Tavanarası Hayatlar

Son güncelleme: 30.08.2009 05:42
  • Müstakil evlerin olduğu bir bölgeye düşerse yolunuz, çatılardaki delikler çeksin ilginizi. Tavanarası delikleri.

    Tıpkı bedenlerimizi korumak, barınmak amacıyla inşa ettiğimiz evler gibi, ruhlarımızın da evleri vardır. Kimisi zindan olur ruhlarımıza, kimisi cennet.

    Kimimiz ruhlarımızı o evlerin tavanaralarına hapsederiz. Güneşten, hayattan uzakta, karanlıklar, acılar içinde kıvranır durur zavallı ruhumuz.

    Tavanaralarının esas kullanım amacı, fazlalık, ıvır zıvır olarak değerlendirdiğimiz eşyaları koymaktır. Tüm fazlalıkları, görmeye tahammül edemediğimiz eşyaları oraya tıkarız. Onları orda ne biz görürüz ne de başkaları.

    Ruhlarımız için inşa ettiğimiz evlerin tavanaraları ise, fazlalık düşünceler, acılar, kötü anılarla doludur. Yüzleşmek istemediğimiz geçmişimizi, hatırlamaya tahammül edemediğimiz kötü anıları tıkarız oraya. Onlar ayak altında olmayınca da, huzurlu, mutlu, daha da önemlisi özgür olduğumuzu sanırız.

    Peki ya özgürlük sandığımız şey bizim tutsaklığımızsa?

    Gerçek özgürlük , bizi tutsak eden şey her neyse onu farkedip, yüzleşip, onu affetmekten, serbest bırakmaktan geçiyor.

    Kin güderek, öc alacağımız anı bekleyerek, hiçbir düşünceden özgürleşemeyiz.

    Ne demişler: 'Unut ve affet! Ekşi üzümden iyi şarap olmaz.'

    Kin, öfke, kıskançlık gibi duygulara esir olduğumuz an, gerçek tutsaklığın içindeyiz demektir. Tavanaralarında, güneşten uzak, kapkaranlık bir hayat sürüyoruz demektir.

    Karanlık hep oyun oynar insana. Minik problemler, acılar, üzüntüler gözünde büyür insanın; çünkü bunların aslı değil, gölgesi görünür karanlıkta.

    Tavanarası hayatlar yaşamak zorunda değiliz!

    Tek bir hamle! Güneşe doğru tek bir hamle yeter bize.

    Kafamızı dışarıya uzatıp baktığımızda, dışarda bambaşka bir hayatın bizi beklediğini göreceğiz. Bu evrende yalnız olmadığımızı farkedeceğiz. Diğer insanların da problemlerinin olduğuna ama onların bu problemlerin üstesinden geldiğine, güneşe güvendiklerine tanık olacağız. Yaralı bir kuşun, yırtıcı hayvanlar tarafından yenme ihtimali olmasına rağmen, bir elin ona yuva olduğuna tanık olacağız. Hayatın olasılık hesaplarıyla yaşanamayacağını kavrayacağız.

    Biz, tavanaralarında abartı hüzünler yaşamayı seçerken esas acıyı çeken insanların hayata tutunmak için verdiği mücadeleyi görüp utanacağız.. Gördüklerimiz karşısında bir yandan şaşırırken, bir yandan da evrene şükretmeyi öğreneceğiz.

    Çatlamış, kırılmış bir vazo düzelmez. Yapıştırsak da eskisi gibi olmaz belki. Biz toprak gibi olmalıyız.

    İstediğimizi elde edemediğimiz için, hayatın bize karşı adil olmadığını düşünüp incinebiliriz. Susuz kalmış toprağın çatlak halini andırabilir kalbimiz. İşte bu aşamada toprak gibi, bir damla su birleştirsin incinen kalbinin parçalarını.

    Bazı durumlar karşısında, çaresiz olduğunu düşünüyorsan, nefes aldığını hatırla. Nefes alabildiğine göre istediğin gibi yaşama, istediğini elde etme hakkına sahipsin. Yeter ki yürekten iste.

    Saydığım tüm bu duygular dışarıda var. Tavanaralarına saklanarak birşey kazanamayız.

    Yüreğini eski, rutubetli,karanlık yerlere sokma.

    Tutsak yüreğin için reçeten : Biraz nefes, biraz güneş, aşırı dozda gülmek.
#29.08.2009 22:53 0 0 0
  • cok güzel bir paylasim keyifle okudum cok tesekürler.
#30.08.2009 05:42 0 0 0