XVII. yüzyılda Avrupa’da, özellikle de Fransa’da geliÅŸen, eski Yunan ve Latin edebiyatları geleneÄŸine baÄŸlı kalarak anlatımda aralık ve açıklığa ulaÅŸmayı amaçlayan edebiyat akımı. Yapıda saÄŸlamlığı, söyleyiÅŸte açıklığı ve ölçülülüğü, ruhsal ve ahlaksal çözümlemelerde inceliÄŸi, gerçeÄŸe benzerliÄŸi ilke olarak benimseyen bu akımın doÄŸup geliÅŸmesinde Hümanizmanın ve Hümanizma sonunda boy atıp geliÅŸen Rönesans edebiyatının büyük payı olmuÅŸtur. Şöyle ki, hümanist düşünüş ve bu düşünüşün sanata, edebiyata yansıması olan Rönesans; insana dönüşün yollarını açmıştı. Åžairler, yazarlar, oyun yazarları, insanı bütün yönleriyle algılamaya anlatmaya yönelmiÅŸti. Eski Yunan ve Latin kaynaklarına baÄŸlı kalınmış, bu kaynaklardan esinlenilerek yeni yatırımlara gidilmiÅŸti. Böylece Rönesan döneminin edebiyatında çeÅŸitli ülkelerde halk dili, yazı dili kimliÄŸini kazanmış, ulusal edebiyatlar doÄŸmuÅŸtu. DoÄŸan bu ulusal edebiyatlarda epik ÅŸiir (destan), lirik ÅŸiir, öykü, roman, güldürü, aÄŸlatı, deneme türlerinde yapıtlar üretilmiÅŸti.

XIV. yüzyıldan XVII. yüzyılın baÅŸlarına deÄŸin Batı Avrupa ülkelerinin edebiyatlarında egemen olmuÅŸtu Rönesans akımı. XVII. yüzyılın baÅŸlarında Rönesans akımı deÄŸiÅŸik boyutlar ve yeni bir görünüm kazanır Fransa’da. Bütün deÄŸiÅŸimlerde olduÄŸu gibi, bu deÄŸiÅŸimin nedenleri de toplumsaldır. Şöyle ki, bu yüzyılın ilk yıllarında Fransa bir kargaÅŸa döneminden yeni çıkmıştır. Her alanda düzenleyici yasaların, kuralların özlemi içindedir. BaşıboÅŸluktan, kuralsızlıktan kurtulmak; ülkeye çekidüzen verebilmek için tek güç olan krallık etrafında birleÅŸmek gerekir. Toplumsal yapıyı, siyasal düzeni korumak zorunludur.

Bu düşünceler XIII. Louis döneminde Richellieu tarafından uygulamaya konmuştur. Bütün direntilere karşın «mutlak monarşi» düzeni egemen olmuştur ülkede. Siyasal alanda görülen bu yönelim edebiyatta da göstermiştir etkisini. Siyasal alanda olduğu gibi, edebiyatta da özgürlük, kuralsızlık bir yana itilmiştir. Bunun yerine yazarların yaratılarına yön verecek birtakım ilkeler konmuştur. Bu ilkeler doğrultusunda beğeniyi oluşturmak için Akademi kurulmuştur. Şiir ve oyun için kurallar saptanmıştır. Öte yandan, yeni bir salon hayatı doğmuştur bu yıllarda. Bu salon hayatının giysilerinden konuşmalarına değin her şeyinde bir incelik, bir süs vardır. Böylece yeni bir çevre, yeni bir aydın tipi doğmuştur.

Ortaya çıkan bu yeni aydın ya da sanatçı tipinin belirleyici özelliÄŸi krallığa ve Hıristiyanlığa saygılı oluÅŸudur. Onun için tek yönetim monarÅŸi, tek inanç Hıristiyanlıktır. Toplumun bireye deÄŸil, bireyin topluma uyması gerektiÄŸine inanmıştır. Bu inançla uyumlu kiÅŸiye seslenen bir edebiyat yaratmayı amaçlamıştır. Dengeli ve uyumlu bir edebiyat olacaktır bu. Bunun için de bu edebiyatın ürünlerinde saÄŸduyu ve akıl egemen olacaktır. Yaratılarda çocuklar, halktan kiÅŸiler deÄŸil, seçkinler ele alınacak dış görünüşleriyle deÄŸil, ruhsal özellikleriyle iÅŸlenecektir. Konu iÅŸlenirken kiÅŸilerin ruhsal durumlarının gerçeÄŸe uygun olmasına önem verilecek insan dışındaki her ÅŸey (elbise, dekor, doÄŸa görünümleri, yerel renkler…) yaratının dışında kalacaktır. Anlatım da her türlü süsten, bezek ve donaktan uzak olacak; halk deyimleri, teknik terimler, yerel sözcükler kullanılmaktan özellikle kaçınılacaktır. Önemli olan konu deÄŸil, konunun iÅŸleniÅŸi, anlatımıdır çünkü. Bu bakımdan biçimsel yetkinliÄŸe ağırlık verileceÄŸi gibi anlatıcının, yani yazarın anlatımda kiÅŸiliÄŸini gizlemesi gerekecektir. Eski Latin ve Yunan edebiyatı geleneÄŸine de baÄŸlı kalınacaktır.

İşte bu kurallar içinde oluşan, seçkin çevrelere yönelik edebiyata klasik edebiyat, bu edebiyatın oluşturucularına da klasikçiler adı verilmiştir.

Klasikler arasında sayabileceÄŸimiz ilk adlar arasında insan varlığını kanıtlayan «düşünce ve akıl» evrenin ve Tanrı’nın da varlığını kanıtlar görüşünden yola çıkarak yöntemsel kuÅŸkuculuÄŸun öncüsü olan, Metod Üzerine KonuÅŸmalar, Tutkular Kitabı adlı yapıtlarıyla düşünsel denemenin örneklerini vermiÅŸ olan Rene Descartes (1596-1650); Tanrı’nın varlığını bilimsel yollardan kanıtlamanın olanaksızlığını savunan, matematik alanında da özel bir yeri olan TaÅŸra Mektupları ve Düşünceler adlı denemeleriyle bilinen Blaise Pascal (1623-1662) gelir.

Klasik edebiyatın ilkelerini tiyatroya uygulayan büyük adlardan biriyse Pierre Corneille’dir (1606-1684). AÄŸlatı türünün babası sayılır bir bakıma. AÄŸlatılarında aÅŸk, onur, tutku, istenç (irade) gibi insanın temel kiÅŸiliÄŸini belirleyen kavramlar önemli bir yer tutar. Tutkuların tanımlanmasında kiÅŸilerini sürekli bir ikilem içinde tutar. Genellikle yapıtlarındaki kahramanlar, görevleriyle tutkuları arasında bir çatışmayı sürdürürler. Bu çatışmada tutkularını yenerler. İnsanüstü yönleri vardır. Ne var ki bu insanüstülük seyirciyi yadırgatmaz. Canlı, renkli kiÅŸilerdir bunlar. Bu yönden şöyle de diyebiliriz, Corneille, insanları olduÄŸu gibi deÄŸil, olmaları gerektiÄŸi gibi çizmiÅŸtir oyunlarında. Robert Pignarre’nin dediÄŸi gibi,


«Trajediye yüceler katma çıkaran odur; yeryüzünün yüceleri yüce ruhlar, yüce olaylar, yüce üslup...»



Otuzu aÅŸkın yapıtı vardır Corneille’in. Bunlar arasında en tanınmış olanları: Le Cid, Horace, Cinna, Medde, Andromede’dir.

Corneille ile birlikte Klasisizm akımının en büyük aÄŸlatı ÅŸairlerinden biri de Jean Racine’dir (1639-1699). AÄŸlatı türünü yeni ilkelerle donatmış, bu türe yepyeni bir görünüm kazandırmıştır. AÄŸlatının temel kurallarına uyarak bu kurallar içinde insan yüreÄŸinin türlü tutkularını, duygularını iÅŸlemiÅŸtir. Onun yapıtlarında kiÅŸiler, genellikle yazgının elinde oyuncaktır. Bu yönüyle tanrıların ve yazgının kiÅŸilerin yaÅŸamında egemen olduÄŸu eski Yunan tiyatrosuna baÄŸlanmıştır. Ancak, onun yapıtlarında tutku ve duygular ne denli azgınlaşırlarsa azgınlaÅŸsınlar «olaÄŸan»ın sınırını aÅŸmaz, baÅŸka bir deyiÅŸle, gerçeÄŸin dışına çıkmaz. Anlatımı da çıplaktır. Çözümlemeye yöneldiÄŸi insan yüreÄŸine ayna tutmakla yetinmiÅŸtir Racine. KiÅŸileri abartmadığı, onları tek boyuta indirgemediÄŸi için oyunlardaki kahramanlar birer tip deÄŸil, birer karakterdir. Bu yönüyle de Klasisizmin temel ilkelerinden biri olan tipleÅŸtirmeye sıkı sıkıya baÄŸlı kalmamıştır. Kısaca Racine, Boris Suchkov’un dediÄŸi gibi,



«... Klasikçiliğin sınırları içinde ve onun kendisine verdiği imkânlardan iyi bir şekilde yararlanması sonucu, Racine, tutkuların yönettiği insan ilişkilerini olduğu kadar, bireyin manevi dünyasında yer alan çelişme ve çatışmaları da saptayan, büyük bir iç uyuma ve güzelliğe sahip yapıtlar yaratmıştır.»



Bunların en önemlileri, Andr-maque, İphigenie, Phedre, Esiher, Mithridate’dir... Bu yapıtlarında insan ruhunun karanlıklarına inmiÅŸ, bu karanlığı sahnenin aydınlığına çıkarmıştır; tutkuların kiÅŸiyi nasıl yıkıntıya götürdüğünü; aÅŸkın, onuru nasıl yerle bir ettiÄŸini göstermiÅŸtir.

Güldürü alanında en büyük ad ise Moliere’dir (1622-1673). Yalnız Fransa’nın deÄŸil, dünyanın en büyük güldürü yazarlarından biridir. Tıpkı Cervantes, Aristophanes, Shakespeare, Gogol, Mark Twain... gibi dünya güldürü edebiyatının yapıtaÅŸlarından biridir. Salt güldürmek için güldürü anlayışını yıkmış, bunun yerine güldürerek eÄŸitme ve öğretme anlayışını getirmiÅŸtir tiyatroya. İnsanların ve toplumun içyüzünü oyunlarında yansıtmış; çirkinlikleri, gülünçlükleri, küçüklükleri, ikiyüzlülükleri, dalkavuklukları gözler önüne sermiÅŸtir. İnsanoÄŸlunun bu yönlerini genelleyip bütünleÅŸtirerek ayrı ayrı tiplerde toplamıştır. Böylece adına «töre ve karakter güldürüsü» dediÄŸimiz bir tür oluÅŸturmuÅŸtur tiyatroda. Bu yönden onun güldürülerinde çaÄŸlar boyunca rastlanan, bugün de rastlayacağımız kibarlığa özenen sonradan görme kentsoylular (burjuvalar), züppeler, hastalarını sömüren bilgisiz hekimler, çaçaron kadınlar, yüzlerine din maskesini geçirip türlü ahlaksızlıklar yapan ikiyüzlüler, parayı tanrılaÅŸtıran cimrilerle karşılaşırız.

Moliere’in insana yaklaşımı acımasız deÄŸildir. Sevgiyle yönelir. Robert Pignarre, onun bu yönelimini Tiyatro Tarihi adlı yapıtında deÄŸerlendirirken ÅŸunları söyler:


«Moliere, güldüren yargıya bir sempati, bir acıma katarak bu kahkahayı insancıllaştırmıştır. O söz anlamaz inatçılar, o aşırı öfkeli benciller bizim benzerlerimizdir; onların o aşırı davranışları bizim davranışlarımızdır; ... böylece güldürü, hümanizmanın manevi kalıtım geliştiren bir bilgeliğin yorumcusu olmuştur... Moliere, çevre, ortam incelemesini çok derinlere götürmüş, örf-âdet komedyasından ördüğü geri perdenin önünde karakterleri en belirgin biçimde sergilemiş, toplumsal disiplin karşısında doğanın tepkilerini açıkça göstermiştir. Böylece karakter komedisinin düşebileceği şematik katılıktan kurtulduğu gibi, örf-âdet komedyalarının çabuk yaşlanmalarına yol açan güncel olaylar dizisi havasına da hiç girmemiştir.»


Gerçek yaşama yöneltmiştir güldürüyü Moliere. İnsanoğlunun evrensel çarpıklıklarını oyunlarına odak noktası olarak seçmiştir. Evrenselliği de buradan gelmektedir. Kişileri toplumsal çevreyle bütünleştirmiş, toplumsal çevreyi çözümlemede birer tip olarak kullanmıştır onları. Çünkü, tipleştirmenin belirleyici özelliği, kişiyi biçimlendiren çevrenin niteliklerini kişide toplamaktadır. Boris Suchkov bu noktayı vurgularken şunları söyler:



«... Moliere estetik görüşleriyle ve yaratıcı yöntemiyle bir klasikçiydi. KlasikçiliÄŸinin popüler öğelerle yakından bir bağıntısı olduÄŸu gibi, karakterleri de belli bir dereceye kadar yapılmış bir toplum çözümlemesi (sosyal analiz) doÄŸrultusundaki somut tarihsel çizgileri taşır. Moliere karakterleri karikatürleÅŸtirme noktasına varacak derecede abartılmış olup, tam gerçekçi derinlikten yoksundurlar. Tek yanlıdırlar, tek bir tutkunun tutsağı olmuÅŸlardır; mesela Harpagon’un gözüdoymazlığı, Tartuffe’ün ikiyüzlülüğü. Hep tek yanlıdır bu karakterler, çünkü Moliere, KlasikçiliÄŸin altında yatan akılcı (rasyonalist) estetiÄŸin ve felsefenin izinden gidiyordu.»

DoÄŸanın çizdiÄŸi yoldan ayrılmamak, doÄŸal olmak Moliere’in oyunlarında temel görüşlerden biridir, insanoÄŸlunun mutluluÄŸunu buna baÄŸlar: Uyumlu ve dengeli olmasına. Yapıtlarının baÅŸlıcaları ÅŸunlardır: Gülünç Kibarlar, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Zorla Evlenme, Tartuffe, Don Juan, Adamcıl, Zoraki Hekim, Cimri, Kibarlık Budalası, Scapin’in Dolapları, Bilgiç Kadınlar, Hastalık Hastası.

Klasikçiler arasında özellikle öğretici (bkz. Didaktik) ÅŸiir türünde ürün vermiÅŸ bir ad da La Fontaine’dir (1621-1695). En önemli yapıtı fabllar (masallardır). Bunlarda iÅŸlediÄŸi konuların çoÄŸunu, bütün klasik ÅŸairler gibi, eski Yunan ve Latin yazarlarından, daha çok da Aisopos’tan almıştır. Her fablı baÅŸlangıcı, geliÅŸim ve sonucu olan küçük bir oyun gibidir. Bunlarda hayvanlar, aÄŸaçlar, bitkiler kiÅŸileÅŸtirilmiÅŸ, doÄŸayla insan bütünleÅŸtirilmiÅŸtir. Türlü insan karakterlerini temsil eden aslan, karga, tilki, karınca, kurt, eÅŸek, ayı, köpek, fare, balıkçıl kuÅŸu, öküz, maymun, kurbaÄŸa, kaplumbaÄŸa... gibi hayvanlar ve kuÅŸlar konuÅŸan varlıklar olarak çıkarlar karşımıza. La Fontaine bunlardan söz ederken gerçekte insanlar hakkında düşündüklerini ortaya koyar. Dilin bütün olanaklarından, inceliklerinden yararlanarak yapar bunu. Bunun için de yediden yetmiÅŸe deÄŸin herkes rahatlıkla okuyabilir onu. Asık suratlı olmayan bilgece bir tutumu vardır. Fabllarının birinde iki amaç güttüğünü belirterek şöyle der:
Can sıkar kupkuru bir ahlak. Oysa hikâye
Benimsetir ahlak ilkesini de.
Hem öğretelim, hem de gönülleri saralım.


La Fontaine’e çocukların ÅŸairi gözüyle bakılmıştır. Gerçekten böyle midir bu? Sabahattin EyüboÄŸlu, onu Türkçeye çevirirken şöyle diyor bu konuda:



«Bütün cömert sanat çeÅŸmeleri gibi La Fontaine’den çocuklar da içebilir; ama La Fontaine masallarını onlar için yazmış olmak şöyle dursun, masalları çocukların elinden alıp, çocuk oyuncağı olmaktan çıkarıp kendi oynamış onlarla; bir olgun insan eÄŸlencesi yapmış masalları. KonuÅŸan hayvanlar çocukları eÄŸlendirebilir, belki biraz düşündürebilir de; ama aslında; kurtta, tilkide, gazetelerde adı çıkan ÅŸu veya bu ünlü insanı görmek, kurtla kuzu masalını falan mahkemenin kararıyla birleÅŸtirmek hangi çocuÄŸun aklından geçebilir? Geçmeyince de okuduÄŸu ha La Fontaine olmuÅŸ, ya da herhangi bir hayvan masalı. Ancak büyüdükten sonra anlar La Fontaine’nin ne demek istediÄŸini...»

Etiketler:
BeÄŸeniler: 0
Favoriler: 0
İzlenmeler: 502
favori
like
share