Bu ne özgürlük, ne aşk, basbayağı hayatı yağmalamak

Son güncelleme: 22.07.2009 09:05
  • Çok üzgündü.
    Yıkılmış, kahrolmuştu.
    Ne oldu, diye sordum.
    Sevgilimden ayrıldım, dedi.
    Teselli etmeye çalıştım.
    Aldırmadı. "Buna alıştırmıştım kendimi, bekliyordum" dedi.
    "Peki sorun ne?"
    Başını elleri arasına aldı. Artık ifadesinde hem derin bir kırgınlık hem de alabildiğine kızgınlık vardı. "Herkese mesaj çekip ayrıldığımızı haber vermiş. Ama mesaj nasıl biliyor musun? Şöyle: Artık beraber değiliz. Yaşasın özgürlük! Hayat, bekle beni!"
    Dilim tutuldu.
    "Çok tatsız" diye mırıldandım, o kadar!
    O devam etti.
    "Özgürlük dediği her neyse, bu kadar önemliydiyse, gelecekteki hayatımıza dair ciddi planlar yapacak kadar ileri gitmemize ne gerek vardı? Neden beni bırakma diye ağlardı hep? Tamam, yürütemeyecekmişiz bu ilişkiyi ama bu mesajdaki haşinlik ve sevinç içimi fena burkuyor!"

    ***

    Günü yakala, diyorlar.
    Değerini bil demiyorlar, unuttular onu!
    Bastıra bastıra "keyfini çıkar" diyorlar.
    O güzelim kutsal "yaşam sevinci"ni bir tür yağma hırsı gibi lanse ediyorlar.
    Duygular ve tatminler işportasında oradan oraya koşuşturuluyor.
    Kimsenin vakti olmuyor durup ince şeyleri anlamaya...
    İnce şeyleri anlayanlar da incele incele hayattan ve ruh sağlığından uzaklaşıyor.
    Düşünün, mesela bütün ergenliğimiz "dibine kadar aşk" hayalleri kurarak geçiyor.
    Sevdiğimiz şarkılar yakıcı aşklardan söz ediyor.
    Fakat hepsi de ne çabuk tükeniyor!
    Birini sevmek "birlikte hayata tutunmak" anlamını kaybedip, alttan alta "hayatı ıskalamak", hatta başka sevme-sevilme fırsatlarını elden kaçırmak anlamını taşımaya başlıyor.

    ***

    Kızmak, bozulmak çare değil!
    Çünkü öyle bir çağ ki bu...
    Kariyer hesapları ve iş hayatından daha kritik, daha arzulu ve heyecanlı, daha önemli bir şey yok! O yüzden kimse ilişkisinde bir arıza çıksın istemiyor.
    Öyle bir çağda ki...
    Sevilmek, sıcak havada buz gibi limonata ferahlığı! Fakat sevmek ağır bir yük ve berbat bir bulantı gibi.
    Zaten kimse uzun süre yalnızlığa katlanamıyor.
    O kadar ki, erkenden kötü ihtimale karşı sevgililerin bile yedeklenmesi gerektiği öğreniliyor!
    Öyle bir çağ ki...
    Her şey güvenlik arayışı üzerine kurulu...
    O yüzden sevmek yüksek risk, sevilmek sigorta! Özgürlük ve serüven popüler bir kurgu! Çekici bir reklam filmi ya da ilginç bir belgesel! Ya da bir tür "iktidar sarhoşluğu!"

    ***

    Sonuç?
    Sonuç acıklı...
    Ya bir türlü bizi birbirimize bağlamayan bağlar...
    Ya da bağlılık yerine kişiliğimizi kemiren, ilişkileri mahveden bağımlılıklar...
    O zaman istediğin kadar bağır, "hayat bekle beni, geliyorum" diye...
    Beklemiyor ki!
    Hızla kaçıp uzaklaşıyor bizim yağmacı hırslarımız ve şaşkın arzularımızdan!
#22.07.2009 08:45 0 0 0
  • PAYLAŞIM İÇİN TŞK..
#22.07.2009 09:02 0 0 0
  • Çok karışık... Acaba sevmeyi mi unuttuk biz?

    Öyleyse neden deli gibi sevilmek isteyelim ki...

    Severken bilmiyoruz da sevilirken mi biliyoruz sevgiyi. Yoksa sadece kandırma mı bu kendimizi... Seviliyor ! zannediyoruz... Çünkü ihtiyaç duyuyoruz bir şekilde buna.

    İnsan bence sevilirken öğreniyor sevmeyi... Hayatı...
    Ve bence boş yoksa sevgi kariyerde... Hayatta.
#22.07.2009 09:05 0 0 0