Modern Aşk

Son güncelleme: 14.10.2009 12:23
  • Modern Aşk - Modern Aşk Hikayesi - İdeolojik Makale - Kadir Decdeli

    Modern aşk modern dünyaya ait bir olgudur.

    Geçmişe ilişkin bir kavramı bu gün hala geçerliymiş gibi kullanmak dünyanın değişmediği, bugün nasılsa yarın da öyle olacağı yanılsaması yaratır. Bu da statükocu bir toplum anlayışına götürür insanı.


    Ortaçağda aşk bugünkünden farklıydı.

    M.S. 1000 yılı öncesinde kavram olarak aşktan söz edilemez. Peki bundan 1000 yıl önce olmayan bir olgu nasıl oldu da bugünkü içeriğini edindi ? ( Orta çağ tarihçisi Duby'nin makalelerinden araştırılabilir.)

    M.S. 1000 yılı civarında ve öncesinde aşkın varlığına ilişkin bir kanıt yoktur. Kadın aşık olunabilecek, peşinde koşmayı gerektirecek nitelikte bir toplumsal varoluşa sahip değildi o günün erkek egemen toplumunda.

    Ortaçağa ilişkin yazılı kaynaklarda aşk ilk kez bir ideal olarak şövalye etiği içinde karşımıza çıkar. Şövalyenin senyörünün eşine duyduğu platonik aşk o dönem metinlerinde kendine ayrıcalıklı bir yer edinmiştir.

    Antik dönemlerde ise, eski yunan metinlerinde yalnızca oğlanlara duyulan eşcinsel aşktan söz edilir. Kadın yine geri plandadır ve aşık olunacak değerde değildir.

    Aşkın tarihselliği yani ait olduğu çağın havasına uygun olarak içerik edinmesi kesin kanıtlarla ortaya konulmuşken bu kavramdan ezelden ebediyete kadar aynı içeriğe sahip değişmeyen bir kavram olarak söz etmek ancak pembe dizi kitaplarından edinilen magazin bilgilerine dayanan bir aşk kavramsallaştırmasıyla mümkün olabilir.

    Aşk modern dünyada üretim ve tüketim ilişkilerinin toplumsallaşmasıyla birlikte yeni bir içerik edinmiştir. İnsanlar arası eşitsizliğin boyutu arttıkça arabesk bir görünüm edinmiştir.

    Yeni sözlerin, anlamların üretilemediği kapalı kültürel yapılarda aşk bireysel yenilik arayışlarının içine kapatıldığı sızlanmacı bir yapıya bürünmüştür.

    Bu yüzden modern dönemlerde vuslata ulaşamayanların yöneldiği içine kapanma; arabesk motiflere yönelme; aşığın ulaşılmazlığı ölçüsünde yakınlaşan intihar eğilimi, ilk çağ toplumlarında asla düşünülemezdi. Bu kavramlar tarih öncesinde ve tarihin ilk dönemlerinde bugünkü biçimleriyle asla varolmadılar.

    Tarihsel olarak 19. yy sonlarında yaşanan romantik dönemdeki aşkın direnmeci ve özgür karakteri de bugün yerini sızlanmacı ve melankolik ve bazen distopyan bir aşk yapısına bırakmıştır.

    Bu yaklaşımdan aşkı bir bütün olarak zararlı bir figür olarak tanımladığım sonucu elbette çıkmaz. Bugünkü kötülüklerle dolu toplumsal ilişkiler dünyasında aşk, eşitlikçi bir biçimde yaşandığında, paylaşıldığında,av avcı ilişkisi biçiminde yaşanmadığında bir direnme alanıdır.

    Yaşama karşıt olan aşk değil aşksızlığı tercih eden eğilimlerdir.

    Yine de aşk kavramını eleştiriden soyutlanmış bir değişmez olgu olarak değil tarihsel içeriğiyle değerlendirmeliyiz. Bu nedenle "özgürlük, aşk ve toplumsal yapı" isimli yazımda eleştirdiğim olgu, dönüştürücü bir işlev de edinebilecek aşk ideali değil, toplumsal yapılar tarafından egemenlik yapısını yeniden üretmek için belli ölçülerde işlevlendirilen, tüketim boyutu ağır basan bir aşk kavramıdır.


    Kadir Decdeli
#14.10.2009 12:23 0 0 0