Yükselen aktörler: Brüksel vaizleri

Son güncelleme: 05.03.2010 21:18

  • Tarih, 03.03.2010. Başbakan Erdoğan DİB'in kuruluş yıl döneminde konuşuyor, Kur'ân'ın anlaşılması konusunda çelişkiler üzerinde duruyor. Özellikle Batı dünyasının Kur'ân'a bakışını eleştiriyor. Fakat bir zamanlar sürekli olarak Kur'ân'a atıf yaparak Batı'yı şeytan ilan etmenin, ardından da Batı'yı Kur'ân ile kutsamanın da siyasi tutkunun ve şerit değiştirmenin bir eseri olduğunu unutuyor. Oysa bu çelişkili din imalatı, İslâm'a Batı'nın tavrından daha fazla zarar vermiştir.
    Üstelik değişen bir şey yok ki, kafa hâlâ aynı işliyor. Her alanda küresel sistemden kopuşun mümkün olmadığı temel öncül olduğuna göre, sokaktaki yoksulu, kimsesizi, Irak ve Afganistan'da öldürülen kadınları ve çocukları niçin ayrı düşünmek mümkün olsun? Elbette ki mahallede kırılan kalp önemli, fakat saldırı altında her gün öldürülen çocuklar ve kadınlar neden önemsiz. Hani bir Müslüman dünyanın öbür ucundaki kardeşine batan dikenin acısını duyacaktı? Ne oldu evrensel mesaja? Gözlerini dünyaya çevirmekten bahsedenler neden egemen gücün İslam dünyasını işgal etme politikasına gelince mahalleye sığınıyorlar? Konuyu böyle takdim etmenin altında din üzerinden sahnelenen bir hile, bir çarpıtma yok mu?
    Güzel ahlakın önemi konusunda kimsenin şüphesi yok ki zaten. Fakat büyük tabloda yaşananlar hangi ahlakın eseri? Dünya barışı için İsa Mesih'in etrafında birleşelim diyenlerin bırakın barışı 2,5 milyon kadını dul bırakan aktörlere söyleyecek bir sözü yoksa, bu hangi kitabın ahlakıdır? DİB'in hizmet belgesinde yer alan seviyeli diyalog müntesibi gerçek aydınlar (!!!) belirtilen işgal konusunda hangi barışın, hakkın ve hukukun önünü açtılar?
    İslam ve Müslüman ile terörü özdeşleştirmek, art niyettir. Çok doğru. Fakat teröre karşı önleyici savaş projesinin içinde yer almak aynı görüşü benimsemek değil midir? Afganistan'a müdahale eden ABD'nin gerekçesi İslâmi terördür. Her gün sayıları artan askerler Afganistan'da üçtaş mı oynuyor? İslâm'ın önüne ılımlı etiketi getirenler ise, stratejik müttefikimiz, ve onun ülkemizdeki ortaklarıdır.
    Medya vaizlerine gelince, onlardan kalmadı. Vaizlerin ve ilahiyatçıların büyük bir çoğunluğu değişti, dönüştü Brüksel vaizi oldular. TRT ve iktidar yanlısı ekranlarda cirit atıyorlar. Brüksel vaizleri, yeni dönemin yükselen aktörleridir. ABD'nin kuruluşunu bile Kur'ân'dan çıkarıyorlar. Artık kıble değişti. Mehdi Şam'a değil, Beyaz Saray'a inecek. Kaldı ki bir vaiz, uyarıcı görevini medyada da yapabilir. Diyelim ki medyanın suyuna kapıldı İslam'ı çarpıttı. Eleştirilir. Fakat siyasi kimlikle seyyar vaizlik yapanlara ne demeli? Brüksel'e selam göndermek için Kur'ân'ın, kimseye Müslüman ol demediğini, sadece adaleti emrettiğini söyleyen Brüksel Vaizlerine ne diyeceğiz?
    Aslında medya vaizi şeklindeki sitem 'muhalif kesime' dönük bir aşağılama biçimidir. Çünkü sıra Diyanet'i arka bahçe yapmaya gelmiştir. DİB, her kurumu kontrol altına alma hevesinde olan siyasi iktidarın her isteğine uygun fetva veren, her Cuma siyasi gündeme uygun hutbe okutan bir kurum haline getirilmiştir. Sadece yurtdışına daimi kadroda ya da geçici olarak gönderilen kişilerin listesine bakın ne demek istediğimi anlarsınız. İşte bu kalıba uygun olanlar 'toplumsal bütünleşme' görevini yapmaya davet ediliyor. Bunun adı, sobeleme tekniğidir. Bir ülkeyi yönetenler her konuştuklarında 50 tane etnik grup sayar, cumhuriyetin bunlara baskı yaptığını söylerse, toplum ayrışır. "Analar aynı Yasin suresini okuyorlar" sözü ucuz politikadır. Kürt sorunu başlığı altında paketlenen terörün kaynağı İslâm değildir. Bu sorunu çözmenin yolu da buradan geçmez. Kaldı ki bu konuda dinin kuralları sizin işinize gelmez. Eğer konu bu alana çekilirse, dinen teröriste uygulanacak hüküm açıktır. Haydi buyurun! Fakat bunlar terörist değil, Hac'dan geliyorlar, tövbe etmişler deyip numara çekmeyin.

    Nedim MACİT
#05.03.2010 21:18 0 0 0