LocoRoco 2

Son güncelleme: 04.10.2009 08:23
  • Şirinlik muskası geri döndü!


    2005'in Eylül ayında piyasaya sürülen LocoRoco, PSP'nin adeta en büyük eksiklerinden birini, gerçekten arzu edilebilecek ve PSP'de oynanmak istenecek bir oyunun eksiklerini kapatacak özelliklere sahip olarak raflardaki yerini aldı. Aslında LocoRoco'yu bu kadar popüler yapan ne hikayesi, ne de süper teknolojik içeriğiydi. Hatta bunların büyük miktarda oyunda yer almadığı, ancak saf eğlenceyi özlemiş oyuncuların yapıma can simidine tutunur gibi atladıklarını söyleyebiliriz. Özellikle o yıllara dönersek, PSP'nin oyunlar bakımından emekleme aşamasında olduğu ya da en çok bu aşamayı henüz tamamladığını söyleyebiliriz. LocoRoco'nun başarısı ardından ne yazık ki yapımcılar ellerini o kadar da çabuk tutmadılar. Ancak LocoRoco 2'den önce, bu yılın başında yine aynı firma tarafından geliştirilmiş olan Patapon'da en az LocoRoco kadar sıra dışıydı. Aslında her zaman savunduğum, PSP'nin 2D platform oyunları için mükemmel bir yapıya sahip olduğu tezim, bu oyunlarla birer birer kanıtlanıyordu. Ne hikaye, ne de teknoloji; artık farklı bir şeyler oynamak, oynarken de eğlenmeyi özleyen oyuncular için LocoRoco ve 2 yıl ardından gelen Patapon biçilmiş kaftandı. Fakat herkesin gözü LocoRoco 2'yi arıyordu.

    Jöle mi desem'

    Neredeyse üç senelik bir bekleyiş ardından oyunumuza en nihayetinde kavuştuk. Akıllardaki ilk sorular yapımın aynı atmosferi, aynı eğlenceyi sunup sunmadığı, yeni de bir şeyler katılıp katılmadığı yönündeydi. Bu yönden bir çekingenlik kesinlikle olmasın; keza jöle kıvamlı oyunumuz hala oynarken yüzümüzden tebessümü eksik etmiyor. Detaylara geçmeden önce LocoRoco'yu tanımayanlar için oyundan kısaca bahsetmeye çalışalım. LocoRoco 1 ve 2, 2B bir platform oyunu. Ancak alışılagelmişin dışında oyunun geçtiği dünya ve karakterleri en iyi tanımlayacak cümle, jöle kıvamlı oldukları söylemek olacaktır. Rengarenk ortamlar, çiçeklerden bulutlar, arka planlar, karakterimiz gibi yumuşak bölüm tasarımları açıkçası ilk bakışta daha çok bir çocuk oyununu andırıyor. Fakat o kadar eğlenceli ve sevimli bir yapısı var ki, bir kez elinize aldığınızda şarjınız tükenene kadar oynamak zorunda kalıyorsunuz. Oyunun amacı ise oldukça basit, etraftan bir nevi puan toplamak, mümkün olduğu kadar LocoRoco edinmek, zararlılardan korunmak ve bölüm sonuna erişmek. Zaten bölüm sonunu gördüyseniz ki, oldukça kolay. Kazanmamak gibi bir durum söz konusu değil. Sizi aynı bölümü oynamaya dürtükleyen tek neden ise bölüm sonunda verilen bölüm içindeki sayılara sizin ne kadar yakın olduğunuz. Özelliklede gizli karakter sayısını görüp, tüm gizli yerleri keşfetmeye çalışmak ve tüm puanları toplayarak bölüm rekoru kırmaya çalışmak için aynı bölümler pek çok kez oynanabiliyor. Bu nedenle yapımımızın her ne kadar bölüm sayısı az gelse de uzun soluklu olduğunu söyleyebiliriz.

    Tüm bu anlattıklarım LocoRoco 2'de de değişmeden var olan mekanikler olarak yerini alıyor. Fakat açılıştan itibaren yeniliklerin eklendiğini hemen hissediyoruz. Mutlu bir şekilde varlığını sürdüren gezegenimiz, intikam almak üzere bir meteorla yola çıkan Moja Moja'lar tarafından rahatsız edilmeye başlıyor. Ara videolardan izlediğimiz bu durum ile amacımızın eski huzuru sağlamak olduğu hemen anlıyoruz. Belli aralıklar ile izlediğimiz kısa videolarda genellikle duruma neyin sebep olduğu ve yapılması istenen şeyler söyleniyor. Her zaman olduğu gibi bölümlere tek bir LocoRoco canı ile başlıyoruz. Etraftaki kırmızı çiçekleri yedikçe hanemize yeni canlar ekleniyor. Can sayımız arttıkça daha bir şişkolaşıyoruz. Bununla birlikte O tuşuna çift bastığımızda tek bünyede toplanmış olan bütün canlar bölünerek, can sayısı kadar LocoRoco'ya ayrılıyorlar. Bu özellik dar yerlerden geçmek gibi durumlarda sık sık kullanılıyor. Çok sayıda karakteri kontrol etmek zor olduğundan işimiz bitinde O tuşuna basılı tutarak, tüm canları tek bünyede topluyor, yolumuza şişko halimizle devam ediyoruz.

    Serinin ikinci versiyonunda bölümler biraz daha zor ve çok daha uzun, ancak yinede bölümleri bitirememek gibi durumlara çok nadir rastlanıyor. Birinci oyun için söylediğim gibi aynı bölümü oynamaya iten tek neden yine siz oluyorsunuz. Keza toplayamadığınız ya da saklı olan can, puan, melodi ve Mui Mui sayısını görünce insana yeniden oynama şevki geliyor.

    Kurabiye canavarı gibi

    Topladığımız tek şey etrafta uçan pembe tombul sinekler değil. Artık aramızda melodi puanları da var. Bölüm içine serpiştirilmiş, birazda gizli konulmuş bitki, totem gibi nesnelere dokununca içlerinden melodi puanı çıkıyor. Ekranın sağ üst köşesinde toplanan melodi sayısı 100'e ulaştığında seviye atlıyor ve o bölüm içindeki gizli puanları bulmamız kolaylaşıyor. Melodiler yalnız gizli nesnelerden de toplanmıyor.
    Hatırlarsanız önceki oyunda belli bir isteğimizi gerçekleştirmek için, uyuyan canlıları eğer sahipsek yeterli can sayısında LocoRoco'ya şarkı söyleterek uyandırırdık. Serinin bu ayağında da bazı nesneleri aktif etmek için belli sayıda cana sahip olmamız gerekiyor. Ancak aktif olduklarında karşımıza mini bir melodi oyunu çıkıyor. Şarkıya tempo tutmamız gereken bu oyunda ekranda belli aralıklarla içi boş notalar çıkıyor. Kayarak içi boş notaların üzerinden geçen renkli notayı ise doğru zamanda O tuşuna basarak içi boşların üzerinde yakalamaya çalışıyoruz. İsabetli basışlar ile içi boş olan notalar renkleniyor. Şarkı bittiğinde ne kadar başarılıysak, o oranda da melodi puanı ile ödüllendiriliyoruz.

    Yapım farklı mini oyunlar da bulunuyor. Daha çok önemli olaylar ile birleştirilmiş zamanlarda; koşu yarışı, eşini bulma, düşman uçaklarını bombalama gibi pek çok eğlenceli mini oyun oynayabiliyoruz. Her ne kadar bölümlerin tema ve içerikleri değişse de araya bu tip farklılıkların konulması ile sıkılmanın önüne geçilmiş. Tema ve içerik demişken, her bölümün farklı bir teması bulunuyor. Bölüm içindeki bazı renk ve öğelerin daha ağır bastığı görülüyor. Bu kimi zaman bir orman, kimi zaman karlarla kaplı bir mekan olabilirken, kimi zamanda deniz altı olabiliyor. Evet, artık LocoRoco'nun yüzme öğrendiğini, hatta nefesini bile tuttuğunu söylersek yalan olmaz. Tombulluğumuz sayesinde daha önce su üstünde yüzerek bir kıyıdan diğer kıyıya geçiyorduk. Fakat artık tamamı ile suya batabiliyor ve su altında ilerleyebiliyoruz. O tuşuna basılı tutarak dibe doğru çöküyor ve her zaman kullandığımız omuz tuşları ile ilerlemeyi sürdürüyoruz. Yeni olanlar için kontrollerden bahsedelim. Karakterimizi omuz tuşları yani L ve R ile kontrol ediyoruz, ancak bu biraz değişik şekilde oluyor. Keza yürüme kabiliyeti olmayan karakterimizi ilerletmek için kendisini değil, oyun dünyasını sağa (R) ya da sola (L) yatırıyoruz. Böylece karakterimiz o istikamette yuvarlanmaya başlıyor. Eğer L ve R'ye aynı anda basılır ise de karakterimiz zıplıyor. Bunun dışında kullanılan tek tuş ise O. Oda karakterin bölünüp tekrar bir araya gelmesini sağlıyor. Kısaca kontroller oldukça basit.

    Şuursuz mutluluk sebebi mi desem?

    Deniz altından biraz daha bahsedelim. Deniz altında karşımıza çıkan durumlar ve düşmanlar biraz daha farklı. Tahmin edilebileceği gibi etrafta yüzen düşmanlar bu defa balık görünümündeler. Onlardan uzaklaşmak kadar kendi yolumuzda ilerlememiz de her zaman istediğimiz gibi olmuyor. Zira hareket kabiliyetimiz karadaki kadar kolay değil. Sürüklenmek, akıntılara kapılmak söz konusu olabiliyor. Bölüm tasarımlarındaki tek farklılık deniz altında değil. Yukarıda da işler oldukça ilginçleşmiş durumda. Tepede sinsice bekleyen, uzantısına dokunduğumuzda yakalayıp bir canımızı alan bitkiler, bomba atan düşmanlar gibi zararlıların yanında yolumuza devam edebilmemiz için kullanmamız gereken bir nevi araçlar da bulunuyor. Kimi zaman bir totem, kimi zaman bir kaya görünümünde olan bu araçların içine girip, yolu tıkayan kaya ve zararlıları parçalamak, ya da belli mekanizmaları harekete geçirmek için uygun oluğa nesneyi yerleştirmek gibi aksiyonlara da bulaşıyoruz.

    Bölüm tasarımları oldukça yaratıcı olmuş. Örneğin bazı bölümlerde normal yoldan yatay şekilde giderken, birden yolun sonuna gelince ekran yan ya da ters dönerek devam edebiliyor. Yani geldiğiniz yolun tavanından geri dönmeye başlayabiliyorsunuz. Önceki versiyonda olmayan başka bir yenilik ise tırmanma biçimleri. Artık sarmaşıklara tutunarak sallanarak, ya da dallara tutunarak kendimizi daha yüksek ya da farklı platformlara da atabiliyoruz.

    Tüm bu saydığım yenilikler dışında her zamanki gibi tünellerden geçiyor, oradan oraya atlıyor, mekanizmalardan geçiyoruz. Yani bir platform oyununu olabilecek en enteresan şekilde oynuyoruz. Yapılan yenilikler oyunu daha komplike ve bölümleri daha uzun ve zor hale getirmiş. Ancak zorluk seviyesi hiçbir zaman çıldırtacak seviyeye ulaşmıyor. Değişen tek nokta bölüm sonuna ulaşabilmek için biraz daha dikkat ve uğraşma gereksinimi oluyor ki, ben durumdan hiç şikayetçi olmadım. Eğer acele etmeden ve biraz da gizli nesneleri bulmak için sağı solu mıncıklayarak ilerlerseniz, her bölümün ortalama 8-10 dakika sürdüğünü söyleyebiliriz. Görsel olarak ilk oyundaki gibi rengarenk bir yapıda olan bölümlere, değdiğiniz zaman patlayan havai fişek gibi ekstra görsellerde eklenmiş. Rüzgar ya da su akıntısı gibi şeylere kapıldığınızda kameranın geriye giderek daha iyi bir görsel açı sağlıyor. Müzikler bakımından da ilk oyunun başarısını saklayan yapım, sevilen müzikleri yeniden derlemek ve biraz değiştirmek yoluna gitmiş. LocoRoco 2, her açıdan kendini bir adım ileri taşımış gibi gözüküyor. Sevilen kısımların korunduğu, bir o kadar sevilebilecek yeniliklerin eklendiği bir yapım olmuş. PSP'ye çıkmış en iyi platform oyunlarından biri olarak klasikler arasındaki yerini alıyor.
#04.10.2009 08:23 0 0 0