Atatürk şeriati övdü, dini kullandı

Son güncelleme: 17.12.2010 13:32
  • "Atatürk şeriati övdü, dini kullandı"
    Taha Akyol'a göre Atatürk dini, Milli Mücadele yıllarında siyaseten kullandı. "Kanun-i Esasi'miz Kur'an'dır... Allah'ın emirlerine uymadığımız için geri kaldık" dedi.

    Gazeteci-yazar Taha Akyol, Lenin'e "Bolşevik rejim kuracağım" diye haber gönderen, Milli Mücadele'de "Abdülhamit'ten daha İslâmcı" davranan, Büyük Taarruz öncesi "Türkiyeliler" derken savaşı kazanınca "Büyük Türk milleti" demeye başlayan, dönemindeki 16 Kürt isyanı karşısında "sertlik yanlısı" ve asla eleştirilemeyen, otoriter Atatürk'ü Neşe Düzel'e anlattı.

    "Atatürk dini, Milli Mücadele yıllarında siyaseten kullandı. "Kanun-i Esasi'miz Kur'an'dır... Allah'ın emirlerine uymadığımız için geri kaldık" dedi."

    "Meclis'i öyle bir İslâmi gösterişle açtı ki, Atatürk'e göre çok muhafazakâr olan Karabekir "bu kadarı fazla" dedi. Bunu, ahaliyi kazanmak için yaptı."

    "Milli Mücadele'den sonra ise laiklik yolunda ilerledi. "Biz gökten indiği zannedilen kitaplara göre değil, hayatın gerçeğine göre politika yapıyoruz" dedi."

    Neşe Düzel / Taraf

    * * *

    NEŞE DÜZEL: Atatürk hilafete de son verdi. Hilafetin kaldırılması nasıl tepkilere yol açtı?

    TAHA AKYOL: Hilafetin 1924'te kaldırılmasına en önemli tepki Şeyh Sait İsyanı'dır. Sünnilikte devlete, sultana isyan etme geleneği yoktur. Bu yüzden Mustafa Kemal gibi ülkeyi kurtaran bir başkomutana, laik otoriteye Anadolu'da isyan olmadı. Ama hilafet kalkınca Şeyh Sait İsyanı oldu.

    Atatürk'ün dinle ilişkisi nasıldı?

    Başta beri emsallerine göre din anlayışı daha mesafelidir ama dinin toplumsal ve siyasi açıdan öneminin de farkındadır. Atatürk dini siyaseten kullanmayı çok iyi başardı. Atatürk'ün şeriatı öven sözleri vardır. Mesela "Bizim kanun-i esasimiz (anayasamız) Kur'an-ı Kerim'dir" dedi. "Allahın emirlerine uymadığımız için geri kaldık" da dedi. Ayrıca, "Hz. Muhammed'in yüce şeriatı" diye yaptığı konuşmalar var. "Cenab-ı Hak insanları yaratırken" diye bir konuşması var. Bu konuşmalar hep Milli Mücadele sırasında oldu. Atatürk, "antiemperyalizm" sözlerini de hep Milli Mücadele sırasında söyledi.

    Milli Mücadele'den sonra nasıl değişti?

    Milli Mücadele'den sonra ise laiklik yolunda ilerledi. Zaten "anayasamız Kur'an'dır" diyerek laiklik olur mu? Olmaz. O zaman da, "Biz gökten indiği zannedilen kitaplara göre değil, hayatın gerçeklerine göre politika yapıyoruz" dedi. 1937'de Meclis'i açış konuşmasında, "tabiat insanı yarattı" dedi. Ama şu var! Atatürk'ün orada öyle, burada böyle söyleyen biri gibi görünmesi beni rahatsız eder. Çünkü onu böyle ele almak, bizi bilimsel tarih analizinden uzaklaştırır. Biz, dönemlerin nasıl değiştiğini ve bu değişimleri Mustafa Kemal'in nasıl etkilediğini ve kendisinin de yaşanan değişimlerden nasıl etkilendiğini incelemeliyiz. Mesela Atatürk Libya'da savaşırken imparatorluk için savaşıyordu. O dönemde Padişah Vahdettin'e "ayağınızın tozuna yüz sürmeye hasretim" gibi Anadolu'dan gönderdiği telgraflar vardır.

    Padişaha mı yazıyor?

    Tarihçi Sina Akşin, "Bunu yazan M. Kemal olmasa, neredeyse 'bende' üslubuyla yazılmış diyeceğim" diyor. Ama M. Kemal o dönemde de saltanata karşıdır. Benim, onun 'kurmay' tarafı dediğim de budur zaten. O günün şartlarının taktiğini uyguluyor o. Mesela arkasından da Lozan'da İngilizlere karşı İslâm'ı kullanıyor. Ayrıca İngilizleri yumuşatmak için "Avrupalı Türkiye" tanımına da başvuruyor. "Avrupa'nın hududu Türkiye'nin doğusunda biter" diye konuşmalar yapıyor. Avrupa'da faşizm güçlenmeye başlayınca da İngilizlerle müthiş bir ittifak çalışması yapıyor. sol Kemalistler, Atatürk'ün 1930'larda İngiltere ile ittifak yapmak için nasıl canla başla uğraştığından hiç bahsetmiyorlar, İsmet Paşa'yı suçluyorlar.

    Niye?

    Bu, ideolojik davranmaktır. Sol Kemalistler, "Atatürk hiçbir emperyalist devletle ittifak yapmadı. Saat dokuzu beş geçe emperyalizm Türkiye'ye girdi. Çünkü, İnönü geldi" diyorlar. Oysa Atatürk İngiltere'yle ittifak yapıyordu, ömrü yetmedi. 1939'da İnönü ittifakı imzaladı. Zaten biz hep 1920'lerden bahsediyoruz. 1930'lardan hiç bahsetmiyoruz. Bu tarihçilik değildir.

    Ama şundan da pek söz etmeyiz. 23 Nisan 1920'de Meclis'i dualarla açtığı anlatılır. Atatürk niye yaptı bunu?

    Meclis'i öyle bir İslâmi gösterişle açtı ki... Atatürk'e göre çok muhafazakâr olan Karabekir bile "bu kadarı fazla" dedi. Mesela Meclis'in 22 nisan perşembe günkü açılışını 23 nisan cumaya aldı. On beş gün önceden telgraflarla Anadolu'ya genelgeler gönderdi. "Meclis'i cuma günü açacağız, bunun için şu kadar dua okunacak. Şu kadar nafile namazı kılınacak ve bunlar camilerde cemaate ve meydanlarda halka ilan edilecek" dedi.

    Meclis'i niye İslâmi gösterilerle açıyor?

    Bu politik bir davranış. İstanbul'da halife var ve Milli Mücadele'nin aleyhine fetva yayınlamış. Mustafa Kemal'in o dönemde bütün ahalinden destek toplayabilmesi için, kendisinin o fetvada anlatıldığı gibi "şeriata ve halifeye karşı çıkan biri" olmadığını, aksine şeriatı ve halifeyi kurtarmaya çalışan biri olduğunu ispat etmesi lazım. Çünkü İstanbul'da yayınlanan fetvalardan ötürü Anadolu'da bazı iç isyanlar çıkıyor. Mustafa Kemal de, "hayır, ben İstanbul'un söylediği gibi laislâmi bir hareket değilim. Aksine ben daha İslâmi bir hareketim" mesajını vermek istiyor. Aradan iki yıl geçiyor ve Sakarya zaferi kazanılıyor. Meclis'te bir müezzin Mustafa Kemal'in gelişi şerefine ezan okumak istiyor. Onu haşlıyor. "Ezanın yeri burası değil, camidir. Oraya git" diyor. Gücü eline geçirince laikliğe doğru yürümeye başlıyor. Çünkü onun kafasındaki esas model Batılılaşmak!

    Atatürk'ün din adamlarıyla ilişkisi nasıldı?

    "Din adamlarını, hocaları sevmem" diyor ama özellikle Milli Mücadele sırasında İstanbul fetvasına karşı, o da 90 küsur imzayla din adamlarının fetvasını aldı. Böylece Milli Mücadele'yi İslâmi bakımdan meşrulaştırarak halkın desteğini almayı başardı. Din adamlarıyla ittifak zaferden sonra bozulmaya başladı. Zaten Atatürk için laiklik, demokrasiden önce gelir. Milli Mücadele sırasında İstanbul'dan yardım almak ve halkı etrafında toplamak için Abdülhamit'ten daha İslâmi bir politika uyguladı ama... O her zaman Batılı hayat tarzını benimsedi.

    Peki, demokrasiyi gözardı etmek Batılı hayat tarzıyla çelişmedi mi?

    Hayır. Çünkü Batılı hayat tarzının içinde mutlaka demokrasi vardır düşüncesi bizim bugünkü düşüncemizdir. O zamanki Batılı hayat tarzı "gardırop devrimi" denen türde bir Batılılaşmaydı. Şapka devrimi, balolar vb... Batılılaşalım derken, alt yapı devrimleri ve ekonomi fazla öncelikli değil. "Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirelim ama o nesiller Atatürk'ün sözlerine iman etsinler" inancı var. Unutmayın ki o dönemin Batısı aynı zamanda faşizmin yükseldiği bir Batı'ydı. Dünyada Büyük Buhran'dan sonra liberalizm gözden düşmüştü. CHP'nin altı oku müzakere edilirken, Atatürk, Şükrü Kaya'ya "Şükrü Beyefendi siz iktisadi doktrinler uzmanısınız. Liberalizm ne demek" diye soruyor. Şükrü Kaya, "Liberalizm sömürge ekonomisidir" diye cevap veriyor. Atatürk, "O zaman biz liberal olmayacağız" diyor.

    Atatürk liberalizmi Şükrü Kaya'dan mı öğreniyor?

    Liberalizmin ayrıntılarını bilmediği kanaatindeyim. Atatürk'ün okuduğu kitaplar daha çok dil ve tarih meseleleriyle ve ulus oluşturmakla ilgilidir. O'nun aydınlanma kaynağı Fransız jakobenizmidir, Voltaire'dir, Rousseau'dur. İngiliz liberalizmini okuyan ise İsmet Paşa'dır. Size Gagavuz Türklerinin olayını anlatayım. Hamdullah Suphi, "Türkçe konuşan Hıristiyan Gagavuz Türklerini Türkiye'ye alalım" diye rica ediyor. Atatürk kabul etmiyor. Ama Türkçe bilmeyen Boşnakları alıyor. Çünkü, din farkı sosyal entegrasyona engel olabilir diye düşünüyor. Bakın... Laik cumhuriyet, vatandaşını dine göre tanımlamıştır. Azınlık ne demektir? Gayrımüslim demektir. Kürt yok ne demektir? Türk ve Kürt, ikimiz de Müslümanız demektir.

    Vatandaşlık tanımını dine göre yapmak laiklik tanımıyla bağdaşır mı?

    Bu, dinin referans olarak alınması değildir. Bu, Müslüman ahalinin ulus-devlet için daha sağlam bir zemin oluşturduğunu düşünmekten kaynaklanan siyasi bir tavırdır. Müslüman ahaliye dayanan bir ulus-devletin daha sağlam olacağını düşündü Atatürk. Gayrımüslim Türkleri yani Gagavuzları almadı, ama Türkçe bilmeyen Boşnakları aldı. Anadolu o sırada boştu.

    Atatürk, dinin ve din adamlarının laiklik için bir tehlike olacağını mı düşünüyordu?

    Evet. Hem Atatürk'ün hem de onu takip eden Kemalistlerin "Laiklik elden gidiyor" endişeleri vardır. Kemalist yazar Yakup Kadri, Panorama romanını "Türkiye demokrasiye geçiyor, yobazlar iktidara geliyorlar ve ilericileri kıtır kıtır kesiyorlar" diye bitiyor. Bu bir psikolojiyi gösteriyor.

    Bu psikolojiyi kim yarattı?

    Resmî ideoloji yarattı. Kemalist yönetim halk yerine devlet güçlerine dayandı. Böyle olunca da halka şüpheyle bakıldı. Şevket Süreyya, "Kemalist bürokrasi, 1920'lerin ortasından itibaren halktan kopuk bir bürokratik hizip haline geldi" der.

    Atatürk döneminde mi bu hale geldi?

    Atatürk döneminde tabii... Muhalefet olmadığı için yönetimde sorumsuzluk ve yolsuzluk almış başını gitmiş. 1926'da Ahmet Ağaoğlu Atatürk'e bir rapor veriyor. "Paşam, partiniz yolsuzluğa battı" diyor. Atatürk halktan ne kadar kopulduğunu görüyor ve muhalif bir fırka kurmaya karar veriyor. "Bunlar yanlış giden işleri söylesinler ve iktidar kendini düzeltsin" diyor. Ama bu muhalefet partisi halkta öyle bir ilgi patlaması yapıyor ki, "rejim elden gidecek" kaygısıyla hemen partiyi kapattırıyor.

    Demokrat Parti örneği aslında Atatürk döneminde Serbest Fırka'yla mı yaşanıyor?

    Bu, tarihsel olarak da, kadro olarak da böyledir. Serbest Fırka'nın İzmir il başkanı Adnan Menderes'tir.

    Atatürk döneminde komünistler de baskıyla karşılaştı. Atatürk komünizm hakkında ne düşünüyordu?

    Komünizme karşıydı. Atatürk partisinin ideolojisini Kemalizm olarak benimsedi. Atatürk Kemalizm sözünü benimsedi ve kullandı. CHP'nin 1932 programında "partimizin fikriyatı Kamalizmdir" diye yazılıdır. Ses uyumu açısından o dönemde Kamalizm deniyor. Atatürk Kemalistti ve Kemalizm sözü onun döneminde geliştirildi.

    Daha sonra komünistleri yakalatacak olan Atatürk, Sovyetler Birliği ile Kurtuluş Savaşı sırasında çok dostane bir ilişki sürdürdü. O dostluğu sürdürürken de mi komünizme karşıydı?

    Kesinlikle karşıydı. Atatürk Sovyetlerle dostluk ilişkilerine her zaman önem verdi ama bu dostluğu Kurtuluş Savaşı sırasında bir ideolojik ittifak gibi pazarladı ve Sovyetlerden yardım aldı. Hatta Moskova'dan para ve silah yardımı almak için 1921'de komünist Bolşevik eğilimli halk zümresinin programını kendi halkçılık beyannamesi olarak yayınladı. Moskova'dan yardım alınmasaydı, Milli Mücadele belki başarılamazdı. Sakarya Savaşı bittikten sonra Moskova'nın yardımına ve Meclis'teki solculara ihtiyacı kalmadı ve solcular tutuklanmaya başladı. Mustafa Kemal pragmatiktir. Atatürk'ün bir politikacı olduğunu dikkate almak lazım.

    Politikacılığı dikkate alındığında ne değişiyor, ortaya ne çıkıyor?

    Mesela Atatürk'ün gazeteciler tarafından çok kullanılan bir sözü daha vardır... "Basın hürriyetinden ortaya çıkacak olan sakıncaların çaresi yine basın hürriyetidir" diye... Oysa Takrir-i Sükûn döneminde basının nasıl yasaklandığını gazeteci Ahmet Emin Yalman anlatır. Atatürk'ün politik şartlara göre söylediği sözler vardır. Bir de içinde bulunduğu şartlara göre yaptığı uygulamalar vardır. Mesela Atatürk ömrü boyunca milliyetçi oldu. Ama şartlara ve dönemlere göre, milliyetçiliğinin içeriği değişti. Bu içerik, zaman içinde Osmanlı milliyetçiliği, daha sonra İslâmi bir milliyetçilik, arkasından daha Anadolucu bir milliyetçilik, onun arkasından da daha Türkçü bir milliyetçilik oldu.

    Atatürk döneminde Kürtlerle, dindarlarla, solcularla, demokratlarla liberallerle devletin sorunlar yaşadığı görülüyor. Peki, Atatürk'ün destekçileri kimlerdi?

    Destekçileri ordu, bürokrasi ve o zamanın okumuşlarının ve hatta liberallerinin çok büyük bir bölümüydü. Bir de Cumhuriyet Halk Fırkası'nın tabanındaki esnaf, tüccar ve esnaftı.

    Atatürk'ün 1915'teki Ermeni tehciriyle ilgili görüşleri nelerdi?

    Atatürk 1915'teki Ermeni tehcirini savunmadı ama açıkça suçlamadı da. 24 Nisan 1920'de Meclis'te yaptığı konuşmada tehcir için eleştiri anlamında, "fezahat" yani "çok çirkin hadise" dedi. Ama 1921'de İstanbul Hükümeti, "Ermeni hadiselerini suçlayan bir bildiri yayınla" dediğinde, Mustafa Kemal İttihatçıları suçlamayı reddetti. Zira hem ileride başına geçeceği devlet suçlanmış olacaktı. Hem de Milli Mücadele'nin alt yapısını İttihatçılar oluşturuyordu.

    Sizce Atatürk'ün yönetimde yaptığı en büyük hata neydi?

    En büyük hatası Şeyh Sait İsyanı üzerine çıkarılan bir tür sıkıyönetim kanunu olan Takrir-i Sükûn'dur. Bu kanun sadece isyanın güç kullanılarak bastırılmasını sağlamadı. Muhalefeti ve basını da susturdu. Hükümete yargı yetkilerini tanıyan bu kanun çok sert uygulandı.

    Nasıl uygulandı?

    Sonunda tek partili cumhuriyet, eleştirisiz bir cumhuriyet oldu. Çünkü Takrir-i Sükûn dönemi, sorunların ekonomik ve sosyal olarak diyalogla çözülmesini dışlayıp, tek çözüm yöntemi olarak kuvvet kullanma alışkanlığını bu ülkede güçlendirdi. Sonuçta Takrir-i Sükûn Kanunu ve onun İstiklal Mahkemeleri bir gün son buldu ama bu dönemin yarattığı kuvvet kullanarak çözme alışkanlığı bu ülkede hep devam etti. Kazım Karabekir o sırada Meclis'te muhalif milletvekiliydi. Takrir-i Sükûn müzakereleri sırasındaki konuşmasında, "Eğer siz İstiklal Mahkemeleri'ni bir reform vasıtası sanıyorsanız, çok büyük bir hata içindesiniz" dedi.

    Takrir-i Sükûn ve İstiklal Mahkemeleri uygulaması bu ülkenin yaşadığı darbelerin, sıkıyönetimlerin, baskıların anası mıdır aslında?

    Elbette.

    İstiklal Mahkemeleri çok mu adam idam etti?

    Asker kaçakları hariç bin civarında idam oldu. İstiklal Mahkemeleri'ni en iyi tanımlayan Kemalist yazar Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'dur. Katibi olarak o, İstiklal Mahkemeleri için "tedhiş mahkemeleri" diyor. Yani "şiddet mahkemeleri, devlet terörü mahkemeleri" diyor.

    Neden bugün Atatürk'ü bir lider, bir insan gibi göremiyoruz? Neden Atatürk'ü hiçbir şekilde hata yapmayan biri gibi kabul ediyoruz?

    Atatürk doğal bir lider olarak algılanırsa, ya laiklik elden gider, ya ülke bölünür gibi korkular var. Aksine Atatürk doğal bir lider olarak algılanırsa ülke daha normalleşir. O yüzden Atatürk'ü tabu haline getirmek de yanlış, onun gibi milli bir lidere düşmanlık etmek de yanış. Atatürk'ün farklı dönemlerinde farklı politikalar uyguladığını bir görebilsek... Bu, bize, farklı politikalar uygulamanın Atatürk esprisine aykırı düşmediğini anlatacak ama... Onu tabu haline getirince, "ezelde de böyle, ebediyette de böyle, onu taklit etmekten başka bir yol yok" noktasına geliniyor. O da nedir? Sıkıyönetimdir, yasak-lamadır. Bakın... Eğer Cumhuriyeti Atatürk'ün sözleriyle tanımlarsanız ve cumhuriyetin Atatürk döneminde var olan cumhuriyet olduğuna inanırsanız, cumhuriyetin zamanla liberalleşmesini "yozlaşma, bozulma" gibi görürsünüz. Ama bazıları, tarihin bir evrim, bir değişim çizgisi olduğunu göremiyor. Oysa 1920'lerdeki Atatürk'ün cumhuriyetiyle 1930'lardaki Atatürk'ün cumhuriyeti bile birbirinden farklıdır. 1920'lerde devletçilik yoktu. 1930'larda devletçilik oldu.

    Neden özellikle darbeciler ve darbe yanlıları Atatürk'ün adını kullanıyor?

    Siyaset bilimci Metin Heper, "Atatürkçülük, Türkiye'de bir meşruiyet karizmasıdır" diyor. Çünkü Atatürk'e refere edilen her şey meşrulaşıyor. Darbecilerin meşruiyete ihtiyacı var. Atatürk deyince meşrulaşıyorlar.

    Neden en Atatürkçü kurum olarak ordu gösteriliyor?

    Birçok sebebi var. Bir, Mustafa Kemal, başkumandan olarak her askerin kendisini silah arkadaşı gibi göreceği bir tarihî figürdür. İki, bütün ordular eğitimlerinde devletlerinin zaferlerini incelerler. Bu, Mustafa Kemal'siz yapılamaz. Üç, Atatürk'ün döneminde ordunun Atatürk'e sadık olmasına bilhassa çok önem verildi. Atatürk'ün üniformalı resimleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yayımladığı beyannameler, Atatürk'ün subayların maaşlarıyla özel olarak ilgilenmesi, orduyla Atatürk arasında hem ideoloji hem meslektaşlık anlamında çok kuvvetli bir bağ meydana getirdi.

    Atatürkçülük tam olarak ne demek?

    Atatürkçülüğün temelinde, Kemalizm'in bütün tariflerinde şu üç unsur mutlaka vardır. Bunlar, pozitivizm, milliyetçilik ve otoriterliktir. Bilim dediğiniz zaman, Atatürkçülük pozitivisttir. Yurtseverlik dediğiniz zaman, Atatürkçülük milliyetçidir. Bu, geleneklere, dinî duygulara önem veren bir milliyetçilik yerine laik bir milliyetçiliktir. Küreselleşmeye, liboşlara yer vermemek dediğiniz zaman da, Atatürkçülük otoriter bir rejimdir.
#18.11.2009 23:37 0 0 0
  • Bu gibi haberler tek merkezden servis yapılır AKP medyasıda yazar.
    Zaten böyle bir kepazelik taraf denen CIA servisinde yazar.Ha gayret bakalım Türk insanının beyninden ATATÜRK'ü silip Firavunu yerleştirebilecekmisiniz.(sözüm malum medyayadır ,alp-perss kardeşime değildir)
#19.11.2009 07:56 0 0 0
  • yazı çok güzel bilgiler içeriyor alp_perss ..teşekkürler.

    Sayın İlbeyi abi_ bu bilgilerin cıa yada kgb yada mossad tarafından servis yapıldığını sanmıyorum..
    bu topraklarda yaşanmış hadiseler bunlar..ve zaman zaman konu oluyor
    hem ben bu soruların birçoğunu lise yıllarından beri kendi kendime sorup durmuşumdur..

    mesela ... Osmanlıyı kuranlar Atatürkçümü idiler ..yada
    İstanbulu fethedenler...

    YADA Çanakkaleyi geçilmez yapanların kaç tanesi Atatürk çü idi..
    yada;Dumlupınar da Sakaryada şehadete koşanların kaçı Atatürkçü idi..


    sorup dururdum kendi kendime
    aslında aklımda daha çok soru var ama

    Ama Menderesi asanların Atatürkçüler olduğunu biliyorum...
    Deniz gezmiş ve arkadaşlarını asanlarında ha keza

    Milletin tercihine razı olmayıp muhtıra verenlerinde;

    Belki bunları yapanlar Atatürk adını kullanarak yaptılar bu işleri .gerçekte Atatürkçü değillerdi belkide..

    Zaten sorunda burada....yazı birazda bunu anlatıyor..

    Tabu olmaktan çıkmalı..

    üniversite kapısından geri çevrilen gencecik fidanların geri çevrilme sebebi nedir sayın abim.. Ve NE ADINA..

    Laiklik ve Atatürkçülük adına değilmi sayın abim..

    belki bazı aklı_ evveller başka bir sebep gösterebilirler...ama işin aslı bu değilmi sayın Abi..


    bak şimdi başka sorularda geldi aklıma:)

    Acaba o Çanakkale ARSLANLARI bu memlekette böyle işler olacağını bilselerdi ?!!



    Ahh bir bilselerdi...
#19.11.2009 20:12 0 0 0
  • gamlıdan
    mesela ... Osmanlıyı kuranlar Atatürkçümü idiler ..yada
    İstanbulu fethedenler...


    Hayır gamlı kardeşim
    Osmanlıyı kuranlar ATATÜRK'çü değillerdi,ama Osmanlı bu toprakları kılıçla fethetti,şimdi bizde topu tüfeği bırakıp kılıçlamı savaşalım.

    gamlıdan
    Sayın İlbeyi abi_ bu bilgilerin cıa yada kgb yada mossad tarafından servis yapıldığını sanmıyorum..
    bu topraklarda yaşanmış hadiseler bunlar..ve zaman zaman konu oluyor

    İyi güzelde sevgili kardeşim
    Nasıl oluyorda savcıdan önce Taraf denen paçavra iddianameleri yayınlıyor,nasıl oluyorda Taraf ,savcı gibi suçlayıp hakim gibi karar veriyor.Nasıl oluyorda bütün yalan iftira aynı gün AKP medyasına dağıtılıyor.Ve bütün boyalı basın aynı haberi aynı gün manşetine taşıyor.Uyanmak lazım ,bakınız şuanda Alevi soydaşlarımızı kışkırtıp kendilerine zemin hazırlıyorlar.Yine iddia ediyorum,Taraf denen nifak yuvasının bütün haberlerini köşe yazılarını manşetlerini CIA,MOSSAT hazırlıyor bizim döneklerede altlarına imza atmak kalıyor.Takip edin Tarafın manşeti neyse AKP medyası aynı gün aynı manşeti atıyor.ALLAH kardeşlik duygularımızı dinamitlemeye çalışanlara fırsat vermesin.ALLAHA EMANET OLUN
#20.11.2009 08:22 0 0 0
  • okumam LAzım vakit yok o yüzden sonra yazim
#20.11.2009 08:23 0 0 0
  • karakız
    okumam LAzım vakit yok o yüzden sonra yazim
    Ciddimi söylüyorsun karakız.Çok büyük kayıp.
#20.11.2009 08:43 0 0 0
  • abi nedemeye ÇaLışıyorsun
#20.11.2009 08:44 0 0 0
  • zorLA okutup zorLA yorum yaptirma bana :D

    senin yorumunu $unun bunun yorumunu okuyabilirim de yazi uzun ondan okuyamam dedim bak inadim tuttu zorla okutcan :D

    yaw i$im doLu yapma etme noLur
#20.11.2009 09:05 0 0 0
  • karakız
    yaw i$im doLu yapma etme noLur

    Dolma yap bastırmalı kuru fasulye yap.İlbey abin senin yerinede yorum yapar.
#20.11.2009 09:12 0 0 0
  • tm msen yapadur ben $u hesaplarimi kontrol edip geLiyorum
#20.11.2009 09:13 0 0 0
  • Sayın İlbeyi abi...
    benim verdiğim Osmanlı , Dumlupınar ve Sakarya vs. örneklerindeki asıl amaç şu idi_

    Bu milletin evladı bu topraklar için bu bayrak bu vatan için ATATÜRKÇÜ değilken de canından varından yoğundan vazgeçebilmiştir..
    ( çıkıpta Türk ordusunu kılıç kalkanla techiz edelim demek istemedim...)


    Atatürkçü olduğunu iddia edenler vatansever oluyorlarda
    mesela.. çıkıp ;_Ben de Kazım Karabekirci yim_ dersem; vatanhainimi oluyorum..
    ben abraham lincoln cuyum yada georg washıngtoncuyum diyen bir amerikalı duyan varmı..yada ben toronagacıyım ve japonyayı ençok ben sever ve kollarım diyen bir japon göreniniz duyanınız varmı...

    Bu vatanı bu millet elele verip kurtarmadımı..kimin kimden daha fazla hakkı yada üstünlüğü var bir diğerine ..
    ünv. kapısından geri çevrilen ; o kızların dedeleri çanakkalede yoktu , dumlupınarda yoktu , sakaryada yoktu _ diyebilecek bir BABAYİĞİT varmı

    Birlerinin Atatürk adının arkasına sığınıp bu milletin evladına öyle yada böyle bir baskı kurma hakkı olmamalı...


    Bir devletin, bir milletin bekaası için gerekli olan enbüyük ilke ADALETTİR..



    ALLAHA emanet olun
#20.11.2009 23:11 0 0 0
  • gamlı
    ( çıkıpta Türk ordusunu kılıç kalkanla techiz edelim demek istemedim...)
    Bende söylediğiniz gibi kast etmedim zaten.Birilerinin gazetecilik yapacağım diye şu anda hayatta olmayan devlet büyükleri hakkında ,özelliklede zor bir virajdan geçerken insanlarımızın arasına mesafe koymak için çabalamaları suni gündem oluşturmaya çalışmalarının yanlışlığını ifade etmek istedim.Dedelerimiz Atatürkçü olup olmamaları günümüz şartlarında kıyaslanmasının mantıksığını ifade etmeye çalışdım.Çanakkale şehitliğinde kitabeler okunduğu zaman ,bu gün ben şuyum hayır ben ötekinin tarafındayım şeklindeki zihniyetin bu topraklar üzerinde yaşayan halkların tamamına zararı var.Bu ülke herkesin.Mehmetin,Mahonun,Şeyhmuzun,Temelin,Dursunun'dur.Bunun aksini iddia etmek ihanettir,aksini issia edenler haindir.Benim kişisel düşüncem budur.Allaha emanet ol gamlı kardeşim.Allah (cc)yar ve yardımcın olsun
#21.11.2009 09:09 0 0 0
  • Atatürk'ün Muhafız Birliği Başkanı,ilk Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti başkanı, ve ilk Kuvva- yı Milliye başkanı Giresunlu Topal Osman Ağa'yı Atatürk neden öldürtmüştür?.Onu da irdeleyelim bakalım...
    Topal Osman Ağa girdiği her savaşta hiç yenilgi almamıştır.Sonu ise bir suikastla öldürülmek olmuştur...
    Açıkçası; Osman Ağa kullanılmıştır..
    Bu mevzuyu irdelemek Benim de hakkımdır.Ben de Giresunluyum..


    noimage

    GİRESUNLU TOPAL OSMAN AĞA
#21.11.2009 09:26 0 0 0
  • Osman Ağa, Giresun'un Hacı hüseyin mahallesindeki köklü bir aile olan Feridunzadeler' dendir. Annesi Zeynep hanımdır. Osman Ağa ticaretle uğraşırken 1912 yılında Balkan savaşı başlamış, babası askerlik bedelini ödediği halde o, gönüllü bir birlik oluşturarak savaşa katılmıştır. Başarılarından dolayı yarbaylık rütbesine kadar yükselmiştir. Bu savaşlarda sağ ayağından ağır bir şekilde yaralanmış, tedavisinden sonra "GAZİ" ünvanı alarak Giresun'a geri dönmüştür.

    GAZİ TOPAL OSMAN AĞA

    -1884 Yılında Giresun'un Hacıhüseyin Mahallesinde doğdu.
    -1912 Yılında Balkan Harbine gönüllü katıldı. Sağ dizinden yaralanarak sakat kaldı ve 'TOPAL' lakabı ile anılmaya başlandı.
    -30 Kasım 1915'te gönüllü olarak Doğu Cephesinde Ruslara karşı savaştı.
    -Şubat 1918'de Giresun Belediye Başkanı oldu
    -Şubat 1919 Yılında Muhafazai Hukuk-u Milliye Cemiyeti Giresun Şubesini kurdu.
    -1919 Yılında İstanbul Hükümeti hakkında tutuklama kararı çıkardı, Tutuklanmamak için Keşap ve Şebinkarahisar yöresine kaçtı.
    -29 Mayıs 1919'da Atatürk ile Havzada gizli olarak buluştu.
    -5 Haziran 1919'da Arkadaşları ile Pontusçu Rumlar'ın Giresun'daki Rum Mektebine Astıkları Pontus bayrağını indirdi.
    -8 Temmuz 1919'da hakkındaki tutuklama kararı Padişah Vahdettin tarafından kaldırıldı.
    -Temmuz 1919 'da giresuna geri döndü ve tekrar belediye başkanı ve muhafazai Hukuk-u Milliye Cemiyeti başkanı oldu.
    -Temmuz 1919'da Osman Ağaya Kaymakam Baki bey tarafından başarısız bir suikast düzenlendi.
    -Şubat 1920'de 'GEDİKKAYA' gazetesini yayınlamaya başladı.
    -Eylül 1920'de Giresunlu gönüllüler ile Ermeni harekatını bastırmak üzere Kars'a gitti.
    -12 kasım 1920'de Giresun usakları ile birlikte Ankara'da Atatürk'ün muhafızlığına başladılar.
    -12 Kasım 1920'deOsman Ağa ve 47. Gönüllü Alayının Koçgiri İsyanını bastırmaları.
    -5 Ağustos 1921'de Komutasındaki 47. Giresun Gönüllü Alayı Ankara'ya geldi.
    -Ağustos 1922'de 42. ve 47. Gönüllü Alayları Başkomutanlık, Sakarya Meydan Muharebesine katıldılar.
    -2 Nisan 1923, Osman Ağa 'nın ölümü ve Cumhuriyet Şehidi olması.
    -Nisan 1923, Osman Ağa 'nın Giresun kalesine gömülmesi.
    -Mart 1925, Osman Ağa'nın naaşı anıt mezara taşınmıştır.

    Osman Ağa Kimdir

    Osman Ağa, Giresun'un Hacıhüseyin mahallesindeki Ferudunzadeler ailesindendir. Babası Hacı Mehmet Efendi, Annesi Zeynep hanım olup ailesi ticaret ile uğraşmakta idi. 1912 yılında balkan savaşı başladığına Osman Ağa ticaret işi ile uğraşmakta idi, babası askerlik bedelini ödemesine rağmen O gönüllü birlik oluşturarak savaşa katıldı. Savaşta göstermiş olduğu başarılarından dolayı Yarbaylık rütbesine kadar yükseldi. Bu savaşlarda sağ dizinden yaralanarak Gazi ünvanını aldı. Giresuna döndükten sonra 1.Dünya savaşına katılmış,Batum ve Harşit çayında Ruslara karşı savaşarak, Rusların Harşit çayını geçmelerini engelleyerek Tirebolunun işgalini önlemiştir.

    Mondros Mütarekesinden sonra Belediye başkanı olmuş, Uzun yıllar bereber yaşayan Ermeni ve Rum işgalci çetelerinin belini gönüllüler kurarak kırmış. Bu Rum ve Ermeni işgalci çeteler,Osmanlı hükümetine Osman Ağa'yı şikayet ederek hakkında tutuklama kararı çıkarttırmışlar, Bunun üzerine Osman Ağa, Şebinkarahisar bölgesine yerleşmiştir.

    8 Mayıs 1919 tarihinde Yunan Kızılhaç heyetini taşıyan bir Yunan gemisi Giresun'a gelir. Heyet 11Mayıs 1919 tarihinde Taşkışla'ya beyaz renkli Yunan Kızılhaç Bayrağını asar, 5 Haziran 1919 Tarihinde ise Pontus bayrağını asarlar. Bu olaylar üzerine Osman Ağa , Harekete geçerek arkadaşları ile birlikte işgalcilerin bayraklarını indirip, yerlerine Türk bayrağını asarlar.

    Osmanlı hükümeti tarafından affedilen Osman Ağa; İzmir ilinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine, 17 Mayıs 1919 tarihinde Giresun'da büyük bir miting düzenleyerek işgalci devletleri ve göz yumanları protesto etmiştir.

    29 Mayıs 1919 tarihinde Havza'da Mustafa Kemal Atatürk ile gizlice buluşmuş. Bu buluşmadan sonra Atatürk'den aldığı emirler doğrultusunda hareket etmiş, ayrıca bu emirler kendisine güç verdiği için daha rahat hareket etmeye başlamıştır.

    Erzurum Kongeresine Dr Ali Naci DUYDUK ve İbrahi Hamdi Bey'i temsilci temsilci olarak göndermiş. Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Hüseyin Avni Alpaslan ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey ile anlaşarak,Eylül 1920'de Giresun gençlerinden oluşan 'GİRESUN GÖNÜLLÜLER TABURU'nu kurmuştur.

    Kurulan bu tabur ilk önce Ermeni saldırılarında görev almış. 12 Kasım 1920'de Osman Ağa Mustafa Kemal ATATÜRK ile tekrar buluşmuş, Atatürkün korunması içi önce yanındaki on kişiyi, Daha sonrada Giresundan topladığı 100 kişilik muhafız gurubunu Ankara göndermiş. Bu şekilde Atatürkün ilk muhafız birliği Giresunlulardan kurulmuştur.

    Giresun'da GEDİKKAYA isimli bir gazete çıkartarak, Milletin milli şuurun'un oluşmasını sağlamaya çalişmiş. Bu çalışmaları art niyetli kişiler tarafından engellenmeye çalışılmış.

    Giresun Müdafa-i Milliye Başkanı ve Belediye Başkanı sıfatıyla Kasım 1920'de Ankaraya gitmiş,Gerakli emirleri aldıktansonra Giresuna dönerek, 12 Ocak 1921 tarihinde 42. ve 47. Gönüllü Alayların kurulması çalışmalarını başlatmıştır.

    Mart 1921'deki Koçgiri ayaklanması Topal Osman Ağa komutasındaki 47. Gönüllü Alayının büyük katkıları ile bastırılmıştır.

    Çorum-Merzifon-Tokat ve Samsun havalisinde Rum ve Ermeni çetelerini tamamen kaldıran Osman Ağa , komutasındaki Gönüllü Alyı ile birlikte Sakarya savaşına katılmıştır. Bu savaşta 42. Alay, Tirebolu'lu Binbaşı Hüseyin Avni Bey Komutasında büyük kahramanlıklar göstermiştir, Taşlıtepe sırtlarını kanlarının son damlasına kadar savunmuşlar.Bu alayın tamamını şehit veren Osman Ağa, Mangaltepe sırtlarında büyük kahramanlıklar göstermiştir.

    Trabzon milletvekili Ali Şükrü beyin ölümünden sorumlu tutulmuş, 2 Nisan 1923'de çıkan bir çatışmada 40 yaşında iken vefat etmiştir
#21.11.2009 09:36 0 0 0
  • Rahmetli benim dedem Osman Ağa'nın askeri idi..
#21.11.2009 09:38 0 0 0
  • Rahmetli Topal Osman 'ın ölümü ve öldürülmesi hakkında değişik yorumlar yazılıyor çiziliyor.Ben sadece Büyüklerimden duyduğum kadarını arzedeyim.Topal Osman çok değerli bir vatan evladı idi.Büyük Dedem İpsiz Recep ,dedeme öyle anlatmış.Dedemden duyduğuma göre kısa ömrü kahramanlıklarla dolu bir vatan evladıdır Topal Osman derdi dedem.Ben dedemden duyduğuma inanırım tarihe inanmam.Gerisini bilemem Tarih hep yalan söylüyor.
#21.11.2009 10:16 0 0 0
  • İlbeyi abim.

    Canlı tarih yalan söylemez.Gerçekten de dedem Topal Osman Ağa'yı çok severdi.Onu anarken hep ağlardı...Müthiş bir cesaret sahibi olduğunu anlatırdı... Onun hakkında bazı densizler terörist derlerdi.Çünkü Osman Ağa Atatürk'e benim işime karışma Karadeniz ve Doğu'yu Ermeni ve Ruslardan ben kurtaracağım demiş ve sözünü de tutmıuştur.Osman Ağa olmasaydı Doğu Anadolu ve Karadeniz elden gidiyordu..Kime sorarsanız sorun, kurtuluş günü olmayan tek ilimiz GİRESUN''dur.Çünkü Ruslar, Karadeniz bölgesinin bütün illerini ele geçirmişler ne zaman ki Giresuna sıra geldiğinde Giresun halkı ayaklanıp bir yaygara çıkararak; "Osman Ağa geliyor!" diye Rusları korkutup geriye kaçmalarına sebep olmuşlardır.Çünkü Ruslar ve Ermeniler Osman Ağa'dan çok korkarlarmış..

    Bugün Osman Ağa olsaydı PKK çoktaan biterdi.Osman Ağa, azılı Ermeni Taşnak cephelerini paramparça etmiştir.Şimdi onun gibisine şiddetle ihtiyacımız vardır.Nerde onun gibisini göremiyoruz..
    Ruhu şad olsun...
#21.11.2009 12:00 0 0 0
  • fetullah hocalari (sözde şeh) dediği gibi

    biz amacimiza ulaşmak için yeri geldiğinde şarap bile içeceğiz ;)
#21.11.2009 12:53 0 0 0

  • Terakkiperver
    İlbeyi abim.

    Canlı tarih yalan söylemez.Gerçekten de dedem Topal Osman Ağa'yı çok severdi.Onu anarken hep ağlardı...Müthiş bir cesaret sahibi olduğunu anlatırdı...
    Doğrudur.Ben o amaçla tarih yalan söylüyor dedim.Bizim okullarımızda okutulan tarihi ecnebiler hazırlıyor.Bu nedenle canlı olarak aktarılan tarih herşeyden önde gelir.Allaha emanet ol kardeşim

    Denis
    fetullah hocalari (sözde şeh) dediği gibi

    biz amacimiza ulaşmak için yeri geldiğinde şarap bile içeceğiz ;)noimage

    Fetoş'la ilgili sözleriniz tamamda Konu ile ne alakası var onu anlayamadım kardeşim.
#21.11.2009 13:57 0 0 0