Avuçlarda Saklıdır Özgürlüğün Zilan Vakti

Son güncelleme: 31.01.2006 21:42
  • Ay düşer geceye,
    bilinmezlikle dolu bir bilmecedir gece...
    Melez şafakların utangaç yüzüdür
    Öte yüzü ışık, öte yüzü biz olan yanımızdır.

    Biz ışığa devrilen gecelerden geliriz...
    Tan doğanda
    ışığı hep biz
    avuçlarımızda saklarız...
    Düşümüz de hep yıldız yağmurunun hazanlarıdır
    Ve biz
    ışığa aşığız.

    Avuçladığımız, doya doya içtiğimiz,
    baktıkça utandığımız
    ve her döngüsünde kendimiz olduğumuz gerçekliğimizdir O.
    Ve O içimizdedir.
    Bizde umudun içinde.

    Bazen baharı selamlayan gelinciğin nazlı kirpiğinde takılıdır.
    Bazen bir uçurum sessizliğinde,
    bazen de sim kapıların ışıldayan tokmağında
    asılıdır.

    Belki zaman tünelinde kaybolan geçmişimizdir.
    Belki de mekanı biz olan benliğimiz...
    Ama her zaman
    yüzümüzü döndüğümüz Kybele'dir ışık...

    Biz ışığa aşığız.
    Mani'nin bahçesi kadar tutkunuzdur O'na.
    Onda yaşar, onda ölür, onda ararız umudu.
    Umut bir ateş parçası içimizde,
    bir kurulu volkan,
    ışığın huzmelerinde arınan gerçektir
    umut...

    Ve bu yürek atışında,
    bir geleceğin kıyısına oturmuş tarihin seyrindeyim.

    Ay düşmüş gecede
    yıldızlara uzandım. Zülüflerine dokundukça ağladım.
    Bir haziran yüreğimle
    Fırat'a aktım ve tarih benim seyrimdeydi...

    FIRAT.
    Taşkın öfkende
    kabarır yüreğim
    Süzülen perçeminde,
    Kınalı yataklarında döllenir
    umudum.

    Döllenen umudumla Fırat'taydım. Kıyılarına değen çapalara, toprağa düşen
    tohumlara dokundum. İştar'ı gördüm, kara başlı çocukları, şiir dilli
    anaları...
    İştar'ı tılsımlı toprağın şafağında gördüm, utandım. Deniz gülüşleriyle
    dokundu bana. Tanrıça kadar sıcak, tanrıça kadar yakındım ona... Sonra umuduma dokundu,
    kutsanmış toprağını avuçlarımda sakladı. Ve ben suskundum.

    Yıldızlar gezinirken gecede ben tarihin ötesindeydim.
    Tarih kıvrılıp giderken mekana
    zamandaki izlerini aradım ve nazlı geleceğimle ben Diclem'e akıyordum.
    Dicle
    onbinyıllık yalnızlığımdı.

    Hangi mekan döngüsünde akansın
    DİCLEM
    Hangi bilinmez kıyılarda.
    Aktıkça mekan olur yüreğim,
    Ve sen mekanıma dolarsın...
    Seni bir zaman yokluğunda damıttım,

    Tarih yok olmuş mekandır
    DİCLEM...
    Tarih uçsuz medeniyetin kıyısında
    DİCLEM'dir...

    Dümensiz bir mekanda Diclem'deydim. Dicle nazlı, Dicle
    geleceğin umudunu serper kayalara... Star'ın kırpışan bakışlarında kıvrılırdı
    Dicle... Kıyısına takılır gözlerim. Kıyısı bize koşan ötemizdir. Ve biz ötesinde
    inzivadayız...
    Sessiz kulelerde soylu...
    Bir sunak taşına serilir
    yüreğimiz bir haziran sonu.
    Umudumuz ateşte tavlanır ve biz sunaklara adanmışlardanız...

    Peçeli gözleri ile Zerdüşt'ü sunakta gördüm.
    Geceyi yalayan ışığında
    gülümsüyordu bana...
    Zifiri bir gecede yıldızlar uzandı.
    Bir tutam yıldızı
    sunaklarda adadı.
    Kızıllığında kutsayıp avuçlarıma uzattı.
    Ürktüm...
    Bir avuç ateşle çığlıklayan meşaleydim...
    Ve Ahriman gölgemde çökmüştü.

    Bir avuç toprak, bir avuç ateş ile tarihin seyrindeydim.
    Mehtaplı bir gecenin evrilen haziranında içkindim...
    Yalnızlığım,
    sessiz isyanlarımda haykırıyordu artık.
    Artık suskundum.
    Bir alabora sonrası Munzur'a aktım.
    Ali boğazından Kutu deresine dolandım,
    coşkundum, kabaran binyıllık kuraklığımla
    Deriya Sim'deydim...

    Ağıtlı bir anayı kıl çadırında gördüm...
    Lorili ezgilerinde
    beşiğine dokundum, duruldum.
    Umudum, isyanım, geleceğimdi ellerinde yoğrulan...
    Burnundaki hızmaya, ayağındaki halhala vuruldum,
    utandım...
    Uzanıp yanaklarına dokundum.
    Islak kirpiklerinden gözyaşını topladım.
    Gözyaşını yüreğime akıttım.
    İçtim...
    İçtikçe susadım. İçtikçe doydum,
    içtikçe boğuldum.
    Soluksuz bir nefesin kıyısına vurdum, bitkindim...

    Gezdiğim bir tarih kıyısı belki kirpiğe takılmış bir düştü...
    Uyandım ve düşümde gözyaşlarını içtim...
    Avuçlarıma baktım, gelecek çizgilerine
    karışmış kıvrımlarında toprağın nemini gördüm.
    Alev rengi parmaklara dokundum,
    sarı-sıcak mekanların yalaz korlarıydı ışıyan.
    Zamanı ise bir 30 Haziran şafağı...
    Bir tanrıça soyluluğu ve bir GÜNEŞ suskunluğu...

    Her şey
    suskun dillerin
    çalınmış beşiklerin ve ağlamaklı bebelerin çığlığında başladı.
    Belki esmerleşen bir gülüşte,
    belki de umut ortaklığında.
    Her şey alaca bir geyiğin seken yürüyüşünde başladı.
    Ama her şey bir 30 Haziran'da başladı.

    Oysa biz uyuyan gecenin
    ninnileriyle büyümüştük,
    belki lorilerin ezgili büyüsünde...
    Biz onu geleceğin seherlerinde içmiştik.
    Çünkü o biz olan gerçekliğimizdir.
    Ve biz tarih kıyısına demir atmış umut gibiydik...
    Mağrur
    ama cesur...

    Ağıtlarımız analarımıza miras kalmıştı,
    deşilmiş karınlarımız ise körpe gelinlerimize...
    Çocuklarımıza ise hep yalın ayak,
    korkulu ninniler kalmıştı
    ve biz hep suskun, biz hep virandık...
    Kapı kapı dilenip umut dileyen,
    efendisinden merhamet umandık.
    Biz nüfussuz bir şehir gibi dilsizdik.
    Biz,
    biz olmayan başkasıydık.

    Bin yılların hazinesinde fakirdik...
    Bilinmezlik koylarına demir attığımız
    korkularımızdı.
    Dedelerin, ninelerin, şeyhlerin ve mirlerin muskalayıp sakladıkları, derinlerimize gömdükleri umudumuzdu.
    Ve umut içimizde aranmalıydı
    yitirilen yerde...
    Belki bir pınar başında, belki zapt edilmiş göklerde,
    belki sim kapıların eşiğinde.
    Kim bilir belki bir tanrıça sunağında...

    Bir ışık
    gerekiyordu geceye...
    İştar gibi,
    Venüs, İsis, Zilan gibi bir yıldız
    gerekiyordu geceye...
    Patlayan bombalar, yalpalayan mermiler gibi.
    Zerdüşt gibi bir alev yakmalıydı korkuyu.

    Tıpkı yedi günlük kelebeğin
    heyecanlı koşuşturmasında
    ateşte kutsanmalıydı.
    Ve tanımalıydı ışığı... Işıyan gerçekliğini içmeliydi belki...

    Belki de yıldızlara uzanıp Zühal'e tırmanmalıydı,
    göğün son katında
    Zühal'in avuçlarından içmeliydi sonsuzluğu...
    Ve bilgeliğin sınırında ölümsüzleşmeliydi.
    Belki de Ahu'lu bir sözün kıyısında GÜNEŞ'e dokunmalıydı...
    kim bilir belki de bir 30 Haziran günü.

    Her hücresinde bir asır
    Her bakışında bin umut
    Her dokunuşunda sonsuz
    gelecek ile kendini yaratmaktı...
    Tanrıçalaşmaktı.

    Ve bir 30 Haziran günü güneşin
    kızıllığında arınıyordu Zilan...

    Ateş oluyordu, toprak,
    soluduğumuz hava,
    içtiğimiz su...

    Dicle'sinde öfkemiz, Fırat'ında sevdamızdı.

    Zilan,
    gerçek olan zamanın tek mekansal tanığı.
    Onbin yıllık esaretin zapt edilmiş
    zaferiydi.

    Ve Zilan; hücre hücre, petek petek ve damla damla
    biriken ve
    ilmik ilmik dokunan geleceğimizdi.
    Çünkü Zilan umuttu,
    Çünkü Zilan
    içimizdeki tanrıçaydı.
    Ve bir 30 Haziran devrilirken geceye tunç el'in eridiği
    bir alev girdabında kana bulanmış, al perçemli zülüflerine dokundum,
    deniz gözlerine, kınalı avuçlarına...
    Minik avuçlarından toprağın nemli kokusu geliyordu.
    Hasadı yapılmamış bir tanrıça kıyısı, suskun...
    Saçlarından süzülen kızıllık
    durulanıp yüreğime akmıştı. İksiri bozulmamış göz yaşı kadar
    duru...

    Yüreğinin tam ortasında sıkı sıkıya tuttuğu,
    sunaklarında adanmış ateşi gördüm,
    eridim...
    Ve... Ve soluksuz dudaklarından bitimsiz havasıyla umudu soludum,
    dirildim...
    Sonra...
    Eğilip gözlerine baktım, deniz gözlerin alevinde
    güneşi gördüm...!
    Ve sözünü güneşe adadım...

    Tanrıçalar dile gelse
    Ve sorsalar dileğimi
    Onlara derim ki:
    Bana
    Bir avuç toprak,
    Bir avuç su,
    Bir avuç ateş ve
    Bir
    içimlik soluk verin...
    'Neden bir avuç' diye sorarlarsa eğer
    onlara derim

    ÖZGÜRLÜĞÜN ZİLAN VAKTİ
    AVUÇLARDA SAKLIDIR...!
#02.09.2005 20:54 0 0 0
  • harika döktürmüssün wallahi bravo
#02.09.2005 21:41 0 0 0
  • Ellerine yüregine saglik
    Tesekkürler
#03.09.2005 12:46 0 0 0
  • tesekkkurler ellerıne saglık supersın ben bunu okumaya kalksam benı dınleyen kımse kalmaz
#06.09.2005 01:51 0 0 0
  • uzun ama süper bir siir sagol cadi abla
#26.01.2006 03:26 0 0 0
  • ellerine yüreğine sağlık arkadaşım çok teşekkürler
#26.01.2006 12:34 0 0 0
  • teşekkürler

    ÖZGÜRLÜĞÜN ZİLAN VAKTİ
    AVUÇLARDA SAKLIDIR...!
#28.01.2006 17:00 0 0 0
  • harika cadıkız süpersin yine
#28.01.2006 17:33 0 0 0
  • ellerine sağlık çok güzel olmuş
#31.01.2006 20:32 0 0 0
  • canım kardeşim ellerine yüreğine sağlık harika olmuş tebrikler
#31.01.2006 21:42 0 0 0