Sevgisiz büyüyen kadınlar mutsuz evlilik yapıyor

Son güncelleme: 11.02.2010 08:09
  • Sevgisiz büyüyen kadınlar mutsuz evlilik yapıyor

    Psikoterapist Ayla Ketre, Türkiye'de çocukluğunda yeteri kadar ilgi ve sevgi görmeyen her 10 kadından 9'unun mutsuz bir evlilik yaptığını söyledi.

    --------------------------------------------------------------------------------
    26 Ocak 2010 14:53
    --------------------------------------------------------------------------------


    Türk toplumunda erkek çocuklarına, kız çocuklarına göre daha fazla ilgi ve sevgi gösterildiğine dikkat çeken Ayla Ketre, çocukluğunda sevgiye doyan erkeklerin, yetişkinlik döneminde sevgi açlığı gibi bir eksiklik hissetmediklerini ancak aynı durumun kızlar için pek de geçerli olmadığını vurguladı. Kız çocuklarının, sevgi yoksunluğuna bağlı olarak en küçük bir ilgi ya da iltifatı bir sevgi gösterisi olarak algıladıklarını ve algılamış olduğu bu sevgiye sıkı sıkıya bağlandıklarına dikkat çeken Ketre, bu durumun birtakım sorun ve sıkıntıları hatta kadın açısından yıkıntıları da beraberinde getirebileceği uyarısında bulundu. Ketre, "Çocuklukta anne ve babasından yeterli düzeyde sevgi alınmaması o kişinin, çevresindekileri de yeterli düzeyde sevememesine sebep oluyor. Biz bu duruma sevgi fukaralığı ya da sevgi matlığı adını veriyoruz. Bu durum ağırlıklı olarak kadınlar için geçerli. Annesinden alamadığı sevgiyi kadın karşı tarafa da aktaramıyor. Bunun yanında sevgiye ve ilgiye aç olan kadın, gördüğü en küçük ilgiye tutkuyla sarılıveriyor. Bugün günümüzdeki mutsuz evliliklerin temelinde de bu durumun yattığını söyleyebiliriz" dedi. Çocukluğunda yeterli düzeyde sevgi ve ilgi görmeyen kadınların, evliliklerinde eşlerine karşı çok büyük sorumluluklar yüklediklerine işaret eden Ketre, "Hanımefendi eşine müthiş bir anlam yüklüyor. İşte beni sevecek, beni sahiplenecek, şunu yapacak, bunu yapacak diye inanılmaz roller biçiyor. Beyefendi de tüm bu rollerin altında eziliyor" diye konuştu.

    "BOŞANMALARIN YÜZDE 88'İNİN GEREKÇESİ: ANLAŞMAZLIK"

    Eşinden istediğini alamayan kadının kendisini yalnız veya terkedilmiş hissettiğini vurgulayan psikoterapist Ayla Ketre, aynı zamanda da anlaşılmadığını düşünen kadının, eşiyle çok sert tartışmalara girebildiğini anlattı. Kadının, eşinden çok fazla istekte bulunduğunu ve bu durumun da erkeğin dünyasında çok ciddi bir işgale sebep olduğunu dile getiren Ketre, tüm bunların da çiftler arasında uzaklaşma, çatışma, anlaşamama gibi bir durum oluşturduğunu kaydetti. Ketre, erkeğin yaşananları kabullenip eşinin isteklerini yerine getirme kararı aldığını fakat bunun da erkek açısından çok ağır bir yük olduğunu ifade ederek, "Bir dönem geliyor ve erkek; 'Hayır, yapmayacağım' diyor ve kavgalar çıkıyor. Bazen beyefendi kendini yetersiz hissedip depresyona girebiliyor. 'Yapmayacağım' dediğinde de evlilikler bitebiliyor."

    Bugün çiftler arasındaki boşanmalara bakıldığında yüzde 88'inin gerekçesinin 'anlaşmazlık' olarak öne çıktığının altını çizen Ketre, bu gerekçeyi irdelediklerinde de kadınların; 'Eşim beni anlamıyor' yakınmasına ulaştıklarını vurguladı. Ketre, bir annenin çocuğu üzerinde sahip olduğu güç gibi kadınların da eşlerinin kendileri üzerinde böylesi bir güce yani eşinin kendi üzerindeki her şeye sahip olmasını istediklerini ve bunun da çok yanlış bir beklenti olduğunu savundu. Ketre, Türkiye'de çocukluğunda yeteri kadar ilgi ve sevgi görmeyen her 10 kadından 9'unun mutsuz bir evlilik yaptığı görüşünü dile getirdi.

    "TÜRK TOPLUMUNDA ERKEK, GÜCÜ SİMGELİYOR"

    Türk toplumunda erkeğin, aynı zamanda da gücü simgelediği yönünde bir inanış olduğuna işaret eden Ketre, "Toplumumuzda erkek, aileyi koruyan ve onu güvende tutan bir güç olarak algılanıyor. Erkek, temel bir direk olmasının yanında evde gücü sembolize eden bir yapı olarak öne çıkıyor. İşte ne olursa olsun evin içinde bir erkek olsun, bir yere gideceksen yanında bir erkek olsun, hep bu tür düşünceler var insanların kafasında. Genel olarak baktığımızda eşlerin neden erkek çocuğunu daha fazla istediklerini de işte bu zihniyette görebiliriz" dedi. Çocukluğunda sevgiden yoksun kalan bireylerin, bu yoksunluğunu başka şekillerde çok fazla efor sarf ederek kapatmaya çalıştıklarını dile getiren Ketre, bu noktada da kişinin kullanmış olduğu; '-meli' ya da '-malı' ile biten sözcüklere çok dikkat etmesi gerektiği uyarısında bulundu. Ayla Ketre, açıklamasını da şöyle sürdürdü; "Kişinin o '-meli, -malı' kalıpları içinde kendinin yüklenmiş olduğu çok ağır şeyler varsa bu o kişinin hayatında çok büyük bir yüktür.

    Muhtemelen toplumda değerli olabilmek için kişi çok çalışıyordur."
#10.02.2010 10:11 0 0 0
  • eskiden piskoloklarmı vardı evlilikler ömür boyu sürerdi şimdi insanoğlu her yönden doyumsuz nedense böyle yazıları okudukça içim bayılıyo :)
#10.02.2010 12:30 0 0 0
  • Konu bu bölüme uygun oldugu için alındı.paylaşım için teşekkürler.
#11.02.2010 08:09 0 0 0