Uygarlık Çöplüğü - Tiyatro Metni

Son güncelleme: 01.07.2009 18:06
  • Uygarlık Çöplüğü - Tiyatro Metni

    AĞUSTOS KÜLTÜR MERKEZİ - 1998
    ROCK OPERA

    YAZAN : HAŞMET ZEYBEK
    MÜZİK : MURAT BAVLİ
    ŞARKI SÖZLERİ : CAN DOĞAN

    "Kent Tiyatrosu"nun kulisi, sahnesi, salonu fuayesi ve gişe sahanlığı.
    Kulis'de kimse yok. Soluk bir ampulün aydınlığı ve ıssızsık.
    Sahne'de Prova ışığı. Tiyatroda son oynanan oyunun dekoru olduğu gibi durmakta. Ayrıca bu sahnede yıllardır oynamış bir sürü oyuna ait dekor parçaları, aksesuvarlar, kostümler ve ışık ve ses malzemeleri, afişler, tiyatronun kütüphanesindeki kitaplar, dosyalar ıvır zıvır.
    Sahnenin en önünde sırtını seyirciye dönmüş televizyon seyreden tiyatro bekçisi. Televizyonda uydurma bir televizyon kanalının ana haber bülteni. IMF, BM, AT ve sair kuruluşların genel kurul toplantıları, açlıktan ölen insanlarla ilgili haberler, şiddet, şu, bu...
    Salonda, soluk bir aydınlatma. Zamanla seyirciler salonu dolduracak.
    Fuayede, televizyon ekranlarında sahnedeki televizyondaki görüntülerin aynı.
    Gişe sahanlığında, "Satılık Tiyatro Malzemeleri, müracaat tiyatro idaresi" yazılı koskocaman bir pano....
    İlan edilen saat geldiğinde salonun ışıkları minimum düzeye indirilir..
    Az sonra Hurdacı ile Eskici ellerinde naylon torbalarla kulis tarafından sahne kapısına gelirler... Bellerindeki cep telefonları belirgin biçimde görülmeli.

    ESKİCİ - Kimse yok mu!
    BEKÇİ - (Televizyon seyretmektedir ve fazla istifini bozmadan.) Kim o?
    ESKİCİ - Burada eski elbiseler falan varmış, onlara bakmaya geldik.
    BEKÇİ - Gelin, gelin... (Eskici ile Hurdacı ön tarafa doğru gelirler.)
    HURDACI - Selamınaleyküm hemşehrim.
    BEKÇİ - Aleykümselam. (Yığını gösterir.) İşte, bütün ıvır zıvır burada. İşinize yarayanları ayırın.
    ESKİCİ - (Tiyatro kostümlerini kastederek.) Bunları kim giyer yahu.
    BEKÇİ - (Kendinden emin ve hafif eğlenerek.) Hamlet, Makbet, Kral Lir, Mefisto, Fatih Sultan Mehmed, Gılgamış, Enkidu...
    HURDACI - Dur hemşehrim, dur. Kim bu adamlar?
    BEKÇİ - Sen tanımazsın.
    HURDACI - (Eskici de güler. Hurdacı kendiyle alay edildiğini anlar.) Sen ne gülüyorsun, sanki kendi tanırmış gibi.
    ESKİCİ - Fatih Sultan Mehmed'i tanıyorum...
    HURDACI - Kimmiş bakalım Fatih Sultan Mehmed?
    ESKİCİ - (Cevap vermekte zorlanır.) Şey, şu boğazda köprüsü olan adam... (Hurdacı'yla Bekçi güler.) Ne oldu? Komik bir şey mi söyledim?
    BEKÇİ - Estafurullah... Neyse, siz işinize yarayanları ayırın, kalanları başka birilerine satarız.. (Müthiş bir top sesi)
    HURDACI - Hah, iftar oldu galiba.
    ESKİCİ - Dur bakalım, belki de görgüsüz bir herifin oğlunun sünnet düğünü vardır.
    HURDACI - Hemşehrim, şu TRT'yi açsana, bakalım iftar olmuş mu? (Bekçi TRT'yi açar, iftar olmuştur, ezan okunmaktadır. Ekranda "İstanbul İçin İftar vakti" gibi bir yazı da olabilir.)
    ESKİCİ - İftarı yapalım mallara sonra bakarız.
    BEKÇİ - Siz bilirsiniz... (Televizyonun kanalını değiştirir ve seyretmeye koyulur. Naylon torbalar açılmış, içinde katığıyla tam ekmeklerle kutu kolalar çıkmıştır. Yemeğe başlarlar. Hurdacı açtığı kola kutularından birini bitirir ve ikincisini açar.)
    HURDACI - Yahu bu memleketin havasından mıdır, suyundan mıdır bilmem ama günde beş-altı kutu içiyorum bana mısın demiyor...
    ESKİCİ - Su temiz, hava sağlam da ondan. Yoksa bu köpek öldürenin bir kutusu adamı gebertir. (Bekçi kanal değiştirir, yeni kanalda üzerine Türkçe seslendirme yapılmış yabancı bir tartışma programı vardır.) Gri bir dünya haritası üzerinde yıldızlı bir dekor olabilir. (Yıldızlı fonun üzerine transparan naylondan kesilmiş kontrlu bir dünya haritası.) Programın adı "History of the world" veye "Dump of civilization" olabilir
    JOSEPH - (TV) Dünyanın ruhu şehvete dayanır. Güçlü olanlar bu ruhu halktan alır ve kendileri için kullanırlar. Çağımızda insanların kafaları konserve kutusuna dönüşmüştür. Ne kadar verilirse o kadar düşünen bir insan tipi ortaya çıkmıştır. Savaşlar ve düşünceler anlaşmalarda yazıldığı gibi biçimlendirilmektedir.
    ESKİCİ - Bunların aklına turp sıkayım e mi.. Bu saçmalıklar için dünyanın parasını harcıyorlar...
    JOSEPH - (TV) İnsanlar dünya ile ilgili olaylara çok yüzeysel bakıyor. Oysa derinlemesine düşünmek gerek.
    ESKİCİ - Hah! Fazla derine inmeye gelmez. Dünya bir, kadın iki, bunların dibini bulamazsın..
    HURDACI - Dibi olsaydı sen bulurdun. (Gülerler.)
    JOSEPH - (TV) Konuyu çeşitli açılardan, teolojik, ideolojik ve mitolojik olarak ayrı ayrı incelemek gerekir.
    SUNUCU - (TV) Mitolojik mi?
    JOSEPH - (TV) Evet, hem de karşılaştırmalı olarak..
    SUNUCU - (TV) Peki sayın Kramer, sizce bilim ve sanatın başlangıcını nerede aramalıyız?
    KRAMER - (TV) Tabii ki Sümer Uygarlığı'nda.
    SUNUCU - (TV) Yani size göre dünyanın dibi Mezopotamya oluyor.
    KRAMER - (TV) Elbette. Uruklu Gılgamış Destanı dünyanın ilk belgeselidir. Dramatik yapıdaki ilk eser.. Bu eserde aşk, arkadaşlık ve ölüm tem'aları işlenir ki, bu eserden sonra yazılan hemen her şey bu eserin tekrarıdır. (Bekçi kanalı değiştirir, görüntüye popüler bir şarkının klibi gelir.)
    HURDACI - Yahu seyrediyorduk be...
    BEKÇİ - Merak ediyorsan aha orada Ansiklopedi var. Aç oku...
    HURDACI - Ansiklopedi mi?
    BEKÇİ Gılgamış Destanı maddesine bak öğren... (Hurdacı kitaplara yönelir.)
    ESKİCİ - Lan oğlum, bırak şimdi ansiklopediyi falan...
    HURDACI - Ya dur bir dakika yahu... (Ansiklopediyi karıştırır maddeyi bulur.) Hah, işte burada... Gılgamış Destanı : Sha Nagba İmuru, her şeyi görmüş olan.. Eski Mezopotamya Destanı... Babilliler ve Asurlular bu destanı ilk kelimeleriyle adlandırırlar: Sha Nagba İuru, Her şeyi görüp bilen bu bilgiç insan, Babil'in güney bölgesinde çok eski bir şehrin, Uruk'un kralı olarak tasavvur edilen Gılgamış'tır.

    Eskici bulduğu bir plağı pikaba koyar çalıştırır...
    Müzik girer ve Opera başlar...
    Eski gazeteler, kitap yığınları, boydan boya uzanan film şeritleri, pet şişeler, konserve kutuları, çeşitli atıklar, üst üste renkli renksiz televizyonlar, yanında Sümer tabletleri. Çeşitli renk ve boyda radyolar, antenler, anten kuleleri, Kuleden kuleye canbaz ipi, üstünde canbaz Zingurat'ın tepesinde Tanrıça Anu, canbaz kulesinde İştar.
    Müzik başladıktan sonra dekorun içindeki kostümler canlanır ve koro belirir. Koroda bulunanların ellerinde bir sürü kitaplar vardır.
    Ekranda Ninsun'un görüntüsü belirir. Resmin altında "Ninsun, Gılgamış'ın Annesi" yazısı vardır.
    NİNSUN
    Bütün dualarım,
    Bütün Adaklarım,
    Bütün bilgilerim,
    seninle...
    Ekranda bu kez Şamaş belirir. Resmin altında "Şamaş, Gılgamış'ın Babası, Görkemli Güneş Tanrısı" yazısı vardır.
    ŞAMAŞ
    Sana güzelliği gönderdim
    Sana kusursuz vücut verdim
    Yüreğine cesaret verdim
    Şamaş ve Ninsun birlikte görüntüdedir.
    ŞAMAŞ - NİNSUN
    bir boğa gibi güçlü,
    bir tanrı gibi kudretli,
    bir insan gibi ölümlü
    kamaştır gören gözleri.
    Gılgamış.
    Gılgamış
    KORO
    Al gözüm seyreyle
    Gılgamış'ın eğlence şölenine gidiyoruz..
    yaptıklarını hepbirlikte görelim bakalım
    Gılgamış!
    Her şeyi bilen kişi!
    Gılgamış!
    Her şeyi bilen kişi!
    Gılgamış!
    Yeryüzü ülkelerinin kralı!
    Gılgamış!
    Büyük Bilge...
    Gılgamış eğlenmekte, bir takım kadınlar da dansetmekteler. Derken Gılgamış Kalkar kızlara sarkar.
    (Bir fahişe kaçar, Gılgamış onu kovalamaktadır.)
    GILGAMIŞ
    Gel kaçma, gel kaçma
    Başıma dertler açma.

    YOS-MA
    Tanrı alsın canımı
    Kurtulayım Gılgamış'tan

    DİDAKTİK KIZLAR
    Kadın görünce azarmış
    Gizli güçlerle tanışan Gılgamış
    Tırmanır binlerce fersat yukarı
    Görür geleceğin sırlarını
    Bazan VIP salonlarında
    Maykıl Ceksın kılığında
    Elvis Presley'in kızıyla,
    Bazan Gargaros Dağı'nda
    Zeus kılığında Hera'yla
    Kadın Salome'yse
    o mutlaka Yahya
    (Gılgamış Yosmayı yakalar.)

    GILGAMIŞ
    Benden kaçılmaz!

    DİDAKTİK KIZLAR
    Ölümden korkardı Gılgamış,
    Bu yüzden de hep ölümsüzlüğü aramış.
    (Yosma can havliyle kurtulur kaçar, Gılgamış korodaki kızlara sarkar.)

    KORONUN KIZLARI
    Tanrım bizi koru
    Uzak tut bizden onu
    Bizi kuş yap
    Bizi Taş yap
    (Yosmaların dilekleri gerçekleşir. Gılgamış çıldırır, oraya buraya saldırır. Herkes kaçışır, sahnenin başka bir bölümünde oyun boyunca sahnedeki bütün rollerin görmediği varsayılan Didaktik Kızlar belirir.)

    DİDAKTİK KIZLAR
    Bir metafor yaratıldı o gün
    Kuşa, geyiğe, turnaya dönüş başladı
    Ve maalesef Gılgamış'ın elinde kaldı.
    Dönüşe dönüşe, dövüşe dövüşe
    Mitoloji zamanla Tarih, sonra haber oldu.
    Ellerinde Gılgamış aleyhtarı pankantlarla Uruk Halkı belirir. Herkes öfkeli...

    HALK KOROSU
    Bıktık Gılgamış'tan
    Bıktık eğlencelerinden
    O bizim için bir tehlike artık!
    Kibrinden yanına yaklaşılmaz
    Savaşlar, ölümler,
    Yeter, yeter, yeter artık yeter!
    Babalar evlatsız,
    Evlatlar babasız
    Ne kızan kaldı evde
    ne de kızoğlan kız
    Şehvet, şehvet,
    bunun sonu cinayet
    Gılgamış ne biçim kral
    Kalmadı Uruk'ta istikbal
    Halkın itiş kakışı sürerken Didaktik Kızlar korosu ışık oyunuyla belirginleşir.

    DİDAKTİK KIZLAR
    Uruk!
    Tanrılar kenti!
    Etrafı surlarla çevrili!
    Tanrılar bir Gılgamış yaratmış
    Gılgamış dikensiz bahçeye alışmış!
    Gılgamış tek ses,
    Gılgamış diktatör
    Uruk Halkı nankör
    Göğün tanrıları tedirgin
    Ekranda Göğün Tanrıları, sahnede Uruk halkı belirir...

    HALK KOROSU VE GÖĞÜN TANRILARI
    Gılgamış'ı yaratan Ey Yüce Aruru
    Ona bir rakip yarat şimdi de.
    Yesinler birbirlerini
    Rahat bıraksınlar bizi.
    Kamera pan yaparak Aruru'yu görüntüler... Aruru elini çamura daldırır, bir tutam çamur alır, yoğurur, yoğurur... Sahnede ve ekranda müthiş ışık oyunları, toz duman...

    DİDAKTİK KIZLAR
    halkın sesi hakkın sesi
    Aruru muhalefeti yarattı
    Ekranda Enkidu'nun yakın plan görüntüsü...
    DİDAKTİK KIZLAR
    Enkidu
    sağlam bedenli!
    Enkidu
    güçlü mü güçlü
    Enkidu
    günahsız insan!
    Enkidu
    ekip biçmek bilmez
    Enkidu
    yabani hayvanlarla
    Enkidu
    avlanır yaşar gider ormanda
    Enkidu
    Enkidu
    Başladı Uruk'ta dedikodu....

    MUHABBET TELLALI
    Ey yüce Gılgamış,
    Enkidu, dolaşır otlaklarda
    Enkidu yıldızlar kadar güçlü
    Enkidu Rakip oldu Gılgamış'a

    GILGAMIŞ
    Hemen bir yosma bulun
    Ondan sonra yola koyulun
    Tahrik etsin onu yosma
    Alsın Enkidu'yu koynuna
    Kadın girince koynuna
    Başlar o da bağırmaya
    hayvanlar yanaşmaz yanına
    Yosma'yla Muhabbet Tellalı yola çıkarlar...

    DİDAKTİK KIZLAR
    Üç gün üç gece yol sürdü
    Yosma ulaştı göl kıyısına
    Üç gün bekledi Enkidu'yu
    Üçüncü günün sonunda
    Enkidu çıktı ortaya

    MUHABBET TELLALI
    Haydi kadın, göster hünerini
    Sergile o koca memelerini
    seni yalayıp yutsun
    Hayvanları unutsun...
    Sözsüz oyunda Yosma'nın Enkidu'yu baştan çıkarması oynanır. Sonuna doğru Didaktik kızlar belirir.

    DİDAKTİK KIZLAR
    Tam altı gün yedi gece
    Yosma işini yaptı kahpece
    Enkidu aşka doydu
    Ama bilge kafası artık boştu
    Tutmuyordu dizleri
    Seçmiyordu gözleri
    Enkidu ağlayarak ve haykırarak Yosma'nın dizlerine kapanır.

    YOSMA
    Sen bilgesin Enkidu
    Bırak hayvanların yolunu
    Gel benimle Uruk'a gidelim
    Yeni bir yaşam seçelim.
    O erişilmez gücünü
    Doğru söyleyen sözünü
    Gılgamış'a karşı kullan
    Onu yok edip taçlan
    ENKİDU
    Gel kadın gidelim!
    Gılgamış'ı yenelim!
    Haykıralım gücümüz yettiğince
    En güçlü Benim!
    YOSMA
    En güçlü Enkidu!

    ENKİDU
    Düzeni değiştirme gidelim!
    Enkidu ile Yosma çıkar, Didaktik kızlar belirir.
    Kısa bir ara müziğin ardından Uruk Meydanı'nda halkı görürüz. Hafif tedirgin, hafif merak içinde fısıldaşıp durmaktalar. Derken Enkidu yüksekçe bir yerde belirir...

    ENKİDU
    sevgili Uruk Halkı
    burada en güçlü benim!
    güç kimdeyse iktidar odur
    bu düzen değişmeli!
    bu düzen değişmeli
    düzeni değiştirmeye geldim.
    Gılgamış çık karşıma!
    Gılgamış çık karşıma!
    Büyük bir ses ve ışık oyunu içinde Gılgamış meydana çıkar... Halk ve medya ikilinin etrafını çevirir. Bağırış çağırış. Gılgamış'la Enkidu kapışır ama kalabalıktan pek bir şey görünmez.. Güreşin görüntüleri ekrana yansır...

    DİDAKTİK KIZLAR
    İki yiğit çıkmış meydane
    İkisi de birbirinden merdene
    Uruk halkı tedirgin
    Bizi izlemeye devam edin.
    Sahne birden bire kararır, siluet olarak görünen oyuncular hareketsiz durur beklerler.. Ekranda "Reklamlar" yazısı belirir. Şehir Tiyatrosu'nun" Afişteki oyunlarıyla ilgili reklam spotları görüntüye gelir... "Reklamları izlediniz" yazısının ardından sahnedekiler hiç bir şey olmamış gibi oyuna devam ederler... Güreş sırasında kalabalık seyircinin olayı görmesini engeller ve derken ekrandaki görüntü de şifrelenir. Güreş bittiğinde Enkidu yere serilmiş, Gılgamış da onun başında zafer işaretleri yapmaktadır.

    DİDAKTİK KIZLAR
    Gılgamış al takke ver külah
    Dize getirdi Enkidu'yu
    Sırtı yere yapışan Enkidu
    Buldu sonunda konsensusu

    ENKİDU
    Gılgamış!
    En güçlü senmişsin meğer.
    Bunu bilmek bile her şeye değer
    Tanrılar çok haklıymış
    Gılgamış sonsuz kralmış!
    Seni artık çok seviyorum
    Önünde diz çöküyorum...
    Gılgamış Enkidu'ya yaklaşır, Halk ne olacağını bilemeden tedirgin beklemekte. Gılgamış Enkidu'ya elini uzatır, yerden kaldırır ve sarılıp öpüşürler.

    ENKİDU
    Tanrılar sana krallık verdi
    Halk senin egemenliğindedir.
    Egemenlik kayıtsız şartsız senindir.

    URUK HALKI
    Hakimiyet bila kayd-ı şart Gılgamış'ındır.
    Çılgın bir müzik! Halkın coşkulu alkışları. Gılgamış ve Enkidu Halkı selamlar. Bu sırada Enkidu ve Gılgamış sahnenin merkezinde tepede, halksa seyirciye arkası dönük en öndedir. Sahne döner ve halk kaybolur. Bu sırada mevcut müziğin görkemli son notası da duyulur ve sahnede yalnızca Gılgamış'la Enkidu kalmıştır. İki kahramanımız izleme ışıklarının aydınlığında kalırlar.

    ENKİDU
    Tanrıların atası Dağların Enlil'i
    Sana krallık verdi Gılgamış.
    Alın yazın o zaman belli oldu
    Ölümsüzlük değil senin sonun
    Ama ama üzme kendini,
    Yüreğini ferahlatmak için
    Egemen olduğun insanları
    Mutlu etmeye bak.
    Adil ol, müşfik ol, umut ol
    hepsi için..

    GILGAMIŞ
    Alın yazım bu benim,
    Ölümsüz değilim,
    Zaten ölümsüzlük ne ki
    Bir taş heykel değil mi
    Ülkede kötülük var,
    Bunu ben bitireceğim
    sedir ormanına gidip
    O korkunç devi yeneceğim.
    Kendi adıma tuğra bastırıp
    Uruk'un meydanına da
    bir anıt dikeceğim tanrılar için
    Üzerine de adımı yazdıracağım,
    Tanrılara yaptırdığım anıtı görenler
    Üzerinde adım yazılı tuğrayı görenler,
    Beni unutmayacak.

    ENKİDU
    Humbaba'yı Tanrı Enlil yarattı
    Onu yedi korkunç silahla donattı
    Humbaba korkunçtur insanlar için
    Ölüm demektir onu görmek bile
    Dikkat et Gılgamış, dikkat et
    Oraya kim gider giderse sonu felakettir.
    Humbaba'yla dövüşülmez,
    O büyük bir savaşçıdır
    hiç uyumaz, herşeyi duyar.

    GILGAMIŞ
    Yalnız tanrılar yaşar sonsuza kadar
    Ya biz insanlar, günlerimiz sayılıdır.
    Bütün yaptığımız buz üzerine yazı yazmak
    Ölümlü birinin ölümden korkması komik,
    Onun için hiç korkma Enkidu.
    Hiç değilse ardımızdan, cesurdular,
    Humbaba'yla dövüşürken öldüler derler.
    Ölüm ölümsüzlük için ödenen
    bir küçük bedel sadeece

    ENKİDU
    Kralım, can yoldaşım Gılgamış
    Sedir ormanına gitmek için
    O ülke Güneş Tanrısı Şamaş'ındır
    Önce Şamaş'a haber vermeli
    Bütün bunlar sırasında iki kahramanımız sahnedeki yükseltiden aşağıya inmişlerdir. Gılgamış ve ardından Enkidu belli bir form alarak duaya ve yalvarmaya başlarlar.

    GILGAMIŞ
    Ey Şamaş, Güneş Tanrısı
    Ey Şamaş, Güneş Tanrısı
    (Ekranda Şamaş belirir.)
    Humbaba'nın ormanına gidiyorum.
    Ellerimi yalvarmak için açıyorum
    Bırak ruhumu yalvarsın sana
    Beni tutup Uruk Limanı'na getirmem için
    Ellerimi yalvarmak için açıyorum
    bırak ruhumu yalvarsın sana
    Beni koruyup yolculuğun iyi bitmesi için
    ŞAMAŞ (Ekrandan)
    Niye gitmek istiyorsun o ormana
    GILGAMIŞ
    Ey Şamaş, duy beni,
    ulaşsın sesim sana
    Bu kentte herkes ölümlü
    Nehirler, toprağın altı cesetlerle dolu
    Budur işte ben Gılgamış'ın da sonu
    İşte bu duygudur beni oraya çeken
    Adımı tuğraya basmak için
    Yenmeliyim o devi, Humbaba'yı.
    Oraya gidip onu yenince
    Adımı anıtlaştıracağım.
    Yardımın olmadan bu işi yapamam
    Yardım et bana Şamaş, yardım et...
    Oradan sağ dönebilirsem eğer
    Şamaş'a bir sürü armağan
    görkemli adaklar sunacağım..
    (Ekrandaki Şamaş kollarını kaldırır, bu sırada kamera geri geri gitmeye ve görüntüye Şamaş'ın söyledikleri girmeye başlar.)
    ŞAMAŞ
    Poyraz!
    POYRAZ
    Poyraz göreve hazır!
    ŞAMAŞ
    Kasırga!
    KASIRGA
    Kasırga göreve hazır!
    ŞAMAŞ
    Fırtına!
    FIRTINA
    Fırtına göreve hazır!
    ŞAMAŞ
    Buzlu yeller!

    BUZLU YELLER
    Buzlu yeller hazır!
    ŞAMAŞ
    Alevli Yeller

    ALEVLİ YELLER
    Alevli yeller hazır!
    ŞAMAŞ
    Bora!
    BORA
    Bora göreve hazır!
    ŞAMAŞ
    Engerek!
    ENGEREK
    Engerek de hazır!
    ŞAMAŞ
    Ejder!
    EJDER
    Ejder de hazır!
    ŞAMAŞ
    Demek herkes hazır!
    HEPSİ
    Emir ve görüşlerinize hazırız!

    ŞAMAŞ
    Görev başına!
    (Kıyamet! Sahne durmaksızın döner, asansöz inip çıkar, hiç bir mana ifade etmeyen efektler duyulur, ışıklar yanıp sönmekte, ekranda tuhaf görüntüler belirip kaybolmakta. Bu görüntülerin içinde 20. yüzyılın görüntüleri de olabilir. Fu-huş, uyuşturucu, savaş, ölüm ve saire... Kıyamet!)
    (Yukarıdaki parantezde antatılan olayların hızı kesilir, ışıklar seyrekleşir, efektler azalır, döner sahne yavaşlar ve sonunna doğru yukarı çıkan asansörde Didaktik Kızları görürüz.)

    DİDAKTİK KIZLAR
    Demirciler silah yaptılar
    Bilgeler kafa patlattılar
    Uruklular sloganlar attılar.
    Gılgamış çıktı meydana
    Toplandı Bütün Uruk oraya
    Halk toplanır, Bütün Uruk Halkı sahnede... Belki de ellerinde pankart benzeri tabletler. Medya da orada!

    ENKİDU
    Uruklular, kulak verin Gılgamış'a
    (Alkışlar, bağırış çağırışlarla yükseklerde, Enkidu'nun yanında Gılgamış belirir.)

    GILGAMIŞ
    Sevgili Uruk Halkı!
    gidiyorum O yaratığı görmeye,
    Sonra da toprağa gömmeye.
    Onun ormanını elime geçirip
    Göstereceğim Uruk oğlullarının gücünü
    Yemin ettim dönemem
    dönüş yok, yemin ettim
    Arkamda kalıcı bir ad bırakmaya
    Alkış kıyamet arasında kızalar Gılgamış'ı uğurlamak için dansederler dansın sonuna doğru sahne yine döner ve halk kaybolur. Sahnede yalnızca Gılgamış ve Enkidu kalmıştır.

    GILGAMIŞ
    Yüce Ninsun!
    Görün bana,
    dinle beni!
    (Ekran'da Ninsun belirir. Önünde pek çok tütsü yanmaktadır)
    Şamaş'ı tiksindiren
    Humbaba'yı yok etmek için
    Bilinmez bir yola çıkıp,
    Denenmemiş bir savaşa gireceğim.
    Yola çıktığım andan dönene kadar
    Duaların benimle olsun Yüce Ninsun!

    NİNSUN (Sofitadan okluk ve kılıç iner.)
    Silahlarını iyi kuşan Gılgamış,
    yalnız kendi gücüne güvenme,
    ilk vuruşu yapmaktan kaçın.
    Yolu iyi bilen Enkidu'yu güven,
    O seni korusun, sen onu
    Bırak Enkidu göstersin sana yolu
    Humbaba'yı görmüşlüğü de var
    Doğüşte ustalığı da
    Sahne yine döner, halk da dönen sahneyle birlikte görüntüye girer. Ekranda kameranın hareketiyle şu ana kadar gördüğümüz bütün Tanrılar da görüntüye girer.

    ENKİDU
    Gidelim artık Gılgamış!
    Korkacak hiç bir şey yok!

    TANRILAR VE HALK
    Silahlarını iyi kuşan Gılgamış,
    yalnız kendi gücüne güvenme,
    ilk vuruşu yapmaktan kaçın.
    Yolu iyi bilen Enkidu'yu güven,
    O seni, sen onu koru
    Bırak Enkidu göstersin sana yolu
    Humbaba'yı görmüşlüğü de var
    Doğüşte ustalığı da

    URUK HALKI
    Gılgamış!
    Her şeyi bilen kişi!
    Gılgamış!
    Her şeyi bilen kişi!
    Gılgamış!
    Yeryüzü ülkelerinin kralı!
    Gılgamış!
    Büyük Bilge...
    Gılgamış
    Yolun açık olsun!
    Yolun açık olsun!
    Yolun açık olsun!

    (Gılgamış ve Enkidu sahnenin önüne kadar yürürler, asansörle yavaş yavaş aşağıya inerlerken Tanrıların görüntüsü yavaş yavaş kaybolur, ekran kararır ve perde kapanır.)
#01.07.2009 18:05 0 0 0
  • İKİNCİ BÖLÜM
    Perde yavaş yavaş açılırken opera başlamadan az önceki görüntü vardır sahnede. Bekçi televizyon seyretmekte Hurdacı Meydan Larus okumakta, Eskici'yse eşyalar arasında eşinmektedir. Sahnedeki kahramanlarımız konuşurken Bekçi zaping yapar ve o sırada doğa görüntüleri üzerinde kahramanlarımızın laflarının alt yazıları belirir.

    HURDACI - Vay be! Demek ki insan her yerde, her zaman aynı kumaş..
    KRAMER - (TV) Bakın, bir sümer yazarı ne diyor. (Gözlüğünü takar, okur.) Ülkem saldırılar altında. Güzel uygarlığımız yok olacak. Elimden oturup yazmaktan başka bir şey gelmiyor.
    BEKÇİ Sanki bizim ülkemiz farklı. Arabı su ister, Yunanı kaya ister, o bunu ister, öbürü şunu.
    ESKİCİ - Sen Yunan'dan, hele araptan hiç korkma hemşerim. Sen batıdan kork, IMF'den, Gümrük Birliği'nden kork.
    HURDACI - (Başını ansiklopediden kaldırır.) Ben yüz dolar aldım koydum bankaya, ot istemez saman istemez, büyüdükçe büyüyor.
    BEKÇİ Memleket bunların eline kaldı...
    HURDACI - Kimlerin?
    BEKÇİ Yok bir şey, yok bir şey... (Kanal değiştirir.)
    KRAMER - (TV) İnsanoğlu beyni kadar düşünür. Bu sebeple de geçmişten ders almak için kazılara hız verilmesi gerekiyor. (Kanal değişir.)
    ESKİCİ - Hadi, şuradan ne alacaksak alalım da gidelim.
    HURDACI - Dur ya, destanın en heyecanlı yerinde kaldım.
    ESKİCİ - Başlatacaksın şimdi destanından ha!
    HURDACI - Bitiyor...
    ESKİCİ - İyi be, sen orada kitap oku, biz burada ekmek parası için eşinelim. (Kanal değişir.)
    KRAMER - (TV) Bilim adamları olarak bilinmezi bulmak amacıyla eşinip duruyoruz. (Güler.)
    SUNUCU - (TV-gülerek) Siz ne diyorsunuz efendim?
    JOSEPH - (TV) Tabletler üzerinde yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki Gılgamış'ın hikayesi Musa'nın hikayesiyle palalellikler gösteriyor.
    HURDACI - Ulan bu tıpkısı tıpkısına bizim Köroğlu hikayesine benziyor ya..
    SUNUCU - (TV) Shakespeare'in Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası ile de paralellikler kurulabilir o halde.
    JOSEPH - (TV) Biraz zorlamayla bu da mümkün tabii..
    KRAMER - (TV) Ama böyle herkesin tuttuğu yerden başlamasını doğru bulmuyorum. Her şeyin bir başı, bir de sonu vardır. Söz gelimi bir karekter olarak İnanna'yı ele alalım, Sümerli'lerin İştar, Yunanlıların Afrodit, Romalıların Venüs, Yahudilerin Meryem dediği İnanna'yı... Hikayeleri üç aşağı beş yukarı aynıdır, değişen yalnızca çağına ve yaşadığı topraklara göre üzerine giydiği kostümlerdir. (Kanal değişir.)
    HURDACI - (Okur.) Günde elli fersah yürüdüler. Üç günde bir ay iki haftalık yol aldılar. Ormanın girişine kadar yedi dağ aştılar.
    ESKİCİ - (Pikaba yeni plağı koymaya çalışmaktadır.) Ha?
    HURDACI - Enkidu Gılgamış'a demiş ki...
    ESKİCİ - Enkidu da kim!
    HURDACI - Sen anlamazsın oğlum.
    Tekrar müzik başlar. Operanın ikinci bölümü...
    ENKİDU
    Girme ormana Gılgamış

    GILGAMIŞ
    Korkaklar gibi konuşma
    Bu kadar tehlikeden sonra
    Artık geri dönemem
    bunca savaş yaşayan Enkidu
    Geri dönemeyiz artık
    Artık dönüş yok, artık korku yok
    ölüm korkusunu yen artık!

    ENKİDU
    Bak sevgili dostum Gılgamış..

    GILGAMIŞ
    Tek söz söyleme
    söylenecek söz yok artık
    Humbaba'yı birlikte yok edeceğiz
    Bu ne kadar güç görünse de
    Gel benimle yoldaşım ol ki
    adımız birlikte anılsın.
    İki kişi bir arada
    çok daha güçlüdür
    sakın bunu unutayım deme
    İki yoldaş birbirini kollar
    ikisi birden ölse bile
    yiğit der onları ananlar

    ENKİDU
    Dediğin gibi olsun
    Yüreklerimiz coşsun
    Biz geliyoruz Humbaba
    Tanrılar yardımcın olsun!

    GILGAMIŞ
    Tanrılar hep bizden yana
    Yüce Şamaş arkamda
    böylesi güçlü olan
    Humbaba'dan mı korkacak!
    İki yoldaş önce birbirlerinin bileklerini tutar, ardından sarılır ve yola devam ederler. Gılgamış yollarına çıkan bir sedir'i keser. Sediri kesmesiyle birlikte Humbaba'nın Gür sesi duyulur!

    HUMBABA
    Kimdir korularıma saldıran!
    Kimdir Sedirimi yere çalan!

    ENKİDU
    Humbaba!
    GILGAMIŞ (Hafif korkuyla)
    Humbaba mı!

    ŞAMAŞ (Ekranda belirir.)
    İlerleyin! Korkmayın!

    GILGAMIŞ (Silkinip kalkar.)
    Bana zırhımı getir Enkidu!

    ENKİDU
    Zırhını mı!
    GILGAMIŞ
    Bana zırhımı getir Enkidu!
    (Enkidu çaresiz zırhı getirir ve Gılgamış'a giydirir.)
    Ey Tanrılar!
    Annem Ninsun'un
    Babam Lugulbanda'nın
    başlarının hakkı için
    benimle gurur duymaları için
    bu işi becerinceye kadar yaşatın
    (Bir şimşek çakar.)
    Zafer kazanmadan Uruk'a dönmeyeceğim!
    Yemin ederim.

    ENKİDU
    Ey sevgili hükümdarım
    Canım arkadaşım
    Humbaba'yı bilmezsin.
    Vazgeç yol yakınken
    Bense onu çok iyi tanırım
    Onun için de korkarım
    Ejderha gibi dişleri
    Ateş saçan gözleri
    çiğneyip geçer bizi
    GILGAMIŞ
    Ölmek var dönmek yok
    Yenim ettim dönemem geri

    ENKİDU
    Öyleyese ben gidiyorum
    Uruk'a dönüyorum.
    Annene babana
    Seni tanıyanlara
    her şeyi anlatacağım.
    Görkemli cesareti
    Bitmek bilmez nefesini
    Hepsini ama hepsini
    Ve seni saran kefenini

    GILGAMIŞ
    Yanıp yakınma karşımda
    galip geleceğim savaşımda
    Ölüm kayığı benden uzak duracak
    kefenimi Humbaba kuşanacak.
    Etten kemikten olan herkes
    Giyecek bir gün kefenini
    Madem öyle, öleceğiz
    Çıkar yüreğinden korkuyu
    Titreme dehşet içinde
    Hadi, hadi Enkidu
    Uzat bana yardım elini
    Birlikteyken güçlüyüz
    Humbaba yenemeyecek bizi
    Hadi hadi Enkidu
    Giy zırhını kap baltanı
    Haklayım şu azmanı
    Barışa ulaşmış sayılmaz
    Yarıda bırakan kavgayı

    ENKİDU
    Ey Gılgamış! Yiğit Hükümdar!
    Hadi ilerleyelim o zaman
    Ölümden korkumuz yok!
    Ölüm korksun bizden!

    GILGAMIŞ
    Hadi, hadi Enkidu!
    Kaçıp yok olmasaına izin vermeyelim!
    Yakalayım onu!
    Silahına sarılamadan tuzağa düşürelim.
    (Nicedir televizyonun karşısında oturmakta olan Bekçi ayağa kalkar. Yerden yukarı ışık veren bir spotun aydınlığında gölgesi neredeyse bütün sahneyi kaplar. Gılgamış ve Enkidu daha geride olduklarından gölgeyi görüp dehşete düşerler. Gılgamış Şamaş'a yalvarır.)

    GILGAMIŞ
    Yüceler yücesi Şamaş!
    Buyurduğun yolu izledim,
    Yolun sonuna geldim.
    İşte tam sırası
    Yardımını esirgeme benden!
    (Ekranda Şamaş belirir. Sözleriyle birlikte görsel ve işitsel efektler devreye girer.)

    ŞAMAŞ
    İşte sana büyük yel!
    Poyraz!
    Kasırga!
    Buzlu yel!
    Kavurucu yel!
    Fırtına!
    Bora!
    Tümü de ejderha gibi, kavurucu ateş gibi, ruhu donduran yılan gibi, yıkıcı su baskını, yalımlar, şimşekler gibi!
    (Humbaba Şamaş'ın oyunlarına dayanamayıp yıkılır. Gılgamış hiç bir şey yapmamıştır. Belki o da korkmuştur biraz Ortalık biraz durulduğunda gölgesiyle Humbaba olan Bekçi yerdedir. Artık o da oyunun içinde ve Humbaba'dır. Gılgamış ve Enkidu Humbaba'nın başında dikilirler.)

    GILGAMIŞ
    Canlılar diyarında, bu ormanda
    Senin barınağını ortaya çıkardım
    Güçsüz kollarımla
    Önemsiz silahlarımla yendim seni
    Artık geri dönebilirim.
    Ormanı yok edebilirim.

    HUMBABA
    Yapma Gılgamış
    Yok etme ormanı
    Pişman olur bütün torunların
    Beni yetiştiren bir babam olmadı
    Beni yetiştiren bir babam olmadı.
    Tanrı Enlil beni bekçi yaptı bu ormana

    GILGAMIŞ
    Enkidu ne diyorsun
    Tuzağa düşmüş kuşun yuvasına
    İnsanın evine gitmesi gerek.

    ENKİDU
    Öldür onu Gılgamış!
    Oysa sen efendisinden ekmek dilenen bir uşaksın!
    Geç kalmadan öldür onu.
    Bugün dost görünen
    yarın güçlenince ilk seni vurur.

    GILGAMIŞ
    Kıskanıyorsun onu!
    Ondan bu bütün öfken
    Sana rakip olur diye
    Öldürmemi istiyorsun onu.
    Hem onu öldürürsek
    bu orman üstümüze yürür

    ENKİDU
    Öyle de olsa öldür onu.
    Hizmetindekileri de öldür.
    Tavuğu boğazladık mı
    civcivler kaçacak yer arar.
    Bir süre tereddütten sonra baltayı kapan Gılgamış Humbaba'ya üç darbe vurur. Üçüncü darbede Humbaba yıkılır. Ormandaki sedirler ve saire kaçışmaya koşturmaya başlar. Mahşeri andıran bir dans
    Ve ardından sessizlik. Törensel bir müzikle Gılgamış ve Enkidu Bir çınar yaprağıyla sembolize edilen Humbabanın kesik başını Ekranın önüne doğru götürürler. Ekranda Enlil Belirir.

    ENLİL
    Bunu neden yaptınız!
    Bundan böyle ateş kaplasın yüzlerinizi
    Ekmeğinizi aşınızı da yakıp kül etsin
    Ama madem ki öldürdünüz onu
    Şanı şerefi de sizinledir artık
    Sen gılgamış
    Korkunç yalımların fatihi;
    Dağı yağmalayan yabani boğa
    Denizler (aşan) Fatihi Gılgamış
    Sanadır artık ad da şeref de şöhret de!
    Humbaba'nın hizmetkarlarının da yardımıyla Gılgamış kral kostümlerine bürünür ve krallık tacını takar. Ardından ekranda İŞTAR görünür.

    İŞTAR
    Gılgamış
    Korkunç yalımlar fatihi
    Dağı yağmalayan yabanı boğa
    Denizler (aşan) Fatihi Gılgamış
    Sanadır artık ad da şeref de şöhret de.
    Bana gel artık, erkeğim ol
    Bedeninden bana döl sun!
    Ben senin karın
    Sen benim kocam ol
    Sana bir savaş arabası donatacağım.
    Tekerlekleri altından,
    Mahmuzları bakırdan
    Geri kalanı lacivart taşından
    Sana fırtına cinlerini vereceğim
    Sedir kokulu evimizin eşiğinde
    Önünde diz çökecek fırtına cinleri
    Krallar, hükümdarlar, şehzadeler
    dağlardan vei ovalardan ganimet getirecek sana
    Koyunların ikiz, keçilerin üçüz yavrulayacak
    Eşeklerin katırları geçecek
    Savaş arabanın küheylanları
    Güçleriyle nam salacak ırak illerde bile

    GILGAMIŞ
    Seninle evlenirsem sana ne hediyeler verebilirim ki
    Bedeninin güzelliği için hangi yağları
    Giyinmen için hangi elbiseleri verebilirim sana
    Bir eceye layığınca ekmek ve şarap verebilirim
    Tahıl ambarını da doldururum tıka basa
    Ama karı koca olmaya gelince
    İşte bundan uzak dururum İştar.
    Sen seni seven için
    ne soğukta ısıtan bir mangal olursun
    ne de fırtınaya karşı koruyan bir çatı altı.
    Sen savunanı yok eden bir hisar
    Sen taşıyanı yaralayan kılıç
    Sen giyenin ayağını vuran bir çarıksın.
    Hangi sevgilini sonsuza kadar sevdin
    Hangisine sadık kaldın ölesiye.
    Öldürdüğün, vurduğun kırdığın
    erkeklerden biri olamam ben!
    Gılgamış sahneyi terkeder. İştar sinir içindedir! Öfkeyle Tanrılara seslenir.

    İŞTAR
    Sen benim tanrılar kızı olduğumu unuttun!
    Ama tanrılar kendi kızları olduğumu unutmaz!
    Babacığım! Yüceler Yücesi Anu!
    Anneciğim! Yüceler yücesi Antum!
    Gılgamış beni aşağıladı!
    Ölümlülere karşı gösterdiğim zulmü
    Yaptığım iğrençlikleri bir bir vurdu yüzüme!
    Haddini bildirin ona!

    ANU
    Tanrıların kızı da olsan
    Kral Gılgamışla çekişme!
    Gılgamış'ın söyledikleri doğrudur!
    Yüzüne vurulunca utandıklarını
    Yapmadan önce utansaydın biraz

    İŞTAR
    Öyle de olsa, bilmesem de utanmayı
    Tanrılar kızı İştar'ım ben!
    Gılgamış'ı yok etmek için
    gökyüzü boğasını ver bana
    Gılgamış'ı şımartan kibri
    Yıkımını sağlasın onun!
    Eğer gökyüzü boğasını vermezsen bana
    Cehennemin kapılarını kırarım
    Ölüyle diri ayıredilmez olur
    İnsanlar birbirine girer
    Ölüler de yemek isteyince
    Zaten canlılara yetmez sizin nimetleriniz
    Ne olur bir düşünseniz

    DİDAKTİK KIZLAR
    Tehditler işe yaradı
    Tanrı Anu Uruk'a götürmesi için
    Gökyüzü boğasının yularını verdi İştar'ın eline
    Boğa yöneldi ırmağa doğru
    Homurtusuyla yer yerinden oynadı
    Toprağın yüzünde yarıklar açıldı
    Yüz kişi öldü korkudan
    Sonra bir yüz daha bir yüz daha
    Üç homurtu yetti yarıkların toprağı yutmasına
    Tökezlediyse de Enkidunun ayağı homurtularla
    Yıkılmadı dimdik durdu ayakta
    Çıktı boğanın karşısına
    Kavradı boynuzlarından
    Öfke içindeydi boğa
    Ağzından köpükler saçarak kiuyruğuyla kamçıladı Enkidu'yu
    Boğayı bağlayınca kıskıvrak Enkidu

    ENKİDU
    Haydı babakım sevgili arkadaşım
    Çık ortaya da bitir şunun işini
    Sapla kılıcını Boynuzuyla boğazı arasına

    DİDAKTİK KIZLAR
    Çıktı ortaya Gılgamış!
    Yaptı yapması gerekeni
    kılıcı sapladı ensesiyle boğazı arasına boğanın
    Sonra bastı ayağıyla boğrüne hayvanın
    Ve Fatihi oldu gökyüzü boğasanın da

    İŞTAR
    Lanet olsun Gökyüzü boğasını öldürenlere
    Lanet olsu onu öldürüp beni aşağılayanlara
    Tanrıların Laneti Üstüne olsun Gılgamış
    Ve sen de al payını lanetten Enkidu

    ENKİDU
    Elime geçersen sana yapacağım da budur
    Barsaklarını da köpeklere yediririm

    İŞTAR
    Tanrılara karşı ölümlülerin zafer kazandığı görülmemiştir
    Kazandıklarını sanmışlardır sadece
    Çünkü tanrılar ölümlüleri kullanmayı iyi bilir.
    Sizin hakkınızdan Tanrılar gelmezse Uruk halkı gelir

    DİDAKTİK KIZLAR
    her homurtusuyla yüz kişi öldüren
    Boğa'yı övmekten geri durmadı Uruk Halkı
    Ölene kadar korku saçan öldükten sonra
    Kutsallaştı birden
    Ağlayan, sızlayan, vay canım vay

    URUK HALKI
    (Halkın şarkısı bir ağıttır. Şaka falan değil, bayağı bayağı ağıt!)
    Boynuzlarının iriliğine hayran kaldık
    Boynuzları iki parmak kalınlığında lacivert taşıyla kaplıydı.
    Gılgamış'ın Tanrılara armağan ettiği
    boynuzların her biri sekiz okkaydı
    ve taşıdığı yağ miktarı altı ölçülüktü.
    Ne yaptın sen gılgamış!

    ENKİDU
    Gılgamış o boynuzları
    Saraya götürüp duvara astı
    Etlerini de parçalayıp size dağıtacak
    Sonra da Fırat'ta yıkayacak ellerini
    Sizin için! Ey uruk halkı!

    URUK HALKI
    (Halkın şarkısı bir şenlik şarkısıdır. Şaka falan değil, bayağı bayağı şenlik şarkısı!)
    Boynuzlarının iriliğine hayran kaldık
    Boynuzları iki parmak kalınlığında lacivert taşıyla kaplıydı.
    Gılgamış'ın Tanrılara armağan ettiği
    boynuzların her biri sekiz okkaydı
    ve taşıdığı yağ miktarı altı ölçülüktü.
    Çok yaşa sen gılgamış!
    Halk eğlenmekte ve dansetmektedir. Dansın soruna doğru kendi kendine bir halay oluşur ve halay sahneyi terkederken Ekranda tanrıların toplantısı görüntüye gelir.

    ANU
    Gökyüzü boğasının canını aldıkları
    Sedir Oramnlarının bekçisi Humbaba'yı öldürdükleri için
    İkisinden birinin ölmelidir.

    ŞAMAŞ
    Yaptıkları buyruklarımıza uygundur.
    Suçsuzdur her ikisi de
    Buna rağmen ölmeleri mi gerek..

    ANU
    Olması gereken olacaktır.
    Ölmeli ikisinden biri

    ŞAMAŞ
    Onların çok yakını olan sen
    Nasıl böyle bir şey istiyorsun
    Anlaşılır şey değil.

    ANU
    Olması gereken olacaktır
    Ölmeli ikisinden biri

    İŞTAR - ANU
    Olması gereken olacaktır
    Ölmeli ikisinden biri.

    DİDAKTİK KIZLAR
    Buyruk tanrılardan geldi
    Enkidu da buna boyun eğdi
    Hastandı, yatağa bağlandı
    Ağladı, gözler buğulandı
    Açılmaz görmez oldu
    Enkidu hasta yatağında yatmaktadır. Durumu hiç de iyi değildir Son bir gayretle doğrulur ve yanındaki Gılgamış'a seslenir.

    ENKİDU
    Ey sevgili dostum,
    Yüce Hükümdarım
    Artık yolun sonuna geldim.
    Tanrıçanın laneti üstümde artık.
    Artık utanç dolu bir ölüm bekliyor beni
    Vurulmaktan korkardım hep
    Ama vurulmak bile değilmiş kısmetim
    Oysa vuruşmada ölenler mutlu ölür
    Hastalanıp düşenler utanç dolu
    Hoşçakal dostum
    Hoşçakal kralım
    Enkidu son nefesini vermiştir Gılgamış'ın kollarında cansız bedeni vardır Sahnede nispeten yüksekçe bird yerdedirler Uzunca bir süre durur olduğu gibi Gılgamış.. Sonra da ağıdına başlar

    DİDAKTİK KIZLAR
    Yüreğini yokladı. Atmıyordu.
    Gözlerini de açmadı bir daha.
    Gılgamış yeniden arkadaşının yüreğini yokladı.
    Hayır, atmıyordu artık.
    Gılgamış da arkadaşını bir örtüye sardı.
    öfkesinden kudurdu.
    Delilenip, yatağın çevresinde döndü de döndü;
    döndükçe saçlarını yolup sağına soluna saçtı.
    Debdebeli giysilerini paralayarak çıkardı;
    iğrenç şeylermişcesine yere çaldı.

    GILGAMIŞ
    Dinleyin beni Uruk ermişleri
    Arkadaşım Enkidu'nun uğruna döküyorum gözyaşlarımı
    Yas tutan bir kadın gibi inliyorum
    Kardeşim için ağlıyorum.
    Ey Enkidu kardeşim!
    Yanımdaki baltan,
    Elimin gücü, önümdeki kalkan, kuşağımdaki kılıç!
    Sendin
    En ender süs en görkemli giysi;
    Uğursuz bir alınyazısı senden yoksun kıldı beni.
    Anan ve baban olan
    Yabanıl eşek ve ceylan,
    Seni besleyan bütün uzun kuyruklu yaratıklar,
    Hep ardından ağlıyor.
    Ovanın da otlakların da bütün yabanları,
    Sedir ormanında sevdiğin keçiyolları,
    Arkandan ağıt yakıyorlar gece gündüz.
    Bütün ileri gelenleri yıkılmaz duvarlı Uruk'un,
    Ağlasınlar ardından
    Enkidu, genç kardeş,
    Kutsamanın parmağı, bırak seni göstersin yakarış içinde.
    Kulak ver ülkeyi baştanbaşa yarıp geçen yankıya,
    Bir annenin inleyişini andıran o yankıya,
    Birlikte yürüdüğümüz keçiyollarının tümü
    Avladığımız yabanıl hayvanlar, ayı ve sırtlan
    Kaplan, pars ve aslan
    Geyik de, dağ keçisi de, boğa da, maral da
    Kıyıları boyunca gezindiğimiz ırmak da
    Elam'ın Ula'sı da,
    Bir vakitler
    kırbalarımızı doldurmaya gittiğimiz sevgili Fırat da
    Ağlıyorlar senin için.
    Bekçiyi öldürdüğümüz dağ,
    Ağlıyor ardından,
    Gökyüzü Boğasının öldürüldüğü
    Yıkılmaz duvarlı Uruk'un savaşçıları,
    Senin peşinden gözyaşı dökmekte.
    Herkes arkandan ağlamakta Enkidu.
    Ye diye sana tahıl taşıyanlar,
    Yasını tutmaktalar.
    Sana içesin diye arpa suyu sunanlar,
    Şimdi ardından ağıt yakmaktalar.
    Seni miskle yağlayan yosma,
    Senin için şimdi inleyip sızlanmakta.
    Sana bir eş bir de güzel öğütlerle bezenmiş yüzük sunan saraylı kadınlar,
    Şimdi arkandan ağlayıp saçlarını yolmakta.
    Kardeşlerin olan genç erkekler,
    Kadınmışcasına saçlarını uzatıp yas tutuyorlar.
    Nasıl bir şeydir acaba seni alıkoyan şu uyku
    Karanlıklarda yitip gittin ve artık beni işitmez oldun.

    GILGAMIŞ (Günün ilk ışığıyla varıp şöyle haykırdı:)
    Seni kralların yatağına yatırdım.
    Solumdaki sedire uzandın.
    Yeryüzünün şehzadeleri gelip ayaklarını öptüler.
    Uruk halkından senin için ağlayıp,
    ağıt yakmalarını isteyeceğim.
    Kaygısız ve şen insanlar,
    kederinden iki büklüm olacak.
    Toprağa verildiğinde, saçımı uzatacağım.
    Aslan postuna bürünüp çöllerde dolaşacağım.

    DİDAKTİK KIZLAR
    Ertesi gün, tan ağırırken
    Gılgamış yeni baştan yıkanmaya koyuldu.
    Enkidu için yedi gün, yedi gece ağlayıp sızladı.
    Kurtlar Enkidu'nun gövdesine üşüşüne kadar,
    böyle sürdü gitti.
    Ancak ondan sonra, Enkidu'yu toprağa verdi.
    Gılgamış, ülkedeki bütün bakırcıları, kuyumcuları, taşçıları çağırıp
    bir araya topladı.
    "Arkadaşımın heykelini yapacaksınız." buyruğunu verdi.
    Heykel yapılırken,
    göğüs bölümüne bol miktarda lacivert taşı,
    gövde kesimine de altın kullananıldı.
    Sert tahtadan bir masa da yapıldı;
    üzerine balla dolu bir akik kase
    ve tereyağla dolu lacivert taşından bir başka kase koydu.
    Gılgamış bunları Güneşe sundu ve sonra ağlayarak uzaklaştı oradan.

    GILGAMIŞ (Enkidu için acı acı ağlamaktadır.)
    Nasıl durup dinlenebilirim,
    gönlüm nasıl rahat edebilir?
    Yüreğimi umutsuzluk kapladı.
    Kardeşim şimdi neyse ben de ölünce öyle olacağım.
    Ölümden korkuyorum.
    (Dua eder)
    Bu dağ geçitlerinde, çok eskiden aslanlar görürdüm.
    Korkup gözlerimi Ay'a dikerdim.
    Dua eder, dualarım Tanrılar katına yükselirdi.
    Şimdi yine dua ediyorum. Ay Tanrı Sin, beni koru!

    DİDAKTİK KIZLAR
    Çaresi kalmamıştı Gılgamış'ın
    Artık ölümsüzlüğü bulmaktan başka
    Onun için düştü yola
    Yüce dağlar, denizler aşıp vardı
    Ölümsüzlük yolunun dağına
    Işık saçan gözleriyle dağın bekçileri akrepler çıktı karşısına
    Önceleri kamaştıysa da gözleri
    Alıştı bir süre sonra ve akrepler sordu seyahatin sebebini

    AKREPLER
    Niçin geldin buraya
    Ölümsüzlük dağına
    Tehlikeler atlattın
    Bizi meraklandırdın

    GILGAMIŞ
    Dostum Enkidu'yu yitirdim.
    Çok severdim onu.
    Ama insanlığın ortak alın yazısı aldı onu götürdü.
    Biricik dostum Enkidu öldü.
    Yedi gün yedi gece gözyaşı döktüm ardından
    Gözyaşlarımın hatırına tanrılar onu bana geri verir diye
    Ama olmadı Toprak onu da aldı.
    Bu dağda bir ölümlü, atam Utnapiştim
    Tanrıların arasına kabul edilmiş
    ölümsüzlüğe kavuşmuştu.,
    Bu nasıl oldu onu öğrenmek istiyorum.
    Dağın kapısını açın bana

    AKREPLER
    Senin tasarladığını bir kadından doğma kimse yapamamıştır.
    Kapıdan girmek bir şey değil
    Asıl ondan sonra işin zor
    bu dağın uzunluğu oniki fersahtır
    Ve yolu karanlıktır.
    Yürek bunaltır bu dağ
    Ölümsüzlüğü bulacağım diye sahip olduğunu da yitirme.

    GILGAMIŞ
    Yüreğim acıyla dolsa da
    İç çekip ağlasam da
    Yine de gideceğim
    Dağın girişini açın bana

    AKREPLER
    Peki git gılgamış
    Maşu dağını aşabilirsen
    Öğreneceksin ölümsüzlüğün sırrını
    Ama öğrenmek yetmez bilesin
    Nice yaman sınavdan da geçmelisin
    Tanrılar yardımcın olsun
    Açıktır dağın girişi
    (Açılan bir kapıdan Gılgamış içeri girer.)

    DİDAKTİK KIZLAR
    Yola çıktı Gılgamış dağın içinde
    Bir fersah gittiğinde
    göz gözü görmez olmuştu karanlıktan
    İki fersah, üç fersah, dört fersah
    beş fersah, altı fersah, yedi fersah,
    sekiz fersah, dokuz fersah
    ve sonunda duydu kuzey rüzgarının esintisini
    ama göz gözü görmüyordu karanlıktan
    Onuncu fersahda yolun sonuna geldi
    Onbirinci fersahda belirdi sabahın ışıkları
    ve Onikinci fersahın sonunda sel gibi aktı güneşin ışıkları
    değerli taşlarla dolu çalıların ortasındaydı
    tanrıların bahçesi oradaydı
    Ve denize bakan yamacın kıyısında Şamaş göründü!

    ŞAMAŞ
    Bu yoldan hiç bir ölümlü geçmemişti daha önce
    Yeller denizin üstünde estikçe de geçemeyecek
    Aradığın ölümsüzlüğü hiç bulamayacaksın

    GILGAMIŞ
    Bunca uzaktan, çöller aşıp geldim.
    Bunca sıkıntı bunca azapla geldim.
    Ama yine de ölecek miyim?
    Ey yüce Şamaş
    Bırak da gözlerim
    sonsuza kadar güneşe baksın
    Bir ölüden farkım yoksa bile
    bırak güneşin ı
    ışığını göreyim

    SUDURİ
    Adradığın hayatı bulamayacaksın.
    Tanrılar insanları yaratırken,
    Onun payına ölümü ayırdılar
    Diri olmaksa tanrılara özgüdür.
    Haydi git gılgamış
    karnını hoşuna giden şeylerle doldur
    Sabahtan akşama akşamdan sabaha
    Şölenler düzenle ye, iç, gül, oyna, seviş.
    Tertemiz giysiler kuşan,
    Gününnü gü et,
    karını sevindir
    Oğlunla oyna
    Öleceksin nasılsa.
    Bu insanoğlunun kaçınılmaz alın yazısıdır.

    GILGAMIŞ
    Gökyüzü boğasını öldüren,
    Humbabayı alteden
    Bunca tehlike atlatan
    Enkidu toprak oldu
    Ölümlülük öldürdü onu
    Yedi gün başında ağladım
    Kurtalar üşüştü
    yeyip bitirdiler onu.
    Ölümden korkuyorum
    Yerimde duramıyorum
    Alım yazım boğuyor beni
    yüreğim dayanmaz buna
    Haydi güzeller güzeli
    Bana söyle nasıl giderim.
    Ölümsüzlük yolunda
    Ya okyanuslar aşacağım,
    yoksa çölde dolaşacağım.

    UTNAPİŞTİM
    Ekranda belirir. Alt yazıda "Tanrıların ölümsüzlük verdiği tek ölümlü" yazılıdır.
    Bunca yol aşıp geldin madem
    Tanrıların bir sırrını söyleyeceğim sana
    Suyun altında biten bir bitki vardır.
    Bu bitkinin gül dikenini andıran iğneleri vardır
    Bu iğneler ellerini yaralar, parçalar.
    Ama onu koparmayı başarabilirsen
    yaralı ellerin yitirmiş olduğun gençliği sana geri verecek,
    seni sonsuza dek yaşatacak şeyi tutmuş olur.

    DİDAKTİK KIZLAR
    Gılgamış çok sevindi bu habere.
    Ayaklarına tonlar ağırlığında toşlar bağlayıp
    Daldı suyun derinliklerine
    Bitkinin iğneleri battıysa da ellerine
    koparmayı başarıp çıktı suyun yüzüne.
    (Kızların şarkısı sırasında soluk bir ışığın aydınlığında Gılgamış anlatılanları yapar gibidir.)

    GILGAMIŞ
    Elinde bitkiyle görünür.
    Bu bitkiyi, ölümsüzlük otunu
    Yıkılmaz duvarlı Uruk'a götüreceğim.
    Önce yaşlılara verip onları gençleştireceğim
    sonra da kalanıyla ölümsüz olacağım.

    DİDAKTİK KIZLAR
    Gılgamış çıktı yola
    elinde ki görkemli otla
    yürüdü fersahlar boyu
    sonunda yoruldu.
    Yattı bir otlağa uyudu
    Su uyur yılan uyamaz.
    Su uyur yılan uyumaz
    Yılan Gılgamış'dan bitkiyi alır kaçar.
    Gılgamış uyandı
    Ama çok geç kalmıştı
    Bitkiyi alan
    Ölümsüzlüğe varmıştı
    Gılgamış uyanır, dövünür ama yapılacak bir şey yoktur artık.
    Aylar sürdü yolculuk
    Gılgamış Uruk'a vardı
    Eli boş, gözünde yaşla
    Derken bir kaç yıl sonra
    Ölüm çaldı kapısını
    Öldü Gılgamış
    Gitti toprak altına

    URUKLULAR ve DİDAKTİK KIZLAR
    Kral uzandı bir daha kalkmamak üzere
    Uruk'un kralı bir daha kalkmayacak ayağa
    Kötülüğü yendiyse de bazan
    Onun da hayatına indi hazan
    Tepeden tırnağa silahlıydı
    ama o da kara bahtlıydı
    Bilgeydi, yakışıklıydı ama
    Kader döşeğinden kaçamadı
    üçte ikisi tanrı, üçte biri insan olan Gılgamış
    üçün birinden gitti
    bitti.

    BİTTİ 9.5.1997
#01.07.2009 18:06 0 0 0