Anılarla Yüzleşme

Son güncelleme: 10.03.2006 03:03
  • Yıllar sonra çocukluğumun geçtiği evdeyim ve kendimi arıyorum. Dışarda yağmur yağıyor, ve yağan her yağmur vurduğu camda bir iplik gibi uzanıyor, bittiği noktada akarak aşağıya doğru kayıyor ve şekiller çıkarıyordu.

    Rüzgarın esme yönü değiştikçe bu şekiller de değişiyordu. Her şekli bir şeye benzetmeye çalışırdım çocukken, hala bu çabam değişmemiş, kendime gülüyorum.

    Yağmuru sevmezdim hiç.

    Çocukluğun anlamı, çocukken anlaşılmıyor, çocukluğa özgü saatler, korkular, sevinçler ve hüzünler yaşanıyor ama farkına varılmıyor. Neden büyümeye direnmiyorsun ki? Büyümeyi bilmediğinden mi? Sanmam. Çocuk aklı diyesim geliyor hep ve bu aklın sınırları, sınırsızlığı. Aslında yaşanılan her şeyin ezbere olduğunu sonradan öğreniyorsun. Daha doğrusu, öğreniyorsan şanslısın. Gülüşleri ezberliyorsun, sevinçleri, ağlamayı, korkuları, heyecanları hep ezberliyorsun. Gerçekten, yaşamından yepyeni yaşamlar çıkaracakken, başka yaşamların taklidiyle geçiyor ömür.

    Yağmuru sevmezdim hiç.

    Giriş holunden salona açılan kapıyı hızlıca geçiyorum. Kağıt kaplı duvarlar sararmış, duvardaki güller sanki solmuş ve kağıtlar yılların hüznünü taşımaktan yorgunlar. Soba bacasının olduğu yer karamış, geçen yıllara yenilmiş gibi duruyor. Ayna ve taklit tablolarından ise onları taşımaktan paslanmış ve ölümü bekleyen çiviler kalmış geriye. İşte tam karşımda balkon, en çok zaman geçirdiğim yer. Hiç bir mevsim farketmezdi, yağmur şiddetli yağmasın yeter. Çocukların bir çoğu dışarda olurdu. Ben balkondan sayardım. Önce sayı ile sonra isim ile. Genelde eksik çıkardı. Balkon demirinden başımı uzatır, sıra sıra uzanan evlere bakardım, eksik olanı görürüm diye. Babam arkamdan bağırırdı, çok sallanma düşeceksin diye. Oysa, hiç bir zaman düşemezdim ben . Bunu o da biliyordu. Tamam sallanmam diye başımı hafiften içeri çekiyor, arkama dönüyor ve bakıyordum. Babamla göz göze geliyorduk. Aferim der gibi başını sallıyordu, sonra işini yapmaya devam ediyordu. Ben yine başımı uzatıp, eksik olan çocuğun balkonunu görmeye çalışıyordum. Biliyordum, ya evde yoktu, ya da balkondan, benden daha mahsun gözlerle, arkadaşlarını seyrediyordu. Daha mahsun olmalıydı, çünkü o onların arasında büyümüştü. Ben ise hiç bir oyunda bulunmamıştım, bana yasaktı. Kader miydi, kadersizlik miydi, hala anlam verebilmiş değilim.

    İçerden annemin yemek hazır diyen sesi gelirdi. Yavaş yavaş balkondan çıkar, yemek masasına doğru yürürdüm. Sonra geri döner, son bir defa bakar ve kapının üzerinden tülü çekerdim. Ben dışardaki seslere kaptırmışken dikkatimi, annem tabağa yemeği koymuş olur ve hadi yesene diye sert bir sesle bölerdi. Sessizce yemeğimizi yerdik.. Şimdi daha iyi hatırlarım; bardağın yeri de masada sorundu. Hafif kenarda durdumu, herkesi bir telaş alırdı, dikkat et bardak düşecek, dikkat etsene sesleri en çok duyduğum sözlerdi. Bir defa düşürmüştüm bardağı, ondan sonra sanki her seferinde bardak düşecek, yerler ıslanacak sanılırdı. Kim haklıydı, bu gün sorsanız yine cevap veremem.

    Yemek sonrasında, karanlık yavaşça tül perdeden süzülmüş ve evin içini doldurmuş olurdu. Yine, keşke balkon kapısını kapatsaydım diye hayıflanırdım. Sanki kapı kapalı olsa karanlık çökmeyecekti, sanki gün bitmeyecekti. Farkındaydım aslında gerçeklerin, ama bir teselli arıyordum sadece, bir umut, bir çıkar yol. Olmazı olur yapacak bir büyü. Şimdilerde öğrendim keşkelerle yaşamamayı. Kabullenmek ne zor, çaresizlik içinde. Bitmişi unutup, yeniden başlayabilmek. Ellerimin uzanabildiği kadar uzağım aslında kendime. Şimdilerde öğrendim.

    Akşam, benim için zordu. Babam bağırır, annem ağlar, kapı çarpar, ben susardım. Bir acı yüreğimden tüm vücuduma sızardı. Odama çekilir, yalnız dan kelimeler türetirdim; az, yalın, alın. Alnımın yazısı derdim, gözlerimi kapatır, adını bilmediğim birşeyler düşünürdüm.

    O günlerde öğrendim her acıma bir tanım bulmayı, böylece başka zamanlarda o acıyı çekmiyordum. Kendimce geçti işte deyip, avunuyordum. Oysa geçti dediğim her acı beynimin bir köşesine yerleşiyor ve zamanla bir antika eşya gibi değerleniyormuş. Değerli antikalar ise ilgi istiyor, dokunamıyorsun, atamıyorsun hiç. Ne yazık !

    Yağmuru sevmezdim hiç.
#28.12.2005 21:04 0 0 0
  • teşekkür ederim
#07.03.2006 19:25 0 0 0
  • ellerine sağlık CADIKIZ

    ben anılarımla yüzleşemedim son 3 gündür. ve çok korkak olduğumu farkettim
#09.03.2006 14:44 0 0 0
  • İnsanın geçmişine dönüp yolculuk yapması kimi zaman yüreğini acıtır...
    Buna rağmen çok iyi gelir, yenilenir insan...
    Yine de geçmişe takılmadan yapmak lazım bu yolculuğu...
    Geçmişi sırtımızda taşımadan yapmak...
    Yani geçmiş geride, gelecek ise hiç yaşanmamıştır ve yaşanacağıda mechuldür...
    Şu an, içinde bulunduğumuz gün yaşanmalıdır en güzel şekilde...
    Arada geçmişten anılarla süslenmiş şu an...
#10.03.2006 03:03 0 0 0