Ruhun Esareti 1

Son güncelleme: 04.10.2009 19:16
  • Ruhun Esareti 1 Öyküsü - Derin Duygular - Mustafa Uslu - Duygu Seli - Yaşam Hikayeleri - Öykü

    "Her şey anlamsız, hayat boş, gerçekler nerede?...Gölgeleri seyretmekten usandım artık..."

    Gül, bu isyankar sözleri her bunalıma girmesine ramak kala söylüyordu. Hayatın perde arkasını sorgulayarak, bazen de tüm yaşananlara küfrederek bir nevi deşarj oluyordu.
    Hava yavaş yavaş soğumaya başlamış, sıcakların azalmasıyla birlikte insanların yüzlerinde ki sıcaklığın da kaybolduğuna inanıyor, kış mevsimini hiç sevmiyordu. Fakültenin yolunu hızlı adımlarla arşınlarken, insanları umursamaz tavrıyla adeta herkese meydan okuyordu.

    Üzerinde her zaman ki gibi yine mini eteği ve dar kapüşonlu badisi, topuklu ayakkabıları, kırmızıya çalan kızıl saçları ve hızmasıyla tüm dikkatleri üzerinde topluyordu. Erkeklerin aç kurt gibi bakışlarını görmezden geliyor tınmıyordu. Ana caddeden karşıya geçerken: " Vay güzelim, yakıyorsun etrafı bu ne güzellik...." Sözleri beynine kör bir kurşun gibi işledi. Yüzü sinirden kızarmış ve kızgın bir şekilde aniden döndüğünde karşısında zübbe kılıklı iki genç gördü. "Ulan pislikler! ben sizi öyle bir yakarım ki hayatınızı söndürürüm. Bir daha kendinize gelemezsiniz..." Ağzına gelen küfrü savurmaya başladı. İnsanlar "ne oluyor" sesleriyle toplanıverdiler. Gençler bir anda neye uğradıklarını şaşırdılar. Kızardılar, bozardılar " Sen yanlış anladın abla, biz sana söylemedik" diyerek bu rezillikten kurtulmanın yolunu aradılar. Daha fazla duramadan sıvışıp gözlerden kayboldular.

    Gül, bir an da etrafına toplanan kalabalığın farkına varınca : " Ne bakıyorsunuz sirk gösterisi mi yapıyoruz.?" diyerek çıkıştı. Ordakiler " Ayıp yâhu, insanda bir edep haya olur. Böyle küfür etmek bir genç kızın ağzına hiç yakışıyor mu?"
    Gül : " Evet yakışmıyor, sizin bacınıza, annenize böyle bir laf atsınlar bakalım siz ne yapacaksınız?"
    Sanki bu tartışmaları yapan kendisi değilmiş gibi hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. " İçine tükürdüğümün hayatı , ne serseri insanları barındırıyorsun kucağında, bunların köküne kibrit suyu dökeceksin" diyerek sinirini yatıştırmaya çalışıyordu.

    Fakültenin dış kapısına geldiğinde, saatine bakacaktı ki, her zaman ki gibi yine saatinin kolunda olmadığını farketti. Cep telefonunun saatine baktı. Okula yine 20 dakika geciktiğini anladı: "Kızım zaten ne zaman dersine zamanında girdin ki sen, bir de hukuku bitirip avukat olma hayalleri kuruyorsun. Bu kafayla zor olursun" diye söylenirken ilk derse girmemeye karar verdi. Sabahları hep geç kalıyordu. Her defasında bu son diyor fakat ertesi gün yine bir şekilde gecikiyordu. Bahçe de boş bir banka oturmayı düşünürken, kahvaltı yapmadığını düşünerek kantine doğru yürümeye başladı. Tam kapıdan içeri girerken sınıf arkadaşı Tunç'u gördü.
    Tunç " Günaydın güzelim. Yine dersi asmışsın her zaman ki gibi"
    "Kafa ütüleme be oğlum ! sanki isteyerek asıyoruz..."
    "Yine ne oldu söylesene?"
    "Yok bir şey bildiğin gibi rütun hayat işte. Haa ben bir şeyler atıştıracağım, daha kahvaltı yapmadım istersen sen de gel"
    " Eğer sen ısmarlayacaksan neden olmasın"
    " Tamam hadi ben ısmarlıyorum"

    Beraberce tost ve çaylarını alarak köşede ki bir masaya oturdular. Kantin yine doluydu. Tunç, sınıfta en sevdiği arkadaşlarından birisiydi. Onunla kafaları çok iyi uyuşuyordu. Sanki birbirlerinin ruh ikiziydiler. Zaten bu fakültede içinin atarak muhabbet yaptığı arkadaş sayısıda sınırlıydı.

    Tunç: " Sulhi Abi geçen gün seni sordu. Mekana neden hiç uğramıyor dedi."

    "Yaa gerçekten sordu mu? Tamam bir ara uğrarız."

    "İyi olur, bu arada yeni arkadaşlar katılmış, haftaya Pazar günü akşamüzeri dörtte toplanacağız. İstersen ben seni alayım birlikte gidelim."
    "Tamam iyi olur, şu sıralar kafam üstümde değil bir gün önce hatırlat ona göre ayarlayayım kendimi. Off ya saat kaç oldu? Bâri ikinci derse geç kalmayalım." Tunç saatine bakar :
    " Oo saat gelmiş, hoca derse girmek üzere hadi acele edelim."

    Okulu pek sevmiyor, sırf tartışmalara katılmak için bazı dersleri kaçırmamaya çalışıyordu. Tartışma olmadığı zamanlarda anfinin bir köşesine çekilip kitap okurdu. İkinci ders Türk Hukuk Tarihi dersiydi. En fazla tartışmanın olduğu ders olduğu için çok seviyordu. Sınıfta ateşli tartışmalar oluyor, kendiliğinden çağdaş hukuku savunanlarla , İslam hukukunu savunanlar bölünüveriyordu. Hoca yoklama almamasına rağmen katılım tam oluyordu. Hoca dersini anlatmaya başladığında oturduğu yerden geriye dönüp . En fazla tartıştığı arkadaşlarının derse gelip gelmediğine baktığında kimseyi göremedi.

    Merakla Tunç'a dönerek: " Bizimkiler nerdeler hiçbirisini göremiyorum?"

    Devamı Var...

    Mustafa USLU




    Mustafa Uslu
#04.10.2009 19:16 0 0 0