Bekir Sıtkı Sezgin

Son güncelleme: 07.11.2009 20:01
  • Bekir Sıtkı Sezgin 1 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul'un Şehremini semtinde doğdu. Babası Hafız Hüseyin Efendi (1899-1969), annesi Feride Hanım'dır. 1942 yılında ilk öğretime başladı, lisede okurken babasının teşviki ile başarılı bir sınav vererek İstanbul belediye Konservatuarı'na giren B. Sıtkı Sezgin buradan mezun oldu. 1956 yılında Denizli'de vatani görevini tamamladıktan sonra 1958'de İzmir'e yerleşti.
    1959'da İzmir Radyosu'nun sınavını kazanarak 'yetişmiş sanatkar' olarak göreve başladı. Ayni yıl içinde solist, bir diğer sınavla da 'Birinci sınıf ses sanatkarı' ünvanını aldı. 1967 yılından itibaren aynı kuruluşta stajyer sanatkarlara öğretmenlik yaptı. 1973'de İzmir Radyosu'nda 'Klasik Koro Şefi' oldu. 1976'da İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Öğretim Üyeliği'ne getirildi. Aynı tarihlerden başlayarak İstanbul Radyosu ses sanatkarlığını, Küçük Koro Şefliği'ni ve TRT Merkez Denetleme Kurulu üyeliği'ni birlikte yürüttü. 1980 yılında TRT'den emekli oldu ve konservatuardaki görevinden ayrıldı. 1971-1983 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinde dini ve dindışı musikimizle ilgili konserler verdi. 1985 yılında özel bir anlaşma ile İ. T. Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nda öğretim üyeliğine başladı.

    Bekir Sıtkı Sezgin, musiki ve din kültürü yüksek bir aileye mensuptur. Sesi çok güzel olan babası Hafız Hüseyin Efendi, Hafız Hasan Akkuş, Fatih Camii imamı Ahmed Rasim Efendi (Filibeli Arap Hafız), Hafız Ahmed Efendi, Hafız Sadettin Efendi'lerden musiki dersleri alarak müziğe başlamıştır. 1946-1948 yılları arasında İzmir'deki teyzesinin yanına gittiği zamanlarda Hisar Camii'nde Rakım Elkutlu ile tanışır ve onun eserlerini kendisinden öğrenir. Bekir Sıtkı Sezgin'in annesi Feride Hanım'ın da sesi güzeldi ve ud çalardı, anneannesinden din dışı eserler meşk eden B. S. Sezgin'in güzel sesini ve yeteneğini ilk kez babası fark etmişti. Çok küçük denecek yaşlarda , henüz 3-4 yaşlarında iken sokakta babası ile dolaşırken babasını evlerinin yakınında bulunan kahveye sürükler, gramofonun yanına oturur ve saatlerce plak dinlerdi. Üç buçuk yaşında 'Hıfz'a başlayan Bekir Sıtkı Sezgin 'Hıfz'ı beş yaşında tamamladı. Ortaokulun son sınıflarına kadar özel musiki eğitimi aldı ve dini musikimizin her formuna ait eserler meşk etti, az çok bilgi sahibi oldu. Bu dersler babası tarafından yeterli bulunmadı ve mevlidhan Hafız Mecid Sesigür, Laleli Camii Başmüezzini Hafiz Numan, Nuruosmaniye Camii İmamı Hafiz Hasan Efendi'den na't, mevlid, Ezan, talim, mahrec-i huruf dersleri aldırttı ve ardından 'Bu zamana kadar musikiyi sana pratik olarak öğrettik. Şimdi ilmi yönden öğrenim görmenin zamanı gelmiştir. "Hadi bakalım ! Konservatuar imtihanına gir, muhakkak en iyi derece ile kazanacaksın' diyen babasının sözleri onun sınava girmesini ve başarılı olarak kazanmasını sağlamıştır.

    B. Sıtkı Sezgin babası için bu sebeple, 'Hasılı babam, benim hem sebebi hayatım, hem öğretmenim, hem mürebbim, hem de arkadaşım olmuştur' demiştir. Dersler devam ettiği sürede anneannesinden de din dışı eserler öğreniyordu. Toplum içinde ilk musiki icrası denemesini dokuz yaşında iken 'Tevhid Bahri'ni okuyarak yapan B. Sıtkı Sezgin, aile ve dost meclislerinde bildiği eserleri okuyarak takdir edilirdi. Konservatuar süresince öğrendigi eserlerin çoğunu din dişi eserler oluşturuyordu. 1959 yılından sonra İzmir'de Zakirbaşı İlhami, Manisalı Hafız Ahmed, Mübaşir Kemal, Hafız İsmail Efendi'den bilmediği klasik eserleri, tevşih, durak, tavır ve üslup öğrenen büyük üstad, bütün bu titiz derslerin ve uğraşların sonucunda usta bir ses icracısı olarak kendisine üstün bir zemin hazırladı.

    Bekir Sıtkı Sezgin, 1964 yılında İzmir'de evlendi. 1965'de H. Kudsi, 1967'de H. Siyami, 1969'da F. Hümeyra adlı çocukları dünyaya geldi. Büyük üstad 10 Eylül 1996 tarihinde vefat etti.

    Üstad musiki öğrenmek ve öğretmek konusunda şunları belirtiyor;'. . . . Eğer insan en iyi ses ustalarını, en iyi yorumcu ve icracıları dinler ve onlara hizmet ederse, ancak o zaman Türk Musikisi'nin makamlarla ilgili yapısını ve perdelerini iyi anlayıp kavrayabilir. Yoksa öğrencilere falan dörtlü ile falan beşli birleştiği zaman şu makam olur deyip, o diziyi iki portelik bir temrin içinde terennüm etmekle musiki öğrenilemiyor ve öğretilemiyor. Böyle olunca mekanik bir musiki öğretimi verilmiş olur ki, onda da ruh yoktur, ruhsuz da musiki olmaz. '
#07.11.2009 20:01 0 0 0