Ölümü Hatırlamanın Kalbe Tesiri

Son güncelleme: 23.10.2009 21:09
  • noimage

    Ölümü Hatırlamanın Kalbe Tesiri


    Ölüm büyük bir işdir, büyük bir tehlikedir. insanlar bunu bilmezler, hatırlasalar da kalblerine fazla tesir etmez. Çünkü kalbleri dünya meşgalesi ile öyle dolmuşdur ki, kalblerinde bir şeye yer kalmamışdır. Bunun için de zikir ve tesbihden zevk almazlar.Bunun çaresi, yalnız bir yere çekilmek, hiç değilse kalbini bir saat kadar dünya meşgalelerinden uzak tutmakdır.


    Nitekim ıssız sahralarda dolaşan bir kimse, başkalarından kendisine bir yardım geleceğini düşünmez. Başının çaresine bakar. Önceden tedbir alır. işte yalnız bir yerde oturup kendi kendine demelidir ki:


    Ölüm yaklaşdı. Belki bu gün gelir. Eğer sana bilmediğin karanlık bir dehlize gir deseler içinde kuyu var mı? yoksa köpeğe rastlar mıyım veya ne var ne yok? bilmiyorum deyip dizlerinin bağı çözülür. Ölümden sonraki işin, mezardaki korkulu halinin bundan aşağı olmadığı gün gibi meydandadır. Bunu düşünmemek ne biçim cesarettir? Bunun en güzel çaresi ölen arkadaşlarına bakmak, onları düşünmekdir. Onları hatırlayıp dünyada her birinin mevkiini, işlerini, sıkıntılarını, neş'elerini, dünyada neye kavuşduklarını, ölümü nasıl unuttuklarını ve beklemedikleri bir zamanda ellerinde en ufak bir azık ve hazırlık yokken ölümün gelip onları kıskıvrak götürdüğünü düşün.


    Ölümü hatırlamak üç şekilde olur.


    Birincisi, dünya ile meşgul olan gafilin hatırlamasıdır. Ölümü hatırlar fakat kendisini dünya arzularından alacak diye onu sevmez.


    Bunun için ölümü kötüler ve "bu kötü iş başımıza gelecek, yazık ki bu dünya ve güzellikler böyle kalacaktır" der. Ölümü bu şekilde hatırlaması kendisini Allahu Teâlâ'dan uzaklaştırır. Fakat dünya kendisine sıkıntılı gelir. Ve dünyadan nefret ederse aklını kullanırsa faydasını görür.


    ikincisi, tevbe edenlerin ölümü hatırlamasıdır. Daha çok korkmak için ölümü hatırlar Tevbesini bozmaz ve geçmişte kaçırmış olduğu fırsatları telafi eder. Çok şükür etmeye gayretli olur. Bunun sevabı büyüktür. Tevbe eden kimse ölümü kötü görmez. Erken ölmeyi de sevmez. Çünkü hazırlık yapmadan gitmek istemez. Ölümü böyle istememek zararlı değildir.


    Üçüncüsü, âriflerin ölümü hatırlamasıdır. Onların hatırlaması vadedildiği üzere öldükten sonra Allahü Teâlâ'ya kavuşmak içindir. Seven sevdiğinin va'dini sözünü unutmaz. Daima onu gözetir. Hatta seve seve ölmek ister. Nitekim Huzeyfe (radıyallahu anh) ölürken "Ya Rabbi! Fakirliği zenginlikten, hastalığı sıhhatten, ölümü yaşamaktan çok sevdiğimi biliyorsun. Ölümümü kolay eyle ki, seni görmekle rahat edeyim."


    Bu derecelerin ötesinde bundan daha büyük derece vardır. Ölümü istemez de, kötü görmez de, ne erken gelmesini ne de geç gelmesini ister. O Allahu Teâlâ'nın hükmünü hepsinden çok sever. Kendi tasarruf ve arzularına kıymet vermez. Rıza ve teslim makamına ulaşmıştır. Bu, ölümü hatırladığı fakat ondan korkmadığı, hatta ölüme hiç aldırmadığı zaman olur. Çünkü bu dünyada kendisi onun müşahedesindedir. Kalbi her an onu zikretmektedir. Ölüm ve hayat onun için birdir. Çünkü her nerede olursa olsun, Allahu Teâlâ'nın zikrine ve sevgisine dalmıştır.
#23.10.2009 21:09 0 0 0