Kanser Hakkında Herşey

Son güncelleme: 06.11.2009 02:28





  • KANSER NEDİR ?

    Kanser önemi giderek artan bir sağlık ve yaşam sorunu durumundadır. Kanser yayılma gösteren ve ölümcül olabilen bir hastalıktır. Kanserin yüzden fazla tipi vardır ve vücudun her bölümünü etkileyebilir. Ölüm nedeni olarak,kalp ve damar hastalıklarının hemen ardından gelmektedir. Batı toplumlarında her yıl 250-300 kişiden biri kansere yakalanmaktadır. 60 yaşın üzerindeki grupta ise kanser sıklığı çok artmakta 300 kişide 4-5 civarına yükselmektedir. Ülkemizde kesin istatistikler bulunmamakla birlikte insidansının bunun yarısı kadar olduğu tahmin edilmektedir.
    Ülkemizde en sık görülen kanserler erkeklerde akciğer, prostat, kalın bağırsak. rektum, mide ve pankreas; kadınlarda meme, akciğer, kalın bağırsak, rektum, serviks, over, mide ve pankreas kanserleri olarak sıralanabilir. Deri kanseri sıklığı her iki cinste de yüksek olmakla birlikte, habis melanom dışındaki deri kanserleri tedaviye iyi cevap verdiklerinden ölüm oranı düşüktür.

    Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de 1990-1995 yılları arasında en sık ikinci ölüm sebebi kanser olmuştur. Çünkü iltihap hastalıkları daha iyi kontrol altına alınmış tanısal imkânlar ve toplumsal bilinç artmıştır. Bu yılların kayıtlarında akciğer kanseri oranı erkek ve kadında sürekli olarak artmaktadır. Mide kanseri oranı ise her iki cinsiyette azalmakta olup, erkeklerde ikinci en sık kanserden ölüm sebebini oluşturmaktadır. Kadınlarda meme kanserinden ölüm giderek artmış ve akciğer kanserinden sonra ikinci sıraya yükselmiştir. Her iki cinsiyette de akciğer kanserinden ölüm sebebinin çok ciddi bir biçimde artmış olması, kişi başına tüketilen sigara miktarının artışı ile ilgilidir.

    DipNOT : Ç(Alıntıdır...)






    https://main-board.com
#06.11.2009 02:17 0 0 0


  • KANSERİN BİYOLOJİSİ

    Kanser, bazı etkilerle değişime uğramış hücrelerin, gerek yerel ve gerek uzak noktalarda kontrolsüz olarak çoğalıp büyümeleri sonucu oluşan habis hastalıklar grubudur. Normalde hücreler belli bir kontrol altında, ihtiyaca göre bölünerek çoğalırlar. Hücreler bir taraftan programlı ölüm(apoptoz) ile yok olurken, diğer taraftan da büyüme faktörlerinin etkisi ile çoğalırlar. Büyüme faktörleri normalde DNA'daki çeşitli genlerin etkisiyle oluşan proteinlerdir. Bu genler mutasyona (değişime)uğrayarak hücrelerin aşırı büyümesine sebep olurlarsa, o zaman kanser oluşur ve bu genlere de "onkogen" denir.

    DNA hayatın merkezi olarak kabul edilir. DNA'larda genler bulunmaktadır. Genler, anne veya babadan çocuğa siyah ya da sarı saç veya mavi göz gibi özeliklerin ya da talasemi (akdeniz anemisi)gibi hastalıkların geçmesine sebep olan kalıtım birimleridir. DNA uzun bir teyp şeridi gibidir. Vücudumuza nasıl büyüyeceğini bildiren, hatta davranışlarımızı belirleyen biyolojik bir programlar dizinidir. Bilgisayardaki programlayıcı şeritlere benzetilebilir.
    Ynsan vücudunda milyarlarca hücre vardır ve hücredeki DNA o hücrenin kontrol merkezidir. Ynsanda 23 çift kromozom vardır. Bunlar çiftler halinde bulunurlar. Yalnız son çifttekiler cinsiyet kromozomu olarak farklıdır; kadında XX ve erkekte XY olarak bulunur.

    Kanser genleri ve onkogenler 70' li yılların sonlarına doğru bulunmaya başlanmış ve günümüze kadar çok aktif araştırmaların konusunu oluşturarak, kanserin daha iyi anlaşılmasına, tanı ve tedavinin geliştirilmesine hizmet etmişlerdir.
    Onkogenleri oluşturan mutasyonlar, karsinojen maddelerin, virüslerin ve X ışınlarının etkisiyle meydana gelir. Kanser bir organda oluşduktan sonra ,uzak doku ve organlara da metastaz dediğimiz yerleşmeler yapar ve genel olarak hastalar metastazlar nedeniyle kaybedilir. Hızlı ilerleyen kanserlerde metastaz erken, daha iyi gidişli kanserlerde ise geç oluşur. Metastaz oluşumu tesadüften çok, kanser hücrelerinin bazı organlara kolay yerleşmelerini sağlayan özelliklerine bağlıdır. Örneğin, kolon kanserleri karaciğere, prostat kanserleri kemiğe metastaz yapmayı tercih etmektedir. Burada,kanserli dokuda kan akımı, damar hücrelerinin aktivasyonu gibi faktörler rol oynamaktadır.
    Anti-onkogen denen genlerde kanseri önleyen genlerdir. Bunlar doğal hallerinde iken ,yani mutasyona uğramamış hallerinde iken hücre bölünmesini ve çoğalmasını frenleyen ,durduran genlerdir.


#06.11.2009 02:18 0 0 0

  • KANSER TANISI

    Kişide kanser olabilecek belirtilerin görülmesi halinde , dotor bazı testlerin yapılmasını önerecekdir.Bu test sonuçları, kişide kanser olup olmadığını ve genellikle kanserin vücutta nerede olduğunu gösterebilir.
    Kişinin vücudunun herhangi bir yerinde normal olmayan bir şişlik olduğunda doktor bu şişliği inceler ve elle muayane eder. Bazı kanser türleri(prostat-yumurtalık kanseri gibi) kan ve idrara geçen bazı maddeler üretmektedir. Bu maddeler vücutta kanser olduğunu gösterir. Tümör markerı denen bazı kan testleri ile tanı koyulabilir.

    Röntgen filmi ya da tarama testleri; Bu testlerde vücudu görüntüleyen cihazlar kullanılmaktadır.Bu cihazlar, vücudun içinde neler olduğunu gösteren görüntüler sağlamaktadır. Sözgelimi organlar,tümörler gibi. Bunlar görüntü almak için ,çok güvenli dozda radyasyon,manyetik alanlar, radyo ya da
    ses dalgalarının kullanıldığı cihazlardır. Tarama testinden önce kişiye, ağız ya da damardan özel bir sıvı verilebilir. Bu sıvı vücudun içindeki bölümlerin net görülmesinde yardımcı olur. Kişiden, testten birkaç saat önce herhangi bir şey yiyip içmemesi istenebilir. Tarama testleri hastalara acı veren testler değildir.

    Optik tanı testleri; (sistoskopi,sigmoidoskopi,kolonoskopi,endoskopi,br onkoskopi) Bu testlerde bir kameraya bağlı ışıklı küçük bir tüp vücudun içine yerleştirilir. Doktor tüpü vücudun içinde hareket ettirebilir. Vücudun iç kısımlarının görüntüleri,kamera aracılığıyla televizyon benzeri bir ekrandan
    gösterilmektedir. Doktor ayrıca mikroskopta incelemek amacıyla doku örneği de alabilir. Bu işlem biyopsi olarak adlandırılır.

    Biyopsi, hücrelerin, mikroskop altında incelebilmesi amacıyla doku ve sıvı örneği alınmasıişlemidir. Kanserli hücrelerin görünümleri normal hücrelerden farklıdır. Bu nedenle, patolog hücrelerin kanserli olup olmadığını söyleyebilir.

    xxxxxxxxxxxx

    KANSER TEDAVİSİ

    1- AMELİYAT: Bazı kanser tiplerinde en iyi iyileşme toludur. Tümör yayılmış olabileceğinden ameliyattan sonra radyasyon tedavisi ve kansere karşı ilaçlar uygulanabilir.

    2- KEMOTERAPİ: Kemoterapi tümörün ilaçla tedavi edilmesi demektir.Kemoterapi ile tümör hücreleri öldürülür ve tümörün büyümesi durdurlmaya çalışılır.Tümörün cinsine ve hastanın özelliklerine göre kemoterapi uygulanabilir.Tümörü yok edip hastayı iyileştirmek için, tümörün büyümesini durdurmak için, yayılmasını engellemek için,tümörün sebep olduğu belirtileri yok etmek gibi amaçlar ile kemoterapi uygulanabilir.Kemoterapide değişik ilaçlar kullanılır.Tümöre doğrudan etkili kemoterapötik ilaçlar ve hormonlar,bağışıklık sistemini kuvvetlendirici ajanlar.Bazı ilaçlar ise tümöre doğrudan etkili kimyasal ilaçların yan etkilerini azaltmak için kullanılır. Kemoterapi ilaçları damar yoluyla, ağızdan ve bazı vücut boşluklarına uygulanabilir.

    Aile ve yakınlarınız kanser tedavisi olduğunuzu öğrendiklerinde size, hastalığınıza iyi geldiği söylenen çeşitli yiyecek, vitamin ve ilaçlar almanızı önerebilirler. Bu tür öneriler sıklıkla televizyon,gazete ve dergilerde abartılarak bahsedilen tedavilerdir. Maalesef bunlar genellikle kesin veya tam olmayan bilgileri içerir.Bildirilen yüksek iyileşme oranları bilimsel çalışmalarda tekrar edilemez.Tümör tedavisinde gerçek ilerlemeler temel tıp buluşlarının(yeni ilaç ve yöntemlerin) klinikte uzun süre denenmesi ve geliştirilmesi ile sağlanır.Etkisi ispat edildiğinde dünyanın dört bir yanındaki hastaların kullanımına sunulur.Bu tedavileri kullanmayı düşünüyorsanız doktorunuza haber veriniz.
    Kemoterapi tedavisi süresince çeşitli yan etkiler oluşabilir. Yorgunluk ve kansızlık,mikrop bulaşması(enfeksiyon),kanama problemleri,bulantı ve kusma , saç dökülmesi,yutma güçlüğü, ishal, kabızlık, iştahsızlık.

    3- RADYASYON TEDAVİSİ: Radyoterapi, radyoaktif ışınlarla tedavi demektir. Radyoaktif ışınlar ,tedavi edilen bölgedeki kanser hücrelerini yok ederek etkilerini gösterirler.Bu arada tedavi alanı içindeki sağlıklı hücreler de bu ışınlardan kötü etkilenseler de , onların kendilerini onarma yetenekleri vardır.Yan etkilerden kaçınmak için radyoterapide verilen doz seanslara bölünerek verilir. Radyasyon tedavisi Co-60 ya da lineer akseleratör gibi cihazlar ile vücut dışından veya vücut boşlukları ve doku içine radyoaktif maddelerin yerleştirilmesi yoluyla gerçekleştirilir. Tedavi süresince diğer insanlar ile birlikte olmanızda sakınca yoktur.
    Radyoterapi sırasında uygulanan bölgeye bağlı olarak çeşitli yan etkiler görülebilir.Kan yapıcı sistemin ürettiği hücreleri etkileyebilir. Özellikle kemiklere uygulanıyorsa daha yoğun görülür. Düzenli kan tetkikleri yapılarak kan tablosu kontrol edilir. Cildi etkileyebilir noktasal ya da yaygın koyu lekeler görülebilir.İştah azalması, yutma güçlüğü,nefes darlığı, öksürük,ishal, bulantı, kusma gibi şikayetler görülebilir.

    4-HORMON TADAVİSİ: Kanser hücrelerini öldürmek yada büyümelerini yavaşlatmak için hormon üreten bezler ameliyatla alınır.Hormon üretimini engelleyen ilaçlarla da tedavi yapılabilir.

    5-İMMUNOTERAPİ(Bağışıklık tedavisi): Vücudun kansere karşı bağışıklık sistemi yanıtını güçlendiren ya da destekleyen tedavilerdir.




#06.11.2009 02:18 0 0 0


  • KANSERDEN KORUNMA

    Bazı kişiler kanser olurken diğerleri olmuyor. Bunun sebeplerini doktorlar genellikle açıklayamıyor.Bilim adamları kanser tanısı konan hastaların genel özellikleri toparlanarak kanser olma ihtimalini arttıran sebeplerin neler olduğunu araştırmışlardır.Herhangi bir hastalığa yakalanma ihtimalini arttıran faktörlere risk faktörleri , bu olasılığı azaltan faktörlere de koruyucu faktörler denilmektedir. Bazı risk faktörlerinden uzak durulabilirken(sigarayı bırakmak, düzenli beslenmek gibi),bazı risk faktörlerini değiştiremeyiz (doğuştan genlerimizle ailemizden gelen özellikler, vb..). Kanserden korunma bazı risk faktörlerinden kaçınma ve kanser olma ihtimalini azaltan koruyucu faktörleri arttırma ile yapılabilir. Kanserle ilişkisi olduğu bilinen madde ve alışkanlığın kanser tanısı konmadan doğrudan önlenmesine birincil koruma, kanser öncesi görülen(premalin) özellikleri içeren hastalarda bunların kansere dönüşmesini önlemek için yapılanlara ikincil koruma denir. Kanser tanısı konan ve hastalığın tedavisi yapıldıktan sonra hastalığın geri gelmemesi için kansere neden olduğu bilinen durumun ortadan kaldırılması veya bazı önleyici ilaçlar alınması ise üçüncül korunmayı oluşturur.
    En basit örneğiyle sağlıklı bir insanın sigaraya başlamasının engellenmesi veya kullanıyorsa bırakması birincil koruma,
    ağız içinde çok erken dönemde kansere dönebilecek bulgular olan hastaların sigarayı bırakması ikincil korumadır.
    Akciğer kanserine yakalanıp tedavi edilen hastanın ağız içinden başlayarak tüm solunum yollarında, akciğerlerinde ve diğer bölgelerde oluşabilecek yeni bir kanser odağını önlemek amacıyla sigarayı bırakması ise üçüncül korumadır.

    İlaç ve vitamin gibi maddeler kullanılarak bu maddelerin çevresel risk faktörlerinin hücrelerde meydana getirdikleri değişiklikleri ve dolayısıyla kanseri önlemelerine de kemoprevensiyon denir. Kemoprevensiyonun amacı doğal ya da sentetik maddeler kullanarak kanseri oluşturan biyolojik süreçleri geri çevirmektir. Riski büyük olduğu toplumlarda bir halk sağlığı girişimi olarak da kabul edilebilir. Bir maddenin bir kanser türünü engellediğini söyleyebilmek için çok sayıda kişi tarafından yıllar boyunca düzenli olarak kullanılması gerekir.

    -Görünürde bir neden olmaksızın hızlı kilo kaybı,
    -Üç haftada iyileşmeyen yara,ağrı ya da ülser,
    -Büyüyen, kanayan ya da kaşınan leke ya da ben,
    -Hazımsızlık yada yutma güçlüğü,
    -Rahatsız edecek derecede öksürük ya da boğuk ses,
    -Öksürükle kanlı balgam çıkması,
    -Memede ya da vücudun başka bir bölümünde kalınlaşma ya da şişlik,
    -Ağrı olmadan idrardan kan gelmesi,
    -Barsak ve mesane ile ilgili alışkanlıklarda değişiklik,

    Yukarıdaki belirtilerin tümü,kanserin erken evre belirtisi olabilir, ancak bu durumlar çoğu kez daha az önem taşıyan nedenlerden kaynaklanabilir.Bu konuda kararı doktorunuz vermelidir.




    KANSER SEBEPLERİ VE KANSERİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

    1-Yaşın Kanserle İlgisi Var mı? : Kanser her yaşta görülebilir, fakat genelde orta ve ileri yaş hastalığıdır. 6-16 yaş arasındaki insanların habis urlara karşı bir bağışıklığı bulunmaktadır. Bununla beraber bu yaşlarda tek tük bu vakalara rastlanmaktadır. Çocuklarda görülen bazı kanser vakalarının sebebi annenin gebelik döneminde kullandığı ilaçlardır.
    2-Kanser Açısından Irk veya Nesil : Bazı tür kanserle bazı ırklarda, diğerlerine göre daha fazla görülmektedir. Örneğin mide kanseri en çok Japonlarda akciğer kanseri en çok İngiltere'de lösemi en çok Musevilerde görülmektedir. Bu farklar jenetik ve çevre faktörlerinden, alışıla gelmiş adetlerden kaynaklanmaktadır.
    3-Kanser İrsi Bir Hastalık mıdır? : Kanserin irsi bir hastalık olup olmadığı hakkında halen kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Tecrübe hayvanlarında bazı tür kanserlerin irsi olduğu kanıtlanmıştır. İnsanlarda ise sayılı bir iki tür kanserin Mendel Kanuna göre çocuğa geçtiği görülmüştür. Bugün için kanserin irisi bir hastalık olup olmadığını ve ayrıca temasla bir insandan diğerine geçmediğini söyleyebilir.
    4-Virüsler ve Parazitler : Virüsler kan kanseri, gırtlak kanseri, lenf bezi kanserine sebep olmaktadır. Virüsler; çeşitli karsinojenler ve diğer faktörlerle beraber bulunmaları birbirlerinin etkilerini arttırarak kanser sebep olabilmektedirler. Ayrıca, parazitlerin bulundukları organlarda meydana getirdikleri tahripler kanser hastalığına zemin hazırlamaktadır.
    5-Hormonlar ve İlaçlar : Hormonlar ve özellikle kadın ve erkek hormonlarının vücutta fazla miktarda ve devamlı yapımı veya dışarıdan vücuda verilmesi hormonal dengeyi bozmaktadır. Vücuttaki hormon dengesi ile kanserler arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Aşırı hormonal etkiler sonucu prostat, rahim ve göğüs kanserleri sık görülmektedir. İlaçlara gelince; ilaçların tümü doğal veya kimyasal maddelerin birleşimidir. Kimyasal maddelerin bazıların çok miktarda ve sürekli kullanılmaları sonucunda karstonik etkiler oluşmaktadır bu nedenle ilaçları, özellikle antibiyotik, ağrı kesici, uyku verici, perhiz hapları ve hormon preperatları gibi ilaçları dikkatli kullanmak gerekir.
    6-Ruhi Bunalım, Üzüntü ve Sıkıntılar : Kanserle ilgilenen tıp adamların ruhi bunalımların, sıkıntıların, endişe ve sinirlenmenin kansere yol açtığını belirtiyorlar. Kanser, kırsal alanlarda yaşayan daha basit ve endişesiz hayat sürenlere oranla kentlerde oturan ve iş hayatlarında yorulan yıpranan kişilerde daha çok görülmektedir. Sebep olarak da sürekli üzüntüler, sıkıntılar, sinirlenmeler insan organizmasında bazı hormonal bozukluklara sonrada hücrelerin daha çabuk ve kötü bir şekilde yıpranmalarına bağlanıyor. Hormonal dengesizlik hücreleri etkiler. Kanser hastalığı da bir hücre hastalığıdır.
    7- Sigara : Tütün içinde bulanan maddelerin, ayrıca kağıdın yanmasıyla meydana gelen katran kuvvetli ve etkili birer karsinojen maddelerdir. Sigara dumanındaki nikotin, amonyak ve diğer maddeler bronşları etkilemekte ve böylece kanser oluşabilmektedir. Sigara kullanmak özellikle akciğer, dudak, dil, ağız boşluğu, gırtlak ve yemek boru kanserlerine sebep olmaktadır.

#06.11.2009 02:19 0 0 0


  • KANSERİN ÖN BELİRTİLERİ

    * Siğil ve benlerde görülen değişmeler, hızla büyümeler,

    * İyileşmeyen ve kapanmayan yaralar,

    * Sürekli hazımsızlık ve yutkunma zorluğu,

    * Sürekli ses kısıklığı ve sebepsiz öksürükler,

    * Vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen şişlik ve sertlikler,

    * Nedeni belli olmayan zayıflamalar,

    * Ruhi veya bedeni düşkünlük hali, sebepsiz yorğunluk.



#06.11.2009 02:20 0 0 0

  • KANSER ÇEŞİTLERİ

    DERİ KANSERİ: Cilt kanseri sık görülen kanserlendendir. Uzun süre kuvvetli güneş ve ulturavıole ışınlarının etkisi başlıca sebepleridir. Daha çok çiftçi ve gemici gibi açık havada güneş altında çalışanlarda görülür. Güneş ışının yanı sıra bazı kimyasal karsinojen maddelerin imalatında çalışanlarda da deri kanseri görülmektedir. Diğer kanserlere oranla çok daha sık görülmesine rağmen cilt kanserinde ölüm çok nadirdir. Cilt kanserinin teşhisi diğer kanserlere göre nispeten daha kolaydır. Vücudun görülebilen ve yüzeysel bir yerinde meydana geldiği için teşhis edilebilmektedir. Cilt kanserleri gerekli tedaviye iyi cevap verir.

    GÖZ KANSERİ: Görme duyusunun alıcı organı gözbebeğidir. Göz kapakları, gözyaşı bezi ve kaşı kanserleri de vardır. En önemlisi gözbebeğidir. Gözbebeği kanseri iki tiptir: Biri daha ziyade çocuklarda ,diğeri ise yaşlılarda görülür. Çocuklarda görülen teşhisin uzman doktor tarafından özel alet muayenesi ile sağlanır. Erken teşhis edilen vakalarda tedavi ile hastalık yok edilir. Geç kalınmış vakalarda ameliyatla gözbebeğini çıkarmak gerekir. Diğer tip ise genelde yaşlılarda görülür ve daha yavaş gelişir. Teşhis ve tedavi yöntemleri aynıdır. Erken teşhiste başarı yüksektir. Diğer göz kanserleri ise daha ziyade yaşlılarda görülür.

    GIRTLAK KANSERİ: Gırtlak kanserinin ilk belirtisi ses kısıklığıdır. Gırtlak kanseri sigara kullananlarda daha fazla görülmektedir. Erken teşhis edilen vakalarda ameliyat gerekmeden radioterapi ve ilaçla çok iyi sonuçlar elde edilmektedir.

    AKCİĞER KANSERİ: Akciğer kanserinin belirtileri belirtileri üşüme,bronşit, ve diğer solunum hastalıklarından rahatsız bir insanın şikayetleri ile aynıdır. Akciğer kanseri daha ziyade 50 70 yaşlarında görülmektedir. Diğer taraftan sosyoekonomik yaşantıları düşük gruplarda akciğer kanseri daha sık görülmektedir. Bunun nedeni sigara içme oranının bu gruplarda daha fazla olmasına, içilen sigaranın filtresiz, yüksek katranlı ve nikotinli olması gibi sebeplere bağlanmaktadır. Akciğer kanserinin diğer hastalıklara göre ölüm oranı daha fazladır. Tedavisinde üç yöntem vardır. Ameliyatla hasta kısmı çıkartmak, ameliyat sahasının radioterapi ile tedavi, ilaçla tedavi (kemoterapi). Henüz başlangıç safhasında olan vakalarda kemoterapi başarılı sonuçlar vermektedir.

    MİDE KANSERİ: Mide kanseri genellikle 45-60 yaşlarında görülmektedir. Erkeklerde kadınlara nazaran bir kat daha fazla görülmektedir. Mide kanserinin en önemli sebebi beslenmedir. Yiyecekler içinde bulunan çeşitli kansorejenler, pişirme şekilleri, yiyecekler ve içeceklerin çok sıcak veya çok soğuk içilip yenilmesidir. Ayrıca mide ülseri ,gastrit gibi hastalıklar da mide kanserine zemin hazırlarlar. Mide kanserinin belirtileri ;hazım güçlüğü,şişkinlik,dalgınlık hissi, bulantı, kusma, mide kanamasıdır. Mide kanserin tedavisinde en kesin metod ameliyatla hasta kısmın çıkartılmasıdır. Kanserin eksikliğine ve yayılma derecesine göre ameliyattan sonra radioterapi ve kemoterapi uygulanır. Tedavide elde edilecek şifa derecesi hastalığın erken veya geç teşhisine bağlıdır.

    KARACİĞER KANSERİ: Karaciğer kanseri iki türdür. Birincisi primer dediğimiz ana kanserdir. Yani kanser esas ve ilk olarak karaciğerde başlamıştır. İkincisi ise, kanser vücudun başka bir yerinde başlamış sonradan o kanserin hücresi kan yoluyla gelerek karaciğerde yavrulaşması sonucu ortaya çıkmasıdır. Buna da seconder veya metastatik karaciğer kanseri denir. Karaciğer sirozu, karaciğer iltihaplanmaları, beslenme bozuklukları, alkol alışkanlıkları karaciğer kanserine sebep olmaktadır. Karaciğer kanserlerinde karaciğer ve mide bölgelerinde ağrı ve karaciğerde büyüme en sık görülen belirtilerdendir. Karaciğer kanserinin tedavisi ameliyattır. Kemoterapi ve radioterapi fazla yararlı olmamaktadır.

    LÖSEMİ (KAN KANSERİ): Lösemi ; lökositlerin anormal bir şekilde çoğalması, gerek bulunduğu gerekse çevresindeki hücreleri parçalaması sonucu oluşur. Ayrıca radyasyon ve röntgen ışınları da insanlarda lösemiye sebep olmaktadır. Löseminin tedavisi lökositlerin anormal bir şekilde çoğalmasını önlemektir. Bu da ilaçla tedavidir. Lösemi iki gruba ayrılır; Akut (hızlı gelişen) lösemiler, kronik (yavaş gelişen) lösemilerdir. Akut lösemilerin büyük bir kısmında hastalık uzun sürmekte ve ölüm oranı yüksektir. Kronik lösemilerde ise hastalık daha uzun sürmekte ve ölüm oranı nispeten daha azdır.


#06.11.2009 02:20 0 0 0

  • KANSER ÖNLEMLERİ

    1-Elmaları, armutları ve üzümleri çekirdekli yemeyiniz.

    2-Kesinlikle 5 renk meyva veya sebze tüketiniz. ( Kırmızı, yeşil, sarı, turuncu ve mor )

    3-Kesinlikle süt için ( Kansere yakalandıktan sonra içmeyin ),

    4-Kesinlikle fast-food ( sokak yiyecekleri ) yenmemeli.

    5-1. et türü olarak beyaz eti tercih edin. ( Balık vb. )

    6-Kümes hayvanlarının deri kısımlarını yemeyiniz.

    7-1 veya 2 haftada bir kırmızı et tüketin.

    8-İlk olarak şekerden uzak durun.Şekerin yanında asitli içecekleri de içmemeye gayret edin.

    9-Şekerli meyva suları değil hakiki, katkısız meyva suyularını tercih ediniz.

    10-Çok kızartılmış etlerden uzak durunuz.

    11-Mangallarda et yememeye çalışın.

    12-Meyva ve sebze yerken taze olmasına dikkat edin.

    13-Yemeklerinizi bir defa pişirmeye çalışın.

    14-Meyvaları doğruyarak yiyin.

    15-Domates salçasını kendiniz yapın.

    16-Beyaz undan kaçınız.

    17-Tuzdan kaçınız.

    18-Margarinden kaçınız.

    19-Sosis, sucuk gibi yiyecekleri olduğundan az tüketin.

    20-Tereyağ gençlerde kolestrol için önemlidir.Ancak aşırı derecede tüketilmemelidir.

    21-Her gıdayı mevsiminde yiyiniz.

    22-Fındıkları, fıstıkları, cevizleri vb. gıdaları kendiniz kırın.

    23-Kesinlikle spor yapın.

    24-Dansı öğrenin yani kendinize hobiler seçin.

    25-Toksin gıdalardan uzak durun.

    26-Peynir suyu kanseri önlemede birebirdir.Ancak teneke kutuların içindeki peynir sularını içmeyin zehirlenme tehlikesi vardır.Peynir suyunu kendiniz yapın.

    27-Ekmekleri dahi kendiniz yapın.

    28-Herhangi bir yerde çim, biber, domates yetiştirin ve tüketin.

    29-Hormonlu gıdalardan kesinlikle uzak durun.

    30-Ekinosya çok içmeyin.

    31-Çocuklar günde 1 küçük kaşık keten tohumu yetişkinler ise 1 çorba kaşığı keten tohumu tüketsin.

    32-Soya yağı, fındık yağı ve zeytin yağını birlikte tüketin.

    33-Kendinize balık çorbası yapın.

    34-Zerdeçalıyı çorbalarınıza katın.

    35-Günde bir avuç tuzsuz ayçiçeği ve ceviz yiyin.

    36-Acı biberden günde en az 5 tane tüketin.

    37-Küp şeker yerine toz şekeri tercih edin.

    38-3 ayda bir su markası değiştirin.

    39-Semiz otunu bol miktarda yiyin.

    40-Biberiyeyi sofranızda bulundurun.

    41-Kesinlikle turp yiyin. ( Kırmızı turp veya siyah turp fark etmez )

    42-Tere yiyin.

    43-Havuç suyunu her türlü karışımda bulundurun.

    44-Kesinlikle hızlı kilo vermeyin.

    45-Kesinlikle nar suyu tüketin.

    46-Soğanın şekilleri bozukları almayın.Ve ucuzunu almaya çalışın.

    47-Elma ve soğanı bol miktarda tüketin.

    48-Yemeklerinize bol miktarda sarımsak koyun.

    49-Sebze ve meyvalarınıza elma sirkesi koyun.

    50-Plastik ve bakır yerine demir veya çeliği tercih edin

    xxxxxxxxxxxxxxxx

    HORMONLU GIDALARI FARK EDİLMESİ

    1-Şekilsiz meyva ve sebzelerden uzak durunuz.

    2-İkiz ( yapışık ) meyvaları tüketmeyiniz.

    3-Olmamış domatesleri tüketmeyiniz.

    4-Bazı meyvaların üzerinde siyah noktacıklar ( böcekler ) vardır.Bu şekilde olan gıdaları çok tüketmemeye çalışın.



#06.11.2009 02:21 0 0 0

  • KANSER HÜCRELERİ NEYLE BESLENİRLER ?

    a. Şeker kanser besleyicidir . Şekeri kesilerek kanser hücrelerinin önemli bir gıdası kesilmiş olur. NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam ile yapılırlar. Daha iyi bir tatlandırıcı Manuka balı veya molastır, ama az miktarda alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır. Daha iyi bir seçenek Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur.

    b. Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden olur. Kanser mukusla beslenir . Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü tüketilerek kanser hücreleri aç bırakılabilir.

    c. Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve sığır eti veya domuz eti yerine bol balık ve az tavuk eti yemek en iyisidir. Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur.

    d. %80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20 de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler. Sağlıklı hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, taze sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin veya suyunu için ve günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40 oC'de yok olurlar.

    e. Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. Yeşil çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri vardır. Bilinen toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu yerine arıtılmış veya filtrelenmiş su içiniz . Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır.

    12. Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister. Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine neden olur.

    13. Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmelerini sağlar.

    14. Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı olur. E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı, istenmeyen veya ihtiyac olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan, apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir.

    15. Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, affetmezlik ve acı bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar. Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin.

    16. Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. Günlük egzersizler ve derin nefes alma hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir yöntemdir.





    KANSERLİ HASTALARIN BESLENMESİ

    Hastalıkta enerji ve protein gereksinimi

    Beslenme ile kanserin yakın ilişkisi olduğu biliniyor.Kanserli hastalar kilo kaybeder.Kilo kaybeden hastaların günlük enerji ve protein alımları normalin altına düşer.Protein alımı ile de total vücut potasyumunun,total vücut suyu ile ilişkili olduğu saptanmıştır.Vücut ağırlık kaybının yağ,su,yağsız vücut kütlesi ,azot ve potasyumu yansıttığı bilinmektedir.

    Kanserli hastaların %50'sinde tat duygusunun değiştiği bilinmektedir.Bu hastaların en az %40 'ının bir besin maddesinden nefret ettiği de görülmüştür.

    Yapılan araştırmalarda yüksek protein içeren gıdaların;et,balık,tavuk vs.hastalar tarafından istenmediği bilinmektedir.Bunların yerine yumurta ve peynir tercih edilmektedir.Yüksek kalorili gıdalarda tatlılar gibi az sevilenler arasındadır.

    Çeşitli araştırmalar tümör büyümesinde yalnız başına karbonhidrattan gelen enerjinin ,konakçının beslenme durumunu etkilemediğini göstermiştir.Yalnız başına aminoasitler içinde aynı şey gözlenmiştir.

    Vitamin ve minerallerin tedavide kullanılmaları

    A vitamini
    Günümüzde ratinol ve analogları çeşitli kanserlerin önlenmesinde ve tedavisinde kullanılmalıdır.Değinmek istenilen diyetle alınan vitamindir.Sigaranın akciğer kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir.Hastalık riskinin süt ve havuç tüketenlerde azaldığı ileri sürülmektedir.

    C vitamini
    Kemik metastazlı hastalara yüksek dozda c vitamini verilmesiyle kemik ağrılarının azaltılacağı görüşü savunulmaktadır.Ağrıların azalmasının c vitamininin tirozin metabolizmasındaki etkinliğinden dolayı olabileceği düşünülüyor.

    Folik asit
    Oral kontraseptik alan kadınlarda 3 ay süre ile günde 10 mg folik asit verilmesi servikal kanserin riskini düşürdüğü sanılmaktadır.Bazı tümörlerde folat kullanımının arttığı bilinmekte ve bu durum vitaminin pürin ve primidin sentezindeki önemli rolüne bağlanmaktadır.Tümörlü dokudaki büyüme normalden fazla olduğu için yetersizliğin büyümeyi geciktirebileceği düşünülmüştür.

    B 12 Vitamini
    Folat yetersizliğinin tümör üzerinde yaptığı etki gibi B 12 vitamini analoglarının da tedavide kullanılabilecekleri düşünülmüştür.Akut B 12 vitamini yetersizliği vitamin analogları kullanılarak oluşturulmuş ve antineoplastik sonuç vermiştir.

    Tiamin
    Kanserli hastalarda tiamin yetersizliği riski olduğunu ve bunun sitotosik ilaçlarla daha da arttığı bilinmektedir.Bazı ilaçlarla birlikte vitamin verilmesi hastaların tedaviye cevabını arttırmakta ve kendilerini iyi hissetmelerine neden olmaktadır.Örneğin 5-fluorouracil gibi.

    Mineraller
    Vitaminler gibi minerallerinde kullanımları halen tartışma halindedir.Bazılarının verilmesi olumlu etki yaparken , bazıları ise tümör gelişimini hızlandırmaktadır.Çinko bu minerallerdendir.Çinko yetersizliği olan çeşitli kanserli hastalara operasyondan sonra mineralin verilmesi sağlık durumunda olumlu etki yapmıştır.

    Genel diyet ilkeleri ve özel beslenme yolları

    1- Ağızdan alma
    a- Yumuşak ve sulu besinler
    b- Az artık bırakan besinler
    c- Temel diyete bağlı bazı ekler
    d- Kimyasal olarak formüle edilmiş diyetler

    2-Özel beslenme
    a- Tüp beslenme
    b- Total paranteral beslenme
    c- Hiperalimentasyon



#06.11.2009 02:22 0 0 0


  • KANSERİN ETKİLEDİĞİ BÖLGELER

    1-Cilt, bezler ve iç organlar

    2-Kan yapıcı dokular

    3-Kaslar, kemikler ve eklemler

    4-Lenf sistemi


    Özellikle genetik tıp alanında yapılan son gelişmeler, kanserin tedavisi konusunda umut vericidir.

    Bugün elimizde olan araştırmalara göre varolan 100'den fazla tümör şeklinden 10'u kanser vakalarının yüzde doksan'ını oluşturuyor. Kanserde erken tanı, tüm hastalıklarda olduğundan daha önemli.

    Erken evrede yakalanan kanser türlerinin tedavisi daha iyi sonuç vermektedir.

#06.11.2009 02:22 0 0 0

  • KANSEROJEN ETKİLER

    1. Mikrodalga fırına plastik kap koymayınız.

    2. Derin dondurucuya su şişesi koymayınız.

    3. Mikrodalga fırınına plastik ambalaj koymayınız.

    John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadır. Dioksin kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır. Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin salınmasına neden olur.

    Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı. Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga fırınlarda ısıtmamamız gerektiğini söyledi. Bu özellikle de yağlı yiyecekler için geçerli. (İngilizce metindeki fat sözcüğünün gerçek anlamı hayvansal yağdır.)

    Söylediğine göre yağ, yüksek sıcaklık ve plastik kombinasyonu dioksinin gıdaya geçmesine ve sonunda vücudumuzun hücrelerine ulaşmasına neden olmaktadır.

    Bunun yerine kendisi yemekleri ısıtmak için Corning Ware, Pyrex gibi cam kaplar veya seramik kaplar kullanılmasını tavsiye etmektedir. Yani hazır yemek ve çorbalar ısıtılmadan önce ambalajından çıkarılıp uygun kaplara konulmalıdır.

    Kağıt uygundur, ama kağıdın içinde de ne olduğu bilinmemektedir. Sıcaklığa dayanıklı cam kap kullanmak daha güvenlidir. Kendisi yakın bir zamanda fast food restoranlarının plastik köpük kaplardan kağıt kaplara döndüğünü de hatırlattı. Nedenlerden bir dioksin sorunuydu.

    Kendisi plastik ambalaj malzemesi ile örtülmüş yiyeceklerin mikrodalga fırında pişirilmesinin aynı derecede sakıncalı olduğunu da söyledi. Yiyecekler radyasyona maruz kalıp ısınıca, yüksek sıcaklıkta plastiğin içindeki zehirli toksinler eriyip yiyeceklerin üstüne damlamaktadır. Yiyecekler plastik yerine kağıt havlu ile örtülebilir.

    xxxxxxxxxxxxxxx

    KANSER İÇİN RİSKLİ YAŞLAR

    Kanser hastalığı her yaşta görülebilse de her kanser türünün sıklığında artış görüldüğü belirli yaş dönemleri vardır. Hangi yaşta hangi kanser türünün artış gösterdiğini bilmek alınabilecek doğru tedbirler ile kansere karşı korunmada önemli bir avantaj sağlıyor.

    Şunu da söylemek gerekir ki hastalığın en sık görüldüğü yaşlardan öncesinde tedbir almak çok önemli. Çünkü kanser hastalığının oluşması ve belirti vermesi arasında geçen süre bazen yıllarca sürebiliyor.

    Bunun yanında hemen hemen her kanser türü tüm yaş gruplarında görülebilir. Bizim vereceğimiz bilgiler istatistiki olarak en sık görülen yaş dönemleri.

    Akciğer kanseri en en sık 50 - 60 lı yaşlarda görülüyor. Özellikle sigara içicisi olanlarda daha erken yaşlarda düzenli olarak kontrol olmak gerekiyor.

    Gırtlak kanseri (Larinks kanseri) 40 - 50 yaşlarında yükseliş eğilimi gösteriyor. Özellikle uzun süreli ses kısıklığı uyarıcı olmalı.

    Meme kanseri bayanlarda 40 lı yaşlarda artışa geçiyor. Erkek meme kanseri tüm meme kanseri vakalarının %1 lik esimini oluştursa da kadınlardan daha kötü seyirli ve en sık 50 - 60 yaşlarda ortaya çıkıyor.

    Beyin tümörü sıklığı özellikle iki yaş gurubunda artış gösteriyor. Bunlardan ilki 30-40 yaşlarda görülürken, özellikle GBM hastalığının artış gösterdiği 55-70 yaş aralığında daha kötü seyirli olan beyin tümörleri görülüyor.

    Tiroid kanseri en sık görülme istatistiklerine 30 - 40 lı yaşlarda ulaşıyor.

    Mide ve bağırsak sistemi kanserleri 60 - 70 yaşlarında artış gösteriyor. Bu kanser türlerine karşı gaitadan gizli kanama bakılması ile tedbir alınabiliyor.

    Prostat kanseri riski 60 yaşından itibaren artmaya başlıyor. Yaş ilerledikçe sıklığı artan bu kanser türü için PSA tahlili oldukça duyarlı bir yöntem.

    Erken dönemde tedbir alınabilen kanserlerden olan rahim ağzı kanser 40/50 yaşlarda risk artışı görülüyor. Bu kanser türü için geliştirilen aşının erken yaşlarda yapılması koruyuculuğu artırmakta.


#06.11.2009 02:23 0 0 0



  • ÖNEMSENMEYEN KANSER BELİRTİLERİ

    Gündelik hayatımızda üzerinde durmadığımız veya önemsemediğimiz belirtiler kanser habercisi olabilir mi ? Hangi şikayetler kanser hastalığı konusunda bize uyarıcı olmalı ve alarma geçmeliyiz ?

    Bu sorunun cevabını verirken bazı kanserlerin hemen hiç belirti vermediğini söylemeliyiz. Örneğim over kanseri hemen hemen hiç belirti vermez. Over kanseri çoğunlukla ileri evrelerde yakalanır. Bağırsaktaki kanser nedeni olan poliplerde belirti vermez. Bağırsak kanserinin en sık belirtisi gizli kanama denilen ancak bazı testlerle tespit edilen makattan kanamadır.Akciğer kanseri de eğer eğer belirti verecek bir yerde oluşmadıysa erken dönemlerde belirti vermez. Bu nedenle düzenli olarak kontrol olmak kanser erken teşhisinde çok önemli.

    Bunun yanında bazı sıradan belirtiler kanserin erken habercisi olabilir. Boyunda,koltuk altında veya kasıklarda ele gelen bezeler lenfoma habercisi olabilir. Memede fark edilen bir şişlik yine meme kanseri için bize uyarıcı olmalı.

    Ciltte yer alan uzun süredir geçmeyen yaralar , rengi, şekli , sınırları değişen benler yine cilt kanser için haberci olabilir.

    Uzun süredir geçmeyen öksürük,nefes darlığı ve ağrı akciğer kanserinin belirtisi olabilir.

    Kilo kaybı bir çok kanser türü ile birlikte bulunabilir. En çok mide bağırsak sistemi kanserlerinde kilo kaybı görülebilir.

    40 - 50 yaşlarda ve daha önce hiç duyulmamış şiddet ve şekilde baş ağrıları beyin kanseri için risk teşkil edebilir.

    Tüm bunları düşününce basit şikayetleri bile önemsememiz ve sağlık kuruluşlarına başvurmamız gerekiyor. Ancak hiç belirti vermeden ortaya çıkan kanserlere karşı önlem almak için mutlaka erken teşhis amaçlı check up yaptırmamız gerekiyor.
#06.11.2009 02:23 0 0 0
  • BAŞ AĞRISI VE KANSER İLİŞKİSİ

    Toplumda % 60-70 oranında görülen baş ağrısı şikayeti ilk olarak beyin tümörünü akla getiriyor. Yapılan araştırmalara göre toplumda çok sık olarak görülen baş ağrısı şikayetinin en büyük nedeni gerilim tipi (stres tipi ) baş ağrıları. Eğer kişi hayatında hiç duymadığı bir ağrı ile yeni karşılaşıyorsa bu beyin tümörü için risk faktörü.

    Özellikle elli yaşın üzerinde daha önce hastanın hiç duymadığı bir ağrı ile karşılaşılıyorsa bu durumda mutlaka bir kafa içi görüntüleme yöntemine başvurulmalı. Bu tetkik başlangıçta beyin tomografisi ve şüphe halinde beyin MR olarak yapılmalı.


    Baş ağrısı eğer tek taraflıysa ve beraberinde kusma,mide bulantısı,ışıktan ve sesten rahatsız olma şikayetleri varsa bu durumda migren akla gelebilir. Migren daha çok kadınlarda görülmekte.

    Kanser hastaları için baş ağrısı farklı bir öneme sahiptir. Eğer bir kanser hastası baş ağrısı hissediyorsa çok ısa sürede beyin filmi ile tetkik edilmeli . Çünkü kanser hastalığının en çok yayılım yaptığı organlardan biri beyindir. Buna metastaz diyoruz. Bu durumda öncelikle beyindeki tümörün ameliyat ile çıkarılma şansı araştırılır. Daha sonra ise radyoterapi (ışın tedavisi) yapılır.

    Sağlıklı bireylerin baş ağrısı ile doktora başvurması durumunda sadece muayene ile kesin bir teşhis koymak zor olabilir. Hastanın bu ağrıyı ne kadar zamandır yaşadığı, ağrı sırasındaki diğer şikayetleri ve yaşına göre en azından beyin tomografisi ile tetkik edilmesini öneriyoruz.


    xxxxxxxxxx

    SİNSİ BİR KANSER TÜRÜ "LENFOMA"

    Lenfoma çok çeşitli alt tiplerden oluşan, çok farklı davranış özellikleri gösterebilen bir hastalıklar topluluğudur. Doğru tanı ve güncel tedavide uzun süreli yaşama şansı yüksektir.

    En hızlı ilerleyen kanser türlerinden olmasına rağmen, tedavi başarısı yüksek olan Lenfoma, boyun, koltuk altı ve kasıklarda ağrısız bezeler, gece terlemesi düşmeyen ve sebebi bilinmeyen ateş yapıyor. Sürekli yorgunluk ve kilo kaybı da belirtiler arasında.

    Kanser, yılda 10 milyondan fazla yeni olguyla karşımıza çıkan, sonuçları en ağır hastalıklardan biri. Lenfoma da en hızlı ilerleyen kanser türlerinden biri. Buna rağmen, tedavi başarısı oldukça yüksek. En önemli belirtileri boyunda, koltuk altında ya da kasıklardaki ağrısız bezeler gece terlemesi, düşmeyen ve sebebi bilinmeyen ateş olarak tanımlanıyor. Yorgunluk, kilo kaybı da lenfomanın habercisi olabilir diyor uzmanlar. Ancak bu belirtilerin başka hastalıklarda da görülebileceğini de ekliyorlar.


    LENFOMA NEDİR?

    Lenfoma, "lenf sisteminden" kaynaklanan kanserlerin ortak adıdır. Lenfoma çok çeşitli alt tiplerden oluşan, çok farklı davranış özellikleri gösterebilen bir hastalıklar topluluğudur. Birçoğunda doğru tanı ve güncel tedavi uygulamaları ile hastalıksız ve uzun süreli yaşama şansı olanaklıdır.

    LENFOMA KİMLERDE GÖRÜLÜR?

    Lenfoma, hem çocuklarda hem de erişkinlerde görülen bir hastalıktır. Lenfomaya yol açan bazı risk faktörleri Uzun süren (kronikleşmiş) enfeksiyon hastalıkları, Bağışıklık sistemini zayıflatıcı durumlar, Bazı kimyasal maddelere maruz kalma (Böcek öldürücü ilaçlar gibi), Bazı virüslerden kaynaklanan hastalıklar.


    LENFOMANIN BELiRTiLERi NELERDiR?

    AĞRISIZ BEZELER: En sık görülen belirti olan ağrısız bezeler, lenf bezlerinde oluşan, ağrı vermeyen, genellikle çapı 1 cm'den fazla olan düğüm şeklinde şişlikler. Fark edilme ihtimali en yüksek olan bezeler, boyunda, koltuk altında veya kasık bölgesinde çıkar. Bu şişlikler ağrıya veya başka belirtilere yol açmaz, ancak sıklıkla boyutları giderek artar. Lenf düğümlerinin şişmesi çok sık görülen bir durum. Lenf düğümlerinde şişme olan kişilerin çok büyük bir kısmında lenfoma dışında tanılar da söz konusu olabilir diyor onkologlar. Lenf düğümlerinde şişliğin en yaygın sebebi ise enfeksiyon. Şişen lenf düğümleri genellikle enfeksiyon iyileştikten sonra küçülüyor.

    SEBEBİ BİLİNMEYEN ATEŞ:

    Ortada hiçbir sebep yokken vücut sıcaklığının 38 C'nin üzerinde olması.


    GECE TERLEMESİ:

    Gece yatarken giyilen giysilerin ve çarşafların ıslanmasına neden olacak kadar şiddetli gece terlemesi.

    KİLO KAYBI:

    6 ay içerisinde vücut ağırlığının %10'undan fazlasının kaybolması.

    SÜREKLİ YORGUNLUK:

    Şiddetli ve devamlı halsizlik veya yorgunluk.

    BELİRTİLER ORTAYA ÇIKTIĞINDA NE YAPMALI?

    Kendinizde bu belirtileri görürseniz, doktorunuza danışın. Ancak unutmayın, bu işaretlerin hiçbiri lenfomaya özgü değildir; pek çok başka hastalıkta da benzer belirtiler görülebilmektedir. Tanıyı sadece hekim kesinleştirebilir.
#06.11.2009 02:24 0 0 0


  • GRİP AŞISI VE KANSER İLİŞKİSİ

    Kanser hastaları bağışıklık sistemi zayıfladığı için grip aşısı yaptırabilir. En ideal aşı yaptırma zamanı ekim ayı. Ancak tedavi gören kanser hastaları kesinlikle grip aşısı yaptırmamalı. Özellikle kemoterapi ve radyoterapi gören hastalar tedavi sırasında savunma hücreleri olan lökosit değerleri düşeceği için grip aşısından uzak durmalı.

    Grip mevsimi öncesi her kesimde grip aşısı tartışılmaya başlanacak. Faydası ve zararları konusunda bir çok fikir ortaya atılıyor. Bazı iddialara göre de grip aşısı içinde yer alan bazı koruyucu maddeler kansere neden oluyor.

    Ancak bu konuda kesin bir veri yok. Grip aşısının içinde yer alan koruyucu maddelerin kansere neden olduğunu gösteren bilimsel herhangi bir doküman ortaya konulmuş değil.

    Grip aşısının etkinliği de tartışılan başka bir nokta. Bilindiği gibi grip virüsü kendi genetik yapısını değiştirebiliyor. Grip aşıları da daha önce salgın yapmış grip virüsü tiplerine karşı bağışıklık sağlıyor. Ancak kendi genetik yapısını değiştiren türler veya salgın yapan farklı tipler için etkili olmuyor. Bu nedenle aşı yapılmasına rağmen grip virüsünü kapmak mümkün.

    Özellikle kanser gibi kronik hastalığa sahip olanlar kişiler grip aşısı yaptırmadan önce mutlaka tedavi gördükleri bölümde ki doktorlarından onay almaları gerekiyor.

    xxx


    HORMON TEDAVİLERİ

    Kanser tedavisinde kemoterapi, radyoterapi, hedefe yönelik tedaviler kadar önemli bir konuda hormon tedavisidir. Bazı kanser türleri vücudumuzda salınan hormonlardan etkilenmektedir. İşte bu ilaçlar vücudumuzdaki hormon düzenini etkileyerek kanser üstünde iyileştirici etkiler gösterir.

    Hormon tedavisinin en sık kullanıldığı kanser türü meme kanseridir. Kadınlarda östrojen hormonu meme kanseri üstünde önemli bir etkiye sahiptir. Östrojen yüksekliği meme kanserini olumsuz yönde etkilemektedir. Hormon ilaçları ile kandaki östrojen düzeyi azaltılmakta ve böylece olumsuz etkiler önlenmektedir. Bazı hormon ilaçları ise östrojen hormonun bağlandığı reseptörleri etkileyip benzer bir fonksiyon üstlenmektedir. Erken evre meme kanserleri sadece bu hormon tedavileri ile tedavi edilebilmektedir.

    Östrojenin en önemli kaynağı olan overlerin fonksiyonlarının (eğer hasta menopoza girmemişse) engellenmesi yine bir tedavi seçeneğidir. Overleri baskılamak için çeşitli ilaçların yanında radyoterapi ve cerrahi gibi yöntemlerde kullanılabilmektedir.



    Hormon tedavilerinin kemoterapi gibi yan etkileri yoktur. Genelde menopoz benzeri şikâyetlere neden olabilir. Meme kanserinde hormon tedavilerinin en korkulan yan etkisi kemik zayıflamasına bağlı olan kırıklardır. Bu nedenle özellikle osteoporoz hastası olan meme kanserlilerin hormon tedavisinde dikkatli olmak gerekiyor.

    Bu konuda tartışmalı bir ayrıntıda hamileliğin meme kanseri üstündeki etkisidir. Hamilelik döneminde kanda artan östrojen düzeyleri hastalığı olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle meme kanseri hastalar tedavi bittikten sonra doktoruna danışmadan çocuk sahibi olması hastalıkta olumsuz gelişmelere neden olmaktadır.

    Erkeklerde hormon tedavisi en sık prostat kanserinde kullanılmaktadır. Kadınlardaki östrojen hormonun etkilerine benzer olarak erkeklerde testosteron prostat kanseri üstünde olumsuz bir etkiye neden olmaktadır. Bu nedenle erkeklerde testosteron etkilerini azaltmak için çeşitli hormon ilaçları kullanılabilmektedir. Yine testosteronun en önemli kaynağı olan testisler cerrahi müdahale ile alınarak kan düzeyleri düşürülebilir.

    Homon tedavileri bu iki önemli hastalığın yanı sıra daha az sıklıkta endometrium kanseri , tiroid kanseri gibi kanser çeşitlerinde de kullanılmaktadır.


#06.11.2009 02:24 0 0 0


  • Kanser tedavilerinde neden saç dökülür
    Kanser tedavisi mutlaka saç dökülmesine neden olur mu?
    Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlardan önemli bir kısmı saç dökülmesine neden olur, ama her ilaç dökmez. Bir hastanın tedavisinde kullanılacak ilaç saç dökmesine veya dökmemesine göre değil ilacın etkinliğine göre seçilir. Önemli olan hastayı tedavi edebilmek, enazından hastaya yararlı olabilmektir. İlaç tedavisi ile dökülen saç tedavi bitiminde tekrar çıkar, hastanın saçı eski halini alır
    Kemoterapi neden saç döker?
    Kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için kansere karşı ilaçlar kullanan bir tedavi yöntemidir. İlaçlar kanser hücrelerine saldırarak büyümelerine engel olmak suretiyle çalışır. Ancak ne yazık ki kıl kökleri gibi aynı zamanda bedendeki normal hücreleri de etkileyebilir. Bu da "alopecia" olarak bilinen saç dökülmesine neden olur. Kanser hücrelerinden farklı olarak normal hücreler kendilerini çabuk yeniler. Dolayısıyla kemoterapi sonucunda saçlar döküldüğünde tedavinin bitiminde yeniden uzarlar.
    Bütün kemoterapi ilaçları saç dökülmesine neden olur mu?
    Hayır. Kimi zaman bu dökülme o kadar az olur ki fark edilmez bile. Ancak bazı insanlar, geçici olarak kısmi ya da tam kellik yaşayabilirler. Bazı kemoterapi ilaçları ise vücudun başka yerlerindeki tüylerin dökülmesine neden olur, kaşlar, kirpikler, göğüs, koltukaltı bacak ya da pübik tüyler gibi. Dökülen tüy miktarı, kullanılan ilaca, kullanılan doza ve vücudun ilaca verdiği tepkiye bağlıdır... Bazı kanser tedavileri gören kadınlar kılların azalmasını "birkaç ay boyunca bacaklardaki, kasıklardaki ya da koltukaltlarındaki kılları almamanın yarattığı keyif" olarak da yaşayabilirler. Eğer kıl dökülmesi ortaya çıkacaksa, ki bu genellikle kemoterapiye başladıktan sonraki birkaç hafta içinde ortaya çıkar, nadiren bunun ilk birkaç günde görüldüğü de olur. İlk olarak saçı tararken, yıkarken ya da sabah yastığa dökülen saçlardan fark edilir. Bazı kişilerin ise saçları sadece incelir, kurur ve kolay kırılır hale gelir. Bazı insanlarınki ise birkaç hafta boyunca saç kalmayana kadar dökülmeye devam eder. Kimi zaman saç kaybı bir iki gün içinde olur ancak bu pek te sık karşılaşılan bir durum değildir.
    Kemoterapi ile dökülen saçlar yeniden çıkar mı?
    Saçlar tedavinin tamamlanmasından önce bile yeniden çıkmaya başlayabilir. İlk başlarda saçlar çok ince olacaktır ama 3-6 ay arası bir sürede eski haline geri gelir. Saçın eskisinden daha dolgun ya da kıvırcık olması mümkündür, hatta rengi de bir miktar farklı olabilir. Kimi zaman bu koyu renk ve beyaz saçın bir karışımı olarak ortaya çıkar.
    Işın tedavisi - Radyoterapi de saç dökülmesine neden olur mu?
    Radyoterapi kanser hücrelerini yüksek enerji yüklü ışınlarla yok etmeyi amaçlayan bir tedavi yöntemidir ve normal hücrelere mümkün olduğunca az zarar vermeye çalışır. Kemoterapiden farklı olarak radyoterapide sadece tedavinin uygulandığı bölgede tüy dökülmesi görülür. Örneğin eğer radyoterapi başa uygulanmaktaysa muhtemelen saçlarda bir miktar dökülme olacaktır. Eğer meme kanseri için tedavi yapılıyorsa ve bu koltuk altını da içeriyorsa, koltuk altı kılları dökülecektir...
    Saçların dökülmesinin bu tedavi sırasında psikolojik etkisi nasıl olur?
    Kadın olsun erkek olsun birçok kişi, saçlarını görünüşlerinin önemli bir parçası olarak algılar. Bazıları için saçlarının dökülmesi öfke, kızgınlık, utanç gibi duygulara neden olabilir. Tedavi süresince hastalar birçok değişiklikle baş etmek durumunda kalır, bunların üzerine bir de saçların dökülmesi son damla gibi gelebilir. Bunun yanı sıra saçların kaybı kişiye "kanser" olduğunu sürekli olarak hatırlatarak kendini zayıf, çaresiz ve "damgalanmış" gibi hissettirebilir. Eğer kaş ve kirpikler de döküldüyse bu daha da rahatsızlık verebilir. Gösterilen tepkiler tamamen normaldir ve saçların dökülmesini kabullenmek zaman alacaktır. Saçların dökülmesi bazı kişiler için "şok" edici olarak bazı kişiler içinse "beklediğim kadar kötü değil" şeklinde ifade edilebilir. "Beklediğim kadar kötü değildi" ifadesini kullanan bir kadın "saçların dökülmesi o kadar da kötü bir şey değil, farklı peruklar ve saç modelleriyle görünüşümü hergün yenileyebiliyorum, aslında daha öncekinden çok daha fazla iltifat alıyorum, hatta insanlar "saçımı nerde yaptırdığımı" bile sorabiliyor peruğum için" şeklinde duygularını bizimle paylaşmıştı. Saçların dökülmesine diğer kişilerin verdiği tepkiler de bununla baş etmeyi zorlaştırabilir. Bazen saçsız görünümden rahatsız olan ve aslında ne diyeceklerini de pek bilemeyen insanlarla biraradayken, bu konuyu önce sizin açmanızın faydası olabilir. Bu konuda kişinin rahatça konuştuğunu gördüklerinde muhtemelen daha fazla yardımcı olmaya çalışacaklardır. Saçları dökülmüş başka kişilerle de konuşulabilir ve muhtemelen kişiler birbirlerine işe yarayacak önerilerde bulunabilirler. Kanser tedavileri nedeniyle ortak problemler yaşayan kişiler için oluşturulan destek gruplarına katılınabilir.
    Bu dönemde peruk kullanmayı öneriyor musunuz?
    Elbette öneriyoruz, ama bazı hastalar saçlarını iyice traş edip peruksuz dolaşmayı dahi tercih edebiliyorlar. Peruk takan kişiler her ne kadar herkesin bunu fark edeceğini varsayıyorlarsa da durum pek de böyle değildir. Günümüzde insanların saçlarının modelini ve rengini tamamen değiştirmeleri son derece normal bulunmakta hatta desteklenmektedir. İnsanlar çoğunlukla çocukları kendilerini saçsız görünce korkacak diye endişe eder, ancak çocuklar genellikle bu tür değişiklikleri yetişkinlerden daha kolay kabullenir. Gerçekte saç dökülmesinde yaşanan, algılanan şey bir "kayıp" yaşantısıdır. Bazı kanser hastaları ve yakınları kanser gibi bir hastalıkla yaşarken saç dökülmesine takılmanın bir ayrıntı, kibir olduğunu düşünebilir. Burada önemli olan nokta şudur ki; içinde yaşanan kültürün tavrı ne olursa olsun, kayıp insanları farklı şekillerde etkiler. Saçları dökülen bazı insanlar bundan rahatsız olmaz. "dazlak güzeldir" diye kafalarını kazıyabilirler. Yul Brenner "Kral ve Ben" filminden sonra bir daha hiçbir zaman saçlarını uzatmamış ve bütün kariyerini bu görünüşü üzerine kurmuştu. Bazı insanlarsa, tam tersi olarak yoğun bir kayıp hissi yaşayabilirler. Kaygılı ve depresif olabilir, kendine güvenlerini kaybedebilir ve kendilerini dünyadan gittikçe daha fazla çekebilirler. Peruk takmak gibi kelliği saklama çabaları, koşmak, yüzmek, spor yapmak ya da terleyecekleri ya da rüzgarlı yerlerde olmak gibi bazı şeylere engel olabilir. Yakın ilişkiler kurmaktan kaçınır olabilirler. Bunlar da fiziksel ve duygusal sağlıkları üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bu durumda saç dökülmesiyle ortaya çıkan kaybı geçiştirmeye çalışmak sadece bir "ayrıntı", bir "kibir" midir?
    Saç bakımı
    Hafif saç bakım ürünleri kullanın, bebe şampuanı gibi ve saçların ve saç derisinin kurumasını önleyen ürünler olmalarına özen gösterin.
    Saçınızı yumuşakça tarayın, bebek fırçası kullanabilirsiniz, özellikle saç deriniz hassassa. Kalın taraklar kullanın.
    Gece bone ya da benzeri bir şey takın. Bu kökleri gevşemiş olan saçlarınızı koruyacaktır.
    Saç kurutma makinesinin fazla sıcak olmamasına özen gösterin, bu saçlarınızı kurutup kırılmalarına sebep olacaktır.
    Saçınızı sıkı sıkı toplamamaya özen gösterin, bu saçlarınızı kırıp zarar verebilir.
    Bigudi takıp yatmayın.
    Dengesiz beslenme, stres ve alkol saçınızı kötüleştirir, dolayısıyla mümkün olduğunca iyi beslenin (bol bol meyve sebze yiyin), alkol alımınızı ve mümkünse stres yaratan durumları kontrol altına alın.
    Saç derisine hafifçe masaj yapmak saç diplerindeki kan dolaşımını geliştirir.
    Perma yaptırmayın, bu saçınızı daha da kurutur.
    Doğal saç boyaları kullanın.
    Anadolu Sağlık Merkezi
    Onkolojik Bilimler'den
    Prof. Dr. Haluk Onat ve
    Psikoterapist Mine Turgay
    __________________

#06.11.2009 02:25 0 0 0


  • YUMURTALIK ( OVER ) KANSERİ NEDİR?

    YUMURTALIKLAR NE İŞE YARAR ?

    Yumurtalıklar,kadın vücudunda alt karın bölgesinde rahmin her iki yanında yer alan bir çift organdır. Büyükleri birer badem kadardır. İşlevleri yumurta üretmek ve dişilik hormonu salgılamaktır. Her adet (menstruasyon) ayında, yumurtalıklardan birisinden bir yumurta salgılanır. Bu yumurta, yumurtalıklardan rahme bir tüp aracılığı (fallop tüpü) ile ulaşır. Orada döllenirse, gebelik oluşur. Döllenmezse, adet kanaması başlar.



    Salgıladığı dişilik hormonlarına östrojen ve progestron denir. Bu hormonlar memeleri, vücut şeklini ve vücut kıllarını kontrol eder, aynı zamanda adet dönemini ve gebeliği ayarlar.

    YUMURTALIK (OVER) KANSERİ NEDİR ?

    Kanser vücudumuzun temel taşı olan hücreyi etkilemektedir. Kanser hücreyi çeşitli mekanizmalarla etkileyince, hücreler ihtiyaç dışı anormal bölünmeye ve sonucunda kontrol dışı çoğalmaya başlar.

    Sağlıklı kişilerde yumurtalıklar vücudun ihtiyacı doğrultusunda çoğalan hücrelerden oluşmaktadır. Oysa ihtiyaç dışı oluşan hücreler anormaldir ve bunlara "tümör''' adı verilir. Tümörler selim ya da habis olabilirler. Örneğin, 30 yaş altı kadınlarda görülen içi sıvı dolu yumurtalık kistleri selimdir. Kendiliğinden kaybolabilceği gibi gerekirse operasyonla çıkartılabilir. Selim huylu tümörler çevre dokuları istila etmezler. Ama habis diye adlandırdığımız tümörler hem yumurtalıkları hem de çevre dokuları işgal ederler. Yumurtalık kanseri karnın içinde barsaklara, mideye, hatta kan veya lenfatik yolla vücudun uzak bölgelerine kadar yayılabilirler. Böyle yayılmaya sıçrama yani "metastaz" denilmektedir.

    Yumurtalık kanserlerinin birkaç çeşidi vardır. Burada biz size en sık rastlanan "epitelyal over kanseri" nden bahsedeceğiz. Diğer tipler ise çok enderdir. Epitelyal over kanserinin görülme oranı 55 kadında birdir.

    ERKEN TANI KONABİLİR Mİ ?

    Tanısı erken konduğunda tedavi edilebilen bir kanserdir. Ancak erken evrelerinde hastalık hiçbir şikayete yol açmadığı için tanı konduğunda hastalığın ilerlemiş olduğunu görmekteyiz. Bu nedenden dolayı yumurtalık kanserlerinden ölüm oranlarının tüm diğer üreme organı kanserlerinden daha fazla olduğunu görmekteyiz. Kadınlarda kanserden ölüm nedeni olan hastalıkları sıraladığımızda yumurtalık kanseri dördüncü sırayı almaktadır.

    BELİRTİLERİ NELERDİR ?

    Erken tanının zorluğundan söz edilmişti. Kanser, şikayete yol açana kadar çok ilerlemiş olabilmektedir. Şişkinlik, gaz hissi, karnın alt yarısında rahatsızlık hissi, iştah azalması, veya tokluk hissi gibi şikayetler olabilir. Hazımsızlık, bulantı, kilo kaybı dikkati çekebilir. Büyümüş tümör komşu organlara bası yapıp, sık idrar yapma isteğine yol açabilir. Daha seyrek olarak hazneden kanama görülebilir. Karnın içinde sıvı birikmesi şişkinliğe, akciğer yaprakları arasında sıvı birikmesi ise nefes darlığına yol açabilir.

    TANI NASIL KONUR VE HASTALIK NASIL EVRELENDİRİLİR ?

    Doktor tarafından yapılan hastalık sorgulamasından sonra hasta muayene edilir. Bu muayene, "kadın-doğum uzmanı" tarafından yapılır. Ayrıca "ultrasonografi" tetkiki ile yumurtalıklar incelenir. Buna ek olarak yumurtalık kanseri göstergesi olarak CA-125 adlı bir maddeye kanda bakılır. Ancak bu madde aynı zamanda yumurtalığın selim hastalıklarında da yükselebilir.

    Kanser tanısı ancak yumurtalıktan "biyopsi" ile alınan bir doku örneğinin veya karında sıvısı olan hastalarda sıvı örneğinin "patolog" tarafından incelenmesi sonucunda konur. Karnın tanı koymak amacıyla açılarak şüpheli bölgelerden biyopsi alınması için yapılan ameliyata "laparotomi" adı verilir. Alınan örnek operasyon sırasında patolog tarafından incelenir. Eğer bu parça "kanser" tanısı alırsa, ameliyata devam edilir. Operasyon sırasında cerrahın kararına göre rahim, tüpler, yumurtalıklar, karın zarı alınır. Ayrıca diyaframdan, diğer organlardan, komşu lenf bezlerinden ve karın içi sıvıdan örnekler alınarak "cerrahi evreleme" tamamlanır ve tüm örnekler patolog tarafından incelenir. Hastalığın ne oranda yayılmış olduğunun saptanması tedavi ve takipte önemlidir. Over kanseri ameliyatları bu konuda uzmanlaşmış jinekolog onkologlar tarafından yapılmalıdır.

    NASIL TEDAVİ EDİLİR ?

    Hastalığın yaygınlığı, hastanın yaşı ve genel durumu tedavi şeklini etkilemektedir. Over kanserinin klasik tedavisi cerrahi ve ardından yapılan ilaç (kemoterapi) tedavisidir. Bazı durumlarda hastanın şikayetlerini gidermek için radyoterapide (ışın tedavisi) uygulanabilir.

    Cerrahi yaklaşımda ya "histerektomi ve iki taraflı salpingo- ooforektomi" denilen hem rahim hem de iki yumurtağın alınması, ya da "debulking" denilen ve gerekli ameliyatın yapılamağı yaygın hastalıkta mümkün olduğunca tümör dokusunun çıkartılması gibi yaklaşımlar söz konusu olabilir. Laparotomi öncesi tanı konulabilmişse ve hastalığın cerrahi olarak tam çıkartılması mümkün olamayacaksa önce ilaç tedavisi ile tümör küçültülüp sonra gerekli operasyon tamamlanır. Nadir durumlarda hastalık tek yumurtalık ile sınırlıysa ve hasta genç ve doğurmak istiyorsa; yalnızca hastalıklı yumurtalık alınır.

    Ameliyattan sonra, anti-kanser ilaçların verilmesine kemoterapi denir. Bu tedavi ağızdan ilaç yutma, damardan serumla ilaç verilmesi veya karın içine serumla ilaç verilmesi gibi çeşitli şekillerde olabilir. Kemoterapi genellikle ayaktan uygulanır, hastanede yatmaya gerek yoktur. Kemoterapi ilaçları bazı istenmeyen yan etkilere neden olabilir. Uygulanan ilaçlara göre değişiklik göstermekle birlikte bulantı-kusma, saç dökülmesi, kas ağrısı, ağız yarası, infeksiyona eğilim, halsizlik en sık rastlanan yanetkilerdir. Yan etkileri gidermek için bazı yardımcı ilaçlar vardır. Kemoterapinin kan hücrelerine ve organlara olan yanetkileri düzenli yapılan kan tetkikleri ile izlenir.

    TEDAVİ SONRASI TAKİP NASIL YAPILIR?

    Hastalar tedavi sonrası ilk iki yıl boyunca üç ayda bir fizik muayene, kanda CA-125 tayini ve gerekli durumlarda akciğer filmi ve karın tomografileri ile kontrol edilmektedir. Sonraki üç yıl için bu kontrol altı ayda bir yapılıp, sonra da yılda bir olmak üzere yapılmaktadır.

#06.11.2009 02:25 0 0 0


  • Kanser nasıl oluşur?

    Kanser oluşumu tıp dünyasında yoğun araştırılan konuların başında gelmektedir. Hastalığın ortaya çıkmasında rol oynayan nedenler ve mekanizmalar günümüzde oldukça iyi anlaşılabilmiştir. Kanser dokuları oluşturan hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması sonucu ortaya çıkan genetik bir hastalıktır.



    Burada "genetik" tanımlaması kansere ailevi yatkınlıktan öte, genlerdeki mutasyon denilen değişikliklere bağlı kazanılmış işlev bozukluklarını tanımlamaktadır. Çeşitli hücre içi ve dışı etkenlere bağlı olarak hücrelerde önce sınırsız çoğalma yeteneği (ölümsüzlük) ortaya çıkmakta, ardından eklenen mutasyonlar hücrelerin sadece bulundukları yerde değil daha uzak yerlerde de çoğalabilmesini mümkün kılmaktadır (metastaz). Bununla birlikte bugüne dek elde edilen veriler kanserin oluşumunu önlemeye yönelik uygulamaların çok daha büyük başarılar getirebileceğine işaret etmektedir. Çünkü bütün kanser türlerinin %60'dan fazlasının önlenebilir çevresel nedenlere bağlı olduğu kabul edilmektedir.

    Kanser Nasıl Oluşur?

    Şimdiye dek onkoloji uzmanları kanseri hep doku hücrelerinin mutasyona uğrayıp tümöre dönüşmesi olarak tanımlıyordu. Ancak The Economist dergisinin kapağına taşıdığı kök hücre keşfi doğrultusunda kanserin artık "kontrolden çıkmış kök hücrenin yol açtığı bir durum" olduğu kabul ediliyor.



    Tümörlerin yapısında kök hücre bulunması bilim dünyası için beklenmeyecek bir sonuç. Çünkü kök hücreler sadece kök hücrelerin bölünmesiyle ortaya çıkabiliyor. Yani kanser oluşumu ilk olarak kök hücrede başlıyor. Bir kök hücrenin bölünerek çoğalması sonucu ortaya bir kök hücre, bir de doku hücresi çıkıyor. Eğer başta bölünen kök hücre "kontrolden çıktıysa" o zaman bu yeni doğan 2 hücre tümör oluşumu için çalışmaya başlıyor.

#06.11.2009 02:26 0 0 0


  • Kemoterapi tedavisinde beslenme

    Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü Uzman Diyetisyen Tuğçe Aytulu Kemoterapi sırasında genel beslenme ile ilgili önerilerini paylaştı.



    • Her türlü sebze çeşidini içeren bir beslenme şeklini benimseyin. Haftanın bazı günlerinde et ürünleri yerine kurubaklagilleri (nohut, mercimek, kurufasülye gibi) tercih etmeye çalışın. Ancak bazı tedavilerde gaz , şişkinlik görülebilir veya tedavi öncesinde geçirilmiş operasyonlar nedeniyle hassasiyet olabilir. Bu durumda kurubaklagillerden kaçınmak gerekebilir.Doktorunuza ve/veya diyetisyeninize danışın.

    • Günde en az 5 porsiyon her renkten olan sebze ve meyvelerden tüketin. Örneğin turunçgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve sarı kök sebzeleri karışık olarak gün içinde kullanın. Farklı renklerdeki sebze ve meyveler fitokimyasallar olarak bilinen sağlığı geliştirici öğeler içerir.

    • Hergün yüksek posa içeren gıdalar tercih edin; örneğin kurubaklagiller, tam tahıllı ekmekler, bulgur gibi tahıllar

    • Özellikle hayvansal kaynaklı yüksek yağlı gıdaları sınırlayın. Az yağlı süt ve süt ürünlerini tercih edin. Düşük yağlı pişirme tekniklerini kullanın. Buğulama, haşlama yöntemlerini deneyin.
    • Tuzlanmış, tütsülenmiş ve turşu gibi salamura gıdaları daha az tercih edin.

    • İdeal kilonuzu koruyun ve fiziksel olarak aktif olun.

    • Alkol alıyorsanız kontrollü miktarlarda tüketin.

    • Gıdaları güvenli ve sağlıklı yöntemlerle saklayın.

    • Marketten alışveriş yaparken gıdaların çeşitliliğine dikkat edin.

    Kemoterapi sonrasında kan değerleri düşerse beslenme etkilenir mi?
    Tedaviye bağlı olarak kırmızı kan hücreleri veya beyaz kan hücreleri düşebilir. Bu durumda yorgunluk, halsizlik görülebilir. Ayrıca vücut enfeksiyonlara daha yatkın hale gelebilir. Bu nedenle beslenmede alınacak önlemlerin başında gıdaların ve yemek yenen malzemelerin temizliği gelir. Ayrıca eller yemek hazırlarken ve yemek yemeden önce sabunla ve iyi yıkanmalıdır. Dışarıda yemek yerken çiğ sebze ve meyveler, mayonezli soslar tercih edilmemelidir. Evde çiğ sebze ve meyve yenmeden önce de sirkeli suda bekletilmelidir ve bol suyla yıkanmalıdır.Yemeklerin buhar basınçlı tencerede(düdüklü tencerede) pişirilmesi tercih edilmelidir. Bu sayede beslenme açısından enfeksiyonlardan korunmak kolaylaşır.

    Kemoterapi sonrasında bulantı ve kusma varsa neler yapılabilir?
    Bulantı ve/veya kusma kemoterapi veya radyoterapi nedeniyle olabilir. Eğer kemoterapi nedeniyle ise tedaviyi aldığınız gün başlayabilir ve sonrasındaki 3 gün veya daha uzun süre devam edebilir. Ancak bazı tedavilerde bulantı ve kusma hiç olmayabilir. Ayrıca her tedavi her hastada bu etkilere sebep olmayabilir. Kemoterapide bulantı ve kusmanın olası diğer nedenleri arasında yoğun ağrı, halsizlik, hastalık, ilaçlar ve stres de olabilir.

    Beslenmede bulantı ve kusmaya karşı alınabilecek önlemler;
    - Günde 3 büyük öğün yerine daha küçük porsiyonlardan oluşan 6-8 öğün yemeyi tercih edin.

    - Ağzınızdaki kötü tadı uzaklaştırmak için ağzınızı yemekten önce 1 tatlı kaşığı karbonat,3/4 tatlı kaşığı tuz ve 1 bardak ılık sudan oluşan karışımla çalkalayın.

    - Baharatlı ,acılı ve sıcak yemekler yerine yumuşak, oda ısısında veya ılık yenebilen gıdaları tercih edin.

    - Aşırı tatlı, yağlı, baharatlı gıdalar bulantınızı arttırabilir.

    - Mümkünse sakin bir ortamda yemek yiyin. Huzurlu bir atmosferde yemek sizi sakinleştirir ve yemenizi kolaylaştırır. Oda havalandırılmış olmalı ve ortamda yemek kokusu olmamalıdır.

    - Gün boyu meyve sular, tuzsuz ayran içilebilir.

    - Mentollü, limonlu şeker gibi şekerler bulantınızı hafifletebilir ve ağzınızdaki kötü tadı azaltabilir.

    - Eğer çok miktarda kusuyorsanız dehidratasyon(vücuttan elektrolit ve sıvı kaybetme) önemli bir sorun olabilir. Bu sürede sıvı almaya çalışın ancak bu biraz zor olabilir. Kustuktan sonra ağzınızı suyla çalkalayın. Bir süre bekledikten sonra elma suyu, ılık tavuk suyu çorba, komposto gibi içecekler tercih edebilirsiniz. Eğer yeterli miktarda sıvı alamıyorsanız mutlaka doktorunuza danışın.

    Ağızda acı ve metalik tat oluşuyorsa bunu azaltmak için neler yapılabilir?
    • Şekersiz limonlu naneli şekerler yiyebilir veya sakız çiğneyebilirsiniz.

    • Yemeklerinizi fesleğen, biber, biberiye gibi baharatlarla veya sarımsak gibi lezzet vericilerle, ketçap veya hardal gibi soslarla tatlandabilirsiniz.

    • Metal çatal, bıçak yerine plastik malzemeler kullanabilirsiz.

    • Yemeklerinizi limon, sirke veya turşularla birlikte kullanabilirisiz. Ancak ağzınızda veya boğazınızda yara varsa bunlar sakıncalı olabilir.

    • Eğer kırmızı et yemekte zorlanıyorsanız proteinden zengin diğer yiyecekleri tercih edebilirsiniz. Örneğin kurubaklagiller(kurufasülye, mercimek, nohut gibi), balık, yumurta, tavuk, hindi, süt, yoğurt, ayran, soya sütü

    • Taze meyveleri dondurma, yoğurt veya sütle blendır yapıp içecek haline getirebilirsiniz.

    Kemoterapi bittikten sonra hastalığın tekrarlamasını önlemede yardımcı olabilecek beslenme önerileri
    • İdeal vücut ağırlığınızda olun.

    • Hafif tempolu egzersizler yapın ve bunu ömür boyu sürdürün.

    • Yeterli ve dengeli beslenin. Besin çeşitliliğine dikkat edin.

    • Yağ tüketimini azaltın, yağlı etlerden mümkün oldukça uzak durun. Doymamış yağ asidi içeren yağları (soya, zeytinyağı, mısırözü, ayçiçeği, kanola yağı ) tercih edin.

    • Et ürünlerinin yağsız olanlarını tercih edin.

    • Aşırı tuzdan sakının. Günlük tuz tüketimi 5-6 gram olmalıdır.

    • Turşu ve salamura gibi fazla tuzlu yiyecekleri az miktarda tüketin.

    • Kabuklu yenebilen meyveleri, kabuklarıyla birlikte tüketin. Bu sayede daha fazla posa almış olursunuz.

    • Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin. Koyu yeşil yapraklı ve sarı renkli sebzeleri tüketmeye özen gösterin.

    • Sebze yemeklerini az suda veya kendi suyu ile pişirin ve hemen tüketin.

    • Haftada 2 porsiyon kurubaklagil yemekleri tüketin.

    • Ekmeğin tam tahıllı olanını tercih edin.

    • Kalsiyum bakımından zengin olan gıdalardan az yağlı olanları tercih edin. Günde 2-3 bardak yağı azaltılmış süt ve/veya süt ürünleri ile beslenin.

    • Kimyasal koruyuculu hazır yiyecekler yerine doğal besinlerle beslenmeyi tercih edin.

    • Besinlerin saklama koşullarına dikkat edin.

    • Yiyecekleri hazırlarken kızartma, kavurma, tütsüleme yerine ızgara, fırında, buğulama, haşlama gibi pişirme yöntemleri kullanın. Mutlaka kızartma yöntemiyle pişirmeniz gerekiyorsa 150 derecenin altında ve çok az yağ ile pişirin.

    • Alkol kullanmamayı tercih edin. Eğer alkol kullanılıyorsa kadınların günde 1 kadeh, erkeklerin ise 2 kadehle sınırlaması gerekir.

#06.11.2009 02:26 0 0 0



  • Kanser Hücresi Uysallaştırılıp Hapsedilecek

    Genlerin elektrik düğmesi gibi çalışan RNA molekülüyle kanser olduğu yerde kalacak, metastaz yapamayacak.

    Yani oradan oraya zıplayan agresif kanser hücresi uysallaştırılıp hapsedilecek.
    RNA interferansı yani RNA düzenleyici moleküller, onkolojide son yılların en önemli gelişmelerinden biri olarak görülüyor.
    Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir bu gelişmeyi, "Önümüzdeki 3-5 yıl içinde RNA'ya yönelik tedavi ajanları geliştirilecek ve en önemli silahlarımızdan biri olacak" şeklinde özetliyor.
    İstanbul Bilim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Demir, RNA molekülünün kanser hücresinin çalışma mekanizması açısından neden önemli olduğunu ntvmsnbc'ye anlattı.



    KANSER GENLERİ KAPATILACAK
    "Bugüne kadar, 'Genetik materyal olarak DNA'dan üretilen moleküller hücrenin çalışmasını sağlar' diye düşünüyorduk. Halbuki hücrenin genetik materyalinin kullanımını sağlayan RNA ara molekül grubu var. Son yıllarda hücrenin içinde bulunan genlerin hangisinin çalışacağını, hangisinin duracağını, hangisinin aktif, hangisinin pasif olacağını belirleyen en önemli unsurun RNA molekülleri olduğunu gördük.
    Normalde hücre fizyolojik regülasyonunu yaparken bu RNA moleküllerini kullanıyor. Yani RNA molekülleri işin içine girerek, deyim yerindeyse genlerin elektrik düğmesi gibi açılıp kapanmasını sağlıyor. Bazı genleri açıyor, bazılarını kapatıyor ve hücre içinde bir armoni sağlıyor."
    Bu bilgi, kanserle ilgili bir geni kapatarak kanserli hücreyi inaktif hale getirmenin mümkün olduğu anlamına geliyor.
    "Gelişmeyle, RNA molekülleri hedeflendiğinde hücrede açık olmasını istemediğimiz genleri kapatabileceğimiz fikri ortaya çıktı. Artık RNA moleküllerini hedefleyerek huysuz, saldırgan ve çevreye metastaz yapan kanser genlerini kapatabiliriz.
    Yıllarca süren laboratuvar araştırmaları bunun mümkün olduğunu gösterdi. Yani RNA moleküllerini hedeflediğiniz ve doğru etkileyebildiğiniz zaman, kanserle ilgili bir geni kapatarak o hücreyi oraya hapsedebiliyorsunuz. Bunun adına RNA interferansı dendi, yani kanser genlerini kapatmak."

    GENETİK GEÇİŞ ENGELLENECEK Mİ?
    Onkolojinin molekülleri geliştirmeye ve RNA üzerine yapılacak tedavileri inşa etmeye çalıştığını vurgulayan Prof. Demir, 'Henüz klinik kullanımdan uzak bir laboratuvar verisi ama bugün kullandığımız bütün ilaçlar bir dönem laboratuvar çalışmasıydı. Bunlar çok güçlü silahlar olarak karşımıza çıkacak"diye konuştu.
    Prof. Demir, kanserlerin yüzde 5 ile 10'unun genetik olduğunu belirtiyor. Örneğin, genetik geçişli bir meme kanseri hastasının, anne veya kız kardeşlerinde kanser yapan genler hapsedilirse, bu kişilerde kanser olasılığı sıfırlanabilecek mi, yani genetik geçişin önü tamamen kesilebilecek mi?" sorusuna Prof. Demir'in cevabı:

    KANSER BAŞKA ORGANA GEÇEMEYECEK
    "Teorik olarak mümkün ama pratik olarak henüz bu noktada değiliz. Yani RNA düzenleyici moleküller insanlarda kullanılacak ilaçlar haline getirildiğinde, bu söylediğiniz gerçekleşecek ve kanserin genetik geçişinin önü kesilebilecek.
    Aynı zamanda şu da olacak; kanserli hücrede bazı genler açık olduğunda metastaz yaptığını biliyoruz. Eğer kanser hastasına o genleri kapatacak RNA tedavisi verirsek, metastazın önüne geçebiliriz. Kanser hücresi bulunduğu organda kalır ama hiç bir zaman başka bir organa geçemez. Yani RNA tedavisi sayesinde kanseri ehlileştirebilir ve uysallaştırabiliriz."

    ORGAN ALINMASI TAM KORUMA SAĞLAMIYOR
    RNA molekülü kanserli hücrelerin kültür ortamlarında geliştirildi, hayvan çalışmaları sürüyor. Klinik çalışmaların da yakında başlayacağını belirten Prof. Demir, "Anne veya kız kardeşinde meme kanseri olan kadınlar memelerini ve rahimlerini aldırıyor, bu sizce doğru bir yaklaşım mı?" sorusuna ise şöyle cevap veriyor:
    "Kanser riski taşıyan doku veya organın alınması yönünde bir yaklaşım var, Türkiye'de de bunu uygulayan aileler bulunuyor. BRCA1 ve BRCA 2 genlerinde mutasyon olduğu zaman ailevi meme kanseri oluyor ve bu hastaların ailelerinde yaşam boyu meme kanseri görülme riski yüzde 80'lere çıkıyor. Ama bu sadece meme değil, yumurtalık veya karın içi kanseri şeklinde de olabiliyor. O nedenle memelerin alınması tam bir koruyuculuk oluşturmuyor.

    KANSERİN GENETİK OLUP OLMADIĞI BELİRLENİYOR
    Ayrıca korunmak amacıyla meme ve yumurtalıkların alınması çok büyük bir operasyon ve genellikle yaşam kalitesini bozacak getirileri oluyor. Mesela kadın 30 yaşında menopoza sokulduğunda kemik erimesi ve kalp hastalığı riski artar. Onun için bu yaklaşımı kural olarak ortaya koymamak, kişi ve aile bazında değerlendirmek lazım."
    Hastanın kanından kanserin genetik olup olmadığına bakılıyor. Hastada genetik mutasyon yoksa aile üyelerinin test yaptırmasına gerek kalmıyor. Aksi taktirde aile üyeleri de mutasyon açısından taranıyor ve nasıl bir takip programı oluşturulacağı belirleniyor. Test, üniversite hastanelerinde yapılabiliyor
#06.11.2009 02:27 0 0 0


  • Kanser'de erken tanıda 15 belirti

    Yapılan araştırmalar, özellikle kadınların erkeklere oranla kanser belirtilerini dikkate almadıklarını, yıllık kontrollerini yaptırmadıklarını ve bu nedenle de erken tanıda geç kaldıklarını ortaya çıkardı.



    Kanserin önceden görülen semptomlarını görmezden gelen birçok kişinin, erken tanıda geç kaldığı için çeşitli kanser türlerinin tedavisine geç başlandığı belirtiliyor. Bazı belirtilerin ciddiye alınarak kanseri erken dönemde yakalama şansı olduğunu söyleyen araştırmacılar, dikkat edilmesi gereken belirtileri ise şöyle sıralıyor:

    1. Nedensiz kilo kaybı: kadınlar, çaba harcamadan kilo verdiklerinden çok sevinirler. Ancak uzmanlar, istenmediği halde kontrol dışı kilo vermenin kanserin önemli belirtilerinden biri olduğunu söylüyorlar. Özellikle bir ay içinde 5 kilo ve fazlasını verirseniz, birşeylerden şüphelenmek gerekiyor. Böyle bir durumda doktora başvurmalı ve gerekli testleri yaptırmanız gerekiyor.

    2. Şişkinlik: Özellikle kadınlarda görülen şişkinlik, yumurtalık kanserinin belirtilerinden biridir. Yumurtalık kanserinin diğer belirtileri ise karın ağrısı ya da pelvis ağrısı, çok fazla yemek yenmediği halde doygunluk hissi ve üriner sistem problemleridir.
    Sürekli olarak idrara çıkma da bu belirtiler arasındadır. Eğer şişkinlik problemi her gün görülürse ve birkaç haftadan fazla sürerse mutlaka bir uzmana görünmek gerekiyor.

    3. Göğüslerde değişiklikler: Kadınlarda regl döneminde göğüslerde yaşanan değişiklikler dışında eğer göğüste kızarıklık, deride kalınlaşma, pütürleşme görülüyorsa ya da göğüs ucunda şekil değişiklikleri olduysa mutlaka bu işaretleri ciddiye almak gerekiyor. Bunun dışında kadınların her ay kendi kendine göğüs kontrolü yapması gerekiyor. Bu kontrol sırasında göğüste görülen ve ele gelen şişkinlikler varsa vakit kaybetmeden doktora gidilmeli.

    4. Kanama: Özellikle düzenli adet gören kadınlarda meydana gelen ara kanamalar ciddiye alınmalı, çünkü bunlar kanser belirtisi olabilir. Ayrıca menopoz döneminde görülen kanamalar da şüphelenilmesi gereken durumlardandır. Yine bu belirtiler de jinekolojik kanserlerin habercisi olabilir.

    5. Cilt değişimleri: Herkes cilt kanseri için benler ya da güneş lekelerinden şüphelenmesi gerektiğini bilir. Fakat ciltteki değişimler sadece bunlarla sınırlı değildir. Cildiniz de yersiz kanamalar, cildin hassasiyet kazanması gibi değişiklikler de kanser için önemli belirtilerdir.

    6. Yutma zorluğu: Eğer yeme alışkanlıklarınız değişmediği halde yutkunma zorluğu yaşıyorsanız ve sürekli olarak çorba gibi sıvı gıdalar tüketmeye başladıysanız şüphelenmelisiniz. Çünkü, bu belirti çoğunlukla yemek borusu kanserinin habercisi olabiliyor.

    7. Dışkıda kan: Dışkıda kan kolon kanserinin belirtileri arasındadır.
    Çoğunlukla hemoroid olarak şüphelenilen ve görmezden gelinen bu belirtiyi hafife almamalısınız. Böyle bir durumdan şüphelendiğiniz zaman doktora başvurmalısınız. Teşhis için kolonoskopi yaptırmanız gerekebilir.

    8. Şiddetli karın ağrısı ve depresyon: Karın ağrısıyla birlikte depresyona giren kadınların mutlaka check up yaptırması gerektiğini söyleyen araştırmacılar, depresyon ve pankreas kanseri arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyorlar.

    9. Hazımsızlık: genelde hamile kadınlar kilo almaya başladıkları andan itibaren hazımsızlıktan şikayet ederler. Ancak, ortada hamilelik gibi bir durum yoksa hazımsızlık mide, yemek borusu ya da gırtlak kanserinin belirtisi olabiliyor.

    10. Ağızda değişiklikler: Özellikle sigara içenlerin dikkat etmesi gereken ağızdaki beyaz yaralar ya da dildeki beyaz lekeler ağız kanserinin erken belirtileri arasındadır. Böyle bir durumda diş hekiminize ya da uzman bir doktora danışmanız gerekiyor.

    11. Ağrı: Sürekli olan ve uzun süre devam eden ağrılar şüphelenmeniz gereken durumlar arasında yer alıyor. Bir yeriniz sürekli aynı şekilde ağrıyorsa ve geçmiyorsa ihmal etmeden bir doktora gitmelisiniz.

    12. Lenf bezlerinde değişiklik: Kol altınızda ya da boğazınızda yutkunurken lenf bezlerinde zorlanma ya da bir şişlik hissederseniz hastalıktan şüphelenmeniz gerekebilir. Eğer şişlikler bir ay içinde giderek büyüyorsa risk olduğu anlamına geliyor. Bu durumda biyopsi yaptırmanız gerekebilir.

    13. Ateş: Grip ya da bir enfeksiyonda kaynaklanmayan bir nedenden dolayı ateşleniyorsanız, kanserden şüphelenmelisiniz. Ateş çoğunlukla kan ve lenf kanserinin erken dönemde görülen belirtisidir.

    14. Yorgunluk: Diğer birçok hastalığın belirtisi olan yorgunluk, kanserin de belirtileri arasında yer alıyor. Genel olarak kanserin ileri aşamalarında görülebildiği gibi erken dönemde şikayetler arasında yer alabilir. Yorgunluk özellikle mide, kolon ve kan kanseri belirtilerindendir.

    15. Öksürük : Öksürük çoğunlukla grip, nezlenin belirtisi olarak kabul edilir. Fakat öksürüğünüz üç ya da dört haftadan fazla sürüyorsa, şüphelenmeniz gerekiyor. Böyle bir durumda özellikle de bir sigara tiryakisiyseniz doktorunuzdan boğazınızı kontrol etmesini, akciğerlerinize bakmasını istemelisiniz.
    __________________

#06.11.2009 02:27 0 0 0