği bir resim sergisiyle ilgiliydi. Siyah redingotlu ve arkadaşı birkaç gün önce Kızılaydan eve doğru gelirlerken bir tanıdığa rastlamışlardı. Karşılaştıkları kişi bir ressamdı ve yakında resimlerinin sergileneceği galeriden geliyordu. Elinde de yine sergide gösterilecek çalışmalarından biri vardı. Heyecanla onlara göstermişti. Siyah redingotlu ise tabloya bakakalmıştı. Resme anlam vermektense onunla özdeşleşmek ister bir hali vardı. Bir sürü ayrıntıdan oluşan bir resimdi. Renk ahenginden ya da genel biçimsel bütünlükten öte çağrışımlar dikkat çekiyordu. Aslında çağrışım da değil di bunlar. Hatırlatıcıydılar. Kendisini ve geçmişini. Belki de kendisini geçmişinden gizleyerek bulacağı geleceğini. Resmin arka planında gizlenen o adam tıpkı kendisiydi. Ve herkes gibi, siyah redingotlu ile arkadaşını da sergiye çağırmıştı. Siyah redingotlu ise davet edildiği andan itibaren diğer resimleri de görmek için içinde büyük bir merak ve isteğin uyandığını hissetmişti. O yüzden yerine getirilmesi zorunlu bir görev gibi bakıyordu bu işe birkaç gündür. Aslında resimden hiç anlamazdı. Resim yapanları da anlamazdı. Sergiye tek başına gidecekti.
Antrede yetersiz ışıktan ötürü biraz daha kararmış gibi görünen siyah redingotuna şöyle bir baktı. Şövalye zırhı gibi duruyordu. Askıdan özenle alıp üzerine giydi. Ve zırhını üzerine geçirmişti. O bir savaşçıydı artık. Elinde sadece savaş baltaları yoktu.
Binadan dışarı adımını atar atmaz temiz hava her yanını sarıverdi. Dışarıda hafif bir yağmur çiseliyordu. Bu içinin ayrı bir neşeyle kaplanmasına sebep oldu. Ciğerlerine çektiği bu katıksız havaya o kadar yabancı hissetmişti ki kendini. Açık alana ilk çıktığında duyumsadığı tek şey bir sigara içmekti. Evden her çıkışında yaptığı bu iş, o farkına bile varmadan bir alışkanlık halini almıştı. Eğer orada sigara içmeyesek olursa, gün eksik başlardı. Elini cebine attı ve cebinden boş bir paket çıktı. Yeni bir paket almak için yolun karşısındaki dükkana gitti.