Ruhun Esareti 7

Son güncelleme: 12.10.2009 13:36
  • Ruhun Esareti 7 Öyküsü - Derin Duygular - Mustafa Uslu - Duygu Seli - Yaşam Hikayeleri - Öykü

    Gül: "Anneciğim! Anneciğim. Hiç iyi değilim, çok korkuyorum, bana yardım et lütfen. Kendimi ısısız bir çölde yapayalnız hissediyorum." diyerek hıçkırıklarla ağlıyordu.
    Annesi :
    "Kızım! bir tanem, kıyamam ben sana, ne yalnızlığından bahsediyorsun? Biz daima yanında değil miyiz?. Ne oldu sana, kâbus mu gördün?"
    Sena Hanımın yüreğine kor bir ateş düşmüş gibi yanamaya başladı. Her isteğini yerine getirdikleri biricik kızlarının, bu acı çeker hali onu da perişan etmişti. Gül, ne için ağladığını bilmez bir halde hıçkırıklarla ağlıyordu. Annesi de daha fazla dayanamayıp Gül'e sımsıkı sarılarak kızıyla birlikte ağlamaya başladı. Bir yandan da onu rahatlatmaya çalışıyordu.
    " Kızım, meleğim ne oldu söyle, kabus mu gördün?"
    " Hayır anne ben gerçeğini gördüm. Birisi beni öldürüyordu."
    "Kızım sen rüya gördün. Onu gerçek zannediyorsun. Ne gördün söyler misin?"
    " Anneciğim senin bir zamanlar anlattığın şeyi gördüm. "karabasan" mı neydi o işte"
    "Bir tanem öyle bir şey yok, hem ne olduğu belli değil, senin gördüğün bir rüya kabusu işte"
    "Hayır anne ! ben onun kendisini gördüm. Az kalsın öldürüyordu beni . Ben rüya görmedim uyanıktım ya"

    Sena Hanım kızının bazı konularda ki ısrarcı tavrını çok iyi biliyordu. Onun için üzerine daha fazla gitmedi. Tüm bu olanlara bir anlam veremiyordu. İçinde derin sızılar duyuyor, Son zamanlarda karanlık bulutların üzerlerine bir kabus gibi çöktüğünü düşünüyordu.
    Gül' ün hıçkırıkları durmuş, içini çekerek sadece annesine sıkı sıkıya sarılıyordu. Sanki yıllardır anne hasreti çeken birisi gibi hasret gideriyor, sıcaklığını hissediyor, onu kokluyordu. Her gün gözünün önündeki annesi, şimdi üşüyen yüreğini, acıyan canını daha fazla ısıtıyor ve koruyordu. Beraberken ayrı kalmak, uzak düşmek bu olsa gerekti. Küçük bir kız gibi annesinin kucağında kıvrılmıştı. Annesiyle birlikte orada sarılarak uydular.
    Ziya Bey, tüm bu olanları kapı aralığından izlemiş ama içeri girmek istememişti. Kendi kendine " Neler oluyor böyle esrarengiz mektup, Gül'ün bu durumu " diye düşüncelere dalıyordu. O gece sabaha kadar gözüne uyku girmedi. Gül için bir psikolog araştırmaya karar verdi.
    Gül annesine ertesi sabah kahvaltıdan sonra Banu'yu ziyarete gideceğini söyledi.
    Annesi: "Kızım bu gün hiçbir yere çıkma, evde dinlen iyi değilsin" diyerek gitmesini istemedi.
    "Anneciğim haber ettim benim gitmem lazım. Sen beni merak etme gayet iyiyim"
    Gece hıçkırıklar içindeki, uysal korkmuş kızdan şimdi hiçbir eser kalmamış eski başına buyruk Gül geri gelmişti. Hiç bir şey olmamış gibi duruyordu. Belki de esen tüm fırtınaları içinde hapsediyor, dışarıya taşmasına izin vermiyordu. Annesiyle vedalaştıktan sonra Banu'nun yattığı hastanenin yolunu tuttu.

    Mesafe fazla olmamasına rağmen bir taksiye binmek istedi. Bugün yürümek hiç içinden gelmiyordu. Hastane önüne kadar geldiğinde gözlerine inanamadı. Hastaneden Sulhi Bey yanında gençten bir adamla çıkıyordu. Onları burada görmeye bir anlam veremedi. İkisinde de hasta gibi hal yoktu. Arabada bir müddet bekledi. Onlar arabayla uzaklaştıktan sonra, dışarı çıktığı ile seri adımlarla hastaneden içeri girdi.

    "Günaydın! Bir hastamızla görüşecektim. İsmi Banu"
    "Günaydın , Banu?"
    "İntihar girişiminde bulunan genç bir kız"
    "Ha tamam hatırladım. Altıncı katta 213 numaralı oda"
    "Teşekkür ederim"

    Asansöre binerek biran önce Banu'ya ulaşmak istiyordu. Sulhi Bey yoksa Banu için mi gelmişti. "Geçmiş olsuna geldi belki de, ama yanındaki adam kimdi.?"
    Diye aklına değişik olasılıklar geliyordu. Altıncı kata geldiğinde koridora adım atar atmaz Banu'nun annesiyle karşılaştı.

    "Günaydın Zeynep Teyze, çok geçmiş olsun duyduğumda inanamadım. Şimdi durumu nasıl?"
    " Çok teşekkür ederim kızım , bizde inanamadık neden niçin yaptığına, şimdi daha iyi buyur şu odada yuatıyor"
    Gül, odanın kapısına geldiğinde içinde tuhaf bir durgunluk hissetti, nedensiz bir ürperti duydu. Kapıyı açtığında Banu karşısında bilekleri sarılmış halde yatıyordu. Demek ki bileklerini kesmiş diye düşündü. Yüzünde boş bir tebessümle, gözleri ağlamaklı dolmuş halde :

    " Hoş geldin Gül" diyerek Gül'den önce konuştu.
    "Hoş bulduk canım, çok geçmiş olsun , bizleri çok korkuttun."
    "Haklısınız. Bende neden yaptığımı inan bilmiyorum."
    Gül, yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Zeynep hanımda yanlarında ayakta duruyordu. Banu, annesine gözleriyle dışarı çıkmasını ister gibi baktı.
    Annesi:
    " Sizin konuşacaklarınız vardır. Bende dışarı çıkayım bir hava alayım." Diyerek onları baş başa bıraktı.
    Gül: " Kızım neler oluyor hadi çabuk anlat, sen durup dururken bunu yapacak birisi değilsin"
    "Bilmiyorum inan, bir gece çok tuhaf rüyalar gördüm. Son okuduğum kafamda muamma oldu. Olanlar oldu nasıl anlatsam."
    " Tamam da ben girerken Sulhi Beyle bir adam hastaneden çıkıyorlardı. Sana mı geldiler?"
    " Hayır bana gelmediler "
    Diyerek çekimser bir yüz ifadesiyle yüzünün rengi birden değişti. Gül ondaki bu değişimin farkına varmıştı. tekrar sordu: " Bana doğruyu söyle çabuk, Sulhi Bey senin yanına mı geldi.?"
    "Evet buraya geldi. Geçmiş olsun dilemek için"
    " Sadece geçmiş olsun için geldiğini sanmıyorum. Doruyu söyler misin lütfen?"
    Banu' da ki tedirginlik iyice artmış ve terlemeye başlamıştı.
    "Tamam sana işin doğrusunu anlatacağım. Ama bana söz ver lütfen ikimizin arasında sır olarak kalacak."
    "Tamam söz, bilirsin benden sır çıkmaz, sen anlat şimdi meraktan çatlatma insanı"



    Mustafa Uslu
#12.10.2009 13:36 0 0 0