Heybeliada Ruhban Okulu Açılıyor

Son güncelleme: 06.07.2009 00:09
  • PAPAZ emrediyor AKP yapıyor
    Fener Papazı Bartholomeos, AB sopasıyla diz çöktürdüğü AKP'ye Heybeliada Ruhban Okulu'nu açtırıyor



    Bürokratların hazırladığı iki formül rapor haline getirilerek Başbakan'a sunulacak, nihai kararı hükümet verecek



    * Selda Öztürk KAY
    Kendisini 'ekümenik' ilan eden Fener Rum Kilisesi Papazı Bartholomeos'un telkinleri sonucu AB ve ABD'den gelen baskılara boyun eğen AKP iktidarı, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması için harekete geçti. CNNTürk'ün haberine göre, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun talimatı ile bürokratlar, Ruhban Okulu konusunda yeni bir rapor hazırlandı. Raporda Ruhban Okulu'nun lise kısmının Milli Eğitim'e yüksek okul bölümünün de YÖK'e bağlı olarak açılması öngörülüyor. Bu seçenekler ve altındaki alternatifler sıralandı. Sonuçları detaylandırıldı. Raporda, okulun yeniden "Milli Eğitim'e bağlı açılması imkansız" denildi.

    Din lisesi formülü
    Rapora göre Ruhban Okulu'nun ancak lise kısmı Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olabilir. Bunun için de din lisesi formülü geliştirildi. Ancak Özel Öğretim Kanunu'nun değişmesi gerekiyor, çünkü bu kanunda "dini ve askeri okul açılamaz" hükmü var. Yasa değiştirilerek Ruhban Okulu'na bir çeşit İmam Hatip Lisesi statüsü verilecek. Okul öğrencilerini ne şekilde alacağını kendisi belirleyecek ama müfredatını, ders kitaplarını Bakanlık belirleyecek. Öğretmenler de Milli Eğitim Bakanlığı'nın standartlarına uygun alınacak denetimi bakanlığa ait olacak. Ancak bu formülün hayata geçirilmesi yeni bir lise türünün doğmasını da beraberinde getirecek. Yani Özel İmam Hatip Liseleri için yol da açılacak. Rapora göre Ruhban Okulu'nun yüksek okul kısmı YÖK'e bağlı faaliyet gösterecek. Ancak bunun için 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'nun değişmesi gerekiyor. Bu formül daha önce de tartışılmış ancak orta yol bulunamamıştı.

    Kılık kıyafet engeli
    Öğretim üyelerinin din adamlarından seçilecek olması, rahibelerin giyisilerinin kılık kıyafet yönetmeliğine aykırılığı da yüksek okul statüsü verilmesinin önündeki engeller arasında. Bu iki seçeneğin dışında Ruhban Okulu'nun bir vakıf bünyesi altında açılması da alternatifler arasında. Öneri ilk olarak 2004 yılında dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç tarafından ortaya atılmıştı. Bu formüle göre Ruhban Okulu tıpkı diğer vakıf okulları gibi Hıristiyan din adamı yetiştirmek üzere Teoloji bölümü adı altında açılabilir. Patrikhane ise, özerk üniversite statüsü istiyor. İşte tüm bunlar masaya yatırılacak. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu raporu Başbakan'a sunacak, son sözü ise Bakanlar Kurulu söyleyecek.







    ATATÜRK DiYOR Kİ:
    Patrikhane bir fesad ve hıyanet ocağıdır!
    "Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi'ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.
    Mustafa Kemal
    Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / 20 Ocak 1923




    Türkiye'yi şikayet etti
    Fener Rum Kilisesi Papazı Bartholomeos, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu'nda 2007 yılında yaptığı konuşmada Türkiye'yi şikayet etmişti. Bartholomeos, Patrikhane'nin statüsü, Heybeliada Ruhban Okulu konularında yaşanan sorunları dile getirmişti.




    Obama, Meclis'te 'açın' çağrısı yaptı
    ABD Başkanı Barack Obama da Türkiye'ye ziyareti sırasında TBMM'de yaptığı konuşmada Heybeli Ruhban Okulu'nun açılması çağrısında bulunmuştu. Obama, şunları kaydetmişti: "Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması gibi eylemlerin son derece güçlü sinyaller vereceğini düşünüyoruz. Ayrıca hukukun üstünlüğüne olan taahhüt, adaletin insanlara ulaştırılması anlamında atılabilecek en önemli adımdır. Azınlık hakları sayesinde halk, her tür katkıdan, her bireyiyle yararlanma fırsatı bulacaktır."




    Rehn, yine çirkin yüzünü gösterdi
    AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, müzakekerde aksama olmaması için, Ruhban Okulu'nun açılmasını istemişti. Brüksel'de Türk gazetecine konuşan Rehn, şu dayatmalarda bulunmuştu: "Türkiye'nin temel özgürlükler konusunda ciddi reformlar yapacağına, dini özgürlüklere önem vereceğine inanıyorum. Örneğin Patrik Bartholomeos'un ekümeniklik unvanı ve Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması sorunlarına olumlu yaklaşacağını umuyoruz."




    Poettering tehdit savurdu
    Fener Rum Kilisesi ile AP Hıristiyan Demokratlar Grubu'nun 2005 yılında İstanbul'da ortaklaşa düzenlediği uluslararası konferansta konuşan Avrupa Parlamentosu Hıristiyan Demokratlar-Avrupa Demokratları Grubu Başkanı Hans-Gert Poettering, "Burada ekümenik patriğin davetlisi olarak bulunmaktan mutluluk duyuyorum. Heybeliada Ruhban Okulu'nun bir an önce açılmasını istiyoruz. Bu yapılmadığı takdirde, Batı Avrupa toplumlarında İslam fobisi artacaktır" demişti.







    Kilisenin sözcülüğüne soyundular



    Çelik: Kapalı olması vahim bir hatadır
    AKP hükümeti, papaz okulu için dört koldan seferberlik başlatmıştı. Kilise sözcüsü gibi konuşan Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik, kendi kendini ekümenik ilan eden Bartholomeos'un iddiasını güçlendirme çabalarına tam destek vermişti. Bu tartışmalara şaşırdığını ifade eden Çelik, "Patrik ekümenik olsa ne olur ki. Patriğin ekümenik olup olmadığına sen niye karar veriyorsun kardeşim?" demişti. Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapalı olmasını vahim bir hata olarak nitelendiren Çelik, "Kapatılma gerekçesi haksızdır. Ruhban Okulu'nun bugün hiçbir kanun değişikliği yapılmadan açılabileceğini düşünü-yorum" diye konuşmuştu.







    Bağış açılmasını istiyor
    Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış da, verdiği bir demeçte, Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasının Türkiye'nin bir iç meselesi olduğunu söyledi. Azınlığının sorunlarına çözüm getirmesi gerektiğine inandığını" belirten Bağış, şunları söylemişti:" "Heybeliada Ruhban Okulunun, Türk vatandaşlarının ihtiyaçları olan hizmetleri sunabilmek için açılması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'deki Ortodoks cemaati vergi ödeyen, ordumuzda hizmet eden ve bu ülkeye katkıları olan Türk vatandaşlarından oluşmaktadır. Eğer din adamlarına gereksinimleri varsa, bu din adamlarını eğitmelerine yardımcı olmalıyız."




    Günay da seferberliğe katılmıştı
    Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması gerektiğini söylemişti. Günay, "Ben, hükümette net karara bağlamadığımız konuda, ancak kişisel eğilimimi söyleyebilirim, sanıyorum Ruhban Okulu'nu açacağız. Hem kişisel hem de edindiğim genel eğilim, okulun açılacağı yönünde. Şu andaki üniversite sistemine uymuyor ama başka bir formül bulunacak, siyasi bir sorun yok. Çalışmalar teknik seviyede devam ediyor. Artık 'dünle beraber geçti ne varsa düne ait', şimdi yeni şeyler söylemek lazım" diye konumuştu. Günay, kabinede kendisi gibi düşünen bakanların olduğunu da kaydetmişti.
#30.06.2009 11:02 0 0 0
  • Bu konuyu daha evvel dile getirmiştim...Açıp bakabilirsiniz.Tabii ki konu silinmediyse..
#01.07.2009 07:59 0 0 0
  • Ruhban Okulu açılsın mı açılmasın mı tartışmaları!..

    --------------------------------------------------------------------------------
    Heybeliada "Sadece Bir Okul" Değil!.
    Heybeliada'da ruhban okulu açılması için çabalar her geçen gün artarak sürüyor.Heybeliada'yı sadece bir okulun açılması diye görürseniz, yanılırsınız.Heybeliada Bizans'ın yeniden ihdasının ön şartıdır. Heybeliada'da okulaçılması Lozan'dan vazgeçilmesi ve çok daha fazlası.

    Heybeliada'daruhban okulu açmak isteyenler buna gerekçe olarak üç temel belgeyigösteriyorlar. Lozan Antlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası. Bututum son derecede şaşırtıcı, çünkü Heybeliada konusunda yaşanangelişmelerin ve konunun evveliyâtının söz konusu üç belge ile hiçbirtemas noktası yok. Hem de hiç.

    Taleplere dayanak olarak gösterilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve 24. Maddesi. O madde aynen şöyle;

    "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
    14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir.
    Kimse,ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatleriniaçıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz vesuçlanamaz.
    Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim vedenetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk veortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine,küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
    Kimse,Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen deolsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahutnüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dinî veya dinduygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez vekötüye kullanamaz".

    Bu madde AB üyesi Yunanistan'ınanayasasından da, demokratik olgunluğundan da çağlarca önde olanilkeleri içeriyor. Herhâlde böyle bir madde Yunanistan Anayasası'ndaolsaydı ve lâyıkıyla işletilseydi, Yunanistan'da bütün siyâsetçiler vebütün ruhban sınıfı parmaklıkların arkasında olurdu.

    Heybeliada ise tamamıyla bu maddenin dışında. Çünkü Heybeliada konusu gösterilenden çok farklı;

    RuhbanOkulu'nun açılması isteği, Anayasa ve yasalara olduğu gibi LozanAntlaşması'na ve diğer uluslararası sözleşmelere de aykırı bir imtiyaztalebi. Bu talep yalnızca bir okul konusu olarak ele alınamaz. Bu olay,Patrikhanenin yoğun çalışmaları neticesinde yurtdışı baskısına dönüşenve azınlık haklarını aşan, vatandaşları arasında eşitlik dengesinibozan bir siyasi imtiyaz talebi olarak görülmeli.

    Heybeliada Ruhban Okulunun ve özellikle de bu okulun Teoloji Bölümü'nün tekrar açılmamasının hukukî dayanakları şunlar:

    -Türkiye'nin İstiklal Savaşı sonrasında 1924 yılında imzalanan LozanAntlaşması'nın azınlıklara imtiyâz değil, sadece Müslüman Türk halkatanınan müsâvî (eşit) muamele görme hakkı tanıması ve bu durumunAnayasa'nın 12. Maddesi'ndeki eşitlik prensibine uygun olması,

    -403 Sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Türkiye'de dini tedrisatıcemaatlerden ve özel kişilerden alıp, devlet görevi olarak Milli EğitimBakanlığına vermesi,

    - TC Anayasası'nın 2. Maddesi'nde TürkiyeCumhuriyeti'nin laik bir devlet olarak nitelenmiş bulunması ve bunungereği olarak dinî öğretim yapan özel okul açmanın ve yönetmenin yasakolması, yine aynı kanunun 28. Maddesi'ne göre bir özel okulaalınabilecek yabancı uyruklu öğrenci sayısının, okulda okuyan TürkiyeCumhuriyeti vatandaşı öğrencilerin %20'sini aşmamak kaydıyla MilliEğitim Bakanlığınca tayin olunur hükmünün bulunması,

    - 625Sayılı Kanunun 3. Maddesinin 3. Paragrafında 'askeri okullar, dinieğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile emniyet teşkilatınabağlı okulların aynı veya benzeri özel öğretim kurumu açılamaz'hükmünün mevcut olması,

    - Anayasanın 132. Maddesindeki 'kanundagösterilen usul ve esaslara göre kazanç amacına yönelik olmak şartı ilevakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi yüksek öğretimkurumları kurulabilir' hükmüne göre patrikhane bir vakıf hüviyetindeolmadığı için patrikhaneye bağlı bir özel yüksek öğretim kurumu daaçmasının mümkün olmaması,

    - Anayasa'nın 24. Maddesinde 'din ve ahlak eğitim öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır' hükmünün bulunması,

    -Lozan Antlaşması'nda ve öteki uluslararası sözleşmelerde azınlıklariçin imtiyazlar değil, vatandaşlarla eşit haklar tanındı. Dingörevlilerinin özel okullarda değil devlet okullarında yetiştirilmesi,Anayasa, Anayasa Mahkemesi kararı, Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu veMilli Eğitim Temel Kanunu ile düzenlenmiş devlet politikası.

    Bunedenle azınlıklara verilecek bir hak vatandaşlar arasında azınlıklarlehine bir eşitsizliğe neden olur. TC Devleti, din görevlilerini birdevlet okulu olan imam-hatip okulları ve devlet üniversiteleribünyesindeki ilahiyat fakültelerinde yetiştiriyor. Eğitim ve öğretimfaaliyetleri devletin denetimi ve gözetimi altında yapılıyor. Hiçbircemaat veya zümreye bu konuda ayrıcalık tanınmadı.

    Ruhban Okulu1971 yılında 'Özel Yüksekokulları Kapatan Kanun'un yürürlüğe girmesiylekapandı. Bu kanun çıkartılırken ve Anayasa Mahkemesi'nin 625 SayılıÖzel Öğretim Kanunu'nun bazı maddeleri iptal edilirken hiçbir şekildeRuhban Okulu'nun kapatılması amaçlanmadı.

    Yapılan düzenlemelerle, özel üniversitelerin açılmasına 'devlet denetiminde olma' şartı ile izin verildi.

    Ancak,Patrikhane bu şartı kabule etmediği için Heybeliada'daki okulaçılamadı. Patriğin 'kendi din adamlarımızı eğitme hakkından mahrumuz'iddiası da doğru değil.

    Patriğin, sadece dini eğitim vermesigereken bir kurumun, devletin denetimi altında faaliyet göstermesinerıza göstermemesinin nedenlerini anlamak güç. Bununla beraber patriğinve kendisine bağlı 12 metropolitin TC vatandaşı olma şartlarının da -kibu şartlar Lozan Antlaşması'nın ilgili maddeleri gereğidir-kaldırılması isteği ve kuralı ihlâli de göz önüne alınırsa; durumkendiliğinden açıklanıyor.

    Heybeliada'da ruhban okulu açmak isteyenler Lozan Antlaşması'nın 40. Maddesine sığınıyor.

    40.Madde diyor ki; " Gayrimüslim ekalliyetlere mensup olan Türk tebaasıhukuken ve fiilen diğer Türk tebaaya tatbik edilen aynı muamele ve aynıteminattan müstefid olacaklar ve bilhassa, masrafları kendilerine aitolmak üzere her türlü müesesatı hayriye, diniye veya içtimaiyeyi, hertürlü mektep ve sair müesesatı talim ve terbiyeyi tesis, idare vemurakabe etmek ve buralarda kendi lisanlarını serbestçe istimal veayini dinilerini serbestçe icra etmek hususlarında müsavi bir hakkamalik bulunacaklardır. "

    Türkiye'de bütün vatandaşların ve buarada gayrimüslim azınlıkların da din hürriyetinin ayrılmaz parçasıolan öğrenim, örgütlenme ve ibâdet hürriyeti hem bu maddenin ruhu hemde Türkiye'nin yasaları teminat altına alındı, Yunanistan'dan farklıolarak

    Hakkında ırkçılık suçlamaları ve çok sayıda insanhakları ihlâli davası bulunan Yunanistan, belki de Heybeliada'yımazeret yapmak yerine, ya kendisine bir bakmalı veya niyetini daha açıkbir dille anlatmalı.

    Mâdem konu Heybeliada olunca -hiçbir hukukîzemin bulunamasa da- kapsamlı bir araştırma yapılabiliyor, o hâldeYunanistan daha az emek ve zahmetle Batı Trakya'da altına imza attığısistematik insan hakları ihlâllerinin, altına imza koyduğu anlaşmalarınasıl çiğnediğine de bakmalı.

    Yunanistan'ın ihlâl edildiğini savunduğu Lozan Anlaşması, bizzat Yunanistan'ın ırkçı politikaları ile çiğneniyor.

    AtinaLozan'ı korumak istiyorsa, Türk azınlığa etnik kimliğin inkârı,vatandaşlıktan ıskat, müftülük sorunu, vakıfların ve dinî kurumlarınkontrolü, eğitim sorunu, ifade özgürlüğüne sınırlamalar, kamu görevinegirerken ayrımcılık, yasak bölge uygulaması, toprak ve taşınmazlarlailgili sorunlar, siyasi katılım hakkının engellenmesi, sosyalörgütlenmelere yönelik baskılar, demografik baskı ve ekonomik baskılarda gibi sistematik hukuksuzluklardan vazgeçmeli.

    KAYNAK:turkhaber.org
#01.07.2009 08:04 0 0 0
  • Yunan`ı heyecanlandıran mesaj

    Amerikan Başkanı Obama`nın Türkiye ziyaretine geniş yer veren Yunan Medyası, Obama`nın Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili mesajını ise ana haber yaptı.



    Amerikan Başkanı Obama`nın Türkiye ziyaretine geniş yer veren Yunan Medyası, Obama`nın Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili mesajını ise ana haber yaptı.

    Obama`nın Heybeliada Ruhban Okulu`nun tekrar açılmasına yönelik mesajını öne çıkaran Yunan televizyonları, Türkiye muhabirleriyle canlı telefon bağlantıları gerçekleştirdi.

    Atina Haber Ajansı(ANA) ve Yunan televizyonları, Obama`nın bugün Ankara`da gerçekleştirdiği temasları ve Türk liderlerle yaptığı görüşmelerde verdiği mesajları ilk haber olarak verdi. Yunan televizyonları, Obama`nın Anıtkabir ziyareti, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`la görüşmeleri ve TBMM`deki konuşması çok geniş yer verdi. Yunan televizyonları, Obama`nın Heybeliada Ruhban Okulu`nun tekrar açılmasına ilişkin verdiği mesajı öne çıkardı. Haberlerde Obama`nın TBMM`de `Heybeliada Ruhban Okulu`nun tekrar açılması` yönünde açıklaması ile Kıbrıs`ta iki toplumlu ve iki bölgeli federasyon çözümünden yana tutum takındığı vurgulandı.

    Obama`nın Türkiye ve Ermenistan arasında başlayan diyalogu desteklediğini kaydeden Yunan medyası, Obama`nın `soykırım` kelimesini kullanmadan bu konudaki görüşlerini söylemekle yetindiğini belirtti. Obama`nın göreve geldikten sonra Müslüman dünyasından ilk ziyaretini Türkiye`ye gerçekleştirdiği vurgulanan haberlerde, Amerika`nın Müslüman ülkelerle ve doğu ile batı arasındaki ilişkilerde Türkiye`yi `köprü` olarak gördüğünün altı çizildi. Obama`nın `ABD`nin İslam`la savaş halinde olmadığını` vurgulayan medya, Obama`nın Müslüman dünyasıyla ABD arasında yeni bir işbirliği sürecinin başlaması gerektiği mesajı verdiği belirtildi.

    Obama`nın Türkiye`yi birçok alanda Amerika`nın çok önemli stratejik ortağı olarak değerlendirdiğini kaydeden Yunan medyası, Obama`nın adalet ve demokrasi vurgusu yanında, Türkiye`nin Avrupa Birliği(AB) üyeliğine desteğini tekrarladığı bildirildi. Obama, İstanbul`da yarın kaldığı hotelde Fener Rum Patriği Bartholomeos`u kabul edecek

    tumgazeteler.com.
#01.07.2009 08:06 0 0 0
  • Patrik Bartholomeos, Yunan televizyonuna konuştu: `Heybeliada konusunda her zamankinden daha umutluyuz...


    ATİNA(CİHAN)-

    ABD Başkanı Barack Obama, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile Conrad Hotel`de biraraya geldi.

    Yunan devlet televizyonu NET`e Obama ile görüşmesine ilişkin bir demeç veren Bartholomeos, Obama`yla çok sıcak bir ortamda 10 dakikayı aşkın bir görüşme yaptıklarını belirtti. Amerikan Rum Patriği Dimitriosun da hazır bulunduğu görüşmede Patrik, Helbeliada Ruhban Okulu`nun tekrar açılması, Patrikhane ve Rum azınlık ile diğer gayri müslim azınlıkların sorunlarını konuştuklarını söyledi.

    Obama`nın TBMM`de Heybeliada Ruhban Okulu`nun tekrar açılması konusunda yaptığı açıklamaya teşekkür ettiğini söyleyen Bartholomeos, Ruhban Okulu`nun tekrar açılacağına dair umudunun hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu belirtti.

    Bartholomeos, Obama`ya Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne (AB) tam üyeliğinin hem Türkiye hem de azınlıklar için çok yararlı olacağına ilişkin görüşlerini aktardığını da kaydetti. Obama`nın kendisini Amerika`ya davet edip etmediği yönündeki bir soruyu da cevaplandıran Bartholomeos, böyle bir konunun gündeme gelmediğini söyledi. Fener Rum Patriği, Obama`nın desteklediği basketbol takımının galibiyeti sebebiyle başkanı kutladığını, Obama`nın buna gülerek teşekkür ettiğini sözlerine ilave etti.

    BABACAN VE BAKOYANNİ AZINLIKLARI KONUŞTU

    ABD Başkanı Barack Obama`nın Türkiye ziyaretinde Heybeliada Ruhban Okulu`nun tekrar açılmasına ilişkin mesaj vermesi, Yunanistan`da yakından takip ediliyor. Yunan yazılı ve görsel medyası, Obama`nın mesajlarını ilk sayfadan verdi. Obama ile başlayan Heybeliada Ruhban Okulu ve azınlıklar tartışması, Türk ve Yunan siyasilerin de gündemine girdi.

    Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Bartholomeos`la dün yaptığı görüşmede `Türkiye`de dini özgürlüklerin garanti altına alınmasını istiyoruz. Türkiye`nin AB üyelik sürecinin yükümlülüklerinden biri de Helbeliada Ruhban Okulu`nun tekrar açılmasıdır.` dedi.

    Medeniyetler İttifakı Forumu için İstanbul`da bulunan Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Türk meslektaşı Ali Babacan ile bir görüşme yaptı. İki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesi ve azınlıklar konusunu ele alan bakanların ağırlıklı olarak Kıbrıs`ı konuştukları belirtildi. Yunan basın-yayın organları, Bakoyanni`nin Ruhban Okulu konusunu masaya getirdiğini, Babacan`ın ise Batı Trakya Türk azınlığının sorunlarını gündeme getirdiğini yazdı.

    Yunan diplomatik kaynaklarına göre, Bakoyanni Türk azınlık konusunu Yunanistan`ın iç meselesi olarak değerlendirdi ve ikili bir sorun olarak görmediğini iddia etti. Bakoyanni, azınlık konusunda Atina`nın politikasının net olduğunu ve bunu uyguladığını savundu. Yunanlar, eskiye nazaran Heybeliada Ruhban Okulu`nun yeniden açılması konusuda olumlu izlenim edindiklerini söyledi.

    Türkiye`deki azınlıklar konusunu Türkiye`nin AB yükümlülükleri çerçevesinde her fırsatta dile getiren Atina, başta Batı Trakya Türk azınlığı ve Makedon azınlığın haklarına ihlal ettiği gerekçesiyle yakın dönemde AB ve Birleşmiş Milletler`in (BM) yayınladıkları raporlarda eleştirilmişti. Raporlarda, Atina`nın Yunanistan`da Makedon azınlık bulunmadığını ileri sürdüğü, Batı Trakya Türk azınlığının ise etnik kimlik, müftülükler, vakıflar ve örgütlenme konusundaki sorunlarına çözüm bulunmadığı kaydedilmişti.
#01.07.2009 08:07 0 0 0
  • Evet kardeşlerim.AB'nin şartlarından biri de Heybeliada da ruhban okulunun açılması için hükümetimize baskı yapıyorlar.İleride göreceksiniz, Temenni etmiyoruz, bu ruhban okulu açıldığında Vatikan bu tarafa taşınacak ve İstanbul'da misyoner faaliyetlerine hemen başlıyacaklar..Devletimiz bu kafirlere taviz vermez İnşaallah...Kısacası İstanbul'u bir hıristiyan merkezi yapmaya çalışıyorlar..Milletimizden çok şeyler saklıyorlar.İnşaallah emellerine kavuşamayacaklar..
    __________________
#01.07.2009 08:08 0 0 0
  • Şimdi bana diyeceksiniz ki yahu kardeşim Avrupa'da camiiye yasak var mı diye soracaklar.Ben de derim ki evet Avrupa'da camiilere yasak yok ama madalyonun öteki yüzünü bimiyorsunuz.Onlar çok iyi biliyorlar ki müslümanlardan zarar gelmeyeceğini.Fakat işin ters yönü başkadır.Bunlar Ruhban okulu açıp hıristiyan merkezi olarak İstanbul'u seçmişlerdir.Çünkü Yunan, İstanbul'un fethine karşı halen de içindeki düşmanlıklarını gizleyemiyorlar..Onlar gizlice yemin edip bir Türk büyük devlet başkanını Patrikhanenin önünde asmadıkları müddetçe rahat etmiyorlar.Bu ne demektir biliyor musunuz.İstanbul Yunanistan tarafından işgal edilecek ve asırlık kinin intikamını da devlet büyüğümüzü asarak giderecekler..Allah korusun bu ya Cumhurbaşkanımız da olabilir ya da başbakanımız.Bu sözlerim size hikaye gibi gelmesin.Ayrıca Ermeni soykırımı meselesini de dillerine doluyorlar.Türkiye çok yakında her şeye gebe kalacak.Taviz üstüne taviz vermeye zorlanacak.Bu da bizim sonumuz olur..Gavurun sözüne güvenilmez, onlardan bize hayır gelmez...
    Şimdi de benim merak ettiğim medeniyetler ittifakında neler konuşulacak onu da bekliyoruz.Dinlerarası dialoğu tutturamadılar..Şimdi sıra geldi medeniyetler ittifakına.Bizim medeniyetimiz çok çeşitlidir.Başta İslam medeniyeti,Osmanlı medeniyeti ve kültür medeniyetlerimizdir.Medeniyet zengini en çok olan da Türkiye'dir vesselam..
#01.07.2009 08:09 0 0 0
  • Sultan Fatih, İstanbul'u feth ettiğinde korkudan Ayasofya Camiisine sığınan papaz, rahip,ve İstanbul'un o günkü halkı; "Fatih Sultan bizi asıp kesecek!" diye Allah'a dua ediyorlardı.Sonuçta Sultan Fatih ne onlara dokundu ne de kilise,havra, ibadet yerlerini yıkmadı yıktırmadı.Onlara sonsuz özgürlük hakkı tanıdı.Bunun tam tersi olsaydı İstanbul'da ne camii kalırdı ne de müslümanlar.Hepsini de işkence edip kılıçtan geçirirlerdi.İşte Sultan Fatih'in sonsuz özgürlük anlayışı budur.Bizim dinimizde hiç bir milletin ibadet yerlerini yıkmaya yakmaya müsaade yoktur.İslam Dini kadar özgürlük tanıyan hiç bir din yoktur..Günümüz de de öyle değil mi?.Bugün kiliseler,havralar ibadete açık değil mi?.
    Acı bir gerçek varsa; Ayasofya 1935 yılında müze haline getirildi..Ayasofya gerçek anlamıyla ibadete açık değildir.Mesela Cuma namazı kılınmaz,sadece 5 vakit namaz küçük bir yerinde eda edilmektedir...Ezan okutulmamaktadır. Ayasofya'yı yeniden ibadete açmak devletimizin görevidir.Buna da AB ve Nato izin vermemektedir.
    Ayasofya Camiisi halen garip bir şekilde ibadete açılmayı bekliyor.Bakalım onu açacak bir babayiğit devlet büyüğümüz kim olur bilemiyoruz..
#01.07.2009 08:10 0 0 0
  • --------------------------------------------------------------------------------

    Sultan Fatih Ayasofya'yı ibadete açtıktan sonra şunları söylemiştir...'' Benim, islam ümmetine hediye olarak armağan ettiğim bu camiyi her kim ki, camilikten çıkarırsa Allah'ın, meleklerin, ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. '' demiştir.Gerisini yorum yapmaya gerek yoktur..
#01.07.2009 08:11 0 0 0
  • Milletimize gereken bilgiler verilmiyor.Türkiye'nin üzerinde bir çok entrikalar çevriliyor.Ruhban Okulu bunlardan biridir.Maksat okul açmak değil, İstanbul'u ablukaya almak için siyonist bir tekliftir.Yani hıristiyan ve yahudiler ortak çalışarak İstanbul'u içten zaptetmeye çalışıyorlar.Bütün emelleri bunlardan ibarettir.

    İstanbul Fatih'te bir çok evler fahiş fiyatla Ermeni ve Rumlar tarafından satın alınmıştır.Niye Bizim Bağcılar'da alınmıyor da Fatih'te alınıyor?.Orada büyük bir patrikhane var.Hemen üst yanında da Büyükçe Fatih Kur'an Kursu var.Haliç tarafından bakıldığında bu Kur'an Kursunun tepesinde şanlı bayrağımız dalgalanıyor ki patrikhanenin önünü kapatıyor ve görüntüsünü bozuyor.İşte ne yapıp edip bu Kur'an Kursunu kapattırabilmek için orada oylarını CHP'ye vermişlerdir.Elhamdülillah İsmail Ağa camii cemaatinin yüksek oylarıyla AKP kazanmıştır..Patrikhanenin önünü açtırmaları için belediyeye baskı yaptıklarını duyduk.Millet olarak biz buna izin veremeyiz.
#01.07.2009 08:12 0 0 0
  • Ruhban Okulu tuzağı

    AKP hükümeti sayesinde Fener Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu konusu, devletin egemenlik tartışmalarına neden oldu
    AKP hükümeti sayesinde Fener Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu konusu. Türk devletinin egemenliğinin rafa kaldırılmasına yol açacak bir noktaya geldi
    TÜRKİYE Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Hanefi Bostan, Patrikhane`nin Vatikanlaştırılmak istendiğini, Heybeliada Ruhban Okulu`nun da Türk eğitim ve hukuk sisteminden tamamıyla bağımsız bir şekilde, özel bir imtiyazlı statüde açılması yolunda bütün engellerin kaldırılmak üzere olduğunu belirterek, Hükümeti bu yanlıştan biran önce dönmesi konusunda uyardı.

    ROMA Katolik Kilisesi`ne benzer bir statüye kavuşma yolunda ABD ve AB başta olmak üzere bütün Batı dünyasınının desteği ile büyük mesafeler alındığını vurgulayan Bostan,``Fener Patrikhanesi`nin iddiası ve hedefi hem Bizans`ın manevi varisi olmak ve hem de bütün Ortodoks Hıristiyan dünyasının ruhani başı olmaktır. Bu tuzağa düşülmesin`` diye uyardı.

    Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr.M.Hanefi Bostan, Hükümet`i, Patrikhane`nin Vatikanlaştırılması ve Ruhban Okulu`nun açılması konularında uyardı.

    Fener Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu konularında meydana gelen gelişmeler, maalesef artık Türk devletinin egemenliğinin rafa kaldırılmasına yol açacak bir noktaya geldiğini öne süren Bostan, `Lozan Antlaşması hükümlerine göre bütünüyle Türkiye Cumhuriyeti`nin kontrolünde bulunması zorunlu olan ve sadece Türkiye`deki Ortodoks Hıristiyan vatandaşlarımızın ruhani liderliğini yapması gereken Patrikhane, tamamıyla kontrolden çıkmış, Türkiye`yi ve Lozan`ı hiçe sayarak tam anlamıyla başına buyruk bir hale gelmiş; Roma Katolik Kilisesi`ne benzer bir statüye kavuşma yolunda ABD ve AB başta olmak üzere bütün Batı dünyasından aldığı destekle büyük mesafeler almış bulunmaktadır`dedi.

    Patrikhane ve Ruhban Okulu meselesinin arka planı

    Heybeliada Ruhban Okulu`nun da, yine aynı şekilde, Türk eğitim ve hukuk sisteminden tamamıyla bağımsız bir şekilde, özel bir imtiyazlı statüde açılması yolunda bütün engellerin kaldırılmak üzere olduğunu ifade eden Bostan şunları söyledi:

    Patrikhane ve Ruhban Okulu konuları, birbirinden ayrı olaylar değil, kopmaz bir bütünlük oluşturan bir tek olaydır. Nasıl ki İtalyan Devleti`nin toprakları içerisinde bağımsız bir kimliği bulunan bir din devleti olan Vatikan devletçiği ve Roma Katolik Kilisesi, Roma İmparatorluğu`nun manevi varisi ve bütün Katolik Hıristiyan dünyasının ruhani başı ise; Fener Patrikhanesi`nin iddiası ve hedefi de hem Doğu Roma`nın (Bizans`ın) manevi varisi olmak ve hem de bütün Ortodoks Hıristiyan dünyasının ruhani başı olmaktır. Dikkat edildiğinde görülecektir ki bu iki iddianın her ikisi de siyasidir ve Türkiye Cumhuriyeti`ne açık bir düşmanlık ve kaba bir meydan okumadır. Bizans`ın manevi varisi olmak iddiasını hiçbir zaman terketmeyen Patrikhane`nin bütün dünya Ortodoksluğunun ruhani başı olmak, yani `Ekümenik Patriklik` iddiası, İstanbul içerisinde Vatikan benzeri bir devlet yapılanmasına gitmek, yani Fener Patrikhanesi`ni Vatikanlaştırmaktan başka bir anlam taşımamaktadır ve bu da Türkiye Cumhuriyeti`nin bütün temellerinin sarsılması ile mümkün olabilecektir. Çünkü, böyle bir ekümeniklik statüsü, ancak bağımsız bir yapılanma ile sağlanabilir. Bu ise, mevcut bütün hukuki düzenlemelere, Türkiye`nin egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne taban-tabana zıttır.

    Ruhban Okulu`na gelince:

    Ortodoks Hıristiyanlar arasında teolojik konular, kurallar ve ibadet şekli açısından birlik sağlamak ve din adamı (ruhban) yetiştirmek amacıyla 1 Ekim 1844 tarihinde Patrikhane`ye bağlı olarak Heybeliada Ruhban Okulu öğretime açılmıştır. Bu okuldaki eğitim süreçleri kısaca şöyledir:

    1844-1919 tarihleri arasında dört yıl ortaokul ve üç yıl teoloji eğitimi,

    1919-1923 tarihleri arasında orta öğretimsiz beş yıllık teoloji eğitimi yapılmış,

    1923-1951 tarihleri arasında birinci dönemdeki uygulamaya dönülmüş,

    1951-1971 tarihleri arasında ise dört yıl lise ve üç yıl teoloji eğitimi yapılmıştır.

    Ruhban Okulu, 1844-1971 arasını kapsayan bu 127 yıllık kesintisiz eğitim süresinde toplam 930 mezun vermiş, bunlardan 343`ü piskoposluğa 12`si de patriklik makamına yükselmiştir. 930 öğrencinin 225`i, 1950-1969 yılları arasında mezun olmuştur. Bunların da sadece 38`i Rum asıllı Türk vatandaşı, yani Azınlık`dır. Bu dönemde 162`si Yunan uyruklu olmak üzere toplam 187 yabancı okulu bitirmiştir. Türkiye, 1950`de Ruhban Okulu`na yabancı öğrenci alınmasına da izin vermiş, ancak, bu iyi niyetin istismar edilmeye başlanması üzerine, 1964`te bu uygulama kaldırılmıştır.

    1971`de `Özel Yüksek Okulların Kapatılması` hakkındaki kanun yürürlüğe girince, özel yüksek okul statüsünde bulunan Ruhban Okulu da kanun hükmüne göre kendiliğinden kapatılmış oldu. Bundan sonra, bu kurumun bir yüksek okul olarak faaliyetine devam etmesi, diğer tüm yüksek okullar gibi, genel Türk yüksek öğrenimi (daha sonra YÖK) bünyesine dahil edilmesiyle mümkün olacaktı. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti`ne karşı saygısızlığını, gözlerimizin içine baka-baka kullanmaya başladığı yasadışı `ekümeniklik` iddiası ile açığa vurmaktan çekinmeyen Patrikhane, kendisini Türk eğitim ve hukuk sisteminin dışında ve üstünde görmeye başlayarak, bu statüyü kabul etmedi ve tamamıyla kendisine bağlı, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarından muaf, bir `özel imtiyazlı statü` talebinde ısrar etti; bu yüzden de okul o tarihten beri eğitime kapalı kaldı. Yani, bütün dünyada ve Türkiye`de propaganda edildiğinin aksine, Heybeliada Ruhban Okulu`nu açtırmayan Türkiye değil, Vatikan rolüne soyunan Patrikhane`nin ta kendisidir.

    Uluslararası baskı

    O tarihten beri, her sene artan bir yoğunlukta, Yunanistan`ın başrolde bulunduğu, Türkiye`ye yönelik uluslarası bir baskı politikası süreci yaşanmaktadır. Amerika`daki üç milyon Ortodoks Hıristiyan Rum`un oluşturduğu Rum Lobisi, Amerikan hükümeti üzerindeki bütün gücünü kullanarak, gerek Patrikhane`nin Vatikanlaştırılması ve gerekse de bu ihanet projesinin bir parçası olarak Ruhban Okulu`nun yeniden, fakat yukarıda da açıkladığımız şekilde, kendisini şimdiden adı konmamış bağımsız bir devletçik gibi gören Patrikhane`ye bağlı olarak faaliyete geçirilmesi amacıyla Türkiye`ye baskı uygulamaktadır. Patrik Bartholomeos da bu projede, geleceğin `Rum Papa`sı` rolüyle bütün faaliyetlerin odağında yer almaktadır. Nitekim Bartholomeos yasadışı olarak kullandığı `Dünya Ortodokslarının Ruhani Lideri`, yani `Ekümeniklik` sözde sıfatıyla gittiği ülkelerde bir din adamı gibi değil din-merkezli siyaset yapan çok aktif bir siyasi lider, hatta daha da ileri giderek, Bizans İmparatoru koltuğunu vekaleten temsil eden Bizans saltanat naibi gibi davranmaktadır. Mesela, 1994`te Avrupa Parlamentosu`nda temsilcilik açma teşebbüsü, `Din, Çevre ve Karadeniz Tehlikede` adlı sempozyum çerçevesinde 28 Eylül 1997 tarihinde Selanik`te Yunanistan Cumhurbaşkanı Stefanopulos tarafından devlet töreniyle `Devlet Başkanı` gibi karşılanması bunu en iy şekilde belgeleyen örneklerdir.

    Fener Patriği Bartholomeos Bizans`ın varisi rolünü öylesine benimsemiştir ki, seyahatlerini Yunan devletinin kendisine tahsis ettiği `sarı zemin üzerine siyah renkli çift başlı Bizans kartalı` yerleştirilen Yunanistan Olimbiaki Hava Yolları`na ait uçaklarla gerçekleştirmektedir. Bartholomeos`un Bizansçılık macerasının ve kendisini Bizans imparatorlarının halefi ve varisi gibi görüşünün açık kanıtlarından birisi de, yurt dışı seyahatlerinin çoğunda, Bizans bayrağını her yerde adeta Patrikhane`nin meşru sembolü gibi kullanmasıdır. Nitekim, yukarıda sözünü ettiğimiz sempozyumda, Bartholomeos, Bizans bayrağı ile karşılanmıştır.
#01.07.2009 08:13 0 0 0
  • Patrikhane, Ruhban Okulu, Türk Hukuku ve Türk Eğitim Sistemi

    Patrikhane`nin ve onu destekleyen dahili ve harici lobicilerin propagandalarına karşılık, bu taleplerin Türk hukuku ve Türk eğitim sistemi çerçevesinde gerekleştirilmesi mümkün değildir. Bunun için, Türk hukuk ve eğitim sisteminin, `Bizans İmparatorluğunun Vekili` iddiasındaki Patrikhane`nin istekleri doğrultusunda, tepeden tırnağa değiştirilmesi gerekir.

    Çünkü:

    1. Devlet içinde devlet gibi davranan Patrik`in Ruhban Okulu konusundaki ısrarı, tamamen imtiyazlı ve özel bir statü talebidir. Halbuki, Lozan Antlaşması, azınlıklara ayrıcalık ve üstünlük değil, Müslüman Türk halkı ile eşit muamele görme hakkı tanımıştır. Bu durum aynı zamanda Türk Anayasası`nın 12. Maddesi`ndeki eşitlik prensibinin de bir gereğidir.

    2. Yine Patrik`in Ruhban Okulu konusundaki ısrarı, görünüşte Anayasal olarak `azınlık` konumu tanınmış bir dini cemaat adına, aslında ise bütün dünyaya yönelik Ekümeniklik rolü için destek olacak, imtiyazlı bir özel statüde bir Hıristiyan-teokratik okuludur. Buna karşılık, bir `laik devlet` olan Türkiye Cumhuriyeti`nde böyle bir talep imkansız olduğu gibi aynı zamanda suçtur da.

    3. Anayasa`nın 24. maddesi `din ve ahlak eğitim öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır` hükmünü öngörmektedir. Bunun yanında, 403 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Eğitim ve Öğretimin Birliği) Kanunu ise, Türkiye`de dini öğretim ve eğitimi cemaatlerden ve özel kişilerden alıp, devlet görevi olarak MEB` lığına vermiştir. Yine bu cümleden olmak üzere, 625 sayılı kanunun 3. maddesi, özel şahıs ve tüzel kişilere dini eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumu açma yetkisinin verilmemesini öngörür.

    4. Anayasa`nın 130. maddesi `kanunda gösterilen usul ve esaslara göre kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi yüksek öğretim kurumları kurulabilir` hükmünü getirmektedir. Ancak, Patrikhane bir vakıf kurumu değildir; bu nedenle, kendisine bağlı olarak bir Ruhban Okulu talebi, Anayasa`ya aykırı bir taleptir ve dolayısıyla suç teşkil etmektedir.

    5. 625 sayılı kanunun 28. maddesi, bir özel okula alınabilecek yabancı uyruklu öğrenci sayısının, okulda okuyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrencilerin yüzde 20`sini aşamayacağını hükme bağlamıştır. Buna karşılık, Türkiye Cumhuriyeti`nin Rum vatandaşlarının sayısı son zamanlarda iyice azalmış ve çoğunluğu yaşlı olmak üzere 2.000 kişinin altına düşmüş olduğuna göre, hem bu vatandaşlarımızın din adamı ihtiyacı çok sınırlı kalacak ve hem de bu kadar küçük bir cemaatten ruhbanlık eğitimi alacak yeterli sayıda öğrenci de bulunmayacaktır. Öyleyse, Patrikhane`nin asıl maksadı bir kere daha açığa çıkmış olmaktadır: Yurt dışından öğrenci getirterek, dünya Ortodoksluğunun reisi olmak ve geleceğin Vatikan-Fener`inin meşruiyet temellerini atmak!

    6. Türk Milli Eğitiminin genel amaç ve temel ilkeleri, 1973 tarihli `Milli Eğitim Temel Kanunu` ve 1981 tarihli `Yüksek Öğretim (YÖK) Kanunu` ile belirlenmiştir. Bu yasalara göre hangi derece ve türde olursa olsun, okul programının bu genel amaç ve temel ilkelere uygun olarak geliştirilmesi zorunludur. Halbuki Patrikhane`nin Ruhban Okulu talebi, bu hükme muhaliftir.

    7: Sonuç olarak diyebiliriz ki: Türk Hukuk Sistemine göre Heybeliada Ruhban Okulu`nun yüksek kısmı, ancak, YÖK`e bağlı olarak ve devlet üniversitelerinden birisinin çatısı altında açılabilir. Ne var ki, bunun meşruiyeti de, ancak, Fener Rum Patrikhanesi`nin Lozan Barış Antlaşması`na harfiyen riayet etmesi ile mümkün olabileceği gibi, Lozan`ın mütekabiliyet ilkesi gereği, Yunanistan`ın Batı Trakya Türklerinin hak ve özgürlüklerine saygılı davranması; burada verilen hakların aynısının oradaki Müslüman Türk azınlığa da tanınması ve daha önceki hak ihlallerinin de tazmin ve telafi edilmesi ile mümkün olabilir.

    Patrikhane, Ruhban Okulu ve iktidar`ın derin gafleti

    Bütün bunların yanında, Türk kamuoyunda en büyük huzursuzluğa ve öfkeye sebep olan asıl olay, mevcut İktidar`ın Türkiye Cumhuriyeti`ni hiçe sayan bu pervasızlıklar karşısında göstermiş olduğu acizlik ve daha da fazlası olarak, bütün bu olumsuz gelişmelere bizzat önayak olmasıdır. Ne yazık ki, dışarıdan gelen hiçbir baskı karşısında dayanma iradesi gösteremeyen, AB üyeliği için her tavizi vermeye hazır hale gelen İktidar, Türk halkından almış bulunduğu vekaletin hakkını vermek konusunda nice acze düşmüş bulunduğunu Patrikhane ve Ruhban Okulu meselesinde de bir kere daha göstermiş bulunmaktadır.

    Nitekim, mevcut hükümet, Patrik`in bu taleplerine karşılık, yukarıda kısaca maddeler halinde sıraladığımız Türk hukuk ve eğitim sisteminin emredici hükümlerini hatırlatarak konuyu kestirip atmak yerine, boyun eğerek nasıl ve ne şekilde taviz verileceğinin telaşı içerisine düşmüş bulunmaktadır.

    Gerçekten de, Türk hukuk ve eğitim sistemini Patrik`in talepleri doğrultusunda nasıl deleceğine dair yöntemler geliştirmeye çalışan hükümet, laikliğe aykırı olduğu için YÖK bünyesine dahil edilmesi mümkün olmayan Ruhban Okulu`nu hemen, çok acil olarak, 2004-2005 eğitim yılına kadar faaliyete geçirebilmek için şu formülü kabul ettirmeye çalışmaktadır: Ruhban Okulu Patrikhane`ye bağlı olarak faaliyet gösterecek ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenecek!

    Ortada bütün kanuni hükümler açık dururken; Patrikhane`ye bağlı, yani Türk eğitim sisteminin dışında, özel imtiyazlarla donatılmış, bir Hıristiyan teokratik okulunun açılması için ne harika bir buluş!

    Böyle bir `harika` plan, tamı tamına, Patrikhane`nin bağımsız siyasi taleplerinin tescili ve Türkiye tarafından da tanınması demektir. İkinci olarak ise, laikliğe aykırı olduğu için YÖK`e bağlanması mümkün olmayan böyle bir okulun YÖK dışında kalınca laiklik ile nasıl bağdaştırılabildiği sorusu ortaya çıkmaktadır.

    Ancak, öyle anlaşılmaktadır ki, iktidarın bu yetersizliğinin ve tavizkarlılığının asıl sebebi; Türkiye üzerinde oluşturulan hiçbir dış baskı karşısında sağlam bir milli duruş koyacak direnme idaresinin bulunmaması ve AB`ye kabul edilmek için her tavizi vermeye hazır olmasıdır.

    Bütün bunlar olurken, Başbakan Erdoğan`ın `Patrikhane ve Ruhban Okulu tavizleri` karşılığında, hiç olmazsa bire-bir aynılarının Yunanistan`dan ve Yunanistan`daki Müslüman Türk azınlık için istemesi gerekirken, `ben de Atina`da bir cami yapılmasını isterim` demesi bir kara mizah örneği bile olamaz.

    Son söz olarak şu husus açıkça bildirmeyi milli bir görev olarak kabul ettiğimizi deklare etmek isteriz:

    Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak, Türk Milleti`nden, O`nun hakkını ve hukukunu koruyacağına dair söz vererek belirli bir müddet yönetmek üzere vekalet alan, Meclis`te Türkiye`nin bütünlüğünü koruyacağına dair namus yemini eden İktidar`ı, bu vekaletin hakkını vermeye ve yeminini tutmaya ve bu cümleden olmak üzere, dışarıdan ne gibi baskılar gelirse gelsin taviz vermemeye, kendisini Türkiye Cumhuriyeti`nin kanunlarının üstünde gören Patrikhane`nin yasadışı ve pervasız taleplerini reddetmeye; bu iradeyi gösteremeyecekse, ülkemizin geleceğini daha fazla karartmamak için istifaya davet ediyoruz.
#01.07.2009 08:14 0 0 0
  • Evet kardeşlerim.Bu konuyu neden irdelediğimi az çok anlamış oldunuz..Ben dinimi ve vatanımı çok sevdiğim için böyle işler damarıma dokunuyor.Böyle sinsi planlara karşı millet olarak sessiz kalamayız.Aksi takdirde bunun faturası çok ağır olur...
#01.07.2009 08:17 0 0 0
  • ATATÜRK DiYOR Kİ:
    Patrikhane bir fesad ve hıyanet ocağıdır!
    "Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi'ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.
    Mustafa Kemal
    Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / 20 Ocak 1923

    Evet; Mustafa Kemal Atatürk bile taa o zaman bu tehlikeleri sezmiş ki bizi uyarmış oluyor...Millet olarak uyanık olalım teyakkuzda kalalım...
#01.07.2009 08:21 0 0 0
  • Tşkler hocam konuyu önceden açtığınızı bilmiyordum ama yinede bu gibi konuları sıcak tutmanın faydası var diye düşünüyorum gerçi artık Türkiyede hiçbirşeyin değeri kalmadı emeğinize sağlık
#01.07.2009 09:34 0 0 0
  • Hıristiyan ve yahudilerin cazip tekliflerinde şeytanlık ve ihanet vardır.Bunlar kafir oldukları için sözlerinde asla sağlamlık bulamazsınız.Tarih bunların ihanetleriyle doludur...Fırsatını buldular mı müslümanları bir içimlik suda boğarlar.Bunlarda adalet ve merhametdiye bir şey bulamazsınız...
    Sultan II. Abdulhamid Han'a sormuşlar.Soranlar da yahudi ve masonlardır..Soruları şudur..
    "Ey haşmetmeap!..Bu kadar bir 35 senelik zaman zarfında bu koskoca Osmanlı Devleti'ni nasıl ayakta tuttunuz ve bir karış toprak kaybettirmediniz.Sultanın verdiği cevap müthiş..Diyor ki:

    "Bre kafirler,vatan hainleri!..Ben sizin tekliflerinizi hep geri çevirdim ve tekliflerinizin tersini yaptım.İşte bütün sır bundadır" cevabını vermiştir..

    Sonradan İttihad ve Terakki Cemiyeti ile dış güçlerin yoğun sinsi planlarıyla Sultan II. Abdulhamid'i tahtından edip sürgün etmişlerdir....
#01.07.2009 13:39 0 0 0
  • sadece korkuluyor kendimize hiç güven kalmamış
    fikirlerimiz bu kadar basit mi neden korkuyoruz
    açılsın kardeşim bu topraklarda ilk defa açılmıyor ki
    büyük hakan Fatih Sultan Mehmet han gibi davranamaz mıyız
    açıp tahimizi okuyalım.
    biz tarihe yön vermiş dünya tarihine mal olmuş bir milletiz. ruhban okulundan korkan değil.
    biraz cesaret biraz akıl lütfen
#01.07.2009 13:57 0 0 0
  • :)

    mesela Yunanıstanda baskenti Atinada cami var.. ve hemen hemen tum dunya ulkelerinde.. var ve acılmasınıda biz muslumanlar isteriz avrupadakı muslumanların camılerinın kapandıklarını varsayalım... iste bu sizin de dediginz aynısı.. ve hendek54 arkadasıma katılıyorum... farklı dine mensup ınsanlara saygı duymak lazım... istekleri,ne saygı duymak lazım en azından bu işe mılliyetcılıgı karıstırmadan...
#01.07.2009 14:39 0 0 0
  • ATATÜRK DiYOR Kİ:
    Patrikhane bir fesad ve hıyanet ocağıdır!
    "Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi'ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.
    Mustafa Kemal
    Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / 20 Ocak 1923

    Bu ülkede kimse Atatürk cülük satmasın o zaman!!!
#01.07.2009 17:02 0 0 0